![]() |
Çakırgöl de kuruyor
2 bin 504 metredeki Çakırgöl de kuruyor
http://www.milliyet.com.tr/2007/08/0...esim/gun04.jpg TRABZON AA Çakırgöl Dağı'nın kuzey eteklerinde, denizden 2 bin 504 metre yükseklikte yer alan Çakırgöl de kuruyor. Gümüşhane sınırları içinde yer alan ve yayla turizmine büyük etkisi bulunan Çakırgöl, gün geçtikçe küçülüyor. Yetkililer, gölün yaklaşık iki yıl öncesine kadar çevresindeki istinat duvarından taştığını anımsattı. Çakırgöl'e toplam sekiz su kaynağının küçük çağlayanlar biçiminde döküldüğü, ancak kuraklık nedeniyle çağlayanların gölü artık besleyemediği kaydedildi. http://www.milliyet.com.tr/2007/08/05/guncel/gun04.html |
Su kısıtlamalarına artı olarak yapılabilecek başka ne var diye ararken süni yağmurlama hakkında bu yönetmelik maddesine takıldım. Acaba meteoroloji bu konuda neler yapıyor bilen birileri var mı? Ben hiç duymadım çünkü!
"Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğünce Yayımlanır Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Meteoroloji Mühendisleri Odası Serbest Müşavirlik Mühendislik Hizmetleri Büroları Tescili ve Mesleki Denetim Yönetmeliği Meteoroloji Mühendisliği İhtisas Konuları 16- Diğer İhtisas Konuları a) Yağış imkanı olan bulutlardaki yağışı artırmak (suni yağış), bulut dinamiği ve yağış fiziği konularında araştırmalar yapmak, b) Orman yangınlarını tahmin etmek ve orman yangınlarıyla mücadelede meteorolojik parametreleri ölçmek ve analizlerini yapmak, c) Meteoroloji karakterli doğal afetlerin öngörüsü için gözlemlerde bulunarak erken uyarı metodları geliştirmek." |
Alıntı:
|
Alıntı:
|
Susuz bir yasam düsünülebilinir mi?
Ìçmek, yemek pisirmek, yikamak ve daha bir dizi baska sey için gereksim duydugumuz su, bize doganin bir armaganidir. Bütün canlilarin temel yasam kaynagi olan tatli su orani sanildigi gibi dogada sonsuz ve sinirsiz degildir. Bir çogumuz, dünyada sudan çok ne var diye düsünebilir. Evet bu dogrudur dünya yüzeyinin %70`i sularla kapli oldugu halde (tam 1,4 milyar metreküp). Ama bunun %97`si deniz suyu olarak (tuzlu su) insanlar için kullanilamaz haldedir. Geri kalan %3 tatli su miktarinin büyük bir kismi kutup buzlarinda saklidir ve kullanilabilecek tüm su orani sadece %0,3`tür. Bu oran da her geçen gün toprakta ve havada artarak bulunan zararli maddeler tarafindan kirletilmektedir.
Insan vücudunun üçte ikisi sudan olusmaktadir. Istitastiklere göre her yetiskin kisi günde ortalama 2-3 litre suya ihtiyaci vardir. Insanlar suyu sadece içecek yoluyla degil, yiyecekler (sebze ve meyveler %90`a varan bir oran su içermektedir) araciligiyla da bünyelerine alirlar. Bir kisinin günlük kullandigi su miktari gözönüne alindiginda, bu küçük bir orandir. Almanya`da kisi basi günde ortalama 140 litre su kullaniyor. Bunun büyük bir kismi tuvalatlerde (%32) ve banyoda (%30) kullaniliyor. Geri kalan kismi ise %12 çamasirlar, %6 bulasiklar, %6 temizlik, %6 dis firçalamak, el ve yüz yikamak, %6 yemekler ve %2`si araba temizligi için kullaniliyor. Bunlarin yanisira kullanilan bu su miktari ise ev islerinde kullanilan zararli maddeler tarafindan da o kadar kirletiliyorlar ki, atik su aritma tesisleri suyu tekrar temizlemek için büyük çaba sarfediyorlar. Su aritma tesislerinin maddi giderleri son on yilda dörde katlandi. Bu ücrette herkes tarifindan karsilaniyor. Su dogada sonsuz ve sinirsiz olmadigindan dolayi ve varolan tatli su kaynaklarini korumamiz için, evlerde rahtimizi bozmadan da birçok olanaklarla su tasarruf edebiliriz. Su tasarruf ederek hem çevremizi korumus, hem de atik su temizligi için maddi giderimizi azaltmis oluruz. Su israfini önlemek ve suyu korumak için alinabilinecek bazi önlemler sunlardir: - Banyo yapmak yerine, dus almayi tercih ediniz. (Bir kez banyo yapinca kullanilan su üç dusta kullanilan suya esittir.) - Damlayan musluklar zamaninda tamir edilmelidir. Dakikada akan 10 damla su ayada 170 litre suyun bosyere akip kanalizasyona karismasina yol açar. - Dis firçalarken, sabunlanirken, tras olurken suyu akitmak yerine, musluk kapatilip tekrar açilmalidir. - Sebze ve meyveleri akan su altinda yikamak yerine, bir kap içinde yikayiniz. - Ìçinde sebze ve meyveleri yikadiginiz suyu çiçeklere verebilirsiniz. - Bulasik ve çamasirlariniz çok kirli degilse, makinalarinizi normal programi yerine, tasarruf programinda kullaniniz, böylece hem su hem de enerji tasarruf etmis olursunuz. - Bulasik ve çamasir makinasini yeterince dolduktan sonra çalistiriniz. - Klorlü beyazlatici yerine, çevreye zarar vermeyen temizlik ilaçlarini tercih ediniz. (Böylece hem yeralti sularini hem de cildinizi korumus olursunuz.) - Fazla miktarda temizlik ilaci kullanmak yerine, az ve ölçülü ilaç kullanmayi tercih ediniz. Temizlik ilaçlari çevreye zarar verebilen maddeler içerirler. - Çiçekleriniz için musluk suyunu degilde, kaplarda biriktireceginiz yagmur sularini kullaniniz. - Kimyasal madde artiklari, ilaçlar, yaglar ve diger zararli maddeler kesinlikle musluklara ve tuvalete dökülmemelidir. Bu tür maddeler belediyeye bagli olan çöp isleme tesislerine veya zararli çöpleri toplayan araçlara verilebilir. Eski ilaçlari eczanelere de geri verilebilir. ---------- Unutmamalıyız ki, sağlıklı bir çevre için vereceğimiz her hizmet, kendi sağlığımız ve çocuklarımızın geleceği içindir. www.cevremizikoruyalim.de.tl |
Yukarıdakilerin hepsini uygulayın.
Villanızın bahçesindeki havuzu kullanmanızda ise sakınca yoktur :) |
Alıntı:
Sebebi ise birey olarak hakkım olan kullanma suyunu kirleten binlerce, milyonlarca termik santral, nükleer santral, kimya fabrikaları vs... varken kusura bakmasınlar ama ben banyo keyfimi azaltamam, çamaşır veya bulaşıklarımı bekletemem, sebzelerimi durgun suda yıkayamam çünkü hepimizin bildiği gibi durgun suda temizlik olmaz malesef... Bütün bunları düşününce malesef suların kirlenmesinin faturası yine biz normal, sıradan yaşayan insanlara çıkıyor. Oysa ki gereksiz yere yapılmış bir adet termik santral veya fazladan yapılmış bir adet fabrikanın kirlettiği su oranını düşünürseniz eğer koca bir şehrin harcadığı suyu kirletebileceğini tahmin edebilirsiniz... Ayrıca kirli suyun geri dönüşümüne harcanan paraların artması kusura bakmasınlar ama benim problemim değil... Silah sanayisine harcanan para kadar fazla olmadığını sanırım herkes tahmin ediyordur... Peki çare nedir diye bana sorarsanız eğer cevabım fazlasıyla anarşist düşünceler taşıyacaktır... İnsanlık böylesine (bana göre) ufak tefek saçma sapan hayaller peşinde su kaynaklarını kurtaracağına inanarak önlemler almaya çabaladıkça günün birinde öyle bir noktaya geleceğiz ki gerçekten yaşlı Dünya'mız üzerinde kişi başına günlük 1 lt. temiz su kalacak. Böylece toplu ölümler gerçekleşecek, büyük bir kaos ve yaşlı Dünya'mız doğa ana ile ortak yürüttüğü katliamı dengeyi bulduğunda sona erdirecek. Belki bütün bunlardan sonra hayatta kalabilen insanlar olaylardan ders çıkarıp yeni bir medeniyet kurarak daha farklı bir şekilde hayatlarına devam edecekler... Tüm bunlar olacakken benim için yapılacak en güzel şey ise zaten ortalama olarak geriye kalan 32 yıllık ömrüm boyunca temiz kalmış olan suyun tadını çıkarmak olabilir ancak... Banyodan 1 saatten önce çıkmayarak, gürül gürül akan suyun altında kendi yetiştirdiğim domatesleri rahat rahat yıkarayak :) Çok karamsar bir tablo olabilir ama malesef bunlar yaşanacak... NOT: Benim ise kendimce ürettiğim en güzel su tasarrufu sloganı şudur; "Birlikte banyo yapın sudan tasarruf edin"... |
Google Maps'de İstanbul Silivri(Avrupa yakası) arası gezinirken gördüğüm havuzların çokluğuna inanamadım.
''okulda hep zayıf aldığım havuz problemlerini öğrenseymişim kaç m3 su dolu olduklarını bile hesaplardım''diye düşünmeden edemedim.:p Ben de, bu su tasarrufu konusunda havuzlar doldurulan tonalrca su , fabrikalarn kaçak kullanarak, artılmadan nehir ve dereler salına yer altı sularına takıldım kaldım. Küçük bir örnek vermek isterim. İstanbul çevresinde bütün köy kuyularına saat takan İSKİ gibi üstün(!) bir kurumumuz varken bakın neler yaşanıyor... Lüks havuzlu bir sitenin belediye encümen üyesi sakini,geçen yıl yaşanan su sıkıntısını fırsat bilip, bir iki su tankeri,satın alımış, köy yolunda akan bir kaynaktan tankerleri ücretsiz doldurup,site sakinlerine bahçe sulamada kullanmak üzere tankeri 300 ytl den satıyormuş. Bu tilkiler aramızda varken bizim tasarruf ettiğimiz bir iki ton su, işe yarar mı sizce? |
Alıntı:
"Damlaya Damlaya Göl olur." ---------- Unutmamalıyız ki, sağlıklı bir çevre için vereceğimiz her hizmet, kendi sağlığımız ve çocuklarımızın geleceği içindir. www.cevremizikoruyalim.de.tl |
Alıntı:
Herkes bu anlayisla hayatini devam ederse ne olacak? Kusura bakma ama senin bu düsüncene hic mi hic katilmiyorum. Yaptigin son öneriye söyle katiyiliyorum: Birlikte dus almak daha fazla su tasarrufu yapar. ---------- Unutmamalıyız ki, sağlıklı bir çevre için vereceğimiz her hizmet, kendi sağlığımız ve çocuklarımızın geleceği içindir. www.cevremizikoruyalim.de.tl |
Alıntı:
Bütün bunları tüketmeye devam ederken bütün insanlar hayatları boyunca 1 damla bile su kullanmasalar dahi gelecek nesillere pek bir şey kalmayacak. Malesef şu anda doğa intikamını alıyor. Artık geri dönüşü yok. Ve ben bir canlı olarak öncelikle kendimi düşünmek zorundayım. Kusura bakmayın ama benim gereksiz harcayacağım 100 ton su yerine sağda solda mantar gibi biten ve asıl çevreyi, Dünya atmosferini değiştiren termik santraller, petrol rafinerileri gelecek nesiller için daha büyük tehdit. Gelecek nesiller bir şekilde deniz suyunu arıtır, gerekirse kutuplardaki buzları eritir yine de suyunu bulur. Fakat atmosfer her geçen gün daha fazla gazlarla boğulurken yapabilecekleri pek bir şey yok malesef... Yıllardır kullanılan arabaların, kamyonların, uçakların çıkardığı egzoz gazlarını görmeden; Termik santrallerin, yeni rafinerilerin yapılmasına karşı çıkan insanlara anarşik diye dövenlere göz yumarak; Yıllardır denizlere, göllere bırakılan ağır metal içeren sanayi atıklarını görmezden gelerek; Her daim atmosferi kirleterek, ozonu delerek, ağaç dikmeden ömrünü tüketerek yaşadıkça; istediğimiz kadar su tasarrufu yapalım gelecek nesil diye bir şey olmayacak... Acı ama gerçeklerdir bunlar. Televizyonlarda, reklam panolarında yürütülen uyutma kampanyalarına çok kapılmayın derim ben. Hayatımız boyunca harcamamız gereken belli miktar su olması mecburidir. Kalkıp kimse bana evinde tuvaletini yaptıktan sonra sifondan 1 lt daha az su dök gibi saçmalıklar önermesin. Kimse bana banyo yapmak yerine duş al demesin. Gidip fillere de hortumlarıyla suları çekip sağa sola püskürtmeyin demek gibi birşeydir bu. Su hayattır, su temizliktir, su hijyendir... Sudan tasarruf olmaz. Sudan tasarruf etmeye çalışanlara da önerim daha yavaş ve az nefes almaları olacaktır. Böylece atmosferdeki oksijeni de tüketmemiş oluruz. Oksijen kaynakları tükendiğine göre gelecek nesillere oksijen bırakmamız gerekecek öyle değil mi? Bu konuda söylenecek çok söz var gerçi. Karışık bir durum. Fakat durum sandığınızdan daha da vahim. Benim karamsar öngörüm en fazla 5-10 nesil sonrasının Dünya'yı göremeyeceğidir. İş işten geçti artık malesef. Geri dönüşü yok. |
Konu su ile alakalı olduğundan merak ettiğim bu soruyu buraya yazdım.
İçtiğimiz suda ki oksijenin miktarı artırılabilinir mi? |
Merhaba
Su ile ilgili bir başlık ararken burada yazmanın daha uygun olacağını düşündüm. Biraz önce tv de yine istanbulun su sorunundan bahsediliyordu. Melen çayının suyuda yetmiyormuş. Bir şehri cazibe merkezi haline getiriyosunuz ve alt yapısını hazırlamıyorsunuz. Anadoluda yaşayan biri olarak bu haberlerden sıkıldım artık. Geçende başka bir haber vardı MERKEZ BANKASI İstanbula taşınıyor diye. Acaba Merkez Bankasında kaç kişi çalışıyordur? Aileleri ile kaç kişiyi bulur? Bu insanlar ayda, hatta yılda ne kadar su tüketir? Bize söylenen taşınma sebebi bence pek mantıklı değil. Günümüzde teknoloji bu kadar gelişmişken Merkez Bankasının nerede olduğu önemli mi? Hatta illa taşımak gerekiyorsa su sorunu olmayan küçük yerleşim yerlerinden birine taşınmalı. Küçük yerleşim yerine bu kadar insan taşınırsa Ankaralıların su sorununada çözüm olabilir. Bu insanlarda ve aileleri trafik sorunu olmadan, su sorunu olmadan yaşayabilirler. İstanbullular az olan suyunuzu paylaşmak için Merkez Bankası çalışanları ve aileleri de geliyor. Biraz daha su tasarrufu etmeyi öğrenin. Çünkü zaten yetmeyen suyu paylaşmak için biraz daha insan geliyor. Herhalde su yakında İstanbul için altından daha kıymetli olacak. |
Merhaba lizard
Peki bi düşünelim bu hale "bemim tekbaşıma alacağım önlemlerden bir şey olmaz" düşüncesi ile gelmedik mi? Peki birirleri termik santral kuruyor sanayi atıkları çevreye saçılıyor, denizler kirletiliyor bunları kimler yapıyor biz insanlar değil mi? Hiç düşündünüz mü onlarda belki "benim verdiğim zarardan ne olacak benden daha fazla zarar verenler var önce onu düzeltsinler" diyorlardır tıpkı sizin gibi Bu yüzden benim aldığım önlemden birşey olmaz demeyin lütfen. Bu arada elbette sadece su tasarrufu değil evet oksijenden de tasarruf etmeliyiz ama bu sizin dediğiniz gibi az nefes almakla değil. Biraz daha az ben merkezli olalım ve dünyada yaşayan diğer canlılarıda düşünelim lütfen. |
2008 yılı su politikası;
-İstanbu'da susuzluk alarmı,koca İstanbul'a yetmeyen su rezevleri -Ankara'da halka içirilen arsenikli su -İzmir'de''Sen Ankara'yı'' bırak İzmir'e bak'' polimiği. Bu ciddiyet(!) karşısında bizede rezervuramıza koydumuz tuğlayı çıkarıp WC'mizi iyice temizlemek düşüyor. Bari evim temiz olsun :))))) |
Sayın Mermaid;
Yazdıklarınız belli konularda çok gerçekçi ve doğru. Hatta benim de çevreme yaymaya çalıştığım bir nokta. Geçenlerde konuşuyorduk bu pirinç fiyatları hakkında. Fiyatlar yükselince herkes saldırdı pirince ve fiyatlar daha da arttı. O zamanlar marketlerde kimi görsem söylemeye çalıştım 1 hafta ülkenin yarısı bile pirinç almasa fiyatlar eskisinden ucuz olur. Sadece 1 gün hiçkimse araba kullanmasa, mümkünse işten izin alıp evde otursa benzin fiyatları da ucuzlar. Termik santrallerin yapılmaması için çocuk yaşlarda bile bas bas bağırdığımızda dayak yemiştik. Okulda dışlanmıştık. Şimdi de nükleer santral yapılacak ve ben sesimi çıkarmıyorum. Oturup bize karşı çıkanların sonlarını izliyorum. Dünya'daki her canlı kendisini düşünür sadece. Kendi geleceğini ve neslini düşünür. Biz onu da yapmıyoruz. Zaten bütün sorun burada. Biz bir fare kadar gelecek nesillerimizi düşünmüyoruz. Eğer öyle olsaydı sevgili Ford üretim bandına kafa patlatmaz, sanayileşmek yerine doğallığımızı korumaya devam ederdik. Fakat buradaki konu suyun dikkatli kullanımı. Bu konuda bireysel olarak yapabileceğimiz tek şey suyu daha az kullanarak hijyenden ödün vermemiz olacaktır. Bu da karşılığında daha büyük sorunlar çıkaracaktır. Her konuda belli bir stratejiyi yakalamak gerekir. Eğer sular kirleniyorsa, azalıyorsa öncelikle bunun sebeplerini ortaya koymak gerekir. Benim aylık su tüketimim 4 ton civarı. Yıllık 48 ton ve ortalama ömrüm boyunca ise sadece 2880 ton yapar. Bir insan olarak, insanca yaşayabilmek için belli miktarda su tüketmem gerekir. Vucudumun büyük çoğunluğu su ve hastalıklardan korunmak için suya ihtiyacım var. Dünyadaki su miktarı azalmaz. Sadece yer değiştirir. Bu da mevsimsel değişimlerin bir sonucudur. Dünya üzerinde hiç insan olmamış olsaydı bile bunlar olacaktı. Eskiden çok çok verimli olan fakat şu anda çölleşmiş çok fazla sayıda alan var Dünyamızda. Fakat buradaki kilit nokta bu yer değiştiren suyun temiz kalması gerektiği. Kimse bundan bahsetmiyor. Dünya'nın %75'i suyla kaplı. Su sorunumuz yok. Teknoloji var su bulunur bir şekilde. Fakat ağır metallere buladığımız denizler, akarsular kimsenin işine yaramaz. Benim katılmadığım hatta kızdığım konu suyun yer değiştirmesinin faturasını sıradan bir vatandaş olarak bana kesilmesi. Televizyonda, internette, gazetelerde her yerde suçlu ben olarak gösteriliyorum. Sebep ise suyu gereksiz kullanıyor olmam, tuvaletimi temizleyecek kadar suyu kullanmam, banyo yaparken iyice temizlenmek için su kullanmam, evimi, bulaşıklarımı, yiyeceklerimi temizlemek için, hastalanmamak için su kullanıyor olmam. Ben de buna karşılık diyorum ki su tasarrufu yapmakla olmaz bu iş. Zaten insanların gereğinden fazla su kullandığına da inanmıyorum. Yapılması gereken insanları suçlayarak bir yere varmayacak eylemler üretmek yerine sorunun kaynağına inip çözümler üretmek. Geçen yıllarda bas bas bağırıyordu yetkililer yağışlar azaldı diye. Yağışlar azalıyorsa daha fazla baraj yapılır daha çok su toplanır. Yağmur yağdığında 1 kova koyarsanız 1 litre 5 kova koyarsanız 5 litre su toplarsınız en basit mantıkla. Havalar ısınıyor, bunun tek sebebi atmosferdeki sera gazları. Bunların kaynağı ise egzoz gazları, termik santraller, kömür kullanımı vs... Bana bir alternatif sunmuyorlar ki ben araba kullanmayım. İzmir'de yaşıyorum. İzmir'in yarısına yetecek kadar termal su kaynağımız var. Fakat nedense bütün şehre yayılacak bir projeyi iptal edip başka ülkeden gelen doğal gaz için her yere boruları döşediler. Yer altından çıkan ve yüzyıllardır akıp giden sıcak suyla şehrin yarısını ısıtmak varken doğal gaz yakmaya başladı insanlar. Elektriği güneş enerjisinden üretebilmek için kendi evime sadece 1500 - 2000 ytl civarı bir yatırım yeterli oluyor. Fakat bununla ilgili devlet teşviki vs... olmadığı için ben doğalgaz veya kömür yakılarak saçma bir şekilde üretilen elektriği kullanmak zorunda kalıyorum. Türkiye'nin bir çok yerine rüzgar enerjisi ile elektrik üreten santraller yapılabilir, hırçın Karadeniz'e dalgaların hareketinden elektrik üreten santraller kurulabilir. Şehirlerde motosiklet ve bisiklet kullanımına uygun yol düzenlemeleri yapılabilir. Fakat bütün bunlar göz ardı ediliyor, elektrik üretmek için başka ülkelerden getirilen doğalgazı yakıyoruz, herkes araba alsın diye tonlarca krediler veriliyor, toplu taşıma can çekişiyor ama suların azalması benim 2 saatlik duş keyfim oluyor, tuvaletime akıttığım 10 litre su oluyor. Sevgili Dünya'mızın üzerinde atom bombaları patlatan, nükleer füzeleri sağa sola fırlatan, nükleer santraller kurmayı meziyet sananlar oldukça ve insanlık bunlara karşı halen daha ayaklanmıyorsa, karşı çıkmıyorsa ben de duş keyfimi 2 yerine 4 saate çıkarırım. Dönüşü yok artık bu durumun. 2-3 nesil sonra asit yağmurlarıyla tanışacak torunlarımız. Ben sırf bu konular yüzünden çocuk yapmayı planlamıyorum. Dünya'ya bir tüketici daha gelmesin diye. Benim yaşadığım kadar güzel yaşayamayacağı için. Ama diğer yandan ürememiz teşvik ediliyor. Her çocuk bir tüketicidir. Virüs gibi Dünya'mızı sardık. Bütün kaynakları delice tüketiyoruz. Satın aldığınız her plastik denizlerimizi kirletmeniz demektir. Fakat bana alternatif sunuluyor mu? HAYIR... Plastik şişe yerine cam şişelerden arıyorum yok. Aklım duruyor artık en son sadece alkollü ürünler cam şişelerde satılıyordu fakat artık onları da yavaş yavaş pet şişelere almaya başladılar. Çocuklarınıza hayal kurmayın. Onlara çok zor günlerin geleceğini anlatın. Haberleri olsun. |
Sevgili Lizard,
Yüzde yüz haklısın sana candan katılıyorum. |
Sevgili Lizard
Anlattıklarınaza ****** katılıyorum. Ama benim demek istediğimi ya yanlış anladınız **** ben yanlış ifade ettim. Şahsınız için değil söylediklerim. Ben bir evkadını, bir anne olarak elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Yani ben size banyo yapmayın hijyenden uzak durun demedim ki, elbette hijyen çok önemli elbette temiz olacağız. Ama size basit bir örnek vereyim mi? Tanıdığım o kadar çok insan varki musluk açıkken mutfakların da iş yapan **** iki sokak ötedeki markete, fırına arabası ile giden. Ben bunlara bizzat tanık oluyorum. Üreticiler tüketicelere, tüketiciler üreticilere pas atıyoruz. Satın aldığımız **** almayı düşündüğümüz pek çok üründe ambalaj seçme şansımız yok almamayı **** üretici firma ile temasa geçmeyi çoğu zaman hiç düşünmüyoruz. Evet ülkemizde sadece kar marjları gözetilerek üretim yapılıyor. Malesef insan sağlığı tabiat hep ikinci plana bırakılıyor hatta üç, dört amirinden memuruna, sanayicisinden siyasetçisine malesef kimse kendinden başkasını düşünmüyor. Herkeste bir maddiyattır almış başını gidiyor. Sivil toplum ögütleri sesini çıkartmaya kalksa hemen yıldırma politikaları başlıyor ve malesef halk olarak hiç sesimizi çıkartıp hakkımızı aramaz olduk. Bizim seçip bizi hizmet etmesini beklediğimiz insanlar bizlerin ne düşündüğünü merak bile etmediler. Kendi istekleri doğrultusun da koskocaman bir şantiye alanına çevirdiler İstanbul'u Yani hep bu gün için yaşıyoruz yarını düşünmeden anlatabildim mi, bilemiyorum? Benim demek istediğim dünyayı iyice batırmadan birşeyler yapmak ufakcıkta olsa madem ki kimse kılını kıpırdatmıyor belki biz bi çare buluruz da bu bilinçle yetiştirdiğimiz çoçuklarımız da dünyayı kurtarır kimbilir. Ama hiç birşey yapmamaktan iyidir. sevgiler |
..Frank Herbert'ın Dune adlı bilimkurgu romanını okuyanlar vardır sanırım.
Dune (kum tepesi) adlı bir çöl gezegeninde arap etnik motifleri taşıyan insanlar vardır ve idrarlarını bile ziyan etmeden günlük yaşantılarını disipline alıp yaşarlar. Hükümdar halka büyük bağış olarak yemek sofrasında el sildiği ıslak havluyu atar halk kapışır. Kendi iptidai usulleri ile nem geçirmeyen elbiseler yapmışlardır ve içinde biriken ter ve nemi toplayıp kullanırlar. ..Dünya'mızın sonu en azından birkaçyüzbin yıl içinde bu gezegene benzeyemez çünkü Yeryüzü'ndeki su miktarının yalnızca çok küçük bir kısmı düzenli olarak Uzay'a kaçmaktadır. Su kimyasal açıdan çok az reaksiyona giren bir molekül olduğu için de parçalanıp yok olmaz. ..Su bize milyonlarca sene yetecektir. ..Küresel ısınma su kaynaklarımızı azaltmaz tersine çoğaltır. ..Çünkü Antarktika'da buz halinde kilometrelerce kalınlıkta duran su da eriyip suyun atmosferik dolaşımına katılır. ..Küresel ısınma yalnızca yağışlı bölgelerin yerini değiştirir. Bazı ülkeler ve bölgeler daha mühim hale gelir. Tıpkı buzul çağının bitmesi ile 12000 sene önce çölleşen eski verimli Sahra Çölü gibi. ..Aslında küresel soğuma (Buzul devirleri) suyu buzullarda hapsederek dolaşımdaki suyu azaltır. ..Lizard'ın söyledikleri çok doğru. Suyu kullanmakla yok edemeyiz. Ama sanayi suyu kirletir. Veya belli miktarda suyu olan bir bölgede plansız kullanım evlerde kullanılan su miktarını kısıtlamakla sonuçlanabilir. Bir kasaba kadar su tüketen bir sanayi tesisine kimse kalkıp da yüzde on tasarruf yap demez demeye kalkanın da matbuatta sesi kesilir. Ama belediye başkanları az banyo yapın deme cesaretini bulabilirler. Çimlerinizi sulamayın , dişlerinizi fırçalarken dikkat vb denir. Neden sensörlü musluklara subvansiyon yapalım fiatları ucuzlasın, duş başlarının ve lavabo musluk lülerinin daha etkili akıtma yapanlarının kullanımını yaygınlaştıralım çimlerinizin toprağı için ucuza perlit döşeyelim gibi şeyleri söylemezler. ..Öncelikle 1 Halkı dozunda suçlamak iyi bir yöntemdir. İnsan "su bulamıyoruz ama bak demişlerdi, ben dişimi fırçalarken suyu açık bırakıyorum, duşu da bugün uzun yaptık galiba" gibisinden hafif bir suçluluk hisseder. Birdahaki seçimde de aynı adaya oy verirken susuzluğun suçlusunu kendisi zanneder. 2. Belediye başkanlarına gerekli maddi desteği sağlayan, belki de aynı cemiyetlerde bulundukları sanayicileri kızdırmak seçim durumunda sıkıntı yaratır. 3. Su tüketini azaltacak tedbirler para harcattırır. 4. Çoğu idareci bunların uzun vadede kendi siyasi hayatları açısından faydalı olduğunu anlayacak kültüre sahip olmayabilir. Anlayanlar da halkın bunu değerlendirecek kadar şuurlu olmadığını düşünmektedirler. Maalesef de haklılardır galiba. ..Birkaç nokta daha var ..Öncelikle bahçe sulama su harcattırır ama konut başına bırakılan bahçe de fazla demektir. Bahçe ya bitişik nizam olmayan apartmanlarda ya da villa tipi konutlarda olur. Şişli Meydanı'nın ne kadar sıcak ama Taksim Gezisi Parkı'nın ne serin olduğunu hepimiz biliyoruz. Bahçe ve ağaç şehrin iklimini düzeltir daha serin bir yaz ve daha çok yağış demektir. Bahçe sulamak için arıtılmamış sular zaten umumi parklarda kullanılıyor, bunu özel bahçelere tatbik etmek de mümkündür bahçede suyu daha tasarruflu kullanacak yöntemler de vardır, acaba kimse bunun maliyet hesaplarını yaptı mı? ..Yüzme havuzlarında fazla su var mış gibi görülür ancak bu havuzlar yılda bir kere doldurulurlar. Aynı yüzölçümüne sahip bir bahçeden çok daha az su harcanır. benim yazlığımda 150 metrekarelik bir havuz var 50 aile kullanıyor haftada 1 metreküp su kullanmıyor. Bunu Şükran Hanım'a söylediğimde "kaçak olmadığına emin misin?" dedi. Yani ne kadar az su kullanıldığını düşünün. ..Hela temizliği için kullanılan su İstanbul gibi deniz kıyısı bir şehirde pekala ayrı bir şebeke ile temin edilebilir. Bunun için de burada kullanılan suyu hesaplayıp ayrı su şebekesinin maliyetini ve karlılığını bilmek gerekiyor. ..Sanayi suyunda ne kadar tasarruf edilebilir bunu da hesaplamak lazım. ..Daha mühimi yeraltı ve yerüstü sularını kirleterek kullanılmasına mani olan , daha kötüsü kirli halde kullandıran sanayi tesislerine bir yaptırım uygulanmalı. ..En mühimi Halk kendini ilgilendiren bu konularda bilgili bilinçli ve örgütlü olup siyasetçiden hesap sormalı. |
.. Yazma niyetindeydim atlamışım. En büyük tasarruf şebekeyi tamir ederek olabilir. Yer yer ve bazı şehirlerde yüzde ellinin üzerine çıkan şebeke kayıpları oluyor. Yetrsiz altyapının faturası gene halka çıkarılıyor.
|
Alıntı:
Yetkili **** bilgili ağızdan ''bir söz,bilgi var mı?'' diye medyada aradım durdum, işte sonunda buldum. Hemde bu projelerden birinin,aynı gazetenin 20/Temmuz/2008 sayısının orta sayfasında tam iki sayfa dev ilanı çıktıktan bir gün sonra.... |
kuraklığa karşı teknoloji ne ölçüde kullanılabilir, kullanılırsa ne kadar yararlı olabilir
Bu konularda birilerinin kamuoyunu aydınlatması lazım |
2050 yılında balık olmak
|
Bu göletlerde buharlaşma ile su kaybının ne kadar olabileceğini aradım gerçi kısa bir arama oldu ama 100metrekarede günde 120 lt gibi bir buharlaşma oluyor sanırım havuzcu arkadaşlar daha iyi bir rakam verirler. Sağlam bir rakam elde edebilirsek bu rakam üzerinden tartışılabilir.
|
Alıntı:
doğayı parayla satın almaya kalkanlar için, az mı? Takıntım burada(biraz fesatım da:)) Halkalı'da bir proje var 700 metre boyunda,(yaklaşık 1km) yapay İstanbul Boğazı görüntüsü oluşturulup,yapay boğaz kenarında boğaz yalılarını birebir kopyası yalılar inşaa edilecekmiş.Bu yalılar 2 milyon dolara satılacakmış. Projenin reklamı yapılmadan yalılar bitmiş. Aslında bu yalıları alanlar adına çok üzüldüm(!):( Zavalıların gerçek boğaz yalısı alacak 100 milyon Dolarları yok ki yapay boğaz yalısı almak zorunda kalmışlar yazık.... |
Sevgili Halit yaklaşık olarak doğru bir rakam vaermiş.
Havuzun yüzeyindeki suyun sıcaklığı ile hava sıcaklığı arasında en azından 3 C derecelik fark meydana geldiğinde , 80 m2 ebatlarında olan bir havuzda toplam yaklaşık 100 lt su buharlaşması meydana gelir. Bu da m2 de 1.25 mm'ye tekabül eder. İstanbul gibi yaz dönemi hava sıcaklığının, su yüzeyindeki sıcaklıktan 3 dereceden fazla olduğunu düşünerek ve ortalama yaklaşık en azından 6 olduğunu tahmin ederek hesaplarımızı yeniden yaparsak hemen hemen, m2 başına 2 mm. kadar buharlaşma ile su kaybı olacağını hesaplayabiliriz. |
Yukarda verdiğim rakam günlük kayıp ölçüsüdür.
Buharlaşma ilemeydana gelen kayıp doğal denge açısından kayıp değildir. Çoğu arkadaşımızın belirttiği gibi içine karışan kimyasal maddeler suyun kendi iç yapısını bozmakta ve doğal döngüdeki kimyasal döngüyü bozmaktadırlar. Büyük göletler yapıp insanlığın hizmetine kamusal olarak sunmak asla suyun israfı olamaz. İstanbul 'da 500 m2 lik büyük havuzlar yapıyoruz. Açık havuz bunlar . Ve sadece site havuzları. Beni tek düşündüren şey bu olmakta. Bu büyük su öğelerinden en fzla günde 25-30 kişi yararlnmakta. Durum böyle olduğunda, işte gereksiz su sarfiyatı diyorum. |
[QUOTE=lizard;242726]Bu maddeler dışındaki önerilere malesef katılamayacağımı üzüntüyle belirtmek istiyorum.
Sebebi ise birey olarak hakkım olan kullanma suyunu kirleten binlerce, milyonlarca termik santral, nükleer santral, kimya fabrikaları vs... varken kusura bakmasınlar ama ben banyo keyfimi azaltamam, çamaşır veya bulaşıklarımı bekletemem, sebzelerimi durgun suda yıkayamam çünkü hepimizin bildiği gibi durgun suda temizlik olmaz malesef... Banyodan 1 saatten önce çıkmayarak, gürül gürül akan suyun altında kendi yetiştirdiğim domatesleri rahat rahat yıkarayak :)QUOTE] Sn.Lizard; Kusura bakmayın ama gürül gürül akan suyun altında sebzelerinizin temizlendiğini sanıyorsanız sadece içinizi rahatlatıyorsunuz demektir.Hijyen tamamen farklı birşeydir çünkü.Eğer bir leğene doldurduğunuz sebze yıkama suyunun içine ucuz bir sirkeden litreye 1-2 çorba kaşığı koyup, sebzelerinizi 5-10 dk. bu suda bekletip ,dipte biriken kum ve benzeri kalıntı miktarına göre bu işlemi bir de sirkesiz olarak tekrarlarsanız Hepatit A(sarılık) v.b gibi sebze-meyveden bulaşan hastalıklara yakalanma riskini bertaraf edersiniz .Ayrıca suda bekletme yöntemi ile sebze meyvede pestisit v.b. kalıntıları da yüzeyden uzaklaştırmış olursunuz. Çocukluğumda çok titiz yaşlı bir komşumuz vardı .Bakkaldan aldığı ekmeğin dışını sabunlu bezle silerek temizlediğini sanırdı.Sizinki de biraz buna benziyor. Hijyenın şartı bol su kullanmak değildir...Bunun adı olsa olsa israf olur... |
Alıntı:
Bir anlamda havuzlarla göletleri ayrı yere koymak gerekli sanırım. Havuzlar yüzme sporu amaçlı,serinlemek amaçlı kullanılırken bu anlamsız göletler sadece doğal bir ortam yaratmak için,görsel zevk için yapılıyor. Bir kaç projede okuduğuma göre;göletin suyu kimyasal kullanmadan,doğal yollardan biyolojik temizleme amaçlı doğal gölet canlıları ile süslendireceklermiş. Olası bir su krizine karşı bu göletler sitelerin su ihtiyacını karşılamak için kullanılabilecekmiş.... Son cümleyi okurken su sıkıntısı doğduğunda bu göletleri dışarıdakilerden korumak için güvenlik ordusu mu tutacaklar acaba diye düşündüm :))) Havuzlara gelince; Kuzenim bu yıl işlettiği havuz hakkında bana anlattıkları; Havuzun suyu geçen yıl yaşanan sel felaketinde yoğun bir şekilde etkilenmiş ve kirlenmiş, buna rağmen bu havuz suyu değiştirilmeden 15 günlük ağır kimyasal bir çalışmayla temizlenmiş, buharlaşmayla ve havuzu kullananların üzerinde taşıdığı ve yüzerken dışarı taşan suyun yıl boyunca en fazla 3-4 ton olduğunu ve bunu da şebeke suyundan temin edildiğini,havuz suyunun her yıl değiştirlmesinin söz konusu olmadığını,bunun havuz işletmesine de ağır yük olduğunu anlattı.(tabi bu dürüst işletmeler için geçerli) Bu dinlediklerimden sonra, ben yine de kimyasalı daha az, kolibasili çok denizi tercih etmeye karar verdim. :)) Havuzları sevmiyorum, hele hele vilların önündeki genel de kimsenin kullanmadığı, yıl boyunca kendi kendine buharlaşan bireysel havuzları hiç sevmiyorum. |
Alıntı:
|
Suyu Bulandırmayalım
Türkiye, yaklaşık altı ay sonra Mart 2009’da su konusunda dünyanın en büyük organizasyonuna ev sahipliği yapacak. 160 dan fazla ülkeden yüzlerce devlet adamı ve uzmanı buluşturacak 5. Dünya Su Forumu Mart 2009’da İstanbul’da yapılacak. Dünya Su Konseyi, BM Barış Gücü’ne benzer bir uluslararası ‘Su Barış Gücü’ kurulmasından, Su Konseyi’nin bugüne kadar ne yaptığına kadar bir çok konu masaya yatırılacak ve 5. Dünya Su Forumu’nda tartışılacak. Forumun teması, ‘Farklılıkların Suda Yakınlaşması’ olarak belirlenmiş durumda. Bu kuruluş, kendisini, ''Dünya Su Güvenliği İçin Çok-Yönlü Uluslararası Bir Ortaklık'' olarak tanımlıyor. Dünya Su Konseyi, 300 üyeli bir uluslararası kuruluş. Konsey’in ana programının oluşmasında, çokuluslu şirketler ile Dünya Bankası'nın görüşleri esas alınmış. Dünya'nın milyarca insanı yani gerçek su tüketicileri ise Dünya Su Konseyi'nde temsil edilmiyorlar.
Dünya Su Konseyi Başkanı Fauchon’un verdiği bilgiye göre dünyada halen 1.1 milyar kişinin temiz suya ulaşamıyor. Suya bağlı hastalıklar savaşlardan daha fazla ölüme sebep oluyor. Her 10 yılda dünya nüfusu 1 milyar artıyor. Bu da daha fazla su tüketimine sebep oluyor. Günümüzde dünyanın su tüketimi geçen yüzyıla göre üç kat fazla. Gelecek yıllarda daha da fazla olacak gibi görünüyor. Dünya Su Konseyi su sorununu nasıl algılıyor ona bir bakmalı: 1. Dünyanın çeşitli coğrafyalarında, kentlerdeki yüksek nüfus artışı su kaynakları üzerine aşırı baskı getirmekte bu durum suyun sunumunda kıtlık yaratmaktadır. 2. Suyun üretim maliyetleri yapay olarak düşük fiyatlandığı için su tüketiminde israf doğmaktadır. Bu nedenle suyun maliyetlendirilmesi ve fiyatlandırılması tekrar düzenlenmelidir. 3. Devletler ve yerel yönetimler, düşük yatırım, popülizm ve yolsuzluklar nedenleriyle suyun sunumunu becerememektedir. 4. Güvenli su üretimi, dağıtımı için özel sektörü, bu işe ortak yapmak; daha da açıkçası bu işlevleri özelleştirmek gerekir. 5. Su için şimdilik kaydıyla bir savaş olmuyor ancak bazen gerilimler yaşanıyor. Bundan birkaç yıl önce ‘su koruyucuları’ adlı bir öneride bulunuyorlar. Uzmanlardan oluşan belirli bir güç oluşturup, bir bölgede su konusunda bir çatışma olduğunda direkt olarak faaliyete geçecek biçimde. Bu birliğin görevi su konusundaki çatışmaları gidermek ve organizasyonu sağlamak. Daha önce teklif edilen bu birlik, İstanbul’daki forumda tekrar konuşulacak. Bir çalışma grubu kurulacak ve somut sonuçlar alınmaya çalışılacak. Bu güç, bölgesel bir güç mü, uluslararası bir güç mü, yoksa Birleşmiş Milletlere bağlı bir güç mü olmalı, bunların üzerinde halen çalışılmakta. Bu liste neredeyse bir bütün olarak Latin Amerika'da altyapı yatırımları için verilen Dünya Bankası kredilerinde, bazı İMF anlaşmalarında ön koşul olarak yer aldı. Ve, bu koşullara teslim olan siyasi iktidarlar, özellikle Latin Amerikalı kent yoksullarının şiddetli direnmeleriyle karşılaştılar. Bolivya'da su dağıtımını üstlenen iki uluslararası şirkete karşı başlatılan su savaşları, bir halk ayaklanmasına dönüşerek Evo Morales 'i başkanlığa getiren sürece de yol açmış, etki etmiş oldu. Pekala 4. Dünya Su Forumu neden Meksika'da yapıldı. Özelleştirilen su sistemlerinin nasıl işlediği, bu konuda on beş yıllık ''deneyimi'' olan Meksika'da denenmişti. Meksika’da olanlar, kamu yararına değil, karını maksimize etme peşine olan çokuluslu şirketlerin, su satış fiyatlarını çarpıcı oranlarda yükseltmeleri ile başlamış; faturaları ödeyemeyen yoksul bölgelerdeki konutların sularının kesilmesinden, sözleşmelerle garanti edilen yatırımların yapılmamasına, temiz sudan yoksun insanların sayısının daha da artması anlamına gelmiş. Bu nedenle Meksikalı yoksullar, ülkelerinde yapılan Forumu protesto ettiler ve tüm dünya insanlarına seslendiler: ''Su bir insan hakkıdır.'' Türkiye’nin güçlü bir su politikası var mı? Türkiye su politikası konusunda çok iyi bir deneyime sahip mi? Türkiye’nin geçmişte elde ettiği bir deneyimi var, özellikle barajlar konusunda, suyun taşınması noktasında ciddi deneyimleri var. İçinde bulunduğumuz yılda ülkemizde DSİ eliyle bir çok kentte ve noktada çeşitli sempozyum, toplantı ve etkinlikler yapılmakta. Bu toplantıların tümü 5. Dünya Su Forumu’na hazırlık niteliği taşıyor. Bu günlerde TÜSİAD su konusunda hazırladığı ikinci raporu yayınlıyor (Rapor 1 : Türkiye’de Su Yönetiminin Durumu: Sorunlar ve Öneriler” Prof. Dr. Ayşegül Tanık, Prof. Dr. Necdet Alpaslan ve Doç. Dr. Deniz Dölgen Rapor 2 : “Şebeke Suyu Hizmetlerinde Özel Sektör Katılımı: Dünya Uygulamaları Işığında Türkiye İçin Model Tartışması” Rekabet Kurumu Uzmanı Bülent Gökdemir )ve TÜSİAD Başkanı “Sosyal ve ekonomik olumsuzları bertaraf edecek şekilde planlanmış bir yasal çerçeve kapsamında şebeke suyu hizmetlerine özel sektör katılımının sağlanması ile bu sorunların bir bölümünün giderilmesi ya da etkisinin sınırlandırılmasının mümkün olabilecektir.” diyerek olaya son noktasını koyuyor. TÜSİAD, kurak geçen bir yazın sonrasında, barajlarımızın doluluk oranlarının % 20’lere düşmesinden, suyun bireylerin en temel gereksinimi olmasından, ikame edilemez olmasından dem vurarak, Dünya Su Konseyi ile aynı tespiti yapıyor. “Su sorunu temelde suyun miktarının ve kalitesinin yeterli olmamasından kaynaklanmaktadır. Artan nüfus ve şehirleşme, küresel iklim değişiklikleri, sulamada kullanılan yanlış yöntemler, kaçak ve bilinçsiz kullanım gibi etmenler de su kaynakları üzerindeki baskıyı arttırmaktadır. Buna ayrıca mevzuattaki karmaşa ve yönetimsel sorunlar da eklenince su kısıtı, yerel, ulusal, bölgesel ve uluslararası sorunlar halinde karşımıza çıkmaktadır.” Hükmünü vererek dilinin altındaki baklayı çıkarıyor. “Türkiye’de su hizmetlerine yönelik hukuki ve idari düzenlemeler dağınık ve parçalı bir yapı arz etmekte ve kurumlar arasında yetki karmaşası yaşanmaktadır. Ayrıca, artan kirlilik ve kısıtlı kaynaklar karşısında yerüstü ve yeraltı su kaynaklarının kalitesinin izlenmesi için sürekli izleme sistemlerinin kurulması gerekmektedir.…Suyun ekonomik bir mal olarak kabulü ve son derece yüksek finansman gerektiren altyapı yatırımlarının zorunluluğu, hizmetin merkezi veya yerel kamu otoritesi tarafından sağlandığı örneklerde etkin olmayan yönetim ve düşük kalite gibi sorunları da beraberinde getirmiştir.Dünyada da benzer örnekleri bulunan bu durum, Şebeke suyu hizmetlerinde özel sektör katılımı seçeneğini gündeme taşımıştır…. Türkiye için şebeke suyu hizmetlerine özel sektör katılımı düşünüldüğü takdirde, uygun düzenleme rejimi, politika yapıcı kurumların eşgüdümünde ve hizmetin özel sektör katılımına açılması öncesinde tesis edilmelidir. “ diyerek niyetini ortaya koyuyor. (09.09.2008 TÜSİAD Başkanı Konuşması, www.tusiad.org.tr) Uzun lafın kısası, 5.Dünya Su Forumu, neden ülkemizde toplanıyor diyenlere cevabı veriyor. Uluslararası sermaye ile “yerli” sermaye tam bir uzlaşma ve anlaşma içinde, hükümet güçlerini de her zaman olduğu gibi yedeklerine alarak önemli bir hazırlık yapmaktalar. Uluslararası Neo-liberal sistemin aşırı birikim ve sermayenin değersizleşmesi krizine karşı geliştirdiği çözümler, son 30 yılda eğitimden sağlığa, sosyal güvenliğe, ulaşımdan enerjiye, telekomünikasyondan posta hizmetlerine kadar uzanan ve insanlığın bütün değerlerinin metalaştırılmasını hedefleyen bir sürece odaklanmış bulunmaktadır. Krizin şiddetlenmesiyle sermayenin merkezileşme eğilimi daha gözle görülür hale gelmiş, başta Orta Doğu olmak üzere bütün doğal enerji koridorları kapitalistler arası paylaşımın konusu haline getirilirken; dünyamızda canlı hayatın sürmesinin en temel unsuru olan suyun da ticarileşmesi gündemdeki yerini almaya başlamıştır. İçme ve sulama suyu şirketlerinin yanı sıra inşaat, enerji, maden, gıda, kimya, metal ve daha pek çok endüstride faal olan büyük şirketler su çıkarma, dağıtım, sulama sistemleri, hidroelektrik santraller ve baraj yapımı ihalelerinde boy göstermeye başlamıştır. Öte yandan bizleri neler bekliyor : 1. suyun ticarileştirme çabaları yalnızca yoksulların ve varoşların temiz suya erişim hakkını tehdit etmekle de kalmamakta, yeni baraj ve santral inşaatları yüzünden dünya halklarını ve gelecek nesilleri mevcut su havzalarının tümüyle kaybedilmesi, 2. Havzalardaki canlı yaşamın sona ermesi, 3. Tarihi ve kültürel mirasın yok edilmesi(Hasankeyf-Allianoi vb.) 4. Suyun metalaşması, ayrıca, bugüne kadar başta belediyeler olmak üzere su dağıtımında çalışan emekçilerin taşeronlaşması, 5. Bu sürecin gerektirdiği yüzlerce üretim kolunda istihdam edilen emekçilerin emeğinin daha da değersizleşmesine ve kazanılmış haklarını kaybetmesi, 6. Ayrıca, tarımdaki hızlı kapitalistleşme sürecinde tohum, gübre vd. zorunlu ihtiyaçlarını temin etme gücü bile kalmamış olan ve geçimlik tarımla yaşamını sürdürmeye çalışan milyonlarca küçük çiftçi için ölüm anlamına gelecek olan suyun ticarileşmesinin diğer dolaysız ve dolaylı etkilerinin neler olacağı henüz tam olarak öngörülememektedir. 7. Suyu satın almaya gücü yetmeyen milyonlarca köylü ve çiftçinin topraklarından koparılarak büyük kentlere fırlatılmasının sonuçları, yığınsal işsizliğin ve sefaletin doruğa çıkması, çarpık kentleşmenin en uç noktaya ulaşması ve dolayısıyla kentlerin varoşlarında daha da çekilmez boyutlara erişecek olan suya erişim hakkı ihlalleriyle özetlenemeyecek kadar ağır ve yıkıcı olacaktır. Ülkemiz de bu devasa sorunlarla yüzleşmek zorundadır. Okullarda öğretilenin tersine su fakiri olmaya çoktan aday olan ülkemizin mevcut su kaynaklarının yukarıda yer alan değerlendirmeler ışığında yeniden ve farklı bir anlayışla değerlendirilmesine, su üzerinde mevcut yetki ve kullanım haklarının yeniden tanımlanmasına olan ihtiyaç kendini yakıcı olarak hissettirmektedir. Mehmet KARTAL Nilüfer Yerel Gündem 21 Genel Sekreteri, TÜRÇEP(Türkiye Çevre Platformu) Dönem Sözcüsü, Bursa Yerel Sulakalan Komisyonu Üyesi |
SICAKLIK, BİTKİLERİN KARBONDİOKSİTİ EMME YETENEĞİNİ AZALTIYOR
Sıcağın, bitkilerin karbondioksit emme kapasitesini azalttığı bildirildi. Nature dergisinin son sayısında yayınlanan makaleye göre, Amerikalı bilim adamları, aniden artan sıcağa maruz kalan bitkilerin Co2 absorbe etme yeteneğini geri kazanabilmesi için iki yıl kadar geçmesi gerektiğini tespit etti. Araştırmacılar, bu gözlemi Oklahoma'da yaptı. Eyaletin çayırlarından alınan "minik ekosistem" numuneleri; ışık, sıcaklık, yağışlar ve Co2 emisyonunun kontrol edilebildiği 4 koyteynır-laboratuvara yerleştirildi. Numuneler laboratuvarlarda 4 yıl boyunca gözlem altında tutuldu. Konteynırların ikisinde, numunelerin alındığı bölgenin iklim şartları aynen sağlandı. Diğer laboratuvarlarda ise deneyin ikinci senesinde sıcaklık 4 derece birden artırıldı. Ölçümler, sıcaklığın artırıldığı ortamdaki bitkilerin emdiği karbondioksitin, normal sıcaklık ortamındaki bitkilerin emdiğinin ancak üçte biri olduğunu gösterdi. Atmosferde Co2 miktarının artması, küresel ısınmanın müsebbibi olarak gösteriliyor. (Anadolu Ajansı) |
"Farkında mısınız? Kuruyoruz" günü
1 Eklenti(ler)
Çevreciler, Türkiye'de yaşanan kuraklığa dikkat çekmek amacıyla 11 Ekim'de Büyükçekmece Gölü'nün kuruyan alanında "Farkında mısınız? Kuruyoruz" sloganıyla bir gün geçirecek.
Proje Sözcüsü İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Meteoroloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, Türkiye'de 35 il ve 210 ilçede şu an kuraklık olduğunun resmen ilan edildiğini bildirdi. Kadıoğlu, "Ülkemizde yağışların yersel ve zamansal dağılımı çok düzensiz. Bu nedenle şehirlerimizin su kaynakları hızla artan nüfusu ve sanayinin ihtiyacını karşılamıyor. Geleneksel sulama uygulamalarıyla tarımsal üretimde suyun büyük bir kısmını israf ediyoruz" dedi. Kuraklıkla mücadelede ciddi çalışmalar yapan ülkelerin, öncelikle kuraklık olup olmadığını anlamak için bir çok parametreyi ölçüp izlediğini ve kuraklığı hayatın her alanında hatırladıklarını vurgulayan Kadıoğlu, "Ülkemizde kuraklığın gelişimini, günlük/aylık olarak takip ederek, kurak ve nemli alanların ve bunların şiddetinin yerel dağılımı hakkında doğru ve zamanında bilgi sahibi olamıyoruz. Bunun bir sonucu olarak da kuraklığı, su kaynaklarının azalması, göllerin kuruması gibi görünür olan ciddi sonuçları ile ama çok geç kalarak fark edebiliyoruz" diye konuştu. "Kuraklığı bir nedene bağlamak popülist bir yaklaşım" Kuraklığın Türkiye'de en zararlı ve en az anlaşılan doğal afetlerden biri olduğunu savunan Kadıoğlu, rastgele ve seyrek bir şekilde oluşan kuraklığın en kapsamlı sosyo-ekonomik zararlara neden olan ve yavaş gelişen en sinsi ve en tehlikeli doğal afet olduğunu kaydetti. Mikdat Kadıoğlu, "Ülkemizde, ne kuraklık doğru algılanıyor ne de bir afet olarak kabul ediliyor. Kuraklığı bir nedene bağlamak popülist bir yaklaşımdır" dedi. "Devlet, risk yönetimine geçmeli" Bütün sektörlerin ve ilgili otoritelerin katılımıyla "Kuraklık Yönetim Ekibi" oluşturulması, "Küresel düşün yerel hareket et" prensibine uygun olarak da sanayicilerin ve iş adamlarının enerji ve su tasarrufu yaparak, bu problemin çözümüne katkıda bulunmaları gerektiğini vurgulayan Kadıoğlu, "Ülkemizde etkin enerji ve su tasarrufu politikaları uygulanmazsa gelecekte büyük enerji ve çevre sorunlarıyla karşı karşıya kalacağımız kesindir. Bu nedenlerden dolayı, iklim değişimini dikkate almak zorunluluktan da öte ülkemizde de büyük bir ihtiyaçtır" diye konuştu. Kadıoğlu, devletin kuraklık planları yaparak "risk yönetimine" geçmesi gerektiğini savundu: "Çünkü kuraklığın etkileri, suya talebin en çok olduğu zamanlarda en fazla hissedilir, ama o zaman da herhangi bir önlem almak için artık çok geçtir. Yani, kıt olan su kaynaklarımızı da verimli kullanabilmek için merkezi ve yerel yönetimlerimiz de her yeni su yılının başında su bütçesini hazırlayıp gerektiğinde 'Kuraklıkla Mücadele Planları'nı devreye sokmalıdır." "Tüketim alışkanlığı değişmeli" Birey olarak ise küresel ısınmanın önlenmesi için öncelikle tüketim alışkanlıklarının değiştirilmesi gerektiğini dile getiren Kadıoğlu, su ve enerji tasarrufu yaparak problemin çözümüne bireysel olarak katkıda bulunulabileceğini ifade etti. Küresel iklim değişimi ve sosyo-ekonomik gelişmenin baskısının artmasının şiddetli kuraklığa sebep olacağı uyarısında bulunan Kadıoğlu, "Türkiye genelinde, yağışlar azalınca GAP alanı başta olmak üzere tüm nehirlerin taşıdığı su miktarı da düşecektir. Nehirlerle daha az beslenen baraj göllerinin su seviyesi de önemli ölçüde azalınca, hidroelektrik enerji üretimi de aksayacak" dedi. "Kuraklığın afet olduğu kabul edilmeli" Proje yöneticisi meteoroloji mühendisi Volkan Diler de Türkiye'de kuraklıkla mücadelede öncelikli adımın kuraklığın bir afet olarak kabul edilmesi olduğu için 11 Ekim'de Büyükçekmece Gölü'nde yapılacak etkinliğin adının "Farkında mısınız? Kuruyoruz" olduğunu söyledi. İstanbul'un içinde, kuraklığın etkilerinin en iyi şekilde görüleceği yerin Büyükçekmece Gölü olduğunu belirten Diler, "İlk ayağı Büyükçekmece Gölü olan etkinlikler, takip eden senelerde, ülkenin dört bir yanında aynı sorunun yaşandığı kuruyan göl yataklarında devam edecek" diye konuştu. Diler, "Etkinliğin amacı, kuraklığın bir afet olduğunun, bu afetin ülkemizi ciddi bir şekilde etkisi altına aldığının farkına varılmasını ve kuraklığın sadece yaz aylarında değil, yıl boyu gündemde kalmasını sağlamak, kuraklıkla mücadelenin temel şartı olan devlet ve sivil toplum işbirliği için uygun ortam hazırlayabilmek, ilköğretim ve liseler için kuraklıkla mücadelede farkındalık ve kalıcı bilinç yaratacak alternatif eğitim materyalleri üretmektir" dedi. Büyükçekmece Göl yatağının kuruyan kısmına çevreye duyarlı binlerce insanın gelmesini beklediklerini ifade eden Diler, "Biz, kuraklığa dikkat çekmek ve bu konunun muhatapları olan devlet-sivil toplum iş birliğini sağlayacak uygun platformun oluşturulmasına zemin hazırlamaktır" dedi. Çevrecilerin, kuruyan göl yatağında bir günlerini geçireceğini belirten Diler, göl yatağı üzerinde kurulu dev sahnede gruplar tarafından konser verileceğini, gölün eski su seviyesini gösteren ölçüm direkleri ile gölün eski ve yeni hallerinin fotoğraflarının sergileneceğini kaydetti. |
Alıntı:
http://www.agaclar.net/forum/showthr...light=at%FDksu |
|
benim köyde de her yaz derelerin kuruması ve envai çeşit bitkinin susuz kalması şöyle dursun içecek su bulamıyor , başka köylerden veya ilçeden getiriyoruz:( ve şuanda da aynı durumdayız:(:(
|
Forum saati Türkiye saatine göredir.
GMT +2. Şu an saat: 00:30. (Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.) |
Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025