Gelmiyor mu sizin burnunuza böyle bir koku?
Duymuyor musunuz, hissetmiyor musunuz yavaş yavaş çürüdüğümüzü?
Alışılmış günlük hayatımıza devam ederken...
Yani yiyip içip her zamanki gibi "yuvarlanıp giderken"...
Uçurumun dibine doğru hızla yol aldığımızın farkında değil misiniz?
Vicdanımızın lime lime olduğunu, ahlaki değerlerimizin yerlerde süründüğünü görmüyor musunuz?
Yalanın, hırsızlığın, yolsuzluğun, hilenin, zulmün hayatımızı sessizce işgal edip artık olağanlaştığını...
Şaşırma, karşı çıkma, reddetme reflekslerimizin giderek köreldiğini...
İster istemez kaygısız ve vurdumduymaz bir ruh haliyle örtündüğümüzü...
Yalnızca kendi gemimizi kurtarmakla uğraşıp öteki insanlara, sevgilere, dostluklara yüreğimizi yavaş yavaş kapattığımızı...
Bize benzemeyenleri anında düşman ilan etmeye haddinden fazla hazır bir psikolojiyle silahlandığımızı...
Her geçen günle biraz daha sığ ve duyarsız bir üslubun etkisi altına girdiğimizi anlamıyor musunuz?
....
Ne yapsak, Tanrım!
Gazetedir, televizyondur, internettir, her şeyi yasaklasak mı kendimize?
Sokağa çıkmasak mı, pencereyi açmasak mı?
İnsanlarla görüşmekten vaz mı geçsek?
Çünkü o koku...
O çürüme...
O iğrenç işgal...
Fırsat arıyor sanki her taraftan saldırıp bizi esir etmek için...
En insani konular, en doğal acılar, en anlaşılır duygusal tepkiler bile bizi aniden bataklığın içine çekiveriyor.
Her adımda kavgalar yaşanıyor; haksızlıklar, adaletsizlikler, kıskançlıklar, kalleşlikler, düşmanlıklar diz boyu.
...
Yazık!
Çok yazık!..
Hakan AKSAY- T24 yazarı
Pis koku Pamir'in cansız bedeninden değil, çürüyen vicdanımızdan geliyor