View Single Post
Eski 04-05-2013, 02:04   #122
Fagus Sylvatica
Ağaç Dostu
 
Fagus Sylvatica's Avatar
 
Giriş Tarihi: 31-08-2012
Şehir: Bandırma
Mesajlar: 559
Merhaba arkadaşlar. Tartışmaya oldukça geç katıldığımdan ve tüm mesajları okumak gibi bir şansım olmadığından yalnızca mesajlara üstünkörü bakarak konunun çerçevesine bakabildim. Bu nedenle tartışmaya düşüncelerimi belirterek katılacağım.
Hiç şüphesiz ki HES'ler, hem Türkiye, hem de dünyanın geneli için önemli bir enerji kaynağıdır. Hem termik santralden temiz, hem nükleere göre daha güvenli, hem de rüzgar ve güneşe göre daha verimlidir (daha fazla enerji üretir demek istiyorum). Ancak HES'ler çözüm müdür? Buna yalnızca bir ölçüde evet diyebiliriz. Bildiğimiz gibi Türkiye, değerli turistik yerlere, müthiş doğa harikalarına ve önemli tarihi kalıntılara sahip küçük diyebileceğimiz boyutlarda bir ülkedir. Aslında önemli bir enerji kaynağı olan HES'ler, absürt derecelere ulaşmış bir kullanımla tüm bunlara zarar verir hale gelmektedir. Sorun buradadır; HES'ler boş alanlarda kurulmalı, bu değerlere zarar vermemelidir. Öncelikle HES'ler için bu değerlere zarar vermek gibi bir hakkımızın olup olmadığını sorgulamalıyız. Bildiğiniz gibi hiç bir tarihi eser, hiç bir ulusa, işletmeye ya da hükümete ait değildir. Onlar, insan medeniyetinin ortak malıdır ve kimse insanlığın ortak kültür değerlerine zarar verme hakkına hiç bir koşulda sahip değildir. Nasıl kimsenin Balkanlardaki veya Afrika'daki Türk kalıntılarına zarar verme hakkı yoksa bizim de 20-30 yıllık elektrik üretimi için bu değerlere zarar verme hakkımız yoktur. Bu HES'ler belki 40 yıl orada duracaktır, ancak unutulmamalıdır ki o tarihi eserler binlerce yıldır oradadır ve orada kalmalıdır. Marmaray kazısında bulunan kalıntılara nasıl "iki çanak çömlek" denemezse, insanlığın mirasına da 3-5 taş parçası denemez. İkinci nokta doğadır. Bugün Birleşik Devletler'de nehirler üzerine kurulan HES'ler, bu nehirlerdeki balık populasyonları üzerinde ciddi baskılar oluşturmuş ve üreme döngülerinin önünde bir set olarak dikilmiştir. Hiç bir ekonomik-sosyal çıkar bir türün varlığından önemli değildir. Nasıl ,insan türünün yaşama hakkı varsa, diğer türlerin de en az o kadar yaşama hakkı vardır. Bu durum, özellikle ülkemiz gibi çok sayıda özgün türe ve önemli bir biyoçeşitliliğe sahip bir yer için özellikle büyük bir sorundur. Ne var ki; termik santraller kirliliğe yol açmakta, rüzgar ve güneş enerjisi kabul edilemeyecek ölçülerde alan gerektirmekte, nükleer enerji ise bir sızıntı ihtimalinde tehlikeyi önleyemeyeceğimiz için ancak gelecek için bir umut olabilmektedir. Bu durumda HES'ler önemlidir. Ancak dediğimiz gibi, bu durum absürt bir hal almamalıdır ve doğa-tarih her zaman herhangi bir ekonomik-sosyal getirinin önünde tutulmalıdır. Enerji ihtiyacına olan çözüm HES'lerle sağlanamaz. Bana kalırsa çözüm yolu şudur: Öncelikle mümkün olduğunca tasarruf yapılmalıdır. Bu ilk ve en kolay adımdır. En önemli adım olarak, sadece Türkiye değil tüm dünya kontrollü bir nüfus azalımına gitmelidir. Bu aslında insanlığın tüm sorunlarının en temel çözümüdür ve büyük bir refah ve kaynak bolluğu sağlar. Rüzgar ve güneş gibi enerji kaynakları büyük şehirleri beslemeye yetmeyeceğinden, bu enerji kaynakları daha çok köy kasaba gibi yerleşimler için kullanılmalı ve bu yerleşimlerin tüm enerjileri bu şekilde karşılanmalıdır. Biyogaz da bir ölçüde yardımcı olabilir. Bu konuda İskandinavya önemli bir örnektir ve enerjisinin büyük bir kısmını temiz enerjiden elde etmektedir. Bunu sağlayan dengeli tüketim, az nüfus ve kendine yeterliliği hedeflemedir. Dengeli nüfusa sahip, kendine yeterli ve doğayı öne alan bir toplum, yüzyıllardır insanlığın hedeflediği ütopik refah düzeyinin temelidir. Çözüm Arkadyan felsefesinde değil, Ütopya felsefesindedir. Bu da -en azından benim için- doğa ile iç içe ve kendine yeterli, temiz, yüksek teknolojili bir üretim sistemindedir. Ki ben buna genelden farklı olarak beyaz teknoloji diyorum

Fagus Sylvatica Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön