![]() |
Remedıos, kozde patlıcanın patladıgına sahıt oldum, sızın yazdıgınız kadar ses yapanını daha duymadım. Ilgınc bır deneyım olmustur sızın ıcın. Pekı patladıkların daetrafın durumu neydı kım temızledı :)
Gecmıs olsun. |
İnfilak eden patlıcanları kazıyarak fırından eşimle beraber temizledik. Pes etmeyip tepside kalan ve yenilebilir durumdakilerden ise salatamızı yapıp yedik.
|
Bu sıralarda öğrencilerimizin yoğun sınav çalışmaları olduğundan eve vaktinde gidemiyorum. Haliyle yemeklerde aceleyle yapılmış oluyor veya akşam otururken bir iki çeşit yemek yapıp ertesi güne hazır bırakıyorum. Tabii gündüz çocuklar evde oldukları için okula gitmeden önce pişirilen yemeklerden yiyorlar. Akşam yemeklerine genelde pilav, makarna tarzı yemekler kalmamış oluyor.
Geçenlerde büyük oğluma "oğlum iki bardak pirinçten pilav yap" dedim. Pilavı yapışını tarif ettim. Akşam eve gittiğimiz zaman biz eşimle sofraya oturduk. Küçük oğlum hemen "anne sakın pilav yemeyin iğğğğğrenççç olmuş" dedi. Ben de "oğlum yemeğe öyle denmez, Onur pilavı nasıl yaptın oğlum deyince, Onur'un bana cevabı: "Anne aynı senin dediğin gibi iki bardak pirinci ayıkladım, pilav tenceresine koydum, biraz kavurduktan sonra 4 bardak su, 2 yemek kaşığı tuz koydum. Ağzını kapattım pişti." dedi. İşte o zaman pirincin ve suyun ölçüsünü verdiğimi ancak tuzu hesaba katmadığımı anladım. Oğlumun da ilk yemek macerası böylece tamamlanmış oldu. |
Cok guzel esınız sabırlıymıs sen yaptın sen temızle de dıyebılırdı :)
En azından fırın da yenecek kadar patlıcan kalmıs. Afıyet olsun. Sız de daha cok mutfak macerası var gıbı yanılıyormuyum. [B]REMEDIOS[]/B Fevzıye, benım oglum da yumurta pısırmeye basladı ancak daha anlatacak kadar maceramız yok, genel de benım gozetımım de yapıyor. Oglunuzu tebrık etmek gerekır en azından pılavı yapabılmıs, pılav pısırmenın ne kadar zor oldugu goz onune alırsak. Laptop da yazınca yazılar sorunlu oluyor. |
Benden de ufacık bir hikaye : küçücüğüm daha 8 yaşındayım normalde annemle ablam beni mutfağa sokmazlar hiç ama ben onlara sürpriz yapmak istedim tepsiye zeytini peyniri koydum çatal çay bardağı çay kaşığı sonra da mutfağa gidip küçük demliğe su koyup altını yaktım. Su kaynadı demi attım hatta altını iyice açtım. Biraz bekledikten sonra annemle ablama uyansınlar diye seslendim. Büyük bir şey başarmış gibi çay bile yaptım dedim. Annemin endişeli şekilde mutfağa gittiğini ve sonradan kahkahayla güldüğünü hatırlıyorum. Annem demliğin kapağını açtığında gördüğü şey sadece bir cm lik demli çay olmuştu.Benim de ilk deneyimim böyle oldu :D
|
Geçen gün aklıma geldi bu anım ve ardından ilk düşündüğüm şey bunu hemen buraya yazmalıyım oldu :D 12 yaşındayken annem beni kuaföre çırak olarak işe soktu. İlk günüm ve çok heyecanlıyım. Bir de geç kalmışım offf dokunmayın ağlarım... Öğlene doğru müşteriler doluşmaya başladı.. Allaaahhh ben iyice tedirgin olmaya başladım bir de pazar günü iş başı yaptım, haftasonu kuaför tıklım tıklım... Gelinler akın akın gelip gidiyolar :D Bir ara boşalır gibi oldu dükkan çay istedi müşteriler orada çalışan kalfa abiyle çayları koyuyoruz mutfakta. (bu arada büyük demliğin kulpu yoktu) Zavallı ben nasıl bir şoka girdiysem aldığım şekerleri bardakların yanına değil içine atmışım bir güzel de karıştırıp müşterinin eline tutuşturmuşum. Kalfa abi soruyor : ne yaptın abiciğim sen?
ben : bilmiyorum ki abi!!! Hatırladıkça kahkahayla gülüyorum. Ama 6 günlük iş tecrübemden tek hatırlamak istediğim anı bu. Çünkü patron ablanın psikolojisi bozuktu her akşam kırık banyo taslı lavaboya girer telefonla konuşur ve çığlık çığlığa ağlardı. En son benden başka elemanı kalmamıştı. Ben de beni deneme tahtası yapan kalfa ablaların ve bitli tarakların kurbanı olup ayriyetten patronum geç kaldığı için ve (önceki gün izinli olduğum için dükkanın anahtarı bende değildi) sabah sekizden on bire kadar taşta oturduğum için midemi üşütmüş ,10 liralık ilk maaşımı bile almaya gidememiş ve bir hafta yataktan çıkamamış ve ondan sonra da o güzelim saçlarımdan olmuştum. |
Sevgili Berna, sen yazınca benim de aklıma bir anım geldi. Çok da eski değil benimki, 1,5 ay kadar önce:)
Bu yaz bir tekstil fabrikasında mühendislik stajımı yapıyordum. Sabah akşam işletme içinde makinalar arasında dolaşıyorum ki bana sürekli çay getir-götür yaptırmasınlar. (İşle ilgilenmezsem hemen oradaki getir götür işlerine koşuyorlar çünkü.) Tam mesai bitmek üzere, servisler kalkacak; ustabaşımız rica etti benden, "mutfağı hemen bir toparlayabilir misin" diye. Ben de heyecanlıyım tabii çünkü az sonra servisler hareket edecek. O dalgınlık ve yorgunlukla koca bir demlik dolusu çayı çöp kutusu yerine lavaboya döküverdim:( O anda ayıldım tabii, lavaboda dağ gibi çay yaprakları yığılmış, lavabo tıkanmış:( Aceleyle ve heyecanla elimi atıverdim o yığına, bu sefer de elim haşlandı mı:( Ne yapacağımı bilemedim, kağıt havlularla yığını almayı denedim ama işe yaramadı kaynar olduğu için, hiçbir çözüm yolu bulamadan öylece kalakaldım.. Ve kapı açıldı, ustabaşı merakla "ne oldu bir sorun mu var?" dedi ve manzarayı gördü.. Ve bir kahkaha atıp "sen de mi.." dedi.. "Ben öğrencilik yıllarım boyunca pasaklı ev arkadaşlarımın çaylarını lavabodan temizledim, alışığım hallederim" dedi ve ben fırlayıp servise güç bela yetiştim.. O günden sonra da mutfakla ilgili hiçbirşey istemediler benden:D |
Anneannemi sevgiyle rahmetle anıyorum, O'nu çok çok özlüyorum...
Abimle aramız 1,5 yaş olduğundan ikiz gibi büyüdük. Çocukluğa dair onla ilgili anıları da çok net hatırlıyorum. O çok mızmızdı bense ablası gibiydim. Abim kahvaltılarda tek bir şey yerdi, bir dilim taze ekmek, üzerine incecik tereyağ, üzerine de yumuşak peynir sürdürürdü. Evde bunun adı "Altına yağ, üstüne peynir" di. Abim bu lafı söyleyince annem ne yapacağını bilirdi. :) Abim, Ben, diğer 2 torun daha toplam 4 torun tüm yaz Çanakkale'de Anneannemlerde kalırdık. Çok keyifli günlerdi çok... Neyse annemler bizi bırakıp döndüler İstanbul'a. Ertesi sabah kahvaltıda abim anneannemden "Altına yağ üstüne peynir" istedi. Anneannem, gayet kendinden emin şekilde, dilimin alt tabanına yağı sürdü, üst kısmına da peyniri. Abim " Ben bunu yemem, böyle olmuyor" dedikçe anneannemin eli ayağına dolaşmıştı. :) Bir de rahmetli dedemin biz uyurken sabah erkenden simit fırınına gidip sıcak simitleri alıp baş ucumuza koymasını unutamam. Uykuda sıcak simitin kokusunu duyan gözlerini açardı. :) Allah rahmet eylesin tüm büyüklere. |
Mutfak macerası değil ama bir yiyecek macerası geldi aklıma. Ailecek aklımıza geldikçe yerlerde yuvarlanırız gülmekten.
Biga'dan Çanakkale'ye giden minibüse bindik. Biga'nın Cevizli Lokumu meşhurdur, gidip te almamak olmaz, eşe dosta götürmemek olmaz. Biz minibüste beklerken babam lokumları almaya gitti. Minibüsün biraz harekete geçmesiyle annem heyecanla yerinden fırladı, "Bir dakika şoför Bey, eşim gelmedi" Muavin " Nerde abla eşin?" Annem, "Cevizli Lokum almaya gitti de" dedi. Abimin anneme " Anne kaç kilo alacağını da söyleseydin?" demesiyle gülme krizine girmemiz bir oldu. Bir saatlik yol boyunca katıla katıla gülmüştük. Annemin ayrıntılı açıklamaları halen devam eder ve hep güldürür bizi. |
Sevgili Limon Son yazdığınız 'cevizli lokum' anınıza çok güldüm gözlerimden yaşlar aktı o kadar.
|
Bende evlenmeden önce hiç yemek yapmasını bilmiyordum.Evlendim Ukrayna'ya geldim aradan 1 yıl geçmeden eşimin çalıştığı fabrikanın Yemekhanesinin başına geçirildim.Hem satın almasını yapıyorum hemde haftanın üç günü Türk Mufağı'ndan üç günüde buranın mutfağından yemekler çıkartıyoruz.Ben eve bile ne yemek yapacagımı bilemezken hergün üçyüz kişilik yemekhanenin menüsünü hazırladım.(halada hazırlıyorum)
İlk aylar çok acemilik çektim.Yemekler herkese yetişmedi bazen fazla geldi. Pilavlar diri olduğu,lapa olduğu günler çok oldu. :D şimdi gülüyorum ama benim için büyük stresti o günler. Birde Rus işçilerin ilk ayranı içtiklerinde ki yüz ifadelerini hiç unutmam :p hatta 'bunu tuzlu değilde şekerli yapsanızya' demişlerdi :confused: Neyseki o günler geride kaldı artık hergün ayran yokmu diye sorar oldular. Artık iki yıl oldu ama her günün bir anısı kalmıştır bende |
Sevgili Limon, ben de anneniz gibiyim..Ne kadar dikkat etsem de kendimi ayrıntılı açıklamalardan alamıyorum:)) Hazır uğramışken bir anı anlatmadan olmaz herhalde..
Yeni evliydim... Teyzeme gittiğimde bir pasta ikram etti. Tadına bakınca kestaneyle hazırlanmış hissi veriyordu. Sorduğumda kuru fasulye pastası olduğunu söyledi. Tesadüf tarifi veren bayan da oradaydı. Çok beğendiğim için tarifini almak istedim. Hem hafta sonu kalabalık misafirim vardı. Onlara yaparım diye düşündüm.. Kadıncağız tarifi anlatarak yazdırdı.. " Fasulyeleri haşla, süz. Yumurta ve şekerle fasulyeleri bir iki karıştır. Kuru malzemeleri de karıştır, fırına ver." Buraya kadar herşey normaldi.. Normal olmayan ise bayanın bana karıştırma işlemini el blederiyle yapmam gerektiğini söylememesiydi:( Neyse, karar verdim misafirlere o pastayı yapacağım.. Fakat kalabalık olacağı için iki ölçü hazırladım.. Tarife uyup tüm malzemeleri kaşıkla karıştırdım ve fırına attım.. Allahım, şekeri ve yumurtayı gören fasulyeler kaskatı olmasın mı:( Kalıpta ki malzeme foşur foşur kabarıyor ama bir türlü pişmiyor. Bütün gece fırının başında kaldım ama nafile:p Bari çatıya koyalım da kuşlar yesin dedik, onlar bile yemedi:p Hala eşimle aklımıza geldikçe güleriz.. Kaskatı kesmiş fasulyeleri görünce bir daha o tarifi denemedim.. Tarifin sahibine sordum, "aaaa... el benderiyle karıştıracaktın şekerim, kaşıkla olur mu hiç?" deyince de..... Tövbe ettim, bir daha denemeyeceğime:p |
