agaclar.net

agaclar.net (http://www.agaclar.net/forum/)
-   Daha İyi Bir Yaşam İçin (http://www.agaclar.net/forum/daha-iyi-bir-yasam-icin/)
-   -   Kanser (http://www.agaclar.net/forum/daha-iyi-bir-yasam-icin/9768.htm)

denizakvaryumu 14-12-2008 21:47

Çok daha etkili olan, fakat rant sağlamayan erken önleme tedbirlerinin yerini, daha çok para getiren fakat genellikle çok yararlı olmayan erken teşhis tedbirleri (mamografi, tümör belirteçleri vb) almıştır...

Mamografinin oluşturduğu radyasyon tehlikesi ve mamogramların (mamografi filmleri) ne kadar doğru sonuçlar verdiği uzun süreden beri tıp çevrelerinde bir tartışma konusudur.

Mamografinin çok yüksek doz radyasyon içerdiğini söyleyenler, mamografinin kanseri erken teşhis etmek şöyle dursun içerdiği yüksek doz radyasyon nedeniyle kansere neden olduğunu iddia ediyorlar


1930’lu yıllarda Prof. Dr. Otto Warburg kanserin en temel biyokimyasal sebebini, yani sağlıklı bir hücreyi kanser hücresinden ayıran şeyin ne olduğunu bulmuştur. Bu, o kadar önemli bir buluştur ki, Otto Warburg’a iki Nobel (1931, 1944) ödülü kazandırmıştır.

Otto Warburg’a göre kanser, normal hücrelerden çok farklı bir biçimde metabolize olmaktadır.

Normal hücreler enerji elde etmek için oksijene ihtiyaç duyarken kanser hücreleri oksijenden kaçınır.

Vücudun normal hücreleri, enerjileri için hem oksijenli (aerobik), hem de oksijensiz (anaerobik) metabolizma yollarını kullanırlarken kanser hücreleri sadece oksijensiz (anaerobik) metabolizma yolunu kullanabilirler.

Örneğin bir mol glükozdan oksijenli ortamda 36 ATP elde edilirken oksijensiz ortamda sadece 2ATP enerji elde edilebilir (%5-6 kadar).

Örneğin bir mol yağ asidinden oksijenli ortamda 131 ATP elde edilirken oksijensiz ortamda hiç enerji elde edilmez.

...Şekerli yiyecekler kanser dokusunun temel enerji kaynağıdır.

Fazla şekerli gıdaların oluşturduğu insülin direnci (insülin yüksekliği) ikinci grup prostaglandinleri artırır (bağışıklık azalır, yapışkanlık artar, iltihap artar).

İkinci grup prostaglandinlerden trombaksan trombositlerin yapışıklığını ve metastazı artırır.

İnsülin artışı insülin benzeri büyüme faktörü (IGF-1) artışına yol açar.

Aşırı şekerli gıdalar yemek insülin direncine yani hiperinsülinizme yol açar. Hiperinsülinizm, insüline benzer büyüme faktörü bağlayıcı protein-1 ve -2 (IGFBP-1 ve IGFBP-2) sentezini azaltarak serbest IGF-1 düzeyini artırır.

Serbest IGF-1 hemen hemen bütün dokular için potent bir mitojeniktir.

İnsülin direnci olanlarda özellikle epitel hücreli karsinomlar (göğüs, prostat, kolon) sık görülür.

...Nitratlı gübrelerin aşırı kullanılması nedeni ile sulardaki nitrat düzeyleri yükselmiştir (> 5 mg/L).

Soyanın modern işlenme yöntemleri de nitrat miktarını artırmaktadır.

N-Nitrozamin sigara dumanında ve idrar yolu iltihabı olan kişilerin idrarında bulunur.

40000 kadın üzerinde yapılan Iowa Kadın Sağlığı Çalışmasında nitrat tüketimi arttıkça mesane ve yumurtalık kanseri olma olasılığı da artmaktadır.

...Teflonun hammaddesi içerisinde yer alan kimyasallardan PFOA’nın (Perfluorooktanoik asit) kanserojen olduğu ileri sürülmüştür.

Hayvan deneylerinde PFOA’nın kanser yaptığı kanıtlanmıştır.

Üretici firma olan DuPont'un PFOA'nın zararlarına ilişkin uyarılara ürünlerinde yer vermediği için hakkında mahkeme açılmıştır.

...Un ve şekerden kaçınarak insülin direncini yenin.

Ekmeği az tüketin; beyaz ekmeği hiç yemeyin. Tam tahıl (buğday, çavdar, yulaf) ekmeği ya da rüşeymli ekmek yiyin.

Hiçbir şekilde tatlandırıcı ve tatlandırıcı içeren ‘light’ hafif yiyecek ve içecek tüketmeyin.

Katkı maddesi ilave edilmiş, paketlenmiş gıdaları yemeyin. Taş devri diyetini uygulayın (bak www.beslenmebulteni.com).

...Yeterli omega-3 alın; ayçiçeği, mısır, soya, pamuk ve margarin gibi yağları diyetinizden çıkartın. Bunların yerine zeytinyağı ve doğal hayvani yağları (tereyağı, iç yağı ve kuyruk yağı) yiyin.

Kefir, yoğurt, turşu, sirke, nar ekşisi ve boza gibi probiyotiklerden (faydalı mikroplar) zengin gıdalarla beslenin.

Özgür dolaşan hayvanların etini ve yumurtasını yiyin

...Pastörize sütlerden mümkün olduğunca kaçının. Kutu sütü tüketmeyin. Süt yerine süt ürünleri (yoğurt, peynir) tüketin

Günde iki diş sarımsak ve/veya 1 baş kuru soğan tüketin.

Günde 1-2 tatlı kaşığı zerdeçal tozu tüketin

Yeşil ve siyah çay tüketin (şekersiz!)

...Yiyeceklerinizin büyük bir bölümünü çiğ olarak tüketin. Eğer pişirecekseniz yavaş pişirme şekillerini (buğulama, güveç vb) tercih edin.

Teflon, aluminyum ve kalaysız bakır kaplar kullanmayın.

Sıcak yemeklerin alüminyum folyo ve streç ile temas etmesine izin vermeyin.

Kızartmalardan ve tütsülerden mümkün olduğunca kaçının.

Mikrodalga fırın yerine turbo fırın kullanın.

Çocuklarınıza flor tableti vermeyin ve eğer yutacaklarsa florlu macun kullandırtmayın.

Kanserden
korunmanın yolları
Prof. Dr. Ahmet AYDIN
İÜ Cerrahpaşa Tıp Fak.
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD
Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı

http://beslenmebulteni.com/bes/index...ser&Itemid=288

-------------------------------------
Taş Devri Diyetinin
Temel İlkeleri

Prof.Dr. Ahmet Aydın
(www.beslenmebulteni.com)
besahmet@yahoo.com


Taş devri 5-10 bin yıl önce bitmiştir. O zamandan bu zamana kadar genlerimizde çok az değişiklik olmasına rağmen çevresel şartlar ve özellikle de yiyeceklerimiz çok büyük oranda değişmiştir.

Özellikle son 50-100 yıl içinde doğal olmayan, işlenmiş ve katkı konulmuş gıdalar, margarin gibi kimyasal yolla katılaştırılmış, ayçiçeği, mısır gibi sıcak preslenmiş sıvı yağlar aşırı şekilde kullanılmaya başlanmış; buna karşılık taze sebze, meyve ve tencere yemeklerinin tüketiminde de belirgin bir azalma olmuştur.

Gen yapımız ve buna bağlı vücudumuzda gerçekleşen kimyasal reaksiyonlar doğal olmayan yiyeceklerin tümü ile başa çıkacak yeteneğe sahip değillerdir.

Genler ve yiyecekler arasındaki bu uyumsuzluk hali şişmanlık, diyabet, koroner kalp hastalığı, hipertansiyon, felç, ülser, astım, romatizma, müzmin yorgunluk , kanser ve osteoporoz (kemik erimesi) gibi son yıllarda müthiş artış gösteren çok sayıda müzmin hastalığa neden olmaktadır.

Bu hastalıklardan korunmak istiyorsak mümkün olduğunca 5-10 bin yıl öncesine benzeyen bir diyet uygulamalıyız.

Geleneksel diyet ile modern diyet arasındaki temel farklılıklar.




Genel ilkeler

• İki beyaz (şeker ve beyaz un) mümkünse hiç yenmemelidir. Tuz (üçüncü beyaz) tamamen kesilmese de iyice azaltılmalıdır.
• Her yiyecek doğal şekline en yakın olarak tüketilmelidir.
• Yasaklar haricinde yeme sınırı yoktur. Doyuncaya kadar yiyebilirsiniz (patlayıncaya kadar değil).
• Çiğ yiyecekler toplam diyetin en az %60’ını oluşturmalıdır.
• Sabah çok, akşam az yiyin.


Etler

• Yağsız olmayacak, fazla pişirilmeyecek.
• Kırmızı et (tercihen yemlenen değil, otlayan hayvan eti), sucuk, kavurma, pastırma vb serbesttir. Katkı maddelerinden dolayı salam-sosis tercih edilmemeli.
• İddia edilenin aksine kırmızı et yemek koroner kalp hastalığına neden olmaz.
• Etin az yenmesi B12 vitamini, karnitin, koenzim Q10 ve bazı esansiyel amino asit eksikliklerine yol açabilir. Bu eksiklikler başka organlarınız gibi kalbinize de zarar verir.

Beyaz et

Tercihen köy tavuğu ve diğer özgür dolaşan kümes hayvanları yenilmeledir. Çiftlik tavuğu gün yüzü görmez; çeşitli hormonlarla hızlı büyütülür ve yediği yem doğal değildir; tadı kötüdür. Çiftlik tavuklarının avantajları ucuz olması ve çabuk pişmesidir.

Balık

• Ağır metal zehirlenmesi riskini azaltmak için küçük balıklar tercih edilmeli.
• Balık çiftliği balıkları ilaçla ve suni yemlerle beslenmeleri, tatlarının kötü olması ve çevreyi kirletmeleri bakımlarından sakıncalıdırlar.

Sakatatlar

• Sakatatlar hayvani gıdaların en değerli bölümleridir.
• Yasaklanmaları doğru değildir.
• Fakat veteriner gözetiminde kesilmiş hayvanların sakatatı yenmelidir.

Yumurta

En kaliteli protein kaynağıdır. Köy yumurtası tercih edilmeli. (Özgür dolaşan tavuklar!). Günde 1-4 adet yenilebilir. Tercih sırasına göre
1. Çiğ (enfeksiyon olmadığından eminseniz! (kabuğu sağlam, pis kokmuyor ve suya konduğunda yüzmüyorsa yumurta çok büyük bir olasılıkla temizdir),
2. Rafadan,
3. Lop,
4. Kızartma (mümkünse yenmemeli, yenilecekse, zeytinyağında ya da fındık yağında ya da tereyağında yapılmalı ve önce akı pişirilmeli, sarısı ayrıca çiğ olarak eklenmeli)

Yumurtanın yararları
• Görmede azlığına yol açan maküler dejenerasyonu azaltır (lutein)
• Kolesterolü düşürür(kolin)
• Bellek ve öğrenme kapasitesini artırır (kolin)
• Asetilkolini artırır
• Yumurta sarısı kalsiyumdan ve karotenoidlerden zengindir
• Çinko içeriği yüksektir
• Magnezyum içeriği yüksek (migren, fibromiyalji vb
• Antioksidan ve antienflamatuvardır.
• Omega-3’ten zengindir (Özgür dolaşan tavuklar!)
• A, D, K vitaminleri, demir, selenyum, riboflavin, ve niasinden zengindir.

Sebzeler ve yeşil yapraklılar

• Daha çok çiğ tüketilmelidir (salata tarzında).
• Koyu yeşil yapraklılar K vitamini, kalsiyum ve magnezyumdan zengindir (kemik erimesinin önlenmesi!) ve ayrıca omega-3 yağ asidi içerir.
• Doğal yetiştikleri için yabani otlar (ebegümeci, kuzukulağı, ısırgan otu, semizotu, labada vb) mükemmeldir.
• Semiz otu sebzeler içinde en önemli omega-3 kaynağıdır.
• Patates yüksek şeker içerdiğinden yenilmemelidir. Kızartması ise hiç yenilmemelidir.
• Turp, havuç ve patlıcan da şeker içeriği yüksek olduğu için aşırı tüketilmemeli.
Sarımsak-Soğan

• Sarımsak: Hücreleri paslanmaktan koruyan (antioksidan) en önemli yiyeceklerden biri.
• Her gün en az iki diş yenilmeli. Sarımsağı ezin (yutmayın) ve en geç 1 saat içinde tüketin.
• Sarımsak haplarının kokusu yoktur fakat doğal şekli kadar faydalı değildir.
• Soğan: En az sarımsak kadar değerli.

Meyveler

• Kayısı, üzüm, muz, gibi şeker içeriği yüksek meyveler sınırlı yenmeli.
• Az şekerli meyveler daha çok yenilebilir (tazesi tercih edilmeli).
• Üzüm (çekirdeği ve kabuğu), çilek, yaban mersini, kızılcık gibi meyveler çok yüksek antioksidan etkilere sahip.

Pastörize/homojenize sütler
• Sütün pastörizasyonu bazı hastalık patojen bakterileri ortadan kaldırırken faydalı bakterileri (probiyotikleri) de yok etmektedir.
• Homojenize edilmiş sütler (Kutu sütleri) ise çok daha büyük bir sorundur. Çünkü homojenizasyon sırasında süte 2 ton civarında bir basınç uygulanmakta ve süt proteinlerinin moleküler yapısı büyük ölçüde değişmektedir.
• Molekül yapısı değişmiş proteinler immün sistemi aşırı uyararak çocuğun ileriki yaşamında Tip I diabet ve mültipl skleroz gibi otoimmün (kendi dokularını tahrip edici) hastalıklara yol açmaktadırlar.
• Kaymak bağlamayan, ekşimeyen ya da kesmeyen süt ya da yoğurt doğal değildir.
• Sütten çok mayalanmış süt ürünleri (tam yağlı yoğurt, tam yağlı peynir) tercih edilmeli.
• Kefirle mayalanmış süt çok yararlıdır.


Hangi süt tüketilmeli?

• Mümkünse günlük mandra sütü tüketilmelidir.
• Temiz olduğuna güveniyorsanız (!) sokak sütçüsünden de süt alabilirsiniz.
• Şehirdeki en iyi olabilecek seçenek günlük pastörize şişe sütleridir.
• Uzun ömürlü homojenize kutu sütlerini kesinlikle kullanmayınız.
• Süt ya da yoğurt ekşimesin ya da kesil-mesin diye içlerine antibiyotikler konul-makta ve süt içindeki probiyotiklerin tümüne yakını kaybolmaktadır.
• Sadece ekşiyen ve/veya kesilen süt ve yoğurtları yiyiniz (bulursanız!!!)

Probiyotikler Probiyotikler =yararlı bağırsak mikrplları

• Erişkin bir insan bağırsağında 100 trilyon (1,5 kg) faydalı bakteri bulunur.
• Bu rakam insan hücre sayısının 10 katı kadardır.
• Bu bakteriler 300 m2 büyüklüğünde bir yüzey oluşturan bağırsak sümüksü zarını bir tabaka şeklinde döşer.

Probiyotiklerin görevleri

• Bağışıklık sistemini güçlendirmek
• Salgıladıkları enzimlerle yiyeceklerin hazmını kalaylaştırmak.
• Vitaminlerin (K, B12, biyotin, niasin vb) sentezini yapmak.
• Bağırsak duvarını zararlı maddelerden korumak ve bağırsak geçirgenliğini azaltmak.
• Toksinlerin (zararlı maddelerin) kan dolaşımına geçmesini engellemek.
• Gastrointestinal semptomları (reflü, ishal, kabızlık vb) azaltmak.
• Besin alerjilerini ve ekzemayı önlemek
• Depresyonu azaltmak (triptofan)
• Kronik enflamatuvar (iltihabi) hastalıkların ve kanserin oluşumunu engellemek

Bağırsak florasının bozulması

• Karbohidrattan zengin ve rafine gıdaların yenmesi, çeşitli toksinler ve antibiyotikler normal bağırsak florasını bozarak zararlı bakterilerin ve mantarların üremesine yol açarlar.
• Probiyotiklerin bağırsak mukozası üzerinde oluşturduğu koruyucu tabakanın ortadan kalkması bağırsak geçirgenliğini artırır.
• Yeteri kadar sindirilmemiş yiyecek maddeleri ve nötralize edilmemiş toksinler kan dolaşımına geçer.

Bağırsak florasının korunması

• Un ve şekerden fakir, sebze, meyve, et ve yumurta gibi doğal gıdalardan zengin bir diyet bağırsak florasının koruyuculuğunu bozmaz.
• Fermantasyon ürünleri (turşu, yoğurt, peynir, şarap, boza, sirke) bağırsak florasında bulunan probiyotikleri artırırlar.
• Pastörizasyon ve UHT gıdalardaki probiyotikleri büyük ölçüde tahrip eder.
• Probiyotikten en zengin gıdalar anne sütü ve Kafkasyanın milli içeceği olan kefirdir.

Baklagiller
• Nohut, fasulye, mercimek, bezelye, börülce vb haftada 2-3 kereden fazla yenmemelidir.
• 12 saatte bir suyu değiştirilmek üzere 48 saat suda bekletilmeli, ve ağır ateşte (mümkünse güveçte) pişirilmeli.

Soya
• Söylendiği gibi sağlıklı bir yiyecek değildir.
• Protein sindirimini ve bağırsaktan kalsiyum, demir ve çinko emilimini azaltır (fitatlar).
• Tiroid hormonu sentezini bozar.
• Erken ergenlik belirtileri, kısırlık ve adet düzensizliklerine yol açabilir.

Diğer zararlar
• D vitamini eksikliği
• Osteoporoz
• Hazımsızlık
• Bağışıklık yetersizliği
• Bunama
• Kanser
• Kalp kası hastalığı
• Soyanın Çin ve Japonya gibi yüksek nüfuslu Uzak doğu ülkelerinin, en fazla tercih ettiği gıda olduğu ve onların yaşam sürelerini uzattığı iddiaları çok eksik ve yanlıştır.
• Soyanın total kalori içindeki payı genellikle %5’i geçmez. Ayrıca Uzak Doğulular soyanın fermente ürünlerini (miso, soya salçası, natto, tempeh vb) yerler. Soyanın fermantasyonu soyanın birçok olumsuz etkisini giderebilmektedir.
• Ama piyasada satılan ve yüzlerce yiyeceğin içinde bulunan soyanın (tofu , soya sütü, soya yoğurdu, soya dondurması, soya proteininden yapılmış salam, sosis gibi et çeşitleri) çoğu fermente değildir. Paketinin üzerinde açıkça yazmamasına karşın birçok hazır gıdanın içerisinde giydirilmiş olarak soya bulunmaktadır.
• Başta hamileler, çocuklar ve kanserliler olmak üzere herkes soya preparatlarından uzak tutulmalıdırlar. Soya çok az yenilmeli, yenilecekse az miktarda fermante soya ürünü ya da soya filizi yenilmeli.
Kabuklu kuruyemişler
• Ceviz, fındık, fıstık, ayçiçeği, kabak çekirdeği, badem vb. kuruyemişler yenilebilir. Ceviz omega-3 de içerir.
• Lif ve minerallerden zengindir.
• Günde 1-2 avuç (50-100 gram kadar) oldukça yararlı.
• Kuruyemişler aşırı yenilmedikçe şişmanlatmaz.
• Çiğ ve az tuzlu olanı tercih edilmeli.

Yağlar
• Yağ kısıtlaması vücut için zararlıdır. Mükemmel bir gıda olan anne sütünün kalorisinin %50’sinden fazlası yağlardan gelir. Bu yağların büyük bölümünü doymuş yağlar ve kolesterol oluşturur. Sanılanın aksine yağı az, dolayısıyla şekeri fazla yiyecekler insanları daha çok acıktırır ve daha çok şişmanlatır!

Margarin
• Kimyasal bir ürün olup insan vücudunu yozlaştırır (içerdikleri trans yağ asitleri dejeneratiftir). Kolesterol içermemeleri bir üstünlük değil zaaftır . Bitkisel kaynaklı yağların hiçbiri kolesterol içermez. Kesinlikle yasak!


Tohumlu sıvı yağlar
Ay çiçek yağı, pamuk yağı, mısırözü yağı, soya omega-6’dan zengin çoklu doymamış yağ asitleridir. Omega-6/omega-3 dengesini, omega-6 lehine bozuyor. Sıcak presten çıkan bu yağların dokuları yıpratıcı (dejeneratif trans yağ asitleri içerirler) özellikleri de var. Kullanılmamalı ya da çok az kullanılmalı.

Zeytinyağı
• Mükemmel bir yağdır. Halis sızma olanlar tercih edilmeli (soğukta donar).
• Salatalarda ve zeytinyağlı yemeklerde kullanılmamalıdır. Bütün yemekleri zeytin yağla yapmak doğru değildir.
• Riviera ikinci seçenektir (sıcak baskı).

Fındık yağı
Zeytinyağına çok benzer özelliklere sahiptir (o da tekli doymamış yağ aitlerinden zengin); ancak sıcak baskı bir yağdır; ikinci seçenek olarak kullanılabilir.

Hayvani yağlar (doymuş yağlar)
• Oldukça dayanıklı yağlardır. Trans yağ asitleri oranları düşüktür.
• Tereyağı: Mükemmel! Mümkünse özgür otlayan hayvanların yağı(köy tereyağı).
• Tereyağının piyasada sahtesi çoktur (margarin üzerine giydirilmiş). Sahtesi dışarıda bırakıldığında geç erir, bıçakta fazla leke bırakır.

Tereyağının yararları
• En iyi A vitamini kaynağıdır.
• Yüksek oranda antioksidan (kolesterol, A vit, E vit, selenyum) içerir.
• Konjuge linolenik asitten (CLA)zengin olup, antienflamatuvar, antiallerjik ve antikansorejenik etkileri vardır.
• İyi bir iyot kaynağıdır.
• Diş çürükleri ve osteoporoz riskini azaltır.
• Lesitinden zengindir.


Urfa yağı
Tereyağı gibi yararlı

Kuyruk ve iç yağı
Tereyağı gibi yararlı

Balıkyağı

• Hayat iksiri! Büyük ölçüde omega-3 yağ asidi içeriyor.
• Bebeğinden, hamilesinden, gencine ve yaşlısına kadar herkes kullanmalı.
• Günde en az 1-2 kapsül (0.5-1 gr) kullanılmalıdır. Müzmin hastalıklarda bu miktar hekim kontrolünde 5-6 grama kadar çıkar.
• Balıkyağı şişmanlatmaz.
• Yaz-kış kullanılabilir.
• Morina karaciğeri yağı D vitamini içerdiğinden yazın kullanılmamalı. Aksi halde D vitamini yüklenmemesi yapabilir(Piyasada bulunan omega-3 kaynaklarının hemen hepsi balık yağlarıdır).


Keten tohumu
• Balık yağından sonra ikinci önemli omega-3 kaynağı.
• Önce hafifçe kavurun ve kahve değirmeninde öğüttükten sonra günde 2-3 tatlı kaşığı yemeklere, yoğurda veya salatalara serpin.
• Omega-3 gücü balık yağının onda biri kadardır. Fakat lif oranı yüksektir.
• Omega-3 pişirme yağı olarak kullanılmaz. Hem kokusu pistir hem de çabuk oksitlenerek faydadan çok zarar verir.
Zeytin

Oldukça yararlı bir yiyecektir. Mümkün olduğunca tuzu çıkartılmalı. Sele zeytininin tuzu daha rahat çıkıyor. Daha çok yeşil zeytin tercih edilmeli.

Kızartmalar
• Vücut hücrelerini paslandırdığı için zararlı.
• İllaki yenilecekse tereyağı, zeytinyağı, veya fındık yağı ile yapılmalı.
• Kızartmaların zararlı etkilerini azaltmak istiyorsanız yanında sarımsaklı yoğurt ve yeşillik yiyin.

Tahıllar ve unlu gıdalar

• Hızlı emilen şeker miktarları yüksek olduğu için insülin direncini arttırırlar.
• Bu nedenle ekmek, bulgur, mısır, çavdar, makarna, pirinç vb. gibi tahıllar ve bunlar ile yapılan yemekler ve hamur işleri yenmemeli ya da iyice azaltılmalıdır.
• Diyete adapte olmada güçlük çekenler çok az miktarda tam buğday ekmeği (köy ekmeği), kepek ekmeği, çavdar ekmeği, yulaf ekmeği ve bulgur yiyebilirler.

Çay

• Bütün çay çeşitleri çok yararlı. Şekersiz içilecek!
• 5-10 dakika demlendikten sonra hemen içilmeli. Daha fazla beklerse antioksidan değeri azalır.
• Makine çayları içilmemeli. Sarkıtma çay tercih edilmemeli.
• Telli ve doğal olmayan zamklı poşet çaylar kanser yapabilir.

Siyah Çay-Yeşil çay
• Yeşil çayda bol miktarda kateşinler adı verilen flavonoidler bulunur.
• Siyah çay yeşil çayın harmanlanması ile elde edilir.
• Yeşil çay (kateşinler) ile siyah çayın (teaflavinler) antioksidan kapasitesi arasında bir fark bulunamamıştır.

Kahve
• Kahve-nestkahve-kapuçino: Büyük ölçüde yasak; Arada bir içilebilir.
• Türk kahvesi: Her gün bir-iki fincan içilebilir (sekersiz ya da az sekerli).

Turşu
• Oldukça yararlı (probiyotik). Tuzunu azaltın (turşu kurarken tuz yerine limon tuzu, askorbik asit ya da sirke kullanın).

Sirke
• Sirke (özellikle halis üzüm sirkesi ve biraz pahalı olan balsamik sirke), nar ekşisi, şalgam suyu ve meyan kökü suyu çok yararlı.

Tuz/Baharat
• Yiyeceklerin içinde doğal olarak bulunan tuz vücudumuzun ihtiyacını karşılar.
• Tencere yemekleri içine az miktarda tuz katılabilir.
• Yemeklerin ve salataların üzerine tuz serpmeyin.
• Az tuz sizi halsiz bırakıyorsa tuzu biraz artırın.
• Rafine tuz yerine işlenmemiş tuz kullanın.


Baharatlar
• İçerdikleri vitamin, mineraller ve antioksidanlar açısından açısından oldukça yararlıdır.

Şekerler
• Rafine şekerler (çay şekeri, früktoz vb) ve bunlarla yapılan yiyecekler (reçel, pasta, bisküviler, gofretler, baklava, revani, kadayıf vb) yasaktır. Kendi şekeri ile yapılan köy pekmezleri ve Maraş usulü az şekerli dondurmalar az miktarda yenilebilir.

Bal

• Bal halis ise şifa verir.
• Günde bir iki çay kaşığı yenilebilir.
• Alelade ballar, her çeşit reçel ve pekmez aşırı şeker içerdiğinden yenilmemelidir.
• Piyasadaki balların en az %95’i sahtedir.

Çikolata
• Haftada bir iki kere orta boy, sütsüz ve kakao oranı yüksek (bitter) ve kaliteli çikolata yenilebilir. Sütlü çikolataların (kahve rengi) şeker içeriği çok yüksektir.
• Çikolata kadınlarda adet öncesi dönemde görülen depresyonu azaltır (en iyi magnezyum kaynağı).

Tatlandırıcılar
• Tatlandırıcılar ve bunlarla yapılmış diyet ürünleri yenilmemelidir.
• Aspartam (Canderel ®, Sanpa®, Aspartil®, Diyet-Tat®, Nutra-tat®
• Ayrıca diyet kola, şekersiz sakız, birçok diyet yiyecek içinde bulunur)

Aspartamın formülü
• Aspartik asit (%40)
• Fenilalanin (%50)
• Metil alkol(=ispirto) (%10): Kanserojen formole dönüşür

ASPARTAM’IN ZARARLARI
Baş ağrısı Unutkanlık
Eklem ağrısı Bulantı
Uyuşukluk Kas spazmları
Şişmanlık(!!!) Döküntü
Migren
Depresyon Yorgunluk
Huzursuzluk
Sara Uykusuzluk Görme kaybı
İşitme kaybı Çarpıntı
Soluk zorluğu
Korku atakları
Ağzı dolanma Tat Kaybı
Tinnitus Baş dönmesi
Parkinson
Mültipl skleroz
Kanser

İçki
• Günde 1-2 kadeh şarap (özellikle kırmızı kırmızı), rakı ya da eşdeğer içki içilebilir. Mecburiyet yoktur!
• Bira, votka, cin gibi şeker içeriği yüksek içkileri içmeyiniz.

Aspartam içeren maddeler
Canderel®, Sanpa®, Aspartil®, Diyet-Tat®, Nutra-tat®.
‘Layt’ kolalar ve diğer diyet ürünleri, bazı şekersiz sakızlar, birçok ilacın içinde tatlandırıcı olarak

Meşrubat
• Her türlüsü yasak. Evde yapılan taze meyve suyu (posası ile birlikte) içilebilir.
• Meşrubat olarak ayran, kefir, boza, şalgam suyu veya meyan kökü suyu için.

Enerji içecekleri

• İçerdikleri temel maddeler şeker ve kafeindir. Başlangıçta reaksiyon hızını biraz artırırsa da daha sonra bu fark da ortadan kalkar.
• Şeker içeriğinin yüksek olması uzun vadede insülin direnci ve buna bağlı hastalıkları artırır. Bu arada enerjinizi azalmasına yol açar. Enerjisini artırmak isteyen çocuk uyuşturucu da kullanabilir.
• Enerji içeceklerini içmeden önce enerjinizin niçin azaldığını araştırın!!!
Su
• Günde 6-8 bardak su için. Suyu birden bire değil yudum yudum için.
• Bir insanın susuzluk hissi ile su ihtiyacını ayarlayabileceği düşüncesi, çocukluk çağı için doğru olsa da diğer yaşlar için geçerli değildir. Susuzluk hisleri önemli ölçüde köreldiği için yaşlıların farkına varmadan susuz kalma tehlikeleri büyüktür.
• Meyve suyu, meşrubat, gazoz, bira gibi, şekerli çay gibi sıvılar yoğun karbohidrat içerikleri nedeni ile su ihtiyacını artırırlar. Şekersiz çay ve kısmen de ayran, kafir gibi fermente içecekler, sıvı ihtiyacını artırmadığı gibi, sıvı ihtiyacınızı da karşılar.
• İdrarınız koyu ise yeteri kadar su içmiyorsunuz demektir. İçtiğiniz su aşırı soğuk olmasın.
• Kaynak suyunu için. İşlenmiş sofra suları (Turkuaz®, Aquafino®vb) kaynak suyu değil, işlenmiş kuyu suyudur. Mecbur kalmadıkça içmeyin. Gerçek kaynak suları içiminin güzelliğinden anlaşılabilir.
• İçtiğiniz su fazla soğuk olmasın.
• Şebeke suyunu mümkünse içmeyin (klorlu !). Klor, mikropları öldürmek için suya konulur. Fakat kanser de yapabilir. Filtre edilmiş şebeke suyu içilebilir.
• Şebeke suyunu musluktan aldıktan sonra en az bir saat dinlendirirseniz kloru uçar ve içilebilir.
• Yemekle birlikte su içmeyin, çünkü bu su sindirim sıvılarını seyrelterek etkilerini azaltır. Yemekten yarım saat önce veya sonra su içebilirsiniz. Uykudan önce bir ya da iki bardak su içilmelidir.

Pişirme şekli
• Yemekler kendi suyunda ağır ağır pişirilmeli; geleneksel yöntemler (buğulama,, buharda pişirme) yanında turbo fırınlar da kullanılabilir. Böylece besin öğeleri fazla zarar görmez.
• Hızlı pişirme yöntemleri (mikrodalga gibi) besin kayıplarına yol açar; ayrıca kanserojen olabilirler.
• Dondurulmuş yiyecekleri fazla tüketmeyin.
• Konserve yiyecekleri ise mümkünse hiç yemeyin (ev konserveleri hariç).

Pişirme kapları
• Daha çok toprak (güveç), cam ya da bakır kapları tercih edin.
• Emaye ve çelik tencere daha sonraki tercihlerdir.
• Teflon ve alüminyum kesinlikle kullanılmamalıdır.
• Teflon ve alüminyum kap kullanmayın. Sıcak yemekleri alüminuyum folyo ve streç içinde saklamayın.

Yemek yeme sıklığı

• Diyet başlangıcında, kan şekeri düşebileceği için daha sık yemeli.
• 1-2 hafta içinde insülininiz terbiye olur ve günde 3 öğün yemek (çocuklar için 4-5 öğün) yeterli olur.
Öğün miktarları

• Çinliler dediği gibi sabah kahvaltılarını kuvvetli yapın; akşam yemeği hafif olsun. Yemek miktarlarını şöyle bölümleyin;
• Sabah :(3), öğle:(2), akşam: (1) ya da daha iyisi ;
• Sabah (2), kuşluk (1), öğle(1), ikindi (1), akşam:(1).
• Uzak Doğulular gibi az ve sık yemek, insülininizde fazla artışa yol açmadığı için formda kalmanızı sağlar.
• 19.00-20.00’den sonra mümkünse yemek yemeyin.
• Lokmaları iyice çiğneyin!


Diş temizliği
• Her yemekten sonra, mümkün değilse yatmadan önce dişinizi 2-3 dakika fırçalayınız ve macunu yutmayınız
• Çocuklarda yutmayacaklarından emin oluncaya kadar florlu diş macunu kullanmayınız.
• Sodyum florür toksik olduğu için çocuklara flor tableti takviye etmeyin.
• Yiyecek ve içeceklerdeki flor (kalsiyum florür) doğal olup, toksik değildir.
• Florun diş çürüklerini azaltmadığını gösteren çok sayıda araştırma vardır.
• Diş çürüklerinin en önemli nedeninin unlu ve şekerli gıdalar olduğunu unutmayın.
• Yarı sert ve sert gıdaları yemenin çocuklardaki diş gelişimini olumlu yönde etkilediğini ve sıvı gıdaların ise sağlam diş gelişimini önlediğini unutmayın.

Hareket
• Günde en az yarım saat hızlı yürüyüş yapılmalı ya da yavaş koşulmalı ve merdivenler çift çift çıkılmalı.
• Günde en az 3-5 dakika kültür fizik hareketleri yapılmalı (özellikle bel ve boyun kaslarını çalıştırın).
• Yorgun düşüren hareketlerden kaçınılmalı. Egzersiz ağırlığı tedricen artırılmalı.
• Hedefinizi iyi seçin. Birkaç dakikada olsa her gün yapabileceğiniz egzersizleri yapın.
• Hava kirliliği olan yerlerden mümkün olduğunca uzaklaşın.
• Derin temiz hava soluyarak hücrelerinizdeki oksijeni artırak onları gençleştirin.

Güneşlenme
• Güneşli havalarda en az yarım saat (gözlüksüz olarak) güneşe maruz kalınmalı (kışın tercihen 11.00-13.00 arası).
• Güneş ışınları daha rahat uyumanızı sağlar, depresyonu azaltır ve D vitamini sentezini artırır.
• D vitamini kemik hastalıklarına, romatizmal hastalıklara, kansere (deri kanseri dahil!) ve çeşitli müzmin hastalıklara karşı koruyucudur.
• Yazın mayo ile güneşlenirken başlangıçta güneşte fazla kalmayın (özellikle 11.00-13.00 arası).
• Dengeli şekilde yanın, haşlanmayın!!.

Uyku
• Mümkünse 22.00’den önce yatın. Ayağınızı sıcak, başınızı serin tutun
• 5 saatten az 9 saatten fazla uyumayın.
• Yeterli süre uyumanıza rağmen yorgun kalkıyorsanız nedenini araştırın.
• Uykudan 1-2 saat önce televizyon izlemeyi bırakın
• Taş devri diyetini uyguladıktan en çok bir hafta sonra yorgunluğunuz ortadan kalkar. Kendinizi gençleşmiş hissedersiniz ve daha erken uyanırsınız.

Not: Bu sağlıklı beslenme ilkeleri sağlıklı ve hastalıklı her kes için faydalıdır; hem hastalık önleyici hem de tedavi edicidir (kısmen ya da tamamen). Sadece fazla miktarda protein almaması gereken hastalar (bazı metabolizma, böbrek ve karaciğer hastalıkları) proteinleri kısıtlarlarsa diğer önerileri rahatlıkla uygulayabilirler.
Hazırlayan: Prof. Dr. Ahmet Aydın

Baldaş 15-12-2008 09:05

Teşekkürler Denizakvaryumu, bazı bilgilerin sık sık tekrarlanması gerekiyor...

Reklamlarda nedense pastörize sütlere hatta yoğurt ve peynirlere antibiyotik kattıkları bilgisinden ısrarla kaçınılarak pastörize paket sütü tüketilmesi gerektiği belirtiliyor. Pastörize süt yoğurt ve peynirlere tam olarak hangi işlemlerin yapıldığını Sayın Derya Baykal açıklasın... Kaymak görüntüsü vermek için margarin katılıyor mu, uzun süre bozulmadan beklesin diye antibiyotik konuyor mu, Şok pastörizasyon süte tam olarak ne yapar ?


AŞIRI ANTİBİYOTİK KULLANIMI :

Antibiyotiklerin gereğinden fazla verilmesi korkutucu. Bir zamanlar antibiyotikler şeker gibi veriliyordu. Şimdi durum daha iyi olsa da hala aşırı kullanılıyorlar. Artık antibiyotiklerin huzursuz bağırsak sendromu, Crohn's hastalığı, göğüs kanseri, alerjiler ve astım gibi hastalıklarla ilgisi olduğu söyleniyor. Tüm bu hastalıklar arasında ortak gidişat bağırsak mikroflorasında değişimler olması. Reçetelere boğaz ağrısı, öksürük ve soğuk algınlığı için yazılan antibiyotiklerin neredeyse yüzde 85'i gereksiz yazılan ilaçlar. Antibiyotiklerin bağırsak mikroflorası üzerinde uzun vadede etkileri iyi biliniyor ama sağlıklı bir sindirim sistemi florası sahibi olmanın önemi çok kısa bir süre önce bilimsel destek aldı. Antibiyotiklerin gerçekten ihtiyaç duyuldukları zamanlara saklanmaları gerekir ve eğer reçetelere gereksiz yere yazılması önlenmezse gerçekten ihtiyaç duyduğumuzda işe yaramamaları mümkün. Akıllı bakterilenin antibiyotiğe direnci küresel bir sorun haline geliyor. Antibiyotikler bizim için o kadar çok çalışan yararlı bakterileri öldürebilmekle kalmayıp bu bakterilerin yerine maya gibi antibiyotikten etkilenmeyen diğer istenmeyen organizmaları getirirler.
( Beyin Diyeti Dr. Alan C. Logan )

şeref 15-12-2008 09:26

Sevgili denizakvaryumu ve baldaş
Araştırmacı kişiliğiniz ve insanlara yardımcı olma duygunuzu samimiyetle paylaşıyorum.
Kendi adıma, sizlere teşekkür ediyorum. Bilgiler çok güzel, paylaşımız çok daha güzel.
Yazıyı okurken keyif aldım diyebilirim. Sağolunuz.

Allah razı olsun.
sevgiler sunuyorum, yüzünüzden gülücükler eksik olmasın.

denizakvaryumu 15-12-2008 09:37

Arkadaşlar teşekkürler.

Buraya aktardığım yazıları, fazla uzun olmasın diye kısaltıyorum.

Bu nedenle mutlaka beslenme bulteninden yazıların aslını okuyun.Prof.Ahmet Aydın'ı takip edin.Bu kişi şimdiye kadar doğru bildiğimiz yanlışları göz önüne seriyor, eğer prof.unvanı olmasaydı, çoktan aforoz edilir susturulurdu.Adam tek başına müthiş bir savaş veriyor.

Özellikle taş devri diyeti yazısını mutlaka sitesinden indirerek okuyun.Çıktısını alın ,arkadaşlarınıza e-posta olarak gönderin.Otizmle ilgili açıklamalar beslenmenin ne kadar önemli olduğunu açıkça gösteriyor.

Daha öncede yazdım, tv.deki kutu süt reklamları beni tatmin etmiyor, kutu sütçülerin artık şu mikrop işini bırakıp , Prof.Ahmet Aydın'ın yazılarına bir açıklamada bulunmaları gerekir, bugüne kadar bulunmadılar.Yalanlamadılar .

Bir tüketici olarak şaşkınlık içindeyim.

denizakvaryumu 15-12-2008 11:27

VI-13. SÜT-KANSER

Çin’de geleneksel gıdalarını yiyen sadece 10,000 kadından sadece bir tanesi meme kanserinden ölürken, geleneksel gıdalarını önemli ölçüde azaltıp batı tipi beslenmeye başlayan Hong Kong’ta sıklık 34:10,000’ye çıkmaktadır. Halbuki Batı ülkelerindeki sıklık kıyaslanmayacak kadar çok yüksek olup 1:10 ile 1:20 arasında değişmektedir (62).

Çin’dekine benzer düşük meme kanseri sıklığı Japonya’da da (Hatta atom bombası atılan Nagazaki ve Hiroşima’da) vardır. Halbuki batı ülkelerine göç eden Japonlarda bir iki nesil sonra meme kanseri sıklığı, bulundukları ülkenin beyaz halkı kadar yüksek olmaktadır. Bu süre geleneksel beslenme şeklinin büyük ölçüde terk edildiği zamana denk düşmektedir.

Çin ve Japonya’da prostat kanseri de çok nadir görülmektedir. Bu ülkelerde bazı kanserlerin az görülmesi doğal beslenmeye bağlanabilirse de bunu her kanser çeşidi için söylemek mümkün değildir. Örneğin Uzakdoğu ülkelerinde ösefagus, mide, tiroid, pankreas ve karaciğer kanserleri daha fazla görülmektedir. Uzak Doğu Halklarının diyeti hangi bakımlardan batılılardan farklıdır? Çin ve Japon diyetlerinin batı diyetlerinden en önemli farklarından biri yakın zamanlara kadar nerdeyse süt ve ürünleri hiç tüketilmemesidir.

Süt kansere neden olabilir mi?

Yapılan çok sayıda araştırmada süt tüketimi arttıkça yumurtalık (63-66), meme (67-73), kalın bağırsak (67, 74-76), akciğer (67, 77-79), mide (67, 80), pankreas (81-83) ve prostat (84-87) kanserinin daha fazla görüldüğü saptanmıştır.

Sütün hangi unsuru ya da unsurları meme kanserine yol açabilir?
Sütte bulunan bazı kimyasallar da kansere neden olabilirse de bu konuda suçlanan en önemli unsur sütte doğal olarak da bulunabilen IGF-1’dir. Büyümeyi hızlandıran en önemli etkenlerden biri olan IGF-1 fazlalığının kansere neden olması mümkündür. Prostat, kolon ve menopoz öncesi meme kanseri ile IGF-1 düzeyleri arasında sıkı bir ilişki vardır. Yani IGF-1 düzeyleri yükseldikçe bu kanserlerin sıklığı da artmaktadır (88-92).
Süt vahşi yaşamda sadece hızlı büyüyen hayvan yavrularına verilen bir gıdadır. Bu nedenle büyüme IGF-1 gibi faktörlerinden zengin olması da doğaldır. Büyüme hızının düştüğü kişilerin ilave olarak bir büyüme faktörünü alması o kişide kanser oluşmasına yol açabilir.

Süt içmeyen erişkin bir kişide 170 ng/mL olan kan IGF-1 düzeyi, süt ürünlerinden zengin gıdalarla beslenenlerle 200-210 ng/mL’ye çıkar (62).
Süt içenlerde IGF-1 niçin artmaktadır?
Bunu temelde belli başlı bazı nedenleri vardır;
Normalde süt içinde bulunan -IGF-1 de dahil- büyüme faktörlerinin çoğu sindirim sisteminden geçerken parçalanır. Ancak çok az miktar IGF-1 sütün pıhtı kısmının (kazein) içinde korunarak kana geçer. Aslında bu düşük miktarların fazla bir zararı yoktur.

Sütün içinde bulunan küçük proteinler ve amino asitler insanın kendi IGF-1’ini artırırlar. Süt ya da yoğurdun içine konulan yüksek miktardaki şeker de IGF-1 düzeyini artırır.

Süt pastörizasyon ve UHT gibi ısıl işlemlere maruz bırakılırsa kazein proteinini parçalayan protein sindirici (proteolitik) enzimler tahrip olduğu için kazein daha fazla büyüme faktörünü korur.

Normal koşullarda IGF-1’in diğer protein yapısında olan hormonlar gibi mide-barsak kanalında buradaki HCl ve proteolitik enzimler ile inaktive olması gerekir. Pastörizasyon işlemi maalesef sütte doğal olarak bulunan proteolitik enzimleri inaktive eder ve IGF-1’i denatüre olamaz; ve aktif halde bağırsaktan emilir (93).


FDA araştırıcıları 1990’da büyüme hormonu verilen inek sütünün pastörizasyonun IGF-1’i tahrip etmediği aslında tam tersine konsantrasyonunu artırdığını saptamışlardır. Aynı araştırıcılar sindirilemeyen IGF-1’in insanlarda bağırsaktan kana geçtiğini, farelerde ise büyümeyi hızlandırdığını göstermişlerdir.

Hem IGF-1 (94) ve hem de transforme edici büyüme faktörünün (95) pastörizasyona dayanıklı olduğu gösterilmiştir.

Yine betasellülin adlı hormon epidermal büyüme faktörü reseptörünü uyararak kansere yol açabilir (96). Betasellülin de pastörizasyon sırasında tahrip olmayan bir büyüme hormonudur (97).


IGF–1 faktörü doğal inek sütünde vücudumuzun kullanabileceği oranlarda bulunurken, ne yazık ki pastörizasyon sonrasındaki sütte artar. Ama en büyük tehlike hayvanlarda süt verimini artırmak için büyüme hormonunun (rbGH) kullanılmasıdır (98-102). Büyüme hormonu aktifleşerek IGF-1 olmakta o da büyümeyi artırmaktadır. Bu durumda IGF-1 vücudumuzun kullanabileceği oranların çok üstüne çıkar.

Fermente sütler kanserden koruyor
Süt ve kanser arsındaki ilişkiyi değerlendirirken hastaların diğer yediği gıdaların araştırılmazsa elde edilen sonuçlar yanıltıcı olacaktır. Yani belki süt kanser yapacaktır fakat, bol taze sebze, meyve ve doğal gıdalar yediği için hasta kanser olmamaktadır. Yine böyle bir ilişkinin olup olmadığını değerlendirmede tüketilen sütün işlenme şekli (çiğ, kaynatılmış, pastörize, homojenize olup olmadığı vb.) göz önüne alınmalıdır. Afrika kabilelerinden Sambrular ve Masailer çok yük oranda tam yağlı çiğ süt tüketirler (günde 2-5 litre kadar). Buna rağmen bu kabilelerde kanser dahil birçok kronik hastalık çok az görülmektedir (103).

Pastörize edilmiş sütün aksine yoğurt ve kefir gibi fermente edilmiş süt ürünlerinin insan ve hayvan çalışmalarında kanseri önlediği ya da var olanları gerilettiği saptanmıştır (104-110). Tabii ki bu süt ürünleri ekşime özelliğine sahip olmalıdır. Bu ürünlerin pastörize sütlerden farkı probiyotiklerden, enzimlerden ve vitaminlerden zengin olmasıdır. Bir başka fark da homojenizasyon olmadığı için kansere neden olabilecek büyüme faktörlerinin mide-barsak sıvıları ile etkisizleşebilmesidir.

http://beslenmebulteni.com/bes/index...lar&Itemid=167

linkteki sayfadan, dosyalar, kutu sütü savaşlarını tıklayın.

susam 15-12-2008 12:04

Arkadaşlar. Burada yazılanların birçoğunu iyi kötü biliyordum ama üstüne basa basa yazdınız ya...:( Beni can evimden vurdunuz. Benim gibi damak tadı yerinde olan biri için şekeri, sütü, tuzu azaltmak yaşamamak gibi birşey. Bazen kendime kızıyorum. İnsan herşeyi de sevmez ya? Ne bulursam yiyorum. Çok fena bu.

şeref 15-12-2008 16:26

Sevgili Susam,
209. mesajı okursan benim kullandıklarım ve kullanmadıklarım, yani yasaklar ve olmayanlar
dikkatli okursan şeker, tuz ve beyaz yok.
Sen kendine bakmazsan en kimlerle yazışacağım.
Lütfen kendine iyi bak.

Sen bizlere lazımsın,

Baldaş 16-12-2008 10:24

Hoşgeldin Susam, biraz uzunca bir ara vermiştik bayramdan dolayı. Sanki ben harfiyen uyabiliyor muyum sanıyorsun yazılanlara. Ben muhlamayı ( kibarca mıhlama mı desem ) görünce kontrolden çıkıyorum mesela... Bilgili olmak en azından bazı şeylerin dizginlenmesini sağlıyor...

Şeref Bey çok istediğiniz şeylerden birinin Karadeniz dağlarını ve ormanlarını görmek olduğunu belirtmiştiniz. Şimdi mevsim pek elverişli değil ama buranın en güzel ayları olan bahar ayları ya da yaz başlarında sizi ve ailenizi elimizden geldiğince misafir etmekten mutluluk duyarız. Yeter ki bize önceden haber ve bilgi verin :) izin problemi yaşamayalım...

şeref 16-12-2008 11:10

Sayın Baldaş,
Susam gibi sizinde gönlünüzün çok büyük ve sevgi dolu olduğunu biliyorum.
Yemin ediyorum bütün bunları hissediyorum desem, yalan olmaz. Siz değerli karadeniz insanlarının engin gönül sahibi olduğunu biliyordum. Bu sözünüz üzerine daha da samimi düşünmeye başladım.

Davetiniz için çok sağolunuz, Mevlam sizleri var etsin. Gelip gelememe veya görüp görememe konusunda birşey diyemiyorum. Gelme durumum olursa haber vereceğim.
Ama yürekten ve samimi duyguyla ifade etmeniz beni duygulandırdı, bedenim buralarda ama inanın ruhum oralarda geziniyor. Yazdıkların duygularımın ifadesidir. Samimidir.

Dilerim ki; Yüce Mevlam siz ve sizler gibi değerli insanların gönüllerini her iki cihanda da nurla aydınlatsın. Sağlık ve sıhhat versin.
Ola ki, sizin ellere gelirsem söz veriyorum yanınıza gelmeye çalışacağım, gelemezsem birşey diyemem.
Eğer sizler Adana' ya gelirseniz veya yolunuz düşer ise kapımın sonuna kadar açık olduğunu bilin.

Ailelerinizle mutlu bir yaşam dileğiyle,
Yüzünüzden gülücükler eksik olmasın.

nevsune 16-12-2008 11:10

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi susam (Mesaj 330387)
Benim gibi damak tadı yerinde olan biri için şekeri, sütü, tuzu azaltmak yaşamamak gibi birşey. .

İşte benim gibi düşünen biri daha:) Hadi süt neyse de, şeker ve tuz olmayınca durum kötü.

Bazen kortizon kullanmak zorunda kalıyorum işte benim kabusum o zaman başlıyor. Tuzsuz yemeği yesem ne olacak, yemesem ne? Sadece doymak için değil de damak tadı için yiyenler açısından böyle durumlar vahim:(

Tatlıysa benim en baş vazgeçilmezim. Hele bu bayram tatilinde önüme konmuş bilumum yöresel tatlılar, hadi şimdi gel kanseri düşünüp yeme onları. Bu arada yeni öğrendiğim ve uyguladığım bir şeyi sizlerle paylaşayım. Canınız çok tatlı çektiğinde bir tane hurma yerseniz, tatlı isteğiniz azalıyor.

Tabii ilerde daha fazla şeyleri gözden çıkarmamak adına dikkat etmemizde yarar var.

şeref 16-12-2008 11:26

Sayın Nevsune,
Duygularınızı güzel ifade ediyorsunuz ve samimisiniz.
Bizler çok ve çok büyük bir savaştayız.
Biz ve bizim gibi insanlar normal bir savaşta eğer düşmanımıza silah, mermi, gelişmiş teknoloji savaş malzemelerini verirsek ne olur?
- ****** savaşı kaybederiz. Hemde kendi elimizle kaybederiz.

Bu savaşımızda böyle; eğer tuz, şeker, sodalı, kızartma, mayalı ve hazır gıdalar kullanırsak savaşı yukarıda bahsettiğim gibi kaybederiz. Bizlerin ayakta kalması (gücümüz yettiğince) lazım. Diğer insanlara örnek olmamız lazım. Hem kiminle yazışacağız. Kimler bizimle paylaşacak.

Şekersiz,tuzsuz yaşanır. yeterki deneyelim. sabır ve sebat edelim.
İnsan isterse başarabilir. Dualarım sizlerle,

Yüzünüzden gülücükler eksik olmasın,
Sağlıcakla kalınız.

susam 16-12-2008 11:41

Neyse ki benim gibi nefsine hakim olamayan birini buldum. Nevsune :D. Tabi bu işin şakası. Fakat hep yaptığım bir dua vardır. Allah'ım beni diyetlik hasta yapma diye. Belki kabul olur ha :o.
Vallahi Şeref Bey. İnsan nelere alışmıyor ki tatsız tuzsuz hayata da alışmasın. Birçok açıdan, en azından çocuklarım için yemek alışkanlıklarımı değiştirdim. Sebze ağırlıklı beslenmeye çalışıyoruz. Ki ben sebzeye bayılırım. Fakat şu üç beyaz yokmu, onlar beni baştan çıkarıyor.
En azından artık ince belli bardaktaki çayıma 3 kaşık değil 2 kaşık şeker koyuyorum :dilli:. Bu bile benim için büyük başarı.

nevsune 16-12-2008 11:48

Şeref bey, sizin kaygılarınızı çok iyi anlıyor ve sonuna kadar destekliyorum. Siz bizleri, sizin yaşadıklarınızdan korumaya çalışıyorsunuz. Aslında bir kısmımız da yakınlarımız nedeniyle yaşadık aynı şeyleri ve inanın bir başkasının yaşamasına gönül hiç razı olmuyor. Bu yüzden bu başlıkta buluşuyoruz zaten.

Yine de arada bir minik olmak koşuluyla kaçamaklar yapıverelim, izin verin:)

susam 16-12-2008 12:03

Sevgili Nevsune. Aslında Şeref Bey o kadar haklı ki... Sağolsun bütün iyi niyetiyle bizlere yol göstermeye çalışıyor. Fakat kendi adıma söyleyeyim, beslenme konusuna gelince yaramaz çocuklardan farkım yok. Kendimi frenlemenin bir yolunu bulabilsem ne güzel olur. Aslında şaka bir tarafa, bilinçlendikçe zararlı gıdaları yerken aldığım haz eskisi gibi olmuyor. O yüzden bu türden bilgilerin sık sık dile getirilmesi kendimize telkinde bulunabilmemiz açısından çok yararlı olur. Günlük hayatımızda basit gibi görünen ayrıntılar gün geliyor başımıza ciddi işler açıyor. Bu gün sevdiğimiz insanların kanserle mücadelelerini izleyemek nasıl canımızı yakıyorsa, yanlış yaşayışlardan dolayı sıra bize geldiğinde sevdiklerimizde bizi izlemek zorunda kalacaklar. Aslında bu cümleyle tam olarak düşündüğümü ifade edemedim. Sediklerimizi üzmemek ve kendimize eziyet etmemek adına belki 3-5 ay dişimizi sıkarak kaliteli yaşam düzenine alışabiliriz. Şeref Bey ve sizin gibi bilgili ve bilinçli dostlarımız bu konuları yazmaktan ve de yaşadıklarınızı paylaşmaktan vazgeçmeyin. Paylaşmak; sizi rahatlatır, bize öğretir.
Bütün güzel dilekleriniz için gönülden teşekkürler.
Bu arada kesinlikle buralara gelmelisiniz. Sizi misafir etmekten mutluluk duyarız.

şeref 16-12-2008 12:05

yüzünüzden gülücükler eksilmesin. :)

şeref 16-12-2008 12:18

Davetiniz için çok sağolunuz, çok incesiniz. Ben sadece inşallah diyorum.

Paylaşma duygusu ve sevgi insanın doğasında var. Gizli kalmış bir mücevher gibi,
En önemlisi ise o mücevheri dışarıya çıkarabilmek.

İşte, insan o mücevhere sahip oldumu, dünyanın en zengin insanıdır.

Şan, şöhret, para ve kısacası maddi olan ne varki bu sıcak ortamı, paylaşmayı, yazışmayı, samimi duyguları ifade etmeyi satın alabilir veya bunun üzerinde hükümranlık kurabilir.

******; birbirimize olabildiğince destek olmamız lazım, yakınlarımız da bunları örnek alacaklardır.

Şimdi yazıyorum, sizler yazıyorsunuz ne kadar güzel değil mi?

İşte ben, yarın ne yazacağımı, ne yazmam gerektiğini veya kiminle yazışabileceğimi umutla bekliyorum. Bu umut beni ayakta tutuyor.

