Bir de yazılımcı olacağım. Buraya gelen mesajlardan mail ile haber alıyordum sonra kesildi. Bugün Sayın Gül'ün beğenmesiyle mesaj geldi. Bir de baktım ki sohbet son hızda.
Bende ektim çiçekleri, tohumları. Müstakil evin bahçesini değil ama damını ele geçirdim. Eylül Burak müstakil eve çıkmaktan bahsetmiş. Tarsus'ta kaldı mı müstakil ev? İnşallah bulursun.
Hiç sevmedim apartman hayatını. Bizim şimdiki oturduğumuz sokakta aşağı yukarı 150 yıldır oturuyoruz. Sokakta yeni nesillerin çoğu apartmana taşındı. Ben onlara onlar da burada kalanlara acıyor. Müstakil ev sadece bahçe demek de değil; komşu da demek. Hem öyle komşu ki, herkesin bir birinde anahtarı var. Bir birini bir süre görmese hiç olmazsa camdan "Komşu huuu" diye bağırıp meraklanan.
Hatırlıyorum da apartmanda kalırken bir rahatsızlanmıştım. 20 gün sonra kapımı tek çalan aidat toplamaya gelen kapıcı olmuştu.
Hele ki siteler... Şimdilerde revaçta olan rezidanslar... Nüfusu üç köye bedel ama üç ailenin bir birini zor tanıdığı. Çoğu da köyden gelmedir. Hemen hepsinin bir köyü vardır oturanların. Yıllarca köylü onlara gıpta ile bakar, yıllar geçtikçe onlar köylülere. Hemen bir çoğunun köy hayatı özlemi vardır buralarda oturanların. Hayalleri vardır. Bıkkınlıkları vardır şehir hayatından. Ama köylü, sitelerdekilere, sitelerdekiler de köydekilere imrenir durur.
Köyü kentleştiremedik ama kentleri köylüleştirdik maalesef.
Köylüleştirdik köylüleştirmesine ama köylünün efendiliğinden kayıplarla. Köylünün yardım severliliğini bir kenara iterek. Köylünün imece (yardımlaşma) geleneğini atarak. Köylünün dostane karakterinin genleriyle oynayarak.
Genleriyle oynanmış tohum gibi, bir sonraki tohuma hayat veremeyen; köylü kırmasıyla kentli bozması arasında kalmış bir kuşak yarattık.
Tohum ekmeyi unutmuş, bilmeyen bir köy-kentlisiyle, toprağın hikmetini anlamış, farkına varmış kentliler kuşağı. Toprağını 2 daire karşılığına veren köy-kentlisiyle, 1 dairesini satıp toprak almayı düşünen kentliler kuşağı...
Hangisiyiz biz?
Evinde iki dal salatalık yetiştirmeyle mutlu olan kentlilerle, dönümlerce salatalık ekip mutsuz olan köylülerimiz...
Bütün bu karamsar gibi görünen tabloya karşılık güzel olan nedir biliyor musunuz? O gün orada bulunan bir grup insan. Eylül Burak gibi yüzlerce, binlerce ve hatta onbinlerce kişi olduğuna inanıyorum. Toplumdaki dejenerasyondan etkilenip, çekinip, bu tip buluşmalara tereddütle bakan. Ve yerden göğe kadar da haklı olan.
30 yılda insanları bir arada tutan ne varsa tek tek yıkıldı. Dünyadaki tüm sosyoloji uzmanlarını 30 yıl önce bir araya getirseniz, bir televizyonun, insanları bir araya getiren tiyatro, sinema, konser, piknik, gezi, toplantı gibi asırlara kök salan kurumlarını 30 yılda yerle ihsan edeceğine indandıramazdınız.
İnsanların lüks kümesleri, doğaya, tabiata ve hatta komşuluğa, insanlığa tercih edebilecek düzeye getirebileceğini..
Hele ki Türk toplumunun sineceğini, eve kapanacağını, yandaki komşudan tırsacağını, bağımsız yaşamayı yalnız yaşamak olarak algılayacağını, insanların bir birine güvenlerinin kalmayacağını...
Ben de olsam güler geçerdim böyle bir senaryoya.
30 yılda otomobillerimiz oldu en lüksünden. Onlara yer açmak için gözümüzü kırpmadan bahçede araba büyüklüğünde talan yaptık. Okullardaki gezi alanlarını, bahçe spor alanlarını otoparka dönüştürdük. Yetmedi kule gibi binalar yaptık portakal, limon bahçelerini keserek. Hatta fabrikalar yaptık ve kabul de gördü zira o bölgedeki insana iş verdik. Öyle büyük, öyle gösterişli binalar yaptık ki artık devlet bile topluma ayak uydurup "Saraylar" yaptırmaya başladı. Adalet Sarayı, Emniyet Sarayı ...
Ve bütün yılgınlığına, karamsarlığına rağmen karabulutları dağıtıp aydınlığı insanın yüreğine serpen o günkü, bir birini ilk kez görenler topluluğu.
Bir bilim kurgu filminde vardı. Sandaylede hayal dünyasında yaşayan insanları uyandırmak için tüm bilgisayarları durdurmaya çabalayan üç beş kişi... Ve başarıyorlardı. Tüm rüyadaki insanlar, bağlı oldukları sandalyelerden dışarıya, gerçek hayata, gerçek gökyüzüne çıkıyorlardı.
Abarttım mı bilmiyorum ama umarım bu minicik buluşma bile kelebek etkisi yapar.
Saygı ve Sevgilerle...
|