View Single Post
Eski 09-06-2010, 08:21   #2
balbay
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-03-2009
Şehir: izmir
Mesajlar: 850
Yeşilin katledilmesini tartışıyorsak, söz de yenilenebilir enerji, yeşil enerji diye doğayı tahrip eden rüzgar enerjisi sistemlerini de eleştirmemiz gerekir.

Rüzgar Enerjisi Santralleri de bildiğiniz gibi özellikle orman ve sit alanlarına kuruluyor. Her bir rüzgar enerjisi sistemi betonerme yapısı, temeli, çevre güvenliği inşaatları ile birlikte yaklaşık olarak 500 m2 doğal alanı tahrip ediyor.

Bununla kalmayarak, pervanelerinin rüzgar tarama alanı futfol sahası kadar olan bu sitemler insan ve çevre sağlığına zarar verecek kadar gürültü üretiyorlar.

Bununla beraber, hidro elektirik santrallerinin, kuruldukları yerlere verdiği mikro klimatolojik iklim değişikliği zararı gibi, manyetik alan kirliliği ve dolayısıyla her türlü bitki ve hayvan yaşamını engelliyor.

Rüzgar enerji üretim sahaları çok dağınık ve geniş arazilere kurulduğundan dolayı, üretilen elektriğin ulusal enerji nakil hatlarına bağlanması için de her bir rüzgar santraline ayrı ayrı ( her birinin ortalama bağlantı hat uzunluğu 20-50 km arasında ) bağlantı hatları ile bağlanması gerekiyor.

Ve insan, hayvan, bitki sağlığına son derece zararlı bu enerji nakil hatları başta kanser olmak üzere, kalp ve dolaşım sistemi hastalıklarına sebebiyet veriyor.

Örneğin Alaçatı bölgesinde mevcut 4 ayrı rüzgar santrali için 4 ayrı hat çekilmiş durumda. Otobandan Alaçatı sapağına gelirken sağlı sollu yüksek gerilim hatlarının nasıl bir görüntü sergilediğini zaten görüyor olmalısınız.

Demem odur ki, zararsız, doğa dostu, çevreci diye bildiğimiz şeyler, aslında bu kadar aldatmaca doluyken, yeraltı zenginliklerimizin çıkarılmasına yine aynı sebeplerle haksız yere karşı çıkmak doğrumudur?

Yapılması gereken zengin maden varlığımızın çıkarılmasıdır. Ancak çok katı kurallar, yüksek denetimler sağlanarak yapılmalıdır.

Bir şeye engel olmak işin kolay yanı. Hem maden çıkarıp hem de doğaya minimum zarar vermek mümkün değilmidir.

Siyanür ile altın çıkarılmasına karşı olan zihniyetler acaba bilirlermi ki İstanbul Kapalı Çarşı, İzmir Kemeraltı, Ankara Altıncılar, Mardin, Urfa, Gaziantep Telkari üreticileri, Trabzon Burması imalatçıları yılda 40-50 ton altını işlerken ne kadar siyanür başta olmak üzere kimyasal ve zehirli madde kullanıyorlar?

Demir çelik sektörü, otomobil fabrikaları ve bir çok ağır sanayi siyanürden dahamı az zehirli atık kullanıyor?

Tarım sektörü, hobi süs bahçeleri, peyzaj düzenlemeleri doğaya hiçmi zahir saçmıyor?

Bir iki satır da zeytincilik üzerine olsun.

Dünya zeytin ve zeytinyağı üretiminde ilk üçdeyiz. Liderliğe de oynuyoruz. Sağlıklı beslenmek için de herkesin hem fikir olduğu bir besin kaynağı olduğunu bileyen yok.

Zeytin alanlarına 3 km mesafede yağ fabrikası dışında bir tesis yapılamaz dediğin zaman ülkenin büyük bir alanında kıpırdayamazsın.

Maden sadece kaynağında çıkarılabilir. Ulusal çıkarlarımıza uygun bir rezerv varsa da kesinlikle işletilmelidir. Zeytin ağaçları çok rahat taşınabildiği gibi, olası maden rezervlerinin etrafına da koruma bandı çekerek üretimin yapılmamasını sağlayabiliriz.

Bergama da altın çıkarılmasına karşı halkı ayaklandıranlar malesef Alman adına hareket eden altın kartelleri ve onların ülkede ki işbirlikçileridir.

Dünya altın rezerv birincisi açık ara ile Almanya dır. İki dünya savaşı kaybeden bu ülke, kaybettiği her savaş sonrasında paranın pul olduğunu görüp altın üzerine sermaye biriktirmeyi seçmiştir.

Bergama dahil altın sahalarının tümün de Almanlar dışarı da kalmış ve yaygara burada kopmuştur.

Mesut Yılmaz Hükümeti zamanında ülkenin doğalgaz ve havagazı rezervleri 50 yıllığına batan Enerkon şirketine peşkeş çekilmiş, doğalgaz dan elektrik üretimine devlet desteği ile izin verilmiştir. Bu izinleri başta İngiliz ve ABD şirketleri almışlardır. En pahalı elektirik üretim şekli doğalgazla olmaktadır.

Santrallerin kurulduğu dönemde 1 kW elektirik üretimi 6 Eurocent seviyesindeyken devlet bu elektriği 7 Eurocent den alıyordu. Hidroelektrik ile maliyet 3 Eurocent, rüzgar ile en iyi maliyet 4 Eurocent olduğu için de devlet doğalgaz santrallerine ucuz gaz vererek onların maliyetini de 4 Eurocent e düşürme garantisi vermiştir.

Bu durumda o gazın ek maliyetini biz ödüyoruz. Ülke kaynakları Alman lar dışında hemen her ülkeye verilince, Alman lar da altına ve Belçika, İsrail kökenli şirketlerle birlikte de maden sahalarına göz dikmişlerdir.

Bu kaynaklardan Alman lara pay düşmeyince de Bergama da ayaklanma çıkarılmıştır. Bir yılda o sahada üretilmesi planlanan altın miktarı ülkenin ithal ettiği ortalama 40-50 ton altının 1/3 kadar dır.

Tüm altın varlığımız işletilir olursa da yıl da 120 ton altın üretilebilecektir. Türkiye ithal edip, işleyerek ihraç ettiği 35-40 ton altını ithal etmez de kendisi üretirse bu kimsenin işine gelmez.

Bir çok ülkenin maden rezervleri ya tükenmiş ya da tükenmek üzeredir. Bu durum da madencilik için çok ciddi planlamalar yapılmalı ve emperyalist güçlerin eline geçirilmeden, bulundukları yerde insan ve çevre sağlığını tehtit etmeden işletilmeleri sağlanmalıdır.

Hiç bir şey gördüğümüzü sandığımız gibi değildir. Dünya da öyle tehlikeli güçler vardır ki, onlar nasıl isterlerse o göz ile görmeniz sağlanır.

Kendisini en aydın ve duyarlı sananlar bile aslında kralın çıplak olduğunu malesef göremiyorlar.

balbay Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön