Bir de sabah sabah Güler Abla tarafından önüme serilen 3 çanta dolusu tohum vardı ki; değil ben, hangi bitki delisi olursa olsun bu manzara karşısında çılgına dönerdi. Tohum satılan yerlerde dahi bu kadar tohum çeşidini bir arada görmememi bir yana koyun, öyle değişik tohumlar vardı ki... Aklıma geldikçe tekrar tekrar eve dönüp tohumları hayret ve hayranlık içinde karıştırdım. Bir araya toplamaya çalıştığım haseki küpesi tohumları öyle çok ki, çimlesek bütün agaclar.net ailesini haseki küpesi sahibi yapma olasılığı çok yüksek

Hele bir de Güler Abla'nınkiler kadar güzel olurlarsa, değmeyin keyfimize...

Bu arada hesabı Oğuz Ağabey tutuyor. Buradan ayrılırken özel bir iskonto yapmazsa eğer, bu kadar izzet-i ikramın karşılığında ne yaparım bilmem. Rehin kalırsam, kurtarır mısınız beni arkadaşlar?(Hoş istemem yan cebime ama

Buradan gitmeyi kim ister ki?) Neyse hesaptan düşülür umuduyla sıvadım kolları, doğru karides ayıklamaya. Bir de ballı karides yedik ki, harika! Ama hızımızı alamayıp üzerine balığa da geçince, mide fesadından gidecektim az daha. Allahtan alan geniş, "ya kırk adım yatacaksın, ya sırt üstü yatacaksın" sözünü dinleyip yine başladım bahçeyi tavafa.
Bu fırın yandığında yapılan börekleri düşündüm de... Bu kadar tokluğun üzerine çok cazip gelmeyebilir gerçi ama
İki tarafında mis kokulu biberiyerin birer nöbetçi askermişçesine hazır olda beklediği bu taş merdivenler birden o şiiri anımsattı bana:
"Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak..."
