agaclar.net

agaclar.net (https://www.agaclar.net/forum/)
-   Daha İyi Bir Yaşam İçin (https://www.agaclar.net/forum/daha-iyi-bir-yasam-icin/)
-   -   Kanser (https://www.agaclar.net/forum/daha-iyi-bir-yasam-icin/9768.htm)

Baldaş 14-11-2008 10:52

Haber linki Denizakvaryumundan çok ilgi çekici. Tesadüfen AIDS hastalığının yenilmesi...

Devamını da ekleyeyim Susam ( Aynı kitaptan alıntıdır )


Bağışıklık sistemi, virüs, ya da kontrolden çıkmış hücre gibi bir düşmanı tespit ettiğinde, ilk iş olarak interferon denen bir protein üretir. Böylece, diğer hücrelere düşmana direnmeleri ve çoğalmasını engellemeleri için sinyal verilmiş olur.

Ardından, savaşçı Tve B lenfositleri harekete geçer. Sindirim sistemine giden kan miktarı azalır ( Canımızın birşey yemek istememesinin nedeni budur) , vücut ısısı yükselir. ( Ateşin yükselmesi gerçekten iyiye işarettir. Vücudun savaştığını gösterir.

T lenfositleri antijenlerle doğrudan savaşır. Vücutta dolaşıp düşmanla ilgili bilgi verirken diğer hücreleri de savaşmaya teşvik eder. B lenfositleri düşmanla ilgili doğru bilgiyi aldığında antikor üretir. Ama bu hemen olmaz. Bağışıklık sistemi vücudu iyi bir şekilde koruyabilmek için bütün güçlerini toplamak zorundadır. Bu da düşmana biraz zaman kazandırır. Bir enfeksiyonun semptomlarının ilk başta artmasının nedeni de zaten budur. Bağışıklık sistemi saldırıya geçen antijene karşı yeni antikorlar üretmek için henüz zaman bulamamıştır.

Bu noktada olumlu olan şey şudur. Vücut düşmanı bir kere tanıdıktan ve öğrendikten sonra gelecekte aynı süreci baştan sona tekrarlamak zorunda değildir. Aynı antijen ileride tekrar vücuda girip saldırmaya kalkarsa, anında tanınacak ve savunma mekanizması hiç gecikmeden harekete geçecektir.

Bağışıklık sistemi için özel bir sorun vücuda giren herşeyin zararlı olmamasıdır. Yemek, oksijen gibi bazı şeyler gereklidir. Bu nedenle dostlarla düşmanları birbirinden ayırabilmesi gerekir. Neyse ki doğa bağışıklık sistemine yerleştirdiği bir programla bu ayrımı yapabilmesini sağlar.

İhtiyatı bir an bile elden burakmamasına rağmen bu program sayesinde vücutta bulunan anormal hücreler de olsa, dışarıdan gelenler de olsa sadece düşman olarak gördüğü şeylere saldırır.

Bu sistem genellikle gayet iyi çalışır, ama zaman zaman başarısız kaldığı da olur. Başarısızlığın nedeni ya saldırının çok güçlü olması ya da sistemin bir şekilde zayıflaması ve düşmanla başa çıkamamasıdır. İşte bu durumda kanser de dahil olmak üzere her türlü hastalığa açık bir hale geliriz.

susam 14-11-2008 12:43

Bu bilgiler gerçekten çok önemli. Ben kendi adıma yıllardır bu tür şeyleri okurum. Ve her okuyuşumda yaradanın yarattığı her şeyin nasıl mükemmel olduğunu kavrarım.
Teşekkürler.

gokovaa 14-11-2008 21:21

Merhaba Sn. Susam,PROPOLİS ile ilgili internette biraz araştırdım burda Muğlada Arı ve Yetiştiriciliği Birliğinden aldığım bilgilerle beraber yazmaya çalışacağım.25-27 Kasım tarihleri arasında Muğla Arıcılık ve Çam Balı Kongresinin düzenlendiği katılımcılardan Propolisin işlenmesi konusunda daha net bilgiler alabileceğimi söylediler inşallah O tarihlerde iyi olurum ve katılabilirim.Propolisin bütün kovanlarda olduğu ama fazla bilinmediği için kullanılmadığı arıcılar tarafından toplanmadığından bahsedildi.propolis olarak söylendiğinde bilinmiyor zaten;
Ülkemizde propolise çeşitli adlar verilmektedir: Eğir mumu, eğer mumu, eğil mumu, eğin mumu, eğri mum, girabolu, girebo, kirebeli, kirebolu, pirebolu.
Rengi: Arının topladığı yöreye göre değişirse de, sarımsı kahverengi kırmızımsı yeşildir.
Saklanması: Ağzı sıkıca kapanabilen ışık geçirmez kaplarda 3-8 derece arasında saklanır.
Yan etkileri: İçindeki çiçektozunun %1 insanda alerji yapması dışında herhangi bir yan etkisi yoktur.
Propolis suda erimediğinden toz olarak alındığında bozulmadan dışarı çıkar. En az %70, en çok %90lık alkolde eritilerek kullanılır.

gokovaa 14-11-2008 21:43

Propolisin eritilmesinde kullanılan yöntem; kullanılacak propolis 2 gün buzdolabında bekletilir, rendelenir (rende bidaha kullanılamayacağı için ucuz rende kullanılması tavsiye ediliyor :D) rendelenmiş propolisin üstü 3-4 parmak geçecek şekilde %70-%90 lık alkolde ( eczanede hazırlatılması faydalı) ağzı kapalı bir şişede, şişenin etrafı ışık görmeyecek şekilde alimünyum folyo ile kaplanır. ÖNEMLİ: hergün sabah 5 dk. öğlen 5 dk. akşam 5 dk. olmak üzere çalkalanılır 25-30 gün bu şekilde erimesi beklenilir. Erimiş propolis süzülür, süzülen eriyik renkli bir şişeye konulur şişenin ağzı bir tülbentle kaplanır alkolü uçacak şekilde 3-4 gün havalandırılır,elde edilen propolis 1-2 damla kesme şekerin üzerine damlalıkla damlatılarak **** ılık suya 3 damla olarak kullanılır.

gokovaa 14-11-2008 21:53

Sayın Susam Propolisin işlenmesi 40-45 günü bulabiliyor mutlakada çalkalanmalıymış eğer daha farklı bir yöntem olursa öğrenirsem yazacağım ben denemek için yarım kilo aldım kongreden sonra başka bi yöntem olmazsa bu şekilde hazırlamayı düşünüyorum. Kilosu 100 ytl den satılıyor. İsterseniz yardımcı olmaya çalışırım.Sevgiler.

gokovaa 15-11-2008 21:30

PROPOLİS hakkında yapılmış bir araştırma faydalı olacağını düşünüyorum. http://www.uludagaricilik.org.tr/der...gi2002.2.1.pdf

susam 16-11-2008 17:15

Sevgili Gökova. Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederim. En kısa sürede isteyeceğim miktarı size bildireceğim. Buralarda bulma şansım hiç yok. Bu arada hazırlaması gerçekten zahmetli. Fakat yararları düşünülünce insan bu zahmete katlanır. Sanırım bir kez hazırlandımı yapısı itibariyle uzun süre bozulma göstermiyor. Bu açıdan da iyi.
Bende bir sayfa önereyim. İlgisini çekenler için aydınlatıcı olabilir.
http://www.ari-sutu.com

polatuz 16-11-2008 19:11

Sn. gokovaa,
Propolis benim de ilgimi çekti. Hesabınıza havale yapsam bana da ham propolis temin edip gönderebilir misiniz?
Saygılar,

gokovaa 16-11-2008 23:19

Sn.Polatuz ne kadar istediğinizi bildirirseniz ****** gönderebilirm.

Baldaş 17-11-2008 09:51

Bitkisel kimyasallardan POLİFENOLLER

Alt grubu olan FLAVONOİDLER : flavonlar, flavanollar, flavanonlar, katecin, anthocyanin, isoflavolar

Cathecin: Yeşil çay
Anthocyanin: Yaban Mersini, kiraz, mürver meyvesi
İsoflavon: Soya
Flavonol: Elma
da yüksek oranda bulunur.


Alt grubu olan KAROTENOİDLER : Beta karoten, Lutein, Likopen, Zeaxzanthin

Beta Karoten: Havuç ve diğer turuncu sebzeler
Lutein: Brokoli. lahana vb. koyu yeşil sebzeler
Likopen: Kırmızı biber, domates
Zeaxzanthin: Mısır ıspanak gibi sarı yeşil sebzelerde
yüksek oranda bulunur.

Yiyecek olarak tüketilen bitkilerin sadece vitamin ve mineraller değil, bitkiye rengini tadını ve şeklini veren 25.000 den fazla mikro kimyasallar da taşıdığı biliniyor.Bu kimyasallarla ilgili yapılan araştırmaların büyük bölümü, kalp ve damar hastalıkları ile kanseri önlemekte yardımcı olabildiklerini gösteriyor.

( Doktor Alan C. Logan-Beyin Diyeti ) Alıntıdır.

Baldaş 17-11-2008 10:45

ABD Tarım Bakanlığı'nın beslenme uzmanları 150'den fazla meyve sebze çalı meyvesi çay kuruyemiş baharat ve hazır yemekteki antioksidan değerlerini belirledi. Uzmanlar bu değerleri serbest radikalleri emme kapasitesi ( ORAC ) ölçeğine göre belirliyor. Bu ölçekte esas olarak bir yiyecek ya da besinin serbest radikallerle başa çıkma ve onları defedebilme kabiliyeti açılarından etkinliğine bakılıyor.

Tarım bakanlığının antioksidan gıdalar üzerine halen sürdürdüğü incelemenin büyük bir kısmı Journal of Agricultural and Food Chemistry (2004) dergisinde yayımlandı.

Elmaların soyulmamış haliyle, bazı meyvelerin taze ve dondurulmuş halde, ağdalı şurup içinde konserve edilmiş hallerinden daha fazla antioksidan değerine sahip olduğu gibi ilginç bulgular ortaya çıktı.

Kuruyemişlerde çok yüksek ORAC dreğerleri bulunması ve baharatların az bir kısmında, tarçın, karanfil, hardal ve acı biberde çok fazla miktarda antioksidan aktivitesi olması birçok kişiyi şaşırttı.

Fesleğen, kekik ve maydanoz gibi yemeklik bitkilerin çok güçlü antioksidanlar olduğu ortaya çıktı. ( Aynı kitaptan alıntıdır )


Bu da benim notum: Bitkilerin şifa kaynağı olduğunu bizden birileri söylediği zaman çoğu kez şarlatanlıkla suçlanır ve küçümsenirdi. Elimdeki İbni Sina'ya ait kitabı okuyup okuyup dalga geçenleri de görmüştüm. ( Aman arkadaşlar ne olur tartışma açılmasın küçük bir not ekledim o kadar. )

Aynı şeyleri Amerikalı Uzmanlar söyleyince onaylar olduk.

polatuz 17-11-2008 12:13

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi gokovaa (Mesaj 317185)
Sn.Polatuz ne kadar istediğinizi bildirirseniz ****** gönderebilirm.

Sn. Gokovaa,
50 gram kadar bir miktar yeterli olacaktır sanırım. Bana hesap bilgilerinizi özel mesajla bildirirseniz, havale yapabilirim.
Çok teşekkürler.

susam 17-11-2008 15:16

Sayın Gökova. Sizi ben de zahmete sokacağım. İlk etapta 250 gr. propoliste ben istiyorum. Hesap numaranızı özel mesajla bana da bildirirseniz havale yaparım. İlgilendiğiniz için çok teşekkürler.

gokovaa 17-11-2008 22:49

Rica ederim faydalı olacağını bilmek beni mutlu ediyor,ben ham olarak dil altında hap kadar kullandım,aldığım yerde bu şekilde kullanılabildiğide söylendi ama çok zor eriyor ve biraz dilinizi uyuşturuyor.

Baldaş 20-11-2008 07:41

Bölgesel bir haber ama büyükşehirlerdeki yükü de azaltacağından bence çok önemli bir gelişme. İnşallah devamı gelir...


KARADENİZ'E KANSER TARAMA CİHAZI
Karadeniz Bölgesi'nde ilk defa Samsun Mehmet Aydın Devlet Hastanesi'nde PET-CT adı verilen kanser tarama cihazı hizmete girdi.

19 Kasım 2008 Çarşamba 21:32

Normalde küçük kanserli dokuların 2 santimetresine kadarı belirlenirken, yeni alınan cihazla 2 milimetreye kadarı tespit edilebilecek ve Karadenizli hasta Ankara'ya gitmek zorunda kalmayacak.

Samsun Mehmet Aydın Devlet Hastanesi Başhekim Opr. Dr. Ferhat Günaydın'ın girişmeleri sonucu, kanser hastalığının yaygın olduğu Karadeniz Bölgesi'ne PET-CT cihazı kazandırıldı.

Kanser teşhis ve taramada kullanılan söz konusu cihaz, Samsun Mehmet Aydın Devlet Hastanesi'nde oluşturulan Kanser Tarama Merkezi'nde hizmete girdi.

Başhekim Opr. Dr. Ferhat Günaydın, Artvin'den Zonguldak'a kadar olan illerde bulunan sağlık kuruluşlarında bu cihazın bulunmadığını belirterek, verdikleri hizmetten dolayı artık hastaların Ankara ve İstanbul illerine gitmek zorunda kalmayacağını söyledi.

Başhekim Günaydın, "Hastanemiz, Karadeniz Bölgesi'nde kanserli hastaların erken teşhisi, tedavilerini yönlendirilmesi ve planlanması çok büyük bir önemi sahip olan PET-CT cihazına kavuşmuştur. Bunun alınmasıyla insanlarımızın kanserinin daha erken teşhis edilmesi, tedavi edilme safhasının belirlenmesi için çok büyük bir ihtiyacı giderecektir. Bu cihazın özelliği, normalde küçük kanserli dokuların 2 santimetresine kadarı tespit edilirken, bu yeni alınan cihazla kanserli bölüm 2 milimetreye kadar tespit edilebilecektir. Bu kanser tedavisinin de ve teşhisinde çok önemli bir artı değerdir. Bu şekilde bölge olarak bir ihtiyacımızı da gidermiş olduk. Daha önce bu tür hastalar bu tetkik yapılması için Karadeniz'deki bütün hastalar Ankara ve İstanbul'a gidiyorlardı. Mevcut Ankara'da ve Türkiye'de olan cihazların göz önüne alırsak bizim şu an satın aldığımız cihaz kurulu olan cihazların yüzde 80'inden daha fazla tekniğe sahip bir cihaz. Bu teknikte bir cihaz Türkiye Ankara, İstanbul ve İzmir illeri göz önüne alındığında 8-10 tane olabilir. Gerçekten Karadeniz için büyük bir ihtiyaçtı. Hastanemiz bünyesindeki Onkoloji Ünitesi'ni de bu şekilde güçlendirmiş olduk. Bu tür onkolojik hastalara maruz kalan vatandaşlarımıza en üst seviyede hizmet sunma imkanına kavuştuk. 'Kanserden korkma, geç kalmaktan kork' sloganı vardı. Şimdi de bu sloganın gerçek olduğunu alınan cihazla tespit edeceğiz" dedi.

Sağlık Bakanlığı Kanser Araştırma ve Kanserle Mücadele Daire Başkanlığı görevlileri ile toplantı yaptıklarını hatırlatan Başhekim Opr.Dr. Ferhat Günaydın, Samsun'un, İzmir ile birlikte Türkiye'de en fazla akciğer kanserinin olduğu illerin başını çektiğini ifade ederek, "Samsun'un Akciğer kanseri ile birinci sırada yer almasının muhtemel sebepleri tütün ekimi ve sigara kullanımının yüksek olduğundan dolayı olduğu kanaatindeyiz .Özellikle de akciğer kanserinde bu cihazların çok erken dönemde teşhis etme imkanları vardır. Bunu devletimiz adına vatandaşımızın hizmetine sunmaktan mutluyuz. İnşallah daha ileri tetkik ve tedavi imkanları ile teşhis imkanlarını vatandaşlarımıza sunacağız" diye konuştu.

Kanser Tarama Merkezi Sorumlusu Nükleer Tıp Uzmanı Dr. Selahattin Albayrak ise PET-CT cihazının önemine değindi. Dr. Albayrak, şunları söyledi: “Kanser Tarama Merkezi'nde enjeksiyon odası, radyoaktif madde hazırlama odası ve çekim odası bulunuyor. Gelen hastalar kanser tanımı olan hastalar. Bu hastaların tedaviye cevapları, baştaki teşhisleri, tedaviden ne kadar yararlandıkları, fayda görüp görmedikleri ve başka tedavi metotları ile incelemeler değerlendirilecek. Bazı kanserli hastaların yıllık kontrolleri gerekiyor. Tomografi ve MR çekimlerine gerek kalmadan tüm vücut tepeden aşağı taranarak hastalık teşhis ediliyor. Radyoaktif madde İstanbul'dan uçakla havaalanına her sabah gelecek. Aracı firma onları her gün bize getirecek. Bizde saat 12.00'ye kadar kullanacağız."

susam 20-11-2008 13:35

Ah şu cihazdan bir tanede Farabi Hastanesine alsalar. Şu anda için için yayılarak organları tutulan ve bundan habersiz kaç kişi vardır?

Baldaş 20-11-2008 14:04

Gönül istiyor her ilimizde kanserin erken teşhisi için gereken tam donanım ve malzeme bulunsun... Bunun maliyeti hastane başına ne kadar tutar? Para toplansa kaçta kaçı karşılanabilir ?... Böyle bir çalışmaya herhangi bir sivil toplum kuruluşu öncülük edemez mi?

susam 21-11-2008 11:54

Baldaş. Aslında üniversite hastaneleri kendi imkanlarıyla bile alabilirler. Ama yanlış dağılımlar ve yatırımlar yüzünden maalesef eski cihazlarla yetinmek zorunda bırakıyorlar bizi. Herkesin amacı çok kazanmak olunca hastalarımız maalesef şehirden şehire taşınmak zorunda kalıyor.

gokovaa 05-12-2008 18:06

propolis hazırlanışı:formül şöyle, 100 gr toz propolis ( buzlukta donduktan sonra kahve değirmeni falan gibi şeylerle toz haline getirebilirsiniz dediler bana ama nasıl toz haline getireceğiz onu düşünüyorum hala:dilli:) % 70 etil alkol içerisinde ( 1lt) karıştırılarak koyu renk şişe içersinde sürekli alt üst edilerek 15 gün beklenir süzülerek saf propolis alkol damla elde edilir.

denizakvaryumu 05-12-2008 21:07

http://www.balen.com.tr/index.php?p=59&l=1

http://www.koysepete.com/en+ucuz+avi...sul+91865.aspx

http://www.nekadar.com/109946.html

Piyasada çeşitli propolisler mevcut

denizakvaryumu 09-12-2008 00:38

Bitkisel beslenin. Şekeri, tuzu, sütü, eti, kahve ile kara çayı, çukulatayı, sigarayı, damıtık suyu, çeşme suyunu kesin, yürüyün, oksijenli havada derin soluk alın. Gönençli bir ortamda bulunun. Sıkıntıdan uzaklaşın. Plastiği eve sokmayın.


KANSER(Yiyilce) İLE SAVAŞ



1. Herkesin vücudunda yiyilce(kanser) gözeleri vardır. Bu yiyilce(kanser) gözeleri birkaç milyara dek çoğalmadıkça olağan deneylerde görülmezler. Dirigerler(doktorlar) yiyilce(kanser) sayrılarına(hastalarına) sağaltımdan sonra vücutlarında artık yiyilce(kanser) gözesi kalmadığını söylediklerinde, bu yalnızca yiyilce(kanser) gözelerinin deneylerle saptanmayacak düzeyde olduğu anlamına gelir.

2. Bir kişinin yaşamı boyunca 6 ile 10 kez yiyilce(kanser) gözeleri oluşabilir.

3. Kişinin bağışıklık düzeni güçlü olduğunda yiyilce(kanser) gözeleri yok edilir, sonra çoğalarak tümör oluşturmalarına engel olunur.

4. Bir kişide yiyilce(kanser) olması, o kişide çoklu beslenme eksikliği olduğunu belirtir. Bunlar genetik, çevresel, beslenme ile yaşam alışkanlıkları etkilerine bağlı olabilir.

5. Çoklu beslenme eksikliğini gidermek için beslenmeyi değiştirmek, ayrıca ek besin almak bağışıklık düzenini güçlendirir.

6. Kemoterapi hem tez çoğalan yiyilce(kanser) gözelerini, hem de kemik iliğinde, sindirim düzeni ile benzerlerini, tez büyüyen sağlıklı gözeleri yok eder, ayrıca karaciğer, böbrekler, yürek, akciğerler ile diğer üyelerde, üyelerin bozulmasına yol açar.

7. Işınım yiyilce(kanser) gözelerini yok ederken; sağlıklı göze, doku ile üyeleri da yakar, yaralar.

8. Kemoterapi ile ışınım başlangıçta tümörün küçülmesine yol açar. Kemoterapi ile ışınım sağaltımının uzaması tümörün daha çok yok olmasına yol açmaz.

9. Kemoterapi ile ışınımdan dolayı vücut çok ağu yüklenmesine uğrayınca, bağışıklık düzeni ya çekinceye düşer, ya da yıkılır; dolayısıyla kişi çeşitli bulaşımlara ya da karmaşıklıklara yenik düşer.

10. Kemoterapi ile ışınım yiyilce(kanser) gözelerinde değişime neden olabilir, sonra da dirençlerinin artarak yok edilmelerini güçleşebilir. Yarmanlık işlem de yiyilce(kanser) gözelerinin başka kesimlere atlamasına neden olabilir.

11. Yiyilce(kanser) gözeleri ile savaşmakta etkili bir yöntem ise onları çoğalmak için gerekleri olan olan besinlerden yoksun, ayrıca aç bırakmaktır.

YİYİLCE(KANSER) GÖZELERİ AŞAĞIDAKİLERLE BESLENİRLER

a. Şeker yiyilce(kanser) besleyicidir.

Şeker kesilerek yiyilce(kanser) gözelerinin önemli bir besini kesilmiş olur. NutraSweet, Equal, Spoonful gibi tatlandırıcılar dokuncalı olan Aspartam ile yapılırlar. Daha iyi bir tatlandırıcı Manuka balı ya da molastır, ancak az oranda alınmalıdırlar. Sofra tuzunda beyazlatıcı olarak kimyasallar bulunmaktadır. Daha iyi bir seçenek Bragg'in aminosu ya da deniz tuzudur.

b. Süt

Süt vücudun, özellikle sindirim düzeninde, mukus üretmesine neden olur. Yiyilce(kanser) mukusla beslenir. Süt yerine tatlandırılmamış soya sütü tüketilerek yiyilce(kanser) gözeleri aç bırakılabilir.

c. Et

Yiyilce(kanser) gözeleri asit ortamda gelişirler. Et temelli beslenme asittir, ayrıca sığır eti ya da domuz eti yerine bol balık ile az tavuk eti yemek en iyisidir. Ette, özellikle yiyilceli(kanser) kişilere dokuncası olan, diri andık(hayvan) antibiyotikleri, büyüme salgıları ile asalakları bulunur.

d. Yeşillik Yiyin

%80 körpe yeşillik(sebze) ile meyve suyu, kepekli tahıllar, tohumlar, nohutgiller ile biraz meyveden oluşan bir beslenme vücudu bazik (alkali) ortamda tutar. %20 de fasulye içeren pişmiş besinlerden oluşabilir. Körpe yeşillik(sebze) suları kolayca emilip 15 dakika içinde göze düzeyine ulaşabilen, sağlıklı gözeleri besleyen, çoğalmalarını çabuklaştıran diri salgılar içerirler. Sağlıklı göze üretimi için gerekli olan diri salgıların sağlanması amacıyla, körpe yeşilliklerin(sebze) çoğunluğu, ayrıca fasulye filizi yiyin ya da suyunu içine bandırılmış günde 2-3 kez çiğ yeşillik(sebze) yiyin. Yararlı salgılar 400 C'de yok olduklarından olabildiğince çiğ tüketin.

e. Kahve, Çay İçmeyin, Çukulatadan Uzak Durun

Yüksek kafein içerikli kahve, çay ile çikolatadan uzak durun. Yeşil çay daha iyi bir seçenektir, ayrıca yiyilceyla(kanser) savaşan özellikleri vardır.

12. Damıtık Su İçmeyin

Bilinen ağular ile ağır metaller içeren çeşme suyu yerine arıtılmış ya da süzülmüş su içiniz. Damıtılmış su asittir, kaçınılmalıdır.

13. Et Yapıtaşından Uzak Durun

Et yapıtaşı(protein)inin sindirimi güçtür, ayrıca çok sindirim salgısı ister. Bağırsaklarda duran sindirilmemiş et çürür, sonra da daha çok toksin birikimine neden olur. Yiyilce(kanser) gözelerinin duvarları sert yapıtaşı(protein) ile kaplıdır. Et yemekten kaçınarak ya da azaltarak, yiyilce(kanser) gözelerinin yapıtaşı(protein) duvarlarına saldıran salgılar daha çok açığa çıkar, sonra vücudun öldürücü gözelerinin yiyilce(kanser) gözelerini yok etmelerini sağlar.

14. IP6, Floressence, Essiac, anti-oksidanlar, vitaminler, mineraller, EFA Katkısı ile Besinleri Güçlendirin

Bazı destek nesneleri (IP6, Flor-ssence, Essiac, anti-oksidanlar, vitaminler, mineraller, EFA'lar ile benzerleri) bağışıklık düzenini güçlendirerek, vücudun kendi öldürücü gözelerinin yiyilce(kanser) gözelerini yok etmesine yardımcı olur. E vitamini gibi diğer destek nesnelerinin de, vücudun hasarlı, istenmeyen ya da ihtiyac olmayan gözelerin atılmasının normal yolu olan, apoptoziz ya da programlanmış göze ölümüne yardımcı olduğu bilinmektedir.

15. İyimser, Umutlu, Yaşama Bağlı Olun

Yiyilce(kanser) belleksel, ussal, bedensel ile tinsel(ruhsal) bir sayrılıktır. Öngörülü, olumlu bir düşünce, yiyilce(kanser) savaşçısını yenen yapar. Öfke, affetmezlik ile acı bedeni gergin, ekşi(asitli) bir ortama sokar. Seven, affeden bir davranışlı olmayı öğrenin. Dingin olmayı, yaşamın tadını çıkarmayı öğrenin.

16. Körpe Havada Derin Soluyun

Yiyilce(kanser) gözeleri oksijenli ortamda gelişemezler. Günlük alıştırmalrda derin soluk alın. Bu, göze düzeyine dek daha çok oksijen alınmasına yardımcı olur. Oksijen uygulaması yiyilce(kanser) gözelerini yok etmek için diğer bir yöntemdir.

JOHN HOPKINS HASTANESİNDEN YİYİLCE(KANSER) GÜNCELLEMESİ

1. Mikrodalga fırına plastik kap ile ambalaj
koymayınız.

2. Dondurucuya su şişesi koymayınız.

John Hopkins Hastanesi bunu yakın bir süreyde bülteninde yayınlamıştır. Bu bilgi Walter Reed Ordu Tıp Merkezi kesiminden de yayınlanmaktadır. Dioksin kimyasalları yiyilce(kanser)e, özellikle de göğüs yiyilce(kanser)ine, neden olmaktadır. Dioksinler vücudumuzun gözeleri için çok ağuludur. Plastik şişelerdeki suyu dondurmayınız, çünkü bu plastiğin içindeki dioksinin salınmasına neden olur.

Castle Hastanesi Sağlıklılık İzlencesi Yöneticisi Dr. Edward Fujimoto bu sağlık sakıncasını için şunu söylüyor; “Dioksinler bizim için kötüdür. Plastik kaplar içindeki yiyeceklerimizi mikrodalga fırınlarda ısıtmamamız gerekir. Bu özellikle de yağlı yiyecekler için geçerlidir. Andıksal yağ, yüksek sıcaklık, plastikle karşılaştığında dioksinin besine geçerek, sonunda vücudumuzun gözelerine ulaşmasına neden olmaktadır.”

Bunun yerine kendisi yemekleri ısıtmak için Corning Ware, Pyrex gibi cam kaplar ya da seramik kaplar kullanılmasını öneriyor. Açıkçası hazır yemek ile çorbalar ısıtılmadan önce sargılarından çıkarılıp uygun kaplara konulmalıdır. Kağıt uygundur, ancak kağıdın içinde de ne olduğu bilinmemektedir. Sıcaklığa dayanıklı cam kap kullanmak daha güvenlidir. Kendisi yakın bir süreyde çabuk atıştırma “fast food” aş evlerinin plastik köpük kaplardan kağıt kaplara döndüğünü de anımsattı. Nedenlerden biri dioksin sorunuydu.

Plastik Torba, Buzdolabı Torbası Kullanmayın !!!!!

Kendisi plastik ambalajla (torba, poşet) örtülmüş yiyeceklerin mikrodalga fırında pişirilmesinin aynı ölçüde sakıncalı olduğunu da söyledi. Yiyecekler ışınıma uğrayıp ısınınca, yüksek sıcaklıkta plastiğin içindeki ağular eriyip yiyeceklerin üstüne damlamaktadır. Yiyecekler plastik yerine kağıt havlu ile örtülebilir.

Sağlıklı bir yaşam dilerim

Derleyen Prof. Dr. Övgün Ahmet ERCAN

http://www.ahmetercan.net/index.php?...D=1037&haber=1

Ferda Ülkümen 09-12-2008 03:07

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi denizakvaryumu (Mesaj 328495)

6. Kemoterapi hem tez çoğalan yiyilce(kanser) gözelerini, hem de kemik iliğinde, sindirim düzeni ile benzerlerini, tez büyüyen sağlıklı gözeleri yok eder, ayrıca karaciğer, böbrekler, yürek, akciğerler ile diğer üyelerde, üyelerin bozulmasına yol açar.

7. Işınım yiyilce(kanser) gözelerini yok ederken; sağlıklı göze, doku ile üyeleri da yakar, yaralar.

8. Kemoterapi ile ışınım başlangıçta tümörün küçülmesine yol açar. Kemoterapi ile ışınım sağaltımının uzaması tümörün daha çok yok olmasına yol açmaz.

9. Kemoterapi ile ışınımdan dolayı vücut çok ağu yüklenmesine uğrayınca, bağışıklık düzeni ya çekinceye düşer, ya da yıkılır; dolayısıyla kişi çeşitli bulaşımlara ya da karmaşıklıklara yenik düşer.

10. Kemoterapi ile ışınım yiyilce(kanser) gözelerinde değişime neden olabilir, sonra da dirençlerinin artarak yok edilmelerini güçleşebilir. Yarmanlık işlem de yiyilce(kanser) gözelerinin başka kesimlere atlamasına neden olabilir.

http://www.ahmetercan.net/index.php?...D=1037&haber=1



Yanlış anlamıyorsam burada, tıpta kanser tedavisinde uygulanan kemoterapi, radyoterapi ve cerrahi müdahalelerin faydadan çok zararı olduğu anlatılmış.

Bir jeofizikçinin yaptığı bu yorumlarda herhangibir kaynak göremedim.

İnsanların hayati önlem taşıyan böyle konularda yaptıracakları tedaviden kuşku duymalarına sebep olacak bu tip yorumların, tıp otoritelerince yapılmış olduğunda geçerli olabileceğini düşünüyorum.

şeref 10-12-2008 10:29

Teşekkürler
 
sayın deniz akvaryumu,
yazıyı iletmeniz çok güzel, bilemdiğim bilgileri sayenizde edindim.
yazmamış olsaydınız haberim olmayacaktı, ilginize teşekkürler,
sizler gibi duyarlı insanlar varolduğu sürece, bizler (::) daima hayata bağlı kalacağız.

sevgilerimi sunuyorum.
sağlıcakla kalınız.

şeref 10-12-2008 10:34

korku yok
 
sayın ferda ülkümen,
radyoterapi ve kemoterapinin olumlu faydalarının yanında olumsuz durumlarıda var.
en göze gelir zararı vücutta dirençleri kırıyor,
telafi için ise sağlıklı beslenme, ve çok iyi bir motivasyon gerekiyor.

hayata bakışı olumlu olan hastaların direnç (bağışıklığı) durumu çok iyi oluyor

kısacası en güzel tedavi:

""sağlıklı, düzenli ve kuvvetli yemek+gülücük""

bence başka tarifi yok.

olumlu düşünmeli.barışık olmalı,bolca gezmeli ve yazmalı,

sevgi ve saygılar
sağlıcakla kalınız.

feriha 10-12-2008 17:05

Hastalığa yakanlandıktan sonra tıp doktorlarının önerdiği kemoterapi, radyoterapi zararlı diye uygulanmasın sonucu çıkaranlar olabilir endişesindeyim..

Şu an itibariyle kanser tedavisinde gelinen son nokta neyse uygulanmalı ertesinde bağışıklığı yükseltecek sağlıklı beslenme yolları takip edilmeli, kişiyi mutlu eden yaşam şekli onun tercihinde bırakılmalı..

Ferda Ülkümen 10-12-2008 18:04

Ben de aynı endişe ile yukarıdaki mesajımı yazmıştım Feriha hanım.

Baldaş 11-12-2008 23:14

Sayın Denizakvaryumunun Şeker ile ilgili başlığa eklediği alıntıyı gözden kaçırabilenler olabilir diye ekliyorum...


Kanser en çok neyi sever?

Kanserin beslenmesine izin vermeyin! Bilim adamları kanser hücrelerinin en sevdiği yiyeceğe karşı uyarıyor... Bu "tatlı" yiyecek ne mi? Okuyun, şaşırın...

Her doktor öğrenciliği sırasında Otto Warburg'un buluşunu öğrenir. 1930'lu yıllarda Warburg kanserin en temel biyokimyasal sebebini, yani sağlıklı bir hücreyi kanser hücresinden ayıran şeyin ne olduğunu bulmuştur. Bu, o kadar önemli bir buluştur ki, Otto Warburg'a Nobel ödülü kazandırmıştır.

Kanserin bir temel sebebi vardır. Bu da, vücudun normal hücrelerin oksijenli solunumunun, oksijensiz – anaerobik- hücre solunumuyla yer değiştirmesidir.
Otto Warburg

Warburg'un buluşu bize başka neleri anlatmaktadır? Birincisi, kanser, normal hücrelerden çok farklı bir biçimde metabolize olmaktadır. Normal hücreler oksijene ihtiyaç duyar; kanser hücreleri oksijenden kaçınır. Oksijen terapisi alternatif kanser tedavisi uygulayan kliniklerde kullanılan bir yöntemdir.

Bu buluşun bize anlattığı başka bir şey de, kanserin bir mayalanma süreciyle metabolize olduğudur.

Kanserin metabolizması normal hücre metabolizmasından 8 kat daha büyüktür.

Yukarıda söylediğimiz her şeyi birleştirirsek ortaya şu tablo çıkıyor: Vücut, kanseri beslemeye çalışırken mütemadiyen kapasitesinin üstünde çalışır. Kanser devamlı açlıktan ölmenin eşiğindedir ve vücuttan kendisini beslemesini talep etmektedir. Besin alımı kesilirse kanser açlıktan ölmeye başlar. Tabii kendisini beslemek için vücudun şeker üretmesini sağlayamazsa...


Proteinlerden şeker

Bu ziyan sendromuna "cachexia" denir. Cachexia, vücudun proteinlerden (evet, doğru duydunuz, karbonhidratlardan veya yağlardan değil de, proteinlerden) "glycogenesis" işlemiyle, şeker elde etmesidir. Bu şeker kanseri besler. Vücut sonunda, kanser hücresini beslemeye çalışırken kendisi açlık çeker.

Şimdi, kanserin şekerle beslendiğini öğrenmişken, onu şekerle beslemek mantıklı geliyor mu size? Ya da karbonhidratlardan zengin bir diyet uygulamak?

Bugün, kansere karşı uygulanan birçok besin terapisi mevcuttur (işe de yaramaktadırlar) çünkü günün birinde birisi şeker ve kanser arasındaki bağlantıyı görmüştür. Bu terapilerde, karbonhidratlar bakımından zengin gıdalara izin verilmez. Terapilerin hiçbirinde şekere de izin verilmez çünkü ŞEKER KANSERİ BESLEMEKTEDİR.

Peki, doktorunuz bu gerçekleri size neden söylemez? Kim bilir? Belki doktorunuz kanseri tedavi edecek kişinin siz değil, kendisi olduğunu düşünmektedir. Belki Otto Warburg'un buluşunu duymuştur ama geri kalan parçaları tamamlayamamıştır. Belki de beslenmeyle ilgili hiçbir şey öğrenmemiştir. Aslında 1978'e kadar ABD'nin resmi kuruluşlarından biri, beslenmenin hastalıkla bir ilgisi olmadığını iddia etmekteydi.

Kanser ve şeker bağlantısından haberdar olanlar ise, dikkate değer terapilerle ortaya çıktılar. Bunlardan biri Laetrile'dir. Cachexia'lı hastaların yüzde 50'den fazlasında glycogenesis sürecini durduran Hydrazine Sulfate bunlardan bir diğeridir.

Bugün, Minnesota Üniversitesi kemoterapi alanında bir "akıllı bomba" üzerinde çalışmaktadır. Akıllı bomba diyebileceğimiz ilacın üzerinde bir kaplama vardır. İlaç, vücutta oksijensiz bir bölge ile karşı karşıya geldiğinde bu kaplamayı üzerinden atar. Kanseri yok etmek için kemoterapiyi serbest bırakır. Çünkü vücutta oksijensiz tek alan, kanserli bölgedir.

Kanser hücresini aç bırakmaya çalışan besin terapileri de vardır. Kanserin ne sevdiğini bilen hasta, bunları yemekten kaçınır. Kanser, çiğ yiyeceklerdense pişmiş yiyecekleri sever. Pişirme işlemi, besinlerdeki enzimleri ve vitaminleri yok etmektedir. Bir de, kanserin şeker sevdiğini aklınızdan çıkarmayın. Kanserinizi sevmiyorsanız, onu beslemeyin!

Şeker yerine tatlandırıcı kullanmak çözüm değil

Şeker yerine tatlandırıcı kullanmayı düşünüyorsanız, başka bir tuzağa düşmüş olursunuz. Tatlandırıcıların da vücuda ciddi zararları olduğu, yapılan araştırmalarla kanıtlandı. Örneğin, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), sakarin içeren her türlü gıda maddesinin üzerine "Sağlığa zararlıdır. Hayvanlar üzerinde yapılan testlerde kansere yol açmıştır." ibaresinin konmasını şart koştu. Aspartam ve sükraloz gibi diğer tatlandırıcılar da yan etkileri nedeniyle uzak durulması gereken gıdalar arasında.

Kaynak: International Wellness Directory


Bir de beğendiğim bir filmden bahsedeyim : Şimdi ya da Asla ( Jack Nicholson-Morgan Freeman ) The Bucket List
Güzel bir film. İzlemeyenlere tavsiye ederim...

feriha 12-12-2008 01:42

Anadolu Sağlık Merkezi Onkolojik Bilimler Bölümü’nden Beslenme ve Diyet Uzmanı Çağatay Demir, kanser ve beslenme ilişkisinde doğru olarak bilinen yanlışları anlattı.

-Kanser hücreleri şekerle beslendiği için kanserli hastaların şeker tüketmemesi gerekir. Gerçekten de şeker kanser hücrelerini besler mi?

HAYIR. Şekerin kanser oluşumuna direkt etki ettiği ya da var olan kanser hücrelerini beslediğine yönelik bir bilgi yoktur. Ancak şeker, besleyici değeri olmayan ve yüksek kalori içerdiği için kilo alımına neden olan bir besin olduğu için, yalnız kanser hastalarına değil herkes için tüketimi sınırlandırılması gereken bir besindir. Ayrıca şeker veya şeker içeren yiyecekleri tüketerek doyum sağlayan kişiler, asıl besleyici değeri olan besinleri tüketemeyerek yetersiz ve dengesiz beslenmiş olurlar.

Biz kanser tedavisi öncesinde, sırasında ve sonrasında hastaların ideal kilolarını korumalarını hedeflemekteyiz. Bu nedenle kişilerin kilo durumları değerlendirilerek günlük beslenmelerinden şekeri çıkartılabilir veya ekleyebiliriz. Unutmayın kanserli hastalarda beslenmenin temel amacı, kişinin enerji ve besin öğesi gereksinimlerini karşılayarak yeterli ve dengeli beslenmesini sağlamaktır.

-Süt, kanser hücrelerini besler mi?

Kanserli hastalarda beslenmenin temel amacı kanser hücrelerini aç bırakmak değil, kişinin kendi beslenmesini optimum hale getirmektir. Ayrıca kanser hücrelerini hiçbir şekilde aç bırakmak gibi bir durum söz konusu değildir. Kanserin tedavisi, aç bırakmayla değil: başlıca kemoterapi, radyoterapi ve cerrahi müdahale gibi tedavilerle mümkündür.

-Kanser hastaları et tüketmekten kaçınmalı mı?

Ameliyatlar, kemoterapi ve radyoterapi gibi kanser tedavileri gören hastaların, bu tedaviler neticesinde zarar gören hücrelerini yenilemeleri ve enfeksiyondan korunabilmeleri için daha çok proteine ve demire gereksinimleri vardır. İyi kalite protein ve demir kaynakları da başlıca yumurta, kırmızı et, hindi, tavuk ve balıktır. Bu nedenle özellikle kanserli hastaların günlük beslenmelerinde kırmızı ete haftada 2 gün yer verip, diğer etleri de geri kalan günlerde tüketmeleri önerilir. Ancak başta kırmızı et olmak üzere bütün etler, yağ bakımından zengindir, bu nedenle etleri görünür yağlarından arındırmak sağlık açısından dikkat edilmesi gereken bir konudur.

-Kanserden korunmak için antioksidan haplar içilmeli mi?

Bu gün için yüksek doz antioksidanların, kanserden koruyucu etkisi kanıtlanmamıştır. Örnek olarak bir antioksidan olan beta karotenin yüksek dozda kullanılmasına yönelik yapılan 3 çalışmadan ikisi özellikle sigara içen hastalarda akciğer kanseri riskini arttırdığını, diğeri ise kanserden korunmada etkili olmadığını ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle vücudumuz için faydalı olan antioksidanları almanın en güvenilir ve sağlıklı yolu, günde en az 5 porsiyon farklı renkte meyve ve sebze tüketmeyle mümkündür.

-Kanser hücreleri asitli ortamda gelişir. Bu nedenle asiditesi yüksek besinler tüketilmemeli.

Vücudun asit ya da alkali değerinin değişmesi (pH) yaşamı doğrudan etkileyecek hayati bir olay olup, vücut tarafından geliştirilen bir tamponlama sistemiyle çok sıkı bir şekilde kontrol edilir. Ayrıca yediğimiz yiyeceklerle vücudun pH değerinin değişeceği düşüncesi tamamen tutarsızdır.

Bu konuyu bir başka yönden ele alırsak, eğer kanser hücreleri asitli ortamda gelişselerdi, dünyada en çok görülen kanser hücresinin, asiditesi yüksek olan mide bölümünde gelişmesi beklenirdi. Ancak kanser türleri arasında görülme sıklığı en yüksek olan erkeklerde prostat, kadınlarda ise meme kanseridir. Mide kanseri ise yıllar geçtikçe arka sıralara gerilemektedir.



-Tatlandırıcılar kansere neden olur. Bu nedenle her türlü “light” üründen kaçınılmalı.

YANLIŞ. En sık kullanılan tatlandırıcı türleri sakarin ve aspartamdır. Sakarinin sıçanlara yüksek dozda verilmesi mesane taşına bağlı mesane kanserine neden olmuştur. Ancak sakarin insanlarda mesane taşına neden olmadığı gibi çok yüksek dozlarda kullanılmadığı taktirde kansere de neden olmaz. Yapılan geniş kapsamlı epidemiyolojik çalışmalar sakarinin insanlarda mesane kanseri riskini arttırmadığını rapor etmiştir. Bu nedenle sakarin Birleşmiş Milletler Ulusal Toksikoloji Programı’nda, kanıtlanmış insan karsinojenleri listesinden kaldırılmıştır. Aspartam için ise şu andaki veriler kanser riskini arttırdığını göstermemektedir. Aksine tatlandırıcılar özellikle diyabetik ve/veya kilo problemi olan hastalar için büyük konfor sağlamaktadırlar. Bu nedenle çok aşırıya kaçmamak koşuluyla tüketilmesinde herhangi bir sakınca yoktur.

şeref 12-12-2008 11:30

sevgili baldaş, feriha,

Kısacası "kanser bölümünü bilgileri,ilgileri ve samimi duygularıyla paylaşan tüm arkadaşlara sevgi ve saygı dolu birer buket gönderiyorum.
O kadar içtensiniz ki, sizlere söyleyecek söz bulamıyorum. Allah sizlerden razı olsun.

Benim dikkat ettiğim;

Kesin Yasaklar:
İçecekler: Coca Cola, Pepsi Cola nevileri, maden suyu,
Yiyecekler: Yaşpasta, tatlılar, süt, çikolata, şeker, beyaz ekmek,yağlı et,
Sebzeler : patates, pirinç pilavı, makarna,
Meyveler: Üzüm, karpuz, kavun, mısır, greyfurt,

Yemesi serbest olanlar:
İçecekler: Bolca SU,evde yapılmış şalgam suyu, ayran, ıhlamur çayı, defne çayı,
Yiyecekler: Kepek, çavdar ekmeği, haftada bir yumurta, hindi eti, bulgur ve döğme pilavı
Sebzeler: Brokoli, karnabahar, lahana, bamya, pırasa, börülce, salata malzemeleri,
meyveler: Mandalina,elma, kivi, böğürtlen,

genelde kullanıdıklarım ve kullanmadıklarım, ihtiyacı olan arkadaşlarım var ise bunların dışındaki yiyecek ve içecekleri dikkatli kullanırlarsa iyi olur, kanaatindeyim.

Yukarıda bahsedilenler denenmiştir ve hiçbir yerden alıntı değildir.

Bunlara ilaveten dikkat etmeleri gereken;
Ana öğün olarak tümgün bolca SEVGİ ve NEŞE' ye ihtiyaç vardır,
Ara öğün olarak günde enaz 5 defa GÜLÜCÜK almaları tavsiye edilir.
Bunların dışında "fırsat bulunursa" haftada birer öğün doğa yürüyüşü ve yüzme salık verilir.

sağlık ve esenlikler diliyorum.

denizakvaryumu 14-12-2008 20:31

Prof. Dr. Ahmet AYDIN
İÜ Cerrahpaşa Tıp Fak.
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanının,

Modern beslenme tarzı ve kronik hastalıklar yazısını okuyunuz.

http://beslenmebulteni.com/bes/index...lar&Itemid=167


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 15:50.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)

Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025