Sizlerde deneyiniz, sizden para isteyen yok.

nevsune 16-12-2008 12:19

Sevgili susam, anlatmak istediklerinizi çok iyi anlıyorum. Hani demişler ya "hekimden sorma, çekenden sor" diye.

Elimizden geldiğince bu başlıkta yazıp, bildiklerimizi paylaşmaya çalışıyoruz. Bir kişi olsun bu yazılanlardan yararlansa, kardır.

şeref 16-12-2008 12:22

Nevsune hanım,

Sözünü ettiğim mücevhere yaklaşıyorsunuz.
haydi kolay gelsin, başarılar.

nevsune 16-12-2008 12:32

Şeref bey, her ne kadar ayrı yerlerdeysek de, hiç meraklanmayın yüreklerimiz birlikte.

Siz yeter ki umudunuzu hep ayakta tutun, biz yanınızdayız.

şeref 16-12-2008 12:35

Sizler varolunuz inşallah.

susam 17-12-2008 11:00

Hep birlikte varolalım inşallah.

gokovaa 28-12-2008 12:32

ISTANBUL UNIVERSITESI ONKOLOJI ENSTITUSU BASKANI PROF DR .ERKAN TOPUZ
TARAFINDAN DILE GETIRILEN YAPILACAK VE YAPILMAYACAKLAR LISTESI :

1. GUNDE EN AZ 6-7 SAAT KARANLIK ODADA UYUMAK GEREKIR.

2. HAFTADA EN AZ 6 GUN ERKEN YAT ERKEN KALK

3. ELEKTRONIK ARACLARDAN UZAK DUR KULANMADIGINIZ ZAMAN ACIK VE YANINIZDA TUTMAYINIZ.

4. BILGISAYARINI ACIK TUTMA

5. TELEFONDA KISA KONUS

6. CEP TELEFONU ILE KONUSMAN 30 SANIYEYI GECMESIN

7. SAMPUANLAR VE DUS JELLERI KANSEROJEN. VUCUDUNUZU SABUNLA TEMIZLEYIN VE BOL BOL DURULANIN

8. ZAMAN ZAMAN YALIN AYAK TOPRAKTA YURUYUN

9. GIYDIGINIZ TERLIGIN LASTIK- PLASTIK OLMAMASINA DIKKAT EDIN

10. GECE UYURKEN ODADAKI TELEVIZYONU BILGISAYARI VS FISTEN CEKIN VEYA ANA DUGMESINDEN KAPATIN

11. CEP TELEFONUNUZU GECE UYURKEN YATTIGINIZ ODADA BULUNDURMAYIN

12. HAFTADA 4 KEZ BALIK YE VE BALIK CORBASI IC BALIGIN KILCIGI KANSER ONLEYICIDIR. MUMKUNSE BALIGI KILCIGI ILE YE

13. ZERDACAL (KORI) YI BOL BOL KULLAN SALATALARINA EK, CORBANA KOFTENE KOY VS

14. GUNDE IKI BARDAK DOMATES SUYU IC

15. KEPEK EKMEGI VE EKMEGIN KABUGUNU YE. BELEDIYE EKMEGI GENCLER ICIN IYI

16. TUZ KULANMAK ISTIYORSAN KAYA TUZU KULLAN

17. ZEYTINYAGI FAYDALI. SABAH KAHVALTISINDA BIR CORBA KASIGI ZEYTINYAGININ ICINE KEKIK, NANE, KORI, KOYUP YE

18. ESMER PIRINC TUKET

19. ZEYTIN COK YARARLI BOL BOL TUKET

20. YAGSIZ PEYNIR VE KECI PEYNIRI YE

21. HAFTADA EN COK IKI KEZ KIRMIZI ET YE

22. CAY ONERISI-YESIL CAY+BOGURTLEN+ISIRGAN+LIMON KABUGU NU KARISTIR KAYNAT GUNDE IKI KUPA IC DIKKAT BUNU ILAC ALMAYAN INSANLAR ICEBILIR

23. EGER HIC BIR ILAC ICMIYORSANIZ VEYA ILACTAN 6 SAAT SONRA BIR SU BARDAGI GREYFURT SUYU ICIN

24. BITKISEL OTLARI ALIRKEN INTERNETTEN ALISVERIS YAPMAYIN-TARIM BAKANLIGI ONAYI OLANLARI ECZANELERDEN ALIN

25. SENTETIK YASTIK YORGAN KULLANMAYIN PAMUIK YORGAN YASTIK DAHA SAGLIKLI

26. OZELLIKLE BEYAZ IC CAMASIRLARINIZI KAYNATMADAN GIYMEYIN CUNKU BEYAZLATICI MADDE KANSEROJEN BIR MADDEDIR

27. MUTFAKTA TEFLON BULUNDURMAYIN CAM-CELIK-PORSELEN KAPLARDA PISIRIN

28. SENTETIK MALZEME ICEREN HALI KULANMAYIN

29. AYAKKABI ILE EVDE DOLASMAYIN

30. ORGANIK URUNLER TUKETIN EN AZINDA SEBZE MEYVEYI MEVSIMINDE TUKETIN

31. FASTFOOD KANSEROJENDIR

32. ACI BIBER KANSERE CAREDIR

33. HAFTADA EN AZ BIR KOY YUMURTASI TUKETIN VE OZELLIKLEDE BEYAZINI DAHA COK TUKETIN

34. ELMA SIRKESI MERTABOLIZMAYI HIZLANDIRIR GUNDE BIR TATLI KASIGI ICIN
( kadinlarda kemik erimesine sebep oluyor. dikkat edin)

35. HER SABAH AC KARINA BARDAK ILIK SU TUKETIN

36. KURU ERIK, BOGURTLEN, CILEK TUKETIN

37. HAVUZLARDA KULLANILAN KLOR KANSEROJENDIR EGER GIRERSENIZ DE HEMEN DUS ALIN

38. ICME SUYU-ISTANBULDA SU ANDA BELEDIYENIN SUYU ICILEBILIR- EGER SATIN ALIYORSANIZ 3 AYDA BIR MARKASINI DEGISTIRIN

39. KIZARTMA YEMEYIN HASLAMA BUGULAMA YENMELIDIR

40. MIKRO DALGADA FAZLA ISITMA

41. YANMIS YIYECEKLER KANSEROJENDIR

42. DIS FIRCALARKEN KURU FIRCAYA MACUNU KOY FIRCALA SONRA DURULA

43. KURU TEMIZLEME KANSEROJENDIR

44. DOMATES ORGANIKSE VEYA MEVSIMINDE KANSER ONLEYICIDIR

45. ELMAYI KABUGU ILE YE

46. SEBZEYI MEYVEYI ONCE ELMA SIRKELI SUDA 20 DAKIKA BEKLET SONRA DURULA YE VEYA KULLAN

47. BROKOLI, KARNIBAHAR, ISPANAK, LAHANA. KIRMIZI TURP, KARA TURP, HAVUC, MAYDANOZ, REZENE, TERE TUKET

48. EN YESIL, EN KIRMIZI, EN SARI OLAN YIYECEKLERI YE

49. YESIL CAYI GUNDUZ TUKET

50. KARA UZUM, KARADUT, BOGURTLEN SURUBU, ANANAS TUKET

51. CIN URETIMI HIC BIR SEY KULLANMA SU ANDA MADE IN CHINA YERINE PRC (PEOPLE REPUBLIC OF CHINA) YAZIYORLAR DIKKATLI OL.

52. SUT YERINE AYRAN VE YOGURT TUKET CUNKU SUTE HAYVANIN GUBRELI YEDIGI OTLARIN KALINTILARI KARISABILIYOR

53. FINDIK, FISTIK, CEVIZ KABUKLU AL KIR OYLE GUNLUK BIRAZ TUKET

54. MEVSIMINDE CEKIRDEKLI KARPUZ COK FAYDALI
55. SARABA BOCEK ILACI KARISIYOR O NEDENLE KANSEROJEN, BIRA KOLON KANSERINI ARTIRIYOR, BUNLAR YERINE KARA UZUM YE

56. MEYVE SUYU YERINE TAZE MEYVE TUKET MEYVE SUYU SISMANLATIYOR

57. HAREKETLI HAYATI TERCIH ET

58. OKSIJENLI ORTAMDA GUNDE EN AZ YARIM SAAT 45 DAKIKA YURU

59. SIGARA ICIYORSANIZ YUZDE 85 VEYA 90 AKCIGER KANSERI OLACAKSINIZ VE KALP KRIZI GECIRECEKSINIZ DEMEKTIR.
SIGARAYI BIRAKINCA VUCUT 10 YILDA YENILENEBILIYOR. HEMEN SIGARAYI BIRAKIN. BIRAKINCA KIRMIZI OLAN URUNLERI TUKETIN MEYAN KOKU VE KARA MESENIN KABUGUNU
EZIP TOZ OLARAK ALIN BU VUCUDUN DAHA KOLAY TEMIZLENMESINI SAGLIYOR . 2015 YILINDA 9 MILYON KISI AKCIGER KANSERI OLACAK. YIRMI SANIYEDE BIR KISI AKCIGER
KANSERI OLUYOR.

60. AKCIGER KANSERI BELIRTILERI OMUZ AGRILARI, YUKSEK ATES, OKSURUK VE KANLI BALGAMDAN ANLASILIR.

61. STRESTEN UZAK DURUN KANSERI TETIKLIYOR: YOGA, MEDITASYON, STRESE IYI GELIYOR

62. TANRIYA INAN, DOKTORA INAN, AILE SEVGISINE BAGLILIK GOSTER KI STRESIN ETKILERINI MEN ET

63. UZUM CEKIRDEGI VE KETEN TOHUMU GUNDE BIR TATLI KASIGI TUKET

64. GUNDE BIR SU BARDAGI AKSAMLARI KEFIR TUKET GUNDE BIR KEZ BUYUK APDESTE CIKILMASI GEREKIR EGER OLMUYORSA ILERDE KOLON KANSERI OLMA OLASILIGI YUKSEKTIR.
BUNA DIKKAT ET

65. MENAPOZDAKI KADINLARIN VUCUDUNDA ODEM OLUR BUNU ATMAK ICIN KIRAZIN SAPI+MISIR PUSKULU+MAYDONEZ SAPI KOKU+DEFNE YAPRAGINI 5 DAKIKA SICAK SUDA BEKLET
IC GUNDE EN COK IKI KUPA OLARAK BU BIRIKEN ODEMI ATIYOR

66. BEYAZ UN BEYAZ SEKER VE TUZDAN UZAK DUR

67.HALSIZ HISSEDIYORSANIZ GUNDE BIRER ADET B VE C VITAMINI AL

68. KANSER HASTALARI DOKTORUNA DANISMADAN HIC BIR BITKISEL OT KULLANMAMALIDIR. ILAC ICIYORSA ASLA OT KULANMAMALIDIR.

69. BUTUN PETROL URUNLERI KANSEROJENDIR. KULANDIGINIZ HER SEYIN PETROL URUNUNDEN YAPILIP YAPILMADIGINI SORGULAYINIZ.

susam 29-12-2008 07:54

Sevgili Gökova. Çok güzel bir yazı aktarmışsın. Ellerine sağlık.
Buradaki bilgiler günlük hayatımızda yaşam tarzımızı belirleyebilecek pratik bilgiler. Bunu sağlayabilsek ne mutlu bize.

denizakvaryumu 29-12-2008 21:22

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta
ahmetrasimk@mynet.com

Bebek şampuanları, losyonları, pudraları zararlı mı?

Son senelerde hayatımıza giren binlerce kimyasal maddeden biri de fitalat olarak bilinen bileşikler. Bunlar sert plastiğe eklendiklerinde uzun polivinil moleküllerinin birbiri üzerinden kaymalarını sağlayarak o maddenin daha yumuşak olmasını, boya ve kokuların daha uzun süre dayanmalarını sağlıyorlar.

Fitalatlar hepimizin her gün kullandığı sayısız üründe bulunuyor. Meselâ, yer karoları, streç filmler, boyalar, duş perdeleri, çocuk oyuncakları, tişört baskıları, yapay deri ve tırnak boyaları, saç jölesi, şampuan, oje, deodoran… gibi kozmetikler bunların başlıcaları. Bunlara bazı tıbbi malzemeleri de ekleyebiliriz.

Peki ama, bayram değil seyran değil, bu fitalatlar da nereden çıktı şimdi diye merak edenler için cevabım şu:

Washington Üniversitesi tarafından 2 ile 28 aylık 163 bebek üzerinde yapılan bir araştırmada, bebeklerin tümünün idrarlarında test edilen 9 çeşit fitalattan en az birinin bulunduğu ortaya çıktı. Hatta, bebeklerin yüzde 81’inin idrarlarında yediden fazla fitalat türü olduğu ve banyo ve temizlik ürünlerinin kullanımındaki artışa paralel olarak idrarda bulunan fitalat miktarının da arttığı belirlendi. Araştırmanın bir başka önemli sonucu da, 8 aylıktan daha küçük olan bebeklerin daha duyarlı olduklarının anlaşılması.

Journal of Pediatrics isimli tıp derginin son sayısında yayınlanan araştırmada, bebeklerin idrarındaki bu fitalatların bebek şampuan, pudra, losyon… gibi ürünlerden kaynaklandıkları da ispatlandı. Oysa, bugüne kadar fitalatların deri yoluyla değil, oyuncakların çiğnenmesi veya fitalat ihtiva eden ev tozlarının solunması suretiyle vücudumuza girdikleri düşünülüyordu.

Fitalatların zararı ne?

Hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalar, hayatın erken döneminde maruz kalınan bazı fitalat türlerinin erkek üreme fonksiyonlarını olumsuz yönde etkileyebileceğini gösteriyor. Birçok fitalatın erkeklik hormonu olan testosteronu azalttıkları biliniyor. Ayrıca, fitalatların kızların erken buluğa ermelerine yol açabileceğini gösteren bulgular da var.

Birkaç sene önce İsveç’ de yapılan bir araştırmada evlerindeki tozlarda yüksek miktar da fitalat bulunan çocuklarda astım, alerjik nezle ve egzama gibi hastalıkların daha fazla görüldüğü ve hastalık belirtilerinin daha şiddetli olduğu belirlenmişti.

Toronto Üniversitesi tarafından yapılan başka bir çalışmada da gebelikleri süresince toluen, fitalat ve formaldehit gibi kimyasalların çok kullanıldığı pedikür salonlarında çalışan kadınların çocuklarında dikkat eksikliği, öğrenme güçlüğü gibi zihinsel sorunların çok fazla görüldüğü ortaya çıkmıştı. O zamandan beri Kanada’ da bu tür salonlarda fitalatlar artık kullanılmıyor; toluen de kademeli olarak azaltılıp o da artık kullanılmayacak.

Fitalatlar yasaklanmalı mı?

Fitalatlar dünyanın birçok ülkesinde çok çeşitli üründe yaygın olarak kullanılıyor. Buna Amerika da dahil. Burada önemli bir nokta da, ürünlerin etiketlerinde fitalatların bulunduğunun bildirilmesinin zorunlu olmaması.



Sadece Avrupa Birliği ülkelerinde bu maddenin çocuk oyuncaklarında ve biberonlarında kullanılmasını yasak ve önümüzdeki senden itibaren böyle bir sınırlama Kaliforniya eyaleti için de geçerli olacak.

Gelelim neticeye

Fitalatların insan sağlığı için uzun vadede ne gibi olumsuzluklar yaratacağı henüz çok iyi bilinmiyor. Zararları tam olarak ispatlanmış olmasa da, tabiatta bulunmayan, insan yapısı bu kimyasal maddelerin zararsız olduğunu iddia etmek mümkün değil.

Üstelik, henüz anne sütü emen minicik bir bebeğin kanında, ona tamamen yabancı, gelecekte ne zarar vereceği bilinmeyen bir kimyasal maddenin bulunmasından huzursuzluk duymamak imkânsız.

denizakvaryumu 29-12-2008 21:26

şte Prof. Dr. Kenan Demirkol ile akıllı beslenme üzerine iyibilgi okurlarına özel yeni bir röportaj daha! Günlük Omega-3 ihtiyacımızı nasıl karşılarız? Balık yağı satarken nasıl bir tuzak kuruyorlar? iyibilgi özel

Hastalanmadan sağlıklı yaşamın sırrı akıllı beslenmede, akıllı beslenmenin sırrı da Omega-3’te saklı!

Peki sağlıklı yaşamın anahtarı Omega-3 ihtiyacı hangi gıdalardan alınır? Hayvansal ve bitkisel Omega-3 içeren gıdalar neler? Hangi balıklar zararsız? Keten tohumunun sırrı ne? Tuzağa düşmeden balık yağı nasıl alınır?

Ve Omega-3 hakkında merak edilen soruların cevapları…

İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi ABD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kenan Demirkol iyibilginin sorularını yanıtladı..

Günlük Omega-3 ihtiyacımızı doğal yolla nasıl karşılarız?

Omega-3 kaynakları hayvansal ve bitkisel olmak üzere ikiye ayrılıyor. İnsan vücudunun günde 1-1,5 gr. hayvansal Omage-3’e ihtiyacı vardır. Hayvansal Omega-3 kaynakları arasında, ilk sırada yumurta yer alıyor. Her gün bir yumurta Omega-3 ihtiyacının büyük bölümünü karşılar.

Yumurtanın yıldızı son günlerde iyice parladı, peki özgür tavuk yani doğal köy yumurtası mı tercih edilmeli?

Eğer bulunabilirse tabiî ki doğalı tercih edilmeli. Ancak büyük şehirlerde marketlerde ambalajlı satılan, doğal yemle beslenmiş ve Omega-3 açısından zenginleştirilmiş yumurtalar alınabilir. Ben de bu yumurtalardan yiyorum.

Yumurtadan sonra ikinci sırada yer alan Omega-3 kaynağı nedir?

Balık… Haftada 3-4 defa balık yiyerek hem sağlıklı beslenmiş, hem de Omega-3 ihitiyacımızı karşılamış oluruz.

Balık ama hangi balıklar?

Özellikle küçük balıklar tercih edilmeli, çünkü büyük balıklar denizlerdeki ağır metaller açısından risk içeriyor. Ağır metaller balıkların yağlarında birikir, onları yediğimizde vücudumuzda serbest radikallere dönüşerek hastalıklara zemin hazırlar. Bu yüzden hamsi, sardalya, istavrit gibi küçük deniz balıklarını öneriyoruz. Kızartma yapılabilir, ancak kesinlikle ayçiçeği veya mısır yağı ile değil! Balığı ayçiçeği yağında kızarttığımız zaman, balıktaki Omega-3 yok oluyor! Sadece ve sadece zeytinyağı ile kızartılmalı.

İnsan beyninde de bütün hücrelerin duvarında olduğu gibi oleik asit ve Omega-3 vardır. Saf sızma zeytinyağı en iyi oleik asit kaynağıdır. İyi kolesterolü düşürmeden, kötü kolesterolü düşürür bu kalp için en sağlıklı yağ demektir.

Evliya Çelebi seyahatnamesinin Trabzon bölümünde hamsiyi zeytinyağında pişirme tarifi vardır. 400 sene önce zeytinyağında kızartma yapılırken, 100 sene önce mi yanıp zehirler oldu! Zeytinyağı yanınca kanser yapar iddiası tamamen emperyalist oyunun bir parçasıdır. Margarin ve mısırözü yağını dünyaya pazarlayabilmek için! Yunanistan’da yıllık zeytinyağı tüketimi kişi başı 20 kg. Türkiye’de ise 1 kg. Sağlık sorunları Türkiye’de neden artıyor gerisini siz düşünün!

Zeytinyağı ısıya dayanıklıdır, zeytinyağının yanma derecesi 250 derecedir. Siz yakamazsınız, tam aksine ısıya en dayanıklı yağ zeytinyağıdır. Sızma zeytinyağında daha düşük ısılarda duman görürsünüz ama bunun hiçbir zararı yoktur. Evliya Çelebi’nin tarif ettiği gibi hep zeytinyağı.”Bu arada kızartma sevmeyenler balık buğulama yapabilirler.

Çiftlik balıklarındaki Omega-3, deniz balıkları ile aynı oranda mıdır?

Bazı çiftlik balık üreticileri iki kat Omega-3 içeriyor diyorlar. Ancak bir gerçek var ki çiftlik balıkları yapay yem ile besleniyor ve bu çiftlik balıkları deniz balıklarının yediği yosunu, yeşil Omega-3 kaynaklarını yiyemiyor, işte bu çerçeveden baktığımızda çiftlik balıkları, deniz balıklarına oranla % 50 daha az Omaga-3 içeriyor diyebiliriz.

Bitkisel Omega-3 kaynakları nelerdir?

Bitkisel Omega-3 kaynaklarına geçmeden önce, bitkisel Omega-3’lerle ilgili önemli bir noktanın altını çizelim. İnsan vücudunun günde 1-1,5 gr. hayvansal Omega-3’e ihtiyacı olduğunu söze başlarken de belirtmiştim. Hayvansal Omega-3 içeren gıdalar, insan vücudunda 3 gramda 1,5 gram Omega-3’e dönüşür. Bitkisel Omega-3’ler ise insan vücudunda 7 gramda 1,5 gram Omega-3’e dönüşür.

Örneğin; Ceviz Omega-3 kaynağı olarak bilinir, cevizden vücudumuzun ihtiyacı olan Omega-3’ü alabilmek için çok fazla kalori alabileceğimiz noktasına dikkat edilmelidir.

Peki bitkisel Omega-3 kaynaklarından fazla kalori almadan sağlıklı olarak faydalanmak mümkün değil mi?

Bitkisel Omega-3’ü en çok bulunduran besin maddesi “keten tohumu”dur. Bu nedenle günde 1-2 tatlı kaşığı tatlı kaşığı keten tohumu, tane olarak özellikle salatalara konarak tüketilebilir. Keten tohumlu ekmekler tercih edilebilir. Yurtdışında ekmek hamuruna katılır. Ancak, hazırdan ziyade, tam buğday unu ile evde yapılan ekmek hamurunun içine tane olarak keten tohumu katılmasını öneririm.

Keten tohumu ekmek ile beraber pişince vitamin değerinde bir eksilme olur mu?

Hayır olmaz. Keten tohumu öğütüldükten 24 saat sonra vitamin değerini kaybeder. Bu yüzden tane olarak alınmalıdır ve mümkünse çiğnenmelidir. Öğütüp tüketenler ise evde kendileri öğütüp, 24 saat içinde tüketmelidirler.

Keten tohumunun sürekli alınmasında bir sakınca var mı?

Hayır yoktur. Keten tohumu rahatlıkla her gün kullanılabilir. Ancak, kullanırken dikkat edilmesi gereken nokta; 1 tatlı kaşığı keten tohumunu birden ağza alıp çiğnemeye çalışılmamalıdır. Kendi ağırlığının 7 katı su tutucu özelliğinden dolayı ağızda hemen şişer ve boğulma riski doğurabilir. Bu yüzden salata veya ekmek içine koyarak ve çiğnenerek tüketilmesini tavsiye ediyoruz.

Peki başka hangi bitkiler Omega-3 içerir?

Tüm yeşil otlar… Semizotu bu yeşil otların başında gelir. Salatada tercih edilecek yeşillikler iyi birer Omega-3 kaynağıdır.

Hazır olarak satılan Omega-3, diğer adıyla balık yağı kapsülleri faydalımıdır?

Elbette. Ben de her gün bir tane Omega-3 kapsülü kullanıyorum.

Omega-3 kapsülleri alırken nelere dikkat etmeliyiz, en iyi balık yağı kapsülü hangisi?

Bu kapsülleri alırken tuzağa düşmemek gerek. Bazı ambalajların üzerinde 1,5 gram Omega-3 içerir yazıyor, iyi de bu yağın hepsi Omega-3 değil ki, toplam yağların yani kapsülün miktarı o kadar!

Ambalajın üzerinde EPA ve DHA miktarına ve toplam miktarın ne olduğuna bakılmalı. Hangisi EPA ve DHA’yı en yüksek miktarda içeriyorsa o tercih edilmeli.

http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=103457

denizakvaryumu 29-12-2008 21:29

Biz hayvanlarımıza nasıl hayvanlık ettik? Kara hayvanları ahıra, balıklar kafese tıkılınca insanlara neler oldu? İçtiğimiz süt neden zehir? Yeni çağın mesleğini neden psikiyatri? Omega-3’ün gelişme çağındaki çocuklarda üzerindeki mucize etkisi ne?

İşte Akıllı Beslenme Uzmanı Prof. Dr. Kenan Demirkol'dan geleceği aydınlatan altından değerli çok özel bilgiler...

-Biz hayvanlarımıza nasıl hayvanlık ettik?

"Hayvan ahırda yapay yem ile, sadece şeker pancarı küspesi, mısır, pirinç kırığı gibi ürünlerle tahıl ağırlıklı besleniyor. Daha fazla süt alabilmek için hayvana nişasta ağırlıklı yem dayatılıyor. Hayvanın ot ve yonca gibi yeşillikle beslenmesi gerekiyor çünkü doğal olarak ihtiyacı olan besin o!

Eğer ben 40 litre süt elde etmeyi verimlilik sayarsam, sütün tüketilmesi sonrası insanlarda ortaya çıkan kronik hastalıkların masrafını nasıl açılayabilirim?

-Nişasta içerikli yem verildiğinde hayvan çok süt yapıyor ama bu süt süt değil zehir!

Doğal beslenen ineğin sütünde Omega–3 vardır, yapay beslenende hiç yoktur. Doğal beslenen ineğin sütünde damar sertliği yapıcı doymuş yağ asidi yoktur, yapayda vardır. Bu asitler fruktoz gibi kolesterolün oksitlenmesine yol açar. Doğal beslenen ineğin sütünde dünyanın bugüne kadar bildiği en büyük antioksidan olan alfaminolimik asit vardır. Bu maddeyi tüketen kadınlarda meme kanseri yüzde40 daha az görülmektedir.

Yapay beslenen ineğin sütünde bu hiç yoktur. Yine merada beslenen ineğin sütünde insüline benzer büyüme hormonu vardır. Bu gençlik aşısıdır, bütün hücrelerin kendisini yenilemesini sağlayan maddedir. Duymuşsunuzdur kırsal alanda 100 yaşını aşmış bazı insanlarda ikinci kalıcı dişler düşer ve onun yerine üçüncü dişler çıkar. İşte bu doğal sütün eseridir. Doğal sütün maliyetinin çok pahalı olduğu söylenir ama batıda çevreyle ilgili hayvancılığın sonucu elde edilen süt ile konvansiyonel üretilen sütün maliyeti arasındaki fark yüzde 10-15'i geçmiyor. Ekolojik hayvancılık denince akla "çevreyle ilgili tarım sonucu elde edilmiş ürünlerle hayvanın beslenmesi" geliyor. Affedersiniz ama 2000 yıl önce hayvan nerden patatesi buldu da yedi, ya da pancarı. İneğin normal beslenmesinde pancarın, mısırın ve patatesin yeri var mı?

-“Çağın mesleği psikiyatri”

Hücre duvarı bizim gümrük kapımız. Omega-3 olmayınca hücreler arşidonik asit kullanmaya başlıyor, ama bu arşidonik asit aynı zamanda stres hormonu üretiyor. Damar elastikiyetini kaybediyor ve damar hastalıkları ortaya çıkıyor, insanın şeker hastası olması kolaylaşıyor. Stres hormonları artınca aşırı pıhtılaşma oluyor ve bu da kalp hastalıklarına yol açıyor.

Omega-3’ten yoksun olduğumuz için ülkemizde depresyon oranı çok yüksek. Eğer önlem alınmazsa çağın mesleği psikiyatri!

Makro beslenme yani doymuş yağlardan fazla besnme de mikro beslenme açlığına sebep oluyor!

Omega-6'yı o kadar fazla alıyoruz ki, almış olduğumuz azıcık Omega-3'ü de değerlendirmeden bağırsak yolu ile vücuttan hemen atıyoruz. Omega–3 olmayınca hücre duvarına veremiyorsunuz, hücre duvarı da Omega-3'ten oluşuyor, vücut da asıl malzemeyi bulamadığı zaman gecekondu yapar gibi ne bulursa onunla hücreyi onarıyor, Omega–3 yerine, Omega–6 yağ asidi olan araşidonik asidi kullanıyor, ama bu asit bütün stres komalarının hammaddesidir. Gecekondunuzu el bombasıyla örmüş oldunuz, dışardan biri taş atsa havaya uçacak.

Omega-3'ten zengin beslenenlerde depresyon görülmüyor!

Omega-3'ten zengin beslenen toplumlarda depresyon çok az oranda görülüyor. Zihinsel performans artıyor. Beynimizdeki toplam yağ asidinin yarısı Omega–3 olmak zorunda. Ama biz vücudumuza bunu sunamıyoruz.

Burada yinelemek istiyorum, ben Anadolu beslenmesini tanımlıyorum, onların bilimsel araştırmasını açıklıyorum. Tereyağı ile beslenen atalarımız da tereyağından Omega-3 ve oleik asitleri alıyorlardı. Ancak günümüzde tereyağı tüketeceksek sadece ve sadece yüzde100 merada beslenen hayvanların sütünden elde edilen tereyağı tüketilmelidir. Diğer türlü ahırda beslenen hayvanların sütünden elde edilen tereyağının faydadan çok zararı vardır. Burada gıdaları tüketirken düşünüp, matematiğini yaptıktan sonra almak en akıllısı…

Omega-3 ile beslenen çocuklar TV seyretmek istemiyor!

Amerika’da gelişme çağındaki öğrenciler üzerinde bir deney yapıyorlar; bu deneyde öğrencilerin yarısı normal beslenirke, diğer yarısına normal beslenmelerine ek olarak her gün Omega-3 desteği balık yağı veriyorlar. Normal beslenen çocuklar sıradan yaşamlarına devam ederken, balık yağı içen çocuklar kısa bir müddet sonra gözlenen ilk gelişme, Omega-3 alan öğrencilerin kendiliğinden hocam bu okulda kütüphane var mı sorusunu sorarak, kütüphane aramaya başlamaları oluyor. İkinci gelişme isa anne babalar tarafından evde gözleniyor, Omega-3 alan çocuklar evde televizyon izlemek istemiyorlar, bunun yerine kendiliğinden kitap okumayı ve ders çalışmayı istiyorlar... Üçüncü gelişme ise yine okulda öğretmalnler taraından gözleniyor, Omega-3 alan çocuklar derslere daha ilgili oluyorlar ve başarı oranlarında yüzde20 artıyor.

Mikro besin açlığının ikinci sebebi CLA eksikliğidir!

Doğal sütten mahrum kalan insanlar, CLA’dan ( Conjuge Lineoik Asit) mahrum kalıyorlar bu antioksidan bir maddedir. İnsanlardaki yaşlanma hücrelerdeki oksitlenme sonucu ortaya çıkar! İkinci ciddi açlık antioksidan açlığıdır.

Asla CLA hapı kullanmayın kalp hastalığı yapıyor.

Bu antioksidan eksikliğine çare diye aspir çiçeğinden elde edilmiş haplar CLA hapı olarak satılıyor. Ancak bu haplar izomer yani üç boyutlu açıdan bakıldığında zararlı. Vücudun yağ depolamasını engelliyor. Aspir çiçeğinde elde edilmiş CLA hapı, kalp kas hücrelerinde Omega-3’ü ayrıştırıyor ve bunun sonu kalp yetersizliğine yol açıyor.

Mikro besin açlığının üçüncü sebebi insüline benzer büyüme hormonu eksikliğidir

Merada otlamış hayvanın doğal sütünde ayrıca insüline benzer büyüme hormonu var ve bu hormon adeta gençlik aşısıdır.

Hayvanlar ahıra tıkılınca hatalı beslenme ve ani ölümler ortaya çıktı. Dedem 110 yaşında öldü. 100 yaşından sonra üçüncü dişleri çıktı, tereyağı çocuğuydu. Babam 59 yaşında yaşında öldü, margarin çocuğuydu.

Hayvanlar ahıra tıkıldıktan sonra, yeşillikten mahrum kaldılar, beraberine sütten Omega-3, CLA ve insülüne benzer büyüme hormonu alınamaz oldu.

Bunlar da mikro besin eksikliği ve makro beslenme fazlalığı ile beraberinde kronik hastalıkları getirdi. İşte kronik hastalıklar dediğimiz başta; alerji, astım, kalp-damar hastalıkları, romatizmal hastalıklar ve kanserin neden bu kadar artıyor sorularının yanıtı çok açık değil mi?"
http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=94550

denizakvaryumu 29-12-2008 21:34

stanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi ABD Öğretim Üyesi, Prof. Dr. Kenan Demirkol ile “akıllı beslenme” üzerine yaptığımız röportajın son bölümünde, Demirkol dünyayı kavuran beslenme ve sağlık sorunlarının perde arkasındaki gerçekleri anlattı… iyibilgi özel

Hangi yağlar gıda emperyalizminin ürünü? Yapay gübre ile barut arasındaki bağ ne? Vücudumuz için en iyi yağ hangisi? Peynir neden çok zararlı? Et nasıl yenirse zararsız? GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma)nasıl mikro beslenme açlığına sebep oluyor? Evliya Çelebi 400 sene önce kızartmada hangi yağı tavsiye etti?

İşte tüm soruların cevapları…

-Makro besin fazlalığının sebebi: Doymuş yağ içeren besinler

“Balığı ayçiçeği yağında kızarttığımız zaman, balıktaki Omega-3 yok oluyor! Patates kızartması kolaya gelen ve çocuklara çok sevdirilen bir gıda haline geldi, patates ayçiçeği veya mısırözü yağında kızartıldığında 1 porsiyon patates 6gr.trans yağ içerir. İşte çocuklarda erken yaşlarda obezite başlamasının ana sebeplerinden biri budur.

Doymuş yağ içeren besinler mikro besin açlığına sebep olurken, diğer yandan makro besin fazlalığına sebep olmaktadırlar. Omega-6'yı çok tükettiğimiz için farkında olmadan Omega-3'ün yolunu kesiyoruz. İnsan vücudunda Omega-3 ve Omega-6’yı aynı enzimler tüketir, Omega-6’yı fazla aldığımız zaman ihtiyacımız olan Omega-3 bağırsaklardan dışkı yolu atılır.

“Bu yağlar gıda emperyalizminin ürünü”

Omega-6’dan zengin yağlar ayçiçeği, mısırözü ve soya yağları insan sağlığı için çok zararlı olduğunu Başkan Bush ABD halkına yaptığı açıklamada itiraf etti ve “bu yağları tüketmeyin” dedi. Çünkü bu yağlar sebep olduğu hastalıklardan dolayı ekonomik dengeleri bozuyordu!
Aslına bakarsanız bu yağlar gıda emperyalizminin ürünüdür. İkinci Dünya Savaşından sonra ayçiçeği yağını ilk Rusya üretip tüketmeye başladı ve Balkan göçmenleri aracılığı ile Türkiye’ye ayçiçeği yağı kültürü girdi. Mısırözü yağı ABD emperyalizmi üzerinden dünyaya yayılmıştır. Şimdiki Kanola dayatması da yine ABD emperyalizminin işidir. Kanola, kolzanın GDO’lu tohumundan üretilir.

İkincisi bu yağlar 40 derecenin üstünde kolaylıkla bizim trans yağ dediğimiz yapay yağ asitleri üretmeye başlar, doğada olmayan yağları insan vücudu tanımadığı için biriktirir, insan vücudunda biriken bu yağ asitleri kolesterolü oksitleyerek damar sertliğine sebep olur. Diğer taraftan trans yağ asidi beyindeki sinir kılıflarına girerek beyindeki iletiyi bozabiliyor ve parkinson, alzheimer gibi hastalıklara sebep olabiliyor.

Artık kesin olarak biliyoruz ki, ayçiçeği, mısırözü ve soya yağı kansere sebep olabiliyor. Akciğer kanseri, meme kanseri, kalın bağırsak kanseri, şeker hastalığı, kalp hastalıklarının oluşumunu kolaylaştırıyor.

Kuzu şiş ve bonfileden korkmayın, asıl peynirden korkun!

Doymuş yağ asitlerinden 3 tanesi damar sertliğine yol açıyor, bu yağ asitleri ateorejenik yağ asitlerine dönüşüyor. Bunlar: Laorik asit, Mirsist asit, Palmitik asit

Ahırda beslenen hayvanın sütünde bu yağ asitlerinden bulunuyor. Peynir yemek çok sakıncalı, et yemek sağlıklı ama hayvanın yağsız et kısmı tercih edilmeli, kıyma ve kıyma ile yapılan etlerden uzak durmalı. Ateorojenik yağ asitleri hayvanın depo yağında var.

Doğal beslenen hayvanın iç yağında sterearik asit var yani Türkçesi zeytinyağı diyebiliriz. Hücre içi yağ asidi sterearik asit içerir, bu hayvanın iç yağı yendikten kısa süre sonra insan vücudunda oleik asite dönüşüyor. Atalarımız zeytinyağı bulamadıkları bölgelerde iç yağı yiyerek bir nevi zeytinyağı tüketmiş oluyorlardı.

Günümüzde sofralarda ağırlık kazanan doymuş yağ içeren besinler makro besin fazlalığı oluşturarak kronik hastalıkları arttırdı. Kuzu şiş ve bonfileden korkmayın, asıl peynirden korkun, kahveye süt değil de krema koymakla elinizle palmitik asit almış oluyorsunuz.

Mikronutrient (mikro besin azlığı) eksikliğine sebzelerde sebep oluyor…

Yapay gübre, GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) tohum, hibrit tohum kullanılarak üretilen gıda ürünlerde mikro besin oranı normalden yani doğal tohumla yetişenlerden çok düşük! Benim açımdan GDO’nun en önemli unsuru mikro besin eksikliğine yol açması!

Barut fabrikaları işsiz kalınca, gübre fabrikası oldu!

Yapay gübre nerden doğdu hiç merak ettiniz mi? Sebebi bugünde benzerini duyduğumuz hikaye ile biz açlığı yok etmek istiyoruz hikayesi başladı, işin altında yatan sebep ikinci dünya savaşında saklı! İkinci dünya savaşı döneminde savaş için gerekli barutu üreten fabrikalar, savaş bitince işsiz kaldı. Bilin bakalım barut neden üretilir: AZOT
Peki yapay gübrenin ham maddesi ne? İşte cevabı AZOT!

“Sömürü düzenini bozmak istemiyorlar”

Birleşmiş milletler açlıkla mücadelede 46 yılda toplam 30 milyar dolar kullanmış.

Peki bu 2008 yılı içinde sadece finans piyasasının içine düştüğü sıkıntıdan kurtulması için bankalara Avrupa ve ABD’den 2,5 trilyon dolar kaynak aktarıldı. Sırf sömürü düzeni bozulmasın devam etsin diye! Şahsen bu adaletsizlikleri göz önünde aldığımda Birleşmiş Milletlerin Hiçbir Kurumuna saygı duymuyorum. Hepsi Amerikan emperyalizmini sürdürmek için kurulmuş bir sistem.

“Zeytinyağı ile kızartma yapılmaz, yanınca kanser yapar iddiası tamamen emperyalist oyunun bir parçasıdır”

Tekrar yineliyorum, ben dünyayı yeniden keşfetmiyorum 60 – 100 sene önceki Anadolu beslenme kültürünü bilimsel olarak açıklıyorum!

İnsan beyninde de bütün hücrelerin duvarında olduğu gibi oleik asit ve Omega-3 vardır. Saf sızma zeytinyağı en iyi oleik asit kaynağıdır. İyi kolesterolü düşürmeden, kötü kolesterolü düşürür bu kalp için en sağlıklı yağ demektir.

Evliya Çelebi seyahatnamesinin Trabzon bölümünde hamsiyi zeytinyağında pişirme tarifi vardır. 400 sene önce zeytinyağında kızartma yapılırken, 100 sene önce mi yanıp zehirler oldu! Zeytinyağı yanınca kanser yapar iddiası tamamen emperyalist oyunun bir parçasıdır. Margarin ve mısırözü yağını dünyaya pazarlayabilmek için! Yunanistan’da yıllık zeytinyağı tüketimi kişi başı 20 kg. Türkiye’de ise 1 kg. Sağlık sorunları Türkiye’de neden artıyor gerisini siz düşünün!

Zeytinyağı ısıya dayanıklıdır, zeytinyağının yanma derecesi 250 derecedir. Siz yakamazsınız, tam aksine ısıya en dayanıklı yağ zeytinyağıdır. Sızma zeytinyağında daha düşük ısılarda duman görürsünüz ama bunun hiçbir zararı yoktur. Evliya Çelebi’nin tarif ettiği gibi hep zeytinyağı.”
http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=94730

L-EYLA 30-12-2008 00:56

Çocuğuma hep hazır süt içirdim diyerek övünürken şimdi bu okuduklarımla beynimden vurulmuşa döndüm.Pazardan köy yumurtası diye alırken daha sonra güvenemeyip keskinoğlu alıyordum.Ben ne büyük hatalar yapıyormuşum.AMA antibiyotik yerine şifalı bitkiler kitabımdan kafama yatanları kullandığım için mutluyum. yemeklerimde sadece zeytin yağı kullanıyorum.AMA kızartma yaparken çok duman olup kokuyor diye çiçek yağı kullanmakta yine hata yapmışım. ÇOK teşekkürler bilgileriniz için. ŞİMDİ bir soru sütü nekadar kaynatacağım ve benim bildiğim ineği olanlar hayvanlarını sürekli kapalı tutuyorlar mecburen.Ne bulurlarsa yediriyorlar bu kişilerden almam daha mı iyi olur????? LÜTFEN CEVAP VERİN ÇÜNKÜ HAKİKATEN KAFAM KARIŞTI!

susam 30-12-2008 09:41

Bu tür yayınlar aktarıldıkça bilinç düzeyimiz o kadar artacak. Ben umutluyum. Yavaş yavaş yaşam standartlarımızı değiştireceğiz. Alışkanlıklarımızdan kurtulup tekrar doğaya döneceğiz. Ki buna şimdilerde başlamazsak ileride dönebileceğimiz bir doğa kalmayacak.
Bütün bilgiler için teşekkürler deniz akvaryumu.

BoncukZ 31-12-2008 22:58

Kanser kapınızı çalmadan siz onu yoklayın
İnsanoğlu yüzyıllar boyunca cüzzam, veba ve verem gibi hastalıklarla uğraştı. Modern dünyanın korkulu rüyası ise kanser. Dünya Sağlık Örgütü'ne göre kanser, 2010 yılında kalp rahatsızlıklarını geçerek dünyadaki en ölümcül hastalık olacak. Sadece bu yıl, 'habis ur' sebebiyle hayatını kaybedenlerin sayısı yaklaşık 7 milyon. Tedavi için dünya genelinde yaklaşık 500 milyar dolar harcanıyor. Türkiye'de her yıl 100 bin kişi kansere yakalanıyor. Son 5 senede kanser ilaçlarının tüketimi neredeyse iki katına çıktı. İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası'nın (İEİS) verileri, durumu gözler önüne seriyor. 2003 yılında Türkiye'de tüketilen ilaçların yüzde 3,8'ini onkoloji (kanser) oluştururken, bu rakam 2008'de yüzde 7,2'ye çıktı. 2008'in ilk 10 ayında kanser ilaçlarına harcanan para 720 milyon YTL.

Kanser, bazı etkilerle değişime uğramış hücrelerin, kontrolsüz olarak çoğalıp büyümeleri sonucunda meydana geliyor. İnsan vücudundaki bütün organlar hücrelerden oluşur. Sağlıklı hücreler bölünebilme yeteneğine sahiptir. Ölen hücrelerin yenilenmesi ve yaralanan dokuların onarılması amacıyla bu yeteneklerini kullanırlar. Fakat sonsuz bölünemezler. Sağlıklı bir hücre gerektiği yerde ve gerektiği kadar bölüneceğini bilir. Buna karşın kanser hücreleri, bu bilinci kaybeder, kontrolsüz bölünmeye başlar ve çoğalır. Birikerek tümörleri (kitleleri) oluşturur. Tümörler normal dokuları sıkıştırabilir, içine sızabilir, tahrip edebilir. Eğer kanser hücreleri oluştukları tümörden ayrılırsa, kan ya da lenf dolaşımı aracılığı ile vücudun diğer bölgelerine gidebilir.

Hastalığa yol açan en önemli iki faktör alkol ve sigara. Sağlıksız beslenme ve kullanılan ürünler de rahatsızlığı tetikliyor. Doktorlar, kanserle mücadelenin anne karnında başladığına dikkat çekiyor. Anne iyi beslenirse çocuğunda kanser riski 5 kat azalıyor. Prof. Dr. Erkan Topuz, kanserden korunmaya yönelik önlemlere ağırlık verilmesini istiyor. "Asıl olan tedavi değil, korunma ve erken teşhistir. Kanserde bir koruma bin tedaviden evladır!" diyor. Prof. Dr. Haluk Onat da, fast-food tipi beslenme, çevre kirliliği, sigara tüketimi ve hareketsiz yaşam tarzının kanserin artmasına yol açtığını vurguluyor. Prof. Dr. Mustafa Yaylacı ise, belirli dönemlerde hastanelerde yapılacak tetkiklerle kanser vakalarının yüzde 90'lara varan oranda önlenebileceğini kaydediyor. "Belli bir yaştan sonra hasta olun olmayın mutlaka doktora gidin." çağrısında bulunuyor.

KANSER TEDAVİSİNDE OLUMLU ETKİSİ OLAN YİYECEKLER

Güçlü bir antioksidan olan indol-3-karbinol, en çok brokoli, karnabahar, lahana, semizotu ve turunçgillerde bulunuyor. Bunlar, meme kanserini önleyen en önemli gıdalar. Dünyadaki en ucuz ve şifalı bitki ola n lahanayı haftada bir kez yiyin. Lahana, bağırsak ve karaciğerdeki zehirleri bloke ediyor, tümörlerin bilinçsizce çoğalmasını durduruyor.

Mantar: Çeşitli terapi edici özellikleri olduğu bilinen 270 mantar türü var. Japonya, Çin ve Kore'de yürütülen çok sayıda bilimsel çalışma, mantarın sağlığa yararını ortaya koydu. Kültür mantarının beyaz olanını değil, esmerlerini yiyin. Çünkü mantarlar kanserojen madde ile beyazlatılıyor. Draje halinde satılan mantar haplarını eczanelerden bulabilirsiniz. Bağışıklık sistemini güçlendiren beta glukan, mantarın yanı sıra arpa, maya, nişasta, esmer pirinç ve ekmekte bulunuyor. Özellikle meme kanserine karşı koruyucu özelliği var.

Nar suyu: meme kanserinde çok faydalı. Kabuğunda ve çekirdeğinde büyük şifa var. Meyve ve sebzelerin mevsiminde tüketilmesi ve posasıyla yenmesi önemli.

Limon ve mandalina kabuğunda olan D-limoen, kanser tümörünü eritiyor ve çoğalmasını durduruyor. Limon ve mandalina kabuklarını atmayın. Sirkeli su ile iyice yıkadıktan sonra yiyin.

Domates, erkeklerde prostat, kadınlarda meme kanserinde çok faydalı. Ama mevsimlik domates... Ev hanımları, temmuz ile eylül sonu arasında üretilen domatesi kışın kullanmak için salça yapabilir. Ev salçası ve ketçapı kullanın.

En çok havuçta bulunan A vitamini cilt, lenfoma, böbrek, kolon, meme kanserinde çok faydalı.

Kansere karşı etkili olan ellagıc asit, bütün kırmızılarda bulunan bir antioksidandır. Ahududu, çilek ve böğürtleni mevsiminde bol bol yiyin. Yapraklarından çay yapın. Bunlar kemik iliğini harekete geçirir, immun sistemini güçlendirir, tümörlerin erimesine neden olur. Karadut, hormon atılmayan tek ağaçtır. Mevsiminde bol bol tüketin.

E vitamini için selenyum açısından zengin ananas, yoğurt, enginar, brokoli, karnabahar, lahana ve semizotu tüketin. Bunlar memedeki ödemi alır. Günde 300 gram yoğurt tüketmek meme, kolon, mide, yumurtalık, endometriyoz kanserinde koruyucu. Yoğurt, probiyotik yoğurt kullanılarak evde yapılmalı.

Kanserden koruyucu melatonin salgısı açısından mutlaka karanlıkta uyuyun. Kanser hücresi aydınlıkta çoğalır, karanlığı sevmez. Saat 22.30-23.00 gibi yatın. Işıksız ve rahat bir uyku, güneşin doğuşuyla kalkmak hayat tarzınız olsun. Gece vardiyasında çalışanlarda ve aydınlıkta uyuyanlarda kansere yakalanma riski 5 kat artıyor.

Hücre bölünmesini yavaşlatması sebebiyle yeşil çay için. Koyu çay, mide kanseri riski oluşturur. Çayı, açık ve şekersiz olarak tüketin. Günde 2 kupa, 8-10 dakika demlenen yeşil çay için. Her gün papatya ve zencefil çayı tüketilebilir. Kahveden sakının.

At kestanesi, özellikle hemoroid tedavisinde iyi. 4-5 tane at kestanesini alın, içine biraz da krem koyarak blenderda ezin, hemoroid tedevisinde kullanın. At kestanesi ayrıca varis, hemoroid ve meme kanserine bağlı ödem oluşan kollarda kullanılır.

Soya, keten tohumu ile birlikte fibrokistlerde, meme kanserinde ve prostat kanserinde çok faydalı. Yemeklerde kullanacağınız yarı zeytinyağı, yarı soya yağı sizi meme kanserinden belli ölçüde koruyacaktır. Soya ayrıca kemik yoğunluğunu da artırıyor. Menopoz döneminde sıkıntıyı gideren bir özelliği var.

Acı biber, Arnavut biberi mide kanserinden koruyor. Çok şifalı. İmmun sistemini güçlendiriyor. Biberinizi saksıda yetiştirin, sonra blender ile çekin ve yemeğin üzerine serpin.

Stresten uzak durun, pozitif olun.

KORUNMAK İÇİN YAPILMASI GEREKENLER
Çikolata ve koladan sakının. Salam, sosis, sucuk, hazır meyve suyu, mayonez, ketçap, konserve tüketmeyin. Yamuk yumuk elma alın.

Hayvanlara büyüme hormonu verilince süt ve eti artıyor. Bunlar insana da geçiyor. Beyaz et tercih edin. Kümes hayvanlarından köyde yetişenleri yemeye çalışın. Marketlerden aldığınız kümes hayvanlarının derisini yemeyin. Kırmızı et tüketecekseniz kuzu eti alın, genellikle kuzular zehirlenmemiştir.

Beyaz un, şeker ve tuzu hayatınızdan çıkarın.

Fast-food'dan uzak durun. Haftada 3 kezden fazla fast-food yiyenlerde kanser riski artıyor.

Fazla mangal yapmayın. Yaparsanız da fazla pişirmeyin, yakmayın. En ufak yanık kanserojen riskini artırır. Mangal yerine fırın haşlama, buğulama tercih edin.

Küçük balık tercih edin, dip balığı yemeyin. Balık yaşlandıkça kanserojen etkisi artar. Haftada en fazla bir kilo balık tüketin.

Daima bebe şampuanı, defne sabunu ve saf sabun kullanın. Oda spreyi, ter önleyici koltuk altı kremi ve deodoranttan uzak durun. Organik denilen saç boyaları bile kanserojendir, kullanmayın, kına yakın. Sprey şeklinde böcek ilacını tercih etmeyin.

Badana yapılan eve bir süre girmeyin. Mobilya cilası kanserojendir. Eski mobilyalarınıza sahip çıkın.

Alkol ve sigara kullanmayın.

Cep telefonunu kendinizden uzakta şarj edin. Çocuk odasında şarj etmeyin. 30-45 saniyeden fazla konuşmayın. Uzun yolculukta kapatın.

Televizyonu 5 metre uzaktan izleyin.

Çamaşır makinesinde zeytinyağlı sabun kullanın. Mutfakta plastik, bakır, alüminyum kullanmayın. Bulaşık makinenizin parlatıcı gözüne sirke koyun. Makineden çıkardıklarınızı sirkeli sudan geçirin. Ne kadar durulansa da üzerinde deterjan kalır.

Kanserden korunmak bebeklikte başlar
İyi beslenen annenin çocuğunda kanser çıkma riski 5 kat daha azdır. Çocuğunuzu gülmeye alıştırın, onu mutlu edecek şeyler yapın. 12 yaşından önce cep telefonu kullanmasına izin vermeyin. Çocuklarınızın plastik çim bahçelerinde oynamasına izin vermeyin. Çocuk bahçelerini ilaçlamayın. Sentetik halıdan uzak durun.

HASTALIKTAN KORUYAN VE TEDAVİDE DESTEK OLAN TAMAMLAYICI TIP
Güveneceğiniz bir doktor seçin.
Bilinçli kişiler tarafından uygulanan hipnoz kanser ağrılarını azaltabilir.
Dini ibadetler ve namaz, meditasyon etkisi yapar. Doğrudan doğruya yaratana odaklanarak iyi şeyler dilemek, güzel düşünmek büyük önem taşıyor.
Kemoterapi ve ilaç tedavisi gören hastalarda önerilmeyen akupunktur, ehil kişiler tarafından uygulanınca bulantı ve kusmayı engelleyebiliyor. Kronik ağları azaltabiliyor, kemoterapi sonrası el ve ayak uyuşukluğunu gideriyor.
Çin yakın dövüş sanatlarından olan taichi egzersizleri kan ve enerji sirkülasyonunu olumlu etkilediğinden hastalıklara karşı direncin artmasına yardımcı oluyor, kemik kaybını geciktiriyor.
Masaj bilinçli kişiler tarafından yapılırsa hastayı rahatlatıyor.
Arabesk değil, huzur veren müzikler, Mozart, Haydn, Schubert, Beethoven, Brahms dinleyin. Gürültülü müzik dinletilen farelerin kanser olduğu görüldü.
Son 10 senede yapılan araştırmalar, ailesinden birini kaybedenlerde kanserin daha hızlı çıktığını gösterdi. Stresin kanser üzerindeki olumsuz etkisi bilimsel açıdan ispat edildi. Mutlu olun, devamlı gülmeye çalışın. 'Bir kahkaha bir kilogram pirzolaya bedel'dir. İnsan neşeli ve mutlu olduğu zaman, vücudu zararlı maddelere karşı koruyan immun sistemi güçleniyor.
Sevgi-inanç tedavisi önemli. İster Müslüman, ister Hıristiyan, ister Musevi ol, seni yaratana inan. Allah'a güven ve sana destek olacağına inan.
Her 8 kadından birinin meme kanserine yakalanma riski var. Bu nedenle her gün yarım saat yürüyün, aletsiz jimnastik yapın ya da yüzün. Vücudunuzdaki yağı yakmaya bakın. Spor yapınca insan aynı zamanda stresten uzak kalır.
EN SIK GÖRÜLEN TÜRLERİ VE TEDAVİLERİ
Meme kanseri: Her 10 kadından birini etkiliyor. Erken teşhis edildiğinde ölümcül olmaktan çıkabiliyor. Kadınların 20 yaşından itibaren her ay kendini kontrol etmesi gerekiyor. 35-40 yaşından itibaren her yıl bir kez doktor muayenisi tavsiye ediliyor.
Prostat kanseri: Erkeklerde görülüyor ve kansere bağlı ölümlerin yaklaşık yüzde 9'unu oluşturuyor. Hiçbir belirti göstermeden sinsice gelişebiliyor. Tıptaki ilerlemeler sebebiyle erken teşhisi mümkün.
Akciğer kanseri: En sık görülen kanser türü. Kuru öksürük, kanlı balgam, nefes darlığı, omuz veya sırt ağrısı, ses kısılması ve halsizlik gibi belirtiler gösterir. Hastalıkta sigara yüzde 80 etkili.
Kalınbağırsak kanseri: Genellikle 50 yaşından sonra görülüyor. Erken teşhis için her yıl dışkıda gizli kan testi, 5 yılda bir rektosigmoidoskopi, kolonoskopi veya baryumlu kolon filmi çektirilmesi gerekiyor.
HANGİ YAŞTA HANGİ KONTROLLER YAPILMALI?
Yaş 20-39 (kontrol aralığı 3 yıl): Kadınlarda; ağız boşluğu, tiroit bezi, lenf bezleri ve yumurtalıklar başta olmak üzere, muayene ve ayrıca memelerin her ay kendi kendine kontrolü ve PAP testi. Erkeklerde; ağız boşluğu, tiroit bezi, lenf bezleri, testisler ve prostat başta olmak üzere genel muayene.

Yaş 40-50 (kontrol aralığı 1 yıl): Kadınlar için yukarıdakilere ek olarak tuşe ile muayene ve memelerin doktor kontrolü. Mamografi, ayrıca menopoz döneminde rahim kontrolü. Erkekler için yukarıdakilere ek olarak kapsamlı prostat muayenesi.

Yaş 50 ve üzeri (kontrol aralığı 3-5 yıl): Kadınlarda yukarıdakilere ek olarak dışkıda kanama testi, kalınbağırsak endoskopisi ve mamografi. Erkeklerde dışkıda kanama testi, gerekirse kalınbağırsak endoskopisi.

Hazırlayan:Çağlar Avcı,Necip Çakır
13 Aralık 2008, Cumartesi
ZAMAN GAZETESİ


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 09:02.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)

Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024