View Single Post
Eski 28-07-2010, 10:58   #244
balbay
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-03-2009
Şehir: izmir
Mesajlar: 850
İnsanoğlu tarihinin ilk zamanlarında bakmış ki hayatını sürdürmek için bir şeyler yemesi gerekiyor, önce otların, ağaçlarda ki meyvaların tadına bakmış.

Kimini yemiş yeterli gelmemiş, kimini yemiş zehirlenip ölmüş.

Sonra bakmış ki doğada büyük küçük tüm hayvanlar avlanıyor, bir diğerini yiyor.

İyi bir taklitçi olduğu için başlamış oda kendi gücüne göre hayvanları avlamaya.

Avladığı hayvanı yarım yamalak değerlendirmeye başlamış ilk zamanlar da. Yarım yamalak diyorum zira ne pişirmeyi biliyormuş ne de derisinden, kemiğinden, bağırsağından yararlanmayı.

Bu avcılık sayesinde zamanla hızlı üremeye, kürkünden giyecek ve çeşitli eşyalar, kemiğinden takı, kesici, delici gibi aletler yapmaya başlamış.

Nüfus arttıkça o daha fazla avlanmış. Eee evde çocuklar aç, taşmı yesinler.

Zamanla küçük av hayvanları yetmeyince büyüklerine yönelmiş.

Ama bu hayvanları avlamak için de avlanma tekniklerini geliştirmesi gerekiyormuş.

Böyle böyle derken insan daha fazla üremiş, daha fazla avlanmış, tarımı da öğrenmiş, ve daha daha fazla üremiş, daha daha fazla tüketmeye başlamış.

Artık mağaralar da yaşaması gerekmiyormuş, hele hele bazı hayvanları evcilleştirince artık hem onları yiyor, bazılarına biniyor, yük taşıtıyor hem de bu sayede uzak ve varılmaz denilen yerlere de gidebildiği için her yere yayılıyormuş.

Git gide avcılığa ihtiyacı kalmamış, evcil hayvanından her türlü besinini, pamuktan, ipekten, ketenden giyeceğini, eşyasını yapabiliyor olmuş.

Avcılık artık sadece bir eğlence haline, soyluların soyluluk aktivitelene dönmüş.


Aslında ateşli silahlar bulunana ve insan nüfusu çok faza artana kadar fazla bir tehlike yokmuş.

İşte o silahlar bulunduğunda da iş işten çoktan geçmiş.

Ben kendi namıma balık avcılığını en büyük hobilerimden birisi olarak görüyorum. Ama balığımı avlamak için misina, iğne, ağırlık olarak da kurşun kullanmak yerine muadili bir sistem kullanıyorum.

Miktar olarak da aileme ve bir kaç da dostuma hoş bir sofra kurup avcılık maceralarımı anlatarak o hikayesi olan balığı tattıracak kadar avlıyorum.

Üreme dönemlerine, balıkların boylarına, ağırlıklarına yönelik getirilmiş tüm kurallara uyuyorum.

Bu kuralları nereden mi biliyorum? Yasal balık avcılığı belgemi aldım ve bu belgenin kakkını tam yerine getirmek için de seminer ve bilgilendirme kurslarına katıldım.

Adana nın Yumurtalık ilçesinin isminin nereden geldiğini bilen vardır. Ben bilmeyenler için söyleyeyim.

Bu ilçemizin sığ, geniş, verimli suların da ticari değeri yüksek doğal çipura, levrek başta olmak üzere yaklaşık 30 çeşit balık yavrulamaya geliyor.

Bıraktıkları yumurtaların büyük çoğunluğu da canlı kalabilen balıklara dönüşüyor. Ve bu balıklar bir kaç ay sona buradan ayrılarak Suriye, İsrail, Mısır hattını takip ederek Akdeniz e yayılıyorlar.

Bu yüzden bu ilçeye Yumurtalık adı verilmiştir. Bize fayda vermeden giden bu balıklardan yararlanmak için o yavru balıklar 5 gr iken yasal, kuralları olan, ihalesi yapılan sistemler ile toplanarak balık üretim çiftliklerine gönderiliyor.

Bualarda büyütülen balıkları da tüketiyoruz. Tabi Yumurtalık sahillerinden toplanan balık miktarının tüm popülasyonun 25% oranını geçmesine de izin verilmiyor.

Böylece balık sayısını azaltmakla aslında doğada bırakılan miktarın daha hızlı ve daha iyi gelişmesine de katkıda bulunuluyor.

Neyse konumuz bu değil ya, ben de zaman zaman o bölgeden yavru balık satın alıp, Marmara ve Saroz kıyılarına getirtip aralıklarla doğaya salıyorum.

Bu bölgelerde ben çocukluğumda çipura da levrek de bolca avlardım. Ama geçtiğimiz 10 yıl içerisinde tükendiklerini görünce bu yönteme başvudum.

Ve başarılıda oldum. Şimdi 5 yaşında anaçlar bile yakalanır olmaya başlandı tekardan.

Dolayısı ile balığı avlarken kullandığım yöntemler ile balığa yakalanmaması için yeterli şansı da veriyor ve tükettiğimden fazlasının üremesi içinde anlattığım yöntemle katkıda bulunuyorum.

Ateşli silahlar ile, trol, büyük tekneler ve ağlar ile avlanmıyorum.

Ateşli silah yerine zaman zaman tavşan tuzağı, kuş tuzakları kuruyorum. Canlı olarak yakalayabildiğim hayvanları evcilleştirmeye, tür zenginliği sağlamaya çalışıyorum.

Doğaya şimdilik ada tavşanı, süşün, orman tavuğu, keklik, bıldırcın gibi kanatlıları salıyorum.

Neden bunu yapıyorum?

Artık hayatta kalabilmek için avlanmama gerek yok.

Ateşli silah kullanıp, avladığın hayvana şans tanımadan öldürmenin de vediği bir zevk yok.

Diyebilirsiniz ki sen zevk almıyıyor olabilirsin, ama biz alıyoruz.

Haklısınız, kanunen de hakkınız var. Ha bu kurallara uymanız halinde bile günden güne vurabildiğiniz canlı sayısı ve çeşidi azalıyor ve hatta Takya, Anadolu, Ege dağların da çok değil 30 yıl önce geyik ve ceylan, yaban koyunu görebiliyorken, şimdi belgesellerini seyretmekle yetiniyorsak o kanunda ve o kanuna uyduğunu söyleyen avcıda bir yanlışlık da vardır.

Bir de tabi şu açıdan bakmak gerekli bence. Artık hayatta kalmak çok kolaylaştı, yiyecek, içecek, giyecek, aksesuar ve saire parasını verebildiğiniz sürece kapınıza kadar getiriliyor.

Yani eskiden hayatta kalabilmek için temel ihtiyaç olan avcılığa şimdi ki zaman da bol keseden atarak karşı çıkmak, o zamanın şartları ile bu zamanın şatlarını birbirine karıştırmak kolay.

Ama bu yandan da bakarsak, artık sadece keyif amaçlı olarak türü, sayısı azalmış, '' HEPİMİZE AİT '' yabani hayvan popülasyonunu bu şekilde keyfinize alet etmeye de hakkınız yok.

Birileri keyif alsın diye ortak varlığımıza zarar vermek mümkün olmadığı gibi, ateşli silahlarla yapılan avcılık sırasın da doğaya verdiğimiz en büyük diğer bir zarar da gözden kaçırılıyor.

Nedir bu zarar? avcının kullandığı av fişekleinin içerisinde bulunan, saçma diye tabir edilen, kurşun elementi.

Sembol: Pb

Atom numarası: 82

Atom ağırlığı: 207.2 g/mol

Oda koşullarında (25°C 298 K): Mavimsi-beyaz katıMetalp-blok elementi


İşte her yıl, sırf avcı keyif alsın diye kullandığı fişeklerden dolayı tüm doğaya bu zehirli elementi tonlar la saçıyor.

Peki ben gerçek organik, doğal tarım yapmaya çalışırken, haberim olmadan sen bu saçmaları benim kullandığım arazilere saçınca bana ve doğaya verdiğin zararı kim ödeyecek.

Sevgili İdis Şenol

Resimler ne büyük keyif aldığınızı gösteriyor ama, o gün kullandığınız fişeklerin sayesinde, resimin aka fonunu oluşturan o ekili alanları nasıl perişan ettiğinizi biliyormusunuz.

O tarlalarda üretilen ürünlerin, yapılan tahlillerin de ağır metal zehirlenmesi çıktığı için ihracatının yapılamadığını, dolayısı ile de o zehirli ürünleri sofralarımız da bizim tükettiğimizi de düşünürsek şimdi ki zamanda yapılan avcılığın hepimize zarar verdiği aşikardır.

Bu işin savunulacak, mağzur görülecek tarafı yoktur.

balbay Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön