agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Agaclar.net Çalışmaları, Projeleri, Etkinlikleri > Bilgi Oyunları (Bitki Tanıma Testleri / Bu Nedir? / Bulmaca / Kelime Oyunu)
(https)




Sadece okunabilir konu
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 24-10-2008, 11:34   #1
Ağaç Dostu
 
Cumhur Tonba's Avatar
 
Giriş Tarihi: 07-07-2008
Şehir: EDİRNE-ANTALYA
Mesajlar: 11,420
Galeri: 80
Ortak Yazılan Öykü - 1 (Bir ağaç tohumunun yolculuğu)

Şu anda bir yolculuğa çıktım. Karganın midesindeyim. Bakalım beni nereye bırakacak. Köklerimi toprağa salacak yuvam nasıl bir yer?

Bir ağaç tohumunun ilk yolculuğu.

Sonuda kurtuldum karganın midesinden . Buluştum toprak anamın o sıcak kollarına, sarıp sarmaladı beni. İlk suyumu içtim ne çok susamışım meğer dedim kendi kendime. Çok ta sıkılıyordum oysa, tek başımayım sanki. Korkuyorumda ya biri çıkıp buradan alırsa beni diye. Köklerim çıkmış farkında değilim hemen sıkıca sarıldım toprak anamın boynuna. İlk kez buluştuğumda güneş ile aradan epey zaman geçmiş fark etmemişim. Bahar gelmiş oysa, yalnız değilmişim.

Başımı şöyle bir kaldırıp bakınca etrafa yeni filizler gördüm , ama ama bunlar kim, bana benzemiyorlar? .... Onlarla dost olmaya karar verdim. Heybetli dağın yamaçlarında biz bizeyiz. Beraber büyüyüp, beraber gelişeceğiz.

Yanımda yeşeren benim gibi incecik fideye seslendim merhaba diye. Ama pek bir kurumluydu. Şöyle bir salındı kırmızı çiçek açmaktaydı efendim dedi. Tanışalım dost olalım dedim. Ben gelincik siz kimsiniz dedi. Ben ben kimdim, adım neydi bu sonsuzlukta? Kimdim ben? ....

Birden bire kenimi tanıtmak istemedim. Acaba dost mu idi, düşman mı? Genel olarak benzerliğimiz vardı fakat o çok narin, aynı zamanda çok hareketli idi. Kendime zaman ayırıp onu biraz tanımalıydım.

Hava karardı. Hafif hafif yağmur yağıyor. Ben daha küçüğüm. Uyumam lazım. ''İyi akşamlar gelincikler. Sabah görüşürüz."

Sabah güneşin o sıcacık okşayışı ile uyandım. Etrafıma bakındım, Günaydın diyeyim arkadaşım gelinciğe. Ama yok nereye gitmiş, gelinciklerin hiç biri yok. Daha yeni tanışmıştık beni yalnız bırakmayın diye haykırmak istedim. Toprak ana seslendi. Bu daha ilk ayrılışın merak etme seneye gene gelirler. Onlar her yıl buradalar dedi. Meğer gece esen rüzgar kırmızı saçlarını savurmuş, sadece siyah bir nokta kalmışlar....

Bana da birşeyler oluyor. Yapraklarım yavaş yavaş kurumaya başladı. Bazıları benden ayrılıyor. Her tarafımı okşayan rüzgar bugülerde canımı acıtmaya başladı. Bu narin vucudumla ona karşı koymakta zorlanıyorum.

Yıllar hızla birbirini kovaladı. Her biri birbirinin aynı geçiyordu. Gelincik dostum her bahar ziyaretime geliyor, gene bir gece aniden çekip gidiyordu. Bir takım sesler duydum uzaktan uzaktan gelen. İlk kez duyuyorum bu sesleri, kuş cıvıltısı gibi ama değil. Koşarak bana doğru gelen iki küçük, insan yavrusu dedi toprak ana dikkat et sarıl bağrıma....

Köklerimle toprak anaya sıkıca tutundum. Ya gövdem. Gövdem ne olacaktı. Onları nasıl koruyacaktım? Kendimi aciz ve savunmasız hissettim. Yaklaştılar. Gölgeme oturdular. Korkulacak bir şey yok herhalde. Bunlar sevimli iki yaratık. Bize hiç benzemiyor. İnsan yavrusu imiş. Anlamadığım sesler çıkarıyorlar. Toprağa bağlı değiller. Hertarafa gidiyorlar. Bizde böyle hareketli olsak, nasıl olurdu acaba?

Aslında bende onlardan hoşlandım narin dallarıma konan kuş arkadaşlarıma dokunabilmek için bir o yandan bir bu yandan zıplıyorlardı. Keşke dedim içimden keşke hep benimle kalsalar. Beraber yaşasak ....

İnsan yavruları yalnız değildi.Onlardan daha büyük,onlar gibi sesler çıkaran başkaları da vardı.Dallarımın gölgesine bir şeyler serdiler. Sonra üstüne oturdular. Altında kalan çimen kardeşler,papatya kardeşlern ağlamalarını duydum.Eziliyorlardı.. Şaşkındım, arkadaşlarıma üzüldüm.
Derken büyük olanı dallarıma tutunarak tırmandı.Kalınca bir dalıma birşeyler sardı ve aşağıya doğru ipler sallandırdı. Neler oluyor, korkuyorum. Bana ne yapacaklar ?

İpler sarkan dallarım hafifçe eğildi. İnsan yavrusu ipe birşey sarmiş ve oturmuş. Uçur beni baba diye sesler çıkarıyor.

Onları hem merak, hem şaşkınlık içinde seyrediyordum. Ne yapıyorlardı bilmiyorum ama çok eğlendikleri kesindi, çocuk ardı ardınca kahkahalar atıyor, daha hızlı baba diye bağırıyordu.

İmrendim onlara, ben de onlarla eğlendim. Eğlence, mutluluk bulaşıcı bir şeydi galiba.

Ben de nazlı dallarımı sallayarak, yapraklarımı dost rüzgara vererek onlarla uçtum sanki.

Neler yediklerini de çok merak ettim. Örtünün üzerinde çeşit çeşit ,renk renk yiyecekleri vardı. Oysa beni yıllarca toprak anam aynı yemekle doyurmuştu.

Onların hareketleri bana çok ilginç geldi, yıllar boyu ben kıpırdayamazken, onlar önümde hoplayıp, zıplıyorlardı.

Hareket etmek nasıl bir şeydi acaba?

Zaten yıllardır dallarıma konan kuş dostlarıma da çok özenirim, pır orda pır burdalar.

Yok yok bunun bir yolu olmalı hep böyle ayakta mı geçireceğim tüm hayatımı?

Söylesene Tabiat anam, bir akıl versene ne yapmalı?, ne etmeli?...

Şöyle köklerimi bir çıkarabilsem topraktan, o kadar sert ki toprak anam,kıpırdamak ne mümkün...

Büyük olanı yanındakilere dönerek işte burası bizim buraya yerleşeceğiz dedi. Şuraya evi buraya ahırı yaparız, buralarıda ekip dikeriz dedi.Önce çok sevindim artık yalnız değildim diye, sonrasında ise korktum. Nedenini bilemediğim bir korkuydu bu...

Birdenbire gıdıklanmaya başladım. O da ne vücudumda onlarca minik yaratıklar dolaşmaya başladı, bunlar da kim?, ne yapıyorlar diyecektim ki, küçük çocuğun bağrışını duydum. Anne, karınca yuvasının üstüne oturmuşuz. Demek bunlar karıncaydılar, ama neden benim üstüme doğru tırmanıyorlardı ki?

Anladımki yanlız değilim. Çevremdeki diğer canlılarla ortak bir yaşam süreceğim. Karıncalar tüm gövdemi istila etti. Herhalde bana zarar vermeyecekler. Bir tur atıp gidiyorlar.

O da ne. Üstünden dumanlar çıkan, yuvarlak ayakları olan ve üzerinde insanlar bulunan bir şey bu tarafa doğru geliyor. Yoksa buraya mı yerleşecekler. Ben yanlızlıktan sıklıdım derken...

Gece oldu ve ansizin sert ruzgarlar esmeye basladi.
Annecigim nerdesin dedim ama duyan olmadi.
Cok usudum ama sarilanim olmadi. Mecburen dost oldum yakan ruzgarimla.
Bekledim sabaha dek Gunesimi.

Sabah korkunç bir gürültü ile uyandım. Neler oluyor. İnsan oğlu toprak ana'ya saldırıyor. Her tarafa elindeki sivri uçlu aletlerle vuruyor. İçini boşaltıyor.

Sonrada boşalttıkları yerlere demir çubuklarla beton dedikleri ıslak bir şeyi döküyorlar. her yer kapkara olmuş renkleri siliyorlar sanki...

Kulak kabarttım konuşulanları anlamak için. Buralarda bir alan açmak istiyorlarmış, biraz düzlüğe ihtiyaçları varmış, kamp alanı mı yapacaklarmış ne.
Hımmm, şimdi daha detaylı duydum. Çadırlar kurulacakmış, izciler gelecekmiş. İzci dedikleri de ne acaba? Bizlere zarar verirler mi?

Nedir bu uzerimdeki agirlik Allahim.
Nerden geldi bu tuhaf sivi madde.
Beton dedikleri buymus meger kardeserim Gelinciklerin bahsettigi.
Bundanmis meger tum katliam.

Çocukların baba diye seslendiği kişi, ki artık ona ben de baba mı desem, bu koşuşturan insanlara eliyle beni göstererek sesleniyordu
-Arkadaşlar bakın bu ağaca çok dikkat edin, bir dalına, bir yaprağına zarar vermeyin.

İçim rahatladı.Demek beni seviyordu,beni koruyacaktı.

Başka taraflardan da sesler geliyor, o da ne? Arka yerlerde de birşeyler yapıyorlar. Pat küt sesleri duyuyorum. Bir de kocaman yuvarlak birşey hiç durmadan dönüp dönüp duruyor. İçine kürek dedikleri bir şeyle değişik şeyler koyuyorlar. Daha sonra da gri renkli bir sıvıyı boşaltıyorlar. Ayy, ne kötü bir görüntü. Yoksa her tarafı onunla mı kaplayacaklar.

Kamp değilmiş yapılan ev dedikleri şeymiş. Ev nedemekse?....

Tek tesellim benim de baba diyeceğim insanın sözleri. Bakın bu ağaca. Bir dalına zarar vermeyin. Yinede neler olduğunu tam olarak anlamıyorum. Yalnızlıktan kurtulayım derken, şimdi ne olacak? diye tedirginim.

Meraklı gözlerle etrafı seyrediyorum. Nedir bu ev iyi bişimidir, bana arkadaş olurmu, onunla konuşabilirmiyim, ona sarılabilirmiyim. benim yanlızlığımı paylaşabilirmi?

Bir cocuk geldi yanima ve yuksek sesle bagirdi.
Babacigim bak ne guzel bir cicek buldum burada.
Goturelim mi bunu evimize diye israr etti.
Babasi istemeye istemeye oglunu dinledi.
O da ne! Birseyler oluyor. Birilerimi koklerimi zorluyor sanki.
Canim yanmaya basladi.
Neler oluyor sesimi duyan kimse yok mu burada.

Ev yoksa bu insan denenlerin annesimi. Hani benim toprak anam gibi. Yok dedi toprak ana insan dışarda yaşayamaz , yırtıcılardan soğuktan korunması lazım dedi. Barınak olacak onlara oarası...

Sersem insan yavrusu dedim içimden kökümü ne zannetti çekiştiriyor. Topla sende köklerini bağrıma, çıkartma dışarılara dedi toprak anam...

Ben ulu bir çınarım kökümü sökmek kolay mı?

Meğer ben toprak anam olmadan yaşayamazmışım bunu anladım.

Anam anam koru beni dedikce cekiliyor dizlerim.
Nedir bu beni ceken bu guc.
Nedir bu serseri ruzgarin altinda beni zorlayan eller.

Köklerim toprak ananın sıcacık kolları arasından kayıp gidiyor.Hani bana zarar vermeyeceklerdi hani beni toprak anamdan ayırmayacaklardı.İnsan denen bu yaratıklar ne kadar da acımasızmış.

Eller bir taraftan, rüzgar bir taraftan ne de çok sarstılar beni. Canım yanmaya başladı.
Oysa ilk günlerde, bu güzel rüzgar, hafif hafif eserek dallarımın arsında dans ederek dolaşır, yapraklarıma öpücükler kondururdu adeta. Mutluluk içinde güneşin parıltılarını vücudumda hisseder, ürperirdim. Ama şu an hissettiğim ürperti bana mutluluk vermiyor, korkutuyor beni. Birşeyler oluyor, isimlendiremiyorum. Toprak ana nedir bu? Bana kim açıklayacak neler oluyor?

Ohhh, Allahım, yaşamak ne güzel şeymiş. Şimdi uykudan uyandım, meğer yaşadığımı sandığım şeylerin hepsi rüyaymış. Hayat devam ediyor, binlerce kuş, yine dallarım arasında kovalamaca oynuyor, rüzgar ki bu esis şekline meltem diyorlar, yine beni okşuyor.

O korkunç rüyanın etkisi hala üzerimde. Ama dallarımda o güzel kuşların şakımaları , rüzgarın ılık ılık esintisi bir sağa bir sola hafif salınmam her şeye değer, yaşamak çok güzel

Sokuyorlar galiba beni anamdan artik.
Korkarin artik ayrilik vakti geldi anadan ve yardan.
Belki yeniden acarin bulustugum zaman yeniden Gunesimle ve Suyumla.
Ama sevgiye ihtiyacim var yeniden.
Severlermi acaba beni anamdan ayiran bu eller yeniden.

Duyduğuma göre yakın bir zamanda buraları daha da kalabalıklaşacakmış. Rüzgar taaa uzaklardan yeni yeni arkadaş tohumları getirmiş. Arı dedikleri, uçarken vızzz vızzz diye ses çıkarın varlıklar da yardımcı olmuşlar. Dua ediyorum ki, etrafımıza gelen dostlar bize uyum sağlar, hep birlikte kocaman bir AGACLAR ailesi olur, mutluluk içinde yaşarız.

Günlerce kendime gelemedim kabuslar gördüm günlerce. Rüzgarın ellerini insanların elleri sandım, köklerimi kopartıyorlar sandım...

Dallarımda yapraklarım birbir sararıp toprak anamın koynuna dökülmeye başladı. Gene uyku zamanı geliyor. Ama uyanınca arkadaşım gelinciği göreceğim için çok sevinçliyim. Dökülen yapraklarım bir sonraki yıla kadar toprak anam tarafından bana verilmek üzere gübreye dönüşecek. Arkadaşım gelincikte beslenecek onlardan.....

Oysa bu kabusu görene dek, başka hayatlara özenmiş, başka hayatlar düşlemiştim.

Demek en güzel çiçek kendi toprağında yaşayan çiçekmiş. Ben yine ıssız kırlarda, toprak anamla, kuş dostlarımla yaşamaya devam edeceğim için mutlu ve şanslıyım.

Hem bu insanoğluna güven olmuyor ki?

Hangisi dost, hangisi düşman anlamak o kadar zor ki...

Geçende dallarımda dinlenen pır pır dostlarım kendi aralarında konuşurken duydum, uzaklardaki diğer benim gibi çok ağaçların yaşadığı bir yerde yangın çıkmış.

Zavallı kuş dostlarım dumandan öyle bir kaçmış ki, az kalsın onlar da yaşama veda edeceklermiş. İyi ki de kanatları var hemencecik uçup kaçmışlar.

Ya benim gibi hiç kımıldayamayanlar? Ya da yavaş ilerleyebilen diğer hayvan dostları?

Ah ah...Bu insanoğlu çok tuhaf benim dallarımla ilgili atasözleri uydurmuşlar, aklımda kaldığı kadarıyla bindiği dalı kesmek diye birşeymiş.

Ya onların yaptıkları da aynı şey değil mi? Bilmiyorlar mı nasıl zor büyüdüğümüzü, tıpkı kendi çocukları gibi.

Hepimiz yanarsak, kesilirsek, yokolursak nasıl oksijen bulacaklar? nasıl nefes alacaklar?

Hayatlarının her alanında bizsiz yapamayacaklarını bilmiyorlar mı?

Ah bir dile gelsem desem beşikten mezara kadar bize muhtaçsınız, uyanın ! diyebilsem...

Bir haykırsam...

Arilarin getirdigi Gelincikler hala aklimda duruyor.
Ne guzel dostlardi onlar yazin tanidigim. tatli ve zarif.
Arilar kis oldu gittiler gene gecen kis oldugu gibi yeniden.
Ben gene zoraki dostum Ruzgarim ile yalnizligimi paylasacagim anlasilan.
Belki de ucusan bu kuslardin kanatlarindan bir dost daha bulurum kimbilir.
Kimbilir daha kac bahar gelecek bekleyisle.

Evet, yaş kemale erdi diye birşeyler söylüyor insan oğlu. Sanıyorum ki bu uyku zamanı demek. Bir an sinema şeridi gibi geçti gözümün önünden. Doğumum, gençliğim dostlarla olan paylaşımlarım. İçimi kıpır kıpır yapan İlkbahar dedikleri dönem ve şimdiki günler......

Ahhh ahhh. Toprak anam neyin var gene ne oldu dedi? Tek başıma kaldım hayatım böylemi geçecek ?
Ben varım ya kovuğunda uyuyan canlıların varya. Neden tek başına olasın ki dedi? Doğru kışları kovuğumda uyuyan bir ayı ailesi var birde dallarımın içindeki sincap aileleri....

Kapatiyorum artik gozlerimi karanlik gecelere.
Birakiyorum kendimi icimi yakan bu deli ruzgara.
Acin yaninizda bana da yer hey solgun yapraklar.
Kapatiyorum artik gozlerimi karanlik gecelere.

Toprak anam her zaman şunu der, uyu uyuda güzel yavrum bahara gücünü topla. Dinlenmezsen nasıl yeni dalların, yaprakların olacak, büyüdükçe ona daha çok hak veriyorum.

Bütün dedikleri bir bir çıkıyor, hiç yanıldığını görmedim.

Yorulmuşum aslında , sanırım bana da iyi gelecek bu dinlenme dönemi.

Yorulmusum hakikaten insanoglunun hoyratligindan,
Zor gelmis hakikaten kiymesiz ellere boyun egisler,
Belki yeniden yeseririm Gelincik kizlarin sesini duydugumda baharla birlikte,
Kimbilir belki Cinar, belki de Gul kokarim ogutunce beni yeniden Ruzgar dostum.

Tüm yapraklarımı toprak anaya teslim etmiştim uyumadan. Bir mevsimmiş beni dinlendiren. Köklerim su içinde uyandım uykumdan. O kar dedikleri gövdemi donduran beyaz kristaller su olup toprak anaya teslim olmaya başlamışlar. O kadar uzun süredir kapalı ki gözlerim o kuvvetli ışık gözlerimi acıtıyor. Küçücük aralıyorum gözlerimi.....

Gözüme ilk takılan gelinciklerle kelebeklerin ahenk içindeki dansı oluyor.Toprak sıcacık kucaklamış köklerimi.Kelebekler yapraklarımı gıdıklıyor ve doğa ana papatyalarda gülümsüyor...

Evet evet, yavaş yavaş göz kapaklarımı açmaya çalışıyorum. Fısıltılar var her tarafta. Yavaşça sağıma soluma bakıyorum. Yüzlerce, minicik boylu, boyunlarını hafifçe aşağıya doğru bükmüş beyaz beyaz çiçekler var etrafta. Adları Kardelenmiş. Ne kadar zarif arkadaşlar. Ama neden böyle hüzünlüler?

Bu gün en mutlu günlerimden birisi.

Acele etmeyin. Anlatacağım.

Sabah uyandım. İnce bir ses. Anne, anne iye sesleniyor. Etrafa bakındım. oradan oraya koşuşturan ve anne, anne diye seslenen çocuklar yok. Onlardan başka kim olabilr ki?

Ses yine geldi. Anne. Anneciğim..

O da ne? Biraz ilerde kayanın yanında toprak ana'nın içinden çıkmış, bana benzeyen 2-3 tane canlı var. Yoksa. Yoksa onlar benim yavrularım mı? Ufacık. Minnacık. Anne diye sesleniyorlar. Ne çareki ben yerimden kımıldıyamıyorum. Toprak ana beni bırakmıyor. Onlara erişemiyorum. Küçük meyvelerim vardı. Anladım ki toprak ana onlara can vermiş.

Onlara sarılmak, onları okşamak istiyorum.

Gidemiyorum. Çaresizim.

Aklıma geldi. Toprak altındaki köklerimle onlara uzanabilirim: Onlarla buluşabilirim. Tüm gücümü vererek toprak altındaki köklerimle onlara doğru uzandım. Ve temas sağlandı.

Yavrularıma kavuştum. Onların sıcaklığını duymak. onlara dokunabilmek, onları toprak altında da olsa bağrıma basmak inanılmaz derecede güzel bir duygu. Tarif edilemez bir zevk. Bende bir aile'ye kavuştum.

Toprak ananın kucağında kavuşmamız da muhteşem bir olay. Sabırlı olacağım. Onların, güzel yavrularımın büyümesini bekliyeceğim. Elbet toprak üstündede kavuşacağımız günler gelecek.

Derken, ilerdeki ağaçların üzerinden yükselen bir duman sarıyor her yanı. İnsanoğlu yine yaptı yapacağını..

Düşündüm ki, henüz 2o yıllık bir ağacım. Yavrularımada yeni kavuştum. Bu dumanlarda nerden çıktı? Şimdi sırası mı?. Neler oluyor. İnsan oğlu anlatılanlar kadar kötü mü? Buna inanasım gelmiyor.

Evden anne, baba ve çocukları da telaş içinde çıktılar. Duman gelen tarafa gittiler. Dumanın çıkmasına sebeb olan düşüncesiz kişileri bulmuşlar. Ormanda kamp yapan ve orada tehlikeli olacağını bildiği halde ateş yakan sorumsuz kişilermiş. Konuşmalarınan, onları oradan uzaklaştırdıkldrını öğrendim ve rahatladım.

Bizi tehlikeden kurtaran yine bir insan oğluydu.

Ama ya müdahale edilemeyip de yanan 300 hektar alandaki dostlarım? İçim kanıyor..

Bu acımasızlağa isyan ediyorum. Bir şeyler yapmak istiyorum ne yazıkki elimden bişi gelmiyor ancak uzaktan seyretmekle yetiniyorum tüm olanlara.

Toprak anaya soruyorum.
İnsanoğlu hep bu kadar acımasızmıdır?

Toprak anam suskun çaresiz....

Ne kadar doğru tam bilemiyorum ama, duydum ki uzak yerlerde, biryerlerde kıyım yapıyorlarmış. Adına da medeniyet mi ne demişler. Ağaçları kesip kesip, kocaman kocaman taş binalar konduruyorlarmış. Oysaki, aramıza gelip, örtümüze uygun, oraya buraya serpiştirilmiş barınaklar yapsalar ne iyi olurdu. Biz onlara, gölgelik yapar,huzur verirdik. Onlar da neş'e ve kahkahaları ile bizleri şenlendirir, yalnızlığımızı unuttururlardı.

Ohhh, sevgili dostlar, ne kadar da ihtiyacım varmış bu dinlendirici banyoya. İnce ince, çiseleyen bu yağmur çok da iyi geldi bana. Saçlarım tertemiz oldu, bütün vücudumdan aşağı süzülen damlalar, minik minik dereler gibi üzerimdeki bütün tozu da alıp götürdü. Şimdi kendimi daha diri, daha da güzelleşmiş hissediyorum.

Yirmi yıl önce gelincikleri ne kadar da yakından görebiliyordum. Aradan yıllar geçti ulu bir ağaç oldum. Artık bana çok aşağılardan seslenen gelincik dostlarımın yüzlerini seçemiyorum. Çok büyüdüm... İlerileri görebiliyorum artık. Ne kadar da büyük bir dostluğumuz varmış, ne kadar da büyükmiş bizim ormanımız...

Birileri yaklaşıyor, bir kadın bir erkek, ah... çok gençler, el ele tutmuş, mutluluktan kahkahalar atıyorlar.
İyice yakınıma geldiler, onları rahatça duyabiliyorum artık.
Kız, erkeğin omuzuna yaslanmış, erkek o na güzel sözcükler söylüyor.
Ama oda ne, erkek bir çakı çıkardı cebinden, aman Tanrım, sakın bu güzel kıza...hayır hayır, bana, kalınlaşan güçlü gövdeme yaklaşıyor, neyapmaya çalışıyor anlamadım.

Birlikte gövdemin en göz alıcı yerini seçtiler, çok meraklandım, ayaklarımın dibindeki yavrularım endişeli bir şekilde bana soruyorlar, "anne ne yapacaklar sana".

Ben de şakınım, ama kötü bir şeyler olacağını seziyorum.
Aaahhh!!! bu da ne canım yanıyor hem de çok, bu genç adam elindeki çakı ile benim yıllarca özenle büyüttüğüm kabuklarıma derin bir çizik attı...
Çok canım yanıyor, nedir bu toprak ana, neler oluyor bana.
İnsanoğlunun saçmalıklarından biri, diyor toprak ana, isimlerinin baş harflerini kazıyacaklar senin gövdene.

Ama neden, beni yaralayarak kendilerini sonsuza dek yaşatacaklarınımı düşünüyorlar, benim çocuklarım var, daha çok küçükler, ayrıca ben açtıkları yaradan bakteri alıp, hastlanabilirim, belkide... yok hayır düşünmek bile istemiyorum.

Canım yanıyor, canım yanıyor, çok canım yanıyor...

Cok canim yaniyo hala.
Aman Allahim tesekkurler sana. Tam zamaninda geldin yardimima.
Tesekkurler yagan yagmur. Merhem oldun yarama.
Acim az da olsa dindi biraz.
Bi de guzel sesli dostum Ruzgar merhem oldu yarama.
Yapraklarim asagi duserken tutunmak sarmak istedi yarami.
Ama Ruzgar dostum benden daha cok seviyorki aldi benden onlari.
Ne olacak bundan sonra. Gidecekmi tum saclarim, yapraklarim.

Ahh yağmur kardeş, sana ne kadar teşekkür etsem azdır. Sahi ne de güzel bir zamanda yetiştin. Senin yağmanla beraber, herkes kaçışmaya başladı da az bir yara ile kurtuldum.

Toprak anam seslendi yine, ne bu hüzünlü surat, artık yavruların var, sen de onlara besin oluşturmak için bana yardımcı olmalısın.

Bu yapraklar sana da, yavrularına da besin olacak. Artık kendini olduğu kadar onları da düşünmelisin. Üzülme ben ve içimdeki solucanlar, yararlı mikroorganizmalar da yardımcı olacağız sana.

Afiyetli bir yemek olacak sana ve yavrularına...

Bazen düşünüyorum o karga beni bambaşka biryere, bambaşka bir coğrafyaya taşısaydı, orada hayata merhaba deseydim hayatım nasıl olurdu?

Artık talihime bir dağın yamacı mı olurdu, bir dere kenarı mı?

Oralarda nasıl arkadaşlar edinirdim, belki dere kenarında yaşayan canlıları da tanıma fırsatım olurdu...

Uyumak istiyorum artık, üşümemek için uyumam gerek.
Zaman, yaralarımın acısını hafifletecek, Yağmur, yaralarımı yıkayıp temizleyecek, Rüzgâr kış boyu ninniler söyleyecek kulağıma.

Benim yaralı halimi gören bazı insanlar halime acıyıp, beni okşadılar, birisi, gövdeme boylu boyunca sarıldı, bütün acılarımı unuttum, öyle güzel bir duyguymuşki kucaklanmak.

Çok mutluyum, çok mutluyum...

Kış birden geri geldi sanki. Oysa kardelenler de açmıştı. Neden böyle oldu? Hava tekrar soğuyor. Yaralı yerim hala sızlıyor, sanki orası eriyor gibi geliyor bana. İçime soğuk işliyor yaramdan. Bir bu eksikti dedi toprak ana, yaran çürüyor içinde yeni bir kovuk oluşacak dedi. Aman tanrım daha önceki kovuk kendiliğinden ben anlamadan oluşmuştu. Zaten orda yaşayan ayı ailesi yeterince yoruyor beni, şimdi bunada bir canlı ailesi gelirse ben ayakta nasıl kalacağım......

Korkma dedi Toprak Anam, binlerce kuş bu kış kıyamette sığınacak bir yer arar dururlar, onlara ev sahipliği yapman çok güzel, hem onlar seni İnsanoğlu gibi incitmezler.
Kuşların verdiği sıcaklıkla kendini daha iyi hissedeceksin, onların şarkılarını dinleyip mutlu uyuyacaksın, haydi artık üzülme, hepsi geçecek.
Bahar gelince her şeyi unutmuş olacaksın.

Bahar gel artık gel ki gelincik arkadaşımda gelsin. Çok özledim onu, o benim ilk arkadaşımdı gerçi çabucak beni terk edip gidiyor ama olsun ben onun kırmızı saçlarını çok seviyorum. Acaba aşık mı oldum, aşk dedikleri bu mu? Adını andığım her anda içim ısınıyor bir ürperti sarıyor tüm bedenimi. ...

Ooohhh... Nekadar da çok uyumuşum, ama kendimi çok iyi hissediyorum, yaralarım iyileşmiş, kış boyu ne güzel dinlenmişim, pırıl pırıl bir güneş içimi ısıtıyor, dallarımdaki yaprak tomurcukları kabarmış, köklerimden gövdeme sular yürüyor hissediyorum.

İlk aradığım gelincik oldu. Ordaymış gene kurumlu kurumlu sallıyor saçlarını. Beni görmüyor sesleniyorum cevap vermiyor. Oysa ben onu tüm yıl bekledim. Neden cevap vermiyorsun dedim. Şöyle bir salladı saçlarını. Sen ulu bir çınar bense 3 günlük bir gelinciğim. Ben 3 günde solup gideceğim dedi....

Fakat hava yinede soğuk. Yalancı bahar dedikleri bu olsa gerek.

Küçük Gelincik, büyük aşkımla ilgilenmiyormu yoksa, o nun güzel kırmızı saçlarına ne kadar hayran olduğumu bilmiyormu.
Üç gün de olsa, o nu görmekten çok mutlu oldum.

Gelinciği düşünürken kendi evlatlarımı unuttum. Hala yaprakların altından çıkmadılar. Toprak altında köklerimiz buluştu fakat toprak üstünde ancak karşıdan görüşebiliyoruz.

Komşum olan insanların çocuklarıda büyümüş. Artık eskisi gibi dallarıma zarar vermiyorlar. Hatta bir tanesi sanırım baba olanla aynı cins olanı anne cinsinden olan tanımadığım biri ile yanıma geliyorlar. Dallarımın altına serdikleri örtüde gülüşüp şakalaşıyorlar. Seni çok seviyorum dediler birbirlerine.

Çocuklarımızda burada oynayacak işte ben bu çınarla beraber büyüdüm, çocuklarımada gölge olacakmısın ey çınar dedi çocuk? Olmazmıyım hemde seve seve dedim ama o duymadı beni.
Ey gelincik sen duysan sesimi seni ne çok sevdiğimi bilsen. ...

Ben artık iyice yaşlanmaya yüz tuttum galiba, soğuklardan etkileniyorum. Vücudumu soğuk kuzey rüzgârlarına karşı koruma ihtiyacını hissetmeye başladım. Yeşil paltomu henüz örtmüştüm ki, ormanda dolaşmaya ve toprak üstünde çıkan mantarları toplamaya gelen bir gurup insanın konuşmalarını duydum. Biri diğerine diyordu ki '' bak bu ağacın bu kısmı yosun tutmuş, bu bize kuzey tarafını gösterir, yönünü kaybedersen bu şekilde bulursun''. Ne de akıllı oluyor bu insanoğlu, bir de sevecen olabilseler.

Toprak üstüne çıkmamdan bu yana tam 21 kış geçti.
Yanımızda bulunan aile ile 2 kış beraber yaşadık. Onların konuşmalarını da anlıyorum.
Eyvah! Yine bu tarafa doğru dönen ayakları üzerinde bir çok makina geliyor. Ne olacak acaba? Yaklaştılar ve evin önünde durdular. Bazılarının önünde yukarı kalkıp inen aletler var. Bazıları ise havuz gibi. Küçük küçük olanları da var.
İşte. Gölgeme doğru yaklaşıyorlar. Şimdi konuşmalarını duymaya başladım. Ev tarafından da çocukların ağlaması geliyor. Anneleri de ağlıyor.
Yoksa bu insanlar kötü insanlar mı?

Konuşmalarını duyuyorum. Bulunduğumuz yer koruma altına alınmış. Bizim ilerimiz sulak alan imiş ve bu bölgede yerleşim yasakmış.
Tabi ki sevindim. Fakat çocuklar için üzülmedim desem yalan olur.
Yukarı kalkıp inen makinalar tüm yapılan yerlere saldırmaya başladı. Toz duman birbirine karıştı ve herşey yerle bir oldu. Daha sonra üstü çukur makinalara (Sonradan adının kamyon olduğunu öğrendim) kepçe denilen aletlerle, yıkılanları yüklediler.

Çalışmalar hava kararıncaya kadar devam etti. Çocuklar hala benim yanımda ağlıyorlar. Onlar için üzülüyorum. İnşallah güzel bir yerde mutlu olurlar.
Buraya getirdikleri hiç bir şey burada kalmadı.

Sabah uyandım ki...

Gene yalnızım insan arkadaşlarıma ne kadarda alışmıştım oysa. Onlar beni hep korumuştu diğerleri gibi değildi. Az ötede bir yerlerde tel örgü dedikleri birşeylerle etrafı kapatıyorlar. Acaba ne yapacaklar. ....

Çok meraklandım nedir bu tel örgü.

Toprak anaya sordum....

Toprak ana cevap verdi.
O tel örgü insanların kendisine ait olduğunu sandığı sınırları çizmek için bulduğu bir icat dedi.
Ama aslında insanoğlunun değil tüm bu sınırlar üzerinde yaşayanların diye devam etti.

Ta uzaklardan bazı sesler duyuyorum.
Acaba gelen bu sesler ne ola ki?
Kulak kabarttım ve yeniden dinledim. Evet daha önceleri duymuştum bunun gibi sesleri.
Ama bir türlü hatılayamıyorum ne olduğunu?

Kuşlar kaçışıyor günlerdir yerin altından garip homurdanmalar duyuyordum. Köklerim ısınıyordu nedenini anlamamıştım. Dallarımda yapraklarım zamansız kurumaya başlamıştı. Hayvan dostlarım hep tedirgin yeri dinliyorlardı. Çoğu yukarı tepelere kaçışıyor günlerdir. Toprak anam neler oluyor bu ne dedim? Çok ama çok sıkıştırdılar beni sallanıp kendime gelmem lazım, insanoğlunun dediği gibi deprem geliyor dedi. Neydi ki deprem nasıl bir şeydir. Toprak anayı nasıl sıkıştırdılar, nasıl sallanacak ki?

Birden bire köklerimin havaya kalktığını hissettim. Sanki yürüyordum insan gibi sonrasında şiddetli sallanmaya başladım. Köklerimi sıkıca toprak ananın boynuna sardım düşüyordum sanki. Herşey bir anda oldu bitti. Başımı kaldırıp uzaktaki insanların yaşadığı yere baktım. Herzaman gündüz gibi olan yaşadıkları yer kapkaranlıktı. Yer yer alevleri gördüm, çığlıklar imdat sesleri geliyor. Neler oluyor toprak anam dedim? İnsanlar çürük yapılanmışlar, binaları yıkıldı dedi sakince.

Aklıma komşum insanlar geldi onlara birşey oldu mu? Çok korkuyorum köklerim acıyor....

Neyse ki birşey olmadı. İlk defa böyle bir şeyle karşılaşıyorum. Ortam sakinleşti. Kuş dostlarımın sesleri kesildi. Bu neden oldu acaba? Neden tutunuğumuz, kök saldığımız tapraklar sallanmaya başladı?

Çok uzun dedi toprak ana anlatması. Dünya kurulduğundan beri var olan doğal bir süreç. Korkma yüzyıl daha sallamam burayı dedi.....

Demek ki en azından 7-8 defa bu olaya şahit olacağım.

Ben. Ben. Benvarya ben. Demek birçok olaya şahit olacağım. En azından 8-9 nesil insan oğlunun yok oluşuna şahit olup, bir çok olayı gözlemleyeceğim.

Tabi insanoğlu o kadar yaşamama izin verirse..

İnsanların deprem dedikleri şeymiş buymuş meğerse.
Neden bu kadar korkarlar bundan tam anlayamadım anacığım diye sordum.
Başladı anlatmaya sakin sakin anam:
Bak dedi bu da aynen rüzgar, gök gürültüsü gibi Tabiat anamızın bir üretimidir.

Ama insanlar hırslarından ve o beton dedikleri nesne ile dikey yükselme sevdalarından dolayı başlarına yıkılıyor binalar. Oysaki biz tüm doğadaki canlılar, insanlar da dahil, dikey değil yatay yaşamak için yaratılmışız. Yatay yaşasalar beni ve seni daha çok sevecekler. Ama onlar kendi icat ettikleri betonun esiri olmuşlar ve cezasını da çekiyorlar. Ama öğrenecekler zamanla dedi ve devam etti. Bak daha önceleri ne uygarlıklar kurulmuş, ne uygarlıklar yükselmiş göklere. Hani nerde bunlar. Hiçbiri kalmış mı bugüne. Kalan gene sadece sen, ben ve canlılar değil mi?

Peki bize düşen birşeyler var mı anacığım bu konuda diye sordum.
O da anlatmaya devam etti:

Sen köklerinle sıkıca sarılmalısın anana.. Sarılıp gücüme güç katmalısın ki rüzgarlar seller alıp götürmesin beni başka diyarlara... Ben gidersem insanların binaları yeniden yıkılır...

Demekki insanların bana sandığımdan çok ihtiyaçları varmış diye düşündüm...
Peki neden bana bu kadar acımasız davranıyorlar...

Dün birkaç kuş kondu dallarıma.. Yeni oluşan kovuğuma sığındılar... Çok telaşlılardı..
Nedenini sordum.. Başladılar anlatmaya.. Şu ilerideki dağın ardında yaşıyorlarmış düne kadar..
İnsanlar gelmiş aniden.. Büyük ve çok ses çıkaran yürüyen şeylerle..
Ağaçları sökmüşler teker teker..
Tohumlar can bulmadan yok olmuşlar.. İnsanlar konuşurken duymuş kuş kardeş..
Golf sahası olacakmış orası.. O da ne demekse.. İyi birşeymi acaba diye merak ettim..
Arkadaşlarım için çok üzüldüm.
Ama artık kovuğumda sıcacık bir aile vardı..Hem hüzünlü hem mutluydum..

Sonra anladım ki birşeyleri paylaşmak hem lâzım hem de güzel. Ben kuş ailesini kovuğumda barındırıyorum, onlar da müziklerini benimle paylaşıyorlar. Parazit dedikleri, beni kaşındıran, vücudumda dolaşan şeyleri minik gagaları ile temizleyerek, bana rahatlık veriyorlar. Ben de kovuğumda onları hem soğuktan hem de etraftan gelebilecek tehlikelerden bir nebze koruyorum.

Şu insanlara şaşıyorum. Akılları fikirler golf sahası, spor komplekleri, kamplar vs. Buranın sulak alan olduğunu ve koruma altında olduğunu bildikleri halde yasakları delmeye çalışıyorlar. Artık insanlardan korkmaya başladım.

Geçen gün çocukların gövdeme açtığı yara hala acıyor.
Yağmur biraz iyi geldi ama yetmedi.
O yaradan dışarıya doğru ağladığımı bi tek anam görüyor.
Nerde kaldı o eski günlerim. Çocukluğum, gençliğim. Artık daha yaşlıyım.
Bu nedenle dallarım daha çabuk kırılıyor, yaralarım daha geç iyileşiyor.
Keşke Çınar olmasaymışım. Keşke bu kadar kötülüğü hiç görmeseymişim.
Gelinciklere imreniyorum şimdiki aklımla.
Hep genç, hep gelin kalıyorlar çünkü.

Gene gelecekler bir sonraki baharda biliyorum.
Ben biraz daha buruşmuş ve eğilmiş olacağım o zaman.
Çınar olmasaydım da başka bir şey olsaydım diye düşünürüm çoğu zaman?
O zaman hayatım nasıl olurdu acaba?
Acaba bir ..... olsaydım!!!

Acaba bir karınca olsaydım!!!

Yok yok o zamanda çok çalışmam gerekecekti, ne zaman dinlenecektim ki?
Yoksaaaa, Salkım söğüt mü olsaydım, adıma şiirler yazılan?

Hiç fena olmazdı Salkım Söğüt olsam.
Şimdiki kadar gölgem olmasa da gene insanlar bana sığınırdı güneşli yaz günleri.
Kimbilir belki aşıklar saklanırdı dallarımın arasında.
Yoksa acaba bir akasya ağacı mı olsaydım?

Cumhur Tonba Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 27-10-2008, 14:55   #2
Ağaç Dostu
 
Cumhur Tonba's Avatar
 
Giriş Tarihi: 07-07-2008
Şehir: EDİRNE-ANTALYA
Mesajlar: 11,420
Galeri: 80
ama insanoğlu işte;
ne kadar acımasız ve gaddar, değilmi!
bir ağacı kökünden çıkaramasa da, eğer amacı yok etmek ise yapacak birşey yok.
o zaman kökünden keser, onuda yapamaz ise, zalimler gibi bir kibrit çakar ki, vay anam vay,
gerisini ne yazarım, nede söylerim. sonumu kendim bilirim ama kimseyle paylaşamam.

Yok yok, en iyisi Çınar olmak yinede, kocaman dallarımı gök yüzüne şöyle bir uzatıp yapraklarımla bulutlara dokunabilirim.

Geniş gövdemin kaç santim olduğunu merak ederler, yorgun insanlar benim güven veren gövdeme yaslanıp oh...derler.

Sahi birisi beni kucaklamıştı, yıllar önce, ne güzeldi hâlâ unutamıyorum, yine gelip benim koca gövdemi kucaklasalar, onlar beni duymayacaklar biliyorum ama ben de onları ne kadar çok sevdiğimi söyleyeceğim yinede.

Evet evet eğer Çınar olmasaydım bakabilirmiydim bu kadar yüksekten.
Görebilirmiydim ancak kuşların görebildiği güzellikleri toprak anamın kucağındaki.
Bu kadar çok yapraklarım, çocuklarım olurmuydu sanki.
Bu kadar kuşa, böceğe, kelebeğe, arıya ev sahipliği yapabilirmiydim hiç.
İyi ki Çınar olmuşum gene de.
Kötülüklerin yanında çok da iyilikler gördüm bu ergin yaşımda.
Görebilirmiydim hiç insan dostlarımın bu kadar çoklukla beni yazacaklarını bir gün.
İyi ki Çınar olmuşum gene de....

Gülüyorum bu insanoğluna, bıraksalar ben ve ağaç dostlarım onların yaşlarının katlarını görürüz biz. Ama insan zaafına her zaman yenik...

Anlamaya çalışmalı herşeyi, kendini onun yerine koymaya çalışmalı. Onlar isterler mi kollarını bacaklarını koparsınlar, olur olmadık işlerde kullansınlar.

Bazen benim diğer ağaç dostlarımın başına geliyor, duyuyorum, bazen de görüyorum.

Oysa herkes geçen bahar yanıma gelen küçük kız çocuğu gibi duyarlı olsa...

Pıtır pıtır ayak sesleriyle irkildim geçen bahar, her günki gibi sıradan bir bahar günü vermişim tatlı güneşin kollarına gövdemi, üzerimde geçen koca bir kışın mahmurluğu şekerleme yapıyorum.

Saçları iki yanından tokalı, pespembe bir etek üzerinde dünya şekeri bir insancık. Hemen badem dostum geldi aklıma o da böyle olur zaman zaman.

Neyse uzatmayayım yaklaştı koca gövdeme; vay canına sen ne kadar da büyüksün diye inanmaz gözlerle baktı baktı dallarıma, yapraklarıma.

Kalın gövdeme dokunarak döndü durdu etrafımda, derken annesinin sesi duyuldu ;Beni bekle yavrum, düşeceksin!

Korkma anne, dedi ufaklık ağaca tutunuyorum.

Annesi sordu;

Bu nasıl? Sabahtan beri geziyoruz yoruldum, artık seç te eve gidelim.

Yüreğim ağzıma geldi yeni bir tehlikeyle mi karşı karşıyaydım, oysa ne kadar da masum görünüyordu bu şirin kız.

Demek kaderim bu ufaklığın elindeydi, demek o seçecek annesi de uygulayacaktı...

Ah köklerimden sular çekildi sanki, kurudu, ne yapacaklardı bana, yakacaklar mıydı? kesecekler miydi yoksa..

Yalvarsam yakarsam annesine "benim de yavrularım var büyütmem gereken beni ancak sen anlarsın" desem duyar mı? kulak verir mi bana?

Bırakın beni asırlarca yaşarım, senin görmediğin nice atalarını bilirim desem, saygı duyarmı yaşama hakkıma, ah bir dile gelsem...

Ben kendi kendime düşünürken küçük kızın sesi duyuldu "bu harika anne, gördüklerimin en güzeli, bu olsun...

İşte o an çaresiz yavrularıma baktım, naparlar ne ederler bensiz diye endişelendim, yine sıkışınca toprak anam imdadıma yetişir, ona emanet ederim dedim, kendi kendime.

Demek beni beğenmişti, neden ben toprak ,ana neden ben yetmedi mi çektiklerim? bıçakla bile deldiler gövdemi.

Annenin yumuşacık sesiyle kendime geldim, kulak kabarttım onlara...

Önce ondan izin almalısın tatlım, dedi anne.

Bir de izin alacaklar; bile bile beni öldürün mü diyeceğim yani, böyle şirin bir kız napacak şimdi bana...

Güzel, ulu çınar bana birkaç yaprağından verebilirmisin, okulda yaprak baskısı yapacağız da ,öğretmenim kırlarda dolaşıp, beğendiniz yapraklardan bir kaç tane getirin, dedi de.

O tatlı başını yana eğmiş gözlerinin yetmediği ulu dallarıma bakıyordu...

Derin bir oh çekip, rahatlamanın eşliğinde öyle bir titredim ki istemeden de olsa bir sürü yaprağım düştü.

Küçük kız yaşasın, yaşasın bana bir sürü yaprak verdi diye hoplayıp zıpladı etrafımda.

Bildiği şarkıları söyledi neşeyle. Bense sevinç ve şaşkınlığı bir arada yaşıyordum, sen böyle tatlı istersin de ben sana yaprak vermez miyim hiç tatlı kız.

Bu insanlar beni vesveseli mi yaptı ne herkesten şüphelenir oldum, iyileri de var işte aralarında beni incitmekten korkan, nazik.

Keşke hep öyleleri gelse, tomar tomar yaprak versem, gölgemle korusam onları, uyusalar köklerimin üstünde.

Biliyorum onlar var, bir yerlerde...

Arınmalıyım bu kaygılarımdan,hergün kesileceğim, yakılacağım endişeleriyle savaşmaktan çok yoruldum.Bu yorgunluğum ancak uyursam geçer,ışığımda kayboldu çoktan.

Oda ne etrafım çınar ağaçlarıyla dolmuş, rüzgar estikçe yaprakları yapraklarıma, dalları dallarıma deyiyor. Ne güzel bu dokunuşlar, ya bu su sesi,yoksa dereler mi taştı. Tanrım sel! Köklerim....Kurtaran yok mu?

Çok şükür rüyaymış, Havada aydınlanmış çoktan, ama bu sesler de ne?
Dünkü küçük kızdan ne kadar da çoğalmış, her tarafta onlar, ellerindekileri çevreme yerleştiriyorlar, yaşasın fidan dikiyorlar, su da veriyorlar, demek rüyamda duyduğum su sesi buymuş.

Ne kadar mutluyum bu kışa yanlız girmeyeceğim.Sağolun küçük dostlarım

Evet evet yeni yeni dostlarım geliyor gene.
Umarım gelincikler gibi onlar da hemen gitmezler
Umarım bu küçük kız gibi başka insan dostlarım da sık sık gelirler beni ziyarete.
Yaşamak güzel şey tabii dostları yanında olanlar için.

Güzel şey aynı tasada ve düşüncedeki dostlarla sohbet.

Ne demişti Şair,
''yaşamak bir ağaç gbi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşcesine,bu hasret bizim.''
Artık bu hasretlik bitse diyorum, geldiler ve gelincikler gibi çekip gittiler.Bıraktıkları şu küçük fidanlar ne kadar da narin öyle. Rüzgar esse kırılacaklar sanki, kar yağsa donacaklar.İçimden kucaklamak geliyor onları ama kıpırdayamıyorum yerimden, bakıyorum bakıyorum sadece.
Nasıl da değişiyor günler, sonra geceler. Güneşle ısınıyorken, yıldızlarla ışıyorum,fırtınada titriyor, gök gürlemesinde korkuyorum.Ve bulutlar, kara bulutlar geldiğinde hapsoluyorum sanki, yerle gök arasına. Bunalıyorum bu bulutlardan.

Dün aklıma düşen şair, bugün gölgeme uzanıp benimle ilgili bir şiir yazmaya başladı. Uzanıp baktım üzerinden, işte bak, ikimizden bahsediyor (bir de ömrümüzden...)

"Su başında durmuşuz,
çınarla ben.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarla benim.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınarla bana.

Su basında durmuşuz,
çınarla ben, bir de kedi.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarla benim, bir de kedinin.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınarla bana, bir de kediye.

Su basında durmuşuz,
çınar, ben, kedi, bir de güneş.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarın, benim, kedinin, bir de günesin.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınara, bana, kediye, bir de güneşe.

Su basında durmuşuz,
çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarın, benim, kedinin, günesin, bir de ömrümüzün.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze.

Su basında durmuşuz.
Önce kedi gidecek,
kaybolacak suda sureti.
Sonra ben gideceğim,
kaybolacak suda suretim.
Sonra çınar gidecek,
kaybolacak suda sureti.
Sonra su gidecek
güneş kalacak;
sonra o da gidecek...

Su basında durmuşuz.
Su serin,
Çınar ulu,
Ben şiir yazıyorum.
Kedi uyukluyor
Güneş sıcak.
Çok şükür yaşıyoruz.
Suyun şavkı vuruyor bize
Çınara bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze*..."

(Bu yeni ziyaretçimle içim sevinçle doldu, işte böyle dostları olmalı,
böyle yaşamalı diye geçirdim içimden.
Gece etrafımda danseden çocuklar kadar mutluydum!
belki şairim gene gelir diye,
geçtim en güzel rüyaların içinden...)
(*: N.H.R.)

Nazım'mıymış neymiş bu gölgeme uzanan şairin adı.
Güzeldi ama kedili, güneşli ve benli şiiri.
İlham verdim demekki ona haşmetli gövdemle.
Ne mısralar, ne Nazım'lar geçti önümden şimdiye kadar.
Hepsi toprakta bir ben ayakta kaldım şimdiye kadar.

Ayrılırken yanımdan, kulağıma fısıldadı şairim,
mezar falan da istemezmiş öldüğünde başında
ben olsam yetermiş o gün geldiğinde
yanıbaşında

"bir de Memedin yüzü
bir de saman sarısı
bir de özlem kırmızısı..."

(bugün nedense gelmedi şairim...)

bugün canım çok sıkılıyor

- şu can sıkıntısından da
pek çabuk bıkılıyor!...-

"benziyor günlerim bir istasyonun
bekleme salonuna

gözlerim dikili tren yoluna...

O kadar çok şey geçti ki başımdan, bütün hayatım bir film şeridi gibi canlandı gözlerimin önünde.
Sevinçlerim, üzüntülerim ve korkularım.
Endişe ve dehşet içinde beklediğim anlar, nasıl da mutluluğa döndü.
Şimdi kendimi çok yorgun ve yaşlı hissediyorum, her tarafım buruş buruş oldu, buna kabuk diyorlar. Ama yine de çok mutluyum, hayatım boşa geçmedi, bir yığın evlâdım, hatta torunlarım oldu. Pek çok dost da edindim. Ama artık dinlenmek istiyorum, derin bir uykuya yatıp, iyice dinlenmek.........

Dur sakın ha! Derin bir uykuya dalmak mı? yoksa ölmekle aynı şey mi,Neler saçmalıyorum öyle, ben ki 300 yıllık koca çınar, daha 500 yıllıklar yaşarken neden öleyim,
Umut, umutsuz yaşanmıyor yoksa umutlarımı mı yitiriyorum. Oysa ağaçlar içinde en çok beni seven koca şair,

UMUT
Geleceğin tutkusunu
nakış nakış işlemektir umut

Umuttur sevgiyle ürer
Ve sevmek yürek işidir
Ve büyütmek sevdayı emek işidir
N.Hikmet

Dememiş miydi?

Ah sevda..
Ah aşıklar..
Gölgemde uzanıp birbirine şiirler okuyan aşıklar..
Ah aşk..
Nedir aşk?
Hiç bilemeyceğimi düşünüyorum eğer bir çınar olmasam..
Yağmurda rahmet ararken görmesem aşk için akan gözyaşlarını..
Bedenimde hissetmesem o tuzlu tadı..
Neydi diye düşünmesem o genç kızı ağlatanı..
Düşünmesem anlayamazdım elbet, yağmur der geçerdim..
Ama düşündüm..
Çok uzun zaman düşündüm..
Aşktı, sevdaydı adı..
Kah gölgemde uznıp bereber geçirecekleri günleri düşündü gençler..
Kah elele, anılarını anlattı yaşı çiftler..
Kah isimlerini kazıdılar gövdeme, beni acılar içinde bırakarak..
Ama..
Ellerdi hiç ayrılmayan, yüreklerdi iki yabancıyı eş yapan..
Aşk yürekteydi, aşk ellerdeydi, aşk gözyaşındaydı..
Aşk o tuzlu tatda, o birbirine bakan gözlerdeydi ama ama ençok yüreklerde..
Ben de olmayan o şeyde..
Aşık olabilir miyim ben?
Yüreğim var mı benim?
Yoksa yağmur mu aşık bana?
Yoksa yağmur benim için mi yağıyor, ya da bulutlar benim için mi ağlıyor?
Hissedemiyorum..
Yoksa gövdeme kazıdıkları zaman isimlerini onlara mı sormalıydım aşk acı mıdır diye..
Nerede benim yüreğim?
Kime benim sevdam?
Hayır, hayır ölemem yüreğim var mı bilmeden..
Kime sorsam, ne yapsam...

Bugün şairim gene geldi, umuttan, sevdadan bahsetti...ve evet..gene beni anlattı bana...Yaşlanmanın kabukta, gövdede değil, yürekte olduğunu fısıldadı yapraklarıma...

"Çınar olsam dinlensem gölgesinde
Kitap olsam okusam uykusuz gecelerimde
sıkılmadan
Kalem olmak istemem kendi elimde bile
Kapı olsam iyilere açsam kötülere kapasam
Pencere olsam perdesiz ve iki kanadı açık bir
pencere ve şehri soksam odama
SÖZ OLSAM ÇAĞIRSAM HAKLIYA DOĞRUYA GÜZELE
SÖZ OLSAM SÖYLESEM SEVDAMI YUMUŞACIK"

Elindeki ile yetinmeyen. Hırslarının esiri olan. Tüketen, yok eden, acımasız, ve egoist.
İyiside çok iyi olan. İnsanoğlu.
Senden bir ricam var.. Müseade edersen 5-6 asır bu toprakta yaşayacağım. Hikayelerini gelecek nesillere aktaracağim. Bırak beni. Bu topraklarda, kök saldığım yerlerde çocuklarımla ve torunlarımla birlikte yaşayayım.

Ve sizler yeni yeni güzellikler keşfededurun.
Beni unutmayacağınızı biliyorum, ben de sizleri unutmayacağım, hele beni buralara getiren o kargayı hiç mi hiç unutmayacağım, çok müteşekkirim.

Cumhur Tonba Çevrimdışı   Başa Dön
Sadece okunabilir konu


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 03:17.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024