Konu: Kanser
View Single Post
Eski 26-11-2012, 09:15   #332
pria
Ağaç Dostu.
 
pria's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-08-2009
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 6,526
Yakınlarınızın yaşadığı acılar için üzüldüm Ayşe Hanım, inşallah sağlıklı olarak sürdürürler hayatlarını..Halanızın kızı için sanki entegre tıp tatbik edilmiş..Bakın, bu konuda bir fikir verir diye aşağıdaki yazıyı okumanızı öneriyorum:

BUMERANG ETKİSİ


Ersin İpek



Geleneksel Batı tıbbı hastalık teorileri üzerine organize olur. Yani onlara göre bir insanın hasta olma sebebi, o hastalığın kendisidir. Bu modele göre de her hastalık bağımsız ve kendi başına buyruk bir şekilde var olur. Onlara göre hastalığa yakalanan insanın ya da çevrenin bir önemi yoktur. Odaklanılması gereken sadece hastalık vardır. Dolayısıyla hasta değil, hastalık tedavi edilir. Üretilen ilaçların çoğu da hiperaktif duruma geçen hücrelere kılıf giydirerek, onları fonksiyonlarını yerine getiremez hale getirip pasifize etmeyi amaçlar. Bu ilaçların yan etkileri çok fazladır. Hatta sonuçları ölümcül de olabilir. Harward Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre sadece ABD’de her yıl doktor hatası yüzünden yüz seksen bin kişi hayatını kaybediyor.

Modern dünyada bu tür hasta ölümlerinin çoğunun nedeni, doktorların hastadan çok hastalığa odaklanması ve buna göre ilaç yazması.

Alternatif tıp denen Doğu tıbbına gelince… Bir tarafta beş bin senelik geçmişi olan, kanıtlanmış ve denenmiş, hâlâ da başarıyla uygulanmakta olan, örnekleri belgelenmiş tedavi yöntemi diğer tarafta da yüz, en fazla yüz elli yıllık geçmişi olan Batı tıbbı… Ama haritanın sağında kalan kısma alternatif deniliyor. Ben buna çok gülüyorum.

Yazıya yine Batı’nın anlayacağı dilden devam edeyim. Alternatif denen Doğu tıbbı, Batı’nın “Bir ölçü tüm bedenlere uyar” mantığının tersine hareket eder. Alternatif tedavi yöntemi, onları Batı tıbbından ayıran karakteristik bir özelliğe sahiptir. Hastalığa kişinin kendi hayatında yaşadığı şahsına münhasır dinamik bir olay; denge ve ilişki problemi; hasta ile çevresi arasındaki uyumsuzluk olarak yaklaşır. Hastalığı anlamaya yönelik bu yaklaşıma biyografik yaklaşım denir.

Hastalığa biyografik açıdan baktığımızda, “hastalık” kendi başına hiçbir bağımsız gerçekliğe sahip değildir. Şifa verenin görevi, hastalığı teşhis edip hastalığın mevcudiyetine müdahale etmek değil, her bir özel durumda hasta ile çevresi arasındaki uyumsuzluğu belirleyip bunları düzeltebilmektir. Bu sonuç her kültürde değişik şekilde tanımlanabilir. Kimisi mucize der, kimisi doğadan ya da evrenden gelen bir şifa der. Ancak ne denirse densin odaklanılan hastalık değil, her zaman hastanın kendisi ve hastalığa neden olan etkenlerdir.

Entegre tıp ise hastalığa hem biyografik açıdan yaklaşır hem de modern bilime ait devasa veri tabanını kullanır ve bu şekilde çok çeşitlilik gösteren kişiye özgü bu uyumsuzlukları tanımlama imkânı bulur.

Bu uyumsuzluklar daha çok beslenmeyle, çevreyle ve sosyal durumla alakalıdır. Kanserin genetik olduğunu Batı tıbbı bas bas bağırsa da, genetik olan hastalıklar değil davranış biçimleridir. Örneğin kanser olan ikizlerden birini daha uygun bir ortamda büyütürseniz, diğerine göre yaşama şansının artacağını ve iyileşeceğini gözlemlersiniz. Dolayısıyla çocukların biyolojik ailesi değil, beraber büyüdüğü ailesi etken olandır.

Entegre tıp sağlığınızı geliştirmek için dört şeyi geliştirmenizi ister: kişisel ilişkiler, beslenme, çevre ve doğuştan gelen kendi kendinizi iyileştirme mekanizmanız.

• Batı tıbbına göre sağlık demek ağrılardan, belirtilerden ve fiziksel ya da zihinsel rahatsızlıklardan kurtulmak demektir. Doğu tıbbına göre ise sağlık beden, zihin ve ruh arasında tam bir uyum sağlamaktır.

• Batı tıbbında sağlıksız olmak, bir neden ve belirtiden dolayı bedensel yapıda oluşan bir kusurdur. Doğu tıbbına göre ise bu vücudumuzda dolaşan doğal enerjinin (çi) dengesini kaybetmesidir.

• Batı tıbbına göre belirtiler hastalığın işaretidir ve hemen yok edilmesi gerekir. Doğu tıbbına göre ise belirtiler hastalığı iyileştirmek için vücudun gösterdiği çabadır.

• Batı’ya göre hastalığın nedeni vücuda dışarıdan etki eden hastalıklı bir şeydir. Doğu’ya göre Çi enerjisini uyumsuz hale getiren herhangi bir harekettir.

• Batı tıbbı sağlıklı yaşamayı empoze etmekten çok tedavi etmeye odaklanır. Doğuya göre kişinin görevi hastalığı önlemek için sağlıklı ve uyum içinde bir yaşam sürmektir.

Batı’da doktorlar araba tamircisi gibi çalışır. Gelen hastaya mekanik, bozulmuş, yolda kalmış bir araç gibi yaklaşır. Doğu’da hekimin görevi hasta olduklarında onları iyileştirmek yerine onlara yol gösterip sağlıklı kalmaları için asistanlık etmektir.

• Batı’da tedavinin amacı belirtileri ilaçla yok etmek ya da ameliyat etmektir. Doğu’da ise her şekilde yaşamsal değişiklileri dengeye sokmaktır.

Batı tıbbının yegane gücü yapısal travmalara, kusurlara ve hayati tehlikesi olan hasatlıklara karşı ilaç ve ameliyatla müdahale etmektir. Doğu tıbbının en güçlü özelliği ise kronik denen hastalıkları önlemeye ve anlamaya çalışmak, yaşam tarzını düzenlemek, beden ve zihin dengesini sağlayıp korumaktır.

Yeri gelmişken “kronik” lafına değinmeden edemeyeceğim. Batı’da kronik hastalık demek, hastaya “Sen hiçbir zaman iyileşemeyeceksin, ömür boyu verdiğim ilaçlara mahkumsun” demektir. Hastanın iyileşme gibi bir ümidi yoktur, hastalığını kabul eder ve onunla yaşar, onu hep içinde var eder. Bu yüzden hasta kişi yaşam kalitesini iyileştirme yoluna da gitmez. İlaçlara teslim olmuş durumda hayatını sürdürür. Batı tıbbının ve tabiri caizse ilaç mafyasının kurduğu düzen de budur. Bir hastayı bir ayda iyileştirmek ya da belli bir sürede tamamen iyileştirmek işlerine gelmez. Bunun yerine Batı pazarlama taktiği olan “müşteri sadakatini” yaratıp, onları ilaca bağımlı kılıp sürekli getirisi olan bir gelir kapısı elde etmek en mantıklısıdır.

Nasıl olsa ilaç alıyorum deyip kimse beslenmesine dikkat etmiyor, ruh sağlığını korumuyor, egzersizini yapmıyor, yaşam kalitesini artırmıyor. Örneğin, nasıl olsa hap alıyorum diyen kalp hastası, yağlı yemekler yemeye ve sigara içmeye devam ediyor. **** iğneye güvenen şeker hastası, baklavaları ve rakıyı götürmeye devam ediyor. Buna “bumerang” etkisi deniyor.

Yaşlı insanların çantalarından çıkardıklarına ya da evlerine gittiğimde mutfak masalarına bakar oldum. Hepsinde de her gün kullanacakları ilaçları düzenli korumaları için özel tasarlanmış bölmeli kartvizitlik gibi ufak kutucuklar var. Bir de şirin yapmışlar sormayın. Bir ilacın vakti geçecek diye ödleri kopuyor. Sanki içmezlerse biri onları cezalandıracakmış gibi vaktini hiç kaçırmıyorlar. Yine çok sevdiğim bir abimiz var, şeker ve kalp hastası. Rakısını, pastırmasını, baklavasını sofrasından eksik etmez. Ama bunları yemeden önce iğnesini olmayı da ihmal etmez, o yüzden de her şeyi yiyebilir. İğne koruyucu güç kalkanı gibi bir şey onun için.

Asıl acı olanı, Doğu tıbbı ve geleneksel Çin tıbbı Batı’da ne kadar yaygınlaşmaya başladıysa, bir o kadar da Çin’de Batı tıbbı yaygınlaşmaya başladı. Çin gençliği Batılı yaşıtlarına özeniyor. Çinliler geleneksel Çin tıbbı diyeti uygulayıp, 100 gün belli hareketler yapmak yerine bir hap yutup iyileşmek ve istediklerini yemeye devam etmek istiyorlar. Çin’de eğitim aldığım ve bir süre evinde kaldığım ustam, ilkokula giden çocuğunu gösterip bana şöyle dedi. “İyi bir eğitim alsın diye onu yabancı dille eğitim veren bir okula yazdırdım. Şimdi artık çocuğumu tanıyamıyorum. O artık bir Çinli değil.”

Mesela safrakesesinde taş olan birkaç kişiye yardım ettim ve iyileştiler. Ama pek çoğu da bu yardımı reddetti. Çünkü on günlük bir diyet; akşamları uygulanması gereken takviyeler ve belli hareketler içeriyordu. On günlerini buna ayırmaya üşenip, yediklerinden fedakârlık edemedikleri için (belki de onlarda yeteri kadar güven uyandıramadığım için) ameliyat masasına yattılar ve safrakeselerini aldırdılar. Onlara kızamam, herkes seçiminde özgürdür. O yüzden şifayı sadece onu talep edene vermek gerekir. Israrcı da olmamak gerekiyor. Şifa verme yetisi size “Şindler’in Listesi” sorumluluğunu yüklemesin. Hayat denge üzerine kurulu unutmayın.

Başta insanların sebepsiz yere ameliyat masasına yatmalarına çok içerliyordum. “Safrakesesi ameliyatı olana bademcik ameliyatı bedava” ya da “Bademcik ameliyatı olanın bir yakınını da aynı anda ameliyata bedava alıyoruz” gibi kampanyalar görsem şaşırmayacak hale gelmiştim. Hastaneler tam anlamıyla birer ticarethaneye dönüşmüş durumda. “Nasıl olsa sigorta ödüyor, tasalanacak bir şeyiniz yok” deyip insanları gereksiz yere ameliyat eden bir dolu yemin etmiş doktor ve hastane var. Ama bunu kabul eden insanlar dediğim gibi seçimlerinde özgür olan insanlar, hatta alternatifi sunulmasına rağmen. Bu yüzden kendimi bazen doğada belgesel çeken kameramanlar gibi hissetmeye başladım. Onlara da önceleri kızardım. Yok doğanın dengesini bozmamak için karışmıyorlarmış falan filan diye. Sonra baktım herkes aslında bir kameraman hayatta. Yardım edebildiğine edebiliyorsun ama seyirci kaldığın, kabullenmek durumunda kaldığın durumlar da oluyor.

BUMERANG ETKİSİ « Kuraldışı Dergi

pria Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön