agaclar.net

agaclar.net (https://www.agaclar.net/forum/)
-   Daha İyi Bir Yaşam İçin (https://www.agaclar.net/forum/daha-iyi-bir-yasam-icin/)
-   -   Kanser (https://www.agaclar.net/forum/daha-iyi-bir-yasam-icin/9768.htm)

susam 07-11-2008 08:35

Kanser Aşısı
 
Bu arada başka bir noktaya değinmek istiyorum. Geçen yıl rahim kanseri aşısı yaptırayım diye bir doktora baş vurdum. Aşı fiyatını öğrenince bir şok geçirdim. Ardından sosyal güvence kapsamında olmadığını öğrenmem ikinci bir şoka neden oldu. Bu hastalığın tedavisinin ne denli pahalı olduğunu düşününce, aşının korunma amaçlı olarak sosyal güvenceye alınmamış olmasına şaşırdım. Sağlık adına uygulanan bu politikanın yanlış olduğunu düşünüyorum. En azından risk altında olduğu saptanan kişilerin aşılanması güvenceye alınmalı. Sizler bu konuda ne dersiniz merak ediyorum.
Bu durumda ben kendimi aşılatmaktan vazgeçtim. Uygun koşulları sağlayabildiğim zaman kızımın aşı olması için başvuracağım. En azından onun bu konuda korunduğunu bilmek içimi rahatlatacak. Herkes her an bu hastalıkla yüzleşebilir değil mi?

Baldaş 07-11-2008 10:47

Arkadaşlar gönül ister ki bir onkolog yoğun çalışma programından biraz zaman ayırabilse ve (google'dan yakalayıp) bize burada birazcık olsun bilgi verebilse ama doktorların çalışma koşullarını az çok biliyorum. Pek çoğunun internete giriş çıkışı bile yok.

Sayın Denizakvaryumunun buraya aktardığı bir haberde kanserle mücadele için Sağlık Bakanlığınca ayrılan ödeneğin çok arttırıldığından ilk adım olarak halkı bilinçlendirici çalışmaların yapılacağından bahsedilmiş. Susam inşallah bahsettiğiniz önleyici aşı ve taramalar bu haber çerçevesinde sosyal güvenlik kapsamına alınır ve zorunlu hale gelir.Tıpkı sağlık ocaklarında yenidoğanlar için verilen mücadele gibi...

Kaymakamlığımıza verilmek üzere konuyla ilgili bir dilekçe hazırladım ve imzaladım ama çevremden hiçbir destek alamadım. İnsanlar en doğal haklarını aramayı bile bir başkaldırı olarak algılamaya başlamış.

Olur ki halkın paniğe sevkedilmemesi zorunludur ama fısıltı gazetesi çok hızlı çalışıyor ve başıboşluk duygusu halkı daha fazla paniğe sokuyor.

Dilerseniz hazırladığım dilekçeyi burada sizlerle paylaşırım ama ne işe yarayacak hiçbir fikrim yok. Bakanlığa mı yollasak ? Mail mi atsak ? Ya da tüm bunlara gerek dahi var mı? Bizim bildiklerimizi Bakanlık bilemiyor mu?

nevsune 07-11-2008 12:09

Prof.Dr. Erkan Topuz'un blogu var. Kendisini getiremiyoruz ama isteyen bilgilerinden yararlanabilir.

Baldaş 07-11-2008 12:52

Nevsune teşekkürler, bildiğimiz güvenilir linkleri buraya aktarabiliriz.

( İlgili linkten küçük bir alıntı )

ISTE PROF.DR.ERKAN TOPUZ'DAN CARPICI BILGILER VE UYARILAR
SEKER KANSERIN EN SEVDIGI GIDADIR -2020 yilinda 20 milyon belki daha fazla kisi kansere yakalanacak. Cunku cilginca bir artis var. Amerika'da 550 ton bocek ilaci topraga dokulmekte. Her bir bebege senede 2,5 kilogram ziraat ilaci dusmekte. Turkiye'de bu daha bilincsiz kullaniliyor. Onun icin 'Biz niye kanser oluyoruz?' demeyin. Iste bunlardan dolayi oluyoruz. Bizim Karadeniz'de findik veya diger tarlalari acmak icin zehir dokuyorlar. Bu zehirler suya geciyor ve bizim zavallilar sakir sakir o memba sulariyla zehirleniyorlar. Karadeniz ya da Antalya'daki yerler vs. Ciftcilerde beyin tumoru, lenfoma, losemi en cok goruluyor. Cunku ictigi suyla direk kanseri aliyor. Topraktaki dikenler bitsin diye oturup dibine zehir atmamalilar.
-Insanlar kendi kendini kansere hazirliyor. Dunya kansere canak tutuyor. Yani hepimizin kanser olmasi icin dunya ugrasiyor. Amerika dahil.

susam 07-11-2008 13:27

Gelde korun şimdi. Daha önce de demiştim ya tekrar edeyim. Çıkar yol organik tarım gibi görünüyor, ama organik toprak bulmak lazım önce. İnsanoğlunun doğaya verdiği zararın haddi hesabı yok. Masumane yapılanlar bir yere kadar, ama devletlerin tarım politikalarını ne yapacağız. En gelişmiş ülkelerde zarar daha fazla. Eminim az gelişmiş ülkelerin toprağıda, suyuda daha temizdir.
Bu son cümleden sonra aklıma ne geldi biliyormusunuz. Petrol yüzünden epey savaşlar yaşandı ya. Sıra suya geliyor. Gün gelecek organik toprak için savaşacak insanlar. Bu günümüzünde kıymetini bilelim biz.

denizakvaryumu 07-11-2008 13:41

Eko köy-doğal yaşam çalışmaları bu nedenle yapılıyor.

http://www.agaclar.net/forum/showthr...ight=eko+k%F6y

Köyler, artık şehirlerin küçük kopyası oldu ya da olma yolunda hızla ilerliyor.

Dünyanın 102 ülkesinden 482 koruma alanını kapsayan, UNESCO’nun ''İnsan ve Biyosfer Rezervi Projesi’ne'' Türkiye’den sadece Macahel'in dahil edilmesi sanırım bir fikir verebilir.

Baldaş 07-11-2008 13:51

Şu anda trajikomik bir aşamadayız. Büyük şehirlerde yaşayan insanların bir kısmının canına tak dedi artık.

Terör falan dinlemeyip Anadolu'nun dört bir yanına yayılacaklar. Tersine göç yakındır.

Beklentimiz; tarıma müsait geniş araziler yabancı şirketlere verilmesin. Kendi halkımıza öncelik tanınsın . İnsanların tarım ve hayvancılık amaçlı toprak sahibi olmasının önü açılsın...

denizakvaryumu 07-11-2008 13:56

Tersine göç iyi mi kötü mü olacak , tartışılır.

Anlayış değişmedikçe, şehirde kullandığı deterjanı köyde kullanmaya devam ettikçe, şehirde yediği beyaz ekmeği, köyde de ısrarla istedikçe değişen bir şey olmayacak.

Eko köy-doğal yaşam ve ilkeleri bu bakımdan önemli.

Ben geçen yıl eşimin karadenizdeki köyüne gittiğimde, yemek için köy tavuğu bulamadım, köy bakkalından, marketlerde satılan tavuk aldım :)

şeref 07-11-2008 17:41

sayın deniz akvaryumu,
bizi öyle dünyalı yaptılarki, bizler organik meyve, sebze, balık, tavuk v.s. arayıp bulamıyoruz diye kendi kendimize hayıflanıyoruz.
ama ben daha güzel bir örnek vereyim. çok yakında organik insan aramaya başlayacağız herhalde, ben öyle düşünüyorum.
biraz saçma gelebilir ama ilk aklıma gelen bu.
sevgi ve saygılar.
şeref deniz

susam 07-11-2008 18:59

Vallahi Şeref Bey. Eşim bazen "insanlarda naylon olmuş, adam bulmak zor bu zamanda" der. Sizin dediğinize mi geliyor ne? ;)

şeref 09-11-2008 09:12

sayın susam, iyi günler,
biz küçükken, rahmetli annem derdi;
-öyle bir gün gelecek ki sevmeyen,sevilmeyen, gülmeyen, yemeyen içmeyen, naylondan insanlar çıkacak.
bunları söyleyen; hayatında okul görmeyen, yazmayı bilmeyen ama allah ve insan sevgisiyle dolu, konuşurken gözleri gülen ve hatta uyurken gülümseyen, ve hatta ölürken bile tebessümle can veren bir insandı.
bana söylediği söz sözlerinden birisi; "yüzünden gülücükler,kucağından güller ve karanfiller hiç eksilmesin çiçeğim."

gerçekten "sevmek" sihirli bir sözcük,ama onu tamamlayan ise "sevilmek"
şimdide ben çocuklarıma söylüyorum "sevmezseniz sevilmezsiniz" yaradanın yarattıklarını sevin.
yüzünüzden gülücükler eksik olmasın
şeref deniz

susam 10-11-2008 11:29

Şeref Bey. Anneniz ne mübarek bir kadınmış. Ne kadar doğru bir tespit. Anneannemi hatırlattı bana. O da böyle söylerdi. Eskiler daha bir başkaydı.
Söylediğinize katılıyorum. Sevmek, ama herşeyi sevmek. Sözü bile insanın içini ısıtıyor. Gülme konusuna gelince, sanırım ben fazla gülmekten yaşlanacağım :D. Biz bayanlar için önemlidir ya. Hani şu mimik kırışıklıkları... Olsun ama değil mi? Gönüller şen olsun.

Baldaş 10-11-2008 12:42

Bir kitap da bizden, Türkiye'den.

KANSERE GÜLÜMSEMEK / SİBEL KALAYCI

( Kapaktan alıntı )

Bu kitabın birinci bölümü hastalığın başlangıcını anlatmaktadır.İkinci bölümde yer alanlar ise, okuyucunun çok sık ya da çok az fakat belki de hiç duymadığı en önemli kanser belirtilerini anlatan ve en iyi uzman görüşlerinin bulunduğu bölümden oluşmaktadır. Yazarın amacı bu hastalığın karşısında okuyucuya yeni bir bakış açısı kazandırarark, belirtileri yorumlamaktır.
"Bu kitap yolun kenarında oturarak, gösterişli ve boş sözlerle zamanını geçirenler için değil, hedefi aydınlanma olan insanlar için yazılmıştır"
SAHİN DOĞAN


Gerekli ve faydalı diye buraya ekledim.

şeref 10-11-2008 15:30

Sayın baldaş,
okumaya okusunlar, edinilecek bilgi olursa sağlığım el verdikçe bende faydalı olabilirim. Bende paylaşmaktan yanayım, sıkıntısı olan, bilgi edinmek isteyen olursa zaman mefhumu gözetmeksizin bilgi ve tecrübelerimi paylaşabilirim.

Sevgi ve saygılar
şeref deniz

susam 13-11-2008 11:12

Şeref Bey. Aklıma bir fikir geldi. Ama site yöneticilerimiz ne derler bilmiyorum. Siz bu hastalığı birebir yaşayan biri olarak yaşadığınız olumlu ve de olumsuz şeyleri bizimle paylaşsanız...
Hani bir günlük havasında. Duygularınızı da içerecek şekilde. En azından bu hastalıkla mücadele edenlerin yaşadıkları sorunları, duygusal gel-gitlerini, korku ve beklentilerini paylaşırsanız bizlerin bakış açısında farklılıklar oluşmasını sağlayabilirsiniz. Gözümüzden kaçırdığımız incelikleri farketmemizi sağlayabilirsiniz. Bu hastalıkla mücadele edenler yanlız olmadıklarını, yakını hasta olanlar nasıl davranmaları gerektiğini sizin tecrübelerinizden yararlanarak öğrenebilir.
Bu önerim sizi sıkıntıya sokarmı bilemiyorum. Benimki bir fikir sadece.

Baldaş 13-11-2008 13:20

Sözünüzü kesmiş gibi olmak istemem ama küçük bir ilave yapmak isterim.

( Philip Baron adlı yazarın kitabından alıntıdır. )

Kanserle bağışıklık sistemi arasında çok önemli bir bağ vardır. Vücudun kanserle savaşmasında bağışıklık sistemi anahtar görevi üstleniyor. Doğanın davetsiz misafirlerle mücadele aracı olan bağışıklık sistemi herhangi bir nedenle zayıflarsa kanser hücrelerini de denetlemekte yetersiz kalıp gelişmelerine izin verebiliyor.

Bağışıklık sistemi vücuttaki en önemli sistemlerden biridir. Görevi, vücuttaki bütün anormal dokuları veya antijen adı verilen davetsiz misafirleri tespit etmek, saldırmak ve yok etmektir. Virüsler, zararlı bakteriler, mantarlar ve toz polen ev zararlıları olarak bilinen alerjenlerin hepsi antijendir. Kontrolden çıkmış hücreler de öyle.

Hücrelerin denetim dışı ve düzensiz gelişmesi, yani kanser, bağışıklık sisteminin ya bu tür bir hücreyi tespit edememesi, ya da buna karşı hiçbir şey yapamayacak kadar zayıf olması yüzünden bağışıklık sisteminin görevini yerine getirmemesinin sonucudur.

Hastalığa karşı savunma esas olarak kandaki akyuvarların görevidir. Lökosit adı verilen akyuvarlar lenf sistemindeki bezler tarafından üretilir. Akyuvarların bir kısmı da kemik iliğinde yapılır.

Akyuvarlar, vücudu antijenlere karşı savunan antikorları üretir. Antikorlar, akyuvarların lenfosit adı verilen özel bir türü tarafından yapılır. İmmünoglobin denilen beş türü vardır.

denizakvaryumu 13-11-2008 13:42

Kanser hastaları hiç bir zaman umudu yitirmesinler.

İşte ilginç bir haber...

http://cnnturk.com/2008/saglik/11/12...5.0/index.html

şeref 13-11-2008 20:40

sayın susam,
eğer insanlara yardımcı olabilirsem , ne mutlu bana,
bugünden tezi yok yaşadığım olayları, yediğim, içtiğim, soluduğum herşeyi kaleme almakla başlayacağım.
ne demek yazmak dost insanların ricaları benim için emirdir. bugün faydalı olamayacaksam ne zaman faydalı olacağım.
yazım belki uzun olabilir ve biraz zaman alabilir. bu arada benim durumumda olan insanlara tavsiyem; hep gülsünler, ümitlerini yitirmesinler. çıkmayan candan ümit kesilmez.
ne yaşanacaksa başım gözüm üstüne. eğer ben bu kadar sıkıntı çekip hala yaşıyorsam,
inancımı yitirmememdir. bazı dostlarımız belki yanlış yorumlayabilir.
Allaha inanç birinci kuralım, gece gündüz fırsat buldukça dua ederim. çok uzun yürüyüşler yapamam ama yapabildiğim kadarıyla vakit namazlarını kılmaya çalışıyorum.yeme ve içme düzenimi tamamen değiştirdim. gezme, hobi arayışı içinde bulundum ve halen yeni şeyler arıyorum. kısacası sosyal faaliyet vazgeçilmez bir olay.
kısacası beynimi ve bedenimi çalıştırıyor ve kendimi dinlemeye fırsat bırakmıyorum.
şimdilik bu kadar. görüşmek üzere.
herzaman dediğim gibi;
yüzünüzden gülücükler eksik olmasın.
görüşmek üzere
şeref deniz

şeref 13-11-2008 20:53

sayın denizakvaryumu,
iyi dileklerinize katılıyorum. umut yitirmek için değil tüm güzellikleri devam ettirmek içindir.
bunun başında yaşamak denen en güzel olay var. zaten yaşamam lazım demek umuttur.
yaşamın engüzel parçası nedir biliyormusunuz?
sizin sesinizi birilerinin duymasıdır.
sesin çıkması bir umuttur, daha güzeli ise bu umut denen sesin güzel insanlar tarafından duyulmasıdır. duyulduktan sonrada aksetmesidir.
selam ve sevgiler
şeref deniz

susam 14-11-2008 07:50

Harikasınız Şeref Bey. Siz bu hastalığı yenersiniz. Allah çabalarınızı boşa çıkarmayacaktır. Buna tüm kalbimle inanıyorum.
Baldaş'ım. Verdiğin bilgi çok önemli. Eklentinde uzmanın verdiği bilgiler çok aydınlatıcı. Bütün hastalıklara davetiye çıkaran şey bedenimizin bağışıklık sisteminin zayıflaması. Daha küçük yaşlarda doğru beslenerek ve düzenli yaşayarak, vücudun bağışıklık sistemini güçlendirmeliyiz. Bağışıklık sistemimizi etkileyen önemli etkenlerden biri de benim bildiğim kadarıyla kontrolsüz antibiyotik kullanımı. Hastalık halinde doktorların verdiği antibiyotikleri önerilen şekilde ve sonuna kadar içmek lazım. İyileştik artık diyip tedaviyi yarıda kesmek ya da en küçük bir şeyde kendi kendimize antibiyotik kullanmaya kalkışmak yavaş yavaş savaştığımız mikropların bağışıklık sistemini güçlendirip, ileride onlarla savaşılamaz hale getirmek anlamına geliyor. Bu da bizim bağışıklık sistemimize büyük ölçüde zarar veriyor. Gerçi bunları uzmanlar daha profesyönel dile getirirler. Ben dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. Bu yüzden bu tür hastalıklardan korunmak için ilaç kullanımında da dikkatli olmalıyız derim.

Baldaş 14-11-2008 10:52

Haber linki Denizakvaryumundan çok ilgi çekici. Tesadüfen AIDS hastalığının yenilmesi...

Devamını da ekleyeyim Susam ( Aynı kitaptan alıntıdır )


Bağışıklık sistemi, virüs, ya da kontrolden çıkmış hücre gibi bir düşmanı tespit ettiğinde, ilk iş olarak interferon denen bir protein üretir. Böylece, diğer hücrelere düşmana direnmeleri ve çoğalmasını engellemeleri için sinyal verilmiş olur.

Ardından, savaşçı Tve B lenfositleri harekete geçer. Sindirim sistemine giden kan miktarı azalır ( Canımızın birşey yemek istememesinin nedeni budur) , vücut ısısı yükselir. ( Ateşin yükselmesi gerçekten iyiye işarettir. Vücudun savaştığını gösterir.

T lenfositleri antijenlerle doğrudan savaşır. Vücutta dolaşıp düşmanla ilgili bilgi verirken diğer hücreleri de savaşmaya teşvik eder. B lenfositleri düşmanla ilgili doğru bilgiyi aldığında antikor üretir. Ama bu hemen olmaz. Bağışıklık sistemi vücudu iyi bir şekilde koruyabilmek için bütün güçlerini toplamak zorundadır. Bu da düşmana biraz zaman kazandırır. Bir enfeksiyonun semptomlarının ilk başta artmasının nedeni de zaten budur. Bağışıklık sistemi saldırıya geçen antijene karşı yeni antikorlar üretmek için henüz zaman bulamamıştır.

Bu noktada olumlu olan şey şudur. Vücut düşmanı bir kere tanıdıktan ve öğrendikten sonra gelecekte aynı süreci baştan sona tekrarlamak zorunda değildir. Aynı antijen ileride tekrar vücuda girip saldırmaya kalkarsa, anında tanınacak ve savunma mekanizması hiç gecikmeden harekete geçecektir.

Bağışıklık sistemi için özel bir sorun vücuda giren herşeyin zararlı olmamasıdır. Yemek, oksijen gibi bazı şeyler gereklidir. Bu nedenle dostlarla düşmanları birbirinden ayırabilmesi gerekir. Neyse ki doğa bağışıklık sistemine yerleştirdiği bir programla bu ayrımı yapabilmesini sağlar.

İhtiyatı bir an bile elden burakmamasına rağmen bu program sayesinde vücutta bulunan anormal hücreler de olsa, dışarıdan gelenler de olsa sadece düşman olarak gördüğü şeylere saldırır.

Bu sistem genellikle gayet iyi çalışır, ama zaman zaman başarısız kaldığı da olur. Başarısızlığın nedeni ya saldırının çok güçlü olması ya da sistemin bir şekilde zayıflaması ve düşmanla başa çıkamamasıdır. İşte bu durumda kanser de dahil olmak üzere her türlü hastalığa açık bir hale geliriz.

susam 14-11-2008 12:43

Bu bilgiler gerçekten çok önemli. Ben kendi adıma yıllardır bu tür şeyleri okurum. Ve her okuyuşumda yaradanın yarattığı her şeyin nasıl mükemmel olduğunu kavrarım.
Teşekkürler.

gokovaa 14-11-2008 21:21

Merhaba Sn. Susam,PROPOLİS ile ilgili internette biraz araştırdım burda Muğlada Arı ve Yetiştiriciliği Birliğinden aldığım bilgilerle beraber yazmaya çalışacağım.25-27 Kasım tarihleri arasında Muğla Arıcılık ve Çam Balı Kongresinin düzenlendiği katılımcılardan Propolisin işlenmesi konusunda daha net bilgiler alabileceğimi söylediler inşallah O tarihlerde iyi olurum ve katılabilirim.Propolisin bütün kovanlarda olduğu ama fazla bilinmediği için kullanılmadığı arıcılar tarafından toplanmadığından bahsedildi.propolis olarak söylendiğinde bilinmiyor zaten;
Ülkemizde propolise çeşitli adlar verilmektedir: Eğir mumu, eğer mumu, eğil mumu, eğin mumu, eğri mum, girabolu, girebo, kirebeli, kirebolu, pirebolu.
Rengi: Arının topladığı yöreye göre değişirse de, sarımsı kahverengi kırmızımsı yeşildir.
Saklanması: Ağzı sıkıca kapanabilen ışık geçirmez kaplarda 3-8 derece arasında saklanır.
Yan etkileri: İçindeki çiçektozunun %1 insanda alerji yapması dışında herhangi bir yan etkisi yoktur.
Propolis suda erimediğinden toz olarak alındığında bozulmadan dışarı çıkar. En az %70, en çok %90lık alkolde eritilerek kullanılır.

