02-06-2006, 11:43 | #1 |
ağaç dostu
|
Yeşil Hurafeler
Ağaçlarla ve ev bitkileriyle ilgili zaman zaman duyduğumuz çok hurafe var. Buraya yazalım bakalım neler çıkacak. Hemen aklıma gelen bir tanesi. "Evinin bahçesine İncir dikenin ocağı söner." |
02-06-2006, 11:52 | #2 |
Ağaç Dostu
|
Ceviz ağacı diken meyvesini görmeden ölür! Salatalığı dalından erkekler koparırsa daha sonra büyüyen salatalıklar acı olur. (Gerçekten babannem böyle söylerdi Gerçi belki de biz yaramazları taze salatalıklardan uzak tutmak için söylerdi, bilmiyorum.) |
02-06-2006, 11:59 | #3 |
agaclar.net
|
İncirden düşen iflah olmaz |
02-06-2006, 12:03 | #4 |
agaclar.net
|
Aslında Hasan'ın yaptığı gibi muhtemel nedenlerini de bulmaya çalışmalıyız. Bence incirle ilgili olanı, meyvaları toplarken ağacın üst kısımlarına çıkma gerekliliğinden kaynaklanıyor. Çok çabuk kırılan yapısı olduğu için, düşmek kaçınılmaz. Buna karşı alınmış bir önlem olabilir. Yani hiç olmazsa evin içinde, her an çıkılacak yakınlıkta olmasın diye... |
02-06-2006, 12:37 | #8 |
Ağaç Dostu
|
Bizim oralarda, yeni doğan çocuğun bütün vücuduna reyhanın dövülmüş yaprakları ile zeytinyağından hazırlanmış bir karışım sürerler, bu karışım çocuğun bütün hayatı boyunca güzel kokmasını sağlıyormuş... |
02-06-2006, 15:37 | #10 |
Ağaç Dostu
|
İncirle ilgili olarak bir de, kök yapısının suya ulaşma isteğini eklemek gerekir. Evin yakınındaki su borularının ve kanalizasyon sistemini çok sever incir kökleri.. Hele ki bu borular plastik değilse vay haline |
02-06-2006, 16:57 | #11 |
Kaybettik, Allah rahmet eylesin
|
okulda sosyal antropoloji okumuştum. hocamız batıl inançların geleneksel toplumlarda sosyalleşmeyi sağladığını söylerdi. bazı inançların kökenleri anadolunun en eski uygarlıklarına kadar iner. şaşılacak şekilde.binlerce yılın gelenekleri biçim değiştirerek varlığını sürdürüyor. "incir ve zeytin kesmek günahtır"şaşılacak birşey değil ikiside anadolunun antik bitkileri.binlerce yıldan beri geçim kaynağı |
02-06-2006, 18:44 | #12 |
Ağaç Dostu
|
Üzerlik otu ve tohumları yaygın bir şekilde nazara karşı kullanılıyorlar köyümde. Bitkiler gelişip bahçe güzelleştiğinde bir köşeye üzerlik yakılıp dumanların bahçe üzerini kaplaması sağlanır. Üzerlik tohumundan yapılan süslemeler evlerin duvarlarına asılır. Bunarın insanları, ev hayvanlarını, hatta diğer değerli eşyayı kem gözlerden koruduğuna inanılır. Bu inancın kaynağı konusunda açıkçası bir açıklama getiremiyorum. Tek söyleyebileceğim, oldukça keskin ve bence hoş kokusunun bu inancın gelişiminde etkili olabileceği. |
02-06-2006, 20:38 | #13 |
ağaç dostu
|
Bu konuda kitap yazılır. "Ocağına incir ağacı dikmek" sözü eski bir savaştan geliyor. hangi savaş hatırlamıyorum, ilginç bir hikayesi vardı. Yine bildiğim kadarıyla bu savaştan sonra iftira etmişler, yani uğursuz sayılmış incir. |
02-06-2006, 20:43 | #14 |
Ağaçsever
|
Lale ve Anadoluya göçüp gelen atalarımızla ilgili bir bağlantı vardı; belgeselde izlemiştim, tam hatırlayamıyorum ama yanlarında getirmişler, daha sonra Osmanlılar döneminde de gelenek halindeymiş, savaşa giden padişah uğur gtirsin diye laleli kaftan giyer, çadırların bir yerinde mutlaka lale figürü olurmuş...Hay allah, keşke detaylı hatırlayabilseydim... |
02-06-2006, 20:52 | #15 |
Kaybettik, Allah rahmet eylesin
|
Zeus bir çobana aşık olmuş.(o zamanlar bunlar olağan)tam hatırlayamasamda çobanın adı kipros gibi bir şey olacaktı. adı çağrışım yapmıştır kıbrısta yaşıyor.ama karısı Heranın öfkesinden korkan Zeus bir seferinde yakalanacağından korkup çobanı ağaç haline çeviriyor. onun ardından bütün mezarlara bu ağaç dikilmeye başlıyor. cypros tree ,selvi ağacının mezarlara dikilmesi geleneği bu kadar gerilere giden bir adet, böyle bir efsaneye dayanıyor(büyük olasılıkla ingilizce adını yanlış yazdım) |
03-06-2006, 00:01 | #16 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
|
|
03-06-2006, 10:15 | #18 |
Ağaçsever
|
aa unutmadan hıdırellez ve gül ağacı... "Hıdırellezde uygulanan en önemli tören şüphesiz 'niyet oyunu' dur. Genç kızların talihlerini açmak, kısmetlerini belirlemek için uygulanmaktadır. Oyun bölgelere göre niyet çekme, baht çömleği, bahtiyar, bahtıbar gibi değişik isimler almaktadır. Oyun şu şekilde gerçekleşir; bir testi ile getirilen su çömleğe konulur. Su dolu çömleğin içine herkes nişanını atar. Bu genellikle yüzük, küpe vs. işaretler yanında fesleğen, nane, mantuvar çiçeği de olabilir. çömlek arife günü üstü bir örtü ile örtülerek bir gül ağacının dibine bırakılır. Küpün üzerine bir kilit konulur ve usulen kilitlenir. Ertesi günü tekrar biraraya gelen kızlar gül ağacının dibinden çömleği alırlar. Kilit açılır ve bir kişi, niyetleri çekmeye başlar. Bu arada maniler okunur. Her mani işareti çıkanın bahtına kabul edilir. Oyun işaretler bitinceye kadar devam eder. Oyunda söylenen manilere ümit, neşe, metanet, aşk, sevgi, şefkat, iyilik, kardeşlik, gurbet, vatan sevgisi gibi temalar görülür." |
22-06-2006, 14:35 | #19 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
|
|
22-06-2006, 15:04 | #20 |
Ağaç Dostu
|
Zeus'tan söz açılmışken, defne ağacıyla ilgili mitolojik bir hikaye yazayım Antakya-Harbiye'de geçen bir öykü : Zeus'un oğlu ışık tanrısı Apollon'un Dafne'ye olan aşkı: Efsaneye göre Apollon Dafne'ye aşık olur, fakat Dafne Apollon'un aşkına karşılık vermez, Apollon Harbiye'nin ormanlarında Dafne'nin peşine düşer, onu kovalamaya başlar. Aralarındaki mesafe gittikçe kısalmaya başlar, Dafne Apollon'un sıcak nefesini saçlarının arkasında hissetmektedir, kurtulamayacağını anlayan Dafne, tanrılara onu kurtarmaları için yalvarır, bu hüzünlü yalvarış üzerine Dafne'nin bedeni ağaç, saçları da yaprağa dönüşür. Apollon ağaca dönüşmüş Dafne'nin yapraklarından taç yapar ve Dafne'nin yapraklarından olan tacı zaferin simgesi olarak ilan eder... Birçok ağaç türünü Zeus ile oğullarının çapkınlıklarına borçluyuz |
22-06-2006, 15:40 | #21 |
Ağaçsever
Giriş Tarihi: 05-06-2006
Mesajlar: 68
|
Dalları dik olarak çıkan ağaçların kökleride dik olarak indiği için mezarlarda tercih edilir çünkü susanları rahatsız etmez.Ayrıca fransız bahçelerinde servi ağacı bulunmaz. |
22-06-2006, 21:49 | #23 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
Birincisi bir elçi (Avusturya elçisi idi sanırım) tarafından götürülmüş. Elçi Trakya'da dolaşırken bir gün bir çiftçinin bir çiçeği başındaki örtüye takmış olduğunu görmüş. Çiçeği göstererek "Bu nedir" diye sormuş ama çiftçi başındaki örtüyü sorduğunu sanarak "tülbent" diye cevap vermiş. Böylece Avrupada uzun süre "tulpan" diye anılmış. Bu elçi soğanları Avrupaya götürmüş. İkinci gidişi de ticari ilişkiler sonucu olmuş. Bir Osmanlı taciri Hollandalı arkadaşına lale soğanları göndermiş. Ama Hollandalı arkadaşı lale soğanlarını pişirip yemiş! Beğenmediği bir kaç tanesini de bahçeye atmış. İlkbaharda açan çiçeker onun için sürpriz olmuş tabi. Belki size masal gibi gelecek ama inanın anlattıklarımı bu belgeselden aktarıyorum. Belgeselde ayrıca kayıp bir Osmanlı lale türünden bahsediliyordu. Çinilerde ve diğer Osmanlı süslemelerinde görülen bu lale nedense yok olmuş ve çalışmalar yapılsa da bu lale yeniden üretilememiş. |
|
22-06-2006, 22:14 | #25 |
Ağaç Dostu
|
Lale Devri'nde halkın durumu düşünülmeden peyzaja, mimariye harcanan parayı, sarayın verdiği davetleri(Tarih hocamız anlatmıştı bu dönemde davetlerde mumları yakıp suyun üzerinde ışıktan nehir oluşturmak en büyük eğlencelerden biriymiş, o kadar çok mum harcanırmış ki mum ithal etmeye başlanmış) israf olarak gören bir grup isyan çıkarmış(Patrona Halil İsyanı). Bu isyan sırasında bu sefahatin simgesi olarak görülen lale bahçeleri talan edilmiş... O zamandan beri Osmanlı/İstanbul lalesi soğanına raslanmıyormuş... |
22-06-2006, 22:24 | #26 |
Ağaçsever
Giriş Tarihi: 05-06-2006
Mesajlar: 68
|
Biz Sadece laleleri değil eşi bulunmaz lale kitaplarınıda satmıştık. Turhan Baytop'un İstanbul Laleleri adlı bir çalışması var.Bu kitapta hemen hemen o dönemde yetişen bütün lalelerin resminin ve açıklamasının olduğu bir kitap.Bu kitabın orjinali Hollandalı bir kolleksiyonere ait Ekrem Hakkı Ayverdi Yazdığı Fatih Devri Adlı Kitapları bastırabilmek uğruna satmıştır bu bulunmaz eseri. |
22-06-2006, 22:50 | #27 |
Ağaç Dostu
|
Kayıp İstanbul Lalesi ile ilgili daha önce sevindirici bir habere rastlamıştım Istanbul Lalesi 150 yıl sonra geri dönüyor Ersin KALKAN Avrupa lalelerinden çok farlı bir bitkiydi İstanbul Lalesi. Çiçeği badem şeklinde, çiçek yaprakçıkları hançere benzeyen, uçları da tığa benzeyecek şekilde ince ve sivriydi. Farklı renklerden tam 1588 çeşidi vardı. 19. yy’da ortadan kayboldu. 150 yıl sonra İstanbul Üniversitesi botanikçileri ve Büyükşehir Belediyesi’nin 2 milyon dolarlık projesiyle geri dönüyor. Geriye kalan üç akrabasının genetik yapıları birleştirilerek yeniden İstanbul Lalesi üretilecek. Dört yıl sonra tekrar doğduğu kentte çiçek açacak. Tam dört yıldır İstanbul Lalesi’nin peşindeydim. Türkiye’nin Rekabet Avantajları Topluluğu’nun bünyesinde yer alan turizm grubunun dışa kapalı portalı http://groups.yahoo.com/group/Sultanahmet ’da bir yazı yazarak ‘150 yıldır ortalarda gözükmeyen İstanbul Lalesi’ni bulamaz mıyız’ diye sormuştum. Grup moderatörlerinden Nurdoğan Şengüler, bu konuda bir kampanya başlattı. Türkiye’nin hemen tüm ziraat fakülteleri ve soğanlı bitki yetiştiricilerinden gelen mesajlar artık umudun kalmadığını gösteriyordu. İstanbul’un lalesi sanki yer yarılıp da içine girmişti. Oysa 1681 ile 1726 yılları arasında kayda geçirilen ‘Defter-i Lalezar-ı İstanbul’da tam 1108 lale çeşidinden söz ediliyor, 1764 tarihli ‘Ferah-engiz’ isimli risalede ise bu sayı 1588’e kadar çıkıyordu. Türkiye’deki botanik çevrelerine göre, bunlardan geriye bir tane bile kalmamıştı. Bir zamanlar laleyi Osmanlı’dan alan Hollanda’dan geliyordu artık lale soğanları. Halbuki 17. yüzyılda Osmanlı’da önce ‘Ser Şükufeciyan-ı Hassa’ diye adlandırılan Çiçekçibaşılık kurumu, sonra da ‘Çiçek Encümen-i Danişi’ yani Çiçek Akademisi kurulmuştu. Edirne’den Mardin’e kadar birçok şehirde lale bahçeleri vardı. Lale merakı öyle yoğundu ki imparatorluk lale fiyatlarına narh koymak zorunda kalmıştı. 1725 tarihli lale narhı listesinde en pahalı lale 200 kuruşla Nize-i Rummani’ydi. Bu, 30 Cumhuriyet Altını, yani 3 bin 750 YTL demekti. 1588 lalenin ismini ezberden söyleyecek, ayrıca gülün, zerrinin, şakayıkın binbir çeşidi hakkında üç gün üç gece boyunca meseller anlatacak kişiler yaşardı bu topraklarda. Bu göz kamaştıran kültürün tümü buharlaşıp uçmuş muydu? Tam pes edecektim, artık İstanbul Lalesi’nin peşini bırakmak üzereydim. Süleymaniye’yi turladığım bir gün Botanik Bahçesi’ne uğradım. Yard. Doç. Dr. Erdal Üzen’le tanıştım. ‘Hocam’ dedim, ‘gönlümde bir sızı var, dindirecek merhem bulamadım.’ Nedir, diye sordu. ‘O sızının adı İstanbul Lalesi’dir’ dedim. Gülümsedi, kısa süren bir sessizlik oldu. ‘O merhem bendedir, bu bahçededir. Evet adı İstanbul Lalesi’dir. Ama lalenin kendisi değil yakın akrabasıdır’ diye cevap verdi. Aldı beni ve bahçenin bir köşesine götürdü. Rengarenk kardelenlerin arasından filizlenmiş bir nebatı gösterdi. ‘İşte bu’ dedi. Ama açmasına üç hafta vardı. Bekledim. Ben uzaklarda başka bir görevdeyken Hoca beni aradı ve müjdeyi verdi. Son demlerine yetiştik. Fotoğrafladık. GENETİK ÇALIŞMA BAŞLADI Erdal Üzen, İstanbul Lalesi’nin kendisinin yeniden hayat bulması için iki yıllık bir gen araştırmasının gerektiğini söyledi. Ama, bu araştırma için üniversitenin imkanları yeterli değildi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’la görüştük, durumu aktardık. Topbaş, bu araştırmanın bir İstanbul projesi olduğunu, Büyükşehir’in kaynağı bulacağını söyledi. İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mesut Parlak’ı ziyaret ettiğinde, bu niyetini aktardı. Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürü İhsan Şimşek, üniversite yıllarında eğitim için geldiği Botanik Bahçesi’ni ziyaret ederek projenin ön hazırlıklarına başladı. Projenin ilk aşamasında, başta Osmanlı Lalesi olmak üzere üç tür lale üzerinde genetik inceleme yapılacak. İstanbul Lalesi soyunun genetik özelliklerini taşıyan soğan elde edildikten sonra, uygun bir alan bulunarak soğan çoğaltma işlemine geçilecek. Yeterli üretime ulaşınca İstanbul’un park ve bahçelerine dikilecek, dünyaya satışına başlanacak. Bütün bu sürecin dört yılda, 2 milyon dolar harcamayla gerçekleştirilmesi planlanıyor. Belediye bugüne kadar eldeki soğanlarla İstanbul’u lalelere bezemeyi sürdürecek. Şimşek, bu sene İstanbul’da 550 bin lale soğanı ekildiğini söyledi. Daha önceki yıllarda 125 bin lale soğanı ekilirmiş. Şimşek, İstanbul’a yakışır bir botanik bahçesi kurmayı planlıyor. Şimşek, bu projeyi İstanbul Üniversitesi Botanik Bahçesi’yle Büyükşehir’in birlikte gerçekleştireceğini söylüyor. SÜLEYMANİYE’DEKİ GİZLİ BAHÇE İstanbul’da Süleymaniye sırtlarında, Süleymaniye Camii’nin bahçesindeki binada Türkiye’nin en önemli hazinelerinden biri saklanıyor. İçinde bin Kaşıkçı Elması’na bedel bitkiler var. Bir kısmı geçmişte, Türkiye’nin dağlarını, kırlarını şenlendiren çiçeklerdi. Şimdi artık mumla arasanız yoklar. Mesela, yarım asır önce Kadıköy’ün kırlarında yetişen Kalkedon Çiğdemi’nin son 14 örneği burada. İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Botanik Ana Bilimdalı’na bağlı botanik bahçesinde sadece Türkiye’de yetişen (endemik) bitki hazinesinden geri kalanlar yaşatılıyor. Bahçede ayrıca dünyanın her yanından gelen nadide bitkiler de var: Borneo’dan Fil Kulağı, Brezilya’dan Ananas, Guatamala’dan Kuğu Çiçeği, Himalaya Dağları’ndan Kokulu Hindistan Sediri, Malezya’dan Demir Ağacı, Japonya’dan Kafur, Angola’dan Kahve Ağacı, Kuzey Amerika’dan Lale Ağacı, böceklerle beslenen çiçekler, zehirli bitkiler. Enstitü binlerce tür tohumdan oluşan dev bir arşive de sahip. Botanik Bahçesi’nin kurucusu Hitler’in zulmünden kaçıp, Türkiye’ye sığınan Alman bilim adamları. Botanikçi Prof. Dr. A. Heilbronn, Prof. Dr. Leo Brauner, Zoolog Prof. Dr. Andre Naville 1933’te İstanbul’a gelip Biyoloji Enstitüleri’nde ders vermeye başladı. Ertesi yıl Süleymaniye Camii’nin bahçesinde enstitü binası kurulurken Prof. Dr. Heilbronn’un önderliğinde bir botanik bahçesi yapımına girişildi. Alman bahçe uzmanı Walter Stephan’ın yardımıyla bahçe 1936’da açılışa hazırlandı. Heilbronn’un altı bölümlü bahçe düzenlemesi bugün de korunuyor: Sistematik Bölüm, Taş Bahçe, Tıbbi Bitkiler bölümü, Türkiye Bitkileri, Deney Parselleri ve Arboretum. 127 familyadan 400 ağaç ve çalı ile yaklaşık 3500 otsu bitki parsellere yerleşmiş. Seralarda, bahçede sabit veya saksıya alınmış 2500 bitki, Hamburg Üniversitesi Botanik Bahçesi’nden bağışlanan tropik ve subtropik bitkiler de buna eklenince hazinenin toplamı 5000 bitkiyi buluyor. Bahçede ayrıca 23 havuz var. Türkiye’de 4 Yunanistan’da 18 botanik bahçesi var İstanbul Üniversitesi Botanik Bahçesi, Türkiye’de resmi konumda çalışmalar yapan botanik bahçelerinin en eskisi ve bitki varlığı açısından en zengini. Ankara, İzmir ve Adana’da üç botanik bahçesi daha var. Botanik Bahçesi Müdürü Yard. Doç. Dr. Erdal Üzen, Türkiye’nin tüm endemiklerini toplayacak büyük bir bahçe kurmak için acele edilmesi gerektiğini savunuyor: ‘Fauna ve flora açısından fakir, endemikler açısından sıfıra yakın bir ülke olan komşumuz Yunanistan’da tam 18 botanik bahçesi olduğunu düşünecek olursak, bu konuda ne denli geri kaldığımızı anlarız.’ http://www.bazaarturkey.com/press/istanbul-lalesi.htm |
23-06-2006, 00:45 | #30 |
Ağaçsever
Giriş Tarihi: 05-06-2006
Mesajlar: 68
|
Lale'yi Avrupa sadece çiçek olarak görüyor bizde ise çok daha geniş bir anlamı var. Camilerde süsleme olarak kullanılıyor çünkü ebced hesabına göre 'Allah' kelimesi ile aynı ikisininde toplamı 64 ediyor.Osmanlı somut olan nesnelere soyut olarak çok büyük anlam yüklüyor bunda da değişik ırktan ve kültürden çeşitli milletleri bir arada bulundurmasının rolü çok büyük.Şarabıda sadece içki olarak değil edebiyattan tasavvufa kadar bir çok alanda kullanmıştır. |
|
|