View Single Post
Eski 03-08-2014, 13:26   #692
leventali
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 09-08-2013
Şehir: Mersin
Mesajlar: 617
Herkese Hayırlı Pazarlar,

Sevgili İsmail Abicim, O kızdan Allah herkese nasip etsin ama mesele o kız değil inan bana. İnsan yaşarken farkında olmadığı yaşamın güzelliklerini görmesi için defaatlerce uyarılıyor. Ama çoğunlukla uyarılara aldırış edilmiyor.

Elimde bir proje vardı. Yaklaşık 2 yıl sürecek. Ve benim geleceğimi ilgilendiren en önemli proje ve zamanında bitmesi gerekiyor.

Ofis aynı zamanda evim oldu. Orada yiyor, orada yatıyor, orada çalışıyorum. Çok ender dışarı çıkıyor, sanki sudan çıkmışım da nefes almak için yeniden ofise koşmam gerekli gibi geri dönüp işin başına oturuyorum. Kafamı bilgisayarın başından kaldırmıyorum.

Gözlerim bozulmuş umurumda değil. Annem arıyor "Özledik" diye ki 20 dakikalık mesafedeyim, çoğunlukla cevap "Bu hafta gelemem" oluyor.

İşimde yol aldıkça, sonuçları güzel gittikçe, sona yaklaştıkça ayrı bir hevesle çalışıyorum, aynı zamanda daha fazla ofise yapışıyorum.

Öyle ki bazen ailem beni ofiste ziyarete geliyor.

Öğle vaktiydi. Yine hummalı bir çalışma içindeyim. Telefon çaldı. Annemdi arayan. "Anne kısa kes çok yoğunum" dedim. "Ablan" dedi, "rahatsızlanmış. Bir evine kadar gidip baksan.".

Ablam ofisime 5 dakikalık uzaklıkta. "Tamam bir ara bakarım anne" deyip telefonu kapadım. Kapadım kapamasına ama içimde bir burukluk. Personelime hadi kalk bir yere gidiyoruz deyip, onu da yanıma alıp ablamların yolunu tuttum. Kapıda ambülans bekliyordu. Ambülans bomboş. Kimsecikler yok yanında. Mahalleli etrafta birikmiş. Ağlayan kadınlar var.

O merdivenleri nasıl çıktığımı bilemiyorum. Yetişmiştim. Onu son bir kez görmüştüm. Konuşamadık ama son nefesini kucağımda verdi.

Ve ben ölümün olduğunu bildiğim halde, defalarca şahit olduğum halde işte o gün ölümün olduğunu anladım. Sabah telefonla konuştuğunuz ablanızı, öğleden sonra kucağınızda uğurlamanın mümkün olabileceğini gördüm.

İşin, paranın, ne kadar boş olduğunu, zamanın ne kadar kıymetsiz olduğunu, kelimelerin bunların karşısında süslenmiş, içi boş birer takiyye olduğunu gördüm.

İnsanın en dolu zamanında bile isterse her şeye zaman ayırabileceğini gördüm. Keşke böyle görmeseydin, dediğinizi duyar gibiyim. Bunun bir bana olduğunu mu sanıyorsunuz? Kendi hayatınızda biraz gerilere doğru gidin bakalım. Kaç kez bu ve benzerlerini yaşadınız.

Derler ya her şeyde bir hayır vardır. Ölümün hayrı olur mu? Hele ki ölen kardeşinizse. Ve daha yaşı çok küçükken. Ve bazen ölümler, acılar sizi daha büyük acılara hazırlar. El aletleriyle uğraştıkça, ellerinizin acıyan yerlerinin nasır tutması gibi.

İki ay iş yerine gitmedim. Geriye kalanlarla hayat devam ediyordu. Onlara zaman ayırdım. Sonra yeniden döndüm işime. Asla belirli bir saatten fazlasını çalışmadım. Hatta mutlak yetiştireceğim bir iş olduğunda bile, eğer bir yakınım beni özlemiş ya da ben onu özlemişsem, kendime ya da yakınlarıma zaman ayırmam gerekiyorsa hep işi bırakıp, onlara zaman ayırmışımdır.

Bu öğrendiklerim ışığında hayatta hiç anlaşamadığım babamla mükemmel bir 6 ay geçirdim. Bir akşam olmasa öbür akşam Tarsus'a gidip mangal yaptık. Öyle böyle değil, yakınımızda kim varsa çağırarak. Hafta sonlar sıkma partileri, börekler, torun torbalar, yeğenler...

Babamı berbere gönderirdim ama bıyıklarına sakın dokunmasın derdim. Onu ben balkonda keserdim çünkü. Yarım saat sürerdi. Tel tel keserdim. Gönyesine bakardım. Bile bile uzatırdım. Birde şöyle dur bakim, şu tarafa dön bir de ordan bakim, diye zaman geçirirdim. Arada bir laf sokup, onun bana düpedüz kaymasına zemin hazırlardım. O da hiç geri çevirmezdi. Oyuncunun repliğinin geldiği an gibi, o an geldiğinde düpedüz kayardı.

Eski şofördü babam. Neler söylediğini elbette buraya yazmayacağım. Yazsam, bunu çoğu kişi anlayamaz bile. Küfrün bir insanı nasıl mutlu edebileceğini...

Tanrı, evin büyük çınarı için hazırlamış beni. Kafamı işimden kaldırıp, etrafa bakabilmem için uyarmış beni. Yetmemiş gözümün içine sokmuş, söylemek istediğini.

6 ay. 6 ay, 40 yılda yaşamadığımız kadar güzel günler geçirdik babamla. Ne kadar çok anımız var. Ne çok şeyler anlattı bana kimisi benle mezara gidecek. Meğer o demirden örülü duvarın ardında ne merhametli, ne çocuksu bir insan varmış. Aslında o demirden duvarı biz örmüşüz kafamızda. Gerçekte yokmuş böyle bir duvar. İşte hepsini 6 ay arayla ablamı ve babamı kaybederek anladım.

Ablam vefat etmeseydi babamın vefatını çabuk atlatabileceğimi hiç sanmıyorum. Atlatsam bile bütün hayatım pişmanlık içinde geçecekti.

İkisinin de mekanı cennet olsun. Giderken bana öyle bir miras bıraktılar ki, bu dünyada bırakılabilecek en büyük miras.

SEVDİKLERİNE ZAMAN AYIR.

Uzun yazdım belki İsmail Abi. Demem odur ki, insanın herkese ayıracak bir zamanı vardır. En yoğun iş ortamlarında bile. Ve mutlak ayırması gerekiyor. Bunun için kimseye ihtiyacı yok insanın. Sadece işi bırakıp, kalkıp gitmesi gerekiyor.

Ve inanın bana ne işim aksıyor, ne sevdiklerime ayırdığım zaman kayıp oluyor. O günden beri işim hala bitmedi. Hala yetişmesi gereken zamanlı işler mevcut. Hala tüm işler eşek yükünde. Ve hala sevdiklerime zaman ayırıp, tüm işlerimi de yapabiliyorum.

Yani zaman kısa lafı boş laf. Zaman çok uzun. Hatta bir insanın hayatına günümüzdeki 50 insanın hayatını sığdırabilecek kadar fazla zaman var.

Sana hep söylüyorum İsmail Abi, kendini bana bu kadar özletme diye. Bu kadar özletince kısa yazamıyorum işte böyle Bak madem denize hasretsin, ablamı da al, atla arabaya gel buraya. O güzel kızla sizi denize götürelim. Hem denizi, hem kızı görmüş olursun.

Diğer arkadaşlara da bu vesile ile cevap vermiş olalım.

Sayın 622ali, Sera profil borudan. Siz neyi arzuluyorsanız söyleyin, ben nasıl yaptırdığımı size çizerek de, seradan görüntüler alarak da videosunu çekerek de gönderirim. Bu arada adaşmışız da sanırım.

Sayın guppy, Benim sorunuz karşısında yazacaklarım bu işe profesyonel yaklaşan ve profesyonel tarımla uğraşan arkadaşlarımız tarafından çok da beğenilmeyecektir. Yerden göğe kadar haklılar da çünkü onlar işin profesyonel tarafındalar ve öyle de olması gerekli.

Sayın AteşKaptan güzel bir yerden cevap vermiş size. Toprağınızın tahlili önemli. Yani ne eksik ne fazla bilmelisiniz, hatta suyunuzun bile tahlili önemli. Peki amatör olarak bunları bilmeden de tarım yapılamaz mı? Elbette yapılır. Bunun yolu da toprağınızdaki bitkileri gözlemleyerek.

Onlar size neyin fazla neyin eksik olduğunu söylerler. Hatta bağırırlar. Topraklı tarıma gerekli midir bu gübreler? Bu ince bir soru olmasına rağmen yarım yamalak da olsa gereklidir diyebilirim. Çünkü hiçbir toprak, bütün besin maddelerini eşit ve istenen miktarda taşımaz.

Seramın etrafında sürekli deneyler yapıyorum. Aynı türden bitkileri hem besinli suda (hidroponic) hem perlit içerisinde, hemde toprakta deniyorum. Ve hepsine de aynı besinli suyu veriyorum.

Verimle çok derdim olmadığı için, hemen hepsinden de istediğim sonucu alabiliyorum. Yani hepsi de harika birşekilde yetişiyor. Birinin diğerine üstünlüğü var mı? Ağaç türünde, sağlam bir yer isteyenler toprakta daha başarılı. Çünkü toprağın ağırlığı onlara güven veriyor ve daha hızlı gelişiyorlar.

Örneğin perlite mısır ektim. Çok uzun bir süre büyümesi yavaştı. Sonra birden hızlanmaya başladı. Daha önce de aynı gözlemleri yapmıştım. Bitki kendini güvende hissedene kadar kök salıyor, kendi yapısını direyecek yapıyı kökleriyle sağladığı anda inanılmaz bir hızda büyüyor. Mısır 1 ayda, 20 santim kadarken son bir haftada 1.5 metreyi geçti.

Aynı şeyi perlite ve toprağa ektiğim biberlerde de gözlemledim. Perlitte büyümeleri çok yavaşken, sonra birden hızlanıverdiler ve diğerleriyle aynı boya geldiler ve aynı meyveyi vermeye başladılar.

Toprağın sağladığı en büyük avantajlardan biri de bu sanırım. Bitkiye kendi ağırlığını taşıyacak şekilde sağlamlığı daha erken veriyor.

Akşam vaktim olursa seramdaki yeni görüntüleri paylaşırım.

Saygı ve sevgilerimle...

leventali Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön