Ben de anlamaya çalışıyorum....
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Tamamen yazım tekniği ile alakalı olan bu davranış şekli, ifade ediş şeklini parçalayıp bölerek saptırmak, çok zor olan bir şey değil, bunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Başlıkta da belirttiğim gibi gerçekten ben de anlamaya çalışıyorum. Burada forumda yazdıklarımız her hangi bir konu hakkında bildiklerimizi yazıp, paylaşmak mı? Yoksa başkalarının yazdıklarını anlamsızlaştırıp düşüncelerini hükümsüz kılmak mı? Hepimizin bildiği bir söz vardır. '' Sen ne kadar anlatmak istersen iste, anlatacakların karşındakinin anlayabilecekleri ile sınırlıdır '' gibi. Sanırım bu noktada bu söz haklılık kazanıyor. Yanlış anlamaya veya yanlış yorumlanmaya sebep olacak birşeyler yazdığımı sanmıyorum. Hele hele Alıntı:
Bunu algıladığınıza göre SAKLI İÇERİĞİ açıklayabilirsiniz de. Aslında bu forumlarda bu güne kadar yazdıklarımın bir tek kelimesi bile yanlış anlaşılmamıştı ama nasıl olduysa bu sefer yanlış anlaşılmak bir yana Saklı içerikler bile kullanımışım da farkında değilim. Yazdığım yazıyı çok net olarak anlayanlar da var. Örneğin Arsakay; Alıntı:
Alıntı:
Sevgili Arsakay; aşağıda sıraladığın ifadeler senin de belirttiğin gibi her biri birer sav. Siyaset ve ideoloji bunun neresinde? Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Oysa ki; Eskimo diğer yazılarında doğru bildiği konularda ne güzel de yazmış uluslararası anlaşmaların satır aralarında ne gibi tehlikeler olduğunu izah etmiş.Bizler de bundan yararlanıyoruz elbette. Bunun için kendisine ayrıca teşekkür ederim. Benim siyaset ve ideoloji ifadesini kullandığım noktada kendi fikrini, düşüncesini, yaşam felsefesini aktaran kişiler bulunmuyor. Tam tersine buna saygı duyarım. Ancak başkalarının düşüncelerini tukaka yaparak kimse kabul görmese bile kendi fikirlerinin daha iyi olabileceği anlamını çıkarmamalı. Anlaşılamadı ise tekrar anlatabilir arzu edilirse anlaşılamayan yerlere açıklama getirebilirim. Benim savunduğum konu çözüm bekleyen bu önemli meselelerde orasından burasından çekiştirip, daha da çözümsüz hale getirmek yerine, herkesin hayat felsefesi kendisine kalmak kaydı ile aklın, bilimin ve mantığın öngördüğü doğrultuda doğrularda birleşerek, ülke menfaatlerini ön planda tutup çözüm yollarında birlikte hareket etmektir. Sonuç olarak bu güne kadar yazdığım herşey net ve gayet açık hiç bir zaman örtülü ifadelerle, dolambaçlı yollarla bir şeyler anlatmadım. Anlatabileceğimi de sanmıyorum.Her halde beceremem. Hayatımda inandığım tek şey var o da çalışmak, çalışmak, çalışmak. Lafla hiç birşey elde edilemiyor. Boşa denmemiş '' Fazla lafa bakılmaz ainesi iştir kişinin.'' Sevgi ve saygı ile esenlikler diliyorum. |
Altın çıkarmaya tepki var ...milyonlarca dolar verip altın alıyoruz
Nükleer santral kurulmasına tepki var...milyonlarca dolar verip doğalgaz alıyoruz. Hidroelektrik santraller kurulmasına tepki var ve bu santraller için dış kredi yok..... Doğalgazla çalışan santrallere tepki yok ve bu santraller için dış kredi musluğu açık...... Pazılın parçaları çok net, parçalar birleştirilip resim görülmeli. |
Sadece ben yazmadım....
Alıntı:
Alıntı:
Ülkemizde mücevherat olarak, altın para olarak, ziynet eşyası (Başta 22 Ayar Bilezik) olarak üretilen altın miktarının, yurt içinde tüketilen ve yurt dışına ihraç edilen miktarın reel rakamlarının ne kadar olabileceğini düşünüyor musunuz? Üretimin tamamının yurt içinden toplanan hurda altınlardan(Tabii olarak bu hurda altınların eritilip işlenmesi ve saflaştırması işlemlerinin çevreye olan olumsuz etkisi ayrı bir inceleme konusudur.) karşılanabileceğine ihtimal veriyormusunuz. Buna resmi rakamlarla ithal edilen altın miktarını ilave etseniz bile arada ne kadar açık olduğunu göreceksiniz. Bunun anlamı nedir. Hala bu ülkeye illegal yollardan altın girebileceği ihtimalinin var olduğudur. Dededen, atadan kalma teknolojilerle, hurda altını saflaştırırken, altın madenlerinin çalıştırılması ile kurulma mecburiyeti hasıl olacak altın rafinerilerinin, bugün sadece Avrupa'da Almanya'da olduğunu biliyormuyuz? Rafinasyon işlemlerinin Almanya'da yapılmasının yanında Türkiye'de de yapıldığında Almanyayı altın ihraç eden ülkeler içerisinde Türkiye ile birlikte anılmasının sonuçlarını düşünüyormusunuz? REKABET evet rekabet edecek bir ülke olacak demektir. Ticarette sevimsiz kelimelerin başında geliyor bu kelime. Bakınız bu ifadeler de Arsakayın dediğine göre siyaset kokan kelimeler. Bunu kabul ederim. Çünki buradaki tek çıkar ülkemin çıkarı.Fakat dikkatinizi çekerim arkasında hiç bir ideolojik dayatma veya ifade yok. Hay Allah Malina bir yanlış anlaman yüzünden bundan sonra her yazdığımın yanına böyle açıklama koymak zorunda kalacağım. Bana ne kadar kötülük ettin farkındasın değil mi? :) Tabii bu arada kendine de :) zira zaten az yazmayı bilmeyen beni biraz daha uzun yazmaya itiyorsun ve bu yazıları sen okumak zorundasın :) |
Önce günaydın :))
Alıntı:
Siyaset bunlardan birisini seçmekte ve bunu söylemekte :)) Her seçim kişinin istediği yönetim biçimine taleb oluşturur. Kaldı ki Yalnız Çınar siz de Alıntı:
Benim söylediğim de bundan farklı değil. Siyaset kötü değildir. Çoğu kişide böyle bir önyargı var. Bu biraz da siyaset, politika vb kavramların karıştırılmasından ve kendisine siyasetci diyen ama sadece çıkarlarını düşünen politikacıların siyasetcilere güven kaybettirmesinden kaynaklanıyor. |
Alıntı:
cevabın kısa özeti aşağıdaki olabilir. ...... Eldorado'nun(kanadalı şirket) Biga'da 25 ruhsatı ve 38 bin hektar alanı bulunuyor. Altın ve gümüş çıkaracak. İngiliz şirketi RTZ(rothshild) Türkiye'de 1 milyon hektar ruhsatlı alanı Anatoliian Minerails Development üzerinden denetim altındadır. İngiliz şirket 1 milyon hektar ruhsatlı alanda altın ve gümüş çıkarmaya hazırlanmaktadır. Ruhsatlı alan içinde Balya,Biga,Tunceli,Çayeli,Hakkari,Erzincan ve Hatayda bulunuyor. .....Koza Altın'a gelince... Konya,ağrı,Tunceli,İzmir,Bursa,Balıkesir,Ankara,Es kişehir,Kastamonu...... Türkiye,çokuluslu altın ve gümüş şirketleriyle onların taşeronları tarafından istila edilmiştir. 30/08/2006 Hikmet Çetinkaya Cumhuriyet Şimdide başka sorular geldi aklıma Ülke ekonomisine yabancı şirketlerin ne getirisi olacak? vergilerini verip altını alıp gideceklermi? Yoksa altının yüzde bilmemde kaçını ülkemize bırakaçaklarmı? |
Selam Arsakay...
Alıntı:
|
Alıntı:
Koza altın şirketi,çıkartacağı altını, merkez bankasının kasasına verecek sonra hükümet bunun ihracatınımı yapacak? yalnız çınar, yazdıklarım ile seni rahatsız ettim ama bu konu ile ilgili bir kaç zamandır ilgiliyim (belki bende bir maden işletirim :)) alıntılarım siyasi ve ideolojik görünüyor olabilir ama benim bunları okurken aklıma gelen tek şey;altın madenlerine karşı çıkan kişilerin ülke çıkarları için ve sağlıkları için çaba gösterdikleri hatta tepkilerini haklı çıkaracak bir de yargı kararları bile var. Altın madeni işletmeciliğinde soru işaretleri dolu, ve eğer yasal olmayan bir şeyler dönüyorsa (ki iddialara göre yasal olamayan çok şey dönüyor) bunu cezasını yargı karşısında eninde sonunda vereceklerdir. Kim olursa olsunlar. Bir kaç yerde okuduğuma göre ve sizinde yazdığınız gibi madenlere yasal izin verilmemesinin sebebi Almanyanın altın ihracatının %90 elinde tutuyor olmasıymış ve asılsız provakosyonlarla bizi(Türk ulusunu) altın madeni düşmanı yapıyorlarmış. Almanya ihracatını yaptığı bu altınların tümünü, kendi ülkesinden mi çıkarıyor? Yoksa başka ülkelerin topraklarından çıkarıp pazarlamasınımı yapıyor? eğer topraklarındaki altınla ülkeler zengin oluyorsa zambia, zimbambe gibi ülkeler neden fakirler. Bu sorular kafamı kurcalıyor. ve konu hakkında engin bilgilerim falanda yok sadece öğrenmek istiyorum. (Sitenin en çok soru soran üyesi olmayda adayım:))) |
Konuya dönecek olursak....
Sevgili Arsakay;
Sen dedin, ben dedim, siyaset şöyle, politika böyle derken konudan uzaklaşıyoruz. Ben siyasetten uzak, siyaseti sevmeyen biri değilim. Tam tersine yakın geçmişinde siyasi kimliği olan biriyim. Ancak yaşam tarzım gereği bazı olguları mutlaka birbirinden ayrı tutmaya özen gösteririm. Bunların en başında ailem kavramı gelir sonra da iş hayatım. Yaşama dair her hareket tarzının kendine göre ayrı yeri ve zamanı vardır benim için. Bir de odaklanmayı çok severim. Bu gün için siyanür liçi ile altın elde edilmesi ise öncelikli olan, bu konunun önce teknik, bilimsel olurunun veya olmazının tartışılmasına odaklanırım. Daha sonra ekonomik açıdan ve çevre faktörleri ile bağlantısını araştırırım. Toplumsal fayda ve zararlarını tespitten sonra bu konu üzerine üretilen politikaları inceler duruşumu ona göre koyarım. Ne bileyim belki de bu konu için kendime böyle bir program çizmişken, karşımda yanlış anlaşılmaktan ötürü yanıtlamam gerekenlerden tutun , ta ki; bu iş üzerine dönen politikaların konunun açılımından daha öne geçmesine kadar bir çok sebep bana göre incelemelerimizi gereksiz uzatıyor diye düşündü beni. Haklı olabilirsiniz, mutlaka bunlar da tartışılmalı. Fakat ben bu güne kadar bu tür tartışmaların bir konsensus ile, anlaşma ve müşterek bir kararla sona erdiğine tanık olmadım. Oysa önümüzde belki de ulusumuz için çok önemli, yararlı olabilecek, çözüm bekleyen bir konu var. Bana acele ettiren konunun önemi olsa gerek diye düşünüyorum. sağlıklarla kalın... |
Alıntı:
Önemli olan tartışmanın niteliği ki tamamına baktığımda gerçekten öğretici olduğunu düşünüyorum. Yine de konu ekseninden fazla sapmamak gerekli. Bilgilenmeye devam edelim :)) |
Sorularımın cevaplarını buluyorum galiba.
MADENCİLİĞİN ÜLKEMİZİN EKONOMİK VE TOPLUMSAL YAŞAMINDAKİ YERİ Madencilik Anadolu’da antik dönemden bu yana değişen önemde yer almış bir ekonomik etkinlik. Daha taş devri dünyasında Anadolu’da çıkarılmış obsidyenlerin ticaretinin bütün Akdeniz kıyılarında yapıldığını biliyoruz, artık. Uygarlığın ilk ışıltıları ile Mezopotamya’da Anadolu ağırlıklı metal madenciliğinin geliştiğini de. Sonraki dönemlerde demir, bakır, kalay, altın-gümüş, vb metallerin madenciliğinin süregeldiğini, bunlara dayalı kentler geliştiğini, zanaatkarlık, el sanatçılığı, metal işlemenin önemli bir yaşam alanı oluşturduğu da bildiğimiz bir gerçek. 19 Yüzyıl başından sonra gelişen Avrupa kapitalizminin sömürgecilik ve emperyalizm aşamalarında da Anadolu’nun nasıl bir ilgi ve girişim odağı olduğu, acı sonuçları ile belleğimizde. Cumhuriyet Türkiye’si, madenciliğin Anadolu’daki altın dönemi. Bütün dünya azgelişmiş ülkelerine örnek olması gereken (bizim, şimdi yaşayan yurttaşlarımızın da hiç unutmaması gereken) atılımlar yaşanmış, bu dönemde. Örnek ve güçlü kamu kurumları kurulmuş. Yatırımlar ve yatırım kompleksleri kurulmuş. Ülke önemli bir madencilik sektörüne sahip olmuş. Yetmişli yılların ortalarına kadar süren bu dönem, daha sonra küreselleşen kapitalizmin önce ideolojik ve sonra finansal saldırısı ile yok edilmeye çalışılıyor. Ülke madenciliği baltalanıyor. Önce dışa açılma ve liberalleştirme baskısı ile maden ürünleri dışalımı çekici kılındı. Sayısız işletme kapandı. Sonra, kamu madencilik kurum ve kuruluşları siyasal güdülerle işlemez duruma getirildi, eylemsizleştirildi. Arkasından küreselleşme kurumlarının baskısı altında özelleştirme söylemleri baskınlaştırıldı; yatırımlar kesildi; işletmelerin verimsizleşmesine ve yenilenememesine göz yumuldu; varolan kuruluşlar parçalandı; kimi kapatıldı; kimi satıldı. Madencilik alanındaki istihdam hızla azaldı. Dışsatıma yönelik maden işletmeciliği ağırlık kazandıkça, madencilik çalışmalarının ülke ekonomisine katma değeri hızla düştü. Madencilik sektörünün kullandığı makine, donanım ve gereç üretimi özendirilmedi ve bu alandaki hemen her girişim dışalım kaynağı oldu. Madencilikle birlikte doğal sermayenin korunmasına yönelik önlemler alınmadığı, bırakın önlem alınmasını bu konuda bir bilinç geliştirilmediği ve giderek bu yöndeki istekler kınandığı için de doğal sermayede gözle görülür bir tükenme süreci yaşanmaya başladı. Eski Balya kurşun işletmesinin asitli suları göz oyacak renklerle akmayı sürdürüyor. Artvin’de asit maden drenajı ve yağmur suyunu asite dönüştüren atıkların salınması sürdüğü için yöredeki orman varlıkları hızla tükeniyor. Aynı nedenle linyite dayalı elektrik santralarının çoğunun çevresinde, hele Yatağan ve Muğla çevresinde orman varlıkları hızla tükeniyor. Kütahya Gümüşköy işletmesinin yakınındaki Dulkadirli Köyü halkının yarısı kanserden öldü, yarısı da kaçarak köyü terk etti. Kütahya, Balıkesir çevresindeki akarsular önemli ölçüde kirletildi. Bilinmeyen başka hangi örneklerin olduğunu düşünmek bile ürkütücü. Öte yandan, özellikle metal madenciliğine konu olan cevher yataklarında işletilecek yatak kesiminin ve işletme tenörünün, cut off grade’in seçimi işletmecinin keyfine kalmış. Yayımlanan bazı fizibiliteler (örneğin Cominco’nun Cerattepe bakır ve Eldorado’nun (Tüprag) Kışlaköy altın işletme fizibiliteleri) söz konusu yataklardaki işletilebilir cevherin önemli bir bölümünün bir daha işletilemeyecek şekilde yer altında terk edileceğini gösteriyor. Kısacası, bir yandan cevher yataklarının işletme dışı bırakılan bölümleri; bir yandan, engellenmeyen olumsuz çevresel etkilerle orman, su, hava gibi başka kaynaklar; bir yandan da sağlıkları tehdit altına alınan, kimi yerlerde de gizli ölüme sürüklenen insan kaynakları gibi doğal ve toplumsal sermayemiz tüketiliyor. Bunlar, tek tek işletmelerin fizibiliteleri ya da kâr/zarar cetvellerinde görülmüyor; ancak, gerçek(genuine) kalkınma hızında eksi sonuç veriyor. Birileri, çoğu zaman da yabancı yatırımcılar, işletmeciler ya da mal ve hizmet satanlar daha çok kazansın diye ülkenin altı oyuluyor; hem de, ülke ekonomisinin başka alanlarında yeniden değerlendirilen kaynaklar yaratılamadan. Doğru ve ulusal bir MGS bu gerçekleri göz ardı edemez ve bu metnin dokuzunca sayfasına alıntılayacağımız çarpık sloganlara hiç yer veremez. MGS metni bir dizi doğru ve uyarıcı gerçekleri sıralıyor : · Ülkemiz bir maden (yer altı doğal kaynakları) çeşitliliğine sahip; · Bazı madenler açısından önemli rezervlere sahibiz; · Birkaç on yıldan bu yana, altın dışında maden araması yapılmıyor; · MTA’nın arama çalışmaları tavsatılmış durumda; · Madencilik sektöründeki özelleştirme uygulamaları başarısız olmuştur; · Özelleştirmeler başladıktan sonra kamu kesiminde arama ve yatırımlar durmuştur; · Teknoloji yatırımı yapılmamaktadır; · Maden işletmelerimiz daha çok hammadde dışsatımına yöneliktir; · Maden dışsatımımız, değer olarak dış alımımızı karşılayamıyor; · Dışsatıma konu madenlerde uluslar arası pazar koşullarını etkileyemiyoruz; · Madencilik sektöründe doğru ve etkili özendirme önlemleri alınamadığından yerli üretim, dışalım ile yarışamıyor. MGS metninin değinmediği bazı yaşamsal konuları da, ileriki sayfalarda tartışmak kaydıyla biz anımsatalım : · Ülkemiz madenciliğinde iş güvenlik ve işçi sağlığı konularına özen gösterilmiyor; · Madencilik işletmelerinin yakın yöre halkının ekonomik ve toplumsal gelişimine yönelik katkılarına önem verilmiyor; · Madencilik çalışmaları, ülkenin tüm varlıklarına etkileri açısından bir yarar/zarar değerlendirme süzgecinden geçirilmeden, çevresel etkileri önemsenmeden, yalnızca işletmecinin çıkar ölçütlerine göre sürdürülmeye çalışılıyor. |
MADENCİLİĞİN SEKTÖRÜNE BAKIŞTAKİ YANILSAMALAR
Ülkemizde madenciliğe bir ekonomik ve toplumsal etkinlik alanı olarak genellikle gerçekçi olmayan ve çarpıtılmış bir bakış açısı egemen. Bu konuda en göze batan eğilim büyük maden yataklarına sahip olduğumuz ve bunları işletirsek ülke olarak kurtulacağımız, topluca esenliğe kavuşacağımız düşüncesinin yaygınlığı. Dünyada en zengin yataklarına sahip olduğumuz bor kaynaklarının işletilmesinin engellendiği, bu alandaki engeller aşılırsa borçlarımızı kolayca temizleyebileceğimize öyle derin bir inanç var ki, bunun etkisi ile MGS’de verilen değerlere göre dünyadaki tüm bor pazarının 1,3 milyar dolayında olduğunu ve bunun tümünü ele geçirsek bile nasıl kurtulamayacağımızı göremiyoruz. Birileri çıkıp altın zengini olduğumuzu söyleyince tanıtlanmış altın cevheri rezervimizin birkaç yüz ton (MGS’ne göre 340 ton) olduğunu göz ardı edip 6500 tonluk altın rezervi“yalan”ını benimseyiveriyoruz. Bunu hep yapıyoruz da, sayısız bilimsel araştırma ile ortaya konduğu gibi neden doğal kaynaklarını üretip ham olarak dışarı satan ülkelerin hiç iflah olamadıklarını, kalkınma hızları eksi değerlerde, kurumsal sermayeleri gelişmemiş, demokratik kurumlarını olgunlaştıramamış, çoğu iç savaştan zarar görür durumda olduklarını sorgulamıyoruz. Bu alışkanlık yüzünden madencilik sektörünün gücü ve sorunlarını gerçekçi biçimde tartışma olanağı bulamıyoruz. Bir başka çarpık bakış ta, sektörün içinden geliyor : madenciliğin önündeki tüm engeller temizlenmelidir, yaklaşımı. MSBKB’de alabildiğine, MÖİK ve MS’de de örtülü biçimde bu yaklaşım savunuluyor. Ülkenin ormanları, su kaynakları, sit alanları, meraları, tarımsal alanları, tarihsel mirası, zeytinlikleri, kıyıları, vb ne tür doğal sermayesi varsa, buralarda madencilik yapılmasının önündeki tüm engeller kaldırılmalı imiş. Üstelik bunu madencilikten sorumlu bakanlık, kendi yapısı içinde kendi başına kararlaştırmalı imiş. Sektörün sorunlarını çözmek için bundan sığ bir yaklaşım olabilir mi? Dahası, madencilik çalışmalarını yalnızca kaynakları tüketmeye yöneltmek için bundan daha uygun bir ortam yaratılabilir mi? Ne denli kolaylıkla böylesine dar bir anlayış, bencilce bir yaklaşım savunulabiliyor? Toplumsal psikolojide yaygın olan bir başka anlayış ta, madenciliğin kirletici ve yıkıcı bir etkinlik olduğu. Gerçi, böyle düşünülmesine neden olan sayısız örnek var. Ama, artık dünyada işletme sırası ve sonrasında çevre koruyucu, işletme sonrasında doğayı yeniden düzenleyici, yöre halkı ile ilişkileri geliştirici zengin bir deneyim kazanıldı, kurallar belirlendi, teknolojiler geliştirildi. Gelişmiş ve doğasına ve halkına özenli ülkelerde bu uygulamalar madenciliğin önemli bir öğesi, artık. Madencilik ile ilgili her türlü düzenlemede bu yolda kayıtlar konuyor. MGS metninin de bu konuya değinmeden geçmiş olması kabul edilemez. Madenciliğimizin çok dikkat çekici bir özelliği halkın içinde, küçük ve orta ölçekli girişimciler düzeyinde bunun bir definecilik heyecanının ötesinde algılanamayışı. Değerli bir yatak bulup hızla köşeyi dönmenin dışında bir girişimcilik anlayışı, arama-bulma-geliştirme heyecanının peşinde gitmek, ülke kalkınması uğruna bir şeyler yapabilme güdüsü, istihdam yaratma yolu ile toplumsal prestij elde etme eğilimi, vb güdüler etkin değil. Bunun yaygınlaştırılmasında dünyada en çok jeoloji mühendisi ve maden mühendisi oranına sahip ülkelerden biri olan ülkemizde meslek sahibi yurttaşlara önemli görevler düşüyor. MGS, bu konudaki bilincin geliştirilmesi yönünde hedefler koymak, çözümler önermek durumunda. Öte yandan, madenciliğin hemen her durumda kentsel alanların dışında, kırsal yörede yapılmak durumunda oluşu nedeni ile yatırımların, alt yapının ve sonuçta kalkınmanın ülke yüzeyine yayılması açısından önemli bir gizili var. Bu yanı ile, tek tek işletmelerin kârlılıklarını tartışmanın yanında, toplumsal kalkınmada ve kalkınmanın yaygınlaştırılmasında da önemli bir araç olarak ele alınması gerekir. Bu yanı ile siyasal karar vericiler için de önemli bir prestij kaynağı niteliği taşımaktadır. Madenciliğin gittiği yerlere başka herhangi bir yatırımı götürmek çoğu yerde güçtür. MGS’nin bunu ölçeklendirebilecek kural ve kurumların oluşturulması yönünde de önlemler önermesi gerekir. Yine, madenciliğin kendi başına toplumsal gelişmenin ve kalkınmanın motoru olmadığı, geçmişte kalkınmış ve gelişmiş ülkelerin gelişmişliğinde madenciliğin hiç te başat bir rolü olmadığı da yapılan araştırmalarla ortaya çıkarılmış durumda[25]. Buna karşılık, madenciliğin ülke kalkınmasında, endüstrinin gelişmesinde, gönencin yaygınlaştırılmasında, az gelişmiş yöreleri kalkındırmada tüm öteki ekonomik ve toplumsal çabaların yanında önemli ve ötekilerden ayrılamaz bir yeri olduğu da bir gerçek. Böyle ise hazırlanacak bir stratejinin “madenciliği geliştirmek” değil; “ülkenin gelişmesine madenciliğin katkılarını arttırmak” konusunu işlemesi ve bunun hedef ve araçlarını belirlemesi gerekir. MGS metni ancak bu yaklaşımla, her şeye karşın madencilik, madenciler için madencilik diyen MÖİK, MS, MSBKB metinlerindeki yanlışlardan korunabilir ve ulusal bir strateji niteliğini kazanabilir. her iki alıntı için kaynak; http://www.geocities.com/siyanurleal.../strateji.html |
Altın madeni bulunan Uşak Kışladağ'da siyanürle ilgili yapılan kan tahlilleri tabip odası ile valiliği karşı karşıya getirdi. İki tarafın yaptırdığı tahliller farklı.
Alıntı:
Alıntı:
|
Resmi Kaynaklardan Görüşler.
Alıntı:
|
Zengin Kaynaklara Sahip Olmak Yetmez...
Alıntı:
Bu madenlerimizi ham madde olarak yurt dışına satarken, toprak yapımızı, ormanlarımızı, çevreyi, yurdumuzun ulusal çıkarlarını her şeyi paramparça ediyoruz. Biliyoruz ki; diğer madenlerimizin tümünün çıkarılma ve işletmesini yerli firmalarla veya devlet kanalı ile yapmıyoruz. Yabancı şirketler, bu alanda zaten büyük yer kaplamışlar. Altını yalnız başına yorumladığımız için, bu durum altına özelmiş gibi algılanıyor ve öyle yorumlanıyor. Aslında bütün madenlerimizi kireç taşından, mermer, bor, granit, demir, bakır, aluminyum (v.b) hepsi için geçerli olan, onları işlenmiş hale getirebilmek. Onlardan azami faydayı sağlamak. Bunun için de işletmelerin kar edebilir yapılarda olmasından, maden rezervlerinin işlenebilir ve ekonomik olmasına, ülkedeki enerji politikalarından, sosyal güvenlik yasalarına, teşviklerden, dış ticaret yasalarına kadar herşeyin yeniden düzelenmesine hatta bu işlerle ilgili Hukuksal düzenlemelerden, Adalet mekanizmamızın düzenlenerek madencilik ihtisas mahkemelerine kadar tepeden tırnağa bir değişim içine girmemiz gerekiyor diye düşünüyorum. Sağlık ve esenliklerle.... |
İzmir Tabip Odası ile ortak hareket eden "İzmir- Bergama, Eşme, Sivrihisar Havran/Küçükdere Elele Hareketi" üyesi bir grup hekim bölgeye giderek, siyanür zehirlenmesi" şüphesiyle hastalardan kan örnekleri aldı. Bu sırada Uşak Valisi Kayhan Kavas ile Eşme Kaymakamı Mahmut Nedim Tuncer, kan alma işlemini izinsiz olduğu gerekçesiyle durdurarak, 8 ayrı kan örneğine el koydu ve tahlil için Ankara Hıfzısıhha'ya gönderdi.
Ne kadar ilginç değilmi? şimdi ben devlet hastanesine gitsem ve kanımda siyanür aratmak istesem(belki kocam beni zehirliyor) izin mi almam gerekli? Kanunda yeri varmıdır? Özel bir şirketin kar etmesi için devletin kamu görevlileri canla başla didiniyor. |
Alıntı:
kanında siyanür aratmana kimse karışamaz, senin bileceğin iş ama yapılan işlem doğru. Yapılanlara dugusal değil düşünerek bakmakta fayda var. Şimdi düşün bakalım birileri veya birtakım kuruluşlar çıksa (iç kaynaklı veya dış kaynaklı) kendi menfaatleri için insanımız üzerinde inceleme yapmak istese ve gidip birçok kişiden kan alsa!!! Olacak iş değil. Ne yazık ki hekim arkadaşlarımın izledikleri yöntem hatalı. Kan verecek kişileri ikna ederek laboratuvara götürseler ve kanların orada verilmesini sağlasalardı sorun olmazdı, kimse de karışamazdı. Haberin tamamını bilmiyorum ama medyada daha fazla ses getirmek için de kanlar bu şelilde alınmış olabilir. Bunu neden düşünmüyorsun? |
Tahlil sonuçlarının farklı olmasına ne diyorsun? Bir taraf yalan mı söylüyor yoksa sonuçların farklı çıkması normal bir durum mudur?
|
Malina 42. mesaja koyduğun haberi atlamışım.
Şimdi okudum. Anlatılanlar korkunç. Açık bir çelişki var ve kanda yüksek siyanür düzeyi olmasının yalan olacağını sanmıyorum. Hıfzısıhha'nın yanlı sonuç verdiğini söylemek gerçekci olmaz, buna ihtimal vermiyorum. Gönderilen kanlardan sadece Arsenik bakılmasının istenmiş olması büyük olasılık. Kasıt var mıdır? Vardır diyemem ama yoktur da diyemem :) Konuyu saptırmak olarak görmezseniz devletin işleyişiyle ilgili trajikomik bir konuya değineceğim. İnsanımızın kişiliğinden olsa gerek devlette amirlerin verdiği emir asla yorumlanmaz, konuşulmaz ve hatta sözler anlaşılmadıysa "Sorunuzu anlamadım, tekrar edebilir misiniz?" bile denilmez. Çünkü anlamsız bir şekilde korkulur. Sonuçta memur kulağının işittiği gibi emri yerine getirir. Diğer yandan devletin birçok amirinde de bilmediğini danışmama hastalığı vardır. Nasılsa amirdir! Hal böyle olunca bir bakarsınız en önemli siyasi konularda bile insan hatası nedeniyle olmadık sorunlar çıkar, kıyamet kopar! Şimdi kanda sadece arsenik bakıldığını kabul ederseniz kasıt var mı, yok mu sorusuna herkes kendisi yanıt versin. Benim yanıtım "bizim memleketimizde imkansız yoktur". :))) |
Arsakay, son yazdıklarını genel olarak kabul ediyorum. Ama rutin işler için bunun daha anlaşılır olduğunu söylemeliyim. Söz konusu ettiğimiz olaya (medyatik boyutu yüzünden) pek ihtimal veremiyorum.
Bu talimatlar yazılı verilmemiş midir? :) Sorumluluğu tahlilleri yapan kişilere atmak (elini vicdanına koy:) biraz fazla iyimserlik değil mi? |
Hayır sorumluluğu tahlilleri yapan kişilere atmadım.
Tam tersi Hıfzısıhha hata yapmaz dedim. Eğer kendilerinden Arsenik bakmaları istenmiş ise Arsenik bakmışlardır. İstemi yapan kaymakamlık gibi anlaşılıyor. Zaten yapılan tetkikin Arsenik olduğunu söyleyen de o. Dolayısıyla bilerek veya bilmeyerek (!) istemde bir hata olabilir. Bir de sevgili Malina medyatik olsun veya olmasın, isterse dışişlerini ilgilendiren çok önemli bir siyasi konu olsun biz gayet güzel unuturuz, yanlış anlarız, savsaklarız, izindeyizdir,... Konunun önemi hiiiç farketmez. :) |
EGEÇEP
Ege Çevre ve Kültür Platformu 28.03.06 AİHM BERGAMA MADENİ İLE İLGİLİ YİNE İHLAL KARARI VERDİ, KARAR HEMEN UYGULANMALI, MADEN KAPATILMALIDIR. 1998 yılında 315 kişinin yapmış olduğu başvurunun sonucu açıklandı. AİHM, yine AİHS'nin 6.ve 8.maddesinin ihlal edildiğine, her başvurucu için 3.000 Euro manevi tazminata karar verdi. Daha önce de AİHM 3.Dairesi’nin 10 Kasım 2004 gün ve 46117/99 nolu “TAŞKIN VE DİĞERLERİ/TÜRKİYE” kararında da; Bergama-Ovacık Madeninde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Adil Yargılanma Hakkını koruyan 6/1. maddesi ile yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Özel ve Aile Yaşamına Saygı Hakkını koruyan 8. maddesi ihlal edildiğine karar verilmişti... AİHM'nin 10 Kasım 2004 tarihli kararına karşın, Bergama Madenine ilişkin yeni izinler verilmiş ve madenin faaliyetine olanak sağlanmıştı.Madenin faaliyete geçmesini sağlayan süreç şöyle gelişti; * Danıştay 6. ve 8. Daireler Ortak Heyetinin yürütmeyi durdurma kararı o davanın davalısı Başbakanlığa 30.07.2004 tarihinde tebliğ edildi, * Normandy A.Ş. tarafından 09.08.2004 tarihli dilekçe ile davalı İdareden ÇED formatı verilmesi istemiş, Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından iki gün sonra 11.08.2004 tarihli yazı ile ÇED formatı Normandy A.Ş.ye verilmiş, * Balkanlık tarafından 16.08.2004 tarihli yazı ile Çevresel Durum Değerlendirme Raporu istenmiş, Normandy A.Ş. tarafından 17.08.2004 tarihli yazı ekinde hazırlanmış olan 15 adet Çevresel Durum Değerlendirme Raporu Bakanlığa sunulmuş, Çevresel Durum Değerlendirme Raporları, Bakanlık tarafından 18.08.2004 tarihli yazı ekinde ilgili yerlere dağıtılmış ve 26.08.2004 tarihindeki inceleme ve değerlendirme toplantısına çağrıda bulunulmuş. * 26.08.2004 tarihinde yapılan İnceleme Değerlendirme toplantısında Komisyon tarafından bir takım eksiklikler belirlenmiş, bu eksiklikler Normandy A.Ş. tarafından hemen giderilmiş, 27.08.2004 tarihinde eksiklikler giderilerek hazırlanan Çevresel Durum Değerlendirme Raporu Bakanlığa sunulmuş,aynı gün eksikliklerin giderilip giderilmediği incelenmiş, (giderildiği kanaatine varılmış olsa gerek) hemen o gün yani 27 Ağustos 204 günü “söz konusu faaliyette sakınca olmadığına” karar verilmiştir. * Normandy madencilik A.Ş., davalı İzmir Valiliği’ne 29 Eylül 2004 günü imar planlarını sunmuş ve onaylanmasını istemiş, ertesi gün, idare tarafından ilgili kurum ve kuruluşlardan görüş istenmiş,bu kurum ve kuruluşlardan; DSİ II.Bölge Müdürlüğü tarafından aynı gün, diğer kurum ve kuruluşlar tarafından da 10 – 11 günlük süre içinde yanıt verilmiştir. * ABD Büyükelçisi Eric S.Edelman, Bayındırlık ve İskan Bakanı Sayın Zeki Ergezen’e gönderdiği 17 Eylül 2004 tarihli yazısında, “…ABD’li Newmont Madencilik Şirketi’nin bir kolu olan Normandy Madencilik ile ilgili olarak yazdığını, 19 Ağustos 2004 tarihinde mühürlenen madenin bir an önce açılması için, iptal edilmiş olan imar planlarını tekrar yürürlüğe koyması konusunda, İzmir Valiliği’ne tavsiye bulunulmasını…” istemiştir. Bu yazıyı alan, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, ABD Büyükelçisinin yazısını da ekleyerek İzmir Valiliği’nden “yapılan işlem hakkında dilekçe sahibine (ABD Büyükelçisi) bilgi verilmesini” istemiştir. * Bu yazışmalar 27 Ocak ve 28 Ocak 2005 günlerinde, yazılı ve görsel medyada, “Emir Büyük Yerden” “Edelman’dan Altın mektup”, “ABD’den altın mektup”, Edelman Newmont için aracı oldu”, “Edelman, Bergama altını için lobi yaptı” v.b. başlıklarla haber olmuştur. * İmar planının onaylanması ile ilgili, ABD Büyükelçisi’nin mektubundan sonraki bir tarihi taşıması dikkat çekicidir. İmar planlarının kabul edilmesine ilişkin işlemler ve karar alma süreci eşine ender rastlanır bir hızla tamamlanmış. Normandy Madencilik A.Ş.nin davalı İdareye başvurusu ile imar planlarının İl İdare Kurulu tarafından kabul edilmesi arasında 28 gün gibi kısa bir süre vardır. İzmir İl İdare Kurulu’nun 27.10.2004 tarihli kararı ile imar planları uygun bulunmuştur. * Çevre ve Orman Bakanlığı’nın işleminin iptali davası dosyası olan İzmir 1.İdare Mahkemesi’nin 2004/1677 Esas sayılı dosyadan 14.03.2005 tarihli kararla, mahallinde keşif yapılması ve dava konusu işlem hakkında yürütmeyi durdurma kararı verilmiş,Yürütmeyi durdurma kararının uygulanması istemi üzerine, madenin Gayri Sıhhi müessese Açılma Ruhsatı istemi hakkında karar verilmesi durdurulmuştur. İzmir Bölge idare Mahkemesi’nin 14.04.2005 tarihli 2005/455 YD İtiraz kararı ile sözü edilen yürütmeyi durdurma kararı kaldırılmıştır. Yürütmeyi durdurma kararının, İzmir Bölge İdare Mahkemesi tarafından kaldırılmasının, hemen sonrasında, daha karar taraflara tebliğe çıkartılmadan, Madeni devraldığını söyleyen Koza Davetiye Şirketinin yetkilileri (Normandy A.Ş. adına) tarafından “İzmir Bölge İdare Mahkemesi, Bergama-Ovacık Altın madeninin açılmasına izin verdi, madenin açılmasının önünde hiçbir engel kalmadı, kısa süre içinde faaliyete başlayacağız…” açıklaması yapılmıştır. * Normandy A.Ş.nin baskıları sonuç vermiş, GSM açılma ruhsatı, İl Özel İdaresi Yasası’na aykırı olarak karar organı olan İl Genel Meclisi bypass edilerek, verilen açılma ruhsatı ile Maden 20 Mayıs 2005 günü saat 20.30’dan itibaren faaliyete başlamıştır. AİHM’nin 10 Kasım 2004 tarihli kararından sonra, yukarıdaki süreç işletilerek, Bergama Ovacık Altın Madeni’nin çalışması sağlanmıştır. Yani AİHM kararı yok sayılmıştır. Şimdi aynı şekilde ihlal kararı verilmiş olması, bu süreçte verilen izinlerin de hukuka aykırı olduğunu göstermektedir. AİHM kararları; Türkiye'nin 1950 de katıldığı Roma -Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) nin 1, 19 ve 46.maddeleri; Viyana Antlaşmalar Sözleşmesinin 27.maddesi, Anayasanın 90.maddesi uyarınca Türkiye Cumhuriyeti Devletini (yasama-yürütme-yargı) bağlamaktadır. AİHS’nin 46 . maddesine göre; “…Yüksek Sözleşmeci Taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkeme’nin kesinleşmiş kararlarını uymayı taahhüt ederler.Mahkeme’nin kesinleşmiş kararı, kararın uygulanmasını denetleyecek olan Bakanlar Komitesi’ne gönderilir…” AİHM kararının uygulanıp uygulanmadığı konusu, Avrupa Konseyi, Bakanlar Komitesi aracılığı ile düzenli raporlama ve tavsiye kararları ile denetlenecektir. Son AİHM Mahkemesi kararı, Bergama Ovacık Altın Madeninin faaliyetine olanak sağlayan işlemlerin hukuka aykırı olduğunu bir kez daha göstermektedir. Bergama’da yıllardır yaşanan hukuksuzluğa son verilmeli, hukuksal güvenlik sağlanmalı, Bergama Ovacık Altın Madeni kapatılmalıdır. İşletmenin kapatılmaması, AİHM kararının uygulanmadığı anlamına gelecektir. Kararın uygulamaması, Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden çıkarılmasına kadar varabilecek bir takım siyasi sonuçlar da doğurabilecektir. Buna hiç kimsenin hakkı ve yetkisi yoktur. EGEÇEP Ege Çevre ve Kültür Platformu Dönem Sözcüsü Av.Arif Ali Cangı |
Bergamalılar ilk davayı kazandı,
ikinci bir dava açılması kaçınılmaz, ve ellerindeki sağlık raporlarına el konuluyor. Çünkü Bergamalılar davayı Türkiye Cumhuriyeti hükümeti adına açıyor. Hükümet şimdiden önlem alıyor. Olabilirmi? |
Cumhuriyet tarihi boyunca Anadolu topraklarında üretilmiş maden zenginleştirme atıklarının toplam miktarı yaklaşık 26 milyon tondur. Türkiye “altın çağı”na girmeye karar verdiğinde sadece 1 yıl içinde üretilecek zararlı-zehirli kimyasal atık miktarı ise 160 milyon tondur. Ve 10 yıl sonra elimizde kalacak olan kimyasal atık miktarı, asitlenmiş dekapaj toprağıyla birlikte, yaklaşık 2 milyar tondur. Bu atığın Türkiye’deki çevre yasalarına uygun olarak nihai uzaklaştırılması için gereken harcama 1,4 trilyon USD’dir.”
http://www.geocities.com/siyanurlealtin/rezerv.html yazının devamı yukarıdaki sitede........ |
Hukuk Devleti Deyince... Yasama - Yargı - Yürütme
Alıntı:
Elbette toplumu oluşturan bütün unsurlar, bireyden sivil toplum örgütlerine kadar hepsinin kanunlarla sınırlı yapabilecekleri veya yapamayacakları vardır. Sevgili eskimo; siz elbette devlet hastanesine şahsınız adına gidip istediğiniz araştırmayı yaptıramazsınız. Zira öncelikle bu istem için sizin o kapıdan içeriye girdiğiniz anda tedavi veya teşhis sürecini üstlenmiş olan hekim sorumluluğu altına girersiniz. Doktorunuza şikayetlerinizi yansıttıktan sonra doktor vasıtası, istemi ve gözetimi altında teşhisiniz için gerekli gözlemler, tahlil ve analizler yapılır. Söz gelimi siz kardiyolojik bir şikayetle hastaneye giderseniz size kardiyoloji uzmanları, bu doğrultuda tetkiklerle yardımcı olurlar. Siz istediniz diye birde mide, barsak tetkiklerine girişmez sizi ilgili polikliniğe gönderirler. Kanınızda siyanür aratma hakkınız elbette vardır. Bir şüphe üzerine kanınızı tetkik ettirebilirsiniz. Örneğin eşiniz sizi programlı bir şekilde sistematik bir zehirleme yöntemi ile öldürmeye uğraşıyor ise. Ancak bunun ilk başvuru yeri hastanenin kan tahlilleri laboratuvarı değil savcılıktır. Siz savcılığa suç duyurusunda bulunursunuz. Savcılık da sizin istediğiniz doğrultuda gereken araştırmayı başlatır. Her işin kendine göre bir tekniği ve tanımlama süreci vardır. Bizler gibi, toplumun bir kesiminde araştırma yapacak insanlar,isterlerse bu işin uzmanı olsunlar gerekli başvuruları gerekli prosedürleri yerine getirmek zorundadırlar. Toplum sorunlarını ilgilendiren çözümler üretmek üzere sivil toplum kuruluşları olduğu kadar devletin de kuruluşları vardır. Sadece haberi yapan insanların gözlem ve yorumlarını aktardıkları gazete haberlerine dayanılarak Devleti yanlış yorumlamak doğru değildir. Haber doğası gereği adli makamlarca suç ihbarı olarak kabul edilir. Yapılan haberde kusurlu görülen insanlar için bu haber de ihbar niteliği taşıyor. Sorumluları hesap verecektir. Bunu mesnet alıp Özel bir şirketin kar etmesi için devletin kamu görevlileri canla başla didiniyor. böyle bir sonuca ulaşmak çok fazla doğru olmasa gerek. Bu tür yanılgılarla vardığımız yargılar devletimize olan güvenin tesis edilmesini zorlaştırır. Bunu çok haklı bulmuyorum. |
Alıntı:
Bu hesaplamalara göre hareket edilmiş olsaydı, bu gün için hepimiz evimize ve işimize at arabaları veya atlı tramvay gibi toplu taşım araçları ile gidip gelirdik.:)) |
Alıntı:
Şüphe üzerine savcılığa gitmek zorunluluğunuz yoktur. Yani savcılığa gitmeden de hekim önerisi alarak veya almadan özel bir laboratuvara gidebilir ve kanınızda siyanür olup olmadığına baktırabilirsiniz. Nasıl ki istediğiniz zaman idrar tahlili, kan sayımı yaptırabiliyorsunuz, bu da aynı durum. Buna kimse karışamaz. Devamını da aktarayım. Eğer tahlil sonucunda kanınızda yüksek siyanür düzeyine rastlanırsa hekim bu durumu adli makamlara bildirmekle yükümlüdür. Bildirmemesi suçtur. İlgili laboratuvarın adli makamlara bildirme zorunluluğu var mı bilmiyorum ama olması gerekir. |
Güncel olayla ilgili önemli bir alıntı... (TTB'den)
Alıntı:
''Çevre sağlığı ve canlı yaşamı için risk oluşturmayacağı bilimsel çalışmalarla ispatlanana dek''... diyor. Asıl üzerinde durulması gereken bu ifadedir. Altın madenleri işletmeye açılır, gerekli kanuni düzenlemelerin yanı sıra, çevre ve canlı sağlığına zarar vermeyecek tedbirler eksiksiz alınırsa bunun kime ne zararı olabilir. Ola ki; işletmeci alınan tedbirlerde titizlikle uygulamaya riayet etmiyor. Sen Devletsin, denetle kardeşim, suistimale sorumsuzluğa meydan verme. En ağır cezaları uygula. Kapatma hakkın var KAPAT... Bu işi tam istenilen düzeyde tedbirleri alacak işletmecilere yeniden ihale et... Bunu yapacak güç Devlette yok mu? Yoksa bile bu işi bu şekilde yapacak düzenlemeleri çıkartamaz mı? Tüm bunlardan sonra net olarak şunu söylüyorum arkadaşlar; her türlü tedbirin gerçekten alındığı, kimsenin zarar görmeyeceği yapıya getirilmiş bir altın madeninin işletilmesinin ülkeye zarar getirmeyeceğini, bunun için mücadele edilmesinin doğru olduğunu kabul etmek gerekiyor. Yoksa medyadaki bazı çığırtkan yazarlar gibi, herşeyi kötülememeliyiz. İhtimalleri bile kesin sonuçmuş gibi halkın önüne koyanlarla birlikte, bu işe körü körüne hayır dememeliyiz. Eğer gazeteci olsaydınız,(tabii yukarıda tanımladığım türde) TürkTabipler Birliği Bildirisinden şu manşeti elbette atabilirdiniz. TÜRK TABİPLER BİRLİĞİ KIŞLADAĞ ALTIN MADENİ KAPATILSIN dedi... Gazeteleri, sadece başlıkları okumakla yetinen, okuma tembeli bir millet olarak sonra veryansın edersiniz Türk Tabipler Birliğine... Herşeyi doğru anlayan doğru araştıran bir toplum olmamız özlemi içinde Saygılarımla Esenlikler Diliyorum... |
Alıntı:
Alıntı:
|
Alıntı:
Bu sözleri malina'nın benim için yazdıklarından önce yazmış olmam çok enteresan bir tesadüf. Özlemim diye ifade etmekle yanılmamışım anlayan toplumu. Gerçekten okuduğunu anlayan toplum hepimizin özlemi demek ki. Tıpkı malina'nın da başkalarının yazdıklarının anlaşılabilmesi için yazıları koyulaştırmak ve renklendirmek gayretleri gibi. Okuduklarımı anlamak gibi bir yetenekten yoksun değilim. Okuduklarımı çok net anlıyorum. 83 yıl ve 1 yıl arasındaki zaman farkını da ölçebilecek yetenekteyim ve matematik derslerimize de beden eğitimi **** coğrafya öğretmeni gelmedi. Yazımda anlattıklarım genele yayılan ifadelerin otomotiv seköründe tekile indirgenmesi idi. Üstelik egzos gazı da olsa, sanayi atıkları da olsa, bir yıllık da olsa, seksenüç yıllık da olsa, bir günlük de olsa çevreye verilen zarar gözardı edilecek bir unsur değildir. Bunu hiç savunmadım ki; bu kanıya nereden varıyorsun. Bundan sonra yazdığım her yazının altına bir de malina için mealini(tercümesini) yazmak zorunda kalacağım galiba...:)) Herşeyi doğru anlayan doğru araştıran bir toplum olmamız özlemi içinde... Saygılarımla esenlikler diliyorum... (Haa sahi bir de şunu belirtmek istiyorum. Bundan sonra bu tarz ifadeleri yanıtlamayacağım. Zaman kaybından başka birşey olmadığını düşünüyorum.) |
Tamamen Kapatılsın mı?
Sevgili eskimo;
çok kapsamlı araştırıp yazıyor, bilgilenmemizi arttırıyor ve hızlandırıyorsun. Senin deyiminle '' bilgilenmeye devam''. Net olarak bilmek istediğim şu; Bergama ve diğerleri, tüm altın madenleri mutlaka tamamen kapatılsın mı? Bu konuda kendi fikrini net olarak deklare eder misin? Bilgilendirme adına yaptığın tüm çalışmalar çok güzel, çok başarılı. Takdir ediyorum ama tam olarak senin fikrinin ne olduğunu da merak ediyorum doğrusu? Tüm zararlı etkenler ortadan kaldırılsa ve bu çalışmalar bilimsel olarak kanıtlansa, çok sıkı denetim mekanizmaları oluşturulup hayata geçirilse, kanuni düzenlemeler ile maden kapandıktan sonra bile oluşabilecek olumsuzluklardan işletmeci sorumlu tutulacak olsa bile tüm altın madenleri veya diğer madenler kapatılmalı mı? Düşüncelerini öğrenebilir miyim? Sağlık ve esenliklerle... |
Forum saati Türkiye saatine göredir.
GMT +2. Şu an saat: 22:44. (Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.) |
Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024