agaclar.net

agaclar.net (http://www.agaclar.net/forum/)
-   Daha İyi Bir Yaşam İçin (http://www.agaclar.net/forum/daha-iyi-bir-yasam-icin/)
-   -   Kanser (http://www.agaclar.net/forum/daha-iyi-bir-yasam-icin/9768.htm)

Yaşam Sevgisi 03-09-2008 09:38

Kanserin ulaşılmaz, el değmez, üstesinden gelinmez birşey olduğunu aklından çıkarmalı insan. Virüslerden kaynaklandığı veya birtakım basit mutasyonlardan kaynaklandığı konusuna olumlu bakmıyorum. Günümüzde bile hala kanserin virüslerden kaynaklandığı konsunda birsürü şüphe var ve bu bakış açısıyla birsürü kanserin oluşum nedeni tespit edilememekte. Vücuttaki enerji akımlarının özgürce dolaşmasının engellenmesi sonucu dokulardaki bozulma ve enerji harcama ve boşaltma kapasitesinin azalması gerçeğe ve mantığa daha yakın gibi durmakta.
Wilhelm Reich'in Kanser yapıtı da sanırım bunu anlatıyor. Şu sıralar okumayı planladığım bir kitap. Ama ondan önce şu anda, Reich'in o yapıtını üzerine oturttuğu daha temel "Bedensel Boşalmanın işlevi"ni okumaktayım. Ona da sıra gelecek.

Yaşam Sevgisi 03-09-2008 11:13

Ben şu anlık pozitif ve negatif enerjiden bahsetmiyorum. Ne olduğu hakkında da, bana bir çağrışım yaptırdığının dışında bir anlamı varsa bilmiyorum. Ancak ruh, pisikoloji dediğimiz şey de bugün bedenle bağlantılı bir mekanizmadır. Saedece beden ve sadece ruh gerçek düşüncesine katılmıyorum. Bir tedavi olacaksa, her iki koldan da birbirini destekler nitelikte mücadele edilmeli. Ruh, tin veya akıl koca bir dağın sadece görünen tepesidir. Beden ruhu etkiler ve ruh da bedeni, organları ve kasları etkiler. Bu bilinen bir olgu herhalde. Çok da ilerlememiş bir sinir-ruh-beden hastalığında(başlangıçta) belki ruhsal-psikolojik bir müdahale kişi üzerinde önemli etkilere ve gelişmelere sebep olabilir. Fakat eğer, ilerlemişse sadece ruhsal müdahele yetersiz kalır. Dirimsel, bitkisel, fiziksel veya kassal bir sağaltım gerektirir ruhsal müdahale ile birlikte.

Sonuç olarak ruh bedeni etkiler ve beden ruhu etkiler. İkisi bir bütündür. İyi bir ruh hali, kişinin hayata bağlanmasına, kaslarda ve organlarda kişinin enerji yüklenme ve boşalma mekanizmasının düzgün çalışmasını sağlar. Kişinin enerji harcama kapasitesini arttırır. VE bu ket vurulmamış yüklenme ve boşalma mekanizması insanı bir sürü sinir hastalığından da kurtarır ayrıca.. Daha da ilerisi, dokuların sağlıklı çalışmasını ve bozulmamasını sağlar. Bu şekilde dokuların, kasların ve organların enerji yüklenme-boşalma mekanizmasının ket vurulmamış bir şekilde yüksek enerji kapasitesi ile çalışması canlılığı, dirimi güçlndirir ve doku bozulmasını, yavaşlamasını engeller.

Ruh ve beden arasındaki bağlantı yadsınamaz. Dolayısıyla yaşama daha bir mutluluk ve sevinçle bağlanan insanda kanser hastalığının iyileştiği de görülebilmektedir.

Yaşam Sevgisi 03-09-2008 11:15

Günümüz klasik biliminde kanserin nedeni olarak birtakım bakteri veya virüsler gösterilmekte. Benim de hiç bir zaman kafama yatmayan bir konu oldu bu. Ve hiç etkileyemedi beni açıkçası. Önce virüsler ve bakterilerin, normal hücrelere bir-iki gen aktardığı söyleniyor. Daha sonra hücrenin kendisi durduk yere bir mutasyon geçiriyor. Bu mutasyonun neden oolduğu da belirsiz. Son olarak bir nedenle daha hücre mutasyon geçiriyor. Ve sonuç olarak kanser hücresi oluşuyor. Günümüz bilimi kanseri böyle açıklıyor. Güneş ışınlarına dayandırıyor, virüse, bakteriye dayandırıyor. Böyle birkaç basamakta kanserin temel oluşum mekanizması anlatılıveriyor.

Oysa kanser hücresinin genel özelliği nedir? "Hücreler sonsuz denebilecek kadar büyük bir bölünme yeteneğine kavuşmuşlardır." denir. Aslında bununla bedenin kontrolü dışındaki bir hızlı büyüme anlatılır. İkinci olarak kanser hücreleri damarlaşma yeteneğine sahiptir. Bir kere aktarılan bir veya bir kaç gen vücut hücrelerine şu saydığım kansere özgü nitelikleri kazandırabilcek nitelikte olabilir mi? Damar çekiyor, durmadan çoğalıyor. Bunlar birçok protein ve molekülün birlikte sistemaik bir şekilde gerçekleştirebileceği şeyler. Bunun için bir iki gen değil, birçok gen birlikte çalışması gerekir. Birlikte sistematik olarak mutasyon veya değişim geçirmiş olması gerekir. Dolayısıyla da sağlam bir temele oturmuyor bu görüş.

Kaldı ki "gen" kavramının ne olduğu da belli değil. 2000 yılından sonra insan genom projesinin gerçekleştirilmesi sonucunda, "gen" diye birşeyin olmadığı düşüncesi yavaş yavaş önem kazanıyor ve tüm dünyada şu an yayılmakta. Bilim adamları yeni arayışlar içine girmekte. Çarpık ve ayrık gen kavramları ortaya çıkmakta. Bu da gen diye belli bir DNA zincirin varlığını kökünden sarsmakta. "O halde gen ne" sorusunu ortaya çıkarmakta. Gen belli bir bitişik DNA zinciri mi? İnsan Genom Projesinden çıkan sonuçlar öyle çıkmadığını söylüyor.Akisne bu proje gen kavramını çökertiyor... Bu konuda Oktay Sinanoğlu'nun "Hayatın Örgüsü" isimli makalesini okumanızı öneririm. Bğlantısını veriyorum. İşte burda:

http://www.turandursun.com/forumlar/...ead.php?t=6148

Dönelim biz kansere. Bu özelliklerin ben, vücutta kullanılamayan fazladan bir enerji ve organik madde varlığını gösterdiği kanısındayım. Dokular damarlaşmakta yani besin ve oksijen çekiyor. Hücrelerin çoğalma hızı büyük. Aslında bu vücudun var olan enerji ve besini kullanabilmek için doku hücrelerinin, vücuttan bağımsızlaşarak geliştirdiği, bedene göre kötü bir adaptasyon niteliğinde. Bu ne zaman oluyor? Bedenin maddeyi ve enerjiyi kullanma yeteneği kösteklendiği zaman gerçekleşmekte. Bu mekanizmanın kösteklenmesi, dokuları başka bir arayışa sokmakta: o da kanser. Ama aslında doğa kendi işlevini ve kuralını yerine getiriyor.

Reich'in bozulan doku hücrelerinin dirim kabarcıklarına dönüşerek kansere neden olabileceği düşüncesi de aynı çıkışlı olabileceği düşüncesindeyim. Yani bozulan doku hücreleri, harcanması gereken organik madde ve enerji kaynağını oluşturuyor. Doku bozulması da bedenin canlı işlevlerini yitirmesi sonucu oluşuyor.

Benim düşünceme göre, enerji ve enerji yüklü maddeler, canlıya veya dokuya bir değişim, bir evrim, kendini o enerjiyi ve maddeyi kullanabilecek şekilde bir programlama yeteneği, bir adaptasyon yeteneği, canlı tarafından iyi veya kötü bir şekilde algılanabilecek bir değişme kabiliyeti vermektedir. Yani aslında kanser ve evrimin kökeninin aynı olduğunu düşünüyorum. Fakat kanser kendini bir nesil içersinde ortaya çıkarmakta, bedenden bağımsızlaşarak canlı bedene zarar vermekte. Evrim ise bir nesilin dışına taşmakta, canlının bütünlüğüne dönük olup, ona yarar sağlamaktadır.

denizakvaryumu 25-09-2008 11:32

1 Eklenti(ler)
Su damacanaları öldürüyor

Eklenti 48150

Eğer damacananın altında üçgen geri dönüşüm logosu içinde 3 veya 7 rakamını görüyorsanız bu damacanalar sağlığınız açısından tehlike yaratıyor anlamına geliyor.

Bu geri dönüşüm işareti, damacananın yüksek oranda kimyasal madde içerdiğini gösteriyor. Özellikle de vücuda iki kat daha fazla zarar veren 'biesphenol A' nın yüksek olduğunu gösteriyor. BPA olarak da bilinen 'biesphenol A' kalp sağlığınızı bozuyor ve diabet riskini iki kat arttırıyor.

ABD'deki Peninsula Tıp Fakültesi'nde yapılan araştırmalar, BPA'ların karaciğer rahatsızlıklarıyla da bağlantılı olduğunu ortaya koyuyor.

İngiltere Gıda Standartları Enstitüsü'nün açıklamasına göre gün içinde almış olduğunuz BPA miktarının vücut ağırlığınızla dengeli bir uyum içinde olması gerekiyor. Sahip olduğunuz kilo başına günde 50 mikrogram kimyasal madde 'normal değer' olarak kabul ediliyor. Yani eğer vücut ağırlığınız 60 kilogram ise gün içinde alabileceğiniz en üst limitin 3000 mikrogram olması gerekiyor. Bu rakamın üstüne çıktığınız anda kalp, diabet ve karaciğer riskiniz iki kat artıyor.

Yüksek kolesterol, kan şekeri düzensizliği, yüksek kan basıncı, kanser ve nörolojik problemlerle de bağlantılı olduğu düşünülen BPA'nın vücuda zararı araştırılmaya devam ediliyor.

Amerika'da sağlıklı insanlar üzerinde yapılan araştırmalarda altı yaş üstündeki her on kişiden dokuzunun risk taşıdığı ortaya çıktı. Çünkü gün içinde kullandığınız birçok plastik malzeme BPA içeriyor. BPA kimyasal maddesi bebek biberonundan plastik şişelere kadar yüzlerce plastik malzemede bulunuyor. Konserve kutuları ve hatta CD'ler de buna dahil.

Eğer suyunuzu damacana veya şişeler içinde alıyorsanız altındaki üçgen logonun içinde "1" rakamı olmasına dikkat edin. Bu rakam damcananın BPA içermediğini gösteriyor

http://www.ekolay.net/haber/haber.as...=566622&ver=80

i. fuat yenen 25-09-2008 12:18

Bence gıda ürünlerini muhafaza etmede kullanılabilecek en sağlıklı ürün cam. Üstelik estetik ve hijyen tam olarak sağlanabiliyor. Geridönüşümüde mümkün. Tek dezavantajı; ambalajın cam olması ürünün maliyetini yükseltiyor. Sağlık için herşeye değer...

praecox 25-09-2008 12:31

Madem bu tür makaleler ilmi takılıyor bare isimlerinde yazım hataları yapmamıya özen gösterseler ya...

Sanırım Bisphenol A olmalı.

Faralya 25-09-2008 18:59

Sn Denizakvaryumu,
Altında 3 veya 7 yazmayan bildiğiniz bir damacana suyu var mı? İlgili makalede savunma da bilimsel kokuyor. Acaba hangisi doğru?

denizakvaryumu 25-09-2008 19:43

Forum üyelerinden Sn.Sonja bildiğim kadarı ile Almanya'da yaşıyor yine Fransa'da Hollanda'da yaşayan forum üyeleri var.

Eğer damacana su kullanıyorlarsa bu damacanaların altına bakıp üçgen logonun içinde hangi numaranın yazdığını belirtirlerse konu bir nebze aydınlanmış olur.

Faralya 25-09-2008 20:37

Sn. Denizakvaryumu,
Amacım "arsenikli su" tartışmasında olduğu gibi "şu miktarı şu kadar yılda öldürür" veya "madem zaralı değil oranları neden düşürdüler" gibi "entellektüel tartışma zemini" yaratmak değil. Bu konuda Fransa ve diğer ülkelerdeki damacanaların altına bakmak yerine, Türkiye'de KOSGEB tarafından yönetilen Avrupa Bilgi Merkezlerine mevzuat konusunda danışmak daha sağlıklı olur sanıyorum. Ben e-posta göndererek sordum. Ümit ederim cevap gelir. Ayrıca, yanılmıyorsam Ankarada yaşıyorsunuz, siz de bir Bilgi Merkezinden bu konuda bilgi alabilirsiniz. Ankarada olmasanız bile bu merkezler bir çok bölgede var. Önemli olan yaşamımızı bu kadar etkiliyebilecek bir konuda sağlıklı bilgiye kavuşmamız.

Baldaş 07-10-2008 13:10

Arkadaşlar hemen buraya toplanın yardımınıza ihtiyacım var
 
Aslında çok üzgün ve sıkkınım ve konuya nereden başlayacağımı da bilemiyorum çünkü gerçekten tatsız ve ürkütücü bir konu ama kafamızdaki soru işaretlerinden kurtulmamız için elinizde bulunan döküman, bilgi, link, haber her ne varsa buraya yağdırın lütfen. Eninde sonunda bir sonuca ulaşabileceğimizden eminim.

Sonuçtan kastettiğim daha bilinçli uyanık olmak, tedbirleri daha çabuk almak, çocuklarımızı korumak, Hastanelerin ilgili birimlerinin gelişmesi ve çoğalmasını sağlamak.....

Çağımızın vebası olarak adlandırılan malum hastalık ( ismini dahi telaffuz etmek istemiyorum ), oluşumu, sebepleri, gelişmesi, farkedilmesi, korunma yolları velhasıl konuyla doğrudan ya da dolaylı bildiğiniz ne varsa burada paylaşmak istiyorum.
Olayın ciddiyetini önce İstanbul'dayken farkettim. Karadenizle sınırlı zannettiğim hastalığın artış oranının heryerde ivme kazandığını dehşet içinde gördüm. Önceleri kulaktan kulağa sağdan soldan aldığım haberleri ünlülerin de aynı durumda olmaları nedeniyle gazete ve TVlerden de takip etmeye başladık.
Bu konuya kafa yormaya başladım ama insanların canını sıkar mıyım gereksiz yere onları üzer miyim diye fazla kişiyle paylaşmıyordum.

Bilinen belli başlı sebepler;


*Radyasyon
* Genetik yatkınlık.
*Kimyasal boyalar, Petrol ve türevleri, deterjanlar
*Kirli Hava
*Kimyasallarla ( Fabrika atıkları, deterjanlar, kanalizasyon, tarım ilaçları ve suni gübrelerle ) kirlenen sular
* Oda spreyleri, parfümler, kozmetik ürünleri
* Eski mutfak aletleri, ( Alüminyum tencereler, çizik teflon tavalar vs. )
* Kimyasal boyalarla boyanan yeni alınmış giysiler, ağartıcı kullanılan pamuklar vs.
* Sigara ve alkol, uyuşturucu, aşırı sıcak aşırı soğuk gıdalar
*Hormonlu sebze meyveler- Suni gübreler
* Asbest, Anadolu'da bulunan bir çeşit toprak
* İnşaat yapımında kullanılan bazı malzemeler ev içinde Radon gazı birikimine neden oluyor, özellikle zemine yakın olan daireler olmak üzere evlerin her gün en az 15 dakika havalandırılması gerekiyor.
* Mobilyalarda kullanılan bazı boyalar. Çocuk odası alırken dikkatli olun. Isıyla birlikte boyalardaki kanserojen maddeler havaya karışıyor.
* Hazır alınan gıdalarda kullanılan katkı maddeleri ( Emülgatör yağ vs. )
* Tüketilme süresi geçirilmiş çeşitli baharatlar. Alışveriş yaparken taze gıdaları günlük sütleri özellikle tercih edin son kullanma tarihlerini mutlaka sorgulayın.
* Kızartmalar, direkt ateşte pişirilen gıdalar ( döner, mangal vs. )
* Hormon verilerek büyütülmüş hayvanlardan elde edilen etler.
*Aşırı yağlı, tuzlu, küflü, şekerli, salamura, turşu, tuzlama vs. gibi yanlış beslenme ( Bu arada en önemli faktör bu galiba dönüp dolaşıp beslenmeye takılıyorum hep )
* Cep telefonları, baz istasyonları, yüksek gerilim hatları, Bilgisayarlar, Saç kurutma makinesi, Tv. gibi aletler
* Stres, aşırı üzüntü, sıkıntı gibi bağışıklık sistemini baskılayan karakter yapısı, tutum ve davranışlar
* Yakıcı güneş ışınları altında korumasız uzun süre kalma, solaryum. Avustralyada cilt kanserinin oldukça yaygın olduğu söyleniyor. Şöyle bir akıl yürüttüm dünyanın Güneşe en yakın olduğu dönemde biz kış mevsimini yaşarken onlar yaz mevsimini yaşıyor ve zararlı ışınlara çok daha fazla maruz kalıyor olabilirler.
* Bazı virüsler
* Vücutta tedavi edilmeyen bazı yaraların da ( Ülser vs gibi ) zamanla dönüşme riski bulunuyor.
Bütün bu yazdıklarımın hepsi teker teker ayrıntılı olarak ele alınıp incelenmeli üzerine basa basa irdelenmeli. Günlük hayatınızda neler yapıyorsunuz. Elinizden geldiğince nelere dikkat ediyorsunuz burada paylaşalım

Neler yapılabilir:

* Temiz hava, temiz suya ulaşmaya çalışılmalı
* Cep telefonları minimum düzeyde kullanılmalı geceleri kapatılmalı ( Ben tamamen bıraktım ) Özellikle beyni yeni gelişmekte olan çocuklarınızdan uzak tutun. SAR değeri düşük telefonları tercih edin. Konuyla ilgili istatistik yok ama ciddi veriler var ve kesin bağlantının ancak belli bir süre geçtikten sonra kurulabileceği söyleniyor.
*Bilgisayarlarınıza gerekirse ekran filtresi takın, telefonlarınızı kulaklıkla kullanın bilgisayar monitörlerinin arkasında durmayın, ev ya da arazi alırken elektrik hatlarına baz istasyonlarına olan uzaklıklarına dikkat edin.
* Hazır gıdalardan ( Kola, cips, hazır çorba , salam, sucuk vs ) uzak durulmalı.
*Evde deterjan yerine beyaz sabun, arap sabunu ve sadece su kullanılmalı. ÜLKEMİZDE BUNLARI DENETLEYEN BİR MEKANİZMA YOK. KENDİ KENDİNİZİN DENETÇİSİ OLUN ALMAYIN BÖYLECE SATMAKTAN VAZGEÇSİNLER.
* Makyaj ve kozmetik ürünleri yerine su ve sabun tercih edilmeli
* Ev yapımı yoğurt, süt ürünleri vs. tüketilmeli
* Tüketilen sebzeler organik olarak ve suni gübre verilmeden üretilmeli
* Yemeklere hazır salça koymaktan vazgeçin. Sebzeleri haşlayıp yoğurtla tüketin
*Özellikle sıcak yemekleri plastik kaplara koymayın. Hatta mutfakta plastik kaplardan vazgeçin.
*Rafine şekerden ve tatlandırıcılardan vazgeçin, doğal bal ve taze ve kuru meyveleri tüketin. Kuru kayısıları "Gün kurusu" olarak satın alın.
*Cam kavanozları tercih edin, biberonlar camdan olsun. Aldığınız zeytin peynir reçel sıvıyağ gibi ürünleri cam kaplara aktarın
* Mangal keyfinizden vazgeçin. Sebzeleri kendi suyuyla haşlayın eti haşlayarak tüketin.
*Aşırı tuzdan uzak durun. Malum Tuz Gölüne kanalizasyon bile bağlamışlar. Deniz tuzu da şüpheli geriye kaya tuzu seçeneğimiz kalıyor.
* Balık alırken açık deniz balıklarını tercih edin. Dip balıklarından uzak durun. İçlerinde son derece tehlikeli ve zehirli ağır metaller bulunuyor. Her ne kadar suni yemle beslenmiş olsa da bana kalırsa tatlı su balıkları biraz daha masum duruyor.
*Kola içmeyin, sigara içmeyin, alkollü içkilerden uzak durun, kaynar vaziyette çay ve çorba içmeyin. Aşırı acı ve baharattan uzak durun.
* Her gün spor, yürüyüş yapmaya çalışın en azından günlük ev işlerinizi kendiniz yapın hareketli olun. En yakın yerlere arabayla gitmeyin yürümeyi tercih edin. Egsoz dumanından ve yoğun trafikten uzak durun tabi ki...
*Evlerinizi her gün mutlaka havalandırın
* Erken teşhis çok önemli olduğundan vücuttaki en ufak değişiklikler bile dikkatle takip edilmeli ( Kanamalar,iyileşmeyen yaralar, halsizlik ve ateş, kansızlık, ben ve lekelerdeki değişiklik, sindirim sistemindeki değişiklik, iştahsızlık, vücuttaki şişlik ve yumrular )
* Bayanlar ve erkekler belli bir yaştan sonra düzenli olarak kontrolden geçmeli
*EN ÖNEMLİSİ İLGİLİ KURULUŞLARA GEREKEN TEDBİRLERİN ALINMASI VE SAĞLIK KURULUŞLARININ GENİŞLETİLMESİ İÇİN BASKI YAPMAMIZ GEREKİYOR...


BÜTÜN BUNLARIN HEPSİ ÇOCUKLARIMIZIN SAĞLIKLI YAŞAMASI İÇİN ŞART

BU KONUDA YETKİLİ OLANLARIN GİZLEDİĞİ İSTATİSTİKİ BİLGİ VERMEDİĞİ AMA GÜN GİBİ ORTADA CİDDİ VE KÜRESEL BİR SORUN YAŞIYORUZ. KONUYU KESİNLİKLE ABARTMIYORUM. Google'a şu kelimeleri yazın ve çıkan haberleri baştan aşağı tarayın listenin uzunluğunu görünce şaşıracaksınız: " Ünlü yakalandığı amansız hastalık "
Lütfen başlığa aktif katılımınızı bekliyorum...

cemal.S 08-10-2008 08:26

Sevgili Baldas !

Yazıyı bir bir okudum ve konunun önemini biliyorum. Ne yapmak istediğinizi biraz daha açarsanız eminim hepimiz elimizden geleni yaparız.

Saygıyla.

Baldaş 08-10-2008 09:26

Cemal Abi yapmak istediğim şu: 1- İnsanları daha bilinçli hale getirmemiz ve bilgi vermemiz lazım. Bildiğimiz herşeyi burada paylaşalım aydınlanalım. Korkuyla biryere varamıyoruz.
2- Konuyla ilgili yetkili kim varsa baskı oluşturalım. Türkiye Atom enerjisi Kurumu, Çevre Bakanlığı artık kim varsa.Türkiye'nin heryerinde ( Sadece Karadeniz değil ) düzenli olarak radyoaktivite ölçümleri yapılsın. Aval aval olup biteni seyretmeyelim kamuoyu oluşturalım. 3- Kampanya çalışma falan yapalım zararlı ürünleri boykot edelim.

Aklınıza ne gelirse önemli değil benimle paylaşın.
4- Baskı yapalım daha çok sağlık merkezi kurulsun, en yeni en ileri tedavi yöntemleri teknoloji ülkemize getirilsin.
5- Aranızda doktor olan yok mu bilgi verebilecek olan yok mu? Abim uzmanlığını yapan bir doktor ve bana söylediklerini buraya aktaramam kanınız donar.
"Tedavisi pahalı, oldukça eziyetli, hastalıkta yoğun artış var, eceliyle ölme kavramı insanlar için lüks oldu" diye özetleyebilirim. Tartışıyoruz konuşuyoruz net bir sonuca varamadık. Bana söylediği: Ya yaşımız ilerleri ve bu hastalıkla daha çok karşılaşmaya başladık, ya tıp gelişti teşhis ve tedavi olanakları fazlalaştı artış var gibi görünüyor, ya da facia zannedildiğinden çok daha büyük...
Aslında avantajlı durumdayız biraz da ülke olarak. Toprakları henüz yeteri kadar zirai ilaç ve gübreyle kirlenmemiş ülkeler sınıfına giriyoruz. Avrupalılar akın akın gelip buralardan ev ve arazi alıyor. Öyle bir gün gelecek ki bir parça toprağa sahip olabilen insanlar daha şanslı kabul edilecek korkarım..
Artık patlama noktasına geldim hergün yeni bir haber alıyorum ( Biraz önce bir haber daha aldım ). Birşeyler yapalım...Bu arada ilgilenip cevap yazdığın için teşekkür ederim.Hakikaten evlerden uzak bir konu ama zannedildiği kadar uzak değil artık...

( Bulduğum haberleri alıntılayıp burada ilgilenenlerle paylaşacağım )


Karadenizli sanatçı Kazım Koyuncu'yu kansere kurban vermenin acısını yaşayan sanatçı Volkan Konak, Çernobil faciası için hazırladığı raporu geçtiğimiz gün basın mensuplarıyla paylaştı. Karadeniz bölgesine kanser tarama merkezi açılmasını istediğini belirten Konak, "Aksi takdirde yakalarını bırakmayacağım" diye konuştu.


Babasıyla birlikte ailesinden yedi yakınını kanserden kaybeden ve bu durumu 20 yıl önce yaşanan Çernobil faciasına bağlayan Volkan Konak, iki senedir yaptığı araştırmalar üzerine bir rapor hazırladı. ODTÜ Kimya ve Biyoloji Bölümü çalışanları, TAEK (Türkiye Atom Enerje Kurumu), Dokuz Eylül Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi'nin yanı sıra yurtdışından getirdiği bilimadamları, Hamburg Üniversitesi ve ABD Woods Hole Oceennegraphy Enstitüsü'nün katkılarıyla hazırladığı raporda facianın Karadeniz halkı üzerindeki etkilerini ispatladığını belirten Konak, "İnsanlarımıza rahmetli Kazım'ımızı ölümünden sonra verdiğimiz sözü tutmanın buruk sevincini yaşıyoruz. Bu olayın iki sene sürmesinin sebebi; yirmi yıl önce yaşanan hadisenin ilgili evrak bulunamaması ve belli yasakların uygulanmasıdır. Bu belgelere ulaşmak biraz uzadı. Raporumuz 5 bin sayfalık bir araştırmanın sonuç bildirgesidir" dedi.


Alay edilmesi canımızı acıtıyor
Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın, "Karadeniz'deki kanser vakalarında Çernobil'in etkisinin yok" sözlerine çok üzüldüğünü belirten Volkan Konak, "Bakanımız yapılan taramalar sonucunda Karadeniz bölgesindeki kanser hastalarının Çernobil'le alakası olmadığını belirtti. Bizimle alay edilmesi canımızı acıtıyor. Kadınlarımızın tuvalete düşürdüğü ***, sakat doğumları, kısırları, 20 yıldır mezarda sessiz çığlık gibi yatan insanları nasıl taradınız? Benim raporumda 5 bin kişinin ölüm raporu var! Bunların hepsini belgelerle soracağız" diye konuştu. Bu konu siyasi malzeme olmamalı diyen Konak, "Dünya bu gerçeği kabul ediyor. Koffie Annan bile 2016 yılında birşeyler söyleyebiliriz. İnsanlık tarihinin en büyük facialarından biri... Nasıl olduysa bizimkiler bu durumu çözmüş. Bu açıklamanın Sinop'ta kurulacak olan santralle bir bağlantısı var mı? Ben bir bakana bu açıklamayı yakıştıramadım ki, bizde bunun etkisini ispatladık" dedi.

Üniversitelere yasak

"Şu anda ne fındıkta ne çayda radyasyon yoktur. Bizim yaptığımız yirmi sene önceki çalışmanın tezidir. Çernobil özellikle Doğu Karadeniz'de çok etkisi olmuştur" diyen Konak, "Orta Doğu Teknik Üniversitesi'ne giden bir belgeye ulaştık. Belgede Çernobil'le ilgili araştırma yapmamaları gerektiği bildiriliyor. Buna rağmen bir de "Üniversitelerin görüşü" diye bir rapor hazırlanmış. Yasağa rağmen nasıl böyle bir rapor var bende bunu anlamıyorum" diye konuştu.


Ayrıntılı bilgi için http://www.cernobilturkiye.com

Baldaş 08-10-2008 09:43

Sedat TUNALI Ropörtaj alıntısı; www.TrabzosPortal.com


Önceki gece gazeteci arkadaşım İhsan Demir’le birlikte Volkan Konak’ı ziyaret ettik. Hem birkaç haftadır görüşmemiştik hem de Volkan Konak’ın kamuoyuna verdiği kanser araştırması sözünün akıbeti hakkında bilgilenme ihtiyacı doruk noktaya ulaşmıştı.

Zira, Volkan Konak’ın kamuoyuna bu sözü verdiği televizyon programının “müsebbibi” bendim ve tazyikler dayanılır gibi değildi. Konak, söz verdiği süreyi elinde olmayan nedenlerle biraz aşmış ve beklentiler haklılık zeminine oturmuştu. Volkan anlattıkça hem İhsan Demir’in hem de benim ağzımız açık kaldı desek yeri. Neredeyse 20 yıllık gazetecilik geçmişine sahiptik ve Volkan’ın her iddiasının belgesi de elindeydi.

Önce geçmişi ve süreci kısaca bir hatırlayalım

Bilindiği gibi Nisan 1986’da Ukrayna’daki Çernobil Nükleer Santralinin infilak etmesiyle tüm Avrupa’yı etkisi altına alana radyasyon yağmurları ve kanser riski, Türkiye’de de büyük bir infiale sebep olmuştu. Dönemin sorumlu bakanlarından Cahit Aral tepkiler üzerine canlı yayında çay içerek “bakın radyasyon yok olsa ben içer miydim” ciddiyetsizliğiyle bilimi ayaklar altına alırken gerçekleri de radyasyonla birlikte toprağa gömmeye kalkmıştı.

Özellikle Doğu Karadeniz bölgesinde etkili olduğu tahmin edilen Çernobil radyasyonu, devletin yeterli inceleme ve bilimsel desteği vermemesi nedeniyle bölge insanında da karamsarlıkla desteklenmiş bir kaderci anlayışı geliştirmiş ve birçok kanser vakası erken teşhisle önlenebilecekken ölümle sonuçlanmış.

Babası Demirağa Konak da dahil olmak üzere son 3 yılda en yakınlarından 7 kişiyi kansere kurban veren sanatçı Volkan Konak, son olarak çok yakın arkadaşı müzisyen Kazım Koyuncu’nun da kansere yenik düşmesiyle sivil insiyatif koyarak harekete geçtmişti. Katıldığı bir tv programında “ devlet bu işle ilgilenmiyor ve gerçekleri ortaya koymuyorsa bunu Volkan Konak olarak ben yapacağım bu konuda halka söz veriyorum” diyen sanatçı aylar süren tarama ve incelemelerini bitirdi.

Devlet arşivleri ve bölgedeki ölüm kayıtları başta olmak üzere, ulaşabildiği her bilgi zerresini derleyerek uzmanların görüşlerine sunduğunu ve inanılmaz sonuçlara ulaştığını ifade eden Volkan Konak, rapor hakkındaki ayrıntıları yakında bir televizyon programında halkla paylaşacağını ve kanser gerçeğinin tüm çıplaklığıyla ilk kez ortaya koyacağını söyledi.

Dosyadaki ilginç ve sarsıntı yaratacak bulgulardan bazıları şunlar;

- Çernobil sonrası hastane kayıtlarındaki tüm ölümlerin nedeni olarak “ecel” denmiş ve siyasi bir rapor olduğu açık olan kanserden ölüm yoktur sonucuna bu “ecel” kayıtları dikkate alınarak ulaşılmış.
- Trajik kaza sonrası tüm üniversitelere gönderilen bir talimatla Çernobil konusunda araştırma yapmaları YASAKLANMIŞ
- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) o dönem yaptığı bir ölçümü tüm üniversitelere yollamış. Ardından bu üniversitelerden Çernobil raporu “isteyen” TAEK’e tüm üniversiteler önceden kendilerine gönderilen raporu kendi araştırma sonuçlarıymış gibi bildirmişler. Böylece bu kirliliğe birçok üniversite de alet edilmiş. Tüm üniversitelerin ölçüm değerinin, TAEK tarafından bulunan 59.4 lük oranda birleşmesi bilimsel ironi olarak tarihe kaydını düşmüş.


Volkan Konak, kanser dosyasındaki her bilginin belgeleriyle desteklendiğini ve araştırma sonucunda kesin olarak halkın kandırıldığına inandığını söyledi. Sanatçı dosyadaki tüm bilgileri çok yakında kamu oyuyla paylaşacağını, aldığı tüm tehditlere rağmen halka verdiği sözü tutacağını da sözlerine ekledi.

Biz iki gazeteci arkadaş Volkan Konak’tan bize “yayınlama” izni çıkan kısa bir bölümü, yani yukarıdaki kısmı yayınlama izni alıp ayrıldık. Ben işte bu “spor” köşesinde İhsan Demir de sanırım sahibi olduğu haber sitesinde bu “ayıbı” okuyucularına duyuracak.

Evet , bu halk böyle kandırılıyor. Üniversitelerine kanserle ilgili araştırma yapma yasağı getirilen bir ülkenin bakanı çay da içer başka şey de. Güzel ülkem, hiç olmazsa kandırılmışlığa isyan ettiği için tehditler alan Volkan Konak’a sahip çık.

Baldaş 08-10-2008 12:51

http://www.taek.gov.tr/cernobil/6_cernobil_turkiye.pdf


Yukarıda yazdığım adres Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'na ait web sitesi. 1986 yılından bu yana arşivlerin taranması sonucunda elde edilen verilerin ayrıntılı grafikler şeklinde halka bildirilmesini içermektedir. Veriler nasıl hazırlanıyor konuyu uzmanlar bilir ama çok aydınlatıcı bilgiler ve grafikler var didik didik incelemenizi tavsiye ederim


Kopyalama çoğaltma dağıtmanın serbest olduğu ibaresi yer alıyor. Merak edilen konular iletişim yoluyla ayrıca öğrenilebilir. ( Bu ne derece doğru denemek lazım )

cemal.S 09-10-2008 11:02

Merhabalar !

Avukat hanın çok teşekkürler. Bunlar o kadar değerli bilgilerki hiç birimizin anlatmaya gücü yetmez. Siz her şeyi bir güzel ortaya koymuşsunuz. Volkan Konak sanatçımızın durumunuda bir faciaya karşı siyasilerin takındığı tavrıda bir güzel ortaya koymuş yazılarınız. Bu illet güzel KARADENİZİN sadece deniz gören tarafında değil görmeyen tarafındada çok yaygınlaştı. Kısacası durumumuz gerçekten hiç iç açıcı değil.

Bilgiyi paylaşmak gerekiyor her konudaki çoğalsın. Bizlerin artık ortak hareket etme zamanı geldide geçiyor bile.

Bahçede işleriniz nasıl. Güzelim Rizede yeşillerin arasında yaşamak nasıl bir duygu bize bunlarıda bir güzel uygun sayfalarda anlatacağınızı biliyorum.

Saygıyla.

Deniz görmeyen taraftan bir hemşeriniz.

denizakvaryumu 09-10-2008 11:32

Kanser sadece karadenizde değil Türkiye'nin her yerinde yaygın, gazetelerde artık hergün kanser prof.larının yazılarını takip ediyor olmalısınız.(posta)

Her yönüyle bombardıman altındayız.

Yediğimiz ekmek,ilaçlı sebze,meyveler
İçtiğimiz su
soluduğumuz hava
cep telefonları,baz istasyonları,yüksek gerilim, ev içindeki kablosuz ADSL, ev içindeki elektrik hatları
Giydiğimiz giysiler
Şampuanlar,sabunlar,
Evimizdeki boya, taban döşemeleri (taban döşemelerini kaldırın bakın ziftle yapıştırdıklarını göreceksiniz)

Herkes bir gün kanser olacak ama 20 sinde ama 40 ında ama 70 inde.

Bu bombalardan ne kadar az hasar alırsanız o kadar iyi.

Yakınlarım kanser hastası olduğu için biliyorum ama bilmeyenler onkoloji hastanelerine bir gün bir göz atsın.Anlatılmaz-yaşanır.

Bir dağ köyüne kaçmaktan başka çare kalmıyor.Kaçmayı hayal ettiğim eşimin köyünde cep telefonları çekmiyordu geçen sene oraya da baz geldi.

http://www.agaclar.net/forum/showthr...nser+olmas%FDn

Baldaş 09-10-2008 13:04

Sayın Denizakvaryumu daha önce takip edemediğim linki verdiğiniz ve çok önemli bilgileri bize aktardığınız için teşekkür ederim. Olayın ciddiyetinin farkında olan insanlardan birisiniz. Çocuk sahibi olanlarda çok daha dehşetli bir panik duygusu, ne yapalım düşüncesi var.
Avrupa konuya çoktaaan uyandı. Onlar bizden çok daha önce sanayileşmişler bizim yaşadığımız sancıları yıllar önce yaşamaya başlamışlar. Nükleer kazaların zararlarından nasiplerini onlar da almışlar. Neden Avrupalılar Türkiye'den ev ve arazi alıyor, Neden İsrailliler Karadeniz dağlarında bitki, çiçek avına çıkmış? Bana sorarsanız bize kastları olduğu için ya da Dünyanın sonunu hazırlamak için ya da ne bileyim kene yaymak için falan değil. Tamamıyla kendi geleceklerinin kaygısındalar. Dünyayı mahvettiler ve veba salgını gibi yayılan kanserden kaçmak için tabiata sığınıyorlar. Para, güç, konfor, eğitim... Öyle bir gün gelecek ki bunların hiçbiri bir anlam ifade etmeyecek.
NÜKLEER SANTRAL YAPILMASINA KESİNLİKLE KARŞIYIM GEREKİRSE MUM IŞIĞINDA OTURMAYA DA RAZIYIM. Karslılara Iğdırlılara bir sorun bakalım Ermenistan'dan çok bize yakın olan Metzamor Santraliyle ilgili ne düşünüyorlar?


Bildiklerinizi aktarmaya devam etmenizi dilerim Sayın Denizakvaryumu...

SİGARA

Sigarada bugün için bilinen 6000 in üzerinde madde var. Bunlardan sadece yaklaşık yüzde üçünün mutagen (kansere neden olan ) olup olmadığı incelenebilmiştir. Bunlardan elli tanesinin mutagen olduğu kanıtlanmıştır. Sigara içenlerin idrarlarında bulunan bazı maddelerin bakterilerde mutagen olduğu klinik deneylerle kanıtlanmıştır.

Sigarada, Siyanür, kresol, karbonmonoksit, radyoaktif maddelerden thoryum, radyum, polonyum bulunmaktadır. Bunlara ilave olaraka nitrozamin adlı kanserojen madde de sigarada bulunmaktadır.

Prof. İbrahim Adnan Saraçoğlu / Bitkisel Sağlık Rehberi ( Okunmasını tavsiye ederim )


Cemal Abi mesajını şimdi okudum. Buralar gerçekten cennet insanın inanası gelmiyor sıkıntıların yaşandığına... Arkadaşlar yanlış anlamasın buralar tehlikeli topraklar değil. Ne bileyim sık bitki örtüsü, doğal çeşitlilik, gür ormanlarımız bunu kanıtlar gibi. Tam tersine yaşam fışkırmaya devam ediyor ve havamız suyumuz toprağımız yaylalarımız tertemiz, insanın ömrüne ömür katar. Bunu ispatlamak yine de uzmanlara kalmış. Temiz kaynaklardan buz gibi su içmek tertemiz havayı içine çekmek isteyenleri Kaçkar Dağlarına her zaman bekleriz. Ben de bir nevi kaçanlardanım memleketine sığınanlardanım...

denizakvaryumu 09-10-2008 14:35

2 Eklenti(ler)
Eklenti 49187
1.gün

Eklenti 49188
9.gün

Mikrodalgada Isıtılan Su – Bakın Bitkilere Ne Yapıyor !


Resimler 2006 daki bir bilim fuarı projesinden alınmıştır. Filtrelenmiş su ikiye bölündü, yarısı soba üzerinde kaynama noktasına kadar ısıtıldı, diğer yarsısı mikrodalga fırında kaynama noktasına dek ısıtıldı.

Su soğutulduktan sonra, tamamen aynı iki bitki bu ayrı sularla sulandı, amaç normal kaynayan suyla beslenen bitki ile mikrodalgada ısıtılan suyla beslenen bitkinin büyümesi arasında fark olup olmayacağını görmekti.

Suyun enerjisinin veya yapısının mikrodalga tarafından değiştirilebileceği düşünülüyordu. Ve sonuçlar şaşırtıcı oldu.

http://gulernameste.blogcu.com/MAKROBIYOTIK+BESLENME

Baldaş 09-10-2008 14:54

Bu inanılır gibi değil. Olacak iş değil.

Ben de daha önceki sayfalarda belirttiğiniz katkı maddelerini gözden kaçıranlar için tekrarlamak istiyorum. Bir kişiye bile ulaşılabilirse ne mutlu... Nasıl oldu da yazışmaları takip etmedim...

Sağlığınız için: Lütfen her hangi bir gıda maddesi satın almadan önce ambalajının üzerini dikkatlice okuyun.

ZARARSIZ KATKILAR E100, 103, 104, 105, 111, 121, 122, 126,130, 132,
140,151, 152, 160, 161, 162, 163, 170, 174, 175, 180, 181, 200, 201, 202,
203, 236, 237,238, 260, 261, 262, 263, 270, 280, 281, 282, 290, 300, 301,
303, 304, 305, 306, 307, 308, 309, 322, 325, 326, 327, 331, 332, 333, 334,
336, 337, 382, 400, 401, 402, 403, 404,405, 406, 408, 410, 411, 420, 421,
422, 440, 471, 472, 473, 474, 475,480


ŞÜPHELI KATKILAR E125, 141 , 150, 153, 171, 172, 173, 240, 241, 477,
605E220,221,222,223,224, 338, 339, 340, 341, 460, 461, 466, 407 (MIDE VE
BAĞIRSAK HASTALIKLARI) E200 (VUCUTTAKI VITAMIN B12 YI YOK EDIYOR)
E250,251, 320, 321 (KALP HASTALIKLARI, DAMAR SERTLIKLER VE TIKANIKLIKLARI)

TEHLIKELI KATKILAR E102, 120, E311, 312 (NÖROLOJIK HASTALIKLAR)

KANSEROJEN KATKILAR E102, 110, 123, 124, 131, 142, 210, 211, 213, 214, 215,216,
217 ÖRNEĞIN E211-SODYUM BENZOAT KETÇAPLARDA BULUNMAKTADIR.123,110 ABD, INGILTERE, FRANSA, ALMANYA, RUSYA,JAPONYA VE DAHA BIRÇOK ÜLKEDE YASAKLANMIŞTIR. FAKAT ÜLKEMIZDE RENKLI DRAJE ÇIKOLATALARDA VE KAYMAKLI BISKÜVILERDE KULLANILMAKTADIR.

EN TEHLIKELI KANSEROJEN KATKI: E330 ( NE YAZIKKI BIRÇOK HAZIR GIDADA KULLANILMAKTADIR.) (firma isimleri silinmiştir)

KULLANILAN KATKI MADDELERININ TESBITI IÇIN ANALIZ YAPILMASINA IZIN VERILMEMIŞTIR.
LÜTFEN ÇOĞALTARAK DOSTLARINIZA DAĞITINIZ.Bilgilerinize sunulur...

Doç .Dr. Mustafa TÜRKMEN

Baldaş 10-10-2008 12:36

Arkadaşlar tükettiğiniz meyve ve sebzeleri bir gün öncesi akşamından içerisine elma sirkesi kattığınız suyun içinde bekletiyorsunuz. Böylelikle üzerindeki tarım ilaçlarından arındırabiliyorsunuz.
Her akşam içine bir miktar hakiki bal ve elma sirkesi kattığınız bir bardak ılık su içtikten sonra yatın. Ölçülü olarak taze havuç suyu tüketin. Beyaz üzümü mevsiminde ölçülü olarak arada çekirdeklerini de çiğneyerek tüketin.
Su içmekten vazgeçmeyin. Uzun süre aç kalmayın az az da olsa düzenli öğünlerle yeyin.
Vücudunuzda zehirli maddelerin birikmesine mümkün olduğunca izin vermemeye çalışın. Su için, hareket edin, taze sebze meyve tüketin, stresten uzak durun.

günsu 11-10-2008 21:11

Zaten sebzeler hemen çürümeye başlıyor,
artık hiçbir şey eskisi gibi değil.

Maalesefki satın aldığımız herşeyde insan sağlığını hiçe sayarak önce ceplerini düşünüyorlar,komşumuz olan bir bayan hayvan gübresiyle yetiştirdikleri domatezi satmaya gelmeyecek kadar az döktüğünü ve kendilerine ayırdıklarını bahsediyordu.

Sattıkları başka kendi yedikleri başka insanların sağlığı neolursa olsun kimin umurunda:mad:
Bence herkes eskisi gibi salçasını ekmeğini herşeyini evde kendi yapmalı sebzesini kendi yetiştirmeli.Bizden başkası bizim sağlığımızı düşünmez

cemal.S 12-10-2008 10:28

Merhaba Baldas!

Arkadaşlarımızın yazdıklarını şöyle hızla okudum. İzlenimimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Gerçekten çok güzel faydalı bir sayfa oldu. Her bilgiden sonra dahada güzelleşiyor diye düşünüyorum. Başta siz ve konuya mesaj yazan tüm arkadaşlarımıza sonsuz teşekkürler.

Saygıyla.

praecox 12-10-2008 11:37

Ach şu limon asidi ach...!

E330 citrik asit için şu kaynağı bir okuyun.
Link

Terim kargaşamız ve amatörlerin bir lafın bir ucundan tutarak tersten anlaması neyse de bu Prof. imzalı yazılar neyin nesi.
Medyatik olma peşindeler mi?

Alıntı:

# E-330 sitrik asitin kodudur. Sitrik asit başta narenciyeler olmak üzere birçok meyvada yüksek miktarlarda bulunan bir organik asittir. Sitrik asit insan organizmasında da günde gramlarca üretilir. Bu biyokimyasal mekenizmaya trikarboksilik asit siklusu, sitrik asiti veya KREBS siklusu adı verilir. Bu siklus glukozdan enerji sağlanması ile ilgili bir metabolizma olayıdır ve durması organizmada yaşamın durması ile eş anlamlıdır. Bu temel biyokimyasal mekanizma 1953 yılı Nobel Tıp Ödülü'nü alan Sir Hans Adolf Krebs tarafından aydınlatılmıştır.
# Sitrik asit meyva suları ve meşrubatlar başta olmak üzere çok sayıda gıda türünde gıda katkısı olarak kullanılmaktadır.
Citronen saeure cyclus ilk organik kimya derslerinde zar zor adım adım tepkime eşitliklerini ezberlediğim bir döngüdür. Bu olmasa insan da olmaz hal böyle iken... kim bunlar neden böyle bir yanılgıyı ortaya koyuyorlar. Bunları sorgulamamız gerek.
Vor gebrauch des mundes gehirn einschlaten, yani ağzınızı açmadan evvel beyninizi açın.

Şimdi ordaki keşfeden adamın soyadı krebs yani yengeç ancak almancada kanesre verilen adla eşdeğer olduğu için mi limon kanserojen oluyor.
Krebs cyclusu Kanser döngüsü diye bire bir tercüme ederseniz ancak bunu anlıyabilirsiniz.

Ağzı olan konuşuyor.

Ferda Ülkümen 12-10-2008 12:09

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi Baldaş (Mesaj 296327)
EN TEHLIKELI KANSEROJEN KATKI: E330 ( NE YAZIKKI BIRÇOK HAZIR GIDADA KULLANILMAKTADIR.)BAZI HAZIR GIDALARDA TESBIT EDILEN KATKI MADDELERI E330 -(firma isimleri silinmiştir)

KULLANILAN KATKI MADDELERININ TESBITI IÇIN ANALIZ YAPILMASINA IZIN VERILMEMIŞTIR.


Benim de anlayamadığım, analiz yapılmasına izin verilmediyse tesbit edildiği nasıl iddia ediliyor?
Marketten alıp ta analizini yapamıyorlarmı?

malina 12-10-2008 12:33

Gıda Katkı Maddeleri Nedir?

Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliğinde yayımlanan tarife göre; Tek başına gıda olarak tüketilmeyen veya gıda ham veya yardımcı maddesi olarak kullanılmayan, tek başına besleyici değeri olan veya olmayan, seçilen teknoloji gereği kullanılan işlem veya imalat sırasında kalıntı ve türevleri mamul maddede bulunabilen, gıdanın üretilmesi, tasnifi, işlenmesi, hazırlanması, ambalajlanması, taşınması, depolanması sırasında gıda maddesinin koku, tat, görünüş, yapı ve diğer niteliklerini korumak, düzeltmek veya istenmeyen değişikliklere engel olmak ve düzeltmek amacıyla kullanılmasına izin verilen maddelerdir.

E Kodu Nedir ?

Gıda katkı maddelerini tanımlamak ve herhangi bir karışıklığa yol açmamak için kullanılan Avrupa Birliği’nin (EC) simgesi olarak E harfi ve üç rakamlı sayıdan ibaret kodlardır. Avrupa Birliği tarafından her katkı maddesi için belirlenir. Doğal veya sentetik olsun gıda maddelerinde kullanılan ve katkı maddesi olarak tanımlanan tüm kimyasallar bu kodlama sisteminin içindedir.

Katkı Maddeleri Sınıfları Nedir?

Gıda katkı maddeleri işlevlerine göre şu şekilde sınıflanabilir: koruyucular, tatlandırıcılar, antioksidanlar, renklendiriciler, tatlandırıcılar, kekleşmeyi önleyiciler, stabilizerler, emülgatörler, taşıyıcılar, taşıyıcı solventler, asitler, asitliği düzenleyiciler, aroma arttırıcılar, emülsifiye edici tuzlar, hacim arttırıcılar, itici gazlar, jelleştiriciler, kabartıcılar, kıvam arttırıcılar, köpük oluşturucular, köpüklenmeyi önleyiciler, metal bağlayıcılar, modifiye nişastalar, nem tutucular, paketleme gazları, parlatıcılar, sertleştiriciler, stabilizörler, taşıyıcılar, topaklanmayı önleyiciler, un işlem maddeleri.

Her katkı maddesinin kullanım miktarı sınırlandırılmış mıdır?

