agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğaya ve Yaşamınıza Sahip Çıkın > Doğa, Çevre, Ekoloji, Gıda Hukuk ve Politikaları
(https)




Beğeni Düzeni1Beğeniler
  • 1 Gönderen Yücel Çağlar

Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 27-03-2010, 16:09   #1
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 03-06-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 16
Batsın bu dünya mı desem, ne desem?

Merhabalar,

Çok güzel bahar günleri yaşıyoruz… Ama onlar tüm güçleriyle her güzelliği kirletmek için elinden geleni yapıyor. Ben de zorunlu olarak bu kirliliklerin ormanlarımız ve ormancılığımıza ilişkin olanlarına dikkatinizi çekmeye çalışıyorum aklım yettiğince. Biliyorum, “sıktım” artık; bağışlayın, ne olur. Ancak, ben ne yapayım; hiç soluk aldırmıyorlar ki: İşte AKP’lilerin ormanlarla ilgili yeni bir yasal düzenleme girişimi daha… Bir ay içinde ormanlarımızı çeşitli düzey ve biçimlerde etkileyebilecek üç yasa tasarısını, önerisini büyük bir pervasızlıkla gündeme getirdiler… Ne yazık ki, ben yalnızca “Başınıza ormanlar kadar taş düşsün !” diyebiliyorum. << - Daha iyisini yapması gerekenler, örneğin TMMOB Orman Mühendisleri Odası, Türkiye Ormancılar Derneği, Tarım, Orman ve Hayvancılık İş Kolu Kamu Emekçileri Sendikası vb “demokratik kitle örgütleri”(!), ormancı bilimciler ve araştırmacılar nerelerde?>> diyorsanız, ben bilmiyorum. Ne yapsam acaba; Ben de, “batsın bu dünya” deyip otursam mı köşemde? Sizlerden, dileğim; hoş görün beni lütfen. Yine dilerim, bu son olur.

AKP’lilerin “orman mühendisleri de” böyle oluyor işte: Hepsi değil, kuşkusuz. İçlerinde gerçekten de “adam gibi adamlar da” olabilir belki. Ama, deyiş yerindeyse, “su başlarını böyleleri tutmuş”. Yasa önerisini hazırlayan, görünümde orman mühendisi bir AKP Milletvekili: (Orman Bakanlığı'nda Daire Başkanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nda Bakan Danışmanlığı ve Genel Müdür Yardımcılığı, Ormancılık Araştırma Müdürlüğü'nde Bölüm Başkanlığı, bir Orman Fakültesi'nde Öğretim Üyeliği ve Dekan Yardımcılığı, Orman Bakanlığı’nda Müsteşarlık, Çevre ve Orman Bakanlığı’nda da Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulunmuş bir orman mühendisi!) Anlayacağınız, “ormancılıktan nasibini almış” olması beklenebilecek bir kişi. Ama böyle bir yasa önerisini hazırlayabilmiş işte; büyük bir cesaretle TBMM’ye sunabilmiş; dahası, TBMM de bu öneriyi ciddiye alıp ilgili komisyonlarında görüşebilmiş. Sanırım, bu yasa önerisi de Anayasa değişikliği tartışmalarından sonra ya da bu tartışmalar sırasında “bir gece ansızın” TBMM’de görüşülüp yasalaşacak.

Bilindiği gibi, sermaye büyümeden yapamaz. Yeterince büyüyebilmek için de tarih boyunca doğal varlıkları ve emeği olabildiğince daha fazla sömürmekten başka bir yol bulamamıştır. Doğrusu, bu doğrultuda son derece yaratıcı olabilmiştir. Bir yandan dur durak bilmeksizin yeni teknikler geliştirmiş bir yandan da kullanabileceği kişi ve kuruluşları üretebilmiş, yetmediğinde de devşirmiştir. Ülkemizde bu evrensel gerçekliğin en çarpıcı örnekleri ormanlarımızın ve ormancığımızın başına örülen çoraplardan verilebilir bence. Aşağıda tartışmaya çalışacağım yasa önerisi de böylesi bir örnek.

Ormanlarımıza ve ormancılığımıza yönelik bu türden “tezgâhlar” bitecek mi dersiniz; bence “hayır”, bitmeyecek. Bitmeyecek, sermayenin her türlüsünün şimdilik ağırlıkla “orman” sayılan alanlara gereksinmesi var; ülkemizde bu yönden ne denli şanslı olduğunun da bilincinde. Bu nedenle ben de Siz “- Yeter artık !” demedikçe, deyiş yerindeyse “kafanızı ütülemeyi” yahut bir dostun yakındığı gibi, içinizi karartmayı sürdüreceği. Nereye değin? Vallahi, bilmiyorum.
Ben yine de sabır ve bahar günlerinin güzelliklerini doyasıya yaşamınızı diliyorum.
Saygılarımla.

27 Mart 2010
Yücel ÇAĞLAR




AKP, “devlet ormanı” sayılan alanlar ile 1937 yılından bu yana sürdürülen devlet ormancılığı düzenini yıkma çabalarını akla gelmedik yollarla sürdürmektedir. Öyle ki, siyasal iktidar, 6831 sayılı Orman Kanunu’nu 2003 yılından bu yana tam yedi kez değiştirerek “devlet ormanı” sayılan alanlar ile devlet ormancılığı düzenini Anayasanın 169. maddesine aykırı olarak büyük ölçüde özelleştirmiştir. Bununla da yetinmemiş, ormanlarımızın yapısını, en azından kısa dönemde onarılamayacak ekolojik sorunlara yol açabilecek biçimde dönüştüren teknik uygulamaları da gündeme getirmiş ve giderek yaygınlaştırmıştır.

Ne var ki, yurttaşlarımızın ormanlara yönelik duyarlıkları “2B”, orman yangınları, madencilik ve turizm yatırımlarına orman alanı tahsis edilmesi vb tekil “sonuçlar” ile sınırlı olmaktadır. Sözgelimi, aşağıda tartışmaya çalışacağım yasa önerisi örneği hukuksal düzenlemelerin ayırtına bile çoğunlukla varamamaktadır. Bu durum, doğal olarak, siyasal iktidarın işini de büyük ölçüde kolaylaştırmaktadır: AKP Milletvekili Nuri Uslu’nun 2008 yılında gündeme getirdiği, TBMM’nin ilgili Komisyonlarında da hemen hemen tümüyle benimsenen “6831 Sayılı Orman Kanunu’na Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi” de, bir bakıma bu “kolaycılığın” ürünüdür.

Söz konusu yasa önerisi orman ekolojisinin gerekleri ile tümüyle çelişmektedir; ülkemizdeki “orman” sayılan alanların yarısını, deyiş yerindeyse, “ormanlıktan çıkarabilecek” uygulamalara dayanak olabilecektir.
Yanılıyor muyum acaba?


GELİŞMELER…



Bildiğiniz gibi, ülkemizdeki “orman” sayılan yerlerin neredeyse tümü devlet mülkiyetindedir. 1982 Anayasasının 169. maddesinde de yer verilen yaptırıma göre;
  • Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz
Ancak, siyasal iktidarlar, özellikle 1980’den sonra bu yaptırımın aşılması, “devlet ormanı” sayılan yerlerin özel kişi ve kuruluşlara devredilmesi için akla gelmedik yollara başvurmuştur. Kimileri yüksek yargı tarafından birçok kez iptal edilen ve/veya yürütülmesi durdurulan bu girişimler, AKP döneminde doruğuna çıkmıştır. Üstelik bu girişimlerin çoğunluğu da, sermayenin ısrarlı bir isteği olmamasına karşın AKP yanlısı teknokrat ve bürokratlarca gündeme getirilmiştir. Bu doğrultuda girişimlerin başında ise 1986 yılında 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 57. maddesinde yapılan düzenleme gelmektedir. Ne ormancılık ne de ormancılık dışı duyarlı kamuoyunda gerektiğince tartışılan bu düzenlemeyle,
  • <<orman sınırları içinde yangın ve çeşitli sebeplerle meydana gelmiş açıklıklarda, verimsiz, vasıfları bozulmuş…
sayılan devlet ormanlarında özel ve tüzel kişilerin,“özel ormanları” gibi işletebilecekleri yeni ormanlar yetiştirebilmeleri, “bozuk” sayılan “koru” ve “baltalık” ormanlarda “imar-ihya” çalışması yapabilmeleri olanaklı kılınmıştır. Bu doğrultuda yönetmelikler hazırlanarak “özel ağaçlandırma” yapacak kişi ve kuruluşlara olağan dışı desteklemeler sağlanmıştır. Bu destekler kapsamında, “devlet ormanı” sayılan arazilerin ücretsiz olarak tahsis edilmesinin yanı sıra orman ekosistemleri içinde tıbbi, aromatik ve süs bitkilerinin, meyveli ağaç, ağaççık ve otsu bitki türlerinin yetiştirilmesine, zeytincilik yapılmasına da izin verilmiştir.

Ne var ki, Ağaçlandırma Yönetmeliği’nin “orman” sayılan alanlar içindeki deliceliklerin (yabanıl zeytin ağaçları) aşılanarak zeytin ağacına dönüştürülmesinin yanı sıra zeytin ağaçlandırmalarına izin veren yaptırımları yüksek yargı tarafından iptal edilmiştir. Şimdilerde ise başta zeytincilik yapılması olmak üzere bu uygulamalara yeni boyutlar kazandıracak bir yasal düzenleme daha gündeme getirilmiştir.




2008 yılı ortalarında AKP Uşak Milletvekili Nuri Uslu tarafından TBMM Başkanlığına sunulan yasa önerisi TBMM Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonlarında görüşülerek aşağıdaki gibi benimsenmiştir.
  • <<MADDE 1- 31/08/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu'na aşağıdaki ek madde eklenmiştir:
  • EK MADDE 11- Bozuk veya verimsiz orman alanları; ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve rehabilitasyon çalışmalarına konu edilir. Bu alanlarda; mevcut türlerden gerekenler korunur, aşılanır ve/veya rehabilite edilir. Ayrıca orman içi boşluk alanlar, bölgede doğal olarak yetişen türlerle ekim, dikim ve aşılama suretiyle imar-ihya ve/veya rehabilite edilerek doldurulur.
  • Ağaçlandırılan, erozyon kontrolü yapılan, imar-ihya ve rehabilite edilen sahalardan elde edilen odun dışı orman ürünleri; öncelikle bu sahaların bakımını gerçekleştiren köy tüzel kişiliklerine, tarımsal kalkınma kooperatiflerine, 5200 sayılı kanunla kurulmuş üretici birlikleri ve birliklere ve/veya yöre halkına tarife bedeli ile verilebilir.>>
DEĞERLENDİRMELER…




Zaten öteden beri uygulanmakta olan çalışmaları büyük ölçüde yineleyen yasa önerisi, ormancılık biliminin gerekleri ve ormancılığımızın gerçekleri ile hiçbir biçimde bağdaştırılamayacak anlatımlar ve yaptırımlar içermektedir.
  • Bozuk” ve “verimsiz” orman alanı ne demektir?
Ülkemizde, ağaçların üzerinde bulundukları “toprağı örtme derecesi” %10’dan az olan orman ekosistemleri “bozuk yapılı” yahut “verimsiz” olarak nitelendirilmektedir. Ancak, Türkiye ormancılığında yıllardan beri temel alınan bu tanımlamanın orman ekolojisi yönünden hiçbir anlamı yoktur. Tanım, orman ekosistemlerini “ağaç topluluğuna” indirgeyen çağdışı bir ormancılık anlayışının ürünüdür. Bu tanım temel alındığında yasa önerisinde yer verilen yaptırımlar, Türkiye’de “orman” sayılan alanların yarısını oluşturan 106 milyon dönüm alanda uygulanabilecektir. Oysa, örneğin, bu alanın içinde, aşılandıklarında zeytincilik de yapılabilen delicelikler gördükleri ekolojik işlevler yönünden en azından “verimli” sayılan orman ekosistemleri kadar önem taşıyan maki ekosistemlerinin en yaygın öğelerinden birisidir. Bu gibi yerlerde ağaçlandırma ve “rehabilitasyon” çalışmalarının yapılması, özellikle de zeytincilik vb tarımsal etkinliklere izin verilmesi, çeşitli ekolojik sorunlara yol açabilecektir.
  • Zaten öteden beri yapılan uygulamalar…
Yasa önerisinde yer verilen yaptırımların çoğunluğu öteden beri uygulanmaktadır. Sözgelimi, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 57. maddesi en son 1986 yılında aşağıda olduğu gibi düzenlenmiştir:
  • “Orman sahasını artırmak maksadıyla, orman sınırları içinde yangın ve çeşitli sebeplerle meydana gelmiş açıklıklarda, verimsiz, vasıfları bozulmuş ve amenajman planlarında toprak muhafaza karakteri taşımadığı halde muhafazaya ayrılmış orman alanları ile, Devlete ait olup orman yetişme muhiti şartları bakımından elverişli olan yerlerde; köy tüzelkişilikleri ve diğer gerçek ve tüzelkişiler tarafından Orman Genel Müdürlüğünce uygun görülecek planlara göre ağaçlandırma yapılabilir “
Söz konusu yasa önerisiyle gündeme getirilen yaptırımların çoğuna bu maddede yer verilmiş, verilmeyenleri de günümüze değin birkaç değiştirilen Ağaçlandırma Yönetmeliği ve tamimlerle düzenlenmiştir ve uygulanmaktadır. Örneğin, 2008 yılı sonuna değin “devlet ormanı” sayılan 776 bin dönüm alanda “özel ağaçlandırma” çalışması gerçekleştirilmiştir.


Öte yandan,
  1. Çevre ve Orman Bakanlığınca yapılacak ağaçlandırma, rehabilitasyon, erozyon kontrolü, mera ıslahı, ağaç ıslahı, tohum üretimi, fidanlık ve imar ihya çalışmaları,
  2. Asli ve odun dışı orman ürünlerinin üretileceği ormanların kurulması amacıyla, kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılacak ağaçlandırma, erozyon kontrolü, imar-ihya ve orman fidanlığı kurma çalışmaları
en son Nisan 2009’da yeniden düzenlenen Ağaçlandırma Yönetmeliği’nin kapsamına alınmıştır. Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü de (AGM) Temmuz 2009’da yayımladığı 19 numaralı Tamim’de, “devlet ormanı” sayılan yerlerde yapılacak “özel ağaçlandırma” çalışmaları sırasında kullanılacak bitki cinslerine açıklık getirmiştir:
<<Özel Ağaçlandırma,Özel Erozyon Kontrolü ve Özel İmar-ihya Çalışmalarına
Konu Edilecek Türler:
Madde 9- Ormanlık alanlarda, Hazine arazilerinde ve sahipli arazilerde yapılacak özel ağaçlandırma çalışmalarına aşağıdaki türler konu edilecektir
a) Ormanlık alanlarda yapılacak özel ağaçlandırma, özel erozyon kontrolü ve özel imar-ihya çalışmalarında; projesinde belirtilmek kaydıyla çam, sedir, göknar, ladin, meşe, akasya, akçaağaç, karaağaç, sofora, ıhlamur, kayın, gürgen, gladiçya vb. asli orman ürünü veren ağaç ve ağaççık türleri ile ceviz, kestane, antepfıstığı, melengiç, sakız ağacı, harnup, kuşburnu, defne, alıç, ahlat, badem, mahlep, jojoba vb. odun dışı orman ürünü veren ağaç ve ağaççık türleri saf veya karışık olarak tesis edilebilir.
Ormanlık alanlarda, asli veya odun dışı orman ürünü veren ağaç ve ağaççıklarla oluşturulan tesisin altında projesinde belirtilmek kaydıyla ikinci tür olarak tıbbi, aromatik, yumrulu ve soğanlı bitkilerin yetiştirilmesine izin verilebilir.>>
Kısacası, ülkemizde “devlet ormanı” sayılan alanlarda ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve “rehabilitasyon” çalışmalarının yapılmasını engelleyici hiçbir hukuksal düzenleme yoktur. Dahası, bu çalışmaları yapacak kişi ve kuruluşlara akıl almaz destekler de sağlayan hukuksal düzenlemeler vardır. Anayasanın 169. maddesinin yanı sıra 6831 sayılı yasanın 57. maddesine de aykırı olan bu uygulamalar giderek yaygınlaştırılmaktadır. Ne yazık ki, çok az sayıda ormancı çalışan dışında orman ekosistemlerinin içten içe çökertilmesine, giderek, “devlet ormanı” sayılan alanlar içinde “özel mülkiyet gibi kullanılabilecek” tarım alanlarının oluşturulmasına yol açan bu uygulama henüz tartışma gündemine yeterince girememiştir.


İşte tam da bu noktada;
  • <<- Peki, burada eksik olan ne ki söz konusu yasa önerisi gündeme getiriliyor?>>
sorusu aklınıza geliyorsa eğer azıcık daha sabretmeniz gerekecek; söyleyeceğim.
  • Yine “orman köylüsü” popülizmi yapılıyor…
Eski bir alışkanlıktır, ancak artık gerek duyulmadığı için unutuldu sanıyordum: Siyasal iktidarlar yahut işbirlikçileri ya da yandaşları ormanlar ve ormancılıkla ile ilgili bir düzenlemeye kalkıştıklarında girişimlerini “yoksul orman köylüsü” ile ilişkilendirirdi. Doğrusu, çoğu durumda da kamuoyunu kolaylıkla kandırabilirlerdi. Anlaşılan, aynı kandırmaca yoluna bir kez daha başvuruluyor: Yasa önerisindeki;
<<Ağaçlandırılan, erozyon kontrolü yapılan, imar-ihya ve rehabilite edilen sahalardan elde edilen odun dışı orman ürünleri; öncelikle bu sahaların bakımını gerçekleştiren köy tüzel kişiliklerine, tarımsal kalkınma kooperatiflerine, 5200 sayılı kanunla kurulmuş üretici birlikleri ve birliklere ve/veya yöre halkına tarife bedeli ile verilebilir.>>
“Orman köylüsü” sayılan 7-8 milyon yurttaşımızın tek “demokratik kitle örgütü” konumundaki Türkiye Ormancılık Kooperatifler Merkez Birliği (ORKOOP) bu öneriye ne der, bilemem. Bense, öncelikle, düzenlemedeki sıralamaya dikkat etmenizi öneririm: Uygulamada öncelik kimde? Köy tüzel kişiliklerinde ! Peki; getirildiği öne sürülen “olanaktan” yararlanacaklar arasında başka kimler var?
Bunları şimdilik bir yana bırakıp 6831 sayılı Orman Kanunu’nun en son 1983 yılında düzenlenen 37. maddesine bakalım. Bu maddeye göre;
“Devlet ormanlarından çıkarılacak tomruk, tel direk, maden direk, sanayi odunu, kağıtlık odun, lif-yonga odunu, sırık, çubuk, yakacak odun, reçine, sığla yağı, çıra ve şimşir gibi yıllık üretim programına alınmış orman ürünlerinin dışındaki her nevi orman ürün ve artıklarını, tayin olunacak mıntıka ve süreler içinde toplayıp çıkarmaları için, öncelik sırasına göre 40 ıncı maddede belirlenen orman köylerini kalkındırma kooperatiflerine veya işyerindeki veya civarındaki köylülere ilanen duyurulmak suretiyle ve tarife bedelini ödemeleri şartıyla izin verilir.“
Bu noktada kalkıp da aklınıza;
  • <<Bu madde var iken ve bu yönde uygulamalar yapılırken, “orman köylüsü” sayılan yurttaşlarımız ve/veya kooperatifleri ağaçlandırılan yahut erozyon önleme çalışmaları yapılan ya da “imar-ihya ve rehabilite edilen” alanların “bakımını” neden üstlensin ki?>>
sorusu gelmesin; en azından şimdilik. Gelmesin, çünkü, az önce söyledim; düzenlemede temel amaç başka …

  • Yasa önerisinin gerçek amacı başka…
Yeri ve zamanı geldi artık, söyleyebilirim: Sözcüğün tam anlamıyla bir bilgisizlik anıtı sayılabilecek yahut en hafif söylemle “yanlışlıklar komedisini” çağrıştıran söz konusu yasa önerisinin gerçek amacı ülkemizde ağaçlandırma, erozyon önleme ve “verimsiz” sayılan ormanları da “verimli” duruma getirme çalışmalarının artırılması değildir. Yasa önerisinin temel amacı “devlet ormanı” sayılan alanların 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 57. maddesi ile Ağaçlandırma Yönetmeliği’ne dayanarak “özel ağaçlandırma, rehabilitasyon, erozyon kontrolü” çalışmaları görünümü altındaki özelleştirilmesine yeni boyutların kazandırılmasıdır: Çünkü yasa önerisi, “bozuk” veya “verimsiz” sayılan orman alanlarındaki
<<…mevcut türlerden gerekenlerin…aşılanmasını ve/veya rehabilite edilmesini>
de olanaklı kılmaktadır. İşte, yasa önerisinin, temel amacı da bu yaptırımıyla “bozuk” yahut “verimsiz” sayılan devlet ormanlarının zeytinliklere dönüştürülmesi yolunun yeniden açılmasıdır. Yasa önerisinde özenle, ancak acemice gizlenmeye çalışılan bu gerçek amaç TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu’nun 30 Haziran 2009 tarihli raporunda öne sürülen gerekçede açıklıkla belirtilmektedir:
<<… ülkemizde bozuk orman alanı olarak nitelendirilebilecek alan miktarının çok fazla olduğu, bu bozuk alanların imar/ihya edilmesi kapsamında yörenin iklim ve toprak şartlarına uygun mahlep, zeytin, delice, harnup gibi yabani ağaç ve ağaççıkların dikilmesi/aşılattırılmasıgerektiği, imar/ihya işlemlerinin o yörede yaşayan orman köylüsü tarafından yapılması ve bu işlemler sonucu ortaya çıkacak odun ve odun dışı ürünlerin orman köylüsüne verilmesi gerektiği, ülkemizin değişik bölgelerinde orman olarak fazla bir değeri olmayan alanların böylelikle ekonomiye katkı sağlayabileceği, belirtilmiştir.>>
Şimdi, anlaşıldı sanırım: Yasa önerisiyle özellikle ”bozuk yahut verimsiz devlet ormanı” sayılan alanlarda başta zeytin olmak üzere meyve tarımın yapılmasının yolunu yeniden açmak ! Yasa önerisinde açıklıkla dile getirilmemektedir, çünkü, daha önce de bu yola başvurulmuş, ancak Yüksek Yargı bu uygulamayı durdurmuştu*..
  • “Yeşil” gülünçlükler, üzünçler…
Siz “Gülünç” dediğime bakmayın; gerçekten de iç sızlatıcı yaklaşımlar sergileniyor söz konusu yasa önerisinde. Ne yazık ki, bu yaklaşımlar içinde olan yalnızca yasa önerisini hazırlayan AKP’li “orman mühendisi” milletvekili değildir: Belirtildiğine göre yasa önerisinin TBMM’nin ilgili komisyonlarındaki görüşmelere katılan “hükümet temsilcisi” de;
<<… bozuk vasıflı ormanların mutlaka rehabilite edilmesi gerektiğinden bahsettikten sonra ikincil mevzuatlarla bu işin yapılmasında zorluklar çekildiğini ve konuya ilişkin birincil mevzuatın çıkartılması gerektiğine değinerek, kanun teklifine katıldıklarını ve olumlu görüşlerini de sunduklarını belirtmiştir.>>
Şimdi, yasa önerisinde ne deniyordu, bir kez daha bakalım:

  • Bu alanlarda (yani, bozuk veya verimsiz orman alanlarında- YÇ); mevcut türlerden gerekenler korunur, aşılanır ve/veya rehabilite edilir. Ayrıca orman içi boşluk alanlar, bölgede doğal olarak yetişen türlerle ekim, dikim ve aşılama suretiyle imar-ihya ve/veya rehabilite edilerek doldurulur.
Ve şimdi de altını çizdiğim söylemleri tartışalım:
  1. Korunacağı, aşılanacağı veya rehabilite” edileceği söylenen “…mevcut türlerden gerekenler” hangileridir ve bu kararı kimler, nasıl verebilecektir?
Yasa önerisinde bu soruya yanıt olabilecek hiçbir açıklama yapılmamaktadır. Bu durumda bu kararı “İdare” verecektir. Peki, nasıl verebilecektir? Bu soru da yasa önerisinde yanıtsız bırakılmıştır. Bu belirsizlikler “İdarenin” keyfi uygulamalarına dayanak olabilecektir. Oysa, ister “verimli” isterse “verimsiz” sayılsın, bir orman ekosistemini oluşturan ağaç ve ağaççık türleri bir bütündür, ancak birlikte bir orman ekosistemini oluşturur. Herhangi birini yahut bir kaçını korumak ya da aşılamak yahut “rehabilite” etmek, o orman ekosisteminin devamlılığını, haydi moda söylemle söyleyeyim, “sürdürülebilirliğini” engelleyebilir.

Bu sürecin sonuçları ise ancak çok uzun zamanda ortaya çıkabilir ve bir kez ortaya çıktıktan sonra da geriye dönüşü olmayabilir.

Sorumluluğuna bırakılmış orman ekosistemlerindeki ağaç ve ağaççık türlerinin çoğunu, otsu bitki türlerinin ise hemen hemen hiçbirini tür düzeyinde tanımlayamayan dolaysıyla da hangin türden nerede ne kadar olduğunu bilemeyen bir ormancılık yönetimi böylesine zorlu bir işin üstesinde gelebilir mi sizce? Peki, gelemezse ne olur? Ben söyleyeyim izin verirseniz: Anayasanın 169. maddesine göre yönetimine bırakılmış orman ekosistemlerinin en yaşamsal önemde özelliklerinin bile devamlılığının sağlanabilmesi tümüyle rastlantılara kalır !


Yasa önerisinin gerekçelerinden anlaşılabildiği kadarıyla, “…mevcut türlerden gerekenler(in)belirlenmesi sırasında ağaç ve ağaççıkların ekonomik getirisi temel ölçüt olacaktır. Bu noktada hemen aklınıza gelecektir sanırım:
  • <<”Ekonomik” bulunmayan türler “korunmayabilecek” ya da “rehabilite” edilmeyecek midir ? >>
Edilmeyecektir sanırım.


Öte yandan, yasa önerisini hazırlayan milletvekilinin öne sürdüğüne bakılırsa; “Ayrıca bozuk veya verimsiz orman alanlarında bulunan aşıya uygun türlerin aşılanması buralardaki yaban hayatının gelişmesine katkı sağlayacaktır.” Peki, bu bağlamda;
  • <<Yabanıl ağaç ve ağaççık türlerinin aşılanmasıyla yaban hayatının gelişmesine nasıl katkı sağlanabilecektir?>>
Sorusu aklınıza gelmeyecek midir?

Sözcüğün tam anlamıyla, gülünç, çok gülünç ve bir o denli de sıkıntı verici !
“…orman içi boşluk alanlar, bölgede doğal olarak yetişen türlerle ekim, dikim ve aşılama suretiyle imar-ihya ve/veya rehabilite edilerek doldurulur.mu?

Bilgisizliğin bu denlisi karşısında şaşırmamak olanaksız: “Orman ekolojisi” diye bir bilgi alanı varsa ve bu alandaki temel önermelerden birisi de,
  • orman ekosistemlerindeki ağaç ve ağaççık bulunmayan alanlar (“orman içi boşluk alanlar”-YÇ) boşlukların herhangi bir biçimde, özellikle de aşılanıp ekonomik getirisi görece olarak daha yüksek duruma getirilen ağaç ve ağaççık türleriyle kesinlikle doldurulmaması gerekir
ise bu bilgisizlik anıtı yaptırım önerisi karşısında ne düşünürsünüz, bilemem. Gerçekten de, “orman içi boşluk alanlar” da orman ekosistemlerinin, en az ağaç ve ağaççık denli önemli bileşenleridir; herhangi bir yerde bir orman ekosistemi varsa “orman içi boşluk alanlarıyla” vardır. Oysa Türkiye ormancılığı, yönetmeye çalıştığı “orman” sayılan alanlar içindeki “boşlukların” ekolojik önemi gerektiğince ayrıntılı hiçbir veriye sahip değildir. Böyle iken, söz konusu yasa önerisi öngörüldüğü gibi yasalaşırsa, orman ekosistemleri içindeki “boşlukların” aşılanarak “imar-ihya” ve/veya “rehabilite edilmiş” bitki türleriyle “doldurulabilecektir.”; ne yapılacağına dikkat edin lütfen;
  • dol-du-ru-la-cak-tır.”!
Bu öneri karşısında TMMOB Orman Mühendisleri Odası ve/veya orman fakülteleri ne yapar, bilemem. Bence, hiç olmazsa durup düşünmeleri gerekir:
  • <<- Biz nerede hata yaptık, yapıyoruz acaba?>>
***


SONUÇ YERİNE…



Hem de bir “orman mühendisi” milletvekili tarafından hazırlanan ve TBMM’nin ilgili komisyonlarında da hemen hemen olduğu gibi benimsenen “6831 Sayılı Orman Kanunu’na Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi”nde öngörülen düzenlemeler, öne sürülen gerekçeler karşısında başka ne söylenebilir, doğrusu ben bilemiyorum: Ancak, benim ne söylediğim ya da ne söyleyebileceğim o denli önemli değil. Önemli olan, ilgili “demokratik kitle örgütlerinin”, ormancı bilimci ve araştırmacıların, “ormansever” kişi ve kuruluşların ne söyleyebilecekleridir. Bana kalırsa, “6831 Sayılı Orman Kanunu’na Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi” öngörüldüğü gibi yasalaşırsa;
  • “bozuk” yahut “verimsiz” sayılan “orman” sayılan 106 milyon dönüm alan “orman ekosistemi” olmaktan çıkarılabilecektir,
  • “orman ekosistemi” olmaktan çıkarılacak alanlarda yapılacak ormancılık dışı etkinlikler yapılacağı alanlarda ve çevresinde çeşitli ekolojik sorunlara yol açabilecektir;
Bu nedenlerle de “6831 Sayılı Orman Kanunu’na Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi”, bilim dışılığının yanı sıra Anayasanın 169. maddesindeki;
  • <<…Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. >>
yaptırımına aykırıdır.

***

Yücel Çağlar Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 11:14.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024