Ben baştan denemezdim fasulyeli pastayı, siz cesurmuşsunuz :)
Z.Akdoğan gülümsettirdiysem ne mutlu :) |
Bir anı da benden. Gerçi yaşayan ben değilim ama katkım var:)
Annemden öğrendiğim şekilde, mikro dalgada mısır patlatırım: Mısırları kapaklı bir kaba koyup, kapak ile kap arasına kürdan sıkıştırıp fırını çalıştırım. Kısa sürede hazır olur. Bu tarifi verdiğim bir ahbabım kapak ve kürdanı unutmuş. Ağzı açık bir kaba mısırları koyup, fırını çalıştırmış ve mutfaktan çıkmış. Mısırlar patlamaya ve fırının içinde zıplamaya başlamış. Geçte olsa durum fark edilmiş, fırın durdurulmuş ama esas macera fırının kapağı açılınca başlamış. Patlayacak mısır kabında durur mu? Zaten ısınmış olan mısırlar pat pat bütün mutfağa saçılmış. İyi anlatamadım diye neredeyse suçlu ben çıkıyordum:) |
Sevgili Limon, tadına bakmış olmasaydım zaten denemezdim:)
|
Tüm mutfak maceralarının sonu komik bitmeyebiliyor, hatta bir kısmı oldukça acı olabiliyor. Geçen cumartesi (söylemesi ayıp) Kalecik'den salçalık domates, dondurucuya koymak için biber aldık geldik. Pazar günüde iftara 8 kişi misafirim var menü hazırlandı iş pişirmeye kaldı. Saat 22.30 gibi eşim ve oğlum içerde maç seyrederken ben de salçayı, tatlıyı vs yapayım bari dedim.
Tam salçalık domateslerin hazırlık aşamasının yarısına geldim ki tencereyi indirmediğim aklıma geldi. Dizim 1-2 haftadır beni zorluyordu bu sebeple olabildiğince dikkat ediyordum. Sandalyeye çıkıp en üst raftan iki büyük tencereyi alıp tam inerken ya ayağımı yere tam basamadım ya da dizim dik durmayı reddetti. Büyük bir gürültü ile yere düştüm. Tencerelerden birinin kapağı camdı, kırılıp tüm mutfağı cam içinde bıraktığına mı? yarım kalan işime mi üzüleyim yoksa popomda ki dayanılmaz acıya mı? Yerden kaldırıldığımda ayağımın da ağrıdığını ve yavaş yavaş şişmeye başladığını gördük. Hemen hastaneye acile gittik, film çekildi ve ne yazık ki ayağımda küçük parmağın altında ki tarak kemiğinin biri kırılmış hemen alçıya alındı ve şu anda 3 hafta alçıyla birlikte yaşamak zorundayım. Benim gibi hiperaktif için zor bir durum.:D Hep derler (biz de pek dinlemeyiz) ama sizlere aman mutfakta çok dikkatli olun diyorum. |
Çok üzüldüm, geçmiş olsun dileklerimi kabul edin lütfen.
|
Çok teşekkür ederim, sağolun.
|
Sayın M.Sema, mutfak deyip geçmeyin, evimiz de en dikkatli olmamız gereken yerlerden biridir mutfak.
Geçmiş olsun, acil şifalar dilerim. |
Alıntı:
Perde asarken de tabure kullandığımızı unutmayın. |
Sevgili M.Sema, geçmiş olsun.
Sakarlığı ve düz yolda yürürken düşmesi ile nam salmış birisi olarak sizi çok iyi anlıyorum:) Kendinize dikkat edin ve iyi bakın. |
Sevgili M.Sema, geçmiş olsun.
Mutfak taburesinden düşüp kolunu kıranlardan biri de benim. Ama ben memnunum, bu sayede agaclar.net ile tanıştım. |
Sevgili: Caucasus, Müjgan, DefneD. ve Güler Hanım, geçmiş olsun dilekleriniz için çok çok teşekkür ederim.:)
|
Geçmiş olsun Sema Hanım.
Mutfağa hep almak istiyorum hep te erteliyorum, tabure değil de şu 2 basamak olanlardan. Galiba hepimize şart. :) |
Bence en güzeli bir yardımcı almak :) tabure falan hikaye.
|
Sevgili caucasus, yardım eden düşeceğine ben düşeyim daha iyi. Fiziksel acı öyle ya da böyle geçiyor ama gündelikçi olarak çalışan birisi sizin için çalışırken aynı acıyı yaşar, üstelik de sakatlanırsa vicdan acısı kolay geçmiyor:(
Bugün pazardan 5 kilo barbunya aldım. Ayıkladım. Niyetim sıcak su/soğuk su şoku uygulayıp dondurucuya koymaktı. Ne oldu? Tüp bitti akşam akşam:o Ayıklanmış barbunyalar dolapta tüpü bekliyor:D |
Sayın DefneD, haklısınız zaten ben de muhabbet olsun diye yazdım kendi yapmış olduğunuz kadar güzel bir yemek düşünemiyorum.
Size de geçmiş olsun diyelim umarım tüp bitince barbunyalarınız bozulmamıştır. Berduray ile mesajlarımız sildik, biraz konu dışı oldukları için. Bilginiz olsun. |
Böyle durumlar için, bir piknik tüpü edinmek iyi olur.
Dolaptaysa bir şey olmaz. |
Kolay var hemen telefona sarılıyorsunuz, bir aloo kadar yakınlar ( Omo ya da tursil kadar değil ) Köy'de iseniz daha da kolay hemen bir ateş yakıyorsunuz veee işe devam ediyorsunuz.
|
Valla bozulmasalar iyi olur berduray:) Zaten almışım barbunyayı kilosu 2 liradan, üzerine bir de tüp! Ucuzlayacak diye beklerken pazarda 2.5-3 liraya barbunya vardı:(
Bir tüp macerası daha:) Patates kızartacağım zaman, patatesleri doğramaya başlayınca yağın altını yakarım. Bir süre önce; ocağı yaktım. Patatesleri doğradım, tuzladım ve kendimden emin bir şekilde ilk partiyi yağa attım. Gelmesi gereken ''Cozzz'' sesini duyamayınca ne oldu derken, aklım başıma geldi. Tüp bitmişti:) |
Çok güzel bir mutfak macerası. Sizin de hep tüpünüz bitiyor valla gülsek mi ? üzülsek mi ?
Ben de geçen gün aynısın yaptıma ama ocağı açmayı unutmuşum, ne oldu derken bir de baktım ki ocak yanmıyor. Hemen ocağı yaktım ve günü kurtardım. |
Tüp bu, günü geliyor çaktırmadan bitiyor. Gülün bence. Ben kendime çok gülüyorum:)
|
Sizi mi kıralım mecburen güleceğim artık :) Herşeye de kafayı takarsak zaten vay halimize.
Sayın DefneD Sizi kahveye alsak çay ve helvamız var Helva Sayın Gurur'un. |
Alıntı:
10-15 dakika sonra tüp geldi, aynen kızartmaya devam ettim, atacakmıyım bunu ne olursa olsun, yiyeceğim diye. Ömrümde evde yediğim en güzel kızartmaydı, tıpkı şu şoklanmış fast foodculardaki gibi olmuştu. Deneyin isterseniz. |
Alıntı:
|
Yorum bile yapamıyorum ortak. Senin de helvanı yersek artık akşamları daspora çıkmam gerekecek.
|
Daha selluca, goji, üzümsü filan yetiştireceğim, planlarım var, henüz ölemem:)
Yarın uğramazsam arayın beni . |
Tabii ki ararım ortak, ben yarın boşum zaten akşama kadar ararım. Nerelere baksam acaba. Elma dersem çık armut dersem çıkma. Aaaa Malina geliyor ben de çıkıyorum.
|
berduray, sizin yaptığınız aşçı milletinin ''haşlama'' dediği işlem olmuş sanırım. Az kızmış yağda patatesi biraz pişirip, sonra kızgın yağa atmak. Tabi ki nefis olur, sırları bu zaten:)
Bir yıl önce de, bir arkadaşıma doğum günü için mercimekli köfte yaparken tüp bitmişti. Tüp geldi ve ben acilen soğanı pişirip eldivenle bile elimi yakacak sıcaklıkta bulgura karıştırmak zorunda kalmıştım:) Tüp özürlüyüm anlayacağınız:) Suçlu mikrodalga, fena alıştırdı beni:) |
Alıntı:
Üç hafta bakalım nasıl geçecek? Bu arada tartılsaydınız, bakalım kaç kilo daha alacaksınız :D Efendim, kaza TDK sözlüğünde, "Can veya mal kaybına, zararına neden olan kötü olay" diye tanınlanmış. Dünya Sağlık Örgütü, “önceden planlanmamış ve beklenmeyen ancak yaralanmayla sonuçlanmasına kaza denir” demiş... Kaza denince ilkin aklımıza trafik kazaları ve iş kazaları gelir. Çünkü OECD ülkeleri arasında her iki kaza konusunda en üst sıralarda yar alıyoruz. Hem trafik hem de iş kazaları konusunda açılmadık kampanya, yapılmadık eğitim kalmadı; ama, gene de en üst sıralarda yer almakta devam ediyoruz. Ev kazaları konusunda da bu ülkeler arasında en üst sıraları kimselere kaptırmadığımız tahmin etmemek güç değil. Çünkü, ülkemizdeki kaza oranlarına bakıldığında kazaların %40’ ı trafik kazaları, %20’ si iş kazaları, %20’ si ev kazaları ve %5’ i ise ateşli silah yaralanmaları olduğu görülür. Bakın iş kazalarıyla ev kazalarının oranı aynı. Ama hep iş kazaları konuşuluyor nedense. Ev kazalarının gündeme geldiği pek yok. Ev kazalarında erkeklerin oranı ne kadar diye sormak bile abes... Çünkü neredeyse tamamı kadınlardır dersek abartmamış oluruz. Bakın şöyle bir kaba hesap yaparsak aktif iş hayatında rol alan kadınların oranı erkeklere göre düşük, kadın sürücülerin sayısı ise az olmasına rağmen kazaya uğrayanların yarısından fazlasının kadınlar olduğu ortaya çıkar ki bu kadınlarımızı yok yere nasıl telef ettiğimizin resmidir... Ev içi kadınlarımız için tehlikelerle doludur. Ev kazaları en çok yanık,zehirlenme,kesici ve delici alet yaralanmaları, bir eşyanın kayması-düşmesi, M.Sema'nın da başına gelen yüksek bir yerden düşme gibi kaza çeşitleri meydana gelmekte. Bakın, trafik kazalarına, iş kazalarına karşı eğitimler yapılır, konu üzerinde tartışmalar açılır. Ateşli silahların edinilmesi ve kullanulmasıyla ilgili kampanyalar yürütülür ama evlerde kadınların uğradıkları kazalar ve yaşadıkları sorunlarla ilgili ne bir eğitim çalışması yapılır, ne de bir kampanya başlatılır... Ev kadınlığının mektebi de yoktur... Hadi eskiden anneler daha acımasızdı (!) kızlarını ev içinde işe koşarlardı. Yemekti, bulaşıktı, temizlikti işin bir ucundan tutmasını isterlerdi. İş apmamakta direnen kızlarına hiç acımazlar basarlardı fırçayı... Şimdi orta sınıfın anneleri çocuklarına kıyamıyor. Ekmek bile kesmesini bilmeden büyüyor çocuklar... Çamaşır, bulaşık makinası dahil hiç bir elektrikli ev aletini çalıştırmasını bilmiyor... Süpürge yapmamış, toz almamış, cam silmemiş, soğan doğramamış, tavada yağ kızdırmamış çocuklar bunlar... Kızdırılmış yağa su sıçradığında neler olacağını bilmiyorlar. Aşırı kızan yağın parlayıp alev topuna dönüşebileceğinden haberleri yok, hele tutuşan yağın üzerine su dökülmeyeceğini falan da bilmiyorlar... Sonra hiçbir şey öğrenmeden evleniyorlar... Kimlerle?... Kimlerle olacak, kendileri gibi ev işinden anlamayan sıpalarla.. "Hiç bir şey öğrenmeden nasıl evleneceksiniz?" diye eleştirdiğinizde omuzlarını silkip, "Biz de kadın tutarız!.. Lokantalar ne güne duruyor diyorlar" iyi mi? Ama öğrenecekler. Hayat bu, kimleri eğitmedi ki? Evet, şimdi aklıma gelen, araştırıp bulabildiğim ev kazalarına karşı alınması gereken önlemleri kısaca sıralıyorum: Bir kere ev kazalarında ilk yardım konusunda bir fikir sahibi olmak gerekir. Suni solunum, kalp masajı, kanama kontrolu, şoka karşı önlem alma, kazaya uğrayan kişiye psikolojik destek verme vs konularında aile bireylerinin az çok kendilerini eğitmeleri gerekir. Bir kere her evin mutfağında mutlaka bir yangın söndürme aleti ve kuralına uygun ilk yardım çantası bulunmalı... Hemen görülebilecek bir yere ilk yardım ve acil durumlarda başvurlacak yer ve kişilerin telefonlarının bulunduğu bir listenin kolay görülür bir yere -mesela buzdolabı kapağına- yapıştırılmış olmalı... Bebeklerin ve yürüme çağındaki çocukların kesinlikle mutfak ortamından uzak tutulması gerekir. Bir evde çocuklar için en tehlikeli yer mutfaktır. Bazı anneler kucaklarında bebekleri olduğu halde ocakta yemek karıştırır. Neymiş, bebek ağlıyormuş... Bırak ağlasın yahu... Daha sonra pişmanlık içinde sen ağlayacağına bırak çocuğun beş dakika ağlayıyıversin... Bir de yemek sırasında bazı sıcak yemek ve içecekleri çocukların başlarının üzerinden birbirlerine iletmeye kalkışan düşüncesizler vardır. Ters bir harekette çocuk haşlandı gitti işte... Yaşlılar ihmal edilmemeli. Ellerine kollarına hakim değiller. Kapı eşikleri, merdiven basamakları, lambaların düğmeleri hep onlara göre düşünülmeli... Herkesden erken kalktıkları için kendilerine çay, kahve tapmak isteyeceklerdir. Mutfağı onların hareketlerine engel olacak şekilde dağınık bırakmamalıdır. Hamileler yüksek yerlere kesinlikle uzanmamalı, sandalye, tabure tepelerine çıkmamalı, kaymalarına neden olacak eşyaları ve yağ sıçramalarına dikkat edilmeli... Evde hiç bir yerde kesici, delici alet adavat ortada bırakılmamalıdır. Oturdukları iş yapan kadınlar, makası hemen oturduğu yerin yanı başına koyar. Bir iş için kalkar. Makası unutur orada... Bırakın başkasını gelir makasın üzerine önce kendisi oturur. Dikiş iğnelerini oraya buraya sokuverenleri bile bilirim. Ocak üzerinde tavaların sapları çarpılacak şekilde dışarda olmamalıdır. Tencere, tava, çaydanlık saplarının vidalarının sık sık kontrol edilmeli. Gevşemiş olanlar sıkılaştırılmalıdır... Elektrik prizleri herhangi bir şeyle kurcalanamayacak şekilde kapatılmalıdır. Şase yapıp, yanmış olan prizler yenisiyle değiştirlmeli... Bunu anlamak için elektrikli ev aleti çalıştırıldıktan sonra prizinin ısınıp ısınmadığına bakmak gerekir... Gerekirse bir elektrikçi çağırıp bunun nedenini öğrenerek tekrarı önlenmelidir. Mutfakta tarım ilaçları, böcek öldürücü ilaçları, tehlikeli temizleyici kimyasallar (tuz ruhu gibi) kesinlikle bulundurulmamalıdır. Deterjanlar ve sabunlar yiyeceklerle ilintili olmayan özel kapalı yerlere konmalı. Bir çok evde sıvı yağlar bulaşık deterjanları ve tuzlarıyla birlikte yanyana bulunduruluyor. Kimyasal ve petrol türevi kap kacaklar ne kadar yıkanmış olrsa olsun mutfağa sokulmamalı, içine yiyecek içecek konmamalı... Belki sizin de ekleyeceğiniz uyarılar olabilir Bu konu belki ayrı bir başlık konusu olmalıydı. Ama sevgili M.Sema'nın başına gelenleri okuyunca buraya yazmadan edemedim... |
Forum saati Türkiye saatine göredir.
GMT +2. Şu an saat: 07:02. (Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.) |
Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025