agaclar.net

agaclar.net (https://www.agaclar.net/forum/)
-   Daha İyi Bir Yaşam İçin (https://www.agaclar.net/forum/daha-iyi-bir-yasam-icin/)
-   -   Kanser (https://www.agaclar.net/forum/daha-iyi-bir-yasam-icin/9768.htm)

nevsune 22-10-2008 09:34

Kaçın, kaçın. Bahçenizde ne güzel antioksidanlar yetiştirirsiniz, biz de arada bir gelip arınma kürleri yaparız:)

Şaka bir yana ama gerçekten kentlerin olumsuz etkilerinden kurtulmuş bir yer bulmak giderek zorlaşacak sanırım. Köylerde de arabalardan geçilmiyor. Tarımda her yerde kimyasallar, hormonlar kullanılıyor. Gerçi kendi tarlasının bir bölümünde kendi yiyeceğini hormonsuz, ilaçsız yetiştirenler de var ama o bitkilerin, tarlanın geri kalanından etkilendiğini farkedemiyorlar:) Pazarlarda, büyük kentlerden getirilen zararlı boyalarla boyanmış ucuz giysiler satılmakta. Kimse artık ahşap ev yaptırmıyor. İşin en vahim tarafı ise, gençlerin beslenmeleri kent fastfood alışkanlığına dönüşmüş. Balıkçı köyündeki gençlerin balık yemediklerini, çoğunun sebzelere burun büktüklerini hayretle gördüm. Varsa yoksa köfte-patates veya döner-ekmek.

Yani yaşam biçimi bakımından kentiçi-dışı farkı giderek azalıyor. Eeee, ne yapacağız şimdi?

Baldaş 22-10-2008 10:12

Bence bu kadar karamsar olmaya gerek yok. Terkediş önce evin içinden başlamalı. Yoksa nereye gidersek gidelim zararlı alışkanlıklarımız peşimizden gelir. Önce alışkanlıklarımızı terketmeliyiz. Şehri terketmek alışkanlıkları terketmekten daha kolay. Eve bol sebze meyve girmeli, alışveriş yapılırken araştırıcı olunmalı özen gösterilmeli.( Hiç olmazsa ekmeğinizi evde kendiniz yapın, zeytininizi, sütünüzü, sıvıyağınızı özel olarak getirtmenin yollarını arayın ) Spor yapmak, hareketli olmak prensip edinilmeli.


Hatta bence işe nereden başlayın biliyor musunuz? ( Ben terkettim çok şükür ) Vahşet haberleri yayınlayan gazete ve kanalları (hiçbir ayrım yapmadan söylüyorum) izlememekten. Size gerekli olmayan görüntülere bakmayın. Nasıl davranılınca sonucu ne oluyor bilelim ama feryat figan ağlayanları, kazaları, cinayetleri, cesetleri, yaralıları üzeri karartılsa dahi görmek sadece sinir sisteminizi yıpratır bağışıklık sisteminizi çökertir.

İki sene önce izlediğim bir haberin etkileri hala üzerimde. Ne olduğunu hatırlatıp sizi yine üzmek istemiyorum ama insanın ne kadar etkilenebileceğini belirtmek için yazdım bunu da...

denizakvaryumu 24-10-2008 12:42

Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer, "kansere bu yıl ayrılan bütçenin 7 milyon YTL olduğunu " söyleyerek, "'Önümüzdeki yıl da bu bütçeye ek olarak 1-1.5 milyon dolar da Dünya Bankası'ndan kullanacağız. 8-10 yıl öncesine kadar kanser bütçesi 600 bin YTL idi... "dedi.

http://www.haberx.com/Saglik-Haberle...lik-butce.aspx

Baldaş 24-10-2008 15:35

Verdiğiniz bilgiler için sağolun Denizakvaryumu. Bu arada anladığım kadarıyla arazi arayışları içindesiniz. Mümkün olduğu kadar sakin ve planlı yapılaşan bir bölgeyi tercih edin. Kısa sürede yeniden şehrin içinde kalmayın derim.
Sizin için de dua ediyorum inşallah gönlünüze göre bir yer bulur arıcılığınıza devam edebilirsiniz :))
Bizim coğrafyamız o kadar farklı ki ilk defa gelen bazı insanlar " Burada insanlar yuvarlanmadan nasıl dolaşıyor ki" diye soruyorlar :) Şey için dedim: yani bizim öyle geniş arazilere sahip olma gibi bir şansımız yok. Refüjlere bile lahana ekiliyor burada :)

Lilium 26-10-2008 15:01

Değerli arkadaşlar vermiş olduğunuz bilgilere çok çok teşekkür ederim.

denizakvaryumu 27-10-2008 11:54

1 Eklenti(ler)
Teşekkürler Sn.Baldaş

---------------------------

Genetik olarak modifiye edilmiş, süper mor domatesler kanserle savaşacak

İngiltere’nin Norwich kentindeki John Innes Merkezi’nden bir grup bilimadamı, antokiyan açısından zengin olan aslanağzı çiçeği genlerini domatesle birleştirdi.

Nature Biotechnology adı tıp dergisinde de yayımlanan çalışmada, bu şekilde geliştirilen domatesleri yiyen farelerin daha uzun yaşadıkları belirlendi.

Böğürtlen, kızılcık ve kuş kirazı gibi meyvelerde bol miktarda bulunan antokiyan maddesinin kalın bağırsak kanseri hücrelerininin büyümesini önemli oranda yavaşlattığı belirlendi.

Bu meyveler aynı zamanda vücudu kardiyovasküler ve yaşlanmayla ilgili dejeneratif hastalıklara karşı da koruyor.

Pigmentlerin iltihaplanmayı önleyici, görme yeteneğini güçlendirici, obezite ve diyabet hastalıklarına karşı koruyucu olduğuna dair kanıtlar da bulunuyor.

Eklenti 51043

John Innes ekibi bu pigmentlerin daha çok tüketilen meyve sebzelerde de bulunmasını sağlamanın yollarını araştırıyor.

Domates, likopen ve falavanoid gibi faydalı antioksidant madde açısından zengin olan bir bitki. Şimdi domates genetik değişime uğratılarak genelde mor renkli meyvalarda bulunan diğer faydalı pigmentlerde eklendi.

Çalışmaya başkanlık yapan profesör Cathie Martin, “Birçok kişi günde beş porsiyon meyva ve sebze yemiyor ama eğer biyoaktive madde açısından zengin hale getirilmiş sebze ve meyveleri az miktarlarda da yeseler daha çok faydalanabilirler” dedi.

http://www.milliyet.com.tr/Yasam/Son...2008&b=Kansere karsi mor domates&ver=27

nevsune 27-10-2008 15:46

Açıkcası bu genetiği ile oynanmış türlerden ben çok aydınlanmış değilim. Olumlu amaçlar için yapılsa dahi ilerde bunlardan ne gibi olumsuz sonuçlar çıkacağı belli olmayabiliyor.

Biliyorsunuz, daha önce de soya, mısır gibi sebzelerin genetiği ile oynandığı için sağlığa zararları ortaya çıkmıştı. O çalışmalar yapılırken hiç kuşkusuz amaçlar iyi idi (örneğin zararlılara karşı korunmaları idi biri) ama varılan sonuç kötü olmuştu. Kanser nedenlerinden biri sayılmıştı. Hatta tüketici dernekleri bunlardan yapılma ürünlere savaş açmışlardı. O gün, bu gündür örneğin soya ile ilgili bir ürün alacaksam, iki-üç misli para verip genetiği ile oynanmamışını tercih ediyorum.

Yani, kafamda daha bu olay tazeliğini korurken, bir de domatesin genetiği ile oynanmışını denemek bana biraz uzak geliyor. Saf olanını tercih ederim. Çok mu muhafazakar bir görüş oldu:)

denizakvaryumu 27-10-2008 15:56

Cep telefonu gibi uzun vadede sonuçlar geldikçe durum net olarak ortaya çıkacak...Şu bir gerçek ki genetiği değiştirilmiş ürünler çoğalacak.

nevsune 27-10-2008 16:18

Çok haklısınız. İlerde başımıza kimbilir daha neler gelecek.

Baldaş 28-10-2008 09:06

Bir başka konu :

Sularımızı idareli kullanmak zorunda olduğumuzu hepimiz biliyoruz. Bu nedenle mutfakta çeşme altında bulaşık yıkamak hele de büyükşehirde yaşayan insanlar için olanaksız hale geldi. Aynı zamanda çalışan bayanların zaman darlığı nedeniyle bulaşık makinesi kullanması zorunluluk oldu. FARKINDA OLUNMADAN HER GÜN BİR MİKTAR DETERJAN VÜCUDUMUZA GİRİYOR...DİKKAT. Elde yıkamak biraz da bu yüzden biraz daha riskli çünkü tam durulamayı sağlayamayabiliyoruz.

Benim yöntemim şu: Bulaşık makinesi kullanırken deterjan ve parlatıcı koymuyorum. Bir bulaşık leğenine su doldurup bulaşık artıklarını duruladıktan sonra makineye diziyorum ve makineyi en sıcak yıkama ayarına getiriyorum. Bulaşıklar tertemiz oluyor.Ayrıca camların üzerinde zamanla oluşan matlıktan eser kalmıyor. Bir de deterjanın hoş olmayan insanı işkillendiren kokusundan kurtulmuş oluyorsunuz. Yalnız tuz olayını çözemedim içeriğini de tam olarak bilmiyorum. Bilen bir arkadaşımız bizi aydınlatırsa çok iyi olur.

BALIK SATIN ALIRKEN NEDEN DİKKAT ETMELİYİZ ?

Bunun cevabını da hepimiz biliyoruz. İnsanlığın kirlettiği dünyadan en fazla DENİZLER etkileniyor. Kimyasal atıklar en fazla denizlerde birikiyor. Hayatın başlangıç yeri olan denizler canlı türlerinin yok olmaya başladığı yer de olacak.
Fabrika atıkları, tüm ev ve işyerlerinden suya karıştırılan deterjanlar, tıbbi atıklar, deniz kazalarından kaynaklanan petrol sızıntıları, kaynak sularına karışan tarım ilaçları ve diğer kimyasallar....

Balığın faydalı bir besin olduğunu biliyoruz ama alırken bütün bunları bir düşünün. ÖZELLİKLE DENİZ DİBİNDE BESLENEN DİP BALIKLARINI KESİNLİKLE SATIN ALMAYIN...

ÇAMAŞIR YIKARKEN :

Bebekler için üretilen sabun tozlarını kullanıyorum. Onu da çok fazla koymuyorum. Yumuşatıcıya falan gerek duymuyorum. Makineyi biraz daha sıcak ayara getiriyorum. Kar gibi beyaz gömlek giymek gibi bir sorunum yok. BİZİM SORUNUMUZ TEMİZ SUYA ULAŞMA SORUNU OLMALIDIR. BELKİ KOMİK BİR DÜŞÜNCE AMA DÜNYANIN GELECEĞİ BÜYÜK ORANDA KADINLARIN ELİNDEDİR.

Belki biraz konu dağılmış olacak ama küresel ısınma nedeniyle, yağmur sularının sadece barajlarda birikmesi fikri yetersiz kalmaya başladı. Belki de geliştirilen yeni basit projelerle her bir apartman ve ev terasında ya da bahçesinde insanlar kendi sarnıcını oluşturup en azından bahçe sulama vs. ihtiyaçları için bu suya başvurabilirler...

denizakvaryumu 28-10-2008 11:46

http://shop.thelifeco.com.tr/Organik...Tozu-P124.aspx

http://shop.thelifeco.com.tr/Organik...Tuzu-P125.aspx

http://shop.thelifeco.com.tr/Organik...kli--P127.aspx

Denediniz mi?

Bu ürünlerin zararlı olmadığı belirtiyor.Ne doğaya ne de insana...

şeref 28-10-2008 15:32

sevgili arkadaşlarım,
sizler ne söylüyorsunuz ki,
biz toplum olarak, her sıkıntımızı, sorunumuzu hep içimize atmışızdır.
nerede kolonoskopiyi endoskopiyi yaptıracak kadın veya erkek arkadaşlarımız , ancak iş işten geçince zorunlu olarak gidiyoruz "doktora" bizler toplum olarak tavuk misali yumurta biryerlerde son aşamaya gelince hatırlıyoruz. (çok özür diliyorum) ancak ve ancak yoklukta varlığın, hastalıkta sağlığın kıymetini anlıyoruz.
neden!!!!!!
çünki bize birşey olmaz.
biz hastalanmayız.
bizler ne zorluklar , ne çernobiller, ne deli danalar, ne ekonomik krizler, ne savaşlar, ne yokluklar, ne ...ne.... ne... vs. vs.
uyanalım beyler ve hanımlar, bize birşey olmaz dememeli, bize de herşey oluyor veya olduruluyor....................................... ..
ihmal etmeyelim lütfen. lütfen. lütfen.
sonra çok geç olabilir. geç olmasına izin vermeyin, gelin hep beraber izin vermeyelim.

ÖNCE SAĞLIK DİYELİM.
HERKESİ SEVİYORUM. SAYGILARIMI SUNUYORUM.
ŞEREF DENİZ

şeref 28-10-2008 15:36

dostlukla merhaba

--------------------------------------------------------------------------------

ben şeref,
adana, ptt başmüdürlüğü muhasebe amiri,
48 yaşındayım. ünv mezunuyum.yaşamayı çok seviyorum.

ben tüm insanları seviyorum. doğanın güzelliklerini seviyordum.
ama çiçekleri ve ağaçları hastalanınca daha çok sevmeye başladım.

tansiyon hastası oldum. limon ağacını sevdim.
şeker hastası oldum. murt çalısını ve zeytin ağacını sevdim.
hepatit B oldum ayrık otu ve papatyayı sevdim.
kolon kanseri oldum.kereviz ve harnup sevdim.

artık "KARASEVDALIYIM". şimdi herşeyi seviyorum.
zamanım gelince gideceğim yeri de çoooook iyi biliyorum.

HERKESE SAĞLIKLI VE GÜLERYÜZLÜ BİR ÖMÜR DİLİYORUM.
SEVGİLER VE SAYGILAR SUNUYORUM.

Baldaş 28-10-2008 17:50

Merhaba Şeref Bey hoşgeldiniz.


Öncelikle geçmiş olsun diyorum. Dönem dönem insan olmanın mecburi sonucu olan hastalıkları hepimiz yaşıyoruz.

Bu başlıkta ve Ağaçlar net genelinde üye olan tüm insanlar faydalı olduğunu düşündüğü bilgileri paylaşıyor. Eğer sizi çok daha mutlu edecekse bizimle yazışmaya devam edin biz de çok mutlu oluruz. Burada insanların birbirini kırmasına, üzmesine izin verilmez. Çok güzel dostluklar kurulur. İnsanlar elindekileri diğerleriyle paylaşır.

Adanaya selamlar sevgiler gönderiyoruz...

şeref 29-10-2008 02:18

sevgili baldaş,
size yürekten katılıyorum,yazılarınızı takip ediyorum.
bu kadar ilgi,alaka,bilgi paylaşımı ve inceliğinize hayran olmamak elde değil,
benim serzenişim,sadece hasta olduktan sonra kahreden,kendini bırakan üzülen ve paylaşmayanlara,
toplum olarak yıllarca yaptığımız;
- aman konuşma kimse duymasın,
- aman ha duyarlarsa ayıp olur,
- aman ha duyarlarsa seninle yolları ayırır konuşmazlar,
yahu kardeşim hiçbirşey olmaz. yeterki ihmal etmeyelim.
paylaşmamız lazım, konuşmamız lazım, anlatmamız lazım,
allaha şükürler olsun hala ayaktayım. hep erken teşhisler beni ayakta tutuyor,
ben insanlarımızın geç kalmaması, ihmal etmemeleri ve sonradan üzülmemeleri için yazıyorum. herzaman dimdik durmalarını istiyorum.
selam ve sevgileriniz baş tacı, bende saygılarımı gönderiyorum.
yüzünüzden gülücükler eksik olmasın,
allaha emanet olunuz.

alice 29-10-2008 03:30

Kanser çağımızın en önemli sorunlarından biri haline geldi.Tüm Kanser hastalarına acil şifalar dilerim,Allah yardımcıları olsun.

Karadeniz bölgesinde yetişen kokulu üzüm İsebelle üzümü hakkında aşağıda alıntıladığım bir bilgiyi sizlerle paylaşmak isterim.


KANSERE VE KALP KRİZİNE KARŞI KOKULU ÜZÜM !

...........................


2. KANSER VE KALP KRİZİNE KARŞI KOKULU ÜZÜM.


Günümüz dünyasında doğal gıda kaynaklarının giderek bozulması, kirlilik ve diğer etmenler kansere yol açmaktadır. Dünya üzerindeki ölümlerin önemli bir oranını kanser oluşturmaktadır. Resveratrol maddesinin ise kanserden kimyasal olarak korunmada büyük bir potansiyele sahip olduğu bilim adamları tarafından ortaya konulmuştur. Renkli üzümlerin kabuklarında bulunan ve fitoaleksin gurubu bileşiklerden olan resveratrolün hücrelerde değişim sonucunda tümör oluşumuna izin verebilecek hücre içi moleküller üzerine serbest radikallerin saldırısını bloke eder ve sonuçta kanser oluşumunu engeller. ABD’de yapılan bir araştırmada, tümör aşılanmış farelere 18 hafta boyunca 2 kez 1, 5, 10 veya 25 mikromol resveratrol veren araştırıcılar tümör sayısının kontrole göre sırasıyla %50, %63, %88 oranında azaldığını ortaya koymuşlardır. 1997 yılında İllinois Üniversitesinde yapılan bir araştırmada ise kanser aşılanmış farelerde resveratrol maddesinin lezyon gelişimini engellediği ve deride tümör oluşumunu azalttığı saptanmıştır Besinlerin parçalanması sonucunda oluşan serbest radikallerin kılcal damarların duvarlarına saldırmasında güçlü bir antioksidant görev üstlenerek düşük yoğunluktaki lipoproteinlerin, trombositlerin kılcal damarlarda birikmesini engelleyerek kalp krizi riskini azaltmaktadır. Nitekim Fransa’nın bazı bölgelerinde yaşayan insanların doymamış yağ oranı yüksek gıdalar almalarına ve plazmalarındaki kolesterolün yüksek olmasına rağmen kalp krizinden ölenlerin oranının az olduğu belirtilmektedir. Bu durum kırmızı üzüm şırasının tüketiminin fazla olmasına bağlanmaktadır


- Amino asitler, B vitaminleri, mineraller, potasyum, magnezyum ve demir içerdiği için bağışıklık sistemini kuvvetlendirir.


- İçerdiği doğal fruktoz sayesinde vücudun harcadığı enerjinin kısa sürede depolanmasını sağlar.


- Bünyesindeki magnezyum insanın iş verimliliğini artırır.


- Bünyesindeki organik asitler mideye zarar vermeden böbrek ve karaciğerin çalışmalarını hızlandırır, bu çalışmaları destekler.


- Yağların erimesine yardımcı olur.


- Vücudu virüslere karşı dirençli hale getirir.


- Kabuk ve çekirdekleri barsak metabolizmasını hızlandırır.


- Cildin taze ve temiz bir görünüm almasını sağlar.


- İçerdiği bioflavonoidler C vitamini aktivitesini artırır.


- Alerji ve kireçlenmelerde iltihabı engeller.


..........................


Metnin tamamı aşağıdaki linktedir.

http://www.bulancak.gov.tr/index.php...d=40&Itemid=90

Baldaş 29-10-2008 19:37

Merhaba arkadaşlar teşekkürler Alicee...


Sayın Denizakvaryumu verdiğiniz linkleri okumadım ya da umursamadım diye düşünmeyin. Sadece bu tür ürünlere çok yabancıyım. Eğer denediyseniz ve tavsiye ederseniz neden olmasın biz de deneriz...Şimdilik yalnızca izliyorum.


İlgilenenler için çok faydalı olabileceğini düşündüğüm bir kitap:

Yaşama Çevrilen Pedal ( Lance Armstrong )


( Kitap kapağından alıntı )

Henüz yirmidört yaşındayken bir efsane olacağına kesin gözle bakılan Lance Armstrong'a Ekim 1996'da doktorlar testis kanseri teşhisi ile %40 yaşama şansı verdikleri gün bütün hayatı tamamen değişmişti.

Şimdi önünde uzanan yol, bisikletiyle katedeceği kilometreler değil, bu dünyada varolmayla olmama arasında geçecek çekişme dolu günlerdi.

Artık bundan sonra pedalların yaşama çevrileceği belliydi.

Her zaman olduğu gibi önderlik ruhuyla önünde uzanan yola koyuldu ve yine her zaman olduğu gibi asla kaybetmemeye kararlıydı.

Bir yandan vücudunu istila eden kanserle ve ruhunu tüketmekle tehdit eden kemoterapiyle savaşırken, bir yandan antrenmanlarına odaklandı ve etrafındaki hayattan asla pesetmeyenlerden güç aldı.

Hastaneden çıkışından sadece onaltı ay geçmişti ki Dünya'nın en zor parkuru olarak bilinen Tour de France'ı kazandı. Hem de şimdiye kadar kimsenin yapamadığını yaparak ve hız rekoru kırarak. Üstüne üstlük bundan birkaç ay sonra da hayatında yepyeni bir çiçek açtı ve baba oldu.

Yaşama Çevrilen Pedal, bir insanın hayatın ona veda hazırlığına karşı verdiği ilham verici bir savaştır. Acıları zafere, trajedileri şölene çeviren bir insan harikasının, yaşamını geri alışının öyküsüdür.

Bu, anlatılamayacak bir cesaretin, tutkunun ve yaşamla olan aşkın öyküsüdür.

Bu Dünya'nın gelmiş geçmiş en büyük şampiyonunun öyküsüdür...

susam 01-11-2008 15:38

Arkadaşlar. Yazdıklarınızı tek tek okudum. Ve bu yılımı kanser hastası olan annem için neler yapabilirizi araştırarak geçirmiş biri olarak, bu sayfayı daha önce farketmemiş olmamdan hayıflandım.
Ben kanserin genetik boyutunu ailemde gördüm. Önce anneannem, sonrasında dedem, dayım, teyzem ve bu arada eceliyle öldüğünü sandığımız kimbilir hangi akrabalarımız, sonunda da annem.
Burada herkes nasıl korunabilirizi paylaşmış. Ben daha farklı birşeyler yazmak istiyorum. Zira yazacaklarım hepimizin başına gelebilir.
Annem üç yıl önce karın ağrısı şikayetiyle başladı hastanelere gitmeye. Çekilen ultrasonların haddi hesabı yok. Safra kesesinde taş var teşhisi kondu. Yaşı şu an itibariyle 76. Kendimi bildim bileli üretken, kıpır kıpır, gönlü hep genç kalmış hiper aktif bir insandır. Ömrü boyunca sigara içmedi. Babam sigara tiryakisi olduğu halde, hatta günde 3 paket içiyor olmasına rağmen, bizimle yaşayan anneanneme saygısından dolayı hiç bir zaman evde sigara içmemiştir. Dolayısıyla bizim evimizin havası hep temizdi. 45 yaşına kadar köyde, kerpiç bir evde yaşadı. Onun ilk sorumluluğu topraktı. Toprağı işlemek. Suni gübrelerin toprağa karıştırıldığı zamanlarda şehirde yaşıyordu. Yani yaşamının uzun evresinde organik beslendi. Havası temiz, suyu temiz, yiyeceği temiz... Ben çamaşırlarımızın küllü suyla yıkandığı dönemleri hatırlarım. Deterjanla tanışması geç olmuştur. Ama büyük üzüntüler atlattı. İki genç kızını yakın arayla kaybetti. Sanırım genetik yatkınlık haricinde bu hastalığa yakalanmasındaki en önemli etkenlerden biri de bu yoğun strestir.
Safra kesesi taşı için defalarca hastanelere müracat etti. Her defasında ameliyat denildi. Korktuğu için ameliyatı kabul etmedi. Bu arada sayısız ultrason (ki tam batın), kan analizleri, rontgen filmleri çekildi. Derken bu yılın Mart ayında doktoru ve bizler onu ameliyata ikna etmeyi başardık. Ve basit bir operasyon için girdiği kapıdan, 4. evre kanser hastası olduğu tespit edilmiş biri olarak çıktı. Yaygın metastaz yaptığı, asit salgısının tüm batına yayıldığı, bu durumda yapılabilecek hiç birşeyin olmadığı, yine de biyopsi sonucunun beklenmesi gerektiği doktoru tarafından bize söylenenler.
Tüm aile perişan olduk. Yaşlı nede olsa diyebilirsiniz. Ama emin olun benden daha dinç ve hayat dolu... Ve bizim, hepimizin sadece bir tane annesi var. Doktoru taburcu edilmesine karar vermiş. Bu arada ben yollara düştüm. (Ailem egede yaşıyor). Onu ilk gördüğümde büyük bir şok geçirdim. Bir insan bu kadar kısa sürede nasıl bu kadar değişebilir?

susam 01-11-2008 16:00

Taburculuk işlemlerini durdurdum. Hemen bir onkoloji uzmanıyla görüştüm. Bana söylenen kendi adıma kabul edilemezdi. "Anneniz için yapılabilecek hiç bir şey kalmamış, bu saatten sonra bizden ne bekliyorsunuz?"
Annem o kadar acı çekiyordu ki... Birde bunun ameliyat acısı olduğunu sanıyordu. Kendisine hastalığını hiç söylemedik. Doktoru bir şekilde ikna ettim. En azından acılarının dinmesi için yapılabilecek birşeyler vardı. Ve her şey bir yana ben anneme güveniyordum. O yaşamayı bu kadar severken ve de bu kadar dirayetliyken onu kaderine terkedemezdik. Nihayet kemoterapi başladı. Bu arada karadutun bu hastalıkta çok etkili olduğunu öğrendik. Vandan karakovan balı getirtip, her gün taze olarak karadut, kivi ve balı rondodan geçirip püre halinde yedirdik. Moralinin bozulmasını önlemek için onu hiç yanlız bırakmadık. Yanında ağlamadık. Güldük, eğlendik. Hatta bir gece ona kına gecesi düzenledik. Bütün acılarına rağmen sürekli gülüyordu. Çünkü onu güldürüyorduk. Ve tedavisini hiç aksatmadık. Saçlarını kendi ellerimle kazıdım. Sürekli hastalığıyla ilgili şüpheleri vardı. Ona aslında ameliyatı sırasında doktorun bağırsaklarında ciddi bir iltihap gördüğünü, eğer o iltihap kurutulmazsa kansere çevirebileceğini söylediğini, bu yüzden de kanser tedavisine benzer bir tedavi gördüğünü anlattık. Bunun geçici bir süreç olduğunu ve kesinlikle iyileşeceğini sürekli tekrar ettik. Ve üzülmesine fırsat vermedik. Kendi haline kalıp düşünmesine de... Derken ne oldu biliyormusunuz? Annem iyileşiyor. Doktorunu bile çok şaşırttı bu durum. İlk tetkikleriyle şimdikiler arasında uçurumlar var. Bunu duyunca hayatımda ilk kez mutluluktan ağladım.
Şu anda kendi işlerini görebilir durumda. Kemoterapisine bir süre ara verildi. Tabi ki bu iyileşmesine bağlı olarak doktoru tarafından alınan bir karar.
Bu arada belki yakını kemoterapi gören birileri olabilir aramızda. Hasta için ne kadar ağır bir tedavi olduğu malum. Annemde de yan etkiler hat safhadaydı. Tedaviden sonra günlerce iştahı kesiliyor ve sürekli safra çıkarıyordu. Bu durumun psikolojik yönü olabileceğini düşünüp bir tedavi öncesinde ona "Anneciğim, artık doktorun önceki ilaçlardan vermeyecek. Ona bu ilaçların sana çok dokunduğunu söyledim. O da tamam o zaman değiştirelim dedi. Bu tedavinde yeni ilaç verecekler. Bu ilaçlar mide bulantısı, halsizlik, iştahsızlık yapmıyor. Bundan sonra bu ilaçları alacaksın." dedim. Ve işe yaradı. O tedaviden sonra bir daha bulantısı olmadı. Ve biliyormusunuz, garibim bana dua ediyor. Doktora ilaçları değiştirtiğimi sandığı için.
Öz cümle, bu tür hastalıklarda moral, inanç ve de günlük hayatın devamı önemli. Tıp bir yerde yetersiz kalıyor. Bu açığı o hastalığı yaşayan insanın içindeki manevi dinamikleri çalıştırarak kapatabiliriz.
Annem 76 yaşında. Birkaç ay yaşayabilirse şanslı deniliyordu. Ama bu gün kendi ihtiyaçlarını karşılayabiliyor. Acı çekmiyor. Çok mutlu. Hala gelecek planları yapıyor. Önemli olan bu derece umutsuz hastalarda en azından kalan ömrünü olabildiğince konforlu geçirtebilmek. En azından bunun için mücadele edilmeli. Pes etmek kolaylık olur.

susam 01-11-2008 16:04

Bu arada bende de poliplere rastlandı. Ne de olsa genetik yatkınlık var. Ve sağlığıma dikkat ettiğim pek söylenemez. Şimdi 6 ayda bir kontrolden geçmem gerekiyor. Bu durum beni üzüyormu? Hayır. Bir gün mutlaka birşeyler bizi yakalayacak. Bunun adı kanser olur, verem olur, trafik kazası olur... Önemli olan kendi kıyametimizin geleceği saati de bilsek o saate dek moralli ve güzel şeyler yapmaya, yaşamaya çalışmak.
Herkes kendisini mutlu edebilecek birşeyler bulabilir. Hayat bizim hayatımız. Ve onu nasıl geçirdiğimiz bizim seçimlerimizle ilgili. Benim bu tür hastalıklarla ilgili inandığım şey ruhsal sıkıntıların kapıları ardına kadar açtığıdır.

susam 01-11-2008 16:09

Bu arada organik tarımdan bahsediliyor. Enteresan ama daha bu sabah eşimle bu konuda epeyce konuşmuştuk. İşin aslı şu ki, organik tarım yapmak hayalden öte birşey. Ya da ben böyle düşünüyorum. Neden mi? Bir düşünelim. 70 yıl boyunca hiç hayvansal gübreler hariç, kimyasal gübre uygulanmamış her hangi bir toprak parçası biliyormusunuz? Hadi diyelim bulduk. Bu tarlaya uygulanacak olan hayvan gübresini elde ettiğimiz hayvanlar organik mi besleniyor? Yedikleri arpa, buğday, fiğ **** her ne ise, organikmi? Sulama suları organikmi? Bizler yer örtüsünü mahvettik. Ve şimdi kara kara düşünüyoruz. Gerçi zararın neresinden dönülse kardır. Bizler değil belki de torunlarımızın çocukları organik beslenebilecek. Sizler bu konuda ne dersiniz?

şeref 01-11-2008 19:07

sayın susam,
ben şeref, iyi akşamlar diliyorum,
yazınızı okudum ve gerçekten etkilendim. allah annenize ve size sağlık versin,
size söyleyeceğim tek şey, "hastalığınız ile barışık yaşayın ve olumlu düşünün"
ben de 3 yıldır diabet, 25 yıldır yüksek tansiyon, 12 yıldır hepatit B, ve 2 yıldır kolon kanseri var. ihtiyacımı olan inanç,ümit, umut, ve güleryüzlü insanlar, yiyecek olarak ta kırmızı lahana,çekirdekli siyah üzüm, kırmızı pancar,ananas,balık,brokoli,....
en önemlisi "MORAL,MORAL,MORAL" paylaşmak istediğiniz ne var ise her an yazışırım vakit hiç önemli değil, gece gündüz,bayram seyran ne zaman isterseniz.
paylaştıkça sıkıntılar azalır.

susam 02-11-2008 18:03

Şeref Bey. Sözleriniz çok güzel. Bu arada tüm samimiyetimle geçmiş olsun diyorum. İnsanın kendi başına ya da sevdiklerinin başına gelmeden bilmiyormuş acısını. Fakat bizler güçlü insanlarız değil mi? Her türlü üzüntüden sıyrılıp-silkelenip mücadele edecek güce sahibiz. İnsan olarak bedenimize karşıda sorumluyuz. Onu iyileştirmek için de ne gerekiyorsa yapacağız. Hepimizin bir son günü olacak. Ve hepimiz o günü yaşayacağız. Önemli olan o güne kadar olabildiğince mutlu yaşamaya çalışmak. Ki siz böylesiniz. Böyle olmasanız uzun yıllardır yaşadığınız sıkıntıları bu kadar rahat paylaşamazsınız. Bu açıdan sizi takdir ediyorum.
Ve evet, tüm hastalıklarda olduğu gibi bu hastalıkta da tıbbi tedaviden sonra en önemli mücadele yolu morali üst seviyede tutmaktır. Morallerimiz hep yüksek olmalı. Hep mutlu olun emi...

şeref 02-11-2008 20:12

sayın susam,
yazınızdaki sadelik,güzellik ve samimiyet sizlerin doğasında olduğunu biliyorum.dilekleriniz çok güzel, aynı dilek ve temennilerin tüm insanlar için olmasını istiyorum.yüce mevlam önce çocukların duasını kabul edermiş, sonra hastaların, daha sonra yaşlı ve yolcuların hasta olarak, hazır bu fırsat elimizdeyken tüm insanlık için güzel şeyler dilemek gerçekten güzel birşey,
benim hamurumda insanlarla güzel geçinmek var herhalde, yazmak, konuşmak,paylaşmak huzur veriyor,umarım karşımdaki insanlarda bu huzurdan faydalanıyorlardır.
Eğer bana inanırsanız; konuşmak, gülmek, gezmek, kısacası birşeylerle olabildiğince uğraşmak gerçekten faydalı, insan motive oluyor, olumlu düşünüyor ve özellikle PAYLAŞMAYI çok seviyor.
sadece dikkat edilmesi gereken,
tedavileri ve kontrolleri aksatmamak, doktoruyla diyaloğu bırakmamak, hastalığı kabullenip yeme ve içmeye dikkat etmek, bundan sonrası allaha kalmış birşey,

YÜZÜNÜZDEN TATLI TEBESSÜM HİÇ EKSİK OLMASIN,
KÜÇÜK BİR TÜYO " ÖNCE AYNAYA BAKIN, DAHA SONRA, ÇOCUKLARI SEVİNDİRİN AMA NASIL VEYA NEYLE OLURSA OLSUN, DAHA SONRA AYNAYA BAKIN, YÜZÜNÜZDEKİ FARKI FARK EDİN.
GÖRÜŞMEK ÜZERE,

susam 03-11-2008 10:24

Sayın Şeref. Çocukları sevindirme hadisesini yıllar önce keşfettim. Onlar bizlerin masum yüzleri. Ve onları sevindirmek her şeyden mutluluk verici.

Baldaş 03-11-2008 10:58

Susam beni hatırlamışsındır... Toplantımızda çok kısıtlı konuşma şansımız olduğu için bu konulara değinemedik, yeteri kadar tanışamadık. Paylaşabileceğimiz çok konu var aslında...

Anneniz için yazdıklarınızı ve diğer yazılarınızı tek tek okuyorum. Büyük geçmiş olsun öncelikle. Söylediğinize katılıyorum. Tıp bir yere kadar ilerliyor ama insan biyokimyası o kadar karmaşık ki... Tıp ilmi mutlaka gerekli, bilime inanıyoruz ama bilinmeyen o bölgede nice mucizeler yaşanıyor. Maneviyatın çok önemli olduğuna ben de inanıyorum.

Umarım ilk fırsatta en kısa zamanda yeniden görüşebiliriz...Bu arada nazar değmesin o kadar hayat dolu görünüyordunuz ki ne bileyim herkes ne kadar sorunsuz ve hayat dolu diye geçirmiştim içimden. ( Yaşınızı da hiç göstermiyorsunuz maşallah diyeyim )

Yine de insanları en azından daha dinç yaşayabilmeleri için sağlıklı yaşam konusunda sürekli uyarmak gerekiyor. Paylaşmaya devam edelim... Lütfen yazmaya devam edin...

susam 03-11-2008 15:46

Sevgili Baldaş. Seni nasıl unutabilirim. Bende ilk fırsatta görüşmek isterim. Bu arada sözlerin için çok teşekkür ederim. Şimdi ben desem ki 10 ömürlük sıkıntı yaşadım, kimse inanmaz. Ama doğrusu bu. Kendimce bu büyük sıkıntılarla -buna hastalıklarda dahil- başedebilme yolu olarak olumlu düşünce, iyi niyet, dışa dönük yaşamak, gülmek, gülmek, gülmek şeklinde bir reçete buldum. Bende işe yaradı. Güzel düşüncelerin iyileştirici, dinçleştirici etkisi olduğuna inanıyorum. Kanser de bunlardan biri.
Kanserden korunma yolları konusunda bir çoğunuz gibi benimde kendimce tedbirlerim var. Biz bayanların en çok maruz kaldığımız kanser riski yüksek ürünler sanırım deterjanlardır. Bundan 3 yıl önce bir deterjan firması keşfettim. Türkiyede üretim yapan ve ege üniversitesi tarafından ürün testleri yapılan, gerekli bakanlıklardan izinlerini almış bir marka bu. Piyasada satılmıyor. Ürün temini distirübütörler tarafından sağlanıyor. Tamamen bitkisel içerikli ve çok etkili ürünleri var. Benim favorilerim arasında ilk önce bulaşık makinesi parlatıcısı geliyor. Bu ürün deterjanda bulunan kanserolojen maddeleri nötrlüyor. Ki çoğumuz yemeklerimizi detarjan katkılı yiyoruz. Bu yüzden önemli bir ürün. Bir diğeri çamaşır makinelerinde ve tüm temizlik alanında kullanılabilen çok konsantre bir ürün. Tamamen bitkisel. Kullandığım deterjanlı suyu çiçeklerime döküyorum ve zarar görmüyorlar. Bu açıdan güvenim tam. Mesela tamamen bitkisel bir yağ çözücüsü var. Bu kadar kuvvetli bir ürün daha önce kullanmadım. En azından eldivensiz gönül rahatlığıyla kullanabiliyorum. Bebek cildine bile zarar vermediğine defalarca şahit oldum. Saç şampuanı, duş jeli, dezenfektanlı sıvı sabunu (ki bu sabun bazı ciddi virüsleri dahi yok edebilme özelliğine sahip) ...
Kısacası deterjan kullanırken içim rahat. En azından bu açıdan korunduğumuzu düşünüyorum. Fiyatlarıda uygun olduğu için alım zorluğu yaşamıyorum. Belki sorun olur diye marka vermiyorum. İlgilenen olursa söylerim.
Bu arada kanserle mücadelede ciddi yararları olduğu söylenen bir bitki yetiştirmeye başladım. Belki biliyorsunuzdur. Pepino. Şu anda üstü meyve dolu. Olgunlaşmalarını bekliyorum. Yavaş yavaş çoğaltacağım. Buradan anneme de göndermeyi düşünüyorum. Tadını da merak etmiyor değilim.
Kendi soğanımı balkonumda kendim yetiştiriyorum. Maydanoz ve nanemide. Aslında küçücük balkonlar bile ufak tefek şeyler yetiştirebilmek için değerlendirilebilinir. Bu hem gözümüzü, hem gönlümüzü, hem sağlığımızı, hem de bütçemizi şenlendirir.
Biz hanımlar özellikle güzelleşmek için envayi çeşit ürün kullanırız. Kozmetiğe yatırdığımız para oldukça ciddi boyutlara ulaşabilir. Doğal yollarla hazırlanabilecek birçok reçete var. Belki daha zor ama daha sağlıklı olduğu kesin. Zira gün geçmiyorki bir kozmetik markası hakkında sağlığı tehdit eden maddeler bulunmuş olmasın.
Düzenli yaşamda kanserden korunmak için etkili bir yol olabilir diye düşünüyorum. Düzenli yemek, düzenli ve zamanında uyumak, düzenli spor vs. Gerçi ben bu düzene çok ters bir yaşantı içindeyim ve acısını bir gün çekeceğimi biliyorum.

susam 03-11-2008 15:54

Aslında kendimce tespit ettiğim birşey var. Bu da şudur: İnsanoğlu topraktan uzaklaştıkça sağlığını kaybetti. Toprakla olan bağ insanı sağlıklı kılıyor. Küçükken annemle birlikte ameleliğe giderdik. Nar ağaçlarının çevrelediği pamuk tarlalarında pamuk toplardık. Her yer toprak kokardı. Yağmur yağıncada aynı kokuyu duyardık. Ya da tütün kırardık. Çapa yapardık. Ya da buğday biçerdik. Şimdi tarımda bile makineler devrede. Toprak sanki eskisi gibi kokmuyor. Toprak gün gelecek bize küsecek. Çünkü onu zehirliyoruz. Onunla olan bağımızı koparıyoruz. Doğadan uzaklaşıyoruz. Fıtratımıza aykırı yaşamlar içine girdik. Eşeğe binerek ovaya gitmenin zevkini çocuklarımıza yaşatamıyoruz. Onlar eşeğin oyuncak versiyonunu gördüler. Onlar bizlerin yediği kokulu ve leziz meyveleri tatmadılar. Onlar bizim gibi ağaç tepelerinde dut toplamıyorlar. Ya da çatal dallardan sapan yapmayı, bebek yapmayı denemediler bile...

susam 03-11-2008 15:58

Bizden öncekiler hayatı kolaylaştırmak adına bizlere zehirli bir dünya bıraktılar. Bizler daha da zehirli bir dünyayı çocuklarımıza devredeceğiz. Çok yazık. Ama bu saatten sonra durmak mümkün görünmüyor. Kaptırdım yazdım gidiyorum. Herkesin söyleyecek birçok sözü var. Benimkiler ise birçoğun üstünde sanırım. Daha fazla uzatmayayım değil mi?
Bu arada baldaş sende çok şeker birisin. Sevdiklerin senin gibi bir sevenleri olduğu için kendilerini şanslı saymalılar :).

Baldaş 04-11-2008 07:37

Teşekkürler Susam güzel düşüncelerin için...Çevremde böyle bilinçli insanlar olduğunu görüp duyunca sanki biraz daha rahatlıyorum. Belki çoğunluğu aynı yönde davranmaya sevkedebiliriz.

Pepinonun bu kadar faydalı olduğunu bilmiyordum. Bir akrabamız bahçesinde yetiştiriyor. Ondan isteyeyim o zaman. Yanlış hatırlamıyorsam fidan olarak Gürcistan'dan getiriyorlardı bir ara...

Çocuklar için evet onlar için çok üzgünüm. Kızım için herşeyden vazgeçtim, bıraktım geldim memleketime. Dağlara çıkarıyoruz, yaylaları görmesini sağlıyoruz, denize taş attırıyoruz, inekleri sevdiriyoruz, derelerde oynamasını sağlıyoruz, çiçekleri ağaçları sevdirmeye çalışıyoruz. Ne yapsaydım... Gülhane'ye götürüp oradaki hayvanların içler acısı halini mi seyrettirseydim...Daha konforlu yaşasın diye bunu mu yapsaydım ?

Küçük öneriler:

Çocuklarımız en değerli varlıklarımız olduğuna göre onların sağlığı da en büyük hedefimiz.

Çikolata yerine köme, portakallı gazoz yerine havuç suyu, kola yerine sulandırılmış pekmez, cips yerine fırında patates, neyle yapıldığı belli olmayan hazır dondurma yerine ( Kimbilir belki de Çin'den ithal süt tozu ile ) taze sütten ev yapımı dondurma... Örnekleri çoğaltabiliriz. Gerekirse kandırın, gerekirse yalan söyleyin bu tatlara çocuklarımızı alıştıralım.


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 08:16.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)

Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025