agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğaya ve Yaşamınıza Sahip Çıkın > Doğa, Çevre, Ekoloji, Gıda Hukuk ve Politikaları
(https)




Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 01-03-2010, 19:35   #1
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,246
Galeri: 88
Türkiye Tohum Gen Bankası

Temeli 30 Temmuz 2009'da atılan Türkiye Tohum Gen Bankası, yarın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da katılacağı törenle açılacak.

Alınan bilgiye göre, dünyanın sayılı ve önemli bir gen merkezi olan Türkiye'de dünyadaki yaklaşık 11 bin civarındaki endemik (başka yerde olmayan) bitki türünün 3 bin 900'den fazlası bulunuyor. Türkiye ekonomik öneme sahip birçok bitki türünün de anavatanı. Buğdayın 24, arpanın 8, çavdarın 4, yulafın 6 yabani akrabası Türkiye'de bulunuyor. Hububat, baklagillerin yanı sıra meyve ve sebze açısından da gen kaynağı olan Türkiye'de, Türk insanının eliyle geliştirilen, birçok yerel çeşit de bulunuyor.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, yerel çeşitler başta olmak üzere genetik kaynakların öncelikle toplanması, muhafazası ve çeşitlendirmesine dönük birçok çalışma yürütüyor. Bu kapsamda toplanmış 62 binden fazla tohum numunesi İzmir ve Ankara'daki gen bankalarında muhafaza ediliyor. 8 binin üzerinde meyve ve asma çeşidi de 16 değişik Araştırma Enstitüsünde arazi gen bankalarında koruma ve değerlendirmeye alınmış durumda.

Törenle yarın açılacak Türkiye Tohum Gen Bankası ise dünyanın üçüncü büyük tohum gen bankası olacak. Çin ve ABD'den sonra üçüncü olacak 250 bin örnek kapasiteli bankanın kapasitesi ileri ki aşamada 300 bin çeşide kadar çıkarılabilecek.

Tohum gen bankasında tohumlar, eksi 20 derecede uzun süreli, özel ambalajlı ve özel iklim şartları altında, sıfır derecede orta süreli ve artı 4 derecede kısa süreli muhafaza olmak üzere 3 şekilde saklanacak.

-''ÖNEMLİ BİR ADIM''-
Tohumların gen bankalarında muhafazası bakımından Türkiye'nin, bölgesinde önder bir konumda bulunduğunu belirten yetkililer, Türkiye'nin bu alandaki çalışmalara 1964'te başladığını, Ulusal Tohum Gen Bankası'nın 1974 yılında şimdiki adı Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü (ETAE) olan Bitki Araştırma ve İntrodüksiyon Merkezi'nde kurulduğunu ifade etti.
Türkiye Tohum Gen Bankası'nın faaliyete girmesi biyolojik çeşitlilik, genetik kaynakların korunması ve değerlendirilmesinde önemli bir adım olarak niteleniyor.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğüne bağlı 28 Araştırma Enstitüsünde bitkisel biyolojik çeşitlilik ve genetik kaynaklar konusunda çalışmalar yapılıyor.

Açılışı yarın yapılacak gen bankasında şu çalışmalar yürütülecek:
  • Ülke genelinde genetik materyalin toplanması ve yurt içinde ihtiyaç duyulan genetik materyallerin yurt dışından temini.
  • Türkiye'deki bitki genetik kaynakları materyalinin bitki ıslahında kullanılmak üzere saklanması ve çeşit geliştirme çalışmalarında kullanımı.
  • Genetik kaynakların kaydedilmesi.
  • Doğal kaynaklarla ilgili veri tabanı oluşturulması.
  • Halkın bilinçlendirilmesi.
  • Muhafazaya alınan materyalin ülke içindeki üniversiteler, araştırma enstitüleri ve ilgili diğer kuruluşlar işbirliği içerisinde karakterizasyonu.
  • Endüstride, çeşitli çevre kirliliği sorunlarının çözümünde ve tarımda değişik amaçlarla kullanılabilecek Mikrobiyal Kültür Koleksiyonunun oluşturulması ve saklanması.
Kaynak

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-03-2010, 16:09   #2
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,246
Galeri: 88
Tohum Gen Bankası açıldı

Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, bugün hizmete açılan Türkiye Tohum Gen Bankasının altyapısında dünyadaki son teknolojinin kullanıldığını ve bankanın sanayicinin, üreticinin ve bilim adamlarının faydalanabileceği şekilde dizayn edildiğini söyledi.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığının Yenimahalle’deki kampüsünde kurulan Tohum Gen Bankası Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı bir törenle hizmete açıldı.

Devlet Bakanı Mehmet Aydın, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, TÜBİTAK Başkanı Nüket Yetiş’in de katıldığı törenin açılışında konuşan Bakan Eker, Başbakan Erdoğan’ın Gen Bankası konusunda 9 ay önce kendisine talimat verdiğini belirterek, “Talimatınızla kuruldu, sizin eseriniz. Türkiye için çok önemli bir kurum” dedi.

Türkiye’nin jeostratejik önemi yanında yüksek düzeyde agrostratejik önemi bulunduğunu belirten Eker, dünyadaki 8 gen merkezinden üçünün Anadolu’da kesiştiğine dikkati çekti.

Türkiye’de kaydedilmiş 12 bin bitki türünün 3 bin 905’inin endemik olduğunu hatırlatan Eker, 10 milyon kilometre karelik Avrupa topraklarındaki endemik bitki türünün 2 bin 400 olduğu dikkate alınırsa Türkiye’nin ne kadar önemli bir gen kaynağı olduğunun ortaya çıktığını anlattı.

Hükümetleri döneminde çıkarılan Tohumculuk Yasası ve Islahçı Hakları Yasası’ndan sonra tohumculuk alanındaki çalışmaların hızlandığını anlatan Eker, 2005’te 620 bin dönüm sera alanında kullanılan hibrid tohumun yüzde 10’u yerli iken geçen yıl itibariyle bu oranın yüzde 35’e çıktığını, 2012’de ise bu oranı yüzde 65-70’e ulaştırmayı hedeflediklerini söyledi.

Tarla bitkileriyle ilgili tohumların halen ortalama yüzde 98’inin yerli üretimle karşılandığını kaydeden Eker, tarımsal araştırmalar konusunda TÜBİTAK’la önemli işbirliği yaptıklarını hatırlattı. Soğanlı yumru süs bitkileri projesiyle 260 endemik bitki türünün tescil edildiğini ve üretimine başlandığını açıklayan Eker, bunların kısa sürede endüstride kullanılabilir hale getirileceğini açıkladı.

Hayvan gen kaynakları konusunda da TÜBİTAK’la işbirliği yaptıklarını belirten Eker, ekonomik değeri olan hayvanların genlerinin halk elinde korunmasına yönelik projeler uygulandığını hatırlattı.

GEN BANKASI

Gen Bankası hakkında da bilgi veren Eker, öncelikle bitki tohumlarının burada kayıtlarının yapıldığını, ayrıca kısa, uzun ve orta dönemde kullanımını sağlamak üzere değişik sıcaklıklarda koruma altına alındığını belirtti.

Gen Bankası’nın altyapısının dünyadaki en son teknolojiyle hazırlandığını bildiren Eker, Gen Bankası’nın, gen kaynaklarının sanayici, üretici ve bilim adamlarının faydalanacağı şekilde dizayn edildiğini söyledi.

Eker, Gen Bankası’nda ayrıca tarımda kullanılan mikroorganizmaların da -196 derecede korunarak istendiği anda hizmete sunulabileceğini kaydetti.

Türkiye’de halen 66 bin hububat, bakliyat, sebze, meyve, tohum çeşidinin kayıt ve koruma altında olduğunu, bunların birer örneğinin Gen Bankası’na nakledileceğini anlatan Eker, burada ayrıca bir bitki müzesi de kurulduğunu açıkladı.

Gen Bankası’nın kapasitesinin 250 binden 300 bine çıkarılabilecek şekilde dizayn edildiğini anlatan Eker, uluslararası sözleşmeler gereği diğer ülkelerden de gen kaynağı alınacağını belirtirken, “Gen Bankası tarım sektörü ve gıda sanayi için gerçek bir zenginlik olan tarımsal kaynakların kullanılmasını sağlayacak” dedi.

Konuşmalardan sonra Gen Bankası’nın kapısının önündeki kurdele Başbakan Erdoğan, Devlet Bakanı Mehmet Aydın, Tarım ve Köyişleri Bakanı Eker, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, TÜBİTAK Başkanı Yetiş ve diğer üst düzey davetliler tarafından kesildi.

Başbakan Erdoğan, daha sonra bakanlarla birlikte yaklaşık 1 saat süreyle Gen Bankası’nı gezerek, bilgi aldı.

Kaynak

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 05-03-2010, 10:38   #3
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,246
Galeri: 88
İki tohum biriktirince çevreci olunmuyor

Sayın Başbakanımız, (kendi domatesimiz, kendi buğdayımız, kendi mısırımız kaybolup bittikten, uluslararası tohum şirketlerinin kucağına oturduktan sonra açılmış olan) tohum gen bankasının açılışı sırasında...

Hadi fırsatı gelmişken nedir bu gen bankası onu da açıklayayım: Türkiye’nin tarım alanında lider ülkelerden biri haline gelmesini sağlamak maksadıyla (tarım ülkesi olmanın ayıp bir şey olmadığı anlaşıldığı nihayet) 250 bin tohum numunesi saklama kapasitesiyle Tarım Bakanlığı bünyesinde açılmış olan bir kurum. Şimdilik 10 bin numune ile başlamışlar.

Evet bu tohum gen bankasının açılışı sırasında atasözü sever Başkanımız ünlü Kızılderili şefi Geronimo’nun sözünü etmiş: “Son ağaç kesildiğinde, son nehir kirlendiğinde ve son balık öldüğünde o zaman paranın yenmediğini anlayacaksınız” Ah aman ne kadar güzel değil mi? Doğaya bu kadar saygı sevgi.. falan. Hani gerçekleri bilmesek, neredeyse gözümüz yaşaracak. Yazık ki gerçekler böyle değil. Gelmiş geçmiş en doğa sevmez hükümet bu hükümettir.

Doğa Derneği Başkanı Güven Eken’nin bir açıklaması var bu konuya dair. Benim diyeceklerimi pek güzel demişler, olduğu gibi yayınlıyorum.


***

“Görünen o ki Başbakan başka bir Türkiye’de yaşamaktadır. Kendi Çevre ve Orman Bakanı’nın eliyle yürütülen doğa katliamını görmezden gelmektedir veya farkında değildir.

Başbakan, Geronimo’nun tarihi sözlerini herkesten önce Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’na söylemelidir. Paranın yenmeyeceğini Türkiye’de idrak etmesi gereken bir kişi varsa, o da Çevre ve Orman Bakanı, Veysel Eroğlu’dur.

Eroğlu’nun yönetimine teslim Türkiye doğası, tarihin şu ana kadar görmediği bir katliamın içinden geçmektedir. HES (Hidroelektrik Santral) yapılacağı gerekçesi ile 1700 deremiz satılmış, pek çok korunan alanlarımız hukuk dışı düzenlemelere konu olmuş, dağlarımız maden şirketleri tarafından parsellenmiştir. Bu ülkede, son beş yıl içinde, tüm Türkiye Cumhuriyeti döneminden daha çok doğa tahribatı yapılmıştır. Hangi ağaçtan, hangi dereden, hangi balıktan bahsediyoruz?

Türkiye, Allianoi’yi, Karadeniz derelerini, Toroslar’daki içme suyu kaynaklarını yok edecek kadar vahşileşmiştir. Artvin Macahel’deki 110 bin doğal yaşlı ağaç sırf HES’lerin elektrik hatları için kesilecektir. Rize’de Başbakan’ın turizm teşvik bölgesi ilan ettiği İkizdere Vadisi’nin tamamı HES inşaatları yüzünden şantiyeye dönüşmüştür. Ortaçağ’ın en önemli İslam başkentlerinden Hasankeyf sular altında bırakılmak istenmektedir. Başbakan, baraj ve HES projelerinin özenle tohum bankalarına yerleştirilen gen kaynaklarımızın büyük kısmını yok edeceğinin farkında mıdır?

Para kazanma hırsından başka hiçbir şey ile açıklanamayacak olan bu politika karşısında Anadolu’nun halkları harekete geçmiş, derelerinin, ağaçlarının başında nöbet tutmaya başlamıştır. Muğla’nın Köyceğiz ilçesindeki insanlar 70 gündür Çevre ve Orman Bakanlığı’nın eliyle katledilen derenin ve anıt çınarların, Yuvarlakçay’ın başında beklemektedir. Başbakan, doğası elinden alınan yüz binlerce insanın mağduriyetinden haberdar mıdır?

Erdoğan, sivil toplum kuruluşlarını yanlı buluyorsa; bilim insanları, akil insanlar ve yerel halklar dahil sivil toplumdan oluşan bir Türkiye Doğa Hakkı Komisyonu kursun. Dünyanın konuyla ilgili önemli uzmanlarını da çağıralım, bağımsız bir değerlendirme yapalım. O değerlendirme sonucunda göreceğiz ki, Türkiye korkunç bir yanlışın içinden geçiyor ve bu yanlış yüzünden topraklarını kaybediyor. Bu, demokratikleşme kadar önemli bir meseledir. Üzerinde yaşadığınız toprağın hakkını korumuyorsak, insanların haklarını nasıl koruruz?

Doğa Derneği Başkanı Güven Eken.

Mutlu Tönbekici
5 Mart 2010
Vatan


malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 05-03-2010, 11:34   #4
Ağaç Dostu
 
Lilium's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-05-2008
Şehir: Balıkesir Gönen
Mesajlar: 7,546
Galeri: 106
Oyun içinde oyun, hani çocuklar ebe oyunu oynarlar kalabalık topluluk olmadan bu oyun oynanmaz oyun kurulur ve başlar amaç bir an önce ebeliği bir başkasına teslim etmek.

Yahu bu kargalar bile güler tohum gen bankası ne tohumu ya bizim tohumumuz mu kaldı, türkiyenin tohum üretme istasyonları vardı buralar da iyi kötü bazı yerli tohumlarımız üretilip geliştirip ıslah ediliyordu, zarar ediliyor gerekcesiyle hepsi kapatıldı darmadağın edildi.

Üretim ıslah merkezlerin olmadan. Olmayan bir şeyle nasıl bu tohum gen merkezini kuracaksın,

Yoksa amaç şu oyunu kuralım bir an önce resmi bir şekilde israile devretmek mi?

Lilium Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 13-03-2010, 18:56   #5
Temiz Besin
 
Nergis's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-10-2009
Şehir: izmir
Mesajlar: 143
Galeri: 15
Tohum mu kaldı memlekette tohum gen bankası kuruluyor?

Muzaffer İzgü hikayesiyle köylümüzün durumunu anlatmış:


Otobüste yan yana gidiyoruz. Giysisinden köylü olduğu belli. Uyudu, uyandı, pofladı, sigara üstüne sigara yaktı. Bana sundu, konuşmaya başladık.

- Eh, dedim, ekim dikim nasıl bakalım?

- Sorma, dedi, heç sorma gardaşım, gırtlağa kadar borç içindeyiz.

- Ne ekiyorsunuz? diye sordum.

- N'olacak, buğday, dedi.

- Buğday ürünü bu yıl iyiymiş, dedim.

- Ah gardaşım, ah, eyi olsa n'olacak, kötü olsa n'olacak, borç anacık surda. Bilmezsiniz başımıza gelenleri, belli ki şehir yerindensin.

Anlayabilmen için dur sana baştan anlatayım.

Güzel gardaşım, civan gardaşım, derler ki köylü milleti heç bi yeniliği istemez, hep dutucudur, hep geri gafalıdır derler.

Şimdi sen dinle de bak, dutucu olmayacan da ne yapacan?

Ne bi yenilik geliyorsa, köylünün başına da bin türlü haltlar geliyor. Söylemesi sevap, getirdiler gardaşım buğdayı, dediler ki, ha bakın, bu yeni buğdaydır ha, bir ek kırk al ha, harmanı yığ, evi, depoyu doldur ha, goynuna binleri kat ha... Köyde bi ben direnirim, bi istemiyen benim, amma evlatlar ah o evlatlar yok mu, iki güne bir gelirler:

"Babaa, Garabacakları n Mısdolar da ekecekl ermiş."

"Babaa, heç ummadığın Gâvır Osman'ın Helmi'ler de ekecekl ermiş."

"Lan babaaa, fırsatı kaçırmıyak, sona başımızı daşdan daşa vururuz, amma bir feyda etmez."

E gardaşım, gel de sen bu gadar lafa dayan. Govarım hepsini başımdan, bu kez evdeki körolası avrat başlar:

"Herif eyiden eyiye bonadm ha," demi-ye.

"Bi ekiyormuşsun, kırk alıyomuşsun. Sen zatime bi lokmaynan bi hırkaya alışmışsın. Amma oğlanlar büyüdüler, geldiler, ev isterler, avrat isterler, bark isterler, aklını başına topla, he de şu işe."

Ben bağırırım:

"Lan get avrat başımdan vallaha elimden bi gaza çıkacak."

Biz böyle köy yerinde direnirkene, bi duymayayım mı köyde benden başka kimse galmamış, herkesler bu buğdaydan savurmuş tarlasına. Köy yerinde geziyorum, laf atan atana:

"Aha bakın eşşek geçiyor ha!" diyorlar. "Eşşeğin önüne hoşafı goysan ne yapar, suyunu içer denesini bırakır. Bunun önüne de te nerdeki yerden tene getirmişler gomuşlar, amma bu illakim su içecem deyi tutturmuş... Lan oğlum bu herifde heç akıl yok."

Sonunda bir öğle üzeri oğlanlar geldiler ki hışımlı,

"Baabaaa, dediler, babalığını bil. Biz milletten aşağı mı galacağız? Biz de ekeceğiz. Madem gâvır göndermiş bu buğdayı bize, kötü olsa heç gönderir miydi? Eyi ki göndermiş. Son kez diyoruz ki bize izin ver."

Napacan ki gardaşım, verdim izini gitti. Oğlanlar sevinçle tarlayı ektiler.

"İçiniz sincik rahat mı lan?"

"Rahat buba..."

Onların içi rahat amma benim içim rahat değil. Biliyorum sonunda bi cılklığın çıkacağını amma hangi cılklığın çıkacağını bilmiyorum. Aradan şöyle "biraz zaman geçti, gardaşıma deyim köyde bir haber:

"Lan bu buğdaya n'oldu ki çıkmıyor?"

Köylü deli dana olmuş tarla bayır geziyor, dikiyor topunu, yerden çıkmış buğday arıyor. Bi dene bulsalar şöyle çıkmış, bayram edecekler. Yok gardaşım, ilaç olsun yok.

Toplanıyor köylü:

"Lan eski buğday ne gadar zamanda çıkardı."

"Şu gadar zamanda çıkardı."

"E, bu niye çıkmaz?"...



Sonunda duttuk gasabaya adam saldık. Adam geldi, alı al, moru mor... Toplandık başına:

"De söyle lan Ziya, niye çıkmazmış bu bizim buğday?"

Ziya:

"Var ya," dedi, "on sene de beklesek bu buydağ çıkmazmış."

"Vaş babam, ne yapacakmışız ki lan?"

"Bundan atacakmışık... Nah bundan... Bundan atmadıktan kelli, dünyada çıkmazmış."

"Lan o da beleş mi?"

"Ne beleşi, kilosu nah şu gadar..."

Ne diyelim gardaşım, tohumunu beleş aldık, hadi verelim gübresine para dedik. Borç harç, kimimiz fayiz, aldık gübreleri, döktük tarlalara.

Millet gene dömelip durur tarlalarda, çıktı mı, çıkmadı mı?

Lan ne inatçı buğdaymış lan, çıkmaz ki çıkmaz. Eşiyoruz toprağı, çıkarıyoruz tohumu, tohum olmuş ühüü gocagan. Lan amman deli olmak işten değil. Haydi gene saldık gasabaya bi adam ki, adam akıllı. Muhtar getdi... Geldi ki yüzü gırk gat!

"Amanın muhtar yüzün niye gırk gat?"

"Ah ah komşular sormayın, biz yanlış gübre dökmüşüz, yanlış anlamış Ziya eşşeği, hah şu elimdeki gübreden dökecekmişik. Bunu dökmezsek var ya, elli yıl da beklesek buğday çıkmazmış."

Ne deyim ben size oğlanlar, Allah oğlanlar gibi boyunuz poşunuz devrilmeye, beni mafettiniz. Yok elde avuçda ki gardaşım, alasın, dökesin. Amma ne yapacanki, gine köycek borç harç aldık o gübreden de tarlalara döktük. Aradan bigaç gün geçdi, amanın nazlı gelinin pencereden gafa çıkarışı gibi bizim buğdaylar galalarını çıkardılar. Oh aman, köyde bi sevinç, bi çığrış bağrış, dersin hepimiz milyoner olmuşuz.

Bu sevincimiz bi hafta sürse ya, nerde gardaşım nerde. Biz buğday değil başımıza belayı berzak almışız. Bi hafta sona bi baktık, tarlalarda ekinlerin yanı sıra bi ot çıkıp gelir ki, sanki dersin biz oraya buğday ekmemişiz, ayrık ekmişiz.

"Lan aman köylüler bu ne hal ki?"

Amanın bir de deli ot ki, bir de iştahlı ot ki, nah buğday kaldı otların dibinde kibrit çöpü gadar, otlar oldu deynek gadar... Amanın mafolduk, amanın fücceten geldik...

Saldık birinci üyeyi kasabaya... Amanın... Adamın bi gelişi var, amanın tam pozgun, dersin dört yerinden yağlı gurşun yemiş, köye zor atmış gendini...

"Lan söyle hele Halil, ne otuymuş bu?"

"Su otu?"

"Çarası?"

"Nah bu ilaçdan atmazsak, tarlalarımız hafdaya galmaz mera olurmuş. At, eşşek, sığır, geçi, goyun, dana, heç bi hayvanat bu otu yemediği gibi, heç bi işe de yara-rnazmış. Yani sizin annıyacağınız mafolduk."

"E gardaşım demedin mi onlara, biz tarlalara ot tohumu atmadık deyi?"

"Atmadık amma o son atılan gübre, işte bu su otunu yaparmış."

Amanın ne halt edelim, nerelere gidelim, dövünek dizden olak, ağlıyak gözden olak, boşıyak garıdan mı olak?

Zor gardaşım zor, Allah kimsenin başına vermesin, köylü akıllıydı deli oldu. Herkes herkesnen gavga ediyor, midesi azanlar, bağırsağı düğümlenenler, gafası bozulanlar, evde dana boğazlar gibi çoluk çocuğu cığırdanak dövenler...

Amma ne yaparsan yap boşuna, alacan o ilacı dökecen tarlaya. Aldık gardaşım. Borç harç aldık o ilaçdan attık tarlaya..Otlar bigaç gün içinde sarardı soldu,boyun büktü toprak oldu..

Amanın ekinimiz, cici bici ekinimiz, sen bilin gayrı, galmadı bu yoksulların dayanacak gücü... Büyüyor, bin maşallah büyüyor.

Amanın bi böyüse de, biz vazgeçdik kârından, susundan busundan, sermayemizi gurtarsak. Çok geçmedi gardaşım, ya iki hafta ya üç hafta, Allah seni inandırsın tarlayı bi sinek bastı, köyü bi sinek bastı, amanın ağalar bu sinek de ne ki?

Lan ekinden mekinden vazgeçtik, bu sinek bizleri kör edecek lan... Ufacık gardaşım, beyaz desen değil, sarı desen değil, hatta ki sinek değil, acayip bi yaratık... Öldürüyon, elinin altında bini, bakıyon elinin üstünde iki bini, diri. Ekini bi sarmışlar, yürekler dayanmaz, nah en babayiğit adam ekinin o halını görse şakkadak düşer bayılır.

Salın ulan ikinci üyeyi gasabaya...

Saldık gardaşım. Adam getdi; geldi ki, yüzü dönmüş erik hoşafına. Pıh desen ölecek, dersin ince hastalığın dördüncü devresi, yüzü olmuş yumurta sarısı, bi dokun, bin ah dinle.

"Lan Murat, ne ki lan bu sinek, ha?"

Murat elinde bir torba sallar.

"Oğlum ne ki bu sinek afatı?"

Murat ha babam torbayı sallıyor.

"Lan ne var o torbanın içinde deyiverse-ne, dürzü!"

Ağzını kiraya vermiş sanki, dürzü... Icık ıcık konuştu:

"Sinek afatının devası aha bu torbadaki ilaç."

Amanın bi ilaç daha... Ne bilelim biz gardaşım, sincik biz o su otu mudur ne halttır, onu yok edelim diyerekten bi ilaç döktük ya, meğerkim bu ilaç su otuynan garışınca, bu sineği vaparmış.

"Eee?"

"Eee'si Allah!"

Ah gardaşım, millet düşdü fayize. aldık paraları, aldık ilaçları, dökdük tarlalara. Of aman, gurtulduk sinekten...

Ekinler büyüyor... Biz her sabah umutnan tarlalarımızın yolunu tutuyoruz, vazgeçdik sermayesinden, heç olmazsa yarısını gurtarsak. Eh gurtaracağız galiba. Ekinler baş dutmaya başladı. Başladı amma. niye bu başlar böyle ki. bir acayip, niye ki zayıf?

Bu böyle verirse değil bire gırk, bire bir almak bilem güç. Zaman da geçiyor mu bi yandan, çarasızız ki çarasız.

"Lan ne durur ki üçüncü üye, getsin gelsin hele bi gasabaya."

Saldık getti üçüncü üyeyi gasabaya. Nasıl gözlüyoruz Recep'in yolunu. Daha doğrusu Recep'in gendini değil de elini gözlüyoruz. Sürmeli Gaya'nm ardından çıktığında acep elinde bir torba olacak mı, yoksa olmayacak mı?

Akşama dek bekledik. A gâvırın dölü, a vicdansız, ulan biraz daha bekle, garanlıkda gelsene. Ne deyim gardaşım, bi çıkmasın mı Recep, Sürmeli Gaya'nm ardından, hem de elinde torbaynan. Bekleyenlerden üçü bayıldı, onlar ayıldı, üçü daha bayıldı, yedisi "Anaaa" diye bağırdı.

Belli, sinek için dökdüğümüz ilaç, kelle için zararlıymış. Kelleyi büyütmek için bu ilaçtan dökecekmişik. Off off, onu da döküyorsun, bu kez döktüğün başka bişi yapıyor.

"Lan Recep, sordun mu lan, bu torbadaki ilaç başka bişi yapmıyor muymuş lan?"

"Yapıyormuş... "

Hay gözün çıka, hay gara toprağa giresin, hay cinler şeytanlar çarpa, eğri ağaç gibi gidesin, insan şunu alıştıra alıştıra söyler, hayvan!

"Söyle lan ne yapıyormuş?"

"Bu ilacı tarla fareleri çok sevdiğinden, onları semirtiyormuş . Sona ver ediyorlarmış ekine..."

"Desene ki lan onun da ilacı varmış?"

Heç olmaz olur mu babam?

"He varmış, onu da alacakmışız..."

Nah alırız. Amanın gardaşım, biz bu ilacı da borç harç tarlalara dökdükden sonra ne gece uykumuz var, ne gündüz.

Bi çıktık ki fare avına, tarlalar dersin savaş alanı. Deyneği gapan tarlada... Eh millet çok sinirli, bazan da elindeki deynekle fareye değil, biribirine girişiyordu.

- Pekiyi, buğdayı alabildiniz mi? diye sordum.

- Yok, dedi, alamadık, arpa aldık.

- Anlamadım? diye sordum.

- Ah gardaşım ah, biz zatime baştan şüpelenmiştik, bakıp, bakıp, "Lan vallaha bu pek buğdaya benzemiyor" demiştik. Amma ne bilelim ki, "Belki ilk baştan böyle olur" dedik.

Meğer bize buğday tohumu yerine, arpa tohumu göndermişler, yaa... İşte bey.. Sorma bu yıl bizim köyün başına geleni...

Yazan :Muzaffer İzgü

Nergis Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 10:04.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024