View Single Post
Eski 07-02-2018, 17:17   #136
birnefestoprak
Ağaç Dostu
 
birnefestoprak's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-07-2012
Şehir: Ankara/Morgantown
Mesajlar: 2,797
Ben küçük çiftçiyim ve şu andakinden sayıca çok daha fazla küçük sebze çiftliğinin kurulmasını istiyorum. Kendi ölçeğimizde sürdürülebilir ve organik tarıma büyük katkımız olduğu muhakkak. Bahsettiğiniz gıda ormanı uygulamasıysa, çoğunlukla permakültür yöntemlerini kullanıyor (verim, birinci planda değildir). Şehiriçi kar amaçlı küçük çiftliklerde ise verim esastır (verim ön plana çıkartılırken besin değeri ve lezzetten vazgeçilmesi de gerekmiyor).

Bizim tarlamızın çoğu tohum üretimine ayrıldığı için beni geçelim. Sadece sebze üretimi yapan aşağı yukarı 15 dönümlük (çiftliğin tüm arazisi 100 dönüm kadar ama tarım yapılan arazi 15-20 dönüm) tanıdık bir çiftlikten örnek verecek olursam, onların 15-30 kadar CSA müşterisi bulunuyor. CSA, eğer haftalara yayarsanız fiyatı makul bir sistem ama bu ücreti tek seferde vermeniz gerekeceği için maddi durumu düşük olan ailelerin bunu karşılaması mümkün değil. 34 haftalık tam üyelik $1,190 ve 17 haftalık yarım üyelik $595 (https://littlepondfl.com/csa-signup/). Müşterilerin CSA üyeliği almadığını düşünelim. Aynı çiftlik pazara da gidiyor ama tek bir pazara gidiyor. O çiftliğin mahsulünü alabilmeniz için ya mutlaka o pazarın olduğu yerde yaşamanız ya da arabanızın olması gerek.

Dikkat ederseniz, yukarda bahsettiğim CSA üyeliği 52 haftalık değil 34 haftalık. Bu niye böyle? Çünkü heryerde olduğu gibi burda da yetiştirme mevsimi, iklime bağlı olarak, sonraki döneme kadar son buluyor. Haziran ortasından itibaren yetiştirebileceğimiz genelgeçer sebzeler bamya ve arşın börülce ile patlıcan ama çoğu yerde toprak yoğun yağışlardan dolayı gölleniyor. Onun dışında tropik iklime uyum sağlamış Malabar ıspanağı, Okinawa ıspanağı gibi yenilebilir bitkilerle tropik meyveler (bu dönemde ağaçlar üstündeki hastalık ve zararlı baskısı çok yüksek oluyor) ve tatlı patates (tatlı patates yazın yetiştiği için sonbaharda, yani ana yetiştirme mevsimi başladıktan sonra hasat edilir). Küçük çiftçiyseniz, bu ürünleri bu mevsimde tonlarca üretmeniz mümkün değil. Gıda ormanını geçelim, her mahallenin her sokağında toplum bahçeleri kurduğumuzu düşünelim ki çok iyi bir fikir ama aynı mevsim koşulları o bahçelerde de geçerli olacak.

Kısacası Haziran ortasından Eylül sonuna kadar tam bir sebze çölü oluyoruz. Bu anlaşılabilir bir durum. Sonuçta kışları çok soğuk geçen Kuzey iklimlerinde de kışın domates yenmiyor. Önceki mevsimden yaptığımız soslar, buzdolabında depolamaya uygun şekilde hazırladığımız sebzelerle birlikte yazı atlatmak için tabii ki marketten sebze almak zorundayız. Yeraltısuyu seviyesi, yer yüzeyine çok yakın olduğu için burda evlerde kiler de olmaz.

Peki, bütün yaz üretimine (verimde düşmeler olsa da) istikrarlı şekilde devam eden tek çiftçi arkadaşımız kim? Tabii ki et ve yumurta için tavuk, kuzu, şükran günleri için hindi yetiştiren TrailBale Farm (http://www.trailbale.com/) Portatif çitle gezdirdiği tavuklar kendi kendini besliyor (az miktarda organik yem veriliyor). Kuzuların besin kaynağı yüzde yüze çok yakını oranda çim ve otlar (bunlar da çitle gezdiriliyor).

Bugünkü hali ve gidişiyle endüstriyel hayvancılık da sürdürülebilir değil ama yukarda bahsettiğim sebze-hayvan çiftlikleri hem sürdürülebilirlik hem de dengeli ve sağlıklı beslenme döngüsünün kurulabilmesi açısından umut verici modeler sunuyor. Bütün bu tartışmanın merkezindeyse nüfus var. Söz konusu modellerin örnekleri artmaya devam ediyor evet ama nüfus bu şekilde artmaya devam ederse, endüstriyel tarım döngüsünden kurtulmak da pek mümkün gözükmüyor.

* Community Supported Agriculture: Toplum Destekli Tarım. Müşteriler mevsim başında bütün mahsulün parasını ödeyip her hafta pazar yerine gidip haftalık mahsulü alıyor.


Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi its_just_a_ride Mesajı Göster
Sn. birnefestoprak,

Dünya'nın bu noktaya gelmesinde yerel yönetimler ve kanun koyucular kadar insanların da payı var. İnsan nerede yaşadığından bağımsız olarak temiz ve adil gıdaya erişim talep edebilir. Ancak insanlık gıdaya o kadar yabancılaşmış ki sağlıklı beslenmeyi yalnızca et tüketimi ve diğer lüks gıdaların tüketimi olarak benimsemeye başlamış. Beslenmek de en az yaşama uğraşı kadar bilinç gerektiren bir iş. Haklısınız, şehirde yaşayanlar bırakın gıda ormanını, bir avuç toprak dahi bulamıyor. Toprağa para verip saksıda bir şeyler yetiştirmeye çalışıyor. Ancak kentlerde yaşayanlar kendi kent bostanlarını inşa edebilseler, (gerekli bürokratik adımları aştıklarını varsayıyorum) şehirlerdeki uyduruk peyzajların yerini gıda üreten çoklukültür sistemleri yer alsa inanın o zaman biraz daha farklı bakılacak dünya'ya. Küba'daki sürdürülebilir kent tarımı hakkında bilginiz vardır diye umuyorum. Buralarda da bunu başarmamız için ambargo yemeyi beklememize gerek yok küba'daki gibi. Gerçi samanı ithal edebiliyorduk değil mi? Sıkıntı yok öyleyse.

Konuyu daha fazla dağıtmak istemiyorum. Hiç kimse şu anki gidişatın daha sürdürülebilir olduğunu ve buna mecbur olduğumuzu iddia edemez. Veriler ortada. Ha siz et ve hayvansal salgılar tüketilerek yerkürede ikamet edebiliriz diyorsanız o "yalnızca" sizin kendi düşünceniz olabilir. Gerçeği değiştirmez.

birnefestoprak Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön