View Single Post
Eski 12-10-2013, 02:34   #191
redbullah
Ağaç Dostu
 
redbullah's Avatar
 
Giriş Tarihi: 20-03-2009
Şehir: izmir
Mesajlar: 150
1950 li yıllar..Benim çocukluk ve ilk okulu yaşadığım yıllar.Dünya çok daha başka,çok daha harikaydı.Belki de bana öyle geliyordu.Tabi Dünya diyorsam,Ankara nın Samanpazarı,Ulus,Hacettepe ve Hamamönü'nü kastediyordum.Dünyam buralardan ibaretti..İnsanlar daha saf,daha duygulu ve her şeye daha bir inanrdı.Örneğin,bir gün sokağımızda bir şaiya çıktı.Güya Hisarda bir baraj varmış,Devlet bu barajı Ruslar öğrenmesin diye halktan saklarmış.İşte bu baraj yıkılmış,Ankara kalesinden,Salıpazarı üzerinden,Samanpazarına sel geliyormuş.Hükümet "Canını seven kaçsın "diye tebliğ yapmış.Bu sel Samanpazarını,Hamamönünü,Cebeciyi haritadan silecekmiş.Herkezde bir telaş,kimi çocuğunu sesler,kimi ana,babasını. Ankara yı bilenler durumun komikliğini daha bir anlarlar.Yani büyüklerden hiç kimse habire dua edip dururken,arada azıcıkta aklını kullanıp,arkadaş bu kale denilen yer sipsivri bir tepe.Burada dere ne arar,baraj ne arar diye düşünemiyor.Bütün sokak sakinleri,ellerde ekmekler,su kapları,battaniyeler,oraya,buraya şaşkın,şaşkın koşuşturup duruyoruz.Ancak iki,üç saat sonra jeton düştü.

Birde Muhterem Nur filmleri vardı.Hamamönünde meşhur Melek Sineması her çarşamba saat 09 da kadınlar matinesi yapardı.Matineye girmek için saat ta 06 gibi,her bayan arkadaş gurubu buraya öncü eleman yollardı.Öncü gelen sıraya girip bitmeden biletleri alacak,08 de açılan kapıdan girip gurubunun yerlerini tutarak görevini tamamlıyacaktı.Bu yer tutma da bir komikti.İçeri koşarak giren öncü hanımlar bir yarış halinde eldeki hırka,minder v.s ta uzaktan atarak koltuklara dek getirirdi.İki uca atılan eşyanın arasında kalan koltuklar tutulmuş olurdu.Arkadan gelen gurubun ekabirleri,ellerinde dolmalar,sarmalar,böreklerle tutulan yerlerine yerleşirlerdi.Kimileri kavga eder,kimileri karşılıklı ikramlarla dostluklarını pekiştirirdi.Arada biri hamile olmaya görsün.Bütün kadınlar sıraya girer,herhalde pişirdiklerinin dayanılmaz olduğunu düşünerek,yok hamilesin,yok kokar,yok biryerin şişer,hamile bayanın ağzına getirdikleri abur-cuburu tıkıştırırlardı.(Şimdilerde böyle bir kültür hala varmı bilemiyorum,ama güzeldi).Derken film başlar.Filmler çoğunlukla Muhterem Nur'un olurdu.Hiç birinde şaşmaz.Mutlaka içeriğinde dansöz,mezarlık başı ağlaması,sabah camide dua ve de beddua edip deşarj olmak için bir o....pu(Kötü kadın) olurdu.Ağlamalar,hıçkırıklar,beddualar birbirine karışırdı.Bu gürültüye,"annem ağladığına göre bir sebebi vardır"diye düşünen çocuklarda katılırdı.Hiç unutmam,bir gün galeyana gelip,birazda anneme yaranmak için Diclehan Baban'a,Ahmet Tarık Tekçe'ye ayıp küfürleri sıralamıştım.Şak..Annemin tokadı yanağıma konuvermişti.

Böyle saf millettik işte.Daha nelere inanmamıştıkki.Kumkapı'dan Yassıada'ya kazma ile tünel kazıp,Adnan Menderes'i kaçıracak bir adam yakalanmıştı.Demekki Emniyette saftı.Ha birde asıldıktan sonra Adnan Menderes'i,beyaz bir atın üzerinde hergün Eyüp Sultan'ın üzerinde uçurduk.Her sene biryerlerde doğan,başı yılan gibi olan ve konuşup "kıyamet yakın,dua edin,ahanda ben gidiyorum,sizlerde peşimden geleceksiniz"diyen bebekleremi inanmadık.Anlatsam buralara sığmaz.

