View Single Post
Eski 16-05-2013, 15:33   #225
Sûz-i Dilârâ
Ağaç Dostu
 
Sûz-i Dilârâ's Avatar
 
Giriş Tarihi: 11-10-2007
Şehir: Tarsus
Mesajlar: 3,042
Baron: Emekli polis köpeği, cinsini bilmiyorum (zaten hiç merak da etmem), daha önceden kısırlaştırılmış bir dişi. Hayvancık yaşlanınca serbest bırakılmış, polis lojmanları civarında merhametli bir polis eşi tarafından besleniyor.

Arada bizim evin arka tarafındaki tepelere gezintiye çıkan ancak sürünün aralarına kabul etmediği, uzaktan görseler bile havlaya havlaya ortalığı ayağa kaldırdıkları bir can.

Dilsiz: Annesi benim sevgili Tin Tin'imin (sokak köpeği) kızkardeşi. Yani Tin Tin onun teyzesi olur Annesi, Tin Tin'i çöpün oralarda beslediğim sıralarda uzaktan bizi seyrederdi, asla yanımıza gelmedi. Ben de Tin Tin'e yemek götürdükçe sağa sola onun için et bırakırdım ki gittikten sonra gelsin yesin. Dilsizle birlikte beş yavru doğurdu (Şaşkın, Jagi, Duman, Dilsiz ve küçük kahverengimizi bebekken kaybettik). Yavruladığı ve isim bulamadığımız için ona Anne deyiverdik öyle de kaldı adı. "Gel Anne gel" diye seslendiğimde gelmese de kulak kabartır beni dinlerdi.

Dilsiz annesinin kopyasıydı, tıpkı annesininki gibi bir kulağı aşağı sarkık diğer kulağı dimdik. Hiç havlamazdı adı bu yüzden Dilsiz oldu. Tıpkı annesi gibi büyüdükten sonra asla tam olarak bana güvenip yanıma gelmedi. Sadece çömeldiğimde geldi ve başını okşamama izin verdi. Ama beni gördüğünde yüzündeki ışıltıdan beni sevdiğini anlardım.

Beş kardeş yavruyken annesine süt olsun hem yavruları da yesin diye her gün et götürdüm. Anne beni görünce hep uzaklaştı ve getirdiklerimi yemek için gitmemi bekledi. Beş şebek de beni uzaktan görünce (ev ev ev) diye incecik havlayarak karşılamaya koştular.

Gel zaman git zaman büyüdüler. Jagi, Duman ve Şaşkın beni o kadar seviyorlardı ki gideceğimi anladıklarında inleyip önümde yere yatarlardı, paçalarımı ısırırlardı. Deprem oldu biz memlekete gittik 50 gün ayrı kaldım kuzularımdan. Şaşkın'ın hayatına depremden önce bir trafik canavarı son verdi.
Elli gün sonra gelip Jagi ve Duman'ı ilk gördüğümde onlardaki sevinci görecektiniz. Jagi üzerime atladı, karların üzerine düşürdü, yüzümü yaladı.
Dumancık sevinçten etrafımda dört döndü ve tabi getirdiğim etleri de afiyetle yediler.

Sonra bir gün ikisi de aniden ortadan kayboldu. Duydum ki belediye toplayıp götürmüş onları ve birkaç insana alışık köpeği. O gün ilk defa yaptığım şeyden pişmanlık duydum. Keşke uzaktan besleseydim de bana (ve şahsımda insanlara) güvenmemeyi öğrenselerdi, belediye görevlilerinden de kaçıp kurtulurlardı. Nitekim Dilsiz öyle oldu. Yabancıları otuz metre uzaktan görse kaçıp uzaklaşıyor sadece beni görünce uygun bir mesafeden bakıp uzaklaşmamı bekliyor sonra gelip yemeğini yiyor.

Tin Tin'e bu kış araba çarpıp öldükten sonra bizim bahçe Dilsiz ve Baron'a kaldı. Bebeklerden dolayı dışarı çıkamıyorum ama onlar gece gelip pencerenin altında yemeklerini bekliyorlar, yiyorlar sonra da güneş doğmadan çekilip gidiyorlar. Bu arada yalnız kızım Dilsiz ve emekli polis köpeğimiz Baron kanki oldular. Hiç ayrılmıyorlar. Eskiden ikisi de yalnızdı. Dilsiz yaz-kış hep yalnız gezerdi. Yazın sıcaklarda bütün sürü gölgede hep birlikte dinlenirken o büyükçe bir taşın altına kazdığı serin çukurunda yalnız uyudu. Kışın sürü birbirine sokulup çok büyük kayaların altındaki mağara gibi oyuklarda soğuk geceleri atlatırken bizim kız bizim bahçede yağan karın altında kara gömülerek uyudu. Hatta bir keresinde sabahın üçünde donmasından korkup kontrole gittim. Tabi o beni farkettiğinde korkudan havalara sıçrayıp uzaklaşmıştı da ben rahatlamıştım. Ama felaket bir geceydi ve ben o bir anlık dışarı çıkmamda bile donma tehlikesi atlattım diyebilirim. Hem ameliyat yaram daha yeniydi hem de felaket ötesi yorgundum.

Tin Tin'in can yoldaşı kronik uyuz köpeğimiz Tüysüz de Tin Tin öldükten sonra bir daha bizim bahçeye gelmedi. Bazen pencereden dışarıyı izlerken uzaktan farkediyorum onu sanki tüylenmeye başlamış. Tüysüz'ün o derin, kara kara, anlamlı bakan gözlerini çok özlüyorum. Sanki bana bakan bir insanmış gibi, bir şeyler söylemek istiyormuş da söyleyemiyormuş gibi. Tin Tin, Tüysüz hariç kimsenin otoritesini kabul etmedi yemeğini sadece (gönüllü ya da zorla ama hiç mücadele etmeden) ona verdi.

Dilsiz kızım insanlara olan mesafesini koruduğu için bugün hâlâ hayatta inşallah uzun yıllar da yaşayacak. Darısı diğer sokak köpeklerinin başına.


Düzenleyen Sûz-i Dilârâ : 17-05-2013 saat 00:01
Sûz-i Dilârâ Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön