View Single Post
Eski 27-01-2010, 16:48   #306
Siyah
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 25-01-2010
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 60
Kaktüs serzenişleri

"İnsanın kendisini, sınırlamalara ve yetersizliklere sahip olan doğasından özgür hissettiği anlar vardır. Böyle anlarda, küçük bir gezegenin bir noktasında, ebedi, anlaşılmaz olanın soğuk ama derinden etkileyici güzelliğine hayretler içinde bakarak durduğunu hayal ederim; yaşam ve ölüm içime akar, ne evrim ne de kader vardır, yalnızca var olmak vardır"
Albert Einstein

Einstein sadece en büyük fizikçilerden biri değil, aynı zamanda en büyük entellektüellerden biridir. Görecelik teorisini yayınladığı zaman tüm fizik dünyasını karşısına almış, deteminist geleneğe bağlı fizikçilerin direnişleriyle karşılaşmış ve mücadele etmişti. Ama ne yazık ki, kendisi de Kuantum teorisine öyle büyük ve benzer direnç gösterdi ki, en sonunda yine ünlü bir fizikçi olan Paul Ehrenfest ona şöyle söyledi.

"Yazık sana Einstein! Kendi görecelik teorilerinin eleştiricileri gibi konuşmaya başlıyorsun. Fikirlerin tekrar tekrar çürütüldü, fakat fiziğin, önceden belirlenmiş tasımlar değil, ölçülebilir ilişkiler üzerinde gelişmesi gerektiği şeklindeki kendi kuralını uygulamak yerine, aynı önyargılar temelinde tezler icat etmeye devam ediyorsun"

Ön yargılar, kendine güvenle mi ilgilidir diye düşünürüm sık sık, yoksa kendine güvensizlikle mi ilgilidir? Çok iyi bildiğimiz birşeyin aksi karşımıza gelince mi direnç gösteririz? Yoksa emin olmadığımız, bizim için korkutucu bir durumla karşılaştığımızda mı önyargılarımıza sığınırız?

Sanırım her ikiside doğru olsa gerek...
Bazen gerçekten bir yargıya varmak çok zor olabilir...
Ön yargı o zaman bize kolaylık sağlayan kısa yol mudur?
Ona sığınabilir miyim? Doğru olur mu?

Bu yazı niye buraya yazıldı diye düşünebilirsiniz...
Bazen bir yargıya varma sıkıntısı çekerim...
Elimde olmadan önyargılarım yakama yapışır...
Onlardan sıyrılıp objektif düşünmeye ve tavır almaya çalışırım...
Derdim kendimle...
Kendiyle derdi olanlar iyi bilirler, bu savaş bitmez bir savaştır...
Sonu, ucu bucağı yoktur, derinleştikçe derinleşir kimi zaman işin içinden çıkılmaz hale gelir...
Kimlerine göre tekamül yolu, kimilerine göre kişilik bozukluğu...

............

Aklımı toparlamalıyım...
Aklımı toparlamalı ve duygularımı susturmalıyım.
Akıl devreye girdi mi kalp susar..İkisi bir arada hiç geçinemez
Hani derler ya "iç sesini dinle" diye
Yani "aklını sustur, kalbini devreye sok " anlamında...
Hangi anda?
Kim başarabilmiş ki ?
Kim doğru yerde doğru adımı atmış?
Bir adım atmam gerek...
Sağa, sola, öne arkaya ileriye çarpraza...

Ya da Özdemir Asaf'ın dediği gibi;

"Aslında bir noktada sabitim ben
Ama nokta hareketli..."

Zor bir an benim için...

En iyisi tüm yargıları ve kararları bir yana bırakıp üstada kulak vermek ve ne dediğini hissetmek...

Böyle anlarda, küçük bir gezegenin bir noktasında, ebedi, anlaşılmaz olanın soğuk ama derinden etkileyici güzelliğine hayretler içinde bakarak durduğumu hayal ederim; yaşam ve ölüm içime akar, ne evrim ne de kader vardır, yalnızca var olmak vardır

Kaktüsten sevgilerle....

Siyah Çevrimdışı   Başa Dön