Neyse daha fazla kafanızı şişirmeden söylemek istediğim konuya gireyim.Bir yerlerde bir felaket olsa,bir cinayet olsa halkımız bundan ziyadesiyle etkilenirdi.Herkes durumu daha dramatik bir hale getirmek için olayın içine kendilerinden bir şeyler katar,buna sonra kendiside inanır,ağlardı.Birde bu olaylarla ilgili DESTAN lar yazılırdı.Boynunda pilli hoparlör olan adamlar,ellerinde konu ile ilgili nazım türü yazılmış yazıları,kahve,pazar sokak gibi yerlerde,mesela"onsekiz yaşındaki,gelinlik kızının boynunu kör bıçakla kesen zalim babanın destanı"ya da "zalim baba,nasıl kıydın yavruna"gibi hoparlörden avaz avaz bağırarak satarlardı.Bu destanları en çok ta bayanlar alır,komşularıyla ağlayarak okurlardı.O yıllarda İdam kararları halkın önünde,teşhir ve ibret olsun diye açık alanlarda infaz edilirdi.İdamı bir gün önce gazeteler yazar,meraklıları gece yarısı tribündeki yerlerini alırlardı.Sanki maça gelir gibi,yanında börek,bazlama,peynir ekmek getirenler bile olurdu..Bazı hayırlı anneler,çocuklarıda görsün diye onlarıda sıcak yataklarından kaldırır getirirlerdi.Unutmadan şunuda söyliyeyim.İdam seyretmeye gidilirken,mutlaka abdestli olmak lazımmış..İnfaz altı buçukla yedi arasında yapılırdı.Ankara da şimdi Altındağ Belediye binasının olduğu yerde,iki yol arasında bir büfe,bunun yanında 6-7 metre boylarında bir AKÇA Ağaç vardı.Hani şu tohumları yere döne,döne inen.Bunun Ulus tarafına bakan kalınca bir dalı vardı.İşte Ankarada ki infazlar Samanpazarı'ndaki bu ağacın,bu dalında yapılırdı.Evimiz buraya 70-80 metre kadardı.Saat 06 gibi Ceza evi arabası,yanında Ambülans,polis arabaları falan gelir,İdam mahkümu Cezaevi arabasından indirildiğinde bir uğultu kopar,toplanan halk beddualara,küfür ve hakaretlere başlardı.Sonrasında birisi bir yazı okur,bu yazıyı mahkümun göğsüne takar,bir imamda dualar okuduktan sonra sahneyi cellat alırdı.Bu cellat çok meşhurdu.Yılların yıpratamadığı müthiş sanatçı,müthiş insan...Ve..Huzurlarınızda Cellat Kara Ali...Bir tabureye çıkıp elindeki ipi ağaca bağlar,defalarca sağlamlığını kontrol eder sonra sanatına başlardı.Ahali sevgiyle onu alkışlardı.Tabi o zamanlar"Türkiye seninle gurur duyuyor"gibi tezahüratlar daha icat edilmemişti.Sonrasında tabureye bu sefer mahkümu çıkarır,boynuna ilmiği takar,halka heyecan vermek için tabureye birkaç kere vurur gibi yapar,es geçerdi.Sonunda tekme...Ve perde kapanır.Doktor muayene eder,birtakım kağıtlar imzalandıktan sonra heyet oradan ayrılır,birkaç polis daha orada beklerdi.Bir saat kadar sonra Belediyenin çöp arabası gelir,cesedin yanına yanaşır,birisi ipi yukarıdan kestiğinde zavallı,küt diye arabanın içine düşer,alır götürürlerdi.O gün kadınlar hep bunu anlatırlardı.Vaktinde uyanıp gidemiyenler bir hayıflanırdıki,sanki bir derbi maçı kaçırmışlar.Bu bilgileri ben hep bu sohbetlerden edindim.Aslında bir kerede idam seyrettim.O gece uyumadım,annem komşularla gidince,bende arkasından çıkıp başka bir taraftan izledim.Anneminde ilk seyretmesiydi.Babam o gece nöbetçi olunca annem fırsatı kaçırmadı.Adana taraflarında bir çiftlikde üç tane ırgat,patronlarını,karısını,ve çocuklarını keserek,para ziynet ne varsa alıp kaçmışlar.Tabi bu durum halkta büyük infial uyandırdı.Olayla ilgili destanlar yazıldı,ağıtlar yakıldı.Neticede katiller yakalandı,idama mahküm oldular.Aklımda Ramazan Büyükbaş diye bir isim kalmış.Ama katilinmi,yoksa maktülünmü adı hatırlıyamıyorum.İnfaz tıpkı yukarıda anlattığım gibi oldu.Günlerce korkumdan uyuyamadım.Babama vaziyeti söyleyince,aman Allahım..Anneme bir kızdıki görmeyin.

Daha sonraları bir daha o Akça ağacın yanından geçemedim.Şimdi Akça ağacını sevmemek değilde,ne bileyim gördüğümde içimi bir sıkıntı,bir ürperti kaplıyor.

Bu yazımda biraz ironi,biraz mübalağa yapmış olabilirim.Bunuda edebi süslemeye,ya da konuyu hafifletme çabama verin.Çocukluğumun geçtiği bu yerler şimdiki gibi terkedilmiş,üç,beş garibanın oturduğu yerler değildi.Tam bir orta direk-memur semtiydi.Güven çarşısı o zamanlar ticaretin kalbinin attığı yerlerden biriydi.Ve de saf,çabuk inanan,kolay aldanan diye bahsettiğim halk aslında orta seviye idi.Varın cahillerini siz düşünün.Nerelerden nerelere gelmişiz.Bir gün bir arkadaşım,duvar dibinde duran ekmek parçasının üzerine görmeden küçüksu yapmış.Resmen olay oldu.Ekmeği öpüp başa koymalar,yaşlı teyzelerce dualar okumalar,ekmeğin üzerine okunmuş şekerli sular dökmeler.Bu büyük günah için herkezin bir çaresi vardı ama,ancak söylenenlerin yarısı tatbik edildi.

1950 lerde durum buydu.Yazımda genelde olumsuz durumları sergiledim,ama çokta güzel,ömre bedel yaşanmışlıklarda vardı.

Saygılar.Esenlikler diliyorum...


Düzenleyen redbullah : 25-05-2014 saat 04:04
redbullah Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön