View Single Post
Eski 11-05-2010, 09:37   #35
denizakvaryumu
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Kendine Yeten İnsan

Sağlık ve mutluluğun, yaşamı basitleştirerek doğaya yakın olmaktan geçtiğini söyleyen Henry David Thoreau, bitkileri ve toprağı kendi haline bıraktığımızda en yüksek verimi alacağımızı savunan biyolog Masanobu Fukuoka ile Salihlili çiftçi Mehmet Dede'nin sofrasında buluşuyor; Gökeyüp köyünün çömleklerine kaşık sallıyor.

Yer, Salihli'ye bağlı Gökeyüp beldesi. Kıraç tepelere bakan eski bir köy evinin avlusundayız: 'Sen kaç yıl okudun' diye soruyor. Düşünüp cevap veriyorum: '18 yıl.' 'Ooo, çok şey biliyorsundur' diyor. 'Markete un gelmezse, tüpüm olmazsa, kalorifer yanmazsa nasıl hayatta kalabileceğimi öğretmiyorlar okulda' diyorum.

Yaşama dair pek az şey bildiğine eseflenen Mehmet Dede'nin elleri, asıl bilenin o olduğunu gösteriyor. O bilge, bense pamuk elli şehir kızı. Yoldan ırak, kentten ırak bir toprak parçasında kalsam başımı sokacak bir kulübe kurabilir, dereden balık tutabilir miyim?

Toprağı eşelesem birkaç kök yabani patates çıkar mı? Kalmış mıdır bir yerlerde yabani buğday başağı? Ahlatlar doyurabilir mi medeniyetin kof bolluğuna alışmış aç gözlerimi?

Kapatsam o şımarık gözleri, varsam Amerika'daki bir zamanların Walden Gölü'ne. Yıl 1845. Genç bir adam kentteki hayatını bırakıp ufacık bir kulübe inşa eder. Kulübede yaşadığı sürece doğayı gözlemekle yetinmez, onu en yakın dostu bilir. Anarşist ruhunu yeni aşkıyla buluşturan adam her gün saatlerce yürür.

Göl kenarındaki yaşantısının tenine dokuduğu özü, 'Koruluklara gittim, yaşamın sadece en gerekli ihtiyaçları ile karşı karşıya kalabilmek ve yaşamın bana öğretebileceği bir şey olup olmadığını anlamak için, ki ölürken gerçekten yaşamış olduğumu hissedebileyim' diye kelimelere döker.

Her şeyi basitleştirmekten yana olan, gerekirse günde bir öğünle yetinmeyi öğütleyen, 'İhtiyaçlarınızı azaltın' diye kükreyen genç Henry David Thoreau sonraki yıllarda şiir gibi anlatacaktır doğayla tükenmez dostluğunu. 'Sağlık ve mutluluk, yaşamı basitleştirerek doğaya yakın ve uyumlu ilişkiler kurarak gerçekleşebilir' der.


Para hırsını cinayetten daha zararlı bulan ve yaşama, şiire, felsefeye köstek olduğunu düşünen Thoreau, bu azıcık hüzünlü sonbahar gününde Gökeyüp'te olsaydı neler hissederdi?

Keşke Thoreau'yu Japon düşünür Masanobu Fukuoka'yla buluşturabilseydim Gökeyüp'te. Gönlü güzel, yüzü güzel kadınlar bize haşhaşlı gözlemeler pişirselerdi uzun olacağı baştan belli günün sabahında.

Bahçede yakılan meşe odunlarının arasına istiflenmiş çömlekleri, ucu çengelli sopayla soğumak üzere etrafa serpiştirdikten sonra yüzü gözü is içinde otursaydık sofraya. Evin kızları bahçenin otuyla, sebzesiyle, kuruttukları nohutla şöyle güzel bir türlü pişirmiş olsalardı.

Yanında yine o güzelim Gökeyüp çömleklerinden birinde pişmiş bulgur olsaydı dumanı tüten… Tencere dibin kara diye bakakalsaydık. O da bize gülseydi katılarak.

Fukuoka ne derdi Amerikalı gönüldaşına? Ege'nin en asil, en dayanıklı toprak tencerelerini üreten Gökeyüplü kadınların içten bakışları altında sazını alıp yanık sesiyle Veysel'in türkülerini söyler miydi Mehmet Dede?

Kızlar sessizce yanaşıp birer tane daha çay doldururlar mıydı gittikçe koyulaşan sohbeti bölmekten çekinerek? Fukuoka, seksen yıllık hayatının bilgeliğiyle Ekin Sapı Devrimi'ni anlatır mıydı Mehmet Dede'nin sazı sözü bittiğinde?

'Doğa değişmez ancak doğaya bakış şekli bir çağdan diğerine sürekli değişir' der miydi? Sonra, 'Herkes ‘doğa'nın iyi bir şey olduğunu düşünür ancak çok azı doğal olanla olmayan arasındaki farkı kavrayabilir' diyerek iç çeker miydi?


Masanobu Fukuoka, 1913'te Japonya'nın güneyinde bir köyde doğdu. Mikrobiyoloji eğitiminden sonra bitki hastalıkları alanında çalıştı.

Ani bir kararla köyüne dönüp yaşamı haline gelen teorisini işleme koydu. 40 yıllık çalışması sonucunda bitkileri ve toprağı kendi haline bıraktığımızda en yüksek verimi alacağımızı söyleyen Fukuoka, her çiftçinin kendi çevresini gözlemesi ve çalışmalarını bu yönde sürdürmesi gerektiğinin altını ısrarla çiziyor.

Bu öncü adam 'hiç bir şey yapmama' adını verdiği yöntemle bir çiftçinin kısa sürede tarlasını tohumlayabileceğini, hasat dönemi dışında pek çok işin tek başına yapılabileceğini söylüyor.

Birbiriyle ilgisiz gibi görünse de Thoreau, Fukuoka ve Gökeyüplü kadınların ortak yönü toprakla olan ilişkileri ve kendine yeterli bir yaşamın ipuçlarını vermeleri. İnsanın yemeğini pişireceği tencereyi en sadık dostu topraktan yoğurması ve onu neredeyse hiç alet kullanmadan var edip yaktığı ateşle, açık havada pişirmesi ve Anadolu Tanrıçalarının bedenini andıran bu güzelim çömlekleri üretmesi.

Onlar tencereyi hem yapıyor, hem de kullanıyor.

Bu yazıyı Buğday Derneği'nin çabalarıyla kurulan, Atlas'ın da desteklediği Ekolojik Pazar’ı gezdikten sonra yazdım. Pazarda tanıştığım tüm üreticilerin yüreğinde birer ekin sapı devrimcisi gördüm ben.

Kimi asırlardır aynı yörede yaşamış bir ailenin ferdi, kimi kentten köye göçmüş bir doğa gönüllüsü idi. Bilge zeytin ağaçlarının yağı, akasya kokulu bal, değirmende öğütülmüş mısır unu, dağdan toplanmış şifalı ot, bez torbalar içinde nohut, barbunya, fasulye...

Bunların hepsi ve fazlası vardı pazarda. Onlar önce doğanın cömertliğine inanmışlardı. Sonra da kendine yeterli bir yaşamın adımlarını atmışlardı.

Fukuoka, kendi yiyeceğini üretemeyen bir toplumun uzun ömürlü olamayacağını söyler.

Ne dersiniz, bir saksıya maydanoz veya fesleğen ekerek, birkaç kök biber yetiştirerek başlar mı dersiniz yüreklerimizdeki devrim?.


Tijen İnaltog /

denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön