View Single Post
Eski 27-03-2013, 14:54   #91
Serpent
Ağaç Dostu
 
Serpent's Avatar
 
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
HES ler nedir ne değildir?

Burada HES ler hakkındaki görüşlerimi ve bildiklerimi paylaşmak istiyorum. Bu yazdıklarımı tarafsız bir gözle anlayarak okuyanların, televizyonlarda gazetelerde atıp tutan, konuyla ilgisiz proflardan daha fazla bilgi sahibi olacaklarını söyleyebilirim.

Önemli not: Benim buraya yazdıklarımla ilgili olarak kendi yorumlarınızı yazmanızı isterim. Ancak bak falanca ne diyor, filanca ne diyor türü kendinizin dahi okuyup özümseyemediğiniz yazıları, raporları buraya asmayınız ve referans vermeyiniz. Kaale almayacağım. Bununla beraber bu konu filan yönetmelikte veya kanunda (yürürlükteki) geçiyor gibi linkleri verebilirsiniz. Ancak beni o metinlerin tamamını okumaya zorlamayınız. Nasıl ki ben kendi görüşlerimi yazıyorum, sizler de kendi görüşlerinizi doğrudan yazınız. Yani başkasının değil, kendi sesiniz olunuz.

Eğer sizce anlaşılmayan bölümler varsa veya bir açıklama gerektiğini düşünüyorsanız sorularınızı sorunuz. Cevaplamaya çalışacağım.
Burada yazacağım mesajlar çoğunlukla işin teknik yanlarıyla ilgili olacak. İdari konularda ve mevzuatla ilgili olarak pek bir şey yazmak istemiyorum. Çünkü onlar teknik olmayan konular ve bugün böyle olur, yarın başka türlü olabilir. Özetle ben HES lerin teknik gerekliliğini anlatmaya çalışacağım. Bunları devlet veya özel yatırımcının inşa etmesi konusuna pek girmeyeceğim. Yani bana göre bunlar inşa edilmeli. Bunu özel sektör de yapsa devlet de yapsa benim için fark etmez.


Görüşlerimi yazmaya başlamadan önce kendimi tanıtayım. Kendimi tanıtmak istememin sebebi bu konuda ne bilip ne bilmediğimin üyelerce anlaşılması isteğidir.

İnşaat Yüksek Mühendisiyim. Yüksek Lisans alanım Su Kaynakları Mühendisliği yani HES ler, su dağıtım ve sulama şebekeleri ve hidroloji gibi konular.

30 yılı aşkın bir süredir depolamalı (barajlı) HES’ler ve nehir tipi HES ler konusunda hem inşaatında, hem de projelendirmesinde çalışmaktayım ve deneyim sahibiyim. Bu konularda ülkemizdeki en yetkin kişilerden biriyim. Bu bilgileri vermemin sebebi kendimi övmek için değil. Sadece durumumun bilinmesi içindir.

Bu arada, HES lerin inşaat mühendisliğiyle ne ilgisi var dendiğini duyar gibi oldum. HES lerin planlaması, kurulu güç seçimi ve enerji potansiyelinin belirlenmesi inşaat mühendisliğinin konusudur. HES projelerinde bir çok meslek dalı birlikte çalışır, ama bahsettiğim işleri inşaat mühendisleri yapar. Nitekim “Hydropower Engineering” veya “Hidroelektrik Mühendisliği” inşaat mühendisliği bölümlerinde yüksek lisans dersidir.

Bu gerçeklerden bihaber olan gazeteciler ve medya mensupları, yine bu konulardan bihaber başka meslek gruplarının kapılarını çalar ve onların görüşlerini uzman görüşü diye yutturmaya kalkarlar.

Daha önce yazılmış mesajlara cevaplar yazmak yerine doğrudan bilgilendirme yapmaya çalışacağım. Bu konuyu gerçekten öğrenmek isteyenler için yararlı olacağını ve eğer yine de HES lere karşı çıkacaklarsa sloganlar ve gerçeğe aykırı bilgilerle değil, sağlam bilgilerle karşı çıkabileceklerini düşünüyorum.

Bu girişten sonra öncelikle HES tiplerine bakalım. Esas itibariyle iki ana tip var.

- Barajlı (depolamalı) HES

- Nehir tipi HES


Barajlı HES lerde genellikle vadinin daraldığı bir yerde bir baraj yapılır ve suyun baraj gövdesi arkasında hem birikmesi sağlanır hem de düşü olarak adlandırdığımız su seviyesi artışı sağlanır. HES de üretilecek güç, su ne kadar yüksekten düşüyorsa ve debisi ne kadar yüksekse bunların çarpımıyla doğru orantılıdır. Baraj bu iki imkanı birden sağlar.

Baraj ayrıca suyun bol olup hiçbir işe yaramadan akıp gittiği dönemlerdeki suyu biriktirerek, suyun az olduğu dönemlerde kullanılmasını sağlayarak akarsuyun debisini regüle edebilir. Büyük barajlarda bu öylesine belirgindir ki bazı büyük barajlar yıllar sürecek kuraklıkların sıkıntısız atlatılmasını sağlayabilir.

Nehir santralları: Yüksek eğime sahip dere yataklarında baraj yapmak uygun değildir. Çünkü yapacağınız barajın arkasında suyu biriktirebilecek kayda değer bir hacim yaratamazsınız. Baraj yerine yüksekliği genellikle 5-10 m arasında değişen ve regülatör adı verilen bir küçük set yaparsınız. Kimileri bunlara baraj dese de bunlar baraj değildir.

Bu set sadece suyu hafifçe kabartarak alabilmek için yapılır. Alınan su bir tünel veya açık kanal yardımıyla derenin daha aşağılarında yeterince düşü sağlanan bir noktaya götürülür ve aşağıda türbinlenmek üzere alınır.

Derenin suyu regülatörden alınırken tümüyle alınmaz. Bizim yönetmeliğimize göre yıllık ortalama debinin en az yüzde 10’u kadar bir su enerji için alınmayıp doğrudan dere yatağına bırakılır. Buna biyolojik su veya can suyu denir.

Bu yüzde 10 rakamı size az gibi gelebilir. Ama değildir. Ortalama akım hesaplanırken bahar aylarında çok bol gelen sular da dikkate alındığı için büyük rakamlar ortaya çıkar. Hatta, derenin doğal haldeki yaz debileri bile bundan küçük kalabilir ki bir çok deremizde öyledir. Öylesi bir durumda enerji için hiç su alınmaz ve tüm su dere yatağına bırakılır. Avrupada pek çok HES gezdim. Oralarda bu suları hiç salmadıkları (sıfır can suyu) tesisler var.

HES ler suyu tüketir mi? Hayır tüketmez. Çünkü HES santralında türbinlenen su tekrar dere yatağına bırakılır. Ayrıca şu veya bu sebepten, örneğin aşağılarda sulama suyu ihtiyacı gibi ihtiyaçlar varsa onu da türbine almadan ayrıca bırakmak zorundadır.

Barajlı tesislerde eğer baraj yapılmasaydı yapılamayacak sulama sularını çiftçi kimseye sormadan baraj gölünden alabilir. Hatta suyun bol olduğu dönemde biriktirilmiş suyu suyun az olduğu sulama sezonunda yatırımcıdan salmasını isteyebilir. Bununla ilgili çiftçi dilekçeleri DSİ arşivlerinde bolca bulunur.
Olmayan bir şeyin paylaşım kavgası olmaz. Eğer baraj olmasa bahar aylarında bol gelen sular akıp gidecek ve sulama sezonunda suya en çok ihtiyaç duyulan dönemde su olmayacağı için sahiplenmek için kimse bunun kavgasını yapmayacaktır. Yani su savaşları çıkacaksa yaratılan bir değerin bölüşümü için olacaktır. Bu bölüşümde HES yatırımcısına bir pay düşmemektedir. Baraj hem sulama sezonu için suyu biriktirir hem de suyu daha üst seviyelere yükselterek pompaj gerektirmeden arazilerin sulanmasını sağlar.


Bu yazılarımı olabildiğince tarafsız olarak yazacağım. HES lerin dezavantajları var mıdır? Vardır.

Barajlı HES lerde bir kısım tarım arazisi ve yerleşim yeri sular altında kalabilir ve kamulaştırılır. Bu ekonomik bir kayıp demektir. Ancak HES’in fizibilitesi ve rantabilite hesapları yapılırken bu kayıplar dikkate alınır ve projenin yapılıp yapılmamasına karar verilir.

Su altında kalan yerlerdeki insanların mağdur olmamaları için yeniden yerleşim projeleri yürütülmektedir. İsteyenlere kamuşlaştırma parası yerine yeniden yerleşim önerisi yapılmaktadır. Ancak bazı insanlarımız hem yeniden yerleşim hem de kamulaştırma parası istemekte bir beis görmemektedir.

Kamulaştırma derken, eğer yatırımcı bir özel şirket ise kamulaştırma paralarının tamamını yatırımcı öder. Buna rağmen kamulaştırılan yerler tapuda devlet adına tescil edilir. Yani bazılarının yalanlarıyla ifade ettiği gibi devlet kamulaştırıp yatırımcıya hediye etmez.

HES lerin bir diğer dezavantajı uzun bir hazırlık safhası gerektirmesi ve inşaatının da uzun zaman almasıdır. En basit tesisin hazırlık (projelendirme) dönemi minimum iki yıldır. Barajlı tesislerde bu süre 5-10 yılı bulabilir. Ancak ülkemizin enerji ihtiyacındaki artış bu işlerin hızlandırılmasını gerektirmiştir. Sonuçta ülkemiz müteahhitleri ve mühendislik firmaları son derece sıkı bir çalışma içindedir. Sadece bir örnek vereceğim. Devletin bir benzerini 15 yılda yaptığı bir baraj ve HES projesini bir yatırmcımız, müteahhiti ve projecisiyle el ele vererek 3,5 yılda yapmıştır.

Özel sektör eliyle bu işler çok daha hızlı yapılabilmektedir. Çünkü devlette aylar sürecek karar gerektiren durumlarda, karar bir iki saat içinde alınabilmektedir (bu konuda zerre kadar abartma yapmıyorum). Tesislerin erken devreye girmeleri nemalarının (gelirlerinin) erkenden alınmaya başlaması anlamına geldiği akılda bulundurulmalıdır. Elbette bu durum ülkemiz yararınadır.

HES lerin maliyetleri umulandan çok yüksek olabilir. Geçmişte devletin yaptığı barajlı HES lerin hiç biri öngörülen bütçe içinde tamamlanamamış ve maliyet bir kaç katına çıkmıştır. Bir de işin geç bitirilmesi düşünülürse projenin hiç bir ekonomisinin kalmadığı ortaya çıkar. Ancak bu konuda özel yatırımcının hesapları bir iki proje hariç hep tutmuş ve size garip gelebilir ama bazı tesisler öngörülen bütçenin altında tamamlanmıştır. Bu, işi sıkı takip ederek ve hızlı karar alarak sağlanabilmiştir.

Sonuçta bu tesisleri özel yatırımcıların yapmasının ülke yararına olduğu anlaşılır. Çünkü ister devletin parası ister yatırımcının parası olsun, harcanan ülke kaynağıdır.

Çevresel etkiler: Barajlar ve nehir santrallarının çevresel etkileri olabilir. Bu tesisler balıkların göç yolları üzerinde olduğu için onların göç etmesini engelleyebilir. Nehir santrallarında regülatör denilen yapının yanına balık geçiti denilen, içinde sürekli su akan merdivenler yapılır ki balıklar geçebilsin.

Bugüne kadar devletin yaptığı hiçbir tesiste bu balık geçitleri yoktur. Ama özel sektörden yapması istenmiştir ve biz de yapıyoruz. Komik durumlar da ortaya çıkmaktadır. Bizim balık geçti yaptığımız tesisin bir üstünde devletin 1961 yılında yaptığı bir tesis var ve balık geçiti filan yok. Şimdi bizden geçip yukarıya doğru giden balık nereye gidecek? Ama bizden yapmamızı istediler ve biz kendi balık geçitimizi yaptık.

Bu balık geçiti konusu bir anlamda mizah konusu olmaya devam ediyor. Dünyada 20 – 30 metrenin üstünde yüksekliğe sahip hiçbir tesiste balık merdiveni yok ve yapılması da mümkün değil. Ama devlet istiyor. Eğer yapmazsa bir yatırımcıyı halihazırda işletmedeki tesisini kapatacağıyla tehdit ediyor. Yatırımcı şimdi belli dönemlerde balıkları (o da böyle göç eden balık varsa ki olmadığı uzman raporlarıyla belli) ağla toplamayı, tankerlerle baraj gölüne taşımayı ve su sıcaklık farkına alıştıra alıştıra bırakmayı düşünüyor. Aksi halde yüz milyonlarca dolara malolmuş tesisi bırakmak zorunda kalacak. Ama dediğim gibi devletin bugüne kadar yaptığı tesislerin hiçbirinde bu geçitler yok. O vakitler gıkı çıkmayanlar, şimdi var güçleriyle bağırıyorlar. Özel yatırım düşmanlığının bir dışavurumu olsa gerek.

Belli bir güçten büyük kurulu güce sahip projeler için Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporu hazırlanması gerekir. Eğer hazırlanmazsa izin verilmez. Bu raporlar mükemmel midir? Değildir ve şekilsel olarak hazırlanır. Bununla ilgili yönetmelik doğrultusunda hazırlanır. Bu yönetmeliğe göre bir kısım gerçek çevresel etkilerin yanısıra ne kadar toz havalanacak, atık yağlar nasıl imha edilecek gibi hususlar da incelenir. Eğer sizce bu kıvır zıvır hususlara raporunuzda yer vermezsenin HES karşıtları soluğu mahkemede alır ve yürütmeyi durdurma kararı çıkarttırırlar. Öyle ya, vatandaşın kalkacak toz yüzünden genzi tahriş olmamalıdır. Bu konuda mahkemeleri eleştirdiğim sanılmasın onlar yasaları ve yönetmelikleri dikkate alırlar.