gokovaa 14-11-2008 21:43

Propolisin eritilmesinde kullanılan yöntem; kullanılacak propolis 2 gün buzdolabında bekletilir, rendelenir (rende bidaha kullanılamayacağı için ucuz rende kullanılması tavsiye ediliyor :D) rendelenmiş propolisin üstü 3-4 parmak geçecek şekilde %70-%90 lık alkolde ( eczanede hazırlatılması faydalı) ağzı kapalı bir şişede, şişenin etrafı ışık görmeyecek şekilde alimünyum folyo ile kaplanır. ÖNEMLİ: hergün sabah 5 dk. öğlen 5 dk. akşam 5 dk. olmak üzere çalkalanılır 25-30 gün bu şekilde erimesi beklenilir. Erimiş propolis süzülür, süzülen eriyik renkli bir şişeye konulur şişenin ağzı bir tülbentle kaplanır alkolü uçacak şekilde 3-4 gün havalandırılır,elde edilen propolis 1-2 damla kesme şekerin üzerine damlalıkla damlatılarak **** ılık suya 3 damla olarak kullanılır.

gokovaa 14-11-2008 21:53

Sayın Susam Propolisin işlenmesi 40-45 günü bulabiliyor mutlakada çalkalanmalıymış eğer daha farklı bir yöntem olursa öğrenirsem yazacağım ben denemek için yarım kilo aldım kongreden sonra başka bi yöntem olmazsa bu şekilde hazırlamayı düşünüyorum. Kilosu 100 ytl den satılıyor. İsterseniz yardımcı olmaya çalışırım.Sevgiler.

gokovaa 15-11-2008 21:30

PROPOLİS hakkında yapılmış bir araştırma faydalı olacağını düşünüyorum. http://www.uludagaricilik.org.tr/der...gi2002.2.1.pdf

susam 16-11-2008 17:15

Sevgili Gökova. Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederim. En kısa sürede isteyeceğim miktarı size bildireceğim. Buralarda bulma şansım hiç yok. Bu arada hazırlaması gerçekten zahmetli. Fakat yararları düşünülünce insan bu zahmete katlanır. Sanırım bir kez hazırlandımı yapısı itibariyle uzun süre bozulma göstermiyor. Bu açıdan da iyi.
Bende bir sayfa önereyim. İlgisini çekenler için aydınlatıcı olabilir.
http://www.ari-sutu.com

polatuz 16-11-2008 19:11

Sn. gokovaa,
Propolis benim de ilgimi çekti. Hesabınıza havale yapsam bana da ham propolis temin edip gönderebilir misiniz?
Saygılar,

gokovaa 16-11-2008 23:19

Sn.Polatuz ne kadar istediğinizi bildirirseniz ****** gönderebilirm.

Baldaş 17-11-2008 09:51

Bitkisel kimyasallardan POLİFENOLLER

Alt grubu olan FLAVONOİDLER : flavonlar, flavanollar, flavanonlar, katecin, anthocyanin, isoflavolar

Cathecin: Yeşil çay
Anthocyanin: Yaban Mersini, kiraz, mürver meyvesi
İsoflavon: Soya
Flavonol: Elma
da yüksek oranda bulunur.


Alt grubu olan KAROTENOİDLER : Beta karoten, Lutein, Likopen, Zeaxzanthin

Beta Karoten: Havuç ve diğer turuncu sebzeler
Lutein: Brokoli. lahana vb. koyu yeşil sebzeler
Likopen: Kırmızı biber, domates
Zeaxzanthin: Mısır ıspanak gibi sarı yeşil sebzelerde
yüksek oranda bulunur.

Yiyecek olarak tüketilen bitkilerin sadece vitamin ve mineraller değil, bitkiye rengini tadını ve şeklini veren 25.000 den fazla mikro kimyasallar da taşıdığı biliniyor.Bu kimyasallarla ilgili yapılan araştırmaların büyük bölümü, kalp ve damar hastalıkları ile kanseri önlemekte yardımcı olabildiklerini gösteriyor.

( Doktor Alan C. Logan-Beyin Diyeti ) Alıntıdır.

Baldaş 17-11-2008 10:45

ABD Tarım Bakanlığı'nın beslenme uzmanları 150'den fazla meyve sebze çalı meyvesi çay kuruyemiş baharat ve hazır yemekteki antioksidan değerlerini belirledi. Uzmanlar bu değerleri serbest radikalleri emme kapasitesi ( ORAC ) ölçeğine göre belirliyor. Bu ölçekte esas olarak bir yiyecek ya da besinin serbest radikallerle başa çıkma ve onları defedebilme kabiliyeti açılarından etkinliğine bakılıyor.

Tarım bakanlığının antioksidan gıdalar üzerine halen sürdürdüğü incelemenin büyük bir kısmı Journal of Agricultural and Food Chemistry (2004) dergisinde yayımlandı.

Elmaların soyulmamış haliyle, bazı meyvelerin taze ve dondurulmuş halde, ağdalı şurup içinde konserve edilmiş hallerinden daha fazla antioksidan değerine sahip olduğu gibi ilginç bulgular ortaya çıktı.

Kuruyemişlerde çok yüksek ORAC dreğerleri bulunması ve baharatların az bir kısmında, tarçın, karanfil, hardal ve acı biberde çok fazla miktarda antioksidan aktivitesi olması birçok kişiyi şaşırttı.

Fesleğen, kekik ve maydanoz gibi yemeklik bitkilerin çok güçlü antioksidanlar olduğu ortaya çıktı. ( Aynı kitaptan alıntıdır )


Bu da benim notum: Bitkilerin şifa kaynağı olduğunu bizden birileri söylediği zaman çoğu kez şarlatanlıkla suçlanır ve küçümsenirdi. Elimdeki İbni Sina'ya ait kitabı okuyup okuyup dalga geçenleri de görmüştüm. ( Aman arkadaşlar ne olur tartışma açılmasın küçük bir not ekledim o kadar. )

Aynı şeyleri Amerikalı Uzmanlar söyleyince onaylar olduk.

polatuz 17-11-2008 12:13

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi gokovaa (Mesaj 317185)
Sn.Polatuz ne kadar istediğinizi bildirirseniz ****** gönderebilirm.

Sn. Gokovaa,
50 gram kadar bir miktar yeterli olacaktır sanırım. Bana hesap bilgilerinizi özel mesajla bildirirseniz, havale yapabilirim.
Çok teşekkürler.

susam 17-11-2008 15:16

Sayın Gökova. Sizi ben de zahmete sokacağım. İlk etapta 250 gr. propoliste ben istiyorum. Hesap numaranızı özel mesajla bana da bildirirseniz havale yaparım. İlgilendiğiniz için çok teşekkürler.

gokovaa 17-11-2008 22:49

Rica ederim faydalı olacağını bilmek beni mutlu ediyor,ben ham olarak dil altında hap kadar kullandım,aldığım yerde bu şekilde kullanılabildiğide söylendi ama çok zor eriyor ve biraz dilinizi uyuşturuyor.

Baldaş 20-11-2008 07:41

Bölgesel bir haber ama büyükşehirlerdeki yükü de azaltacağından bence çok önemli bir gelişme. İnşallah devamı gelir...


KARADENİZ'E KANSER TARAMA CİHAZI
Karadeniz Bölgesi'nde ilk defa Samsun Mehmet Aydın Devlet Hastanesi'nde PET-CT adı verilen kanser tarama cihazı hizmete girdi.

19 Kasım 2008 Çarşamba 21:32

Normalde küçük kanserli dokuların 2 santimetresine kadarı belirlenirken, yeni alınan cihazla 2 milimetreye kadarı tespit edilebilecek ve Karadenizli hasta Ankara'ya gitmek zorunda kalmayacak.

Samsun Mehmet Aydın Devlet Hastanesi Başhekim Opr. Dr. Ferhat Günaydın'ın girişmeleri sonucu, kanser hastalığının yaygın olduğu Karadeniz Bölgesi'ne PET-CT cihazı kazandırıldı.

Kanser teşhis ve taramada kullanılan söz konusu cihaz, Samsun Mehmet Aydın Devlet Hastanesi'nde oluşturulan Kanser Tarama Merkezi'nde hizmete girdi.

Başhekim Opr. Dr. Ferhat Günaydın, Artvin'den Zonguldak'a kadar olan illerde bulunan sağlık kuruluşlarında bu cihazın bulunmadığını belirterek, verdikleri hizmetten dolayı artık hastaların Ankara ve İstanbul illerine gitmek zorunda kalmayacağını söyledi.

Başhekim Günaydın, "Hastanemiz, Karadeniz Bölgesi'nde kanserli hastaların erken teşhisi, tedavilerini yönlendirilmesi ve planlanması çok büyük bir önemi sahip olan PET-CT cihazına kavuşmuştur. Bunun alınmasıyla insanlarımızın kanserinin daha erken teşhis edilmesi, tedavi edilme safhasının belirlenmesi için çok büyük bir ihtiyacı giderecektir. Bu cihazın özelliği, normalde küçük kanserli dokuların 2 santimetresine kadarı tespit edilirken, bu yeni alınan cihazla kanserli bölüm 2 milimetreye kadar tespit edilebilecektir. Bu kanser tedavisinin de ve teşhisinde çok önemli bir artı değerdir. Bu şekilde bölge olarak bir ihtiyacımızı da gidermiş olduk. Daha önce bu tür hastalar bu tetkik yapılması için Karadeniz'deki bütün hastalar Ankara ve İstanbul'a gidiyorlardı. Mevcut Ankara'da ve Türkiye'de olan cihazların göz önüne alırsak bizim şu an satın aldığımız cihaz kurulu olan cihazların yüzde 80'inden daha fazla tekniğe sahip bir cihaz. Bu teknikte bir cihaz Türkiye Ankara, İstanbul ve İzmir illeri göz önüne alındığında 8-10 tane olabilir. Gerçekten Karadeniz için büyük bir ihtiyaçtı. Hastanemiz bünyesindeki Onkoloji Ünitesi'ni de bu şekilde güçlendirmiş olduk. Bu tür onkolojik hastalara maruz kalan vatandaşlarımıza en üst seviyede hizmet sunma imkanına kavuştuk. 'Kanserden korkma, geç kalmaktan kork' sloganı vardı. Şimdi de bu sloganın gerçek olduğunu alınan cihazla tespit edeceğiz" dedi.

Sağlık Bakanlığı Kanser Araştırma ve Kanserle Mücadele Daire Başkanlığı görevlileri ile toplantı yaptıklarını hatırlatan Başhekim Opr.Dr. Ferhat Günaydın, Samsun'un, İzmir ile birlikte Türkiye'de en fazla akciğer kanserinin olduğu illerin başını çektiğini ifade ederek, "Samsun'un Akciğer kanseri ile birinci sırada yer almasının muhtemel sebepleri tütün ekimi ve sigara kullanımının yüksek olduğundan dolayı olduğu kanaatindeyiz .Özellikle de akciğer kanserinde bu cihazların çok erken dönemde teşhis etme imkanları vardır. Bunu devletimiz adına vatandaşımızın hizmetine sunmaktan mutluyuz. İnşallah daha ileri tetkik ve tedavi imkanları ile teşhis imkanlarını vatandaşlarımıza sunacağız" diye konuştu.

Kanser Tarama Merkezi Sorumlusu Nükleer Tıp Uzmanı Dr. Selahattin Albayrak ise PET-CT cihazının önemine değindi. Dr. Albayrak, şunları söyledi: “Kanser Tarama Merkezi'nde enjeksiyon odası, radyoaktif madde hazırlama odası ve çekim odası bulunuyor. Gelen hastalar kanser tanımı olan hastalar. Bu hastaların tedaviye cevapları, baştaki teşhisleri, tedaviden ne kadar yararlandıkları, fayda görüp görmedikleri ve başka tedavi metotları ile incelemeler değerlendirilecek. Bazı kanserli hastaların yıllık kontrolleri gerekiyor. Tomografi ve MR çekimlerine gerek kalmadan tüm vücut tepeden aşağı taranarak hastalık teşhis ediliyor. Radyoaktif madde İstanbul'dan uçakla havaalanına her sabah gelecek. Aracı firma onları her gün bize getirecek. Bizde saat 12.00'ye kadar kullanacağız."

susam 20-11-2008 13:35

Ah şu cihazdan bir tanede Farabi Hastanesine alsalar. Şu anda için için yayılarak organları tutulan ve bundan habersiz kaç kişi vardır?

Baldaş 20-11-2008 14:04

Gönül istiyor her ilimizde kanserin erken teşhisi için gereken tam donanım ve malzeme bulunsun... Bunun maliyeti hastane başına ne kadar tutar? Para toplansa kaçta kaçı karşılanabilir ?... Böyle bir çalışmaya herhangi bir sivil toplum kuruluşu öncülük edemez mi?

susam 21-11-2008 11:54

Baldaş. Aslında üniversite hastaneleri kendi imkanlarıyla bile alabilirler. Ama yanlış dağılımlar ve yatırımlar yüzünden maalesef eski cihazlarla yetinmek zorunda bırakıyorlar bizi. Herkesin amacı çok kazanmak olunca hastalarımız maalesef şehirden şehire taşınmak zorunda kalıyor.

gokovaa 05-12-2008 18:06

propolis hazırlanışı:formül şöyle, 100 gr toz propolis ( buzlukta donduktan sonra kahve değirmeni falan gibi şeylerle toz haline getirebilirsiniz dediler bana ama nasıl toz haline getireceğiz onu düşünüyorum hala:dilli:) % 70 etil alkol içerisinde ( 1lt) karıştırılarak koyu renk şişe içersinde sürekli alt üst edilerek 15 gün beklenir süzülerek saf propolis alkol damla elde edilir.

denizakvaryumu 05-12-2008 21:07

http://www.balen.com.tr/index.php?p=59&l=1

http://www.koysepete.com/en+ucuz+avi...sul+91865.aspx

http://www.nekadar.com/109946.html

Piyasada çeşitli propolisler mevcut


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 13:24.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)

Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025