View Single Post
Eski 15-11-2013, 17:08   #156
ametarasu
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 24-09-2013
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 93
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi gokselcetin Mesajı Göster

“Hes projelerinin abartıldığı kadar zarara sebebiyet verdiğini düşünmüyorum.” cümlenizdeki abartı kelimesinin anlam olarak tam karşılığı bizce ne olmalıdır, neye / nelere göre düşünmemizi istersiniz?
Neye göre, nelere göre için düşünmenizi istediğim husus milletin menfaatidir.

Nefes kesici güç: Çin’de 22500MW’lık Üç Geçit Barajı açıldı - Enerji Enstitüsü

Bu barajın inşaasıyla alakalı bir belgesel izlemiştim. Çevreye verdiği en büyük zararın nehirin bünyesinde barındırdığı alüvyonların gövdede tutulması sebebiyle, nehir boyu devam eden tarım alanlarındaki ürünlerin tamamen yok olacağı öngörülmüş. Dolayısıyla alüvyonları tahliye etmek maksadıyla baraj gövdesine özel kapaklar koyulmuş. Ancak tam manasıyla bir çözüm değil çünkü alüvyonların tahliye edilen kısım %40 a tekabül ediyormuş. Yani %60 lık bir kayıp söz konusu. Belgeselde geçen ifadeye göre kilometrelerce uzunluktaki tarım alanlarını olumsuz etkileyecek bu alüvyon kaybı; 15-20 yılda gerçekleşen büyük sel felaketleri, can kayıpları vb. göz önüne alındığında 20 nükleer santral gücündeki bu baraj için "ödemeye değecek bir bedel" olarak görülmüş. İnşası sırasında 1 milyon kişi de tahliye edilerek inşa edilen konutlara yerleştirilmiş. Bu da ne kadar alanın sular altında kaldığının bir göstergesi. Bizim ülkemizde ise böyle bir baraj inşaa edilemez. O kadar insan evinden taşınmak istemez, çatıya çıkıp çocuğunun boynuna bıçak dayar, kiremit atar, iş makinalarını ateşe verir vb.

Geçen gün haberlerde yine bir "rant düşkünü vatandaş" haberi vardı. Yapılması planlanan 3. havaalanı arazisinin %80'i devlete ait eski kömür ocakları. Devlet hali hazırda hafriyat atıklarını karşılığında para almak suretiyle bu bölgeye boşalttırıyor . (1 taşla 2 kuş) Arazinin geri kalan %20'si ise vatandaşa ait. Vatandaşın gözü açık ya , tarla vasfındaki arazisine kamulaştırma bedeli olarak dönümü "35-55 bin" arasında para ödeniyor diye isyan ediyor. Aslında bu para bile o bölgedeki tarım arazileri için fazla. İstanbul'un dışına çıktığımızda aynı nitelikteki tarlayı dönümü 4-5 bine satıyorlar. Ama vatandaş "hakkımızı isteriz" derken ne kadar haksız olduğunu da haykırıyor adeta. Devleti yeterince söyüşleyemedikleri için isyan ediyor. "Havaalanı yanındaki kıymetli arazi"sine yüksek paralar verilmesini talep ediyor. Şimdi bu vatandaşa sorsak havaalanını ister misin ? diye. Benim tarlamın kenarında kaldığı müddetçe isterim der. Ne şiş yansın ne kebap hesabı.

Neye göre,nelere göre ? Bu bakış açınıza göre değişebilir ama aslolan milletin menfaatidir. Ve taraf olanlar asla tarafsız gözle olaya bakamazlar. Burada kullanılan ifade dahi ne kadar popülist bir yaklaşım olduğunu gösteriyor " biz vatanımızı koruyoruz" sanırsın 100 metre öteden suriye topçuları taciz atışı yapıyor.

Yine Erzurum/ispir ilçesinde incelediğim Borusan'a ait bir HES vardı. Civardaki 2 köyün elektriğini ücretsiz olarak vermek üzere köylüleri ikna etmişler. Savaşmak, direnmek her şeyin çaresi değil. Uzlaşı daha büyük bir meziyet bence.

Yanlış bir durum varsa elbette düzeltilmelidir ancak https://www.facebook.com/note.php?no...15003468523538 vb. "köylülerden, mahallelilerden, falancalılardan işçilere saldırı" başlıklı kim bilir ne kadar haber yapılmıştır bu ülkede. İstenmeyen bir şey varsa müsebbibi işçiymiş gibi saldırılara maruz kalır. Özellikle de kürt işçiler.

Hasıl-ı kelam bu vesileyle Bursa Ulu Camii'nin yapılması esnasında yaşanan bir olayı da kopyalıyorum buraya.

"Yıldırım Bâyezîd Han, müslümanların ibâdet etmeleri için, Bursa’nın güzide bir yerinde câmi yaptırmak istedi. Bu durumdan vezirini de haberdâr etti. Bugünkü Ulu Câmi’nin yeri uygun görüldü ve arsa sahiplerine mülklerinin bedelleri verildi.

Herkes gönül rızasıyla arsalarını verdi. Fakat câminin inşâ edileceği yerde ihtiyar bir kadının evi vardı. “Ben evimi satmam” diye diretiyordu. Ona; “Bize bu ev mutlaka lâzım” denildi ise de, hiç kimsenin sözünü dinlemedi. Sultan Yıldırım Bâyezîd Han kadının yanına gidip, durumu anlattı, fakat fikrinden döndüremedi.

Sonra Sultan, dîvânı toplayarak bu hususu görüştü. Dîvânda, Emir Sultan’a durumun bildirilmesi ve ona göre hareket edilmesi kararına varıldı. Sultan Bâyezîd, Emir Sultan’ın yanına giderek durumu anlattı ve; “Sizin himmetinize muhtacız, yoksa câmi yapılamaz” dedi. O gece ihtiyar kadın rüyasında mahşer günündeki hâlini gördü. Herkes Muhammed aleyhisselâmdan şefâat umup Cennet tarafına gidiyorlardı. İhtiyar kadın da onlar gibi Cennet’e gitmek istedi. Fakat yürümeye gücü olmadığı için, Arasat meydanında yapayalnız kaldı. Bunun üzerine ihtiyar kadın feryâd etmeye başlayınca, zebânîler ona; “Niye ağlıyorsun?” diye sordular, ihtiyar kadın; “Müslüman taife Cennet’e gitti. Ben kaldım onun için ağlarım” dedi. O sırada gâibden bir ses; “Eğer sen de Cennet’e gitmek istersen, Yıldırım Bâyezîd Han’a evini sat, inad etme yoksa inatçılardan olup cehennemlik olursun” dediği anda uyandı. Evini bir nurun kapladığını gördü. “Elhamdülillah ben de Cennet ehli oldum” diyerek sabaha kadar ibâdetle meşgul oldu. Sonra gönül rızâsı ile evini satarak câminin yapılmasına vesîle oldu." mutlu son =)

ametarasu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön