![]() |
Sağ olun Oğuz Ağabey...
Sağ olun... Yaktınız içerimi... Çok teşekkür ederim. Var olun... Tevfik Fikret ve Orhan Veli ustaların yardımıyla: Biraz sonra gelir kargalar Yırtarak göğün bağrını Uçuşurlar... Onlar uçar, Ben bakarım. Onlar uçar, Ben bakarım. Onlar uçar, Ben, Bakar bakar ağlarım. Saygılarımla... |
Kızılcık
İlk yemişini bu sene verdi, Kızılcık, Üç tane; Bir daha seneye beş tane verir; Ömür çok, Bekleriz; Ne çıkar? İlâhi kızılcık! Orhan Veli KANIK Şiir hakkında not: Bu şiirde ufak bir '' gönderme '' olsa da, bunun konumuzla alakası yok sanırım. :) |
Alıntı:
sonuç? 2.den devam ediliyo demek ki.. yorma kendini:) |
UYUSUN DA BÜYÜSÜN
Tüketme nefesimi, maviş kızım, Bildiğin Türkçe kıt gelir masallarıma. Sözden sazdan anlamazsın, Kuştan, yapraktan haberin yok. Biz yaşlılar neler de bilmeyiz, Hele sen belle dilimizi. Biliriz de güzel güzel lâf etmesini, Çekiniriz konuşmaktan; Yazmasını bilir, yazamayız. Üzme beni, yum gözlerini, Uyutacak ninnilerim yok. Türküler mi istersin benden, Bağrı yanık memleket türküleri, Ne arasın bizde o ses. Islıkla söylenir Kaçak şarkılar mı istersin; Bunlar size gelmez Uykusunu kaçırır çocukların. Sana hazır ninniler söylesem Bahçeye kurdum, desem, salıncak, İnanır mısın? Ne bahçe var, ne beşik… Bir arabacık da mı istemezdi şu asfalt? Yorganın, yatağın iğreti, Doğdun doğalı, ne oyun gördün, Ne oyuncak! Uyu benim maviş kızım. Dem geçecek, devran geçecek, Keloğlan murada erecek, Sökülecek Hasbahçe'nin çitleri Ağlayan nar gülecek! Rıfat Ilgaz |
ZEYTİN AĞACINDAKİ AĞIT
Yakacık'ta bir zeytin ağacıyım, Bir zamanlar Rüzgarlar okşardı saçlarımı, Yapraklarım her sabah, Güneşe gülerdi. Masallar dinlerdim yıldzlardan, Yaşamak güzeldi. Dört yanımda, Kardeş ağaçlar,dost çiçekler vardı. Görseniz,ne yağmurlar yağardı bereketli... Kuşlar,çocuklar en çok yerdi, Meyvelerimi... Nasıl da cömertti toprak ana, Sere serpe uzardı, Dallarım gökyüzüne... İçten bir türküydü yaşamak, O günler nerde! Yakacık'ta bir zeytin ağacıyım, Şimdi beton evler sardı çevremi, Artık ne dalım var,ne yaprağım, Biliyorum,bir gün kesecekler beni... M. Güner Demiray-Kuşları Düşünmek Merhaba:) Bugün,bu şiiri,bir öğrencim getirdi,ilk dersimizde...Duygulanmakla sevinmek arasında gidip geldim:eek: Ben de paylaşayım dedim sizlerle;)Bir de Ömer Hayyam'dan küçük bir dörtlük ekleyeyim... Yaşamını akla uydurman gerekir, Ama bilmezsin akla uygun nedir? Zaman Usta'nın eli çabuktur, Başına vura vura öğretir:p |
Şiirler birikti ama yazacak vakit birikemiyor:)
Bu sabahki havaya ve ruh halime uygun bir şiir ( "Yaşantımızda ve Sanatta Ağaç" adı altında yazdığımın da farkında olarak) paylaşmak istiyorum: KARLAR Bütün yaratıkların karlar altında soğuktan sızım sızım içi sızlar, ürkek gözler önünde canlanır, solur, donmuş bir duman gibi ölü ufuklar. İşte çıplak ağaçlarıyla, beyaz dallarıyla - aslında bir kuruntu bu- ortalık uçsuz bucaksız bir ölüler mahşeri olur, işin yoksa arada bir iskeletlerle boğuş dur. İşte azgın bir denizin öfkeli yüzü, sanki donmuş da halsiz kalmış gibi, sanki ağır ağır inecek ilkin, sonra altında ne var ne yok ezecek çatır çatır. İşte gökyüzü bir yaprak gibi, işte yere ha düştü ha düşecek, ne dokunaklı şey, ne acı, üzerinde ne renk var, ne yazı, korkunç bayrağı bu kara ölümün. Siz bir de şurdan bakanlara sorun, görülen ne, sıcak odalarının penceresinden? Bir gül olsa gerek, bir beyaz gül, yasemin bir göğüste gülen. Tevfik Fikret |
Dikenlere Gidiyorum
Gülleri sana bırakıp dikenlere gidiyorum Gidiyorum bütün acılarımı vurup sırtıma umutları bırakıp başucuna ıtırları, menekşeleri, kırgüllerini bırakıp şiirlerimi sarıp bohçama yüreğimin yangınına gidiyorum hoşca kal usulboylum, güzel gözlüm hoşca kal. Gidiyorum gözyaşlarımı papatya diye saçlarına takıp yüreğimdeki yağmurlarla bir ırmağa akmaya gidiyorum içimde yeşerttiğim tüm çimenler sana kalsın sana kalsın baharçiğdemleri, kırgelincikleri, kırkkanatlılar gülleri sana bırakıp dikenlere gidiyorum. Gidiyorum başımda gam, gözlerimde nem bütün hatıraları bırakıp geride usulca çekip kapıyı ardımdan alıp başımı gidiyorum buralardan şafak sökmeden kimseler görmeden yağmurun yağmadığı çöllere gidiyorum sevgi dolu yüreğimi bir ıssızda yakmak için. Hoşça kal suyundan çimdiğim dere kana kana içtiğim pınar say ki yaşamadım bu yerlerde nazlı çiçeklerini okşamadım baharın bozguna uğramış bir bostanın hüznüyle bir yaprağın ürpertisine yazıp ömrümü çekip gidiyorum buralardan. Gidiyorum bir bilinmeze doğru hem yol, hem yolcu olmaya acılarımla başbaşa kalmaya gidiyorum bütün yıldızları takıp kanatlarıma bir kelebek gibi özgür olmaya gidiyorum. Yüreğimin sızılarında damıttığım her şiiri bin kez öperek ve sökerek sevgiden yana ne varsa göğsümde gecelerin zifiri saçlarında kaybolmaya bir ceylanın gözlerinde ağlamaya gidiyorum. Bütün borçlarımı ödedim alacaklarımı erteledim artık ne diyecek bir sözüm kaldı sevdiklerime ne okuyacak bir şiirim gözlerimin içindeki iki damla gözyaşı gibi bakmadan ardımdaki uçurumlara alıp götürüyorum yüreğimdekileri de hoşca kal usulboylum, güzel gözlüm hoşca kal. Nuri CAN |
LİMON ÇİÇEKLERİ
Sen, benim Akdeniz’in limon bahçelerinde büyüdüğümü bilirsin. Limon ağaçları narindir. Çiçekleri de öyle. Minicik beyaz yaprakları vardır umut dolu. Emek verirsen yeterince, meyveye dönüşeceklerdir. Seversin onları, sularsın. İlaçlar, gübrelersin. Gözün gibi, kızın gibi bakarsın onlara. Senin benim gibi konuşmazlar. Ama onların da dilleri vardır anlayana. Çok su verirsen çürür, suyu esirgersen kururlar. Korumazsan böcekten, haşarattan hastalanır hatta ölürler. Onyedisinde bir gelin gibi ürkektir onlar. Üstelik savunmasız. Bir o kadar da vermeye hazır. Ama dedim ya... Emek ister, sabır ister, yürek ister, en önemlisi sevgi ister onlar. Bir fidanın meyveye dönmesi yıllarını alır insanın. Çocuğun gibidirler. Kuruyan yaprakları yüzünden korkular kaplar yüreğini. Her sabah bir bir kucaklarsın ağaçları adeta. Onları görmeden geçen bir tek günün bile tadı yoktur. Bir de Güney’in dolusu vardır. Denk geldin mi bilmem. Verirsin emeği,sabrı,yüreği.. Çiçeklenir bahçen bir gelin kadar beyaz. Ve bir gün bakarsın gökyüzü kararır. Hiddetlenir, öfke bağırır gümbür, gümbür. Gelin kız korkar. Sen korkarsın ama ne çare. Dolu taneleri vurur da vurur küçük, beyaz çiçeklere. Sabrın meyveleri ölür.. Sen ölürsün ardı sıra. İŞTE SEN; BENİM VURGUNUMSUM BİRTANEM. YAĞAN ACIMASIZ DOLU TANELERİ KADAR AĞIR, ÖLÜM KADAR HAFİF. Doludan sonra umut kalır gözlerinden yüreğine giden uzun yolda. Yeniden başlarsın yitirdiklerini unutmak için. “Bir yıl daha” dersin. “Bir yıl daha. Seneye kadar biraz daha sabırdan ne çıkar.” Ağaçlar hâlâ dimdik, sımsıkı toprağa sarılmış gelecek mevsimi bekler korkulardan arınıp. Sen de öyle... Daha beteri de vardır güney’in gecelerinde. Sana umudu da çok görür, bilir misin? Dona çeker havası. Toprak sıkışır, sıkışır, sıkışır... Nefes aldırmaz emeğine, sevgine. O yıl meyveye dönecektir yüreğin belki de yıllar sonra ilk kez. Ah... Ne çaresizliktir o... Eğer bilememişsen doğanın ne söylediğini, anlamamışsan iklimin dilinden ve ısıtmaya koşmamışsan bahçeni, ateşler yakıp toprağı gevşetmeyi akıl etmemişsen... Kan çekilmeye başlar yüreğinden damla damla... Hem onun hem senin. Kararır kökler, dallar. Karasından anlarsın olan biteni ve karalar bağlarsın. İşte güney'in donu vurdu mu artık umut yoktur. Bu gerçekten de ölmektir. Sen benim sevgimdin emek verdiğim.. Sabrımdın. Yüreğimdin. Ben doğanın dilini bilemedim. Dinlemedi beni hiç... Anlatamadım. Konuşmadı benimle. Anlayamadım. Don vurdu 23. yılında emeğimi Kan çekildi sevgimden Durdu sabrım.. Yüreğim vurgun yemişten beter.. İŞTE SEN; BENİM FELAKETİMSİN, YOK OLUŞUM BİRTANEM. Bu yüzden gitmeni istedim. Şimdi bende kalan ne varsa; serpiştirili ardın sıra. Gözyaşlarını görürsen dönüp ardına baktığında Yüreğinde dizeler sıralanırsa kendiliğinden, sevgiye dair. Rüzgârın sessizliğinde hüznü duyarsan Beni hatırla ne olur. Çünkü artık, sendeki sevgi, hüzün, gözyaşı ve sevgiyim ben. Bir tek limon çiçeği var sende olmayan Eğer bir gün onlarla tanışırsan Benim için topla olur mu? Benim sana veremediğim ne varsa mutluluk adına, huzur adına tümünü senin için diliyorum. Birtanem. Yolun açık olsun! Gülsüm Güven |
ELLERİN AVUCUMDA İKİ ATEŞ DAMLASI
Çiçeğinde yeni yeni kamaşan zerdalisi ömrümün, gülüşümde çekirdeği sertleşmemiş ilk çağlam. kızım benim, nazım benim, gurbet elde sazım benim, yalazlanmış can tanem, körpe dalım, bir tanem. Sisini, gözlerimin içimdeki dumanı seziverdin de sanki; acılandın uykunda, sızlandın huysuzlandın... Dudakların kurumuş, ter içindesin yavrum! Kolsuz kanatsız kalmış geceden beri başucundayım. Çırpınarak anlamını arayan binlerce sözcük, kabukları koparılmış yaralar gibi uğulduyor beynimde. İtiraf etmeliyim ki, yavrum, çekip gitse de bir bir ekmeğe, özgürlüğe, insanlık ve hayata dair içimi dişleyen düşünceler, senin bir gülücüğün şimdi yaşamam için bana yeter. Geceden beri başucundayım.. İşte, sabaha dayandı gün! Aşsız, işsiz, kuruşsuz bir ıssız bayırdayım. Bebeğim, canımın kıvırcığı, boranda, fırtınada sürgün vermiş tomurcuk. Üzüm tanem, nar tanem, acar yanım, bir tanem.. Kim kime, dum duma bir tufandayız; günlerin ağzında kara bir gül dikenleri tenimize dayanmış. Ürkütülmüş, sarılmış, acıyla sınanmışız.. İnim inim uykunda nasıl da yalnız yanıyor yüzün yavrum, yüreciğin kaşlarında tütüyor, ellerin avcumda iki ateş damlası. Tutuşmuş rüyaların, sesin duyulmaz, kendi kollarımızdan başka saranımız yok bizim. Yazım benim, güzüm benim, yemin olmuş sözüm benim. Sana kuş bulmalıyım, sana düş bulmalıyım, gidip iş bulmalıyım... Koynunda çırpınırken böyle çaresiz kahrınla tanıştırdın bizi ey hayat zehrinle tanıştırdın. Alışılmaz bildiğimiz nefrete alıştırdın! Onurumuz... Senin için sakladığım tek servetim bu yavrum. Süt olmaz, aş olmaz, iş olmaz onurumuz. Sızım benim, gizim benim, gurbetelde izim benim. Ateş almış taş altında kalmışız, gün olur hesabını sorarız elbet. Nihat BEHRAM |
BAHAR GELME ÜSTÜME
Sen ki en cilvelisisin mevsimlerin, afrodizyakların en etkilisi, sevdanın suç ortağısın. Yapma bunu bana!.. Bahar, yalvarırım çek git işine!.. Salma üstüme çiçeklerini, aklımı çelme!.. Her sabah çimenlerin çiyden ürpererek uyanıyor bahçemde; sonra güneşle oynaşıp tütsülenmiş gibi buğulanıyor. Ne zaman sokağa çıksam badem ağaçları salkım saçak çiçek... Kavaklar kıpır kıpır, ıslık ıslığa meltem... Kırda dayanılmaz bir kekik kokusu, toprakta türlü çeşit börtü böcek... Yapma bunu bana bahar, Böyle üstüme gelme!.. Zaten damarlarıma zor zaptediyorum kanımı... Çoktan cemreler düşmüş beynime, yüreğime... Kalbimin buzları erimiş. Göğüs kafesimde ne idüğü belirsiz bir kıpırtıyla geziyorum nicedir... bir de sen çıldırtma beni... Krizdeyim ben... Tembelliğin sırası değil, uyamam sana... Al git serçelerini sabahlarımdan, çağlalarına, kokularına hakim ol. Meltemlerine söyle, deli gibi ıslık çalıp sokağa çağırmasınlar beni... Bulutların üşüşmesin başıma... Girme kanıma benim... yoldan çıkarma!.. Sen ki en cilvelisisin mevsimlerin, afrodizyakların en etkilisi, Sevdanın suç ortağısın. Kıyma bana!.. Biliyorum çünkü, yine kandırıp yeşillendireceksin aşka; gövdemi azdırıp sonra birden çekip gideceksin. Tam kanım kaynamışken sana, toplayıp allarını morlarını, beni bir kuraklığın ortasında terk edeceksin... O iple çektiğim ışığın, dayanılmaz olacak o zaman... Ne o delişmen sabahlar kalacak, ne günaha çağıran çapkın eteklerin uçuştuğu günbatımları... Tembel kuşların şakımaktan bitap, ebruli çiçeklerin kokmaktan... Buselerin nemi kuruyacak çöl rüzgârlarında... Yeşerttiğin çiçekler, yürekler solacak; damar damar çatlayacak ruhumuz... Hayat, bir ezik otlar diyarına dönüşecek yeniden... Yüreğim viraneye... Her bahar sarhoşluğu gibi, geçecek bu sonuncusu da... Ebedi bahar, bir başka bahara kalacak. İyisi mi, hiç azdırma ruhumu bahar... İş açma başıma... Git işine! Yoldan çıkarma beni!... Can DÜNDAR |
Telli Kavak
Bir telli kavak büyürdü, Daday'ın Çiydere köyünde usuldan usuldan. Yerin karanlığından azad olmus, Aydınlık sular yürürdü ayaklarının ucundan. Kendi halindeydi telli kavak. Geceleri gökyüzüne bakarak, Samanyolunu düşünürdü yaprak yaprak. Başka şey de dilemezdi. En uzak rüzgarlara kaptırmıştı başını; Ona konmayan kuşa kuş, Ona değmeyen rüzgara rüzgar da denmezdi. Gel zaman git zaman, Kızını everecekti Çiydereli Halil Cebindeki yetmezdi. Bir gece sabaha karşı; Ver yansın ettiler baltayı ayak bileklerine Telli'nin. Uyanıverdi ilk vuruştan Aman, dedi telli kavak; kıyman! Sular bulandı ayaklarının ucundan, Yapraklar yalvardı hep bir ağızdan; vurman! Aman zaman dinler miydi Çiydereli Halil Kızını everecekti, cebindeki yetmezdi. Yıkılıverdi telli kavak, Ortasına gecenin boylu boyuncak. Oldu mu ya, dedi telli kavak Böğründe duran baltaya; Yaşayıp gidiyorduk şunun şurasında. Kim gönderecek şimdi selamını suların, Samanyoluna yaprak yaprak? Ne olacak şimdi rüzgar? Kuşlar nereye konacak? Ordan oraya atıldı telli kavak Elden ele satıldı. Boynuna dört demir takıldı Çankırı'ya beş mavzer atımı uzak, Bir tepenin duldasına çakıldı. Telefon direği oldu telli kavak. Vınladı durdu telefon telleri boynunda. Samanyoluna baktı geceleri. Suları düşündü ayaklarının ucunda, Yapraklarını düşündü, Rüzgarı düşündü avcunda, Gözleri dolu dolu oldu. Bir türkü tutturdu en sonunda; 'Telefonun tellerine kuşlar mı konar? Herkes sevdiğine cicim, böyle mi yapar?' Aydın Gün |
SERENAD
Yeşil pencerenden bir gül at bana Işıklarla dolsun kalbimin içi. Geldim işte mevsim gibi kapına, Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ. Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak Ben aşkımla bahar getirdim sana. Tozlu yollardan geçtiğim Uzak iklimden şarkılar getirdim sana. Şeffaf damlalarla titreyen ağır Goncanın altında bükülmüş her sak; Senin için dallardan süzülen ıtır, Senin için yasemin, karanfil, zambak... Bir kuş sesi gelir dudaklarından Gözlerin gönlümde açar nergisler, Düşen bin öpüştür yanaklarından Mor akasyalarla ürperen seher. Pencerenden bir gül attığın zaman Işıklarla dolacak kalbimin içi.. Geçiyorum mevsim gibi kapından, Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ. Ahmet Muhip Diranas |
Merhaba,
Ne güzel şiirler var burada.Gölgelik yapmışlar dinlendim. Bir tane de kendi şiirlerimden göndereyim mi? Şairler ve Yapraklar geçen hafta sonu kurumuş yaprakları çiğnedik parkta büyük ağaçların altında geniş yapraklar vardı ezildiler tok bir sesle bir tanesi dışında çoğu büyüktü ağaçların küçük yaprakları altında bunları da ezdik ayaklarımızla küçücük sesleri vardı sanki bizi ezmeyin diye yalvarıyorlardı acıdık onlara kurumuş yapraklar olsa da çoğu büyüktü parktaki ağaçların kocaman yapraklar altlarında ve ince sesleriyle yapraklarının birkaç küçük,yalnız ağaç Şairlerin de ince sesleri var yalvarırlar kimse ezmesin yapraklarını diye Fide ERKEN |
Teşekkür ederiz Sevgili Fide Erken. Varsa devamınıda isteriz.:)
|
Bir Kayısı Ağacı
Ben bir kayısı ağacıyım Kırşehir'in Dinekbağı'ndan. Küçücük bir ev önünde yaşarım yapyanlız. Yılda bir çiçek açar, yılda bir kayısı veririm, avuç içi kadar. Yaz olur, bir kadın silkeler dallarımı, bir çocuk yerde bağırır,güler, bense hoşnut olurum. Hem zaten benim ne söğütler gibi nezaketim vardır, ne kavaklar gibi gururum. Ben bir kayısı ağacıyım Kırşehir'in Dinekbağı'ndan. Dinekbağı'nda üç insan severim, bir çocuk, bir genç kadın, bir genç adam, benim kadar sessiz sedasız, benim kadar halim selim. En güzel ay nisan ayı, toprak yumuşak yumuşak, en güzel ay nisan ayı. Yamur yağdı,çiçek açtı, bir hoş oldu içerim, en güzel ay nisan ayı. Kavaklar uzakta upuzun, bir sağa,bir sola, başı döner kavakların. Ben bir kayısı ağacı, başımda çiçeklerim. Ben bir kayısı ağacı, üç insan severim: bir çocuk, bir genç kadın, bir genç adam. Çocuğun adı Ahmet, kadının adı Fatma, adamın adı İbrahim. Ahmet küçük ve sarı, Fatma tombul ve beyaz, İbrahim uzun ve narin. Bir tek toprak odaları var üçünün, toprak odanın bir tek penceresi. Ben bir kayısı ağacı, bazan eğilir bakarım odaya, yerde bir eski yatakla yorgan görürüm, duvarda bir eski kırık ayna, yerde bir eski kilim, bir eski hasır. Bir kayısı ağacı, bazan eğilir bakar odaya, çiçeklerinden utanır. Dün gece gaz yakamadılar, ayışığında gördüm üçünü. üçünün suratı asık. Önce oturup zeytin ekmek,taze soğan yediler, sonra baktılar birbirlerinin gözüne, sonra esnediler. Gökyüzü bembeyazdı. Gökyüzü çiçeklerimin renginde. Gökyüzünde kavaklar. Fatma uzandı İbrahim'in yanına, sağa döndü. Tombul,beyaz yüzü pencerede, gözleri açık durdu sabaha kadar. Çiçeği en önce kayısı döker. Ben bir kayısı ağacıyım, döküyorum çiçeklerimi. Yer beyaz beyaz, başım yeşil yeşil, kayısılarım memede. Haziran gelecek, güneş yakacaktır tepemi, kayısılarım balla,şekerle dolacaktır. Ben bir kayısı ağacıyım, haziran gelecek, avuç içi kadar kayısılarım Ahmet'in ekmeğine katık olacaktır. Ben bir kayısı ağacıyım. Kötü bir düşüncedir almış beni. Geçti bağları budama zamanı,dedim, dedim,çarşıda dört döner ibrahim, dedim ekmek parası, zeytin parası, gaz parası. Dedim, insanlar neden yaşatılmıyor ağaçlar kadar olsun. Ben bir kayısı ağacı. Fatma'nın,İbrahim'in,Ahmet'in yumurtası,şekeri,eti. Gittikçe artmakta kederim. Günlerden pazartesi. Gene geldi, elinde çanta, o şişman adam. Şişman adam bir düşman gibi beni seyreder, ben şişman adamı bir düşman gibi seyrederim. Durmuş İbrahim kapıda, yüzü dalgın ve sinirli, bakıyor eli çantalı şişman adama. Şişman adam uzattı gövdeme elini, pencereden korkmuş kuzular gibi baktı Ahmet, büktü boynunu kuzular gibi. Ben bir kayısı ağacı. Gövdemde o sarı kağıt. Yol parasını verememiş İbrahim, verilmiş haciz kararı. Yapmayın, dedim. yılda bir çiçek açarım,dedim. Etmeyin,dedim. ekmeğe katık oluyor kayısılarım,dedim. Bir öğle vakti baktım, kavaklar uzakta upuzun, bir sağa, bir sola. Ben kışlık odun, altı lira 1947,Kırşehir Abdulkadir |
Kiraz Mevsimi
Sana nasıl bulsam, nasıl bilsem
Nasıl etsem nasıl yapsam da Meydanlarda bağırsam? Sokak başlarında saz mı çalsam Anlatsam şu kiraz mevsiminin Para kazanmak mevsimi değil Sevişme vakti olduğunu. Sait Faik ABASIYANIK Ezginin Günlüğü de şarkısını yapmıştı. Çok severim hani, şarkısını da, şiirini de , meyvesini de :) |
BÜTÜN GÜZELLİKLER HEP YAŞAMALI
her güzellik kalmalı yarına yeşilin sararması son baharda ilkyazda kendini doğurması kalmalı göknarın ladinin kızılçamın Toros yellerinde saç taraması Kızılırmak boylarında söğüdün kavakla salınması kalmalı her güzellik kalmalı yarına toprağın yağmur kokusu lâle tutan anemon tutan papatya gelincik tutan avuçları suyun kımıltısı kalmalı Kaçkar'ın başındaki buğu Harran bekleyişindeki can kokusu kalmalı her güzellik kalmalı yarına binlerce yıllık Anadolu soluğu olarak hava delikanlı yatağında deniz düşleri çipura dudağı mercan gelişi sürüler içinde lüfer sürüsü kalmalı hava azalmadan toprak azalmadan çocuk yüzlerine en çok yakışan gülücük azalmadan gelecek azalmadan hepsi hepsi kalmalı bütün güzellikler hep yaşamalı Ali Tekmil |
GECEYE KARŞI MÜDAFAA
Bu adam ölmüştür ama, Düşmedi toprağa henüz vakit. Hayatını devrettik ağaçlara Kalbi kimlere ait. Bu adam ölmüştür ama, Başucundan ayrılamadık. Sonsuz kederinde gecelerimizin Nedendir hâlâ bu beyazlık. Bu adam ölmüştür ama, Henüz durmadı nehir. Ve nasibi muhteşem kuşlar gibi Onu götürebilir. Fazıl Hüsnü Dağlarca |
Bir Ağaç; Yorgani Da Gökyüzü
BİR AĞAÇ ; YORGANI DA GÖKYÜZÜ
hiçbir sınır sarkmaz mı ötekine çocuk topaçları gibi kendi gölgesinde mi döner herkes sade ayaz mı önler tohumun toprağa yağmasını oysa ellerim de tohum dolu ilkyaz tadında gelinleri güveyleri kıyıda köşede tutarak ne çok yazık ediyorum çiçek düğünlerine paytak ve acemi bütün ayaklarıyla gelseler dolsalar göğsümün ötücü ovalarına elden ele gözden göze gülüşüp dağıtsalar koca köyde duymayan kalmasa kalır mı çit durur mu duvar ağırca ara yerde dolaşıp sesler seslere gülüşler gülüşlere bulaşıp dönmezler mi gönüllerince bir ağaç gördüm güpegündüz gökyüzünden bir yorgan çekmiş üstüne şiire doğru gidiyordu Ali Tekmil |
GÜLÜŞÜNE GÜLÜŞÜNE
o adamdı işte o adam. bir ağacın gövdesine bir deniz oymuş içine de gökyüzü içine de alabildiğine yağmur tıka basa güneş ve sevişme zamanı koymuş şiirden geliyordu. madeni eritmiş göğsünde götürüp dikmiş gömütüne olmaz ' ın. toprağı ekmek yapmış açlığın karasını ak. eğirmiş nefesini acıda umarsız dağlara yolak bir mayıs gelininin saçlarına tarak yapmış ay karanlık gecelerde ay ışığı gün tutulmalarında güneş toprak çanaklarda içilen tarih olarak ve kanlı kılıçlardan kopardığı alnını dilinin rüzgârında savurarak ölümden iniyordu. o adamdı işte o adam. yeryüzünün bütün adalarında adam aramış ve tenhalığa kapaklanmış olarak öfkesinin horozu kalkık avcıdan avcı mızraktan mızrak azalan umudunu uğrusu bilip kendine gidiyordu. o adamdı işte o adam. ağacın göğsüne koymuş başını uzundan uzun genişten geniş elleri meyve gözleri çiçeklenmiş gülümsüyordu. Ali Tekmil / 24. 06. 2002 - Urla. |
Elma Ağacı - Şükrü Enis Regü
ELMA AĞACI
Yine başladı soğuklar, Boyuna yağıp duruyor yağmur. Esiyor rüzgar acı acı. Nasıl geçireceksin bu kışı Elma Ağacı? Gölgen de yok ki sana arkadaş olsun; Tek başına kaldın bu kış kıyamette; Artık kimse bakmaz oldu yüzüne; Dallarına tırmanıyor çocuklar, Kuşlar uğramıyor semtine. Üzülme bu günler çabuk geçer, Bir bakarsın bahar geliverir. Yeniden allanıp süslenirsin, Bizim için yine çiçek açar, Meyve verirsin. Şükrü Enis REGÜ |
BİR YER DÜŞÜNÜYORUM -Ziya Osman SABA
Bir yer düşünüyorum, yemyeşil,
Bilmem, neresinde yurdun. Bir ev günlük güneşlik Çiçekler içinde memnun Bahçe kapısına varmadan daha, Baygın kokusu ıhlamurun Gölgesinde bir sıra, der gibi: -Oturun! Haydi çocuklar, haydi, Salıncakları kurun! Başka dallarsa, eğilmiş: -Yemişlerimizden buyurun! Rüzgâr esmez, konuşur: Uçurtmalar uçun, çamaşırlar kuruyun. Mesut olun, yaşayan, Ana baba evlat torun Ziya Osman SABA Bu şiiri ezberlediğimde sanırım ilkokul 3.sınıftaydım. Ben hala böyle bir yer düşünür dururum.;) |
Rahatı Kaçan Ağaç
Rahatı Kaçan Ağaç
Tanıdığım bir ağaç var Etlik bağlarına yakın Saadetin adını bile duymamış Tanrının işine bakın. Geceyi gündüzü biliyor Dört mevsim, rüzgârı, karı Ay ışığına bayılıyor Ama kötülemiyor karanlığı. Ona bir kitap vereceğim Rahatını kaçırmak için Bir öğrenegörsün aşkı Ağacı o vakit seyredin. [Melih Cevdet Anday] |
Çocuk ve Ağaç
1 Eklenti(ler)
ÇOCUK VE AĞAÇ
Çocuk çok sevdi ağacı... Verirdi ona, her kış Çiçekleri olaydı! Ağaç, çok sevdi çocuğu... Öperdi altın saçlarından Dudakları olaydı! Ve ona öptürmek için Eğilirdi yerlere kadar; Yanakları olaydı! Dökerdi önüne hepsini Gümüşten, altından, sedeften Oyuncakları olaydı! Ve çocuk gittikten sonra, Böyle kalır mıydı ağaç? Ne olurdu onun da Bacakları olaydı, Ayakları olaydı! [Arif Nihat Asya] Şair 1904 yılında İstanbul'da doğdu, 1975 yılında Ankara'da öldü. |
Çamlıca'daki Çınar
1 Eklenti(ler)
ÇAMLICA’DAKİ ÇINAR
Çamlıca’nın en yüksek yerinde bir perinin, Işıktan heykelini nakşettim ufuklara… O yeşil Çamlıca ki, kat kat eteklerinin, Birini boğaz öper, ötekini Marmara. Bir ceylandın o sonsuz güzellikle vurulmuş, Benliğin his kesildi bir gölgeye geldin ki… Ağaçlar öyle dalgın , sular öyle durulmuş, Gök öyle mavi ve sen o kadar güzeldin ki! Diyordum: “Gözlerime yaş değil, perde inse, Bu güzel yüz gözümden kaybolamaz bir ara. Senin aksin silinmez bütün eşya silinse…” Derken gözüm ilişti yaslandığım çınara. Bu çınar yaralıydı belki binbir yerinden: Kimi çizmiş bıçakla ona kendi adını, Kimi bir okla delmiş iki kalbi derinden, Kimi yazmış adıyla, yan yana bir kadını. Bu adların içinde ben, eski bende vardım, Unuttum, kimdi yalnız, o zamanki nergisim? Ben ki onbeş yıl önce, ona candan tapardım, Şimdi baktım, bana bir sır olmuş o isim. Anladım, aşkın izi suda çizgiyle birmiş, Onları duymamışım şu kök kadar derinden : Anladım , hatıraya daha çok yer verirmiş Çınarların gövdesi aşık yüreklerinden! [Faruk Nafiz Çamlıbel] |
CEVİZ AĞACI ( Nazım Hikmet RAN)
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda, budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında. Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda. Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl. Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril, koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil. Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var. Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a. Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım. Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u. Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım. Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında. Nazım Hikmet RAN http://www.nazimhikmetran.com/ |
Biraz önce Türkçe olimpiyatları programında
Vietnamlı bir küçük kız bu şiiri okudu. Ağlattı beni. Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü Kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana -Ihlamurlar çiçek açtığı zaman. Ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden Dağlar çivilendikleri yerde çürümeden Bebekler hayta hayta yürümeden Geleceğim diyorum, geleceğim sana Ne olur kesin bir takvim sorma bana -Ihlamurlar çiçek açtığı zaman. Beklesen de olur, beklemesen de Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde Hangi ses yürekten çağırır beni sana Geleceğim diyorum, takvim sorma bana -Ihlamur çiçek açtığı zaman. Bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi Sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi Sevda duvarını aştım, sendeki bu tılsım neydi? Başka bir gezegende de olsan dönüşüm hep sana Kesin bir gün belirtemem, n`olur takvim sorma bana -Ihlamurlar çiçek açtığı zaman. Eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden Yaralarıma en acı tütünleri basacağım ben Yeter ki bir çağır beni çiçeklendiğin yerden Gemileri yaksalar da geleceğim sana On iki ayın birisinde, kesin takvim sorma bana -Ihlamur çiçek açtığı zaman. Bak işte, notalar karıştı, ezgiler muhalif Hava kurşun gibi ağır, yağmursa arsız Ey benim alfabemdeki kadîm Elif Ne güzellik, ne de tat var baharsız Güzellikleri yaşamak için geleceğim sana Geleceğim diyorum, biraz mühlet tanı bana -Ihlamurlar çiçek açtığı zaman. Ihlamurlar çiçek açtığı zaman Ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan Kimseye uğramam ben sana uğramadan Kavlime sâdıkım, sâdıkım sana Takvim sorup hudut çizdirme bana Ben sana çiçeklerle geleceğim -Ihlamurlar çiçek açtığı zaman. Bahaeddin KARAKOÇ (Uzaklara Türkü) |
Dün gece Kırsal Çevre Derneğinin düzenlediği "ağaç ve edebiyat" konulu sunumdaydım. Daha çok Türk şairlerin yazdığı şiirlerin konu edildiği sunumda, ağaçlarla ilgili ilginç yaklaşımlar vardı.
Ağaçlar ve doğa ile ilgili türkülerin seslendirildiği ikinci bölümde, gitar, bağlama ve bendir le gönlümüz tıka basa doldu:) "Karlı kayın ormanı" ile biten sunum, "yalnız ağaç" değil, orman olmanın güzelliğini bir kez daha vurguladı. |
Karadutum
KARADUTUM
Karadutum, çatal karam, çingenem Nar tanem, nur tanem, bir tanem Ağaç isem dalımsın salkım saçak Petek isem balımsın ağulum Günahımsın, vebalimsin. Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan Yoluna bir can koyduğum Gökte ararken yerde bulduğum Karadutum, çatal karam, çingenem Daha nem olacaktın bir tanem Gülen ayvam, ağlayan narımsın Kadınım, kısrağım, karımsın. Bedri Rahmi Eyuboğlu |
Bir Ağaca Duyulan Sevgi ve Saygı; Bir İnsana Duyulandan Az Değildi ve Özlemine Yazdık
Dede Özleminde Kaleme Alınan Temiz Duygu ve Düşünceler Türkçe ile Var = IX = Asar Dağı Zirvesinde: tarımı uğraşı edinmek stres atmaya en etkili yoldur; Bir bitkinin arzu etmiş olduğu, en seçkin ortamı hazırlamak strese iyi gelir! Bugün için insan emeğinin değeri, meydana getirdiği eserle ölçülmektedir: Bir bitkinin, yüz güldüren canlılığında; ümitler, sevinçler ve de huzurumuz! |
Bir Ağaca Duyulan Sevgi ve Saygı; Bir İnsana Duyulandan Az Değildi ve Özlemine Yazdık
Babaların Duasıyla Hakka Yönelmiş Türk Gençliği Elbette Ki Türkçe İçin Var = XI = Asar Dağı Zirvesinde; toprağa düşen her bir tohum, açlığın çaresine ilaçtır; Bir tohumu, toprağın döşeğinde filizlenirken hissedersin ve aşk ile titrersin! Bir tohumu toprakla öpüştürmenin mutluluğu sarar insanı ve aşkın huzuru! Mutluluğu, huzuru, ve ümidi uzakta aramamalı ve toprağın isteğini anmalı! |
Bir Ağaca Duyulan Sevgi ve Saygı; Bir İnsana Duyulandan Az Değildi ve Özlemine Yazdık
“Annelerin Öz Türkçe’si” ile Ruhum Zenginleşir ve Anne Vicdanında Ümitler = VII = Asar Dağı zirvesinde; dost bellediğim makam öğretti bir çiçeğe bakmasını: Eskiden olsa, basitçe, ‘gördüğüm bir çiçekten ibarettir’ derdim, oysa şimdi; Kazanmış olduğumu sandığım manevi his ve duygularla, söyleyebileceğim; ‘Bir hayal ürününün, insana adanmış gerçeğiyle, hayatın güzelliği bir çiçek’ |
Bir Ağaca Duyulan Sevgi ve Saygı; Bir İnsana Duyulandan Az Değildi ve Özlemine Yazdık
Seçilmiş Kardeş Olan Arkadaş Hasretinde Hece Hece Okunan Türkçe Anlatı = XI = Asar Dağı Zirvesinde, payına düşene razı olabilmişsen daimilik söz konusu: Şikayetçilik ve payına düşmüş olana isyankarlık; insani kurtuluşa engeldir! Sen de sev, sen de saygıyla koru ve adını sevgiyle andığın aşklar büyüsün: Unutma ki; bir iyilik yapılacaksa eğer, önce kendinle olan dostluğunu koru! |
Bir Ağaca Duyulan Sevgi ve Saygı; Bir İnsana Duyulandan Az Değildi ve Özlemine Yazdık
Dede Özleminde Kaleme Alınan Temiz Duygu ve Düşünceler Türkçe ile Var = III = Asar Dağı Zirvesinde; sahip olduğun mevkii koruma düşüncesi: ÖNCEliktir! Kendi konumunu, kendi mevkisini muhafaza edemeyen olgunluğa eremez! Sahip olunan konumu ve mevkii sev; çünkü, insan ‘şükrü’ ile can bulandır! Kendi-kendine yeten ve kimseyi etkilemek istemeyen varlığımla; ÖNCE’lik! |
Bir Ağaca Duyulan Sevgi ve Saygı; Bir İnsana Duyulandan Az Değildi ve Özlemine Yazdık
Babaların Duasıyla Hakka Yönelmiş Türk Gençliği Elbette Ki Türkçe İçin Var = IV = Asar Dağı Zirvesinde, bir ağaç dikmenin, bir fidan yetiştirmenin mutluluğu; Hiçbir şeye değişilmez, ve dalda yaprak sayısınca, huzur ve ümit insanlığa! Dost bellediğin makamla paylaşılan, huzur ve ümit daimiliğinde yeşerirsin: Bir ağaç, bir fidan yetiştir; istemelisin çünkü ağaç dalı yaprak sayısı ümidi! |
Bir Ağaca Duyulan Sevgi ve Saygı; Bir İnsana Duyulandan Az Değildi ve Özlemine Yazdık
Babaların Duasıyla Hakka Yönelmiş Türk Gençliği Elbette Ki Türkçe İçin Var = VI = Asar Dağı Zirvesinde; Allah’ın takdiri olmaksızın, yaprak dahi kıpırdamıyor: Çalış, çabala, didin; illaki Allah’ın takdiri gerek ve ilahi takdirle kazanımlar! O kadar kitap okuyorum, ve paylaşımlarım ile aşkı yaşatmaya çalışıyorum: Okuduğumu anlamaya; zaman, beklediğimi bulmaya; sabır, zorunluluktur! |
Bir Ağaca Duyulan Sevgi ve Saygı; Bir İnsana Duyulandan Az Değildi ve Özlemine Yazdık
Babaların Duasıyla Hakka Yönelmiş Türk Gençliği Elbette Ki Türkçe İçin Var = VIII = Asar Dağı Zirvesinde; taklitçilikten sakın, ve neyi, niçin yaptığını bilmelisin! Ezbercilik ve taklitçilik; İnsanın, düşüncesiyle kendi gibi olmasına engeldir! İçtenlik içermeyen duygu ve düşünceleri kaleme alınması, yazana tehlikeli! Yapmadığın, gerçekleyemediğin duygu ve düşünceleri kaleme almamalıdır! |
Bir Ağaca Duyulan Sevgi ve Saygı; Bir İnsana Duyulandan Az Değildi ve Özlemine Yazdık
Dede Özleminde Kaleme Alınan Temiz Duygu ve Düşünceler Türkçe ile Var = II = Asar Dağı Zirvesinde: ders vermek değil, hayattan dersi almaktır; maksat! Hayat güzelliğinde, her insana; iki dede iki hazine, ve insan sevgiyle etkili! Bir dua ile dedelere ulaşmak istemek ne kadar da güzel, insan yalnız değil! Dua için kabirlerine vardığım vakit, öğrendim ki; baki kalan yalnızca Allah! |
Bir Ağaca Duyulan Sevgi ve Saygı; Bir İnsana Duyulandan Az Değildi ve Özlemine Yazdık
Seçilmiş Kardeş Olan Arkadaş Hasretinde Hece Hece Okunan Türkçe Anlatı = II = Asar Dağı Zirvesinde, arkadaş; seçilmiş olan kardeş, ve başarı kardeşliğin: Kardeşliğin menfaatsizliğinde, kardeşliği yaşatacak, bilgi arayışı içerisinde; Aşkı yaşar, aşkı yaşatırız ve kardeşlik duyarlılık isteyen sorumlulukla etkili! Menfaatini kenara bırakan, ve rahatını kardeşlik adına terk eyleyen; ümitli! |
Bir Ağaca Duyulan Sevgi ve Saygı; Bir İnsana Duyulandan Az Değildi ve Özlemine Yazdık
Seçilmiş Kardeş Olan Arkadaş Hasretinde Hece Hece Okunan Türkçe Anlatı = III = Asar Dağı Zirvesinde, ‘emir’ olunan: iyilik, güzellik ve doğruluğun peşinde; Seçilmiş kardeş olan arkadaşlıkların devamlılığı adına, aşk ile kalem döner! İyilik, güzellik ve doğruluk; sorumluluğunu bilen, sorumluluğunu aşmayan, Arkadaş canlısı dost kalplere mahsus bir erdem ve insan kardeşe ümitlidir! |
Forum saati Türkiye saatine göredir.
GMT +2. Şu an saat: 19:32. (Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.) |
Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025