O benim ahtapot sevgilim. O benim yeşil kollu prensim. Titanopsisim...
Sanki bütün çiçekler dişi fakat o erkek. Hepsini kızlarım kızlarım diye severken, içimdeki annelik genlerinin etkisi olsa gerek, bu yavrumun cinsiyetini ayrı tutuyorum gayri ihtiyari. Sanırım beni yanıltan ya da şaşırtan mı demeliyim, onun o ahtapot kolları. Birsürü kolları ile sevgili olur, hep daha çok daha çok sarılan bir sevgili. (Keşke sevgililerin de o kadar çok kolu olsa
) Beni sarıp sarmaladığını hayal ederim bazen, bir dost gibi bir sarılması ile bütün dertleri alıp götüren. Gerçi dostlarımız uzakta olduğu için beni yine Titanopsisim kucaklar, herkes için herkesin yerine sarılır bana. Yani ben öyle duyumsarım, onu yaşarım.. Bazen de onunla dans ederim, o benim kavalyem olur. Ben papatya gibi esmer ve ince, onun ruhu ezilir beni görünce...
Yeşil.. Yaş-ıl. Yaş, diri, bünyesinde yaşam belirtisi taşıyan anlamında. İşte o yaşıl kollarıyla benim yaşamımı renklendirenlerden birisi artık. Kendinde biriktirdiği tüm yaşam enerjisini bir küçük korkak dokunuşumla bana veriyor. Canlanıveriyorum ben de. Cana geliyorum, tekrar hayat buluyorum.
Pütürlü elleri vardır. Sanki nasır tutmuşlardır, büyümeye çapalamaktan... (Çaba toprağı işlemektir bir nevi.) O elleriyle tutar ellerimi, kutu kutu pense oynarız bir başımıza, aç kapıyı bezirgan başı oynarız: Bir sıçan iki sıçan üçüncüyü ararız.
Sayın Kartalpin'i ortamıza alıp soralım, kapı hakkı ne alırsın ne verirsin? Sırtındaki yadigar olsun. (Belki bir isim bırakır Titanopsis'e?)