Nitekim, eğer yatırımcı yabancı bankalara kredi için başvuruyorsa bu bankalar hazırlanmış ÇED raporunun şekilsel olduğunu bilir ve kredi vermek için Dünya Bankası formatında hazırlanmış yeni bir ÇED raporu isterler. Kredi konusuna ayrıca değineceğim.



Biraz elektrik arz ve talebi nasıl bir şeydir onu anlatmak istiyorum.

Elektrik talebi, güç talebi olarak ortaya çıkar. Yük olarak da adlandırılır. Bu talebi karşılamak üzere yapılan üretime güç üretimi denir. Yani güç ve yük, aynı büyüklüğün farklı görünümlerini ifade eder. Birimi kW veya MW olarak ifade edilir (1 MW = 1000 kW). Eğer bir saat boyunca şebekeden 1 KW güç çekmişseniz tükettiğiniz enerji 1 kWh olarak adlandırılır.

Şebekedeki yük yani güç talebi sürekli olarak değişkenlik gösterir. Yani gün içinde azalır, çoğalır. Bu talebin en az olduğu yük, baz yük olarak adlandırılır; dolayısıyla daima şebekeye en az o kadar güç arz etmek gerekir. Talebin çok arttığı saatler vardır. Örneğin akşamın ilk saatleri. Buradaki talep de karşılanmak zorundadır bu talebe pik yük denir. Özetle şebekeye arz edilen güç talebe uyum gösterebilecek şekilde olmalıdır.

Şimdi gelelim en önemli noktaya: Elektrik üretiminde gerçek bir havuz sistemi yoktur. Yani ben üreteyim havuza vereyim, ihtiyaç sahibi havuzdan çeksin şeklinde bir sistem yoktur. Çünkü elektrik talebinin, talebin oluştuğu anda karşılanması zorunludur. Bir başka deyişle üretilen elektrik üretildiği an tüketilmek zorundadır ve tüketimi bir saniye sonrasına bile bırakılamaz. Bu kısımın anlaşılması önemli, çünkü HES lerin rolü bu gerçekler nedeniyle çok önemli hale geliyor.

Elektriğin kaynakları:

Hidroelektrik mühendisleri HES ler haricindeki öteki elektrik üretim imkanları hakkında biraz bilgi sahibi olmak zorundadır. Çünkü rantabilite hesapları öteki üretim tesisleriyle karşılaştırmalı olarak yapılmak zorundadır.

Elektrik üretim kaynaklarının başlıcaları şunlardır.
- Nükleer
- Termik (kömür, petrol)
- Termik (doğalgaz)
- Hidrolik
- Rüzgar
- Diğer



HES lerin rolünü tam olarak anlayabilmek için bu kaynaklar hakkında çok kısa bilgiler vereceğim. Bunların avantaj ve dezavantajlarına girip konuyu dağıtmak istemiyorum.

Nükleer: İlk yatırım maliyeti çok yüksek (2000-3000 Dolar/kW). Tesis faktörü: %80-90. Nispeten ucuz yakıt.

Termik (kömür, petrol): İlk yatırım maliyeti düşük (500-600 Dolar/kW). Tesis faktörü %60-80. Orta maliyetli yakıt.

Termik (doğalgaz): İlk yatırım maliyeti düşük (600-800 Dolar/kW). Tesis faktörü (%10-50). Yüksek maliyetli yakıt.

Hidrolik: İlk yatırım maliyeti yüksek (800-2000 Dolar/kW). Tesis faktörü %10-60 (ortalama %35). Bedava yakıt.

Rüzgar: İlk yatırım maliyeti yüksek (1400-1800 Dolar/kW). Tesis faktörü %35. Bedava yakıt.

Yukarıdaki maliyetler mertebe olarak fikir vermesi için yazılmıştır. Falan projede bu maliyet öyle olmadı böyle oldu gibi argümanlarla gelmeyin lütfen. Biliyorsunuz istisnalar kaideyi bozmaz.

Bu listeye bakınca, sadece ilk yatırım maliyetiyle bir tercih yapılamayacağı anlaşılır. Çünkü işin içinde tesis faktörü ve yakıt maliyeti gibi başka unsurlar da var. Ayrıca bu tesislerin elektrik üretimine ait bazı karakteristiklerinin de dikkate alınması gerekir.

Burada gördüğünüz tesis faktörünün ne olduğunu da açıklamak istiyorum. Tesis faktörü bir tesisin bir yıl boyunca üreteceği enerjinin, eğer o tesis bir yıl boyunca sürekli kurulu gücü kadar (tam kapasite) güç üretmesi sonucu ortaya çıkabilecek enerjiye oranıdır. Bir başka ifadeyle ortalama ürettiği gücün kurulu gücüne oranıdır.

Yukarıdaki listeye bakarsanız, nükleer ve kömürlü termiklerin yıl boyunca sürekli çalıştırılmalarının öngörüldüğünü anlayabilirsiniz. Dolayısıyla bu santrallar daima baz yükü karşılamak üzere çalıştırılırlar ve yükteki değişimlere uyum göstermezler. Esasen buna imkanları genelde yoktur.

Doğalgazlı termikler yük değişimlerine kolay uyum gösterirler, ancak çok pahalı bir yakıtı harcarlar.

Rüzgar santrallarının düşük tesis faktörüne sahip olmalarını sebebi ise rüzgarın değişkenliğinden kaynaklanır ve nükleerler ve kömürlü termikler gibi baz yükü karşılamakta kullanılır.

Hidroelektriklerde ise nehir santralları suyun varlığına göre enerji üretirler. Yani Rüzgar santralleri gibi baz yükü karşılamakta kullanılır. Su bolken yüksek güç, azken düşük güç üretirler. Ancak nehir santralları rüzgar santrallarından çok daha kararlı enerji üretim tesisleridir. Bir saat önce kuvvetli esen rüzgar bir saat sonra çok yavaşlayabilir. Halbuki bir derenin akımları oldukça stabil olup akımların değişmesi günleri bulur ve bu, sel durumu hariç yavaş yavaş olur.

Depolamalı HES ler en kıymetli elektrik üretim tesisleridir. Çünkü yakıtları olan su, baraj gölünde beklemektedir. İstedikleri zaman kullanırlar. Ayrıca pik talepleri karşılamak söz konusu olduğunda rölantiden bir dakika içinde tam güce çıkabilirler. Nükleer ve kömürlü termiklerde bu süre saatler sürer.

Depolamalı HES lerin bir diğer üstünlüğü şebeke frekansını düzenleyebilmeleridir. (Bilindiği gibi alternatif akıma sahip elektrik kullanmaktayız. Onun frekansı ise saniyede 50 dir. Bu frekans daima belli bir sınır içinde tutulmak zorundadır) Yani şebekede bir yük artışı veya azalışı olduğunda saniyeler içinde o yük artışını veya azalışını karşılayabilmek üzere güç üretim seviyelerini değiştirebilirler. Diğer hiç bir tesiste bu kabiliyet yoktur. Yani depolamalı HES ler kaliteli elektrik üretimini imkan dahiline koyarlar. Ayrıca pik saatlerde şebekede oluşan ilave yükü karşılamak üzere çalıştırılabilirler.

Pik yükü karşılayabilmek o kadar önemli bir kabiliyettir ki, bu imkana sahip olmayan bir çok ülke bunu yaratabilmek adına pompajı HES inşa etmiştir. Yani alt seviyelerdeki bir gölün suyunu şebekedeki yükün az olduğu saatlerde nükleer santrallerinden gelen enerjiyle daha üst seviyelerdeki bir göle pompalamakta ve talep arttığında yukarıdan aşağıya salarak ürettiği enerjiyi şebekeye vermektedir. Böylesi bir tesis ülkemizde yoktur. Biz tüm depolamalı HES lerimizi yapsak bile, ileride bizim de böylesi ilave tesislere ihtiyacımız olacaktır.

Depolamalı HES ler rüzgar santralları gibi şebekenin frekansını bozucu tesislerin elektrik üretimini destekleyerek şebeke frekansını sabit tutarlar. Eğer bu tür tesisler olmazsa rüzgar santrallarını işletmek mümkün olmaz. Dolayısıyla, elektrik ihtiyacının tamamını veya büyük kısmını rüzgar santrallarından sağlayan bir ülke örneği bulunmamaktadır.

Avrupada enterkonnekte şebekesinde satılan en pahalı elektriğin depolamalı HES ler den elde edilen elektrik olduğunu vurgulamakta yarar vardır.

Bazı meslek grubunu kötülemek anlamında söylemiyorum. Yukarıda yazdıklarım hakkında zerre kadar bilgi sahibi olmayan bazı çevre mühendislerinin, iktisatçıların, siyaset bilimcilerin HES ler hakkında ahkam kesmelerini anlamak mümkün olmuyor.

Ülkemizin elektrik enerjisine olan ihtiyacı:

Sanayileşmeye ve refah artışına bağlı olarak ülkemizde elektrik enerjisine olan telep sürekli olarak artmaktadır. Bu artış yıllık %5-8 arasında değişmektedir. Şu anda ülkemiz elektrik ihtiyacı üretimle ancak başa baş karşılanabilmektedir. Eğer yeni tesisler yapmazsak bir kaç yıl içinde elektrik yetersizliğiyle karşı karşıya kalacağız.

Yapılacak tesisler bellidir. Aslında bunlar arasında tek bir tercih yapmak anlamlı değildir. Bu tesislerin hepsinden yapılması ve enerji arzının çeşitlendirilmesi gerekmektedir. Bunlardan sadece rüzgar yapalımın mümkün olmadığını yukarıda yazdıklarımı özümseyen anlayacaktır.

Bu forumu takip eden arkadaşların benim gibi hakiki Atatürkçü olduklarını düşünüyorum. Biliyor musunuz ki ülkemizde yakın zamana kadar Elektrik İşleri Etüt İdaresi (EİE) diye bir kuruluş vardı. Bu kuruluş Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü adıyla çalışmalarına devam etmektedir. Bu kuruluş Atatürk’ün direktifiyle 1935 yılında ülkemiz hidroelektrik potansiyeli ile ilgili çalışmalar yapmak üzere kurulmuştur. Daha sonraları diğer elektrik kaynaklarıyla da ilgili çalışmaları yapmıştır. Bu kuruluş DSİ’den çok eskidir ve HES potansiyelinin belirlenmesi için kullanılacak akım gözlem istasyonlarını 1935 lerde kurmaya başlamıştır. Örneğin, Keban akım gözlem istasyonunun kuruluş tarihi 1937 dir. O tarihte Türkiye’nin Keban barajı gibi bir barajı yapmayı hayal bile etmesi mümkün gözükmemekteyken birilerin ileri görüşlülüğü sayesinde o istasyon kurulmuş ve Keban, Karakaya, Atatürk gibi Fırat üstünde bulunan barajların planlanmasında bu istasyonun verilerinden de yararlanılmıştır. Özetle, ülkemizde HES lerle ilgili çalışmalara Atatürk döneminde başlanılmıştır.

HES lerin dezavantajları olarak bahsedilen yeterli yağış olmazsa HES lere su gelmez ve mahvolurlar söylemiyle ilgili bilgi vermek istiyorum: HES ler planlanırken en az 30 yıllık akım verileri elde edilmeye ve havzanın su potansiyeli belirlenmeye çalışılır. Bu veriler ne kadar uzun bir dönemi kapsıyorsa o kadar iyidir.

Yapılması düşünülen HES’in enerji potansiyeli belirlenirken iki tür enerji hesabı yapılır. Basitçe anlatacağım. Aslında hesap oldukça karmaşık olup muhtelif optimizasyon tekniklerinin kullanılmasını gerektirir. En kötümser akım paterni dikkate alınarak o tesisin üretebileceği enerji hesaplanır; buna güvenilir enerji denir (İngilizcesi Firm veya Primary Energy). Bir de eğer ortalama akım şartları gerçekleşirse enerji üretimi ne olur diye hesap yapılır. Ortalama üretim ile güvenilir üretim arasındaki fark sekonder üretim olarak adlandırılır. Ekonomik hesaplamalar yapılırken bu iki üretimin kendine has değerleri dikkate alınır. Bekleneceği üzere güvenilir enerjinin birim faydası sekonderden çok fazladır. Bunlardan ayrı, oldukça yüksek bir değer ifade eden güvenilir kapasite gibi kavramlar da vardır. Ancak kafanızı daha fazla karıştırmak istemiyorum.

Elbette sürekli ve düzenli bir yağış olması iyi bir şey, ama bu konuda da istatistiğin kanunları geçerli olup yağışlar değişkenlik gösterir. Özellikle depolamalı HES lerin gelen suları düzenleme kabiliyetleri o kadar yüksektir ki, bazıları 7 yıla varan kuraklıkları kimselere hissetirmeden rezervuarlarındaki suyla idare edebilirler.

HES ler kıymetli tarım arazilerini ve tesisleri su altında bırakabilir. Doğrudur. Bir kısım tarım alanı baraj gölü nedeniyle su altında kalabilir. Su altında kalan bu alanın ekonomik değeri rantabilite hesaplarında dikkate alınır. Barajlar bir yandan böylesi kayıplar yaratırken bir yandan da enerji üretiminin yanısıra yeni ekonomik fırsatlar yaratır. Örneğin sulanması hiç mümkün olmayan araziler sulanabilir hale gelir. Böylesi bir durum yoksa bile enerji faydasının o arazi kayıplarını fazlasıyla karşılaması gerekmektredir. Burada önemli olan arazi veya tesis sahiplerine kaybettiklerinin eksiksiz olarak ödenmesidir. Bu iş aynen okul, yol yapılırken gerçekleştirilen kamulaştırmalarda olduğu gibi yürütülmelidir.

Kamulaştırma demişken şunu da açıklığa kavuşturmakta yarar var. Özel yatırımcıların yaptığı HES yatırımlari için sadece tesis yerlerini ve baraj göl alanını kamulaştırma hakkı vardır. Bunların dışında bir yeri kamulaştıramaz. Önce ihtiyaca göre kamulaştırma planları hazırlanır. Devlet bunları inceler ve onaylar. Ondan sonra kamulaştırma yapılır. Kamulaştırılan yerlerin parası yatırımcı tarafından peşin ödenir ve tapudaki tescili devlet adına yapılır. Yani mal devletin olur. Şimdi üstüne tesis gelmeyecek bir yeri şirketin kamulaştırma planına alıp devlete hediye etmesinin bir mantığı olabilir mi ki çevredeki tarım arazilerini isterse kamulaştırır deniyor.
Özel yatırımcılar ister nehir santralı, ister depolamalı santral yapsınlar, sadece enerji amaçlı olarak suyu kullanma hakkına sahip olurlar. Hiç bir surette suyu ticari bir meta olarak alıma satıma konu edemezler.
Sözgelimi bir yere baraj yaptınız ve baraj gölünü doldurdunuz, göl kenarındaki bir çiftçi ayağına kadar gelmiş suyu istediği gibi alma hakkına sahiptir. Hiç kimse itiraz edemez. Aksini söyleyen yalan söyler.

Barajlı HES lerin göllerinin olumsuz etkileri olabilir. Örneğin bu su birikintisi içinde çürüyen bitki artıkları suların kalitesini bozabilir. Bununla ilgili önlemlerden bir tanesi baraj göl alanının su tutma öncesi temizlenmesidir. Bütün büyük bitki artıkları toplanır ağaçların kökleri bile sökülür. Böylelikle suyun kalitesinin bozulmasının önüne geçilir. Bu husus özellikle aynı zamanda içme suyu da sağlayan barajlar için önemlidir.

Nehir santrallarında yukarıda da söylediğim gibi türbinlere alınan sudan ayrı olarak dere yatağına hatırı sayılır miktarda can suyu bırakılır. Salınan bu can suyunun miktarı cep telefonu şebekesine bağlı akım ölçerlerle DSİ tarafından sürekli takip edilir. Eğer öngörülen su bırakılmıyorsa anında gelip 100 binlerce lirayı bulabilen cezayı yazarlar. Bu akım gözlem istasyonlarını yatırımcı kurar.

Eğer doğal olarak gelen su dere yatağına bırakılacak sudan az ise enerji üretimi için hiç su alınmaz ve gelen su olduğu gibi dere yatağına bırakılır. Bu su bırakmayla ilgili yükümlülükler öylesina ağır belirlenmiştir ki bazen bu durum oluşur. Yani dere yatağı doğal olarak kurumaya yüz tutmuştur. HES karşıtları koşup kuru dere yatağının fotoğraflarını videolarını çekip yayınlarlar ve HES dereyi kuruttu derler. Tabii ki doğru değil.

Peki bu nehir santralı HES ler dere yatağına bırakılan suyun dışındaki tüm suları enerji için alırlar mı? Hayır almazlar. Optimum kapasitesi olarak belirlenmiş miktarın üstünde gelen akımlardan sadece kendi kapasitesi kadarını alır ve kalanı da dere yatağına bırakır. Örneğin, kapasitesi 40 m3/s olan bir tesis en fazla bu kadar debiyi enerji için alır. Eğer 70 m3/s su geliyorsa bunun 40 m3/s sini eneji için alacak ve kalan 30 m3/s suyu hiç ellemeden dere yatağına bırakacaktır. Tipik olarak nehir santrallarında yılın bir ile iki ayı bu şekilde işletme yapılır.

Yabancı bankalar HES lere kredi veriyor mu? Evet veriyor. Çok büyük ölçekli projelerin bazıları yabancı ortaklıdır. Özellikle bunlar yabancı bankalardan da kredi alırlar. Devletimiz bile otoyol, köprü, fabrika yapmak için yabancı bankalardan kredi almaktadır. Yukarıda anlattıklarım sonucu HES lerin enerji satış gelirlerinden başka gelirlerinin olmadığı sanırım iyice anlaşılmıştır. Demek ki yabancı bankalar bu tesisleri karlı buluyorlar ki kredi veriyorlar. Hiç bir banka batak yatırımlar için kredi vermez.

Bununla beraber, nehir santrallarının büyük bir kısmı ile bazı büyük yatırımlar tümüyle yerli sermayeyle yapılmıştır ve yapılmaya devam etmektedir.

Yatırımcı firmalar bu tesislerin lisansına nasıl sahip oluyorlar? DSİ tarafından ilan edilen tesisler için talip olan firmalar üretecekleri öngörülen enerjinin kWh başına katkı payı ödemeyi taahhüt ederler. En yüksek payı veren lisansı alır. Bu bedeli üretime geçtikten sonra her yıl ödemek zorundadır. Üstelik bu bedel enflasyon oranına göre her yıl artırılır. Lisans süresi 49 yıldır. Yatırımını ise kısa sürede yapmak zorundadır. Eğer yapmazsa peşin olarak yatırdığı teminatlara devlet el koyar. Yani ben vazgeçtim deme şansı yoktur. Eğer bu işi yapamayacağını anlarsa Lisansını şirket olarak başkasına devredebilir. Bu devir işini kârıyla da yapabilir, zararıyla da yapabilir. Tüzel kişiliğin (Lisans sahibi şirketin) yükümlülükleri devlete karşı aynen devam eder. Devlet açısından değişen hiç bir şey olmaz.

Baraj göl alanındaki insanların başka yerelere göç etirilmesi gerekebilir. Sosyal ve çevresel anlamda barajlı HES lerin en önemli olumsuzluğu budur. Bunun için baraj yerleri planlanırken böylesi olumsuzluklarla karşılaşmamak için titiz davranılarak baraj lokasyonları seçilmeye çalışılır. Yani HES mühendisleri birer taş yürekli vurdumduymazlar değildir. Ayrıca, bu tür sosyal sorunları en aza indirmek için devletin orijinal olarak barajlı HES olarak planladığı bazı tesisler yatırımcısı tarafından nehir HES lerine dönüştürülmüştür. Bu değiştirmeler sonucu her ne kadar yatırımcının üreteceği özellikle güvenilir enerji azalacaksa da yatırımcı önemli miktardaki kamulaştırmadan kurtulacak ve ayrıca çevre insanlarla daha az sosyal sorunlar yaşayacaktır. Ancak şunu vurgulamam gerekir ki o barajlı yatırımlar devlet tarafından planlanmış yatırımlardır.

Herşeye rağmen bazı insanlar yerinden edilmek zorunda kalınabilir. Bu amaçla yeniden yerleşim projeleri yapılmakta ve bu insanlara sadece para vermek yerine yeni yerleşimler önerilebilmektedir. Elbette kimse yaşadığı yeri terketmek istemez. Ancak, bu insanları mağdur etmeden toplumun toplam refahını da gözetme yükümlülüğü bulunmaktadır.

Barajların bir faydası da rekreasyon ve yeni sucul alanlar yaratmalarıdır. Örneğin Atatürk barajının su tutmasından sonra yaban kazlarının konaklama yerlerinden biri olduğu görülmüştür.

Nehir tipi HES ler ise suyu kirletmek yerine temizlemektedirler. Şaşırdığınızı tahmin ediyorum. Bizim insanımız eline geçirdiği her türlü çöpü, pisliği derelere atmakta bir mahsur görmez. Örneğin doğu karadenizde o pırıp pırıl aktığını zannettiğiniz suya bir müddet dikkatli baktığınızda suyla beraber nelerin akıp gitmekte olduğunu görürsünüz. Bunlar arasında poşetlerden, yataklara ve çocuk bezlerine kadar herşey vardır. Hatta birinde 3 kurşunla öldürülmüş bir ayı cesedinin bile geldiği gözlenmiştir. Nehir tipi HES lere alınan sular türbinlere yollanmadan önce ızgaralardan geçirilir. Bu ızgaraların önünde her gün tonlarca yukarıda saydığım çöpler birikir ve çıkarılır. Bunlar yeniden dereye atılmaz, ayrıştırılır. Yeniden değerlendirilebilecek olanları bu işi yapanlar alır. Kalan hiç bir işe yaramayanlar ise uygun bir şekilde depolanmak üzere çöp sahalarına gönderilir. Yani bu nehir HES ler dereleri sürekli olarak temizlerler.

Şimdi ben bunları bu kadar anlattıktan sonra çoğu kişi bana inanmayacaktır. Bunun için bu HES yerlerine tarafsız ve önyargısız bir ziyaret yapmanızı tavsiye ederim. Kendi gözlerinizle görünüz ve karar veriniz.

Bu yazılarımla anlatmak istediğim herşeyi yazabilmiş değilim. Ancak daha fazla uzatıp sıkıntı yaratmak da istemiyorum. Belki çok düzenli de bulmayacaksınız. Ama dikkatlice okursanız çok şey öğrenirsiniz. Lütfen benim yazdıklarımla ilgili olarak beni cahillikle, manyaklıkla, komploculukla velhasıl saçma sapan şeylerle suçlamayınız. Ben sizden daha az vatansever değilim. Eğer görüş yazarsacaksanız makul ve anlaşılır şeyler yazınız. Sorularınız olursa samimiyetle cevap vermeye çalışırım.

Aslında 10 günlük bir seyahatim vardı. Bu yazdıklarımı arada bir boşluk bulabilip yazdım. Yeniden seyahate gidiyorum. Eğer sorularınız olursa bir haftadan önce yanıtlayamayacağım.

Yukarıda yazdıklarımın bazılarının HES lere olumsuz bakışında zerre kadar bir değişiklik yaratmayacağının da farkındayım. Dolayısıyla bu yazdıklarımın tarihe bir not düşülmesi anlamına gelmesi ve ileride kimin komplocu olduğu veya olmadığının anlaşılması bakımından yazıldığının bilinmesini istiyorum.

Selamlar..

Serpent Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön