agaclar.net

agaclar.net (https://www.agaclar.net/forum/)
-   Yaşantımızda ve Sanatta Bitkiler (https://www.agaclar.net/forum/yasantimizda-ve-sanatta-bitkiler/)
-   -   Mitoloji ve Ağaç (https://www.agaclar.net/forum/yasantimizda-ve-sanatta-bitkiler/4780.htm)

Penelophe 18-03-2008 17:00

Sevgili Abk, okuduğun için ben teşekkür ederim. Mitoloji Homeros'tan okunmalı diyenlerdenim, tabi ki Odessia ve İlyada ama eğer daha yalın bir kaynak isterseniz, Tübitak yayınlarından, Colette Estin ve Helene Laporte'nin yazdığı, Yunan ve Roma Mitolojisi'ni önerebilirim.

abk 18-03-2008 17:09

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi Penelophe (Mesaj 215733)
Tübitak yayınlarından, Colette Estin ve Helene Laporte'nin yazdığı, Yunan ve Roma Mitolojisi'ni önerebilirim.

Teşekkürler.

Penelophe 18-03-2008 17:16

Tiya, Odysseus'la Ali'yi karşılaştırabilmeniz gerçekten çok ilginç zira çok farklı örnekler..

Ali'nin döneceğim diye gitmesi, evlenip çoluk çocuğa karışması ve ölmeden önce sırf doğduğu toprakları bir kez daha görmek için yurduna dönmesi, e hazır dönmüşken de sırf Hatçe bekliyor diye, Hatçe ile evlenmesi ve Odysseus'un istemediği bir savaşa gitmek zorunda kalması, ve savaş biter bitmez de tek amacının evine dönmek olması ve başından sayısız olay geçirerek 13 yıl sonra evine dönebilmesi, bütün bu süre zarfında Penelophe'yi büyük bir aşkla sevmesi, iki olay arasındaki fark sizce de çok açık değil mi?

Kısaca şöyle de diyebiliriz, 'körü körüne beklemek' ve 'gidenin döneceğinin bilerek beklemek' arasında ve de 'gidenlerin karakterleri' arasındaki farklar da çok bariz.

Ayrıca, Toplumsal Cinsiyetçilik ile Odysseus arasında nasıl bir bağ kurdunuz anlayabilmiş değilim.:)

Olea 19-03-2008 09:04

Bir tanede benden. Tanrılaştırılmadan önce Asklepios, Apollonun oğlu diye geçer mitolojide. Yarı tanrı Asklepios, babasınında yardımıyla hekimliği öğrenir ve insanları tedavi etmeye başlar
ama Asklepios işinde o kadar iyidir ki ölüleri bile diriltmeye başlar. Buna öfkelenen Zeus, onu bir yıldırımla çarpar ve öldürür. Asklepiosun mezarındanda hepimizin çok iyi bildiği sarımsak çıkar.
Buda başka bir hikaye Narkissos çok yakışıklı bir gençtir. Ama bir sorun vardır. O kendisi gibi mükemmel bir eş bulamaz, buyüzdende hiç bir kıza yüz vermez. Pek çok peri ona talip olsada o yanaşmaz. Bir gün bir göl kenarında sudaki yansımasına bakarken, yansımaya aşik olur ve suya düşer, boğulur. Ordanda Nergis doğar

Aziz Gerzeli 22-03-2008 01:16

evet bu ağaç İzmir Bergama Askpleonda 10 sene önce en son görmüştüm.

Aziz Gerzeli 22-03-2008 01:19

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi Olea (Mesaj 216039)
Bir tanede benden. Tanrılaştırılmadan önce Asklepios, Apollonun oğlu diye geçer mitolojide. Yarı tanrı Asklepios, babasınında yardımıyla hekimliği öğrenir ve insanları tedavi etmeye başlar
ama Asklepios işinde o kadar iyidir ki ölüleri bile diriltmeye başlar. Buna öfkelenen Zeus, onu bir yıldırımla çarpar ve öldürür. Asklepiosun mezarındanda hepimizin çok iyi bildiği sarımsak çıkar.
Buda başka bir hikaye Narkissos çok yakışıklı bir gençtir. Ama bir sorun vardır. O kendisi gibi mükemmel bir eş bulamaz, buyüzdende hiç bir kıza yüz vermez. Pek çok peri ona talip olsada o yanaşmaz. Bir gün bir göl kenarında sudaki yansımasına bakarken, yansımaya aşik olur ve suya düşer, boğulur. Ordanda Nergis doğar

Boğulduğu yerde yanılmıyorsam İzmir Karaburun yöresi.Nergisler diyarı.Teşekkürlerimle.

abk 18-04-2008 12:25

Sevgili Penelophe;
Neredeyse bir ay geçmiş aradan. Yeni bir öykü zamanı gelmedi mi acaba?

abk 29-04-2008 08:56

Sevgili Penelophe; Ben senin tavsiye ettiğn kitabı almadım henüz.Buraya yazdığın öykülerin çıktısını alıyorum ve oğlumla birlikte okuyoruz. Bundan ikimiz de çok hoşlanıyoruz. Ve birden boğulmamış oluyor oğlum, her öykünün arasında zaman oluyor. Hem keyifli, hem öğretici. Hem de okuması kolay. Yani bu sayfa bizim için çok önemli. Umarım "yaz, yaz, yaz..." diyerek seni sıkboğaz etmemişimdir.

abk 29-04-2008 08:59

Göndermiş olduğum mesaj silinince, yukarıdaki mesajı tekrar gönderdim. Hazır Penelophe yeni bir öykü yazmamışken, bahane yaratıp baskı oluşturabilirim belki, diye düşündüm. :p;)

abk 29-04-2008 09:08

Hep ağaçlarla ilgili olunca konu sıkıntısı çekmen doğaldır. Ama başlığı değiştirsen, sadece "mitoloji" olsa, olmaz mı?

Penelophe 29-04-2008 12:28

Konu bulmak zor oluyor cidden, ama başlığı değiştirmek doğru olmaz gibime geliyor. Aslında sırada güzel bir mit var fakat daha toparlayamadım.:) En kısa zamanda..;)

abk 19-11-2008 03:53

Siteye sık uğrayamıyorum son aylarda. Hazır girmişken Penelophe'nin aktardığı son öyküleri okuyayım dedim ama bu kez daha da uzun bir ara vermişiz. Yeni bir öykü bekliyoruz....
Oğlum için Türk destanlarını okuyabileceği, sade anlatımlı bir kitap arayışındayım son günlerde. Yardımcı olursanız sevinirim.

Penelophe 19-11-2008 12:14

Yazacağım, siz böyle bekledikçe de çok mahcup oluyorum. Dediğim gibi, hem biraz yoğunum hem de konu bulmak zor, bildiklerimi kısa sürede tüketmeseydim keşke.:p

Sevgili Abk, oğlunuz kaç yaşında bilemiyorum ama sizin için uygun olacağını düşündüğüm bir seri buldum kitap ambarında. Hem de indirimli.:)

http://www.kitapambari.com/ambar/pro...roductid=43347

Bir göz atın.;)

hassoman 19-11-2008 16:13

Şu günlerde lise çağlarımda okuduğum Homeros'un İlyada'sına yeniden okumaya başladım...
Eimde mitoloji sözlüğü ders çalışır gibi okumaktayım... Bu yüzden birikiminizin ve bilgilerinizin ne kadar değerli olduğunu, katkılarınızın ne kadar önemli olduğunun bilincindeyim... Bu nedenle teşekkür ederim...

Penelophe 19-11-2008 19:09

Dedem, güzel sözleriniz ve mitoloji sevginizden dolayı ben teşekkür ederim. Sözlük ilk başta çok yardımcı olacaktır ama kısa bir süre sonra ihtiyaç duyacağınızı sanmıyorum, mitoloji alıp götürüyor insanı..

zeolit 21-10-2009 14:30

Sizleri tanımaktan ziyadesi ile mutlu oldum. Hele kültürsüzlügün pirim yaptığı günümüzde bu satırları okumak ve sitenin ziyaretini gormek kalbimi mutluluk ve güzelliklerle doldurdu. İnanıyorum ki güzellikler sayenizde yaşamaya devam edecek

zeolit

Penelophe 22-10-2009 14:00

Güneş tanrısı Apollon..

Koronis, Teselya Kralı Phleyas'ın biricik kızı..

Aşk çeker onları birbirlerine..

Bir gece Apollon ve Koronis birleşiverirler sessizce..

Kronis'den Apollon'a armağan bir bebektir bu gecenin meyvesi..

Fakat Arkadia'dan gelen bir yabacıya kayar Koronis'in gönlü sessizce,

İschys'i gördüğünde Apollona'a olan sadakatini kaybeder,

Bir gece de onunla geçirir, Apollon'dan hamile olduğu halde!..

Apollon'un kargası, durumu görür ve Apollon'a haber verir..

Öfkesini dizginleyemeyen Apollon ise çılgınca emreder kardeşi Artemis'e;

Yak onu!

Artemis, kurduğu büyük odunlardan oluşan ateşe atıverir Koronis'i..

Koronis yanmakta olduğu sırada, o kadar yükselir, o kadar büyür ki alevler,

Simsiyah dumanlar kaplar yeri, göğü,

O ana kadar beyaz olan Karga, simsiyah oluverir bir anda..

Koronis ölmek üzeredir artık diri diri,

Apollon çıkar dumanların arasından ve ustaca bir hamleyle açar Koronis'in karnını,*

Oğlu Asklepios'u çıkarır oradan...

Apollon yarı ölümlü olan oğlunu büyütmesi için,

Centaur Kherion'a verir..

Asklepios, doğanın içinde özgürce ve doğanın sırrına vara vara büyür..

Hastaları iyileştirmesini, ve her derde deva türlü reçeteyi de Kherion'dan öğrenir..

Yanından hiç ayırmadığı asasına** dayanarak hastalara şifa dağıtır..

Her geçen gün biraz daha yetiştirir kendini..

Reçeteleriyle ün salar, bütün hasta insanlar ona gelmeye başlar..

Ama Asklepios'a yetmemektedir bu başarı, o ölümsüzlüğü aramaktadır çünkü..

Yine böyle günlerden birinde,

Bir hasta ziyareti dönüşü,

Kendisini sokmaya çalışan bir engereği öldürür ve bir ağaç altına oturur dinlenmek için..

O sırada başka bir yılanın gelerek,

Öldürdüğü engereği, ağzında tuttuğu bir bitki vasıtası ile dirilttiğini görür!

Ölümsüzlüktür bu..

Hemen bu bitkiden bir parça alır ve dağ tepe günlerce bitkiyi arar..

Ve sonunda bu bitkiyi bulur..

Herkese de ölümsüzlüğün sırrını bulduğundan bahseder..

Yeraltı tanrısı Hades'in bile kulağına gider,

Asklepios'un ölümsüzlüğün reçetesini bulduğu..

İnsanların ölmemesi demek, Ölüler Ülkesinin anlamını yitirmesi demektir..

Hades, Asklepios'u cezalandırması için Zeus'a gider..

Zeus'un da işine gelmez bu durum, çünkü sadece tarılar ölümsüz olmalıdır..

Asklepios, elinde ölümsüzlük otu, doğada dolaştığı bir sırada,

Zeus'un yıldırımlarıyla oracıkta yere yığılıverir..

Ölümsüzlük otunun tohumları toprakla buluşur,

Orada bir bitki yeşerir..

Her derde deva sarımsak..

Apollon acılar içinde oğlunun yanına gelir,

Acısı büyüktür ama babası Zeus'a karşı gelemez..

Oğlunun cansız bedenini gökyüzüne armağan*** eder,

Sonsuza dek orada yaşasın diye..



* İlk sezeryan ameliyatı.
** Tıbbın sembolü.
*** Ophiuchus (Yılancı) Takımyıldızı

Not: Mitolojide Hipokrat, Asklepios'un torunudur. Asklepios adına yapılan tapınaklara Asklepion denir. İlk hastanelerdir bunlar. İzmir/Begama'da bulunan, en büyüğü olmakla birlikte, kapısında ''ölüm buradan giremez'' yazmaktadır.

Rahşan ERDEM

Malina, başlık yazamadım, yazacağım yeri bulamadım:S Başlığa Asklepion yazar mısın lütfen..

pisim 19-07-2011 17:36

ne kadar hoş bir hikaye bazen kendimizi tutamaz iki belki de üç çanak ay çekirdeği yeriz sonun da azıcık kalır ve of sıkıldım deriz. Artık ay çekirdeği yerken iki kere düşüneceğim
ellerinize, bilginize sağlık.

odysseus35 11-01-2012 13:41

DEFNE AĞACI EFSANESİ (ANTAKYA – HARBİYE)


Baş Tanrı Zeus'un oğlu olan Apollon güneş tanrısıymış ilk zamanlarında. Her sabah, dört tanrısal atın çektiği altın arabası ile, peşinde güneş, gökyüzünü bir uçtan bir uca dolaşırmış baş tanrı Zeus'un oğlu. Bir gün yine altın arabası ile dolaşırken gökyüzünde korkunç bir piton yılanına rastlamış. Yılanın büyüklüğünden ve görünüşünden korkan Apollon tanrısal kılıcını çektiği gibi öldürmüş dev piton yılanını. Apollon dev piton yılanını öldürmüş ama bu sefer de vicdanı rahat etmemiş. Yılanı öldürerek tanrısallığının kirlendiğine inanan Apollon, kirlenen bu tanrısallığını temizleyebilmek için yeryüzüne inmiş ve 7 yıl boyunca burada bir kralın sürülerine çobanlık yapmış. Çobanlık yaparken tanrıların çalgısı liri çalmayı öğrenmiş. O kadar iyi ve güzel çalıyormuş ki Zeus ona müzik Tanrısı olmayı da sağlamış bu sayede.

Yine birgün gökyüzünü dolaşmaya çıkmış dört tanrısal atın çektiği altın arabasıyla. Bir uçtan bir uca gezerken gökyüzünü, elinde oku ve yayıyla bebek yüzlü aşk Tanrısı Eros'a rastlamış. Eros'un bebeksi yüzüne ve elindeki ok ve yaya bakan Apollon kendisini tutamamış ve Aşk Tanrısına şöyle demiş “ Ey aşkın tanrısı! Bu savaş araçları senin eline hiç yakışmıyor. Onları bana verirsen, uygun olan yerde, yani savaş meydanlarında kullanırım. Bilirsin benim attığım ok yerini bulur, bu konuda benim üzerime yoktur” Apollon'un bu sözleri çocuk gözlü, bebek yüzlü Aşk Tanrısı Eros'u çok kızdırmış. Güzel gözleri sinirden alev alev parlamış.

Apollon'a demiş ki; “Ey Güneşin, müziğin, okun Tanrısı güçlü ve akıllı Apollon. Söylediklerinde elbette ki doğruluk payı var. Senin oklarının her şeyi vurabilir mutlaka. Ama unuttuğun bir şey var ki o da benim oklarım seni bile vurabilir. Benim işimi neden böyle küçümsüyorsun” Eros sözlerini bitirdikten sonra Apollon'un yanından hızla uzaklaşmış. Ama bir yandan da Apollon'a oklarının tadını tattıracağına yemin etmiş. Apollon günlerden birgün yine yeşillikler içindeki ülkesinde oturmuş lirini çalarken, ormanda yalnız başında dolaşmakta olan güzeller güzeli su perisi Daphne'yi görmüş. Onu görür görmez bütün vücudunu bir titreme almış. Kendinden geçmiş bir halde tanrıçaları bile kıskandıran bir güzelliğe sahip olan bu su perisini izlemeye başlamış. Ancak onları izleyen birisi daha varmış. Aşk tanrısı Eros. Eros, Apollon'un kendisini küçümsemesinin intikamını almanın vaktinin geldiğini görünce sevinmiş ve hemen sadağından sadece tanrıların görüp hissedebildikleri oklarından nefret okunu çekip Daphne'nin yüreğine saplayıvermiş. Eros'un Tanrısal okları kalbine saplanan Daphne'nin kalbi artık yeryüzünde aşka kapatılmış böylece. Eros sadağından çıkardığı aşk okunu da Apollon'un kalbine saplayıvermiş. Apollon'un kendini beğenmiş sözlerinden böylece intikam almış aşkın Tanrısı Eros. Daphne ailesinin ve babasının tüm ısrarına rağmen evlenmeyi kabul etmiyormuş. Bu güzel su perisi her gün ormana çıkıp yeryüzündeki bütün canlıları güzelliğine hayran bırakarak dolaşıyormuş.

Apollon da artık hergün bu güzeller güzeli su perisini görebilmek için gökyüzündeki krallığından inip ormanda dolaşın bu büyüleyici güzeli izliyormuş gizli gizli. Artık ne savaşlardaki başarısı, ne avdaki keskin nişancılığı ne de ustaca çaldığı lirin tanrısal ezgileri tatmin etmiyormuş Işığın ve avcıların tanrısı Apollon'u. Hergün ormana gidip kalbini esir alan Daphne'nin tanrıları kıskandıran güzelliğini izliyormuş. Günler geçtikçe onu uzaktan uzağa izlemek yetmez olmuş güçlü ve yakışıklı Apollon'a. Kendi kendine demiş ki “ben ışığın ve müziğin tanrısı güçlü, yakışıklı, korkusuz Apollo'yum. Niye çekiniyorum ki. Gidip şu ormanın güzel kızıyla konuşayım. Aşkından dalgalanıp, göğsümü delen şu kalbimin acısını bastırayım” Kendi kendine böyle cesaret verdikten sonra güzeller güzeli Daphne'nin karşısına çıkmış Apollon. Daphne aniden karşısına çıkan Tanrı Apollon'u görünce korkmuş ve ondan kaçmaya başlamış. Apollon da onun peşinden koşuyormuş. Bir yandan da Daphne'ye, O'na olan aşkını haykırıyormuş. “Dur, kaçma benden güzeller güzeli peri kızı. Ben Apollon'um, güneşin, müziğin ve ışığın tanrısı. Senin düşmanın değilim. Bütün bu yeryüzünde bana aşık olmayacak tek bir canlı bile yokken sen niye benden kaçıyorsun.” Daphne'nin durmaya hiç niyeti yokmuş. Tam aksine kalbindeki nefret okunun etkisiyle Apollon'un bu aşk sözlerinden daha da korkmuş ve ciğerlerini yırtarcasına kaçmaya devam etmiş.

Apollon çaresizlik içinde Daphne'yi kovalamaya devam ediyormuş. Bir yandan da şöyle sesleniyormuş ona” Kaçma benden ne olursun ey güzeller güzeli. Bak ben ışığın tanrısıyım ama senin aşkından gözlerinden gözlerim kör, okun tanrısıyım ama kalbime saplanan bu aşk okunun dermanı yok bende. Dur ne olur kaçma benden, beni senin peşinden koşturan aşktır, düşmanlık değil!” Bu sırada Olympos'taki tahtında bütün olup biteni gören Tanrıların tanrısı Zeus bütün bu olan biteni izliyormuş. Oğlunun düştüğü bu içler acısı duruma üzülüyormuş ancak olaylara da müdahale etmek istemiyormuş. Daphne kaçmaya Apollon da onu kovalamaya devam etmiş. Bir an gelmiş ki Daphne artık Apollon'un yakıcı tanrısal nefesini hissetmeye başlamış ensesinde. Yorgunluktan iyice titreyen bacakları artık gövdesini taşıyamayacak hale gelmiş. Birden durarak ayağı ile toprağı eşelemiş ve şöyle feryat etmiş; “Ey toprak ana, beni ört, beni sakla, beni koru” Daphne'nin bu içten yalvarışıyla birlikte vücudu birden ağırlaşmaya başlamış. Ayakları toprağın derinliklerine doğru kaymış, yeryüzündeki bütün kadınları kıskandıran bedeni kabuk bağlamış, kokusundan bütün canlıların başını döndüren saçları da yapraklara dönüşmüş. İnce, narin kolları uzamış ve dallara dönüşmüş ve güzel Daphne bir defne ağacına dönüşmüş. Gördükleri karşısında şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırmış genç ve güçlü Apollon.

Üzüntüden bol bol gözyaşı dökmüş ve defne ağacına sarılmış. Güzelim yapraklarının kokusunu doyasıya içine çekmiş. Apollon Defne ağacına şöyle demiş; “Ey güzeller güzeli, ben seni çok sevdim. Sen beni istemedin ve benden kaçtın. Oysa ki ben sana ne kadar aşıktım ve şu yeryüzünde beni reddedecek başka bir canlı yoktu. Ben seni karım yapacaktım. Madem ki benim karım olamadın o zaman benim onur ağacım olacaksın. Bundan böyle ben ve tüm kahramanlar senin ağacının dallarıyla süsleyecekler kendilerini. Kokulu saçlarından olan bu ağacın yaprakları yaz ve kış yeşil kalacak ve ben onları taç yapacağım başıma.” Bu içten ve tatlı sözler üzerine defne ağacına döne Daphne saygıyla eğilmiş Apollon'un karşısında. İşte bu tanrısal aşk hikayesinin geçtiği yer bugünkü Antakya'nın Harbiye'sidir. Ve derler ki Harbiye'nin şelaleleri de güzel Daphne'nin döktüğü gözyaşlarıdır..

odysseus35 11-01-2012 14:30

ODYSSEUS DESTANI


Eski Yunan'da, şair Homeros'un yazdığı varsayılan iki büyük destandan biridir. Destana adını veren kahraman Odysseus'un bir başka adı da Ulysses'tir. Homeros'un öbür destanı bildiğimiz gibi İlyada'dır. Gerek İlyada, gerek Odysseia,Yunanlılar'la Truvalı'lar arasındaki savaş üstüne Yunanlılar'ın anlattığı bir dizi efsaneden oluşur.

Bu savaşta Yunan orduları Truva kentini on yıllık bir kuşatmadan sonra ele geçirerek yerle bir ettiler. Homeros İlyada'da, kuşatmanın onuncu yılında olup bitenleri anlatır oysa Odysseia'nın öyküsü daha sonra, uzun savaşın bitiminde tüm Yunanlı kahramanlar evlerine dönerken başlar. Bu türden birçok dönüş öyküsü yazıldıysa da Homeros, Odysseus'un aşılması güç engeller ve serüvenler dolu öyküsünü çok güzel bir şiir diliyle kaleme aldığı için Odysseia zamanımıza kadar gelebilmiştir.

Odysseus'u, Yunanistan Yarımadası'nın batı kıyısı açıklarındaki İthake Adası'ndaki evinde karısı Penelophe ile oğlu Telemakhos beklemektedir. O dönemde Anadolu'nun kuzeybatısındaki Truva kentinden küçük bir gemiyle yelken açıp kara görünceye kadar yol almak olsa olsa iki ya da üç hafta sürerdi. Ne var ki, bu yolculuk Odysseus'un on yılını aldı. Odysseia aslında onun evine dönmesini geciktiren olayların öyküsüdür. Homeros öyküyü, yolculuğun başlangıcında değil, sona oldukça yakın bir anda, su perisi Kalypso'nun Odysseus'u birkaç yıl alıkoyduğu ada da başlatır.

Destan, tanrıların gökyüzündeki toplantılarında Odysseus'un artık Kalypso'nun yanından ayrılarak evine dönmesine karar vermeleriyle başlar. Eski Yunan efsanelerinde tanrılar hep insanların yaşantılarına karışır ve bazen pek de adaletli sayılmayacak kararlar verirlerdi. Tanrıların bazıları Odysseus'tan yanayken, bazıları da ondan nefret ediyor ve ona kötülük etmek istiyordu. Baş düşmanıysa deniz tanrısı Poseidon'du. Odysseus'un gemisinin sürekli olarak kazaya uğraması ve rotasını şaşırması hep bu yüzdendir. Tanrılar Odysseus'u eve dönmesine izin vermeyi kararlaştırdıkları zaman bile, Poseidon'un ona duyduğu öfke sürmektedir.

Öte yandan, Odysseus'tan yana olan Savaş Tanrıçası Athena, Odysseus'un oğlu Telemakhos'a öğüt vermek için toplantıdan sonra doğru İthake'ye gider. Telemakhos ile Penelophe birtakım sorunlarla yüz yüzedir. Odysseus'un evine yerleşen komşu ülkenin ileri gelenleri Penelophe'ye artık kocası öldüğüne göre aralarından birini kendisine koca seçmesi için baskı yapmaktadır. Penelophe, ancak Odysseus'un yaşlı babası için dokuduğu kefeni bitirdikten sonra karar vereceğini söyleyerek onları oyalar. Gündüzleri dokuduğu kumaşları geceleri sökerek zaman kazanmaya çalışır. Kılık değiştirip kendisini Odysseus'un eski bir arkadaşı olarak tanıtan Athena'nın gelişi Penelophe'yi büyük ölçüde rahatlatır. Athena Telemakhos'a, babasını araması için yola çıkmasını salık verir. Athena'nın da onunla birlikte çıktığı bu yolculuk, Penelophe'nin kararını daha da geciktirmesini sağlar. Penelophe ile evlenmek isteyenler çok öfkelenerek, döndüğü zaman Telemakhos'u öldürmeyi planlarlar.

Yunanistan'ı baştan başa dolaşan Telemakhos, sonunda Truva Savaşı'nın çıkmasına neden olan Helen'in kocası Sparta Kralı Menelaos'tan Odysseus'un bir ada da Kalypso'nun yanında olduğunu öğrenir. Oysa tam bu sırada tanrılar Kalypso'nun Odysseus'u özgür bırakmasına karar vermişlerdir. Odysseus Kalypso'nun yardımıyla bir sal yapıp denize açılır, ama Poseidon'un nefreti bir kez daha felaketine neden olur. Deniz tanrısı, bir fırtınayla salı batırır. Odysseus boğulmaktan kurtulur ve yüzerek bir adaya çıkar. Adanın kralı olan Alkinoos'un kızı Nausikaa Odysseus'u bulur ve ona yardım eder. Bu arada ona gönlünü kaptıran ve orada kalması için yalvaran Nausikaa, Odysseus'u alıp babasının sarayına götürür. Odysseus, Kral Alkinoos'a ve bütün saraylara bu adaya ayak basıncaya kadar başından geçenleri anlatır.

Odysseus, Truva Savaşı'ndan sonra İthake'ye dönmek için gemisine binip yola çıktığını, ama çok geçmeden sert bir fırtına yüzünden Lotophagoi (Lotus Yiyenler) ülkesine sürüklendiğini anlatır. Bazı denizciler orada Lotus'un meyvesini yedikleri için yolculuğun amacını unutur, arkadaşlarını bile tanımazlar. Odysseus onları zorla gemilere bindirip yeniden yola çıkarır. Derken dev soyundan, tepegöz yaratıklar olan Kikloplar'ın yaşadığı bir adaya çıkarlar. Orada, Polyphemos adlı dev Odysseus'un altı arkadaşını öldürerek yer, ama dev uyurken Odysseus bir sopayla onun gözünü kör ederek kaçmayı başarır.

Polyphemos'un elinden canlarını kıl payı kurtardıktan sonra rüzgarlar tanrısının adasına varırlar; tanrı onlara, dönüş yolculuklarını engelleyebilecek bütün rüzgarların içinde hapis tutulduğu bir torba verir. On gün sonra tam İthake'ye yaklaşırken, meraklarını yenemeyen tayfalar Odysseus uykudayken, içinde ne olduğunu görmek için torbayı açınca, ne kadar rüzgar varsa dışarı çıkar ve korkunç bir fırtına kopar. Gemiler İthake'den çok uzaklara sürüklenir. Çok geçmeden de Laistrygon adlı dev yamyamların yaşadığı bir ülkeye varırlar. Yamyamların saldırısına uğrayan gemicilerden yalnızca Odysseus'un gemisindekiler canını kurtarabilir. Kalan bu tek gemideki denizciler, acı ve umutsuzluk içinde, tanrıça Kirke'nin yaşadığı adaya varırlar. Büyücü olan Kirke, sarayında düzenlediği şölene çağırdığı denizcilerin çoğunu domuza dönüştürür. Ne var ki, Odysseus Tanrı Hermes'in verdiği sihirli bir otun yardımıyla onların imdadına yetişir. Kirke de büyüyü bozmaya razı olur. Odysseus ile arkadaşları bir yıl Kirke'nin sarayında kalırlar. Ama sonunda İthake'ye dönme istekleri ağır basar ve yeniden denize açılırlar. Ancak önce İthake'ye değil, bilge kahin Teiresias'ın ruhuna akıl danışmak için ölüler ülkesine yola çıkarlar. Teriesias, Odysseus'u yolculuk sırasında karşısına çıkacak tehlikelere karşı uyarır, bunlarla başa çıkabilmesi için öğütler verir.

Gerçekten de serüvenler birbirini kovalar, ama Odysseus hepsinden de sağ çıkmayı başarır. Şarkılarıyla erkekleri sarhoş edip ölüme sürükleyen güzel sesli Sirenler'in tehlikeli büyüsünden kurtulduktan sonra bir yanda canavar Skylla'nın, öte yanda Kharybdis anaforun bulunduğu boğazı da sağ salim geçer. Sicilya kıyılarına çıktıklarında Odysseus arkadaşlarını koyun ve sığır sürülerine dokunmamaları için uyarırsa da, onlar bu uyarıya kulak asmaz. Ne var ki, kesip yedikleri koyunlar gerçek ve Işık Tanrısı Apollon'un malıdır ve Apollon onları tam adadan ayrılırken korkunç bir fırtınayla cezalandırır. Gemi bir yıldırımla paramparça olur, tayfaların tümü boğulur. Tek başına kurutulan Odysseus dokuz gün denizle boğuştuktan sonra bu günkü Malta Adası olduğu sanılan, Kalypso'nun yaşadığı adada karaya çıkar.

Bu acılı öyküden Kral Alkinoos öyle duygulanır ki,yurduna geri dönebilmesi için Odysseus'a hem bir gemi, hem de tayfa verir. Bu kez Odysseus sağ salim İthake'ye varır. Derin bir uykudayken dost denizciler onu yavaşça kumun üzerine yatırırlar. Uyanınca Athena ona Penelophe ile evlenmek isteyenlerden söz eder ve Telemakhos'u öldürmeyi planladıklarını anlatır. Tanınmasın diye Odysseus'u dilenci kılığına sokar ve ona yardım etmesi için gizlice Telemakhos'u getirir. Yalnızca Telemakhos ve sadık bir uşak Odysseus kim olduğunu bilmektedir. Odysseus ne yapacaklarını planlarken hep birlikte uşağın kulübesine sığınırlar. Penelophe'yle evlenmek isteyenler, Odysseus'u dilenci sanarak kendi sarayında aşağılarlar.


Penelophe sonunda,her kim Odysseus'un büyük yayını germeyi başarırsa onunla evlenebileceğini söyler. Herkes dener, ama bu işi kolayca başaran hala dilenci kılığındaki Odysseus olur. Üzerindeki yırtık pırtık giysileri atınca kim olduğu ortaya çıkan Odysseus, Telemakhos'un yardımıyla, Penelophe ile evlenmek isteyenleri birer birer öldürür. Penelophe'nin bile tanımakta güçlük çektiği Odysseus'un çilesi son bulur, karısına ve evine kavuşur..

tener 18-03-2012 12:10

Henüz ilk sayfayı bitirdim ve okudukça büyülendim. Emeğine sağlık penelope .Bu site bağımlılık yapmaya başladı. Eyvah işler kalıyor kalkıp biraz günlük yaşama döneyim yoksa evde her şey aksıyacak.:D

odysseus35 14-02-2013 15:51

Penelophe bir gün bir uçuruma sürüklemiş Odysseus'u.. O'na ait ne varsa silmiş atmış hayatından.. Aralarındaki tek bağ, o uçurumun kenarıydı artık.. Penelophe kendisinden çoktan vazgeçtiği için, vazgeçmek zorundaydı Odysseus. Kendisini bu denli sevdiğini söyleyen, o sadakat timsali kadının neden böyle davrandığını anlamaya çalışmış yıllarca.. ne kendisini o uçurumdan aşağıya atabilme cesaretini bulabilmiş kendinde, ne de Penelophe gelip itmiş kendisini.. ara sıra uzaktan yüzünü gösterip, usulca kaybolup gider olmuş, gecenin karanlığı içersine, ardında sessiz ve derin bir sızı bırakarak..

odysseus35 08-02-2014 03:24

Küçük Yeşil Kurbağa ve Zar...


Asıl kaybettiği; hayatında bir kere yakaladığı insan olma şansıydı ve bu yüzdendi bütün hayal kırıklığı, belki de hırçınlığı...

Zamanın zorlayıcılığını gözleri göremezdi ve kulakları duyamazdı artık, bu yüzden Küçük Yeşil Kurbağa prense dönüşemedi!

Mutlu değildi evinde ama biliyordu oraya ait olduğunu... R.E.

belki de bu yüzden suretine razı geldi, aslını yitirmişti çünkü...

odysseus35 15-04-2014 09:48

..ve Odysseus diyordu ki : "aslında o soğuk taşa kazılan; kalbimde, düşümde, içimdesin de geçen sendin..

odysseus35 24-05-2014 12:41

ve aslında bana geldiğin ilk günün yıl dönümüydü, son hareketin..

kurdelelikedi 20-04-2015 15:53

bugun sans eseri yabanci bir web sayfasinda ilginc bir mitolojik hikayeye rastladim, cok hosuma gitti, agac dostlariyla da paylasmak istedim. orijinali ingilizce oldugu icin direkt olarak kaynak vermiyorum fakat en azindan cevirerek buraya kazandirayim dedim.

amerikan yerlileri arasinda hastaliklar ile ilgili nesilden nesile gecen bir inanis/anlati.

insanlarin zulmunden bunalan hayvanat alemi bir gece yarisi ormanin kiyisindaki ucurumun kenarinda bulusmus. gececi hayvanlar asagidaki ormanlik alanda saklanirken gunduzculer ay isigindaymis.
hayvanlar diyorlarmis ki, insanlar dogaya verdiklerinden cok dogadan aliyorlar. hatta bazen sadece zevk icin bizleri olduruyorlar. etimizi yemeyip les olarak atip, bazen derimizi bazen de tuyumuzu caliyorlar.
gece boyunca her hayvan derdini anlattikca, insanlar her dertli hayvanin derdinden lanetlenmis, her konusan hayvan insan soyuna yeni bir hastalik salmis.
gece boyunca etraftaki bitkiler, agaclar hayvanlari dinlemisler, ne kadar onlara hak verseler de insanlara uzulmusler ve yardim etmeye karar vermisler. bazi bitkiler belli bir hastaliga iyilestirmeye gonullu olmus, bazilari baska bitkilerle biraraya gelerek yardim etmek istemis, bazilari ise birden fazla illete care olmus.

nebil1505 27-03-2016 13:49

Yazılan mitolojik hikayeler çok güzel. Çok sağol Penelophe. Bize tekrarda bu mitolojik olayları hatırlattığın için.


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 07:02.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)

Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025