agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğaya ve Yaşamınıza Sahip Çıkın > Daha İyi Bir Yaşam İçin
(https)




Beğeni Düzeni1Beğeniler
  • 1 Gönderen Oğuz Karsan

Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 22-03-2011, 18:38   #1
Ağaç Dostu
 
Sebahattin Sargın's Avatar
 
Giriş Tarihi: 16-12-2006
Şehir: Sakarya
Mesajlar: 4,157
Galeri: 345
Beslenmiyoruz, kandırılıyoruz!

Modern gıda endüstrisinin ürettiği yapay lezzetlerle doldurulmuş yiyeceklerle beslenen, bunları sabahtan akşama dek atıştıran çocukların kemikleri gelişmiyor; eskiden büyükannelerde görülen belkemiği deformasyonu gençler arasında yaygınlaşıyor.


Geçen gün bir arkadaşım bebeğini anlatıyordu. Her zamanki gibi sebzeleri ve iyi pişmiş et parçalarını karıştırıcıdan geçirmiş, mamayı bebeğine yediriyormuş. Bebek ilk lokmayı ağzına alır almaz tükürmüş. Anne ne yaptıysa mamayı yedirememiş; nedenini araştırınca, kattıkları etin bozulmuş olduğunu fark etmişler. Tat duyusu, yedirilmeye çalışılan yiyeceğin bozuk olduğu sinyalini bebeğin beynine uyarı olarak iletmiş, o küçücük beden, bunun kendisine zarar vereceğini içgüdüsel olarak saptayıp gerekli tepkiyi vermiş. Fizyologlar, lezzet denen kavramın öznel edinimlerle oluşmadığı görüşünde. O, bize belirli mesajları ileten bir aracı.

Tat alma duyusunun ana görevi ise gıdaların kalite kontrolünü yapmak. Binlerce yıl doğadaki gıda maddeleriyle haşır neşir olmamız sayesinde bedenimiz, yediklerine tepki verecek bir sistem geliştirmiş. Beynimizdeki küçücük bir merkezden yönetilen ve bilincimizle kumanda edemediğimiz bu sisteme 'limbik sistem' adı veriliyor. Büyük olasılıkla ana karnındaki bebek, annenin yediği yiyeceklerle kendi limbik sistemini geliştiriyor. Genlerine işlemiş bilgiler, annesi alkol aldıktan sonra emzirmeye kalkan yeni doğmuş bir bebekte bilinçaltını devreye sokuyor ve bebek kendisine zarar vereceği uyarısıyla ana sütünü reddediyor.

YAŞLILAR YENİ LEZZETLERE DAHA AÇIK

Dünyaya geldikleri andan itibaren bebeklerin ağızlarında tatlı, acı ve ekşiyi ayırt edebilecek reseptörler mevcut. Tatlı, onlara hızla değerlendirilebilen enerji kaynağını işaret ediyor. Acı ise yediklerinin tehlikeli, hatta zehirli bile olabileceği konusunda uyarıyor. Ekşi için bilim insanları henüz görüş birliğine varmış değil. Büyük olasılıkla bebekler ekşiyi 'sağlıklı' sayıyor. Nitekim C vitamini hepimizin bildiği gibi, ekşi. Doğduktan birkaç ay sonra algılanmaya başlanan tuz da yaşamsal önemi olan mineralleri çağrıştırıyor. Vücudumuz tat algılama duyusu genç kalabilsin diye tat hücrelerini sürekli yeniliyor. 10 günde bir bu önemli sensörlerin yarısı yenilenmiş oluyor ve bu yenilenme ileri yaşlara kadar devam ediyor.

Sadece koku duyusu yaşlandıkça zayıflıyor. Son yapılan araştırmalar, yaşlıların yeni lezzetlere daha açık olduklarını gösteriyor; uzmanlar bunu, koku duyusunun gerilemesine bağlıyor. Buna karşılık küçük çocuklar ve yeni yetme gençler, yiyecek ve içecekler konusunda yeniliklere karşı direnç gösteriyor. Başka değişle, çocuklar bildikleri, alıştıkları yiyecekleri tercih ediyor. Bu ise sürekli yeni ürünleri piyasaya süren gıda sanayii için büyük dezavantaj. Ancak onlar bu olumsuzluğu kendi lehlerine dönüştürmenin yolunu bulmuşlar. Yapılan araştırmalar, birçok kez kendilerine yedirilen ve içirilen şeyler olumsuz sonuçlar doğurmadığı takdirde, çocukların bunları alışkın oldukları gıda ürünleri arasına kattıklarını gösteriyor. Yine araştırmacılar, güvendiği bir kişinin karşısında yeni bir şeyi keyifle yediği takdirde, çocuğa örnek oluşturduğunu, onun bu yiyecek ya da içeceği kolayca kabullendiğini de ortaya koyuyor. Bu kandırma işlemi, küçük çocuklar fabrika ürünlerinin aromalarına alıştırıldıklarında çok daha kolaylaşıyor.

Araştırmalar bebekliklerinde sentetik vanilin ile tatlandırılmış mamalarla beslenen çocukların anne sütüyle büyümüş çocuklara göre bu aromalara dört kat daha fazla düşkünlük gösterdiklerini ortaya koyuyor. Batı dünyasının çağdaş çocukları toz gıdalar ve yapay atıştırmalıkların tadından başka bir lezzet tanımadan büyüyor.

ET SUYU VARMIŞ GİBİ

Masallarla günümüz gıda sektörünün ortak bir yanı var; her ikisi de gerçekleri yansıtmıyor, insanları hayal dünyasına götürüyor. Örneğin çağdaş gıdalar, ortada çilek yokken, varmış gibi gösteriyor; çorbanın içinde zerresi bile yokken et suyu ile yapılmış izlenimi yaratıyor. Bu gerçek malzemelerin yerini, örneğin Japon Takida firmasının dünya gıda endüstrisinde en yüksek pazar payını elinde tutan 'ribotide' adlı aroma güçlendiricisi ve diğer firmaların benzer aromaları alıyor. Firmanın kendi tanıtımına göre, bunlarla daha güçlü lezzete sahip çorbalar pişirebiliyor, et suyunun yerini tümüyle ribotide alabiliyor ve bu da büyük tasarruf sağlıyor.

Peki, insan vücudu buna nasıl tepki gösteriyor? Aslında karnı acıkmış, et suyunun kokusunu almış, dumanı tüten çorbayı görmüş kişi, büyük bir beklenti içindedir, onu bir an önce kaşıklamak ister. Gurmelerin atası Brillat-Savarin'in belirttiği gibi, "Bir zamanlar damağı okşayan şeyler bellekte tekrar canlanır. İnsan hayalinde buları gördüğünü sanır. Ağız tükürükle dolar, sindirim güçleri tıpkı hücum komutuna kendilerini hazırlamış askerler gibi, silahlarını kuşanmış, tetikte bekler." İşte o anda önlerine ribotide geliyor. Peki, bir gurme ribotide ile yetinebilir mi? Bilim insanlarına göre aromalar vücudu kandırmayı başarıyor. Sığır eti aroması hemen beyni faaliyete geçiriyor, sindirimi gerçekleştiren salgıbezleri çalışmaya başlıyor, bütün sistem sığır etine odaklanıyor. Ama heyhat; bu yapay aromalar vücudu kandırıyor, sistem boşa çalışıyor. Bedenimizin buna karşı geliştirdiği refleks ise yemeye devam etmek oluyor.


KIZLARDA DURUM DAHA VAHİM


Sonuçta modern gıda endüstrisinin ürettiği yapay lezzetlerle doldurulmuş boş ve hoş yiyeceklerle beslenen, bunları sabahtan akşama dek atıştıran çocukların kemikleri gelişmiyor; eskiden ihtiyar büyükannelerde görülen belkemiği deformasyonu osteoporoz, gençler arasında yaygınlaşıyor. Çünkü gençler ihtiyaçları olan kalsiyumun ancak dörtte üçünü alabiliyorlar. Kızlarda durum daha da vahim; onlar gerekli miktarın ancak üçte birini gıdalardan temin edebiliyor. Yarım litre süt içmekle bu eksiklik giderilebilecekken, onlar kolalı içecekleri tercih ediyorlar. Sadece çocuklar değil; varlıklı yetişkinler arasında da hazır yemek kurbanları hızla artıyor.

Sonuçta vücudun ihtiyacı olan besin maddelerini tekrar kazandırmak için devreye doktor giriyor ama vücut fonksiyonlarını doğru yöne yönlendiren tat duyusu, bu arada tümüyle devre dışı kalmış oluyor. Kantin yemekleri, hazır gıdalar insana fayda sağlamıyor, enerji vermiyor, yaşam gücünü sıfırlıyor. Gıda reklamlarındaki güneşli sofraların etrafında kahkaha atıp kahvaltı eden mutlu aileler, bizlerin de o ailelerle akraba olduğumuz duygusunu uyandırsa da, o reklamlardaki yiyecekler reklamlardaki gibi bizi mutlu ya da başarılı kılıyor mu? Maalesef hayır!. Başta çocuklar olmak üzere doğal vücut fonksiyonları devre dışı bırakılan, tat duyusu iştah ve doyma hissini yönetemeyen biz yetişkinler giderek daha fazla yiyoruz. Sonuçta ortaya çağımızın çelişkili gerçeği çıkıyor: Bir yandan aşırı kilo alıyoruz, öte yandan yeteri kadar beslenemiyoruz. Pekala, bunun sonu nereye varacak? Bu konuda hepimizin külahımızı önümüze koyup düşünmeye başlamamızın vaktidir.

KAYNAK

Bu yazı Sn. Ahmet Örs'ten izin alınarak sitemizde yayınlanmıştır...

Sevgiler

Sebahattin Sargın Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 23-03-2011, 09:00   #2
Ağaç Dostu
 
rodoslu's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-03-2010
Şehir: Ankara
Mesajlar: 259
Galeri: 4
Teşekkürler güzel bir makale.

rodoslu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 24-03-2011, 12:35   #3
Ağaç Dostu
 
Oğuz Karsan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-12-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,085
Galeri: 181
Merhaba.

Sn. Sebahattin Sargın,

Çok güzel yazı için Ahmet Örs'e ve size teşekkür ederim. Zevkle okudum. Benzer durumlar hepimizin başına gelmiştir. Ancak son yıllarda gıda katkılarının ve kimya sektörünün gelişmesiyle korkutucu boyutlara geldi.

Neredeyse, bakkal ve marketlerde sağlıklı hiç bir şey yok diyebiliriz. Üzerlerinde çok küçük puntolar ile yazılıyor, ayrıca kimse okumaya gayret etmediğinden ve ülkemizdeki şikayet etme duygusu gelişmediğinden görevli kurumlar da denetim yapmıyorlar. Yapanlar ise yetersiz kalıyor.

Şüphelendiğiniz bir gıdayı götürüp tahlil yaptırabileceğiniz laboratuvar bile yok. Olanlar da hıfsısıhha gibi aylarca sonucu bildirmiyorlar. Sonuçların kamuoyuna açılması zaten yasak durumda.

Herkes yiyeceğini artık balkonunda yetiştirecek galiba.

Saygılar

Oğuz Karsan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-03-2011, 19:05   #4
Ağaç Dostu
 
Sebahattin Sargın's Avatar
 
Giriş Tarihi: 16-12-2006
Şehir: Sakarya
Mesajlar: 4,157
Galeri: 345
Aslında inatla içindekiler kısmını okusak ve çevremizdekileri de bu bilinci aşılasak belki bir kademe daha ilerleyebiliriz bu sorunda Sn. Karsan. Bugün marketteki çeşnileri bakıyorum MSG (Mono Sodyum Glutamat) kullanılmayan ürün yok resmen. Daha nice örnekler var bu konuda...

Sebahattin Sargın Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 12-04-2011, 12:33   #5
Ağaç Dostu
 
Oğuz Karsan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-12-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,085
Galeri: 181
Merhaba.

Sn. Sebahattin Sargın,

Ülkemizde bazı kavramlar malesef içinde yaşadığımız çağın gerektirdiği kadar gelişmemiş. Şikayet etmek alışkanlığı da, işte böylesine bir vatandaşlık görevidir. Şikayet etmek çoğumuzun sandığı gibi utanılacak birşey değildir. Topluma karşı yapmamız gereken bir vatandaşlık görevidir.

Devlet yapılanmasında yakın zamana kadar herhangi bir şikayet mercii yoktu. Son on yılda bazı şeyler değişti 4982 sayılı kanun şikayet etme şeklini değiştirdi ve düzenledi. Ancak kurumların başındaki yöneticilerin çoğu bu devrin adamları olmadığından, önlerine gelen şikayetleri değerlendirip gereğini yapmak yerine boşverip sümenaltı yapmayı tercih ediyorlar.

Böyle olunca da Vatandaşta " Aman canım banane nasıl olsa birşey yapılmayacak" fikri gelişiyor. Halbuki gereğini yapmayan yöneticiyi de şikayet edip, yine gereğini yapmayan bir başkasını ve bir ötekini daha. Elbet sonuç alacağımız birileri çıkacaktır.

Yüzlerce şikayetin sahibi olarak 98'inden sonuç alamamadım. Ama en azından suçu işleyenler, günün birinde birilerinin bu işin peşine düşebileceği ve yanlarına kar kalmayacağı kaygısıyla işlerini daha özenli yapma yolunu seçebilirler. Bu da bir şeydir.

Saygılar

Oğuz Karsan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 19-04-2011, 18:57   #6
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 19-04-2011
Şehir: Houston
Mesajlar: 18
TR de yine durum iyi, siz bir de ABD yi gorun. Supermarketteki yiyeceklerden kacalim tazesini alalim diyoruz mesela balik alicaz. Allah'tan ABD de etiket zorunlulugu var. Baligin uzerinde "articially colored" diyor.
Tavuk eti alicaz etiketinde "%15 chicken broth" added diyor. Marketin kasabina sordum bunu neden tavuk etine ekliyorlar diye. Daha lezzetli olsun diye cevap verdi.
Balik reyonuna gidiyorsun %90 ciftlik baligi. Midye ve istridyenin %99'u ciftlik urunu. (Biliyorum sasirdiniz)

Raflardaki hemen hersey cok buyuk ve iri ama hicbirinde lezzet yok. Yani o meyve sebzelerin herhangi birini gozu kapatilmis bir Turk'un agzina atin ne oldugunu anlayamaz. Cunku goruntu var ama tat yok. O yuzden bati dunyasinda ozellikle ABD de sos sistemi gelistirilmis. Adam kilosu 2 liraya tavuk etini aliyor 3 kurusluk tavuk kokusu verilmis sosa karistiriyor bir yemek yapiyor sen tavuk yedigini zannediyorsun. Ama gercek tavuk kullansa fiyat 4 e katlayacak.

Organik marketler var elbette ama fiyat farki 3-4 kat olunca yanina yaklasilmiyor. Oyle bir ulke ki bu ABD, tavuk etinin kilosunu 2 TL den satiyorlar (yaziyla iki lira) ama kimsede "kardesim bu nasil bu kadar ucuz oluyor demiyor. Tavugun kemikleri insan kemigi kadar var neredeyse.

Konuyu degistirmek amacinda degilim ama bence TR de et pahali degil ABD de cok ucuz. TR yi ziyaret eden herhangi bir Amerikali ne kapadokya dan ne oludenizden ne istanbul'dan bahsediyor, ilk konustuklari sey etin lezzeti.

Siz dua edin TR de pahali olabilir ama en azindan gercek et yiyorsunuz. Biz onuda unuttuk burada.

misterno Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 19-04-2011, 21:22   #7
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 28-03-2011
Şehir: Houston
Mesajlar: 95
ABD'de durumun ayni oldugu konusuna cok katilmiyorum. Turkiye'de urunun etiketlenmesi ile yonetmelik var fakat bu konuda hem uygulamada hem de denetlemede aksakliklar var. BIM vs gibi alisveris merkezlerinde alinan urunlerin (ozellikle de kucuk taseron firmalardan temin edilen) etiketlerinin ne kadar gercekligi yansittigi suphe goturur. Ciflik baligi diye satilan urunlerle ilgili hicbir bilgi yok (neyle beslenmistir, hangi yoreden gelmistir vs...).

ABD'de etiket zorunlulugu oldugu gibi bu urunun tum icerigi yansitilmistir. "Ucuz etin yahnisi pek olur" diye bir tabir vardir, ayni onun gibi $2-3 alinan tavuk, balik urunleri tamamiyle suni yontemlerle uretilmistir. Gercek denizde buyumus baligin, ciflikte buyumus tavugun, otlaklarda yasayarak yetistirilmis inegin etini bu fiyatlara bulabilmenin imkani yoktur. Guzel tarafi alirken ne aldiginizi bilmek. Tum marketlerde ufak bir bolumde ve pahali bile olsa dogadan tutulmus balik, ciflikte gezerek yetistirilmis tavuk, otlaklarda buyutulmus inek eti ve nicelerini bulabilirsiniz.

Azicik bilincli tuketiciyseniz, eti, sutu, baligi kilolarca degil de eskilerin yaptigi gibi azicik, azicik tuketirseniz hem "organik" olarak satilan urunlere paraniz yeter hem de obezite, kolestrol, seker, tansiyon gibi hastaliklarin onune gecersiniz. ABD'nin en guzel yani etiketin uzerinde ne yaziyorsa odur. Yapay tatlandiricisi da, boyasi da , katkisida uzerinde belirtilmistir, ister alirsiniz, ister almaz. Organik istiyorsaniz "organik" etiketiyle satilani alabilirsiniz, yarin oburgun gazete haberinde o firmanin aslinda sizi kandirdigi haberini okumazsiniz.
Sikayetinizi e-mail yoluyla bile yapabilirsiniz hemen paraniz iade edilir, ozur dilenir, bilgi gonderilir vs...
Ben tatilimde beni sikistirip yoldan cikarmaya calisan soforu , alisveriste kasla goz arasinda oglumun eline oyuncak sikistirip sonra "bu cocuk bunu kirdi, parasini ver" diyen seyyar saticiyi (vermeyince bagira bagira O..., S..k,....diye arkamdan kufretmistir) polise, jandarmaya sikayet etmeye kalktigimda : dilekce verin, mahkemeye sevkederiz, sahit bulun bir de mahkemeye gelmeniz gereklidir, gelmezseniz dava duser, karsi dava acilabilir denilip bastan savulmus bir insanim. Elimde marketten alinmis ismi cismi bilinmeyen bir meyveli yogurt'un tahlili, meyvenin uzerindeki toksik madde miktarinin olculmesi icin biryerlere sikayete giderken goremiyorum Turkiye'de.
Tuketici haklari, yasalar, kanunlar ve uygulamalari konusunda Turkiye cok cok geride ve bu tartisilmaz. Tum buna ragmen doganin bizlere cok comert davrandigi bir ulke. Arka bahcesi, o da yoksa balkonunda bile nice bitki, meyve, sebzenin yetistirildigi bir ulke. Iletisimin bu kadar kolaylasmasi, kendimizi egitme konusunda bu kadar caba saglayanlar sayesinde daha iyiye gidecegimiz dusuncesinden uzaklasmadim henuz.
Turkiye "tarim ulkesi" trenini kacirsa dahi , iklim ve toprak cesitliligi ile dunya "organik" tariminda yerini almamasi icin hicbir engeli olmayan bir ulkedir.

Ebru

lalebruli Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 20-04-2011, 03:24   #8
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 19-04-2011
Şehir: Houston
Mesajlar: 18
Merhaba Ebru,

Ayni sehirden eski bir arkadasimin burada karsima cikmasi beni sasirtti )))

Tuketici haklari konusunda haklisin ama unutma konumuz bu degil. Ayrica konumuz yiyecek ve iceceklerin etiketlenme zorunluluguda degil, bunda da haklisin ama buda konumuz degil.

Konumuz, yani burada tartisilan konu bize yiyecek diye satilanlarin gercekte kafamizda algiladiklarimizla hicbir alakasi olmayan maddeler olmasi. Etiketleri gordugun gibi ben okuyorum ama cok egitimli Amerikalilar haric kimsenin okudugunu zannetmiyorum. Cunku aklinda 1gram IQ olan bir insan kalkipta suni olarak renklendirilmis veya tatlandirilmis yiyecek balik ekmek vs yemez ama ABD de satilan ki simdiye kadar cok sehirde bulundum ve yasadim durum boyle. Mcdonalds **** obur fast food konulara hic girmiyorum cunku yasadiklarimi gorduklerimi anlatmak sayfalar surer ve TR den okuyan hickimsede inanmaz. Onlarin gozunde ABD cok ileri ulkedir ya hani ))

Supermarketleri gectim, lokantalarda yediklerinizde ayni, yani bulabildikleri en ucuz malzemeye en ucuz sosu karistirip size suni ama cok lezzetli yemek sunuyorlar. Hakkaten tavuk tavuga benziyor, yani siz plastikten biraz farkli bir sey yiyorsunuz ama beyin onu yiyecek gibi algiliyor. Oysaki o tavugun nasil yetisrigini bir belgeselde seyreden asla agzina almaz. Hele sosis salam konusuna hic girmiyorum. Cocuklara bile yediriyorlar bunlari.

Son 1-2 aydir bende organige dondum daha pahali olmasina ragmen baska carem yok diye dusunuyorum. ABD hukumeti ornegin cig sut satimini yasaklamis, organik kirmizi et **** tavuk etindeki fiyat marjlari normalin hic abartmasiz 4 katini gecmis bir ulkede yasiyorum maalesef. Hele et konusu daha da vahim. Bazi marketlerde kiyma kilosu 3-4 liraya satiliyor, yine kimse sormuyor nasil oluyor bu diye. Ama eve alip geliyorsun icinden kan cikiyor, kansiz alman icin pis kokulu arap marketlere gitmen lazim ona ne kadar guvenilir?

Esim Izmirli oldugu icin ondan devamli "sehrin icindeki pazarlarda koyluler sut yumurta tavuk bile satiyor" cumlesini isittigimden dolayi Izmirlileri kiskanmaya basladim bu arada. Ah bir bilseler ne sanslilar.

ABD deki sehir icindeki sokak pazari niyetine acilmis yerler var Allahtan. Inanirmisiniz musteri kitlesi ABD nin en zengin top %1 i falandir heralde. Ne kadar super ultra zengin varsa orada. Arabalardan anlasiliyor zaten. Buda sunu gosteriyor, marketteki satilan yiyeceklerin ne kadar kotu ve kalitesiz oldugunu bu zenginler bilmeyecekte kim bilecek? O yuzden Izmir'deki sokak pazarinda aciyarak baktigimiz koylulerin elindeki domateslere milyoner Amerikalilar (hic abartmiyorum) resmen saldiriyorlar. Yasadigim sehirde bu pazarlar ilk acildiginda ornegin domates sabah 9 da bitiyordu hemde (paundu 4 dolar) kilosu 12TL oldugu halde. Dusunun marketteki etin 6 kati ustune satiliyor.

Ebru'cum gordugun gibi dediklerin dogru verdigin TR-ABD karsilastirmasida dogru hepsine katiliyorum. Ancak ABD halkinin cok buyuk cogunlugu gercek yiyecek nedir bilmeden yasiyor.

2-3 sene once sehrimizde Turk bir arkadasimiz balik lokantasi acti. Lokantaya ne zaman gitsem hep bos. Bende adama sordum nedir sorun diye. Cevap; Amerikalilar balik kokan baligi sevmiyor. Neymis fileto seviyorlarmis ciftlik urunu seviyorlarmis deniz kokunda igreniyorlarmis. Gulermisin aglarmisin?

Ayni seyi domatesten havuca tavuktan sute hersey icin soyleyebilirsiniz. Ayni karakterleri ve yasam tarzlari gibi yiyecekleride kendilerine benzetmisler. Yapay suni ve gercek disi, ama sus ve renk bolca.

Ne zaman TR ye tatile gitsem gordugum Mcdonalds, Burger King, Chilis, Dunkin Donuts, KFC gibi yerlere girip insanlari uyarmak icimden geliyor. Insanlar lezzet ve kalite arasinda farki ogrenene kadar obez olacaklar, kendi halkima uzuluyorum. Batinin bir suru ornek alinacak guzellikleri varken neden suni yemekler? Yazik

misterno Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 08-05-2011, 14:12   #9
Ağaç Dostu
 
Oğuz Karsan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-12-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,085
Galeri: 181
Merhaba.

Elektronik posta yolu ile gelen mektubu paylaşmamın yararlı olacağını düşündüm.

Alıntı:
Ankara Hıfsızsıhha Gıda Denetim Bölüm Başkan Yrd.Gönül Özdeğer ve iki asistanı SOLİTİN adlı kimyasal ile ilgili çalışmaları ve yayınları dolayısı ile ölüm tehditleri aldıklarını açıkladılar ve savcılığa suç duyurusunda bulundular.
SOLİTİN aslında gıdalarda hiç bulunmaması gereken tamamen kimyasal bir ajan hatta basit olarak melaminimsi bir plastik,sütlere,yoğurt ve ayranlara ve sütün girdiği her çeşit besine katılıyor çünkü bu molekül su ile inanılmaz şekilde bağlanarak kıvam arttırıyor,bu hem imalat procesleri açısından zaman kazandırıyor,hem gıda doğallığını kaybettiğinden son kullanma tarihini uzatıyor ve firmaların stoklu çalışmasını sağlıyor,hem maliyeti inanılmaz düşürerek firmaların rekabet gücünü arttırıyor.

Çocuklarınıza beş kuruşa,yirmi kuruşa,elli kuruşa gofret,çikolata ve süt ürünleri alabilmemiz,evlerimize çeşit çeşit peynir,yoğurt,hazır sütlü tatlı vs girebilmesi hep bu yüzden.

SOLİTİN bir tricalcid bileşiği yani doğada en bol ve bedava bulabileceğiniz türden,tebeşir gibi,alçı taşı gibi,oysa bu bileşik böbreklerden atılırken renal tubuluslardaki glomerüllerde birikiyor ve filtrasyonu yani böbreklerin kanı süzmesini engelliyor,ve sonuç böbrek yetmezliğine kadar uzanan böbrek rahatsızlıkları serum üre ve kraetinin düzeylerinde artış ve bunun getirdiği devamlı yorgunluk hali, hafıza ve konsantrasyon bozuklukları ve hatta ciddi mental bozukluklar,Almanya Solingen üniversitesi Pskyatri bölümünce 2009 da 21.Europe Pscyhatry Society'e sunulan bildirgede Şizofreni ve SOLİTİN kullanımı arasında ilişkiler olması muhtemel olduğu,Özellikle Paranoid Şizofreni vakalarında kanda tricalciophospate bileşiklerinin normalden 16 kat yüksek olduğu belirtilmesine rağmen bildirge nedense Kongrede sunum i çin kabul edilmedi.

Üretici firmalar SOLİTİN'i hiç bir şekilde ürün etiketlerinde bildirmiyor,aldığımız ürünlerde SOLİTİN olup olmadığını yine de bir kaç basit deney ile anlayabiliriz,eğer bu yönde bir şüphe oluşursa derhal bulunduğunuz il Hıfsızsıhha Md.ile ilişkiye geçerek şüpheli gıdanın test edilmesini talep ediniz,bu şekilde binlerce hatta yüzbinlerce insanın sağlığını kurtarabilirsiniz,çevrenize baktığınızda ne kadar çok dializ merkezi ve böbrek hastası olduğunu siz de görüyorsunuz bu artışın sebebi bazı ahlaksız firmaların kar hırsından başka bir şey değil.

Aldığınız sıvı ürünler (süt,ayran,çikolatalı süt vs) için şu yolu izleyebilirsiniz bir metal'i (çatal,kaşık vs) el yakacak düzeyde ısıtın ve test etmek istediğiniz sıvıya batırarak çalkalama hareketi yapın,metali çıkardığınızda birbirinden ayrılmış öbekler halinde beyaz topaklar görürseniz o üründe SOLİTİN var demektir.

Peynir vs türü ürünlerde ise üründen bir parça alarak sirkeli suya koyunuz eğer sirkeli suyun üzerinde kalan beyazımsı bir tabaka görürseniz o üründe SOLİTİN var demektir.

Çikolata,gofret türü ürünlerde ise ürünü elinizle basitçe kırın, eğer kırığın her iki tarafında süt beyazı noktalar varsa o üründe de SOLİTİN vardır.
Sağlığımız için,geleceğimiz için,çocuklarımız ve sevdiklerimiz için bu bilgileri bütün çevremize yayalım ve toplumsal olarak tepkimizi ortaya koyarak AB Normlarında olmayan bu katkı maddesinin üretici firmalar tarafından daha fazla kullanılmasını engelleyelim. Saygılarımla

Yrd.Dç.Dr Gülden Semavi
Ankara Üniversitesi Hacettepe Tıp Fakültesi Biyokimya Blm.
Yiyip içtiklerimize, artık daha fazla dikkat etmemiz gerekecek sanırım.

Saygılar

tarla kuşu beğendi.
Oğuz Karsan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 04-02-2015, 12:46   #10
Ağaç Dostu.
 
pria's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-08-2009
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 6,526
Duygusal Beslenme « Kuraldışı Dergi

pria Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 12:02.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024