Hayır, bazı katkı maddelerinin kullanım miktarı iyi teknolojinin gerektirdiği miktar (Good Manufacturing Processes=GMP) olarak tanımlanmaktadır. Bu durumda kullanım miktarı kolonunda (maksimum doz) QUANTUM SATIS (QS) (herhangi bir maksimum seviyenin belirtilmediğini gösterir) ifadesi yer alır. Bununla beraber; bir katkı maddesi özgün bir gıda maddesinde QS maksimum miktarı ile izin verilirken aynı katkı maddesi farklı bir gıdada miktarı sınırlandırılmış olabilir. Örnek; alfatokoferol (E307) rafine zeytinyağında maksimum 200 mg/l maksimum dozuna sahip iken, emülsifiye edilmemiş hayvansal ve bitkisel katı ve sıvı yağlarda QS düzeyinde izin verilebilmektedir.

Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliğine Göre Sayılarla Gıda Katkı Maddeleri

Türk Tgıda Kodeksi Yönetmeliğinde yapılan sınıflamaya göre, birden çok fonksiyonu olan gıda katkı maddeleri, koruyucular, tatlandırıcılar, antioksidanlar, renklendiriciler, tatlandırıcılar ve taşıyıcı solventler olmak üzere toplamda 400’e yaklaşan sayıdadır. Bunların çeşitli gıda maddelerinde maksimum dozları QS düzeyde %17-20 oranındadır. Ayrıca gıda aroma maddeleri sınıfında; yapay aroma maddeleri yaklaşık 400 ve doğala özdeş aroma maddeleri ise yaklaşık 1800 adettir.

Gıda Katkı maddesinin toksik etkileri nasıl araştırılır?

Bir katkı maddesinin toksisitesi; kanser, doğum kusurları, sinir sistemi ya da diğer organlar üzerinde olumsuz etkileri laboratuar hayvanları üzerinde deneylerle araştırılır. Bu çalışmalar; kısa (akut) ve uzun (kronik) süreli testleri içerir. Yapılan testler çok çeşitli olup, fetus testlerini, nörotoksisiste testlerini, en az iki jenerasyon takip edilerek yapılan testleri de içerir. Kanser hariç uzun süreli etkiler için laboratuar hayvanları hiçbir olumsuz etkinin görülmediği (NOAEL:no observed adverse effect level) düzeyini tayin etmek için test hayvanları farklı dozlara maruz bırakılır. Bu düzey güvenlik faktörü ile (100) çarpılarak günlük alınabilecek miktar (ADI=Acceptable Daily Intake) belirlenir. Eğer insan üzerinde bir veri mevcut değilse, ayrıca bireylerin duyarlılık farklılıklarını dikkate alacak x10 faktörü de kullanılabilir (toplam faktör 1000). ADI değeri bir bireyin vücut ağırlığı esas alınarak tüm yaşamı boyunca bir sağlık riski olmaksızın tüketebileceği katkı maddesi miktarının tahminidir.

Herhangi bir kimyasalın sağlık üzerine olumsuz etkisi direkt olarak kullanılan miktara bağlıdır. Örneğin bir kimyasalın bireyde oluşturacağı olumsuz etki doz ile birlikte artar. Ancak kanser yapıcılar için teorik olarak tek bir molekülün tümör oluşturabileceği dikkate alındığında dozun artışının bu olasılığı da artıracağı doğaldır.

Bununla beraber ADI değerlerinin aşılması durumunda mutlaka olumsuz sağlık etkileri çıkacak anlamında değildir. Zira bu değerin hesaplanmasında kullanılan belirsizlik faktörleri oldukça geniştir (100-1000). Bazı katkılar için ADI değeri tanımlanmamıştır, çünkü hiçbir olumsuz etki söz konusu değildir.

Gıda Katkı Maddeleri Niçin Kullanılır? Gerekli midir?

Günümüz ekonomik ve sosyal şartlarında, ev dışında çalışan insan sayısının artması, beslenme alışkanlıklarının değişmesi, yemek hazırlamak için az zaman kalması gibi faktörler insanları tüketime hazır veya hazırlanması daha pratik hale getirilmiş gıda tüketimine yönlendirmektedir. Bu anlamda, gıdanın raf ömrü olarak da tanımlanabilen dayanma süresinin arttırılması, ilk andaki tazeliğini, besin değerini, görünüş, renk, koku ve aromasını koruması da o gıdadan beklenen bir özellik halini almaktadır. Dolayısıyla, gıdaları koruma ve zenginleştirme metotlarından olan katkı maddeleri kullanımı da teknolojik olarak zorunlu hale gelmiş bulunmaktadır. Gıda katkı maddelerinin kullanım nedenleri çok fazladır. Bunlardan başlıcaları aşağıdaki gibidir.
  • Gıdanın besleyici değerini korumak için,
  • Özgün diyet ihtiyaçları olan insanlar için özel bir gıda üretimi için,
  • Gıdanın dayanıklılığını artırıp daha uzun bir raf ömrüne sahip olmaları için,
  • Gıdanın dokusal özelliklerini geliştirmek için.
  • Gıdanın lezzetini ve rengini çekici hale getirebilmek veya koruyabilmek için.
  • Yağın acılaşması (oksidasyon) gibi istenmeyen reaksiyonları engelleyip lezzet kayıplarını önlemek ve besin öğelerini korumak için.
  • Gıdanın işlenmesi sırasında çoğu zaman teknolojik gereklilik olarak,
  • Gıdada hastalık yapıcı mikroorganizmaların gelişmelerini önlemek için.
  • Gıda çeşitliliği sağlamak için kullanılırlar.
Gıda Katkı Maddelerinin Kullanılma Miktarlarına kim karar verir? Kim denetler?

İkinci dünya savaşından sonra Avrupa’da Codex Alimentarius olarak adlandırılan standartlar seti hazırlanmaya başladı. Amaç ülkeler arası ticareti kolaylaştırmak için uluslar arası terminolojiyi ve kuralları geliştirmekti. WHO ve FAO’nun ortak komitesi Joint Expert Committee in Food Additives and Contaminants (JECFA) maksimum kullanma düzeylerine karar verir, tüm toksikolojik çalışmaları değerlendirir, ADI değerlerinin güvenli olup olmadığını inceler. Böylece gıda katkılarının üründe bulunabileceği miktarlar belirlenir.

Ülkemizde ise Avrupa Birliği standartları esas alınarak mevzuatımıza uyarlanmaktadır. Türkiye’de bu tür toksikolojik çalışmalar diğer pek çok ülkede olduğu gibi yapılmamakta olup, kullanma miktarları ve ürünlerin tanımları için uluslar arası standartlar uygulanmaktadır. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’na ait Enstitü ve Kontrol Laboratuvarlarında (Katkı ve Kalıntı Laboratuvarlarında) çeşitli sıklıklarda ürünlerin katkı maddeleri içerikleri incelenmektedir.

Maksimum Miktar nedir?

Bir katkı maddesinin gıdada bulunabilecek en yüksek miktarıdır.

Gerçek Düzeyler Maksimum Dozdan Yüksek Olabilir mi?

Ürünlerdeki gerçek düzeyler ise maksimum dozdan daha az olmak zorundadır, bunun nedenleri ise şöyle açıklanabilir;
  • Aynı etkiyi verebilecek birden fazla sayıda katkı maddesine izin verilebilmektedir (Örneğin; Koruyucular 32 adet, Tatlandırıcılar 12, Antioksidanlar 15 adet, Renklendiriciler 43 adet). Dolayısıyla sinerjik (birlikte tek tek olduklarından daha kuvvetli etki) etki yaratmak üzere benzer katkılar birlikte kullanıldığında aslında daha az miktarda kullanılır.
  • Katkı maddeleri kullanımında sanayici için maliyet önemli bir faktördür.
  • Sanayici maksimum teknolojik etkiyi sağlamaya çalışır.
Ancak son zamanlarda medya programlarıyla ortaya çıkan önemli soru bazı üreticilerin GIDA SINIFI (Food Grade) katkı maddelerini kullanılıp kullanılmadığıdır. Zira yönetmeliğimizde aynen uluslararası standartlarda olduğu gibi GIDA SINIFI katkı maddelerinin saflık kriterleri ve taşıması gereken özellikler de çok net tanımlanmıştır. Genel olarak ülkemizde katkı maddeleri üretilmemekte ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın izin ve kontolu altında ithal edilmektedir. Bu nedenle ithalat mevzuatı gereği, ithalatçı firmalar bu ürünleri ülkemize getirirken gerekli analizleri yaptırtmak zorundadır ve üretici sertifikalarını da beraberinde sunmak durumundadır ki, esasen ithal edilen tüm gıda katkı maddeleri Tarım Bakanlığının ilgili kontrol mercilerince fiili ithal aşamasında muayene ve analize tabi tutulmaktadır. GMP Nedir?

GMP, bir katkı maddesinin istenen teknolojik etkiyi oluşturacak iyi üretim koşulları altında gerekli miktardır. Genel olarak quantum satis (QS) miktarında kullanılırlar.

Tüketicilerin Gıda ile ilgili riskleri algılamaları farklı mıdır?

Risk yönetiminde bilimsel ve ekonomik bilgilere ilave olarak teknik olmayan faktörlerin dikkate alınması gereklidir. Tüketicilerin riskleri algılamalarında etkili olan faktörler geleneksel risk değerlendirmesinden farklıdır. Örneğin bazı faktörler çok büyük önem kazanır; çocukların etkilenip, etkilenmediği, halkın mevcut tehlikeye aşina olması, çevreye etkilerinin ne olduğu gibi...

Bilimsel ve sosyal faktörleri dengelemek gereklidir ve risklerin mutlaka toplumla iletişimi yapılmalıdır. Halkın gıda katkı maddeleri hakkındaki görüşleri genelde yanıltıcıdır. Sıklıkla insanlar doğal gıdaları, kimyasal katkılar ve koruyucular içeren gıdalara tercih etmektedir.

Aslında aynı bireyler, daha besleyici, daha elverişli, taze, güvenli gıda maddelerini istediklerini belirtmektedir. Oysa bu nitelikler, gıda maddelerinin katkı maddeleri içermesini de gerektirmektedir. Gıda katkı maddeleri hakkındaki yanıltıcı algılamalara yol açan bilgiler sıklıkla bazı medya ve popüler basın kanalıyla ve son yıllarda dünyada olduğu gibi Internet aracılığı ile insanlara ulaşmaktadır.

Bu bileşiklerin işlevleri ve kaynakları hakkında anlama karmaşasına yol açmaktadır. Bu korkular, toplumun toksikoloji bilimini anlamasındaki yetersizlikleri, doz ile vücudun metabolize etmek kapasitesi ve insanların maruz kaldıkları gıda bileşenlerinin pek çoğunu detoksifiye etmelerini anlamamalarından kaynaklanmaktadır.

www.codexalimentarius.net
www.codexalimentarius.net/jecfa.stm
www.inchem.org/pages/jecfa.html
www.fao.org/es/esn/jecfa/database/cover.htm
www.kkgm.gov.tr/Genel/index.asp?Prm=/Mevzuat/Kodeks.asp?Adres=KodeksList.htm

www.gidakat.org.tr

Baldaş 12-10-2008 12:54

Teşekkürler Malina eklediğin bilgiler için

Arkadaşlar mutfakta kullandığınız ağaçtan yapılmış kaşık kepçe vb gibi araç gereçlerden bir an önce kurtulun. Ya atın ya da başka işlerde kullanın ( Toprak çapalayın vs. ). Tahta kaşıkları diğer mutfak aletleri gibi deterjanla yıkadığınız zaman bir miktar da olsa emme özelliği var. Bulaşık makinesine yıkanması için koymayın. Daha sonra onları yemek pişirirken karıştırırken kullanıyoruz. Hatta dalgınlıkla pişen yemeğin içinde bırakıyoruz. Dikkat etmek gerekir...
Yapılan araştırmalara göre meme ve prostat kanserine neden olan en önemli faktörlerden biri de vücuda dışarıdan suni olarak alınan hormonlar. Sebze meyvelerin daha hızlı olgunlaşması için kullanılan hormonlar insan vücudunda zamanla birikiyor. Altı yedi yaşındaki kız çocuklarının erken dönemde ergenliğe girme şikayetiyle hastanelere getirildiği; adet görmeye başladıkları belirtiliyor.
Uzakdoğulu kadınların meme kanseri oranlarının düşük olduğu tespit edilmiş ve bunun nedeni olarak soya fasulyesini çok tükettikleri fikri ortaya atılmış. Amerikadaki kadınların rahim ağzı kanserinden ölüm oranı oldukça düşük. Sebep, düzenli olarak pap-smear testi yaptırmanın zorunlu olması. Ben vatandaşım, Halk Sağlığı Uzmanı değilim. Vatandaş bu bilgiye bir şekilde ulaşıyor da Sağlık Bakanlığı ne yapıyor merak ediyorum?
Sebzelerinizi elinizden geldiğince kendiniz üretmeye çalışın. Çürük çarık ekşi de olsa meyveleri kendi bahçenizden yeyin.
Sayın Praecox biyokimya konusunda bizden kat kat fazla bilgili olduğunuz ve her konuda bizden daha deneyimli görmüş geçirmiş biri olduğunuzu biliyoruz. Problemin kaynağı doğru dürüst muhatap bulamamamızdır. Sorumlular ve profesörler ortaya çıkıp açıklama yapmadığı sürece bilgi açlığımızı bir şekilde gidermeye çalışıyoruz. Beynimizi ne kadar açarsak açalım her birimiz birer labaratuvar kuramayacağımıza göre bir bilgi vericiye ihtiyacımız var. ( Bu yazdıklarımı tartışma olarak algılamayın "bizim kabahatimiz yok ki" demek istiyorum )

eskimo 12-10-2008 15:17

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi praecox (Mesaj 297988)
Ağzı olan konuşuyor.

Çok doğru :)
Aşağıda eski bir haber var ,hatırlarsanız aylarca gündemde kalmıştı.

Alıntı:

‘İçtiğiniz gazozda alkol var’
Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Bülent Deniz, “piyasadan alınan ve TÜBİTAK tarafından analizleri yapılan 10 farklı gazozda belli oranlarda alkol çıktığını” ileri sürdü.

16 Ekim 2006 PazartesiİSTANBUL -
http://www.ntvmsnbc.com/news/387711.asp

praecox 12-10-2008 16:09

Balda alkol var.

Diye de başlık atabiliriz. Bu da mümkün. Hatta doğrudur.
Zira balmumunun kendisi bir alkoldür.
Tabii bu bir demagoji. Alkol var alkol var. Şayet gazozda alkoldan kasıt ethylalkohol vardaıysa bunu da normal karşılıyabilrim zira meyve suyu da fermante olup eser miktarda ethanol oluşturur. Hatta afrikada bazı olgunlaşmış meyvelerin maymunları nasıl sarhoş etiğini sanırım hepimiz en geç bazı belgesel kanaların açılması ile görmüşüzdür.

Gazozdaki ethanolun miktarı da önemli bu miktar belli bir oranı geçer ise alkollü içecekler statüsüne girer.

Çoğu beşeri ilaç tinktur v.d. aplikasyon formlar lipofil özeliği olan aktif maddelerin ve/veya esansın çözümlenmesinde ethanol kullanılır. Bu gazoz şirketleri de bu doğal veya doğal özdeş aromaların aplikasyonunda insan sağlığına zararlı olamıyacak başka hiç bir alkol kullanamazlar.
Alkohol bu bağlamda en doğal çözüm.

Bu yazımdan alkolü över bir şeyler algılanmasın lütfen.
Hep yazdığım gibi İlacı zehir, zehri de ilaç yapan DOZUDUR.

Şunu da belirtmeden edemiyeceğim Alkol içmekten kaçınan kesimlerin de kolonya kullanımı özelikle de burundan resorpsyonundan vaz geçmeleri gerek. Alkol da kokain misali burundan kolayca resorbe olup kana karışır.

Saygılarımla

eskimo 12-10-2008 17:20

'Gazozda alkol' örneği,
bazı duyguların nasıl sömürüldüğü ve çıkar uğruna kullanıldığına örnek vermek amacıylaydı.
Kanser konusunda da bu gibi yayınlar oldukça fazla.
Mide kanserinden kaybettiğimiz babama kaplumbağa kanı içirmek isteyenler bile çıkmıştı,ne varki bizler dürüst hekime rastlamıştık,babamın son günlerinde hastamızı evde bakmamızı önermişti daha sonra doktorumuzun da kanserden öldüğünü öğrenmiştik.
Ne yazık ki kanser hastaları ve yakınlarını sömüren büyük bir sektör var.

Sevilay 13-10-2008 00:17

Gata'nın sitesine girerseniz, ilgilenebileceğiniz başlıklar bulabilirsiniz.

Aileler başlığında,hoş bir cümle vardı;

Alıntı:

Engeller vahşi hayvan gibidir. Aslında korkaktırlar, yapabilirse size blöf yaparlar. Eğer kendilerinden korktuğunuzu görürlerse üzerinize atlamaya hazırdırlar. Ama taa gözlerinin içine bakarsanız yavaşça çekilip giderler.

Orison Swett Marden


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 10:29.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)

Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024