View Single Post
Eski 12-10-2012, 03:03   #8
s.serdar
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-10-2011
Şehir: ankara
Mesajlar: 1,489
Kendi arabamla bir haftalık Gürcistan seyahati notları-VI

Biraz da niye gittik, ne gördük ne yaptık konularına girmeye çalışayım.

Gidişimizin bir nedeni de davet edildiğimiz için diyebilirim. Ama daha doğrusu Sıla’nın Kafa isimli şarkı sözleri gidişimizi daha net anlatıyor diye, sözlerinden bir küçük alıntıyı aynen yazıyorum.

Hadi kalk gidelim hemen şu anda
Kapa telefonunu bulamasın arayan da
Açarız radyoyu yol nereye biz oraya
İyi gelmez mi hiç deniz havası
Bi göz oda bulur sokarız başımızı
Bide koyarız iki kadeh
Kafa nereye biz oraya
Kafa nereye biz oraya.


Bizimki de aynen bu hesap oldu.
Kafa nereye biz oraya misali.


İlk varış noktamız Gürcistan’ın doğusunda yer alan Kaheti bölgesinin bir şehri olan Gurjaani idi. Her ne kadar Gurjaani onlara göre şehir ise de bana göre ilçe konumunda bir yer. Kaheti bölgesinin yönetim merkezi olduğunu sandığım Telavi şehrine bağlı, bir ilçe veya yönetim yapısını pek kestiremediğim için beki de bir yerel yönetim merkezi de diyebilirim. Bizde olduğu gibi yerleşim merkezi yaklaşım notalarında, o yerin rakımı ve nüfus bilgileri yer almıyor. Sorduğumuzda bazen 15, bazen 20 bin gibi değişik nüfus rakamları aldık.

Kaheti bölgesi Gürcistan’ın en başta gelen şarap üretim merkezi imiş, Bölgeye bağlı şehir, kasaba ve köylerin tamamında ciddi miktarda şarap üretiliyormuş. Zaten ekilebilir arazilerin yarısından fazlasını hep üzüm üretimine yönelik olduğunu gördük. O tarihte içinde bulunduğumuz günler bağ bozumunun son günleri imiş. Üzümlerin pek çoğu hasat edilip kaldırılmıştı. Bölgede bir kaç yüz çeşit şarap imal ediliyormuş. Görebildiğimiz kadarı ile bölgede tarım ekonomisi hakim. Bir kaç şarap fabrikası dışında hiç bir sanayi tesisine rastlayamadık. Kendi et, süt, penir ve yoğurt ihtiyaçlarını karşılayabilecek kadar sığır, domuz ve tavuk yetiştiriyorlar.

Hemen hemen her köy evinde, kendi ihtiyaçları için taze üzüm suyundan öncelikle bayağı tatlı ve az alkollü bir şarap üretiyorlar. Bunu kadınlar ve çocuklar tüketiyormuş. Daha sonra üzüm suyunu kaynatarak daha alkollü bildiğimiz türden şarap imal ediyorlarmış. Üzümün çekirdek ve posalarından da Gürcü votkası dedikleri 55-60 derece alkol içeren çok sert bir votka imal ediyorlar.

Yemekleri patlıcan ve patates ağırlıklı. Daha çok meze türü gibi. Biz deki makarna, pilav, bulgur ağırlıklı bir ana yemekleri yok. Sanırım çorbaya da çok yabancılar. Bu saydıklarımı ne gördüm ne yiyebildim. Domatesi, salatalığı söğüş olarak tüketiyorlar. Öyle çoban salata falan pek bildikleri yok. Ette tercihleri domuz, ancak bizin için sığır eti temin edip hazırladılar. Pazar yerlerinde alışık olmadığımız taze balıklar ve yine marketlerinde biraz pahalı olmakla birlikte yine pek alışık olmadığımız bütün halinde füme balık bulunuyor.

Halkın gelir ve geçim seviyesi çok düşük. Yazın ürettileri her sebze ve meyveyi turşu ve ve salamura ya da konserve haline getirip evlerinin depo olarak düzenledikleri bölümünde saklıyor ve bütün kış bunları tüketiyorlar. O tarihlerde pazar, manav ve marketlerde domatesin kilosu 2,5-3,5 TL , salatalık 2-3 TL, patates 1,5-2 TL arasında idi. Mevcut gelir düzeyi baz alındığında fiyatların Türkiye’ye göre 2-3 kat pahalı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu nedenle kırsalda her aile kendi meyva sebze üretini bağından, bahçesinden karşıyor, artanını da konserve, veya turşu yaparak kış için depoluyor, mümkün olduğunca bu tür meyve sebzeyi pazardan temin etmekten kaçınıyor izlenimi edindim.

Kırsal’da evlerin içinde akar su bulunmuyor. Tuvalet ve banyo müsterek bir şekilde evlerin dışında derme çatma küçük kulübeler içinde tutuluyor. Mutfak bile dışarıda. Meyveler, sebzeler, bulaşıklar hep evin dışında leğenler içinde yıkanıyor. Yani hijyen ve temizlik sıfır.

Evlerin oturma odası da sayılabilecek bir bölümüne, bizim mutfak olarak bildiğimiz alt üst dolaplar ve tezgah aynen yerleştirilmiş, ancak ne lavabosu var, ne musluğu. Bizim mutfak dolap ve tezgahları onlarda oturma odasının adeta bir vitrini veya aksesuarı halinde.

Kadınları ve genç kızları, tabiri caizse iki dirhem bir çekirdek. Hepsinin kulaklarında bir çift küpe, boyunlarında çeşit çeşit kolyeler, ellerinde allı pullu çantalar, ayaklarında uzun topuklu ayakkabılar,üzerlerinde askılı bulüz, altlarında orta boy etekler ile taşlı topraklı köy yollarında, sanki İzmir’in Alsancak veya Kordon’un da veya İstanbul’un Teşvikiye veya Nişantaşı’nda gezinirler gibi.

Yetişkin erkekerin çoğu hayatından bezmiş bir halde, altlarında pırtık bir kot pantolan, üstlerinde eli yüzü kaçmış bir t-shirt.

Yukarıda belirttiğim bu olumsuzluklara ilişkin elimde çeşitli fotoğraf görüntüleri varsa da, kişilerin özeli olarak gördüğüm bu husuların yayınlamasını çok doğru bulmadığım için bu görünülere pek yer vermeyi düşünmüyorum.

Ancak yabancıya, misafire en azından bizler son derece saygılı davranış ve ilgi alaka gösterdiklerini de belirtmeden geçemeyeceğim.

Görebildiğim kadarı ile ülkede alkol, özellikle de şarap tüketimi son derece yaygın. Sabah kahvaltısında dahi alkol mevcut.

Misafir edildiğimi evdeki ilk sabah kahvaltısı görüntülerini ekliyorum. Sofraya daha henüz oturmamış iken, şarabımız kadehe doldurulmuş durumda.

Name:  9.jpg
Views: 77430
Size:  35.8 KB

Bahçede ki mutfak lavabosu.

Name:  10.jpg
Views: 57245
Size:  67.2 KB

Bahçedeki el yıkama aparatı.

Name:  11.jpg
Views: 56975
Size:  66.0 KB

DEVAM EDECEK

s.serdar Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön