View Single Post
Eski 24-11-2008, 20:07   #97
ilker_eroglu
Ağaç Dostu
 
ilker_eroglu's Avatar
 
Giriş Tarihi: 27-07-2007
Şehir: İstanbul-Hadımköy
Mesajlar: 1,284
Merhabalar,

Üye oldugum mail grubundan gelen maili sizlerle paylaşmak istiyorum ben bir kısmını okudum ve dehşete kapıldım.

Kıbrıslı dostlarımız bu konularda bilgi sahibiyseler lütfen bizi bilgilendirsinler ve yazının sahibinden kaynakçalarında istedim yazım bu şekilde uyguzsuz görünüyorsa silinmesini rica ederim.


Yazıyı hazırlayan NACİ KAPTAN

KAYNAKCALAR

* 1 * http://www.kazdaglari.org/kazdaglari/?m=200712
* 2 * http://cevreplatformu.blogspot.com/2...ampanyasi.html
* 3 * http://www.kibris.net/kktc/kurumlar/lefkectd/bakir.htm
* 4 * http://www.kibris.net/kktc/kurumlar/lefkectd/cmc3.htm
* 5 * http://www.kibris.net/kktc/kurumlar/...d/raporcmc.htm
* 6 * http://www.kibris.net/kktc/kurumlar/lefkectd/cmc.htm
* 7 * http://www.geocities.com/ebildir/sar...oga_gezisi.htm
* 8 * http://www.porttakal.com/haber-tekel...yor-21512.html










LEFKE'DEN KAZ VE MADRA DAGLARINA
ALTIN MADENLERI VE ÖLÜM



TURKIYE'NIN CENNETI OLAN KAZ VE MADRA DAGLARININ GELECEGI NASIL OLACAK


Bu yazi , Kaz ve Madra daglarinin Altin madeni aramasina acilmasi ve
bu yoreyi bekleyen tehlikelerin nitelik ve niceligini tanimlayabilmek icin,
Kibris / Lefke maden ocaklarinin icinden gectigi sureci ve bu terk edilmis
maden ocaklarinin icinde bulundugu durumu , cevreye olan olumsuz etkisini
ornekleme olmasi icin irdelemek amaciyla derlenmis ve yazilmistir.

Bilindigi gibi ALTIN MADENCILERI ,yani uluslararasi kuresel sermayenin
ana sahipleri gozlerini Turkiye'ye diktiler.

Bu buyuk sirketler icin onemi olan tek meta , altin ve getirisi olan paradir.
Kendileri ve ulkeleri zenginlesirken , zengin yer alti kaynaklari olan
ve yandas kilinabilecek yoneticilere sahip olan ulkelere giderek ,
onlari somurup fakirlestirirler ..
Topraklarini yuzlerce metre capli derin cukurlar acarlar..
On binlerce agac keserler...

Bu ulkelerin yer alti zenginliklerini üc kurus , pes paraya alirlar.
Gittikleri ulkelerin maden zenginliklerini ve yer alti sularini bitirip.
Dogasini , börtü böcegini , kurdunu , kusunu oldurerek ,
cekip giderler ...

Maden ocaklarindan saglanan 10 birim altinin ,
8 birimini onlar alir
2 birimini Turkiye'ye verirler !

Madenciler , madenleri tuketerek gittiklerinde ,
ardlarinda kalan tek sey vardir.

TUKENMISLIK ve ÖLÜM...

Sira , onlara kolaylik saglayacak olan ,
liberal ve kuresel sermayeye taraf
yoneticilerin oldugu baska bir bir ulkeye gelmistir.

Simdilerde Kaz ve Madra daglari bu surecin icindedir.
Kuresel sermaye agalari , bu cennet daglarin ,
altinini, canini , yesilini, yasamini , suyunu alacak,
ardlarinda onulmaz olan ölümü birakacaklardir.

Asagida paylasilan yazinin icerigi , sadece Kaz ve Madra daglari ile
Kibris'in sorunu degildir.,
Yaratmakta oldugu cok buyuk ve kontrol edilemez cevresel kirletme ile
tehlikeli boyutta kirlenmekte olan tum dogu Akdeniz'in sorunudur.

Kaz ve Madra daglarinin basina neler gelecegini simdiden gormek icin sizlerle
Kibris , Lefke'ye gitmemiz gerek ...


Naci Kaptan 23.11.2008



Ama once Kaz daglari ve ekonomik zenginliklerini tekrar animsamak faydali olacaktir.

Türkiye'de 80'li yıllardan bu yana izlenen neoliberal politikalar ile sağlık, eğitim, sosyal güvenlik, çevre ve tarım alanları en büyük tahribatı görmüş, özelleştirme uygulamaları ile de bu ulusun dişinden tırnağından artırarak oluşturduğu kamu işletmeleri yok pahasına bir çoğu da amacı ve kaynağı belli olmayan yabancılara, küresel sermaye gruplarına hizmet eden yerli işbirlikçilerine satılmak suretiyle elden çıkarılmıştır. Şimdi sırada sularımız, ormanlarımız, ovalarımız, dağlarımız ve madenlerimiz vardır.

2004 yılında Dünya Çevre gününde yürürlüğe giren 5177 sayılı yasa ile değişik 3213 sayılı maden yasası ile 100 bin Km² si Batı Anadolu da olmak üzere 159 bin Km² lik bir alanda çoğunluğu yabancılar ve onların işbirlikçilerine maden arama ruhsatı verilmiştir. Bu saha yeni müracaatlarla birlikte 450 bin Km² yi bulmaktadır.Yani ülke yüzölçümünün yaklaşık yarısı, çoğunluğu yabancı olan maden şirketlerinin denetimine verilmiştir. Karşılığında alınan 1.750 milyon dolar onur kırıcı bir bedeldir.

Son günlerde Kazdağlarında altın aramaları ile ilgili olarak önce Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler sivil toplum kuruluşlarının yürüttüğü onurlu mücadeleyi "ajanlık " olarak nitelemiş, arkasından da yanına aldığı 22 madenci (altıncı) bilim adamı ile birlikte Bakanın üslubu ile bu mücadeleyi bilgisizlikle suçlamıştır. Bu arada da Kazdağlarında çok ciddi maden rezervi bulunduğunu ilan etmişlerdir. Bu ilanın zamanlaması bakanın deyimi ile manidardır.

Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanının maden deyince, aklına altın gelmekte ve altını en kirli şekilde (siyanür liçi ) çıkarmaya çalışan işbirlikçilerin hamiliğine soyunmaktadır.

Kazdağlarında ciddi maden rezervinin olduğunu söyleyenler bilmelidirler ki; Kazdağları, çevresinde yaşayan 1.5 milyon insanın temiz, güvenilir su kaynağıdır. Dünyanın ikinci önemli oksijen merkezidir. Bünyesinde barındırdığı önemli sayıda endemik bitki ve hayvan varlığı ile önemli bir gen merkezidir.Tarih, kültür alanı ve mitoloji kaynağıdır. Başta İlyada olmak üzere Homeros destanları bu toprakların kültürünü, uygarlığını anlatır. Bu destanlar Avrupa'da ilköğretimden başlayarak okullarda okutulur, bizim ülkemizde de okullarda okutulmalıdır. Dünyanın en kaliteli meyve ve sebzelerinin yetiştiği bir mekan, önemli bir süt ve et üretim merkezidir. Ülkemizin en önemli orman alanlarından biridir. Eteklerinde yetişen zeytini ve üretilen yağı sarı altındır. Bu değerlerin tamamı Kazdağlarının üzerindedir. Kazdağları böyle de kalacaktır. Yer altındaki maden rezervleri yer üstü zenginliğinin yanında bir hiçtir.

Kazdağları yer yüzü cennetidir. Bu cennette dağların içinin oyularak siyanürlü yöntemle altın üretilmesi başta suları, havayı, tarım topraklarını kirletecek, ormanları yok edecek, tarihi değerleri ve kültürel yapıyı bozacak, tüm tarımsal üretimi hem nicel hem de nitel olarak düşürecek, bölgenin organik nitelikteki üretim özelliğini bozacak, yörede yetişen ürünlerin pazar payını düşürecektir.

Et ve süt üretiminde, siyanür ve onun çözündürdüğü arsenik, molibden, civa gibi ağır metallerin varlığı önemli beslenme sorunları yaratacak başta bölge insanı olmak üzere geniş bir kesimin gıda güvenliği tehlikeye düşecektir. Yörede tarımda çalışan yüzde 50 den fazla nüfus işsiz ve aç kalacak yurt bildikleri toprakları terk edeceklerdir.

Zaten kıt olan su kaynakları, kirlenmenin ötesinde tükenecektir. Altın çıkarmada 1 ton kayaç için 3 ton su kullanılacak, 1 trilyon tondan fazla kayacın işleneceği düşünüldüğünde 3 trilyon tondan fazla suyun kullanılacağı açıktır.Tüm dünyada suyun stratejik öneminin arttığı bu konuda önemli pazarların oluştuğu ülkemizin de güvenlik sorunu haline geldiğini düşündüğümüzde böyle bir lüksümüzün olmaması gerekmektedir.

Maden ocakları 1.derece deprem bölgesindedir. Bölgede halen diri olan ve büyük ölçekte deprem üretmesi muhtemel olan faylar mevcuttur. Maden işletilip, alan atık barajları ile terk edildiğinde hem deprem riski sürecek hem de yörede tüm canlılar için ölümcül hastalıklar yüzlerce yıl etkisini sürdürecektir.

Tüm bu olumsuzluklara karşın madenciler tarafından ödenecek devlet hakkı yine madencilerin beyanları esas alınarak ocak başı satış fiyatının yüzde 2 sidir. Yani 100 gr altının 2 gramı devlete ödenecek 98 gramı çok uluslu şirketlerin kasasına gidecektir.

Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı ile madencilerin Kazdağlarının kuzeyi ile güneyini birbirinden ayırma, güneyinde maden işlemekten vazgeçip, kuzeyi maden işletme alanı olarak belirlemek gibi bir niyetinin olduğu dikkatlerimizden kaçmamaktadır. Kazdağları bir bütündür. Kuzeyi yani dorukları yani su kaynakları kirletildiğinde güneyinin bu kirlilikten payını alacağı bilinmektedir.

Güneydeki duyarlı kamu oyu ve sivil toplum örgütleri bu durumun farkındadır. Bu amaçla bölgede oluşan olumlu hava "böl yönet" mantığı ile bozulmaya çalışılmaktadır.

Çanakkale halkı ile Körfezin duyarlı insanları bu konuda tek yumruktur. Bölünmek şöyle dursun Türkiye'nin altın çıkarılan tüm bölgeleri ile birleşme kararlılığındadır.

Gerek Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanının gerekse onunla beraber hareket eden ve aynı üslubu kullanan 22 adet bilim adamının bu durumu ve Kazdağlarının yer üstü zenginliklerini bilmemesi bilgisizlikten kaynaklanmıyor ise; gözlerini dünyanın en kirli ve en kanlı madeni altının bürümesindendir.

Altın madeni işletilmesinin çevreye, insan sağlığına etkileri değerlendirilmeden, toplumsal maliyetleri hesaplanmadan, yöre insanının izni ve onayı alınmadan ruhsatlandırılmasında hiçbir toplumsal yarar olmadığı için başta Danıştay olmak üzere mahkemelerce iptal kararı verilmektedir.

3213 sayılı maden yasasının bazı maddelerinin iptali için anayasa mahkemesinde açılan dava 3 yıldan fazla süredir sonuçlanmamıştır. Söz konusu davanın biran önce sonuçlanmasını diliyoruz. Sonrada yerine ulusal çıkarlarımızı gözeten yeni bir yasa konmalıdır. Bu yasa nedeni ile genelde ülkemiz üzerine özelde de Kazdağları üzerine konan ipotek kaldırılıncaya kadar işbirlikçilere, ajanlara inat bu onurlu mücadelemiz sürecektir.
Hicri NALBANT - Çanakkale Çevre Platformu - *1*


***

KAZDAĞLARI BİR AVUÇ ALTIN İÇİN KURBAN EDİLİYOR.
KAZDAĞLARI DÜNYA KÜLTÜR MİRASI LİSTESİNDE OLMALIDIR.


Dünya İnsanları; Asyalılar, Afrikalılar, Amerikalılar, Avrupalılar,

Dünyanın rengi solmasın, suyu bulanmasın, oksijeni yok olmasın, diyorsanız; çağrımız sizedir;
İDA' yı çöle çevirmek isteyenlere siz de "Hayır"deyin,
İDA Dünya Kültür Mirası Listesine Alınsın. Çağrımıza siz de destek verin.

Kazdağları insanlığın geçmişidir, bugünüdür, geleceğidir, dünyadır, dünyanındır,
dünyanın kültür mirasıdır. Gözlerini kar hırsı bürümüş uluslar arası altın tekelleri, insanlık için son derece önemli bir coğrafya parçasını bir avuç altın için batırıyorlar. Tıpkı korsanların bir avuç altın için bir gemiyi batırdığı gibi. Bunlar da günümüzün korsanlarıdır. Dört yıldır geceli gündüzlü sondaj faaliyeti sürdürdüler, bugün üretim aşamasındalar, İDA DAĞI'nı yağmalıyorlar, İDA DAĞI'na dokunulmamalı. İDA DAĞI maden ocağı olmasın.
İşte bunun için S.O.S diyoruz.

Kazdağları Tanrıların yurdudur. Kazdağları oksijen kaynağıdır.
Kazdağları hayatın ta kendisidir, yaşam kaynağımızdır, ekmeğimizdir, suyumuzdur.
Kazdağları mitolojidir, yedi bin yıllık tarihtir, kültür coğrafyasıdır. Kazdağları açık müzedir.
İda Arkeolojidir. Antik Troas Bölgesinde yaklaşık 200 antik kent bulunmaktadır.
Kazdağları ekolojidir, endemik türlerin yaşam alanıdır, yabani yaşam barınağıdır.
Kazdağları "Yağmur Ormanlarıdır". O Bin Pınarlı İda Dağıdır. Kazdağları sudur,
topraktır, oksijendir, ekmektir, berekettir, güzelliktir, kültürdür, tarihtir ve hayattır.

Ve Kazdağları işgal altındadır. Yamyamlar, günümüzün barbarları, yağmacılar siyanürleriyle, zehirleriyle, makineleriyle, dolarlarıyla, yasalarıyla, yalanlarıyla KAZDAĞLARINI/İDA ANA'yı bir avuç altın için yok etmek istiyorlar. İDA ANA ve bütün çocukları tehlikede. Suyumuz, bereketli topraklarımız, siyanürle, ağır metallerle zehirlenecek, İDA DAĞI'nın eteklerinde yaşayan tüm canlılar ve insanlar sağlığını yitirecek, oksijen kaynağını yitirecek, endemik türler yok olacak, kültürel miras kaybolacak.
İşte bunun için S.O.S diyoruz.

Kazdağları, Çanakkale'dir, Türkiye'dir, Asya'dır, Avrupa'dır, Latin Amerika'dır, Amerika'dır, Afrika'dır. Kazdağları Bütün Dünyadır,

Kazdağları kültür coğrafyasıdır. Kazdağları Homeros'dur, İlyada'dır, Odysseia'dir, Kazdağları Helen'dir, Paris'tir, Ahilleus'dur, Hektor' dur, Zeus'dur.
Kazdağları İda'dır, Olimpos'dur, Troya'dır.
Onun için S.O.S diyoruz.
Onun için İDA Dünya Kültür Mirası Listesinde Olmalıdır. * 2 *



Yukarida ,Kaz daglari hakkinda bilgilendirici yazilardan sonra sira ,
Kibris Lefke'de bulunan CMC maden tesislerine geldi .

Kıbrıs'ta bakır ocaklarının yeniden keşfi 1913 yılında daha sonra adı CMC olaracak ( Kıbrıs Maden Şirketi ) şirketin öncülerinin Foucassu tepesinde bakır cevherlerini bulmasıyla başlar.

1913-1916 yılları arasında araştırmalarını tamamlayan CMC 1916 yılında altyapısını oluşturup maden çıkarmaya başlar.

1921'de Lefke-Karadağ'da maden cevherlerini bulan CMC aynı yıl çıkardığı bakır madenini ihraç etmeye başlar.

CMC'nin bölge gelişmesi , ilk etapta tüm yerleşik yapıyı altüst eder.
Binlerce köylü maden ocaklarında çalışabilmek için Lefke'ye akın eder.
1937'de işci sayısı 6000'e yaklaşır.

Kasabanın zaten varlığı belirsiz altyapısı tümüyle çöker . Evlerin bodrumlarına , barakalarına yığılan işçilerin sağlıksız yaşam koşulları salgın hastalıklara yol açar. CMC salgın hastalıklarla baş edebilmek için bir hastahane ve işçi lojmanları kurmaya başlar. Ancak bu önlemler sorunun boyutları karşısında çok yetersizdir.

1920'li 30'lu yıllarda Lefke ve yöresi halkı , menenjit , sıtma gibi salgın hastalıklardan kırılır. Lefke'ye işçi akını sadece bölgenin sosyal yapısını etkilemekle kalmaz ekonomik yapıyı da darmadağın eder.

CMC bölgedeki tüm ekonomik etkinliği kendi uzun vadeli çıkarlarına göre düzenler. CMC için Lefke'nin tümü maden arazisidir. Bu arziyi mümkün olan en ucuz fiata elde edebilmek için her yola baş vurur. Zengin ve sulak tarım arazilerine sahip Lefke'de üretim hızla geriler , civar köylerin ekonomileri değişir.

Örneğin bağcılıkla uğraşan Bağlıköy'de nerdeyse tüm erkekler maden işcisi olunca köyde bir tek bağ kalmaz . Bağlıköy'lüler maden işcisi olabilmenin bedelini bugün bile rekor sayıdaki kanser vakaları ile ödemeye devam etmektedir.

CMC'nin 1921'de bakır ihraç ettiği liman , Gemikonağı Yeşilyurt arasındaki eski bir limandır. 1924'de kendi maden yükleme iskelesini kuran CMC bu limanı terk eder Yüzyılın başında narenciye ihracı için kullanılan bu küçük liman zamanla kullanılmaz ve yok olur. Bu limanın yok oluşu üretimdeki gerilemenin hangi boyutlara vardığının kanıtıdır.

Üretimin gerilemesine ikinci darbe de Gemikonağı'nda deniz kenarında kurulan artık havuzlarda biriken milyonlarca ton toz halindeki madenden gelir. Rüzgarın etkisi ile çevreye yayılan toz ağaçlara büyük zarar verir.

1960'lı yıllarda CMC açık maden işletmeciliğine başlayınca maden tozunun etkisi daha da artar. Özellikle , Foucassa -Ablıç - Gemikonağı üçgeninin ortasında kalan Lefke tam bir felaket yaşar. 1967'de dönemin Türk yönetimine (Genel Komite) Lefkeli üreticilerden oluşan heyetin verdiği bilgilere göre ;

1962'de Lefke'nin portakal ürünü 20 Milyon Kıbrıs Lirası olarak gerçekleşmiş ,
bu rakam 1963'de 6 Milyon KL'ye ,
1964'de ise 4 Milyon KL'ye düşer.

1967 Temmuz'undaki bu toplantıda Lefke'li üreticiler uğradıkları felaketin boyutlarını daha da artacağı endişesi ile , CMC'nin Ablıç madeninden çıkaracağı artıkları ,bügünkü Gemikonağı Göleti'nin doğusuna dökülmesinin engellenmesini isterler. Yönetimin bu yöndeki kararına rağmen CMC'yi engellemek mümkün olmaz.

Günümüzde su kaynaklarımızın önemli bölümünü kirlilikten 2.000.000 ton'dan fazla artık bu bölgeye dökülür. Şubat 1970'de Lefke'de dağıtılan Kıbrıs Türk Talebe Cemiyeti ve Kıbrıs Türk Ulusal Öğrenci Federasyonu ortak imzalı bir bildiride (6) "Son 4 yıldan beri hurma ağaçlarımızdan meyve alınamamakta , diğer meyvelerin ise verimi % 80 azalmakta , arazi çoklaşmakta ve tozlu ot yiyen hayvanlar ölmektedir."denilmektedir.

Bu bildirileri dağıtan öğrenciler dönemin yöntemi tarafından şiddetle "cezalandırılmışlar." Aynı yıl kurulan bir komisyon bilimsel olarak bitki örtüsünün gördüğü zararı kanıtlar.
1976'da zarar gören üreticilere bir miktar tazminat ödenir.

Ama hiç kimse bitki örtüsüne bunca zarar veren tozu soluyan insanların başına gelecekleri sorgulamaz. Haziran 1999'da Ege Üniversitesinden gelen bir gurup uzman, hazırladıkları raporda artık havuzlardan çok yüksek oranda tesbit ettikleri ağır metalleri , bakır ,demir , mangan , kükürt , çinko , kadminyum , kobat , kurşun , krom ve mobilden olarak sıralanmaktadırlar.

Tümü de belli limitlerin üzerinde alındığında insan sağlığını tehlikeye sokabilen bu ağır metalleri tesbit ettikten sonra araştırmacılar Lefke bölgesi için "ölüm vadisi" terimini kullanmışlar.



1970'den sonra çevreci hareketlerinin etkinliklerinin yükselişi savaşı CMC için bulunmaz bir nimet haline getirdi. Gemikonağı'nda , deniz kenarındaki atık miktarı bazı belgelerde 10.000.000 ton olarak geçmektedir. Fakat gerçekte bu bölgedeki artığın miktarı kaba taslak hesaplamalarla bile 10.000.000 tonun çok üzerindedir.

Yine deniz kenarında yağmur suları ile çevreye saçılmaya devam eden siyanür içermesi olası 30.000 ton artık mevcuttur. Uzmanların hesaplarına göre sorunu gerçek boyutlara tesbit edebilecek araştırmaların yapılabilmesi için en az 100.000.000 dolarlık masraf gerekmektedir.

Buna karşılık araştırmacıların CMC tesislerine girişini yasaklayan devlet görevlileri yıllarca CMC'nin taşınır mallarını satmaktan başka birşey yapmadılar. Lefke Çevre Derneği'nin çevre dostu araştırmacılarla birlikte tüm imkanlarını zorlayarak yaptığı/ yaptırdığı çalışmalar , son yüzyıldan beridir başımıza gelenleri gölgede bırakacak çok daha ürkütücü bir gerçeği gözler önüne sermiştir.

ASIL SORUN ŞİMDİ BAŞLIYOR! Kıbrıs , bakır macerasının birinci perdesinde yemyeşil ormanını kaybetti. Şimdi oyunun ikinci perdesi başlıyor ve bu sefer de masmavi denizimizi kaybetmek üzereyiz.

Denizden yaklaşık 100-150 metre uzaklıkta 20-22 metre yüksekliğinde sıkıştırılmış kilden havuzlar içerisinde muhafaza edilen artıkların 5-10 metre kadar yanından biri doğusundan ( Lefke deresi) diğeri de batısından (Gemikonağı deresi) iki dere yatağı geçmekte ve denize ulaşmaktadır.

Yağmur suları ile karıştığında asit denebilecek bir sıvı üretebilen maden artıkları geçen yıllar boyunca setlerin koruyucu duvarlarını eritip dışarıya sızmaya başladılar. Geçen yıl tümüyle patlayan havuzlardan biri Lefke deresine boşalmaya ve oradan da denize akmaya başladı.

Bu güne kadar havuzdaki yaklaşık 400.000 ton atığın 50.000 ton'undan fazlası deredeki ve deniz kenarındaki çakıl taşlarını eriterek denize ulaştı. Öte yandan Gemikonağı deresi yakınlarındaki bir başka havuz da son birkaç ayda patlayıp artık sızdırmaya başladı. Bu havuzdaki artık miktarı ise yaklaşık olarak 3.000.000 ton . Geri kalan havuzların da çok fazla dayanabileceğini ummak saflık olur. Havuzların tümünde aşınma göze rahatça görülebilecek düzeydedir.

Ege Üniversitesinden gelen araştırmacılar haklı olarak raporlarına " Sorun sadece Lefke **** Kıbrıs adasını değil .... Tüm Doğu Akdeniz ülkeleri ile , Orta Akdeniz ülkelerini tehlike altına almaktadır" diye yazmışlar. Denizlerimizde doğal hayatı büyük oranda yok edilebilecek ağır metal kirliliği için geriye sayım çoktan başladı bile.

CMC 1974'deki savaşın sonuçlarını bahane ederek milyonlarca doarlık taşınır/ taşınmaz mal varlığını ortada bırakarak adayı terk etti. Bu kaçışın asıl nedeni geride kalan binlerce dönüm arazi üzerindeki milyonlarca tonluk artıktır. * 3 *


***


Düzenleyen ilker_eroglu : 25-11-2008 saat 05:51 Neden: Kelime Eklemek.
ilker_eroglu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön