View Single Post
Eski 12-06-2010, 01:07   #28
gece
Ağaç Dostu
 
gece's Avatar
 
Giriş Tarihi: 22-02-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,670
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi balbay Mesajı Göster
...

Tüm bunlar, bazı tahammülsüzlüklere rağmen en azından tartışılabilir bir platformun bu forum da ortaya çıktığını, medeni düzeyde paylaşımın, zıt görüşlerin nasıl paylaşıldığını, hiç bir şeyi göz ardı etmeden, kayırmadan tartışabildiğini gösterdiğini ortaya koymuştur.

...

Beni soracak olursanız,

Soyadımın anlamı;

Türk soyunun geçtiği, yaşadığı, bir şekil de tarihe iz bıraktığı yerlerde yazılı olarak bıraktığı, genelde taş yazıtlara BALBAY denir.

Benim soyum KARAMAN BEYLİĞİDİR. Atalarım ne Osmanlı ya, ne de tarih boyunca zulme, haksızlığa, adaletsizliğe, en önemlisi de boyunduruğa asla ne izin vermişler, ne de suistimal etmişlerdir.

...görüş bildirmeye davet ediyorum...
Davete icabet asıldır.

Beni de soracak olursanız.

Soyadım; dürüst, doğru, düzgün anlamında binlerce yıldır kullanılan Türkçe sözcüktür.

Soyum, Karaman beyliğidir. Kolomb, Amerika'ya varmazdan onyıllar öncesinden beridir, hem anne hem baba tarafım, Avrupa'da yaşamaktadır. Atalarım; tarih boyunca zulme, haksızlığa, adaletsizliğe hep karşı çıkmış, özgürlüklerine hep bağlı kalmışlar, başkalarınınkine de saygı duymuşlardır.

Gereksiz olmayan bu girişten sonra sadede gelirsem: Doğaya salt mülkiyet hakkı ile bakmak, zorlama, tahakküm ile yaklaşmak yanlıştır. Doğa çeşitliliktir, birçok hak hem vardır, hem sürekli değişip, dönüşmektedir.

Nariçi'nin sınıflandırmasındaki kurallara katılıyorum. Her yer, her para getirecek arazi, maden sahası olarak görülmemeli, olmamalıdır.

Günümüzde bir madenci sadece devlet ile anlaşıp, birçok canlının doğup, büyüdüğü, yaşadığı, ürediği, öldüğü, ölmüşlerinin bulunduğu doğa alanına selamsız, destursuz gelmekte, orada yaşayanlara olabildiğince ve hesapsızca zarar vermektedir. Çoğunlukla oradakilere hiçbir yarar sağlamayıp, zincirleme ölümlere ve ekonomik yıkımlara varan ve sadece zarardan oluşan bir etki yapmaktadır.

Gerekçesi; bu daha kârlı, ben ruhsat aldım, haklıyım'dır. Oysa onun haklılığı sadece kendi yönündendir. Oradakilerin haklarını en hafifinden hiçbir şekilde hesaba dahil etmemektedir.

Bu, yanlıştır, değişmelidir.

Dışarıdan, sonradan gelenin orada yaşayanlara saygı göstermesi gerekir. Bu saygı lâfla olmaz. Orada yaşayan, ataları orada ölmüş olan insanlardan başlamak üzere tüm canlılara düşman değil, dost olduğunu ispat etmelidir.

Bunun yolu zarar vermemektir. Ancak omlet yapılacaksa yumurtanın da kırılması zorunluluğu karşısında, bu nasıl gerçekleştirilebilir?

Mesele buradadır; zarar vermeme, verilecek zararı önleme, telafi etme yolu bulunmalıdır.

Oradaki canlıların sürekliliği ve yaşam şartları için haldır, huldur doğayı tahriple işe başlamak yerine, madenci ve devletin ekonomik gücü kullanılarak, o madencilik faaliyetinden etkilenecek alandan daha büyük alanlar önceden imar, ihya edilerek bir geçiş, taşınma sağlanarak çözüm yoluna gidilip, oradakilerin süreklilikleri kesilmeyip, zora sokulmayabilir.

Bu aşama iyi düzenlenir, ayağı yere basar çözümler aranır, bulunursa insanlar için istihdam ve geçim bozulmamış, geliştirilmiş, diğer canlılar için de yaşam hakkı ihlal edilmemiş olur.

Burada çekirdek düşünce tüm yükün bir tarafta kalması değil, sigorta örneğinde olduğu gibi paylaşılıp, geliştirici olmasındadır. Diğer canlıların taşınması da kimilerine ütopik gelse bile, doğaya katkı çok ve çeşitli yollardan mümkündür. Arı kolonileri ile, bitki çeşitliliği ile, uygun dönemde yabani tohumları saçarak, uygun ağaçları ve diğer bitkileri ekip, dikerek v.s. birçok alanda faaliyet yürütülebilir ve bu işin yükü makul olmak koşuluyla, madencinin ölçülü, biçili desteği ile (madenden yararlanan odur çünkü) sağlanabilir. Devlet katkı verebilir.

Ölçü, zarar vermemek ve en az yarar oranında bedel olmalı ve ödenmelidir.

Ne de olsa; vermeden almak, almadan vermek...



gece
süreklilikte şecere önemlidir diyen forum kişisi

gece Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön