View Single Post
Eski 03-06-2014, 21:56   #14
jinekolog1959
Ağaç Dostu
 
jinekolog1959's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-03-2013
Şehir: Ankara
Mesajlar: 120
[attach][attach]499320[/


Kısa ve orta vadede daha fazla genişleme imkanım yoktu. Bahçe bu kadardı. O zaman ben de ölçek ekonomisine çit dikimi yaparak yaklaşmaya karar verdim. 62 dönümlük bahçeye 8x4 dikimle dikebileceğim fidan sayısı, 8x8 olarak klasik dikilmiş 124 dönümlük bir bahçeye denkti. Üstelik sürme, gübreleme, ilaçlama gibi faaliyetlerin yarı yarıya küçük bir arazide yapılacak olması özellikle mazot maliyetlerinde önemli avantaj sağlayabilirdi. Çit dikimi meselesine daha sonra ayrı bir yazıda geniş olarak değineceğim.

Muhtarın tarlasını aldıktan sonra ilk iş olarak bir paletli kepçe kiralayarak iki tarla arasındaki, üst üste yığılmış taşlarla yapılmış, köylülerin an dediği sınırı kaldırttım, taşları saha dışına çıkarttırdım. İki tarla arasında bir öbek halinde uzanan kimisi kurumuş on beş kadar bodur meşeyi de, içim biraz kan ağlayarak da olsa kökleterek kaldırttım. Tarlalar arasındaki 1 metre civarındaki kot farkını her iki tarafa yedirterek yok ettim. Artık iki tarla birleşmiş, 62 dönümlük müstakbel bahçem ortaya çıkmıştı. Tarladan köye uzanan 1200 metrelik daracık, taşlı patika yolu da kepçeye açtırarak kadastro yolu genişliğine getirdim ve düzleştirdim. Artık ‘ulaşılabilir’ bir yolum da olmuştu, ama benim emektar Passat için değil. O hafta sonu Passat’ımı satarak 2004 Model LPG’li Honda arazi jipimi aldım. Artık köyden tarlaya yürüyerek veya traktör sırtında ayakta değil, kendi aracımla gidebilecektim. Ertesi hafta sonu da Murat’la Polatlı’ya indik ve 20 yaşında kırmızı bir Massey Ferguson 285 S aldık. Murat’ın sevincine diyecek yoktu. Biraz bakım, bir iki tadilat yaptırdık. Çok kısa bir süre sonra da yine 2. El bir pullukla bir kazayağı edindik. Artık çiftçiliğe başlayabilirdim.

Bu arada Murat’a hem ana tarlada hem tapulu arazide 120 cm derinliğinde profil çukurları açtırmış, 30’ar santimlik katmanlardan alınan toprak numunelerini Yenimahalle’deki Toprak Su Gübre Araştırma Enstitüsü’ne analiz için teslim etmiştim. Profil çukurlarında taban suyu belirtisi olabilecek renk değişiklikleri veya paslı taşlara rastlamamış, çukurlara döktüğümüz suların kısa sürede süzülüp kaybolduğunu görmüştük. Analiz sonuçları yoğunluktan dolayı 2 ay sonra çıkacaktı.

Hemen su bulmak için faaliyete giriştim. Gereken sayıda beton büz ve 1 adet metal büz hazırlattıktan sonra keson kuyuyu açacak kepçeyi getirttim. Köylüler de, Murat da köye gelen suyun bu noktadan geldiğini düşünüyor ve su bulunmasını bekliyorlardı. Kepçe 10 metreye kadar çukuru indirdi ama değil suyun esamesine, toprakta rutubete bile rastlamamıştık. İlk girişim küçük çaplı bir hezimetle sonlanmıştı. Gerçi tarlanın en çukur noktasında dahi taban suyu bulunmadığını gözlemlemiştim ama eğer su bulunamazsa bunun bir önemi kalmayacaktı çünkü cevizcilik yapamayacaktım.

Sondaj yapmak kaçınılmaz hale gelmişti ve bunun için DSİ’den sondaj ruhsatı almak gerekiyordu. DSİ ise ruhsat için arazinin tapusunu veya hazine arazisi ise tahsis belgesini istiyordu. Oysa tahsis belgesini alabilmek için Orman Bakanlığı’na ağaçlandırma projesi onaylatmak gerekiyor, Orman Bakanlığı ise projenin onaylanması için arazide suyun bulunmuş olmasını şart koşuyordu. Yani ortada çözülemeyecek bir yumurta – tavuk hikayesi vardı.

Tatlı dille, güler yüzle, biraz hekim olmanın verdiği avantajı, biraz özel ağaçlandırma yapacak olmanın sağladığı sempatiyi kullanarak DSİ’nin ilgili mühendisini ikna ettim. Elimde hazine arazisinin tahsisi için Polatlı Malmüdürlüğü’ne verdiğim dilekçemin fotokopisinden başka bir belge yoktu. Malmüdürlüğü’nden alınacak 3 aylık ön izin belgesini daha sonra dosyaya eklemem koşuluyla arama ruhsatını verdiler. Yağışlar başlayıp arazi girilemeyecek hale gelmeden sondajı yapmam, suyu çıkarmam şarttı. Çünkü Polatlı Malmüdürlüğü eğer tahsis talebimi kabul ederse 3 ay içinde proje hazırlatıp Orman Bakanlığı’na onaylatmam için ‘ön izin’ verecekti. Projede ise su numunesinin analiz sonuçları gerekiyordu.

Bölgedeki sondajcıları araştırdım ve işine en hakim olduğunu düşündüğüm, aracı ve ekipmanı ile en donanımlı bulduğum sondajcı ile anlaştım. Bölgedeki toprak yapısı nedeniyle daha önce başarısız sondaj denemeleri olmuş, sondaj kuyuları çökmüş olduğundan işimi sıkı tutmak istiyordum. Ekip araziye kamp kurup faaliyete başladı. Birkaç gün sonra 49 metreye inilmiş, henüz suya rastlanmamıştı. O gece hastanede nöbetçiydim. Kara kara ertesi gün de su çıkmazsa ne yapacağımı düşünüyordum. Acaba ‘Deli Remzi’ye çok güvenmekle hata mı etmiştim? Sondajcı ile metre hesabıyla anlaşmıştık ve ben hazırlıklarımı, biraz emniyet payı bırakarak 60-70 metre için yapmıştım. Su çıkmazsa kaç metreye kadar gitmeliydim? 100? 200? Bu işin ucu bucağı yoktu ve her metresi paraydı. Sonunda hiçbirşey bulamamak da vardı. Sabahı zor ettim. Saat 9 gibi telefon çaldı. Arayan Murat’tı. Sevinçten çığlık çığlığa “Hocam gözümüz aydın, suyumuz çıktı” diyordu. Sabah işe başlar başlamaz 50. metredeki kaya tabakası geçilmiş, ardından bacak kalınlığındaki bir su sütunu metrelerce havaya fışkırmıştı. Sondajcı bunun çok büyük bir tatlı su rezervi olduğunu, köydeki çeşmelerden akan suyla aynı olduğunu söylüyordu. Dünyalar benim olmuş, üzerimden dağ gibi bir yük kalkmıştı. Nöbetten çıktığım gibi soluğu bahçede aldım, ekibe bahşişlerini dağıttım. Ceviz bahçesi rüyam, yavaş yavaş gerçek oluyordu.

(Devam edecek)
][/attach]

Eklenen Resimler
  
jinekolog1959 Çevrimdışı   Başa Dön