agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğa ve yaşama dair her şey > Yaşantımızda ve Sanatta Bitkiler
(https)




Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 22-08-2007, 13:21   #1
Ağaç Dostu
 
Metin Y.'s Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,374
Galeri: 66
Kaybolan Ağaç Malzemeli Meslekler

Teknolojik gelişmeler insan hayatındaki alışkanlıkları değiştirdiği gibi geçmişte revaçta olan bir çok mesleği de ortadan kaldırmaktadır. Giyimden, ev eşyasına ,mimariye kadar birçok meslek bugün unutulmuş ya da unutulmak üzeredir. Özellikle insanoğluna her devir ve dönemde eşlik eden ağaca dayalı bir çok meslek bugün bir elin parmalarını geçmeyecek sayıda insan tarafından yaşatılmaya çalışılmaktadır. İşte bunlardan bir kaçı:

TAKUNYACILIK
Takunya ıslak zeminlerde giyilen üstü tasmalı yüksek tabanlı tahta ayakkabılardır. Halk arasında haphap olarak da bilinir. Tahtası ceviz, dut ve çınar gibi ağaçlardan yapılır. Sade olanlarının yanı sıra,Tahta tabanın yan taraflarına sedef kakmalar ve gümüş işlemeler yapılan daha gösterişli şekilleri de vardır.

KÜLEKÇİLİK
Yoğurt, süt, pekmez gibi yiyeceklerin konulduğu tahta saplı kaplara külek adı verilir. Bu kapların marifeti çok. İçine konulan ekmekler bayatlamıyor, yoğurtlar fazla sularını çekiyor. Anlayacağınız lezzete lezzet katıyorlar...Bu işi yapanlara da külekçi denir. Külek yapılacak tahtalar önce ıslatılır.
Sonra talaş mangallarında ısıtılır. Sonra silindir biçiminde bükülür. Bükülen tahtanın iki ucu birleştirilerek daire biçiminde bir tahta bir tabanın içine oturtulur, kulp takılır.

SEPETÇİLİK
Yiyecek ve eşya taşınan sepetler saz ya da küçük yeşil ağaç dallarından örülerek yapılır. Sepetlerin büyük olanlarına küfe denir.
Küfeler söğüt veya kestane dallarının yarılarak oluşturulan dilimleri örülerek yapılır. SEMERCİLİK
Motorlu araçların yaşama girmesi ile at ve eşeğin taşımacılıkta işlevini yitirmesi bu mesleği tarihin tozlu sayfaları arasında yer almasına neden oldu. Semer; eğer yerine kullanılan binek hayvanlarının sırtına konulan, insanın hayvan sırtında rahatça gidebilmesi için yapılmış bir araçtır.

Semerin temel unsuru berdi denilen bir tür kamıştır. Berdiler tarak adı verilen düz tahta bir satıh üzerine birer parmak aralıklarla beş ya da altı yassı bıçakla çakılır. Berdiler taraktan geçirilerek dilimlenir. Bu berdiler semeri oluşturmak için dikilmiş telis torbanın içine konur. Şekil verilecek kısımlara daha fazla berdi konur. Telis torba bir minder biçimine getirilir, sonra ikiye katlanır. Üzerine sahtiyan, altına da keçe dikilir. Semerci Keçe ile sahtiyanı içindeki berdi dolu telis minder görünmeyecek biçimde birbirine diker.
Bunların yanında semerin bir de tahtadan iskeleti vardır. Tahta iskelet sert ağaçtan yapılır. Minderden bağımsız olarak kurulan bu iskelet yan ağacı, parmak ağacı, ön kaş ve arka kaştan oluşur. Daha önce hazırlanan üstü sahtiyan altı keçe olan minderin üzerine bu iskelet oturtulur. Sırım denilen deri iple İskelet deriye tutturulur. Biçime getirilen semerde son olarak ön kaşın görünen kısmına çeşitli süs eşyaları takılır. Usta semercinin yaptığı semer hayvanın sırtını hiç acıtmaz.

Eklenen Resimler
    
Metin Y. Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 24-08-2007, 11:41   #2
Ağaç Dostu
 
Metin Y.'s Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,374
Galeri: 66
Iskilip’in Sepet Ve Hasir Iskemleleri Türkiye Pazarinda

Plastik sandalye ve mutfak araç gereçlerinin kullanılmaya başlanmasıyla birlikte kaybolmaya yüz tutan ünlü İskilip hasır iskemlesiyle sepetçilik işçiliğini teknolojiye ve yeni dünyaya uyarlayan ustalar, Türkiye pazarına açılıyor. İskilip Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü tarafından kaybolmaya yüz tutan hasır ve sepet örgücülüğü kursu sonrası başta sepetçilik olmak üzere hasır sandalyeler, Karadeniz ve Akdeniz bölgelerindeki illere satışı yapılmaya başlandı. Yapılan sepetler başta Karadenizliler tarafından oldukça rağbet gösterirken, İskilipli sepet ustaları mesleklerinin yeniden canlanmasından oldukça umutlular. Bir zamanların en gözde meslekleri arasında yer alan sepetçilik ve hasır sandalye kaybolmaya yüz tuttuğu esnada yeniden canlanması, İskilipli ustaları sevindirdi. İskilip hasır sandalyeleri özellikle Akdeniz bölgesindeki turistik alanlarda rağbet görürken, sepetçilik ise Karadeniz köylüleri tarafından büyük bir talep patlaması yaşanıyor. İskilip İlçesi'nde 60 yıldır sepet ve hasır sandalye ustası Arif Tepe ve 55 yıllık usta Hamdi Çıplak, bu mesleği yaşatmaya kararlı olduklarını açıkladı.

Eklenen Resimler
 
Metin Y. Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-08-2007, 12:17   #3
Ağaç Dostu
 
Metin Y.'s Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,374
Galeri: 66
Siirt'te önemli iş sektörlerinin başında gelen ancak unutulmaya yüz tutan semercilik mesleği, bölgede yaşanan huzur ve güven ortamıyla birlikte yeniden canlanmaya başladı.
Siirt'te sayıları parmakla gösterilebilecek kadar azalan semercilerin sayısında geri dönüşlerle birlikte artış olduğu gözlendi. Semercilik mesleğini dededen miras olarak aldıklarını belirten 70 yaşındaki Fehim Kızılkan, köye dönüşle birlikte mesleklerine yeniden başladıklarını ifade ederek, "Köye dönüş projesi sayesinde hem köyümüze hem de işimize yeniden kavuştuk. Bu durumdan hem köylü memnun hem de biz memnunuz. Eski yıllarda semercilik mesleğinde yaşanan canlılık olmazsa bile, yine de işimizden memnunuz" dedi.

Eklenen Resimler
 
Metin Y. Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-08-2007, 12:24   #4
Ağaç Dostu
 
Metin Y.'s Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,374
Galeri: 66
Gaziantep Külekçiler Çarşısı

GAZİANTEPLİ ELEKÇİLER HALA UNLARINI ELEMEDİ
Gaziantep Bakırcılar çarşısının bittiği yerde Külekçiler Çarşısı başlar. Tarihi külekçiler çarşısında dükkan vitrinlerine en çok yansıyan ağaç yapımı eşyalar. Ağaç eşyaların arasında da elekler en çok göze çarpan ürünler. Külekçiler çarşısında Abdulkadir Güney 30 yıldır ununu eleyip, eleğini asmamış. İnsanlara elek yapıyor.
Eskiden köylerden şehre yoğurtları taşımak için tahtadan yapılmış, külek kullanılırmış. Öyle ki bu küleklerde taşınan yoğurdun hem tadı güzel olurmuş, hem de ağaç küleğin suyunu çektiği için yoğurt kalıp kalıp olurmuş.. Yoğurt taşıma ihtiyacını karşılamak için yapılacak külek ihtiyacını karşılamak için onlarca usta yetişmiş. Ustaların toplandığı bu tarihi çarşıya da Külekçiler Çarşısı denilmiş. On iki eylül ihtilalinden sonra Külekle yoğurt taşımak yasaklanınca Külekçilerim kimi mesleği bırakmış kimi başka alanlara geçmiş.
Eskiden Külekçilik yapan Abdulkadir Güney, Küleğin yasaklanmasından sonra elekçiliğe başladığını söylüyor.
Yedi kardeş olduklarını belirten Güney, bir kız kardeş haricinde altı erkek kardeş olarak ustalarının yanında çıraklık yaptıklarını, diğer kardeşlerinin bu işi yapmadıklarını, bu meslekte kendisinin kaldığını söyledi.
Yanında çalışan iki çırağın olduğunu onların ise mesleği öğrenmek değil okul harçlığı biriktirmek için geldiklerini belirtiyor. Her gün kendisine gelen çocukların “Çırak lazım mı?” diye sorduğunu. “Lazım” diyince de “Haftalık ne kadar” diye sorarak çocukların meslek öğrenmeye değil harçlık için yanına geldiklerini belirtiyor.
Tarihi külekçiler çarsında şimdilerde elekçilikle uğraşan üç usta kalmış. Güney elekçik denilince Gaziantep’te Garip, Aşiret olarak adlandırılan Çingenelerin akla geldiğini, ama kendilerinin bu işi meslek olarak yaptıklarını belirtiyor. Köyleri dolaşan gariplerin kalbur olarak deriden yapılan elekleri yaptıklarını seri üretim yapamadıklarını kendilerinin ise bu işi seri yaptıklarını belirtiyor.
Bazıları eleğe un elemede kullanılan bir alet olarak bakıp geçebilir. Ama bazı yerlerde elek, kuyumcuların terazisinden daha hassas ölçümlerde kullanılıyor.
Elek almak için Şanlıurfa’dan gelen bir müşteri bir mercimek eleği istiyor. Ancak mercimek eleğinin saç gözeneklerini dakikalarca ölçüyor. Aradığı elek 3.25 kalınlığında bir elek. Bu büyüklükteki elek TSE ye uygun mercimeğin tespitine yarıyor. Mercimek alımı yapanlar bir kamyon mercimekten numune alarak elekten geçiriliyor. Üste kalanlarla alta kalanlar karşılaştırılıyor. Ona göre fiyat müşteriye fiyat veriliyor. Şanlıurfa’dan gelen mercimek tüccarı, elekteki bir milim farkın bir kamyonda beş yüz milyon liralık fiyat farkına sebep olabileceğini söylüyor.
Tarihi külekçiler çarşısında yüz elli yıllık bir dükkanda elek üretip elek satan Abdulkadir usta çok sayıda elek çeşidinin var olduğundan bahsediyor. Öyle ki elek çeşitleri “ un eleği, Buğday eleği, mercimek eleği, Fasulye, mısır eleği, fıstık eleği, fıstık içi eleği…” olarak uzayıp gidiyor. Gözeleri en ince elek ise Gaziantep’in meşhur baklava ununu elemek için kullanılan elekler olduğunu öğreniyoruz.
Elekçiler eleğin yanında davul kasnağı yapıyorlar. Yine kuruyemişçilerin önlerinde dışına güzel kumaşlar geçirilmiş içine kuru yemiş konulan, büyük bir çuval görünümündeki kutuları da yapıyorlar. Devasa görünümdeki kuru yemiş çuvalları hem güzel görünüyor hem de içinde az kuru yemiş olmasına rağmen çok gibi gösteriyor.
İyi bir elek nasıl olur sorumuza ise “ eleğin iyi **** kötü olma yönünden çok iyi **** kötü kullanımından bahsediyor. Özelikle naylon gözenekli eleklerin tel gözenekli elekten sağlam olduğunu ancak bunu bilmeyenlerin elekle mısır patlatmaya başladığını, bu sebeple eleğin yandığını söylüyor. Eğer bir elek doğru kullanılırsa bir aileye ömür boyu yeter.
Gaziantep’te elekçilik yapmak o kadar kolay değil. Eleklerin telleri fabrikalardan gelirken, ağaç olan kasnağı Karadeniz’den geliyor. Abdulkadir usta eleğin gürgen ağacından yapıldığını onunda Karadeniz’den geldiğini belirtiyor.
Birkaç dakikada bir eleği kullanılır hale getirebilen Abdulkadir usta, elek yapımında estetiğe de önem veriyor. Usta elekçinin ağacın budağını içe getirmesi gerektiğini yoksa müşterinin eleği beğenmeyeceğini vurguluyor.

Külekçiler çarşısında üretilen elekler Gaziantep ve bölgedeki illere toptanda gönderiliyor. Ancak uzak yerleşim yerlerine gönderilmesi zor. Eleğin fiyatı ucuz (normal elek 2 YTL) kapladığı hacim geniş olduğu için maliyet yükseliyor. Bu yüzden uzak diyara gönderilemiyor.
Eleğin emeğinin çok kendisi ise ucuz. Eskiden elek yapmak daha da zormuş. Külekçilik bitikten sonra elek işine geçen ustalar eleğin sacını bulmakta zorlanırlarmış. Öyle ki elekçilerden birisi İstanbul’a gider toptan elek sacı alır. Onu da bütün elekçiler araların da paylaşırlarmış. Şimdilerde elek yapmak için malzeme bulmak kolay ama elek ustaları bulmak zorlaşıyor.
Külekçiler çarşında bulunan elekçiler, kala kala üç tane kalmış. Abdulkadir usta da elekçilikte gelecek olmadığını düşünerek bırakmak istemiş. Hatta bir gün canı sıkılmış. İşi bıraktım demiş. Ancak bu ayrılığa bir hafta dayanabilmiş. Bir hafta sonra elekçiliğe geri gelmiş. Geri dönmesinde mesleğe verdiği emek, ve Külekçiler çarşısında samimi esnaf ilişkileri etkili olmuş. Kendisi bu durumu “ aramıza tuz ekmek” girdi diyerek özetliyor.
Aralarında ki “tuz ekmek” ilişkisinin desteği ile Külekçiler çarşısında elekler yapılmaya devam ediyor. Küleğin yasaklanması ile elekçiliğe dönen elekçiler, eleğe talep olduğu ve ömürleri yettiği müddetçe, unlarını eleyip eleklerini duvara asmayı düşünmüyorlar.
Hasan Mahir

Eklenen Resimler
 
Metin Y. Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-08-2007, 12:36   #5
Ağaç Dostu
 
Sevelim's Avatar
 
Giriş Tarihi: 16-04-2005
Şehir: Egede şirin ve küçük bir sahil kasabası
Mesajlar: 935
Galeri: 147
Son fotoğraf karesi yıllar öncesine götürdü beni. Eskiden yemeklerimizi yer sofrasında, sinide yerdik. Sininin üzerine konulduğu kasnaklar vardı. Onu anımsattı bana.

Sevelim Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 28-08-2007, 13:50   #6
Ağaç Dostu
 
Metin Y.'s Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,374
Galeri: 66
Bursa'da Köfüncülük

Küfe ya da ufak sepetlere Bursa'da köfün denilmekteydi. Dünyanın en eski el sanatlarından biridir. Özellikle üzüm, zeytin, incir gibi ürünlerin toplanıp taşındığı en önemli taşıma aracı olan köfüncülük Bursa'da çok yaygındı. Kaybolmakta olan geleneksel el sanatlarından biridir. Köfünler, kayın veya kestane ağacından yapılırdı. Önce kestane fideleri yarma demiri ile yarılır, sepet veya küfenin boyuna göre uzunlukta hazırlanır. Daha sonra yontma tezgahında bu ağalar yontulur. Ardından usta, dip kısmından başlamak üzere sepet veya küfeleri örmeye başlar. Sepetlerin genellikle 10 ağaç şeritle çaprazlama olarak dipliği çatılır. Daha sonra paralel olarak sepet veya küfe çember örülmeye başlanır. Yan sarmanın örülmesinden sonra sepet veya küfenin ağzı çemberi örülerek bağlanır. Ağız çemberi daha çok farklı renklerden ve genellikle beş çubukla örülür. Köfüncüler Çarşısı, Ulucami'nin batısında, Kapan Hanı ile Bakırcılar Çarşısı arasındaydı. Köfüncüler Çarşısı'nda, küfe yapanlar ile ağaçtan sepet vb. gibi eşyaları yapanlar bulunurdu. 1958 yangınından sonra çarşı köfüncü özelliğini yitirmiştir. Bursa'da köfüncülüğün yok olmasında, tarım işçiliğinin çeşidinin değişmesi ve azalması neden olmuştur.

Eklenen Resimler
 
Metin Y. Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-09-2007, 12:32   #7
Ağaç Dostu
 
Metin Y.'s Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,374
Galeri: 66
Körükçülük

KÖRÜKÇÜLÜK
Körük, ateşi canlandırmak için kullanılan açılıp kapandıkça içindeki havayı üfleyip ahşap ve deriden yapılan bir araçtır.
Körük ateşe dayanıklı çatlamayan ağaçtan ve yumuşak deri kullanılarak üretilir. Ortasında iki veya üç deliği bulunan, az hareket eden taban tahtası körüğün alt kısmını oluşturur. Bu tahtanın uç kısmında havanın basınçla çıktığı ortası delik sarı madenden dökülmüş bir parça bulunur. Ortadaki deliklerin üzerinde, emişte kalkan basınçta havayı tutan deri parçası bulunur. Üst tahta, alt tahtaya göre daha küçük hareket eder. Bunda delik yoktur. İki tahtayı birbirine körüıü oluşturan yumuşak deri kaplama bağlar. Kenarlarından çivilenir. Derinin içeriye doğru çökmemesini ve körüğün oluşumunu sağlayan söğüt ağacından çubuklar deri ve tahta oluşumunu sağlayan söğüt ağacından çubuklar deri ve tahta arasına konulur. Bu parçalar körükle beraber hareket eder.
Demirci körüklerinin iki kanatlısı olduğu gibi tek kanatlısı da vardır. Evlerde kullanılan körükler küçük olanlardır. Körükçülük, yemeklerin mangal kömüründe ve odun ateşinde pişirildiği zamanlarda en gözde mesleklerden biriydi. Günümüzde ise tamamen kaybolmuştur.

Resim: Mehmet Ali Diyarbakırlıoğlu'nun "Körük Ustası" adlı 27X35 tablosu

Eklenen Resimler
 
Metin Y. Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 04-09-2007, 13:18   #8
Ağaç Dostu
 
Metin Y.'s Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,374
Galeri: 66
Ressam Mehmet Ali Diyarbakırlıoğlu'nun fırçasından Külekçi İsmail Usta.

Eklenen Resimler
 
Metin Y. Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 18-10-2007, 15:24   #9
Ağaç Dostu
 
Metin Y.'s Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,374
Galeri: 66
Sırıkcılık

Fıçı gibi hacimli, yekpare ve ağır yük, sırık hamallarınca taşınırdı. Bunlar genellikle dört kişi olur, dişbudak ağacından yapılmış uzun sırıkları omuzlarına alarak, iki önde, iki arkada yükü paylaşırlardı. Taşıma büyük bir uyum gerektirirdi. Aksi takdirde yük diğer hamallara kayar ve kazalara neden olurdu. Beyoğlu’nda tahtırevanları taşıyanlara da hamal denirdi.

Eklenen Resimler
 
Metin Y. Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-11-2007, 15:14   #10
Ağaç Dostu
 
Metin Y.'s Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,374
Galeri: 66
Yukarıdaki iletide yer alan tahtırevanı da belegeleyelim istedim. Beyoğlu'nda tahtırevanla insan taşıyan sırıkçılar/hamallar.

Eklenen Resimler
 
Metin Y. Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 20-09-2008, 22:18   #11
Ağaç Dostu
 
Metin Y.'s Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,374
Galeri: 66
Beşikçilik

Hızlı sanayileşme nedeniyle, geleneksel malzemelerin yerini sanayi ürünlerinin aldığı günümüzde beşik ve beşikçilik sona ermek üzere olan araç ve zanaatlar içerisine girmiştir. Ahşap beşiğin ve beşikçiliğin gelecek birkaç yıl içerisinde tarihin karanlığına gömülmesi kaçınılmaz gibi görünmektedir.

BEŞİK:

Beşik ,Türkçe bir kelime olup: “Süt çocuklarını yatırmaya ve sallayarak uyutmaya yarayan, tahta ve demirden yapılmış sallanır bir çeşit küçük karyola” anlamına gelmektedir.

Beşik yapan ustaya ve satan kişiye beşikçi denir. Beşik ana kucağından sonraki yuvadır. Hayata başlangıçtır. Buradan başlayan hayat, mezara kadar sürüp gider. O yüzden insan ömrü anlatılırken: “beşikten mezara kadar” denilir. Çok eskiden beri tanıdığını anlatmak için “beşiğini sallamak” deyimi kullanılmaktadır.

Beşik, bazı şekil ve malzeme farklılıklarıyla dünyanın her bölgesinde kullanılmaktadır. Asıl amaç çocuğun sallanması, sallanarak rahat yatması ve rahat uyuması olduğu için yapı bakımından genellikle birbirilerine benzerler.
Genellikle sallanmayı sağlayan iki kasnak, iki kasnağı birbirine bağlayan kollar ve tekne biçiminde bir yataktan / yatak yerinden oluşmaktadır.

Sallanmayı sağlayan kasnakların yerine bazı yörelerde yarım ay şeklinde ayaklar kullanılmaktadır. Beşik iki yana sallanır ve bu şekilde bebeğin uyuması kolaylaşır.

Hemen hemen bütün beşiklerde üstte mutlaka ana bir kol bulunmaktadır. Çocuğu olumsuz dış etkilerden korumak, ışığın rahatsız etmesini engellemek için bu ana kolun üzerine işlemeli örtü, kilim vb. örtülür.
Beşiklerde görülen farklılıklar coğrafya ve yaşam biçiminden kaynaklanmaktadır. Örneğin Yörüklerde çocuklar sırtta taşındığı için, beşik pek kullanılmaz. Onun yerine hafif, pratik ve basit araçlarla ihtiyaç karşılanır.

Beşik yapımında; işlemesi kolay ve dayanıklı ağaçlar tercih edilmekle birlikte, daha çok “abanoz, ceviz, servi, kestane, kızılağaç, kayın” vb. ağaçları kullanılmaktadır.


Beşiğin en önemli özelliği, bebek ve çocuklar için son derece güvenli olmasıdır.
Hangi şartta olursa olsun, çocuğa zarar vermeyecek bir yapıda ve çocuğu yaralamayacak bir biçimde yapılmaktadır. Beşiğin bütün malzemeleri yuvarlak veya ovaldir. Hiçbir parçasının kesici veya delici özelliği yoktur. İnsan vücudunu herhangi bir biçimde yaralayacak parçası bulunmamaktadır.

Fotoğraf: Osmanlı Dönemi ağaç beşik

Eklenen Resimler
 
Metin Y. Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-11-2008, 00:05   #12
Ağaç Dostu
 
Metin Y.'s Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,374
Galeri: 66
At Arabası

Motorlu taşıt araçlarının çıkmasıyla önemini kaybeden at arabası yapımı günümüzde Balıkesir'in Susurluk İlçesi’nde ve bir kaç küçük Anadolu beldesinde sürdürülmektedir.
Ahşaptan yapılan at arabaları renkli boyalarla çeşitli manzaralar boyanarak süslenmektedir.

Eklenen Resimler
 
Metin Y. Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-11-2008, 23:17   #13
Ağaç Dostu
 
Metin Y.'s Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,374
Galeri: 66
Tel Dolap

Tel dolap , içersine ekmek ve yiyeceklerin konulduğu bir dolaptır. Dolap pervazlarında cam yerine; dolabın hava alması, sineklerin ve böceklerin içine girmemesi, içindeki yiyecek ve ekmeğin bozulmaması için ince tel elek olurdu.
Bu tel dolaplar bazı evlerde kilere konulurdu; bazı evlerin ise tel dolaptan haberi yoktu.
Teknolojik gelişme sonunda bu dolaplar ömrünü tamamladı, yaşantımızdan çıktı. Tel dolap ve kilerdeki birçok nesnenin yerini mutfak dolapları, buzdolabı, derin dondurucu gibi ev gereçleri aldı.

Eklenen Resimler
 
Metin Y. Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-11-2008, 23:41   #14
Ağaç Dostu
 
Halit Togay's Avatar
 
Giriş Tarihi: 30-09-2005
Şehir: Ataköy-İstanbul
Mesajlar: 726
Galeri: 130
Süpürgecilik

Süpürgecilik mesleği Edirne'de hala canlı. Edirne'ye gitmek İstanbul'da oturanlar için çok kolay.

Halit Togay Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-12-2008, 01:45   #15
Ağaç Dostu
 
Metin Y.'s Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,374
Galeri: 66
Tokaç , çamaşır dövmeye veya toprak damların bitim kenarlarını sıkıştırmaya yarayan sağlam ağaçtan yapılmış ev gerecidir. Sap kısmı 15 cm . gövde kısmı ise 25 cm . kadardır. Tokacın diğer adı, köpüç tür.

Apartman yaşamına yavaş yavaş geçilmesi, deterjan türlerinin çokluğu, çamaşır makinesinin yaygınlaşması ve evlerin tavanlarının beton veya üzerlerinin çatı ile kaplanması sonucu tokaç ömrünü tamamlayıp tarihe karıştı.

Metin Y. Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-12-2008, 12:46   #16
Ağaç Dostu
 
adnankaraer's Avatar
 
Giriş Tarihi: 05-09-2008
Şehir: GEBZE
Mesajlar: 127
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Metin Y. Mesajı Göster
Tel dolap , içersine ekmek ve yiyeceklerin konulduğu bir dolaptır. Dolap pervazlarında cam yerine; dolabın hava alması, sineklerin ve böceklerin içine girmemesi, içindeki yiyecek ve ekmeğin bozulmaması için ince tel elek olurdu.
Bu tel dolaplar bazı evlerde kilere konulurdu; bazı evlerin ise tel dolaptan haberi yoktu.
Teknolojik gelişme sonunda bu dolaplar ömrünü tamamladı, yaşantımızdan çıktı. Tel dolap ve kilerdeki birçok nesnenin yerini mutfak dolapları, buzdolabı, derin dondurucu gibi ev gereçleri aldı.
Tel dolapları çok severdim ben. Zaman zaman aklıma geliyor çocukluk zamanlarımdan.

Ağaçtan bir tabure, bir de yer sofrası (büyük 110 cm çapında) yaptım. Bir ara boş kalırsam bir de tel dolap yapayım kendime. İçine alet edevat koyarım.

adnankaraer Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-11-2011, 13:25   #17
Ağaç Dostu
 
ayazkentli's Avatar
 
Giriş Tarihi: 10-04-2009
Şehir: İzmir
Mesajlar: 1,641
Galeri: 1
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Metin Y. Mesajı Göster
Motorlu taşıt araçlarının çıkmasıyla önemini kaybeden at arabası yapımı günümüzde Balıkesir'in Susurluk İlçesi’nde ve bir kaç küçük Anadolu beldesinde sürdürülmektedir.
Ahşaptan yapılan at arabaları renkli boyalarla çeşitli manzaralar boyanarak süslenmektedir.

Geçenlerde, TRT Belgesel kanalında "Kaybolan meslekler" konulu bir belgesel izlemiştim.

Belgesel'de, at arabası imal etmekten ziyade, at arabası ressamlığı konu edilmişti. Akhisarlı olan ustaların at arabalarına yaptığı ve harikalar yarattığı boyama çalışmaları vardı. At arabaları, çeşitli manzara resimleri ile güzel birer sanat eserine dönüşüyordu.

ayazkentli Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-11-2011, 14:18   #18
Ağaç Dostu
 
mrduran's Avatar
 
Giriş Tarihi: 20-08-2011
Şehir: İzmir
Mesajlar: 1,536
Teşekkürler Metin Y.

Külekçi ve sırıkçı görmedim. Diğerlerinin burda konu edilmesi, apayrı, geçmişten gelen bir nefes gibi. Köyde, sınıf arkadaşımın demirci babasına az körük çekmedim)

Çingeneler gelirdi, hayıt zamanı. 2-3 at arabasında, aileleri ile. Dere kenarına yerleşip, hayıt sepet veya kofalık dediğimiz ince uzun bitkilerle de ince iş sepetimsi şeyler örerlerdi. Yerde devamlı yanan bir ateşleri de olurdu. 2-3 ay kalırlardı. Başka köylere giderlerdi, sanırım hayıtlar bitti diye. Sonraları o çingenelerden bir aile (çingen Salih) köye yerleşti ve önce babamin sonra da ailece görüştüğümüz dostlarımız oldu. Evcek görüşürdük yani.

At araba boyacılarını Salihli, Akhisar, Torbalı' da izledim. Buz dolabımız tel dolap idi zaten.

Güzel anılar yad edildi sayenizde, sağ olun inşallah.

mrduran Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 21-11-2011, 10:21   #19
Ağaç Dostu
 
mrduran's Avatar
 
Giriş Tarihi: 20-08-2011
Şehir: İzmir
Mesajlar: 1,536
Trakya' lı arkadaşlarımız da ''Edirnekâri'' ile araştırma yapsalar lütfen.

Bolu' da son nesil 2-3 ustası, devletin son bir gayreti ile eğitmen olarak, açılan sanat okulunda dersler verdiler. Çabaları ile yeni ustalar eğittiler ve hatta Ürdün ve Suudî Arabistan'ta da uyguladılar.
''Kündekâri'' ile araştırma yapmanızı da siz BOLU' lulardan rica edelim efendim.

Saygılarımla lütfen.

mrduran Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla

Konu Araçları
Mod Seç

Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 17:49.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024