View Single Post
Eski 23-05-2007, 08:59   #2
Oğuz Sağlam
Ağaç Dostu
 
Oğuz Sağlam's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-06-2009
Şehir: Ankara
Mesajlar: 267
MUTLAKA OKUNASI ALINTILAR

Türkiye’nin biyolojik sorunlarına eğilince, bir şey saptadım. Türkiye’de on bin tane bitki türü var. Üç yüz, dört yüz tane bitkinin halk arasında kullanılabilir ismi var. Onların da yarısı Farsça’dan, Arapça’dan gelme.

Avrupa’nın tümüne özgü (endemik) üç bin bitki çeşidi var. Oysa sadece Türkiye’ye özgü üç bin küsür bitki çeşidi var. Dünyadaki bitki çeşitliliği bakımından en zengin birkaç ülkeden biri Türkiye. Diğerleri de Afganistan, Şili ve Amarika. Adı konan bitkilerin çoğu da günlük yaşamımızda yemek ve ilaç olarak kullanmak durumunda olduğumuz bitkiler.
...
Hayvan türlerinde durum daha da karışık. 60 bine yakın hayvan türü olduğu varsayılıyor. Belki de bu rakam 80 bin ya da 100 bin; ama bugün bile bazı gruplarda tek bir uzmanımız olmadığı için kesin sayıyı bilemiyoruz. Hayvanların da en fazla 300-400’üne yaygın olarak kullanılan ad koymuşuz. Türkiye’de yeterince yaygın ciddi bilimsel araştırma bugün dahi yapılmıyor.

Benim profesör olduğum dönemde Türkiye’de yalnız on küsür biyoloji profesörü vardı ve onların da yarısı idareci idi. Yani, elini ayağını çekmiş. Türkiye’de ilk olarak yapılması gereken şey bu konuda uzman olan insanların sayısını artırmak. Ciddi bir çalışmamız yok ve bu konu yabancıların eline bırakılmış. Onlar da Türkiye’yi ileride sıkıntıya sokacak isimler koyarak, politik sürtüşmeye yol açan bir davranış içindeler. Esasında inanılır gibi değil; onbin bitkiden, yüzbin hayvandan sadece üçyüz tanesine ad koymuşsunuz. Adlarını dahi koymadığınız nesneleri koruyacaksınız ve değerlendireceksiniz. Hayal.

Bitkilerde zaman içinde biraz gelişme kaydedildi. Phlip Davis adlı bir İngiliz geldi, bitkilerimiz hakkında onbir ciltlik kitap yazdı. Galiba otuzbeş yıl çalıştı bu kişi. Bu çalışması tarafından İngiltere Kraliçesi tarafından “Sir” ünvanıyla ödüllendirildi. Botanikçiler bu bilgilerden faydalanarak daha derli toplu çalışmalar yapmaya başladılar.

Hâlâ bir sürü isimsiz bitkimiz var. Adını bilmediğimiz çok sayıda hayvan ve bitki var Türkiye’de. Bu arada Türkiye’de 1960’lı yıllarda baraj yapmaya, karayolu yapmaya, ve özellikle kıyıları turizme açmaya başlayınca, ve de en kötüsü DSİ tarafından bir sürü sulak alan, “vatandaş ne yapsın” felsefesiyle kurutulunca, bir sürü hayvan türünün ortadan kalktığını varsayıyoruz. Nitekim, daha önce adı konmuş, bilimsel literatüre geçmiş bir sürü balık türünün bir kısmını İç Anadolu’da bulamıyoruz. Hastalık nedeni ile, kurutma nedeni ile vs. birçoğu tümüyle ortadan kalktı. Bu bizim için çok utanç verici bir durum; çünkü bunu koruyacak herhangi bir mekanizma kurmamışsınız, korumaya almamışsınız ve evrenin malı olan bir sürü canlıyı ortadan kaldırmışsınız. Bu nedenle bilim camiası Türkiye’yi hiç affetmeyecektir. Türkiye doğasını koruyamadı. Ama toplum, biraz önce değindiğimiz gibi adını dahi bilmediği bir şeyi nasıl koruyabilir? Üniversitede bu konuda çalışanlar insanlar dahi, okulun bahçesindeki on bitkinin ancak bir tanesinin adını söyleyebiliyor. Merak yok. Vazgeçtik dağda tepede dolaşmayı, bu kitabı okuyanlar evlerinden çıktıklarında herhangi bir yolda gördükleri bitkilerin %90’ını tanımazlar. Hayvanları zaten tanımıyorlar. Bizim için bir kuş var, yediğimiz bir balık var, bir de üstüne kuş konan ağacımız var.

Örneğin Kuzey Avrupa’da bulunan lise öğrencilerinin her birinin bu bitkilerin isimlerini bildiğini, hayvanları ve doğanın tüm öğelerini tanıdıklarını biliyorum. Çünkü onu koruması lazım. Bunun için de önce tanıması lazım. O nedenle inanılmaz güzel bahçeli evlerde oturuyorlar. Tüm evlerin bahçesinde çiçekler var ve bu çiçeklerin çeşitlerini bilirler. Okulların yanında, bitişiğinde seralar var. Bize bakıyorsunuz; hiçbir anıt ağacımız kalmamış.

Neden bir ilin insanları geçmişin anısına tek bir ağaç olsun saklamadılar? Bunu doğal mı karşılıyorsunuz? Korumak bilmekten, tanımaktan geçiyor demiştik, yaşadığınız çevreyi korumadığınız sürece bir zaman sonra yaşanamaz hale sokuyorsunuz. Yapacak tek şey başka bir yere göç etmek. Göç eden, yerleşik kültürü geliştiremiyor, uygarlığa katkıda bulunamıyor ve barbar diye nitelendiriliyor. Durum bu, anlayana…

Saygılar,

Oğuz Sağlam Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön