Zeytinyağlı Çağla
Bazıları semt pazarlarını gezmeyi sevmez. Oysa bakmasını bilene pazar yerleri şenlikli bir panayır yeri gibidir. Şenlikli, çoşkulu; kıpır, kıpır, rengarenk bir hayat gezinir orada... O doğal renkler, o sesler, hâttâ o kokular... Bir seyyah duyarlılığıyla bakıldığında o oryantal sıcak dokuyu yaşamamak olası değil...
Pazarcıların tezgah açtıkları yere boşuna meyva ve sebze sergiyeri dememişler. Ben gerçekten bir resim sergisini gezer gibi gezerim pazar yerlerini... Pazar tezgahlarındaki naif ve kendiliğinden oluşan o muhteşem renk uyumunu hiç farkettiniz mi bilmem. Sebzelerde yeşilin her tonu vardır. Onların aralarında yer alan kırmızı, siyah, beyaz turplar, havuçlar, değişik boylarda domatesler, yer elmaları, kırmızı lahanalar, pancarlar...
Meyva sergileri deseniz sarının bilûmum tonlarıyla, kırmızıdan, yeşilden, turuncaya kadar bir renk cümbüşü içindedir... Bir de buna o meyva ve sebzelerin değişik boyutlardaki değişik formlarını ekleyin... Daha ne olsun? Üstelik nerde ve hangi küçük sürprizlerle karşılaşacağınız da belli değildir.
Evet ya bu haftanın küçük sürprizi benim için çağlalar oldu. Oysa aklımda bile değildiler. Nasıl sevindim. Hemen aklıma çoktandır yapmak istediğim zeytinyağlı yemeğini denemek geldi....
Cesaretimi hoş görerek buyrun o zaman... Bakalım ortaya nasıl bir yemek çıkacak?
Önce malzemeler:
3/4 çay bardağı zeytinyağı
*300 gr çağla
* 1 adet irice soğan
* 1 orta boy kırmızı biber (olmasa da olur)
* 4 diş sarımsak
* 1 çorba kaşığı un
* 1 tatlı kaşığı şeker
* 1 çay kaşığı limon suyu (çağla zaten ekşi)
* ve bir kıyıda hazır sıcak su
( Çağlaların uçlarını alıp, ortalarından ikiye bölüyoruz. Fazla ekşi sevmeyenler iç çekirdeklerini çıkarabilir. Ben çıkarmadım. Ekşi ekşi adamın içini soğutuyor. (Rakı içenler bunun ne demek olduğunu bilir, bir d bağrı yanık olanlar...). Evet; kırmızı biberi, soğanları, sarımsakları da şöyle iri iri doğrayın....)
Yapılışı:
Önce biberleri yağda şöyle bir çeviriyoruz, hemen ardından soğanları ve sarımsakları ekliyoruz.
Dirilikleri kalmayınca kadar karıştırarak pişiriyoruz.
Unu katıyoruz, iyice halleşsinler diye yine karıştırıyoruz.
Sonra çağlaları ekleyip ara sıra çevirmeye başlıyoruz.
Çağlalar sararsın iyice...
Ama ara ara çevirmeyi unutmayın.
(Bu arada radyonuz açık olacak, ya da internetten bir müzik sitesi...)
Çağlalar yeşliliklerini kaybettiler değil mi?
Şekeri serpin üzerine...
Hadi şimdi sıcak suyu ekleyin. Ama yavaş yavaş... Karıştıra karıştıra... Şöyle üzerini geçecek kadar. Ocağın altını kısın. Yine de bir kenarda sıcak su hazır olsun... Sonra bir yarım saat kaynasın.. Suyu az kaldı derseniz abartmadan ekleyebilirsiniz. Bakın çağlanın diriliği size göre mi?... Söndürün altını. Dinlensin...
Ne yapıyorduk sonra?
Bir kahve yapıyorduk kendimize, radyonun sesini de azıcık açıyorduk... Pencerenin dışında gelip geçen hayata bakarak kahvenizi yudumlayabilirsiniz şimdi...
Bunu hakettiniz...