agaclar.net

agaclar.net (https://www.agaclar.net/forum/)
-   Daha İyi Bir Yaşam İçin (https://www.agaclar.net/forum/daha-iyi-bir-yasam-icin/)
-   -   Kanser (https://www.agaclar.net/forum/daha-iyi-bir-yasam-icin/9768.htm)

cemal.S 08-10-2008 08:26

Sevgili Baldas !

Yazıyı bir bir okudum ve konunun önemini biliyorum. Ne yapmak istediğinizi biraz daha açarsanız eminim hepimiz elimizden geleni yaparız.

Saygıyla.

Baldaş 08-10-2008 09:26

Cemal Abi yapmak istediğim şu: 1- İnsanları daha bilinçli hale getirmemiz ve bilgi vermemiz lazım. Bildiğimiz herşeyi burada paylaşalım aydınlanalım. Korkuyla biryere varamıyoruz.
2- Konuyla ilgili yetkili kim varsa baskı oluşturalım. Türkiye Atom enerjisi Kurumu, Çevre Bakanlığı artık kim varsa.Türkiye'nin heryerinde ( Sadece Karadeniz değil ) düzenli olarak radyoaktivite ölçümleri yapılsın. Aval aval olup biteni seyretmeyelim kamuoyu oluşturalım. 3- Kampanya çalışma falan yapalım zararlı ürünleri boykot edelim.

Aklınıza ne gelirse önemli değil benimle paylaşın.
4- Baskı yapalım daha çok sağlık merkezi kurulsun, en yeni en ileri tedavi yöntemleri teknoloji ülkemize getirilsin.
5- Aranızda doktor olan yok mu bilgi verebilecek olan yok mu? Abim uzmanlığını yapan bir doktor ve bana söylediklerini buraya aktaramam kanınız donar.
"Tedavisi pahalı, oldukça eziyetli, hastalıkta yoğun artış var, eceliyle ölme kavramı insanlar için lüks oldu" diye özetleyebilirim. Tartışıyoruz konuşuyoruz net bir sonuca varamadık. Bana söylediği: Ya yaşımız ilerleri ve bu hastalıkla daha çok karşılaşmaya başladık, ya tıp gelişti teşhis ve tedavi olanakları fazlalaştı artış var gibi görünüyor, ya da facia zannedildiğinden çok daha büyük...
Aslında avantajlı durumdayız biraz da ülke olarak. Toprakları henüz yeteri kadar zirai ilaç ve gübreyle kirlenmemiş ülkeler sınıfına giriyoruz. Avrupalılar akın akın gelip buralardan ev ve arazi alıyor. Öyle bir gün gelecek ki bir parça toprağa sahip olabilen insanlar daha şanslı kabul edilecek korkarım..
Artık patlama noktasına geldim hergün yeni bir haber alıyorum ( Biraz önce bir haber daha aldım ). Birşeyler yapalım...Bu arada ilgilenip cevap yazdığın için teşekkür ederim.Hakikaten evlerden uzak bir konu ama zannedildiği kadar uzak değil artık...

( Bulduğum haberleri alıntılayıp burada ilgilenenlerle paylaşacağım )


Karadenizli sanatçı Kazım Koyuncu'yu kansere kurban vermenin acısını yaşayan sanatçı Volkan Konak, Çernobil faciası için hazırladığı raporu geçtiğimiz gün basın mensuplarıyla paylaştı. Karadeniz bölgesine kanser tarama merkezi açılmasını istediğini belirten Konak, "Aksi takdirde yakalarını bırakmayacağım" diye konuştu.


Babasıyla birlikte ailesinden yedi yakınını kanserden kaybeden ve bu durumu 20 yıl önce yaşanan Çernobil faciasına bağlayan Volkan Konak, iki senedir yaptığı araştırmalar üzerine bir rapor hazırladı. ODTÜ Kimya ve Biyoloji Bölümü çalışanları, TAEK (Türkiye Atom Enerje Kurumu), Dokuz Eylül Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi'nin yanı sıra yurtdışından getirdiği bilimadamları, Hamburg Üniversitesi ve ABD Woods Hole Oceennegraphy Enstitüsü'nün katkılarıyla hazırladığı raporda facianın Karadeniz halkı üzerindeki etkilerini ispatladığını belirten Konak, "İnsanlarımıza rahmetli Kazım'ımızı ölümünden sonra verdiğimiz sözü tutmanın buruk sevincini yaşıyoruz. Bu olayın iki sene sürmesinin sebebi; yirmi yıl önce yaşanan hadisenin ilgili evrak bulunamaması ve belli yasakların uygulanmasıdır. Bu belgelere ulaşmak biraz uzadı. Raporumuz 5 bin sayfalık bir araştırmanın sonuç bildirgesidir" dedi.


Alay edilmesi canımızı acıtıyor
Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın, "Karadeniz'deki kanser vakalarında Çernobil'in etkisinin yok" sözlerine çok üzüldüğünü belirten Volkan Konak, "Bakanımız yapılan taramalar sonucunda Karadeniz bölgesindeki kanser hastalarının Çernobil'le alakası olmadığını belirtti. Bizimle alay edilmesi canımızı acıtıyor. Kadınlarımızın tuvalete düşürdüğü ***, sakat doğumları, kısırları, 20 yıldır mezarda sessiz çığlık gibi yatan insanları nasıl taradınız? Benim raporumda 5 bin kişinin ölüm raporu var! Bunların hepsini belgelerle soracağız" diye konuştu. Bu konu siyasi malzeme olmamalı diyen Konak, "Dünya bu gerçeği kabul ediyor. Koffie Annan bile 2016 yılında birşeyler söyleyebiliriz. İnsanlık tarihinin en büyük facialarından biri... Nasıl olduysa bizimkiler bu durumu çözmüş. Bu açıklamanın Sinop'ta kurulacak olan santralle bir bağlantısı var mı? Ben bir bakana bu açıklamayı yakıştıramadım ki, bizde bunun etkisini ispatladık" dedi.

Üniversitelere yasak

"Şu anda ne fındıkta ne çayda radyasyon yoktur. Bizim yaptığımız yirmi sene önceki çalışmanın tezidir. Çernobil özellikle Doğu Karadeniz'de çok etkisi olmuştur" diyen Konak, "Orta Doğu Teknik Üniversitesi'ne giden bir belgeye ulaştık. Belgede Çernobil'le ilgili araştırma yapmamaları gerektiği bildiriliyor. Buna rağmen bir de "Üniversitelerin görüşü" diye bir rapor hazırlanmış. Yasağa rağmen nasıl böyle bir rapor var bende bunu anlamıyorum" diye konuştu.


Ayrıntılı bilgi için http://www.cernobilturkiye.com

Baldaş 08-10-2008 09:43

Sedat TUNALI Ropörtaj alıntısı; www.TrabzosPortal.com


Önceki gece gazeteci arkadaşım İhsan Demir’le birlikte Volkan Konak’ı ziyaret ettik. Hem birkaç haftadır görüşmemiştik hem de Volkan Konak’ın kamuoyuna verdiği kanser araştırması sözünün akıbeti hakkında bilgilenme ihtiyacı doruk noktaya ulaşmıştı.

Zira, Volkan Konak’ın kamuoyuna bu sözü verdiği televizyon programının “müsebbibi” bendim ve tazyikler dayanılır gibi değildi. Konak, söz verdiği süreyi elinde olmayan nedenlerle biraz aşmış ve beklentiler haklılık zeminine oturmuştu. Volkan anlattıkça hem İhsan Demir’in hem de benim ağzımız açık kaldı desek yeri. Neredeyse 20 yıllık gazetecilik geçmişine sahiptik ve Volkan’ın her iddiasının belgesi de elindeydi.

Önce geçmişi ve süreci kısaca bir hatırlayalım

Bilindiği gibi Nisan 1986’da Ukrayna’daki Çernobil Nükleer Santralinin infilak etmesiyle tüm Avrupa’yı etkisi altına alana radyasyon yağmurları ve kanser riski, Türkiye’de de büyük bir infiale sebep olmuştu. Dönemin sorumlu bakanlarından Cahit Aral tepkiler üzerine canlı yayında çay içerek “bakın radyasyon yok olsa ben içer miydim” ciddiyetsizliğiyle bilimi ayaklar altına alırken gerçekleri de radyasyonla birlikte toprağa gömmeye kalkmıştı.

Özellikle Doğu Karadeniz bölgesinde etkili olduğu tahmin edilen Çernobil radyasyonu, devletin yeterli inceleme ve bilimsel desteği vermemesi nedeniyle bölge insanında da karamsarlıkla desteklenmiş bir kaderci anlayışı geliştirmiş ve birçok kanser vakası erken teşhisle önlenebilecekken ölümle sonuçlanmış.

Babası Demirağa Konak da dahil olmak üzere son 3 yılda en yakınlarından 7 kişiyi kansere kurban veren sanatçı Volkan Konak, son olarak çok yakın arkadaşı müzisyen Kazım Koyuncu’nun da kansere yenik düşmesiyle sivil insiyatif koyarak harekete geçtmişti. Katıldığı bir tv programında “ devlet bu işle ilgilenmiyor ve gerçekleri ortaya koymuyorsa bunu Volkan Konak olarak ben yapacağım bu konuda halka söz veriyorum” diyen sanatçı aylar süren tarama ve incelemelerini bitirdi.

Devlet arşivleri ve bölgedeki ölüm kayıtları başta olmak üzere, ulaşabildiği her bilgi zerresini derleyerek uzmanların görüşlerine sunduğunu ve inanılmaz sonuçlara ulaştığını ifade eden Volkan Konak, rapor hakkındaki ayrıntıları yakında bir televizyon programında halkla paylaşacağını ve kanser gerçeğinin tüm çıplaklığıyla ilk kez ortaya koyacağını söyledi.

Dosyadaki ilginç ve sarsıntı yaratacak bulgulardan bazıları şunlar;

- Çernobil sonrası hastane kayıtlarındaki tüm ölümlerin nedeni olarak “ecel” denmiş ve siyasi bir rapor olduğu açık olan kanserden ölüm yoktur sonucuna bu “ecel” kayıtları dikkate alınarak ulaşılmış.
- Trajik kaza sonrası tüm üniversitelere gönderilen bir talimatla Çernobil konusunda araştırma yapmaları YASAKLANMIŞ
- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) o dönem yaptığı bir ölçümü tüm üniversitelere yollamış. Ardından bu üniversitelerden Çernobil raporu “isteyen” TAEK’e tüm üniversiteler önceden kendilerine gönderilen raporu kendi araştırma sonuçlarıymış gibi bildirmişler. Böylece bu kirliliğe birçok üniversite de alet edilmiş. Tüm üniversitelerin ölçüm değerinin, TAEK tarafından bulunan 59.4 lük oranda birleşmesi bilimsel ironi olarak tarihe kaydını düşmüş.


Volkan Konak, kanser dosyasındaki her bilginin belgeleriyle desteklendiğini ve araştırma sonucunda kesin olarak halkın kandırıldığına inandığını söyledi. Sanatçı dosyadaki tüm bilgileri çok yakında kamu oyuyla paylaşacağını, aldığı tüm tehditlere rağmen halka verdiği sözü tutacağını da sözlerine ekledi.

Biz iki gazeteci arkadaş Volkan Konak’tan bize “yayınlama” izni çıkan kısa bir bölümü, yani yukarıdaki kısmı yayınlama izni alıp ayrıldık. Ben işte bu “spor” köşesinde İhsan Demir de sanırım sahibi olduğu haber sitesinde bu “ayıbı” okuyucularına duyuracak.

Evet , bu halk böyle kandırılıyor. Üniversitelerine kanserle ilgili araştırma yapma yasağı getirilen bir ülkenin bakanı çay da içer başka şey de. Güzel ülkem, hiç olmazsa kandırılmışlığa isyan ettiği için tehditler alan Volkan Konak’a sahip çık.

Baldaş 08-10-2008 12:51

http://www.taek.gov.tr/cernobil/6_cernobil_turkiye.pdf


Yukarıda yazdığım adres Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'na ait web sitesi. 1986 yılından bu yana arşivlerin taranması sonucunda elde edilen verilerin ayrıntılı grafikler şeklinde halka bildirilmesini içermektedir. Veriler nasıl hazırlanıyor konuyu uzmanlar bilir ama çok aydınlatıcı bilgiler ve grafikler var didik didik incelemenizi tavsiye ederim


Kopyalama çoğaltma dağıtmanın serbest olduğu ibaresi yer alıyor. Merak edilen konular iletişim yoluyla ayrıca öğrenilebilir. ( Bu ne derece doğru denemek lazım )

cemal.S 09-10-2008 11:02

Merhabalar !

Avukat hanın çok teşekkürler. Bunlar o kadar değerli bilgilerki hiç birimizin anlatmaya gücü yetmez. Siz her şeyi bir güzel ortaya koymuşsunuz. Volkan Konak sanatçımızın durumunuda bir faciaya karşı siyasilerin takındığı tavrıda bir güzel ortaya koymuş yazılarınız. Bu illet güzel KARADENİZİN sadece deniz gören tarafında değil görmeyen tarafındada çok yaygınlaştı. Kısacası durumumuz gerçekten hiç iç açıcı değil.

Bilgiyi paylaşmak gerekiyor her konudaki çoğalsın. Bizlerin artık ortak hareket etme zamanı geldide geçiyor bile.

Bahçede işleriniz nasıl. Güzelim Rizede yeşillerin arasında yaşamak nasıl bir duygu bize bunlarıda bir güzel uygun sayfalarda anlatacağınızı biliyorum.

Saygıyla.

Deniz görmeyen taraftan bir hemşeriniz.

denizakvaryumu 09-10-2008 11:32

Kanser sadece karadenizde değil Türkiye'nin her yerinde yaygın, gazetelerde artık hergün kanser prof.larının yazılarını takip ediyor olmalısınız.(posta)

Her yönüyle bombardıman altındayız.

Yediğimiz ekmek,ilaçlı sebze,meyveler
İçtiğimiz su
soluduğumuz hava
cep telefonları,baz istasyonları,yüksek gerilim, ev içindeki kablosuz ADSL, ev içindeki elektrik hatları
Giydiğimiz giysiler
Şampuanlar,sabunlar,
Evimizdeki boya, taban döşemeleri (taban döşemelerini kaldırın bakın ziftle yapıştırdıklarını göreceksiniz)

Herkes bir gün kanser olacak ama 20 sinde ama 40 ında ama 70 inde.

Bu bombalardan ne kadar az hasar alırsanız o kadar iyi.

Yakınlarım kanser hastası olduğu için biliyorum ama bilmeyenler onkoloji hastanelerine bir gün bir göz atsın.Anlatılmaz-yaşanır.

Bir dağ köyüne kaçmaktan başka çare kalmıyor.Kaçmayı hayal ettiğim eşimin köyünde cep telefonları çekmiyordu geçen sene oraya da baz geldi.

http://www.agaclar.net/forum/showthr...nser+olmas%FDn

Baldaş 09-10-2008 13:04

Sayın Denizakvaryumu daha önce takip edemediğim linki verdiğiniz ve çok önemli bilgileri bize aktardığınız için teşekkür ederim. Olayın ciddiyetinin farkında olan insanlardan birisiniz. Çocuk sahibi olanlarda çok daha dehşetli bir panik duygusu, ne yapalım düşüncesi var.
Avrupa konuya çoktaaan uyandı. Onlar bizden çok daha önce sanayileşmişler bizim yaşadığımız sancıları yıllar önce yaşamaya başlamışlar. Nükleer kazaların zararlarından nasiplerini onlar da almışlar. Neden Avrupalılar Türkiye'den ev ve arazi alıyor, Neden İsrailliler Karadeniz dağlarında bitki, çiçek avına çıkmış? Bana sorarsanız bize kastları olduğu için ya da Dünyanın sonunu hazırlamak için ya da ne bileyim kene yaymak için falan değil. Tamamıyla kendi geleceklerinin kaygısındalar. Dünyayı mahvettiler ve veba salgını gibi yayılan kanserden kaçmak için tabiata sığınıyorlar. Para, güç, konfor, eğitim... Öyle bir gün gelecek ki bunların hiçbiri bir anlam ifade etmeyecek.
NÜKLEER SANTRAL YAPILMASINA KESİNLİKLE KARŞIYIM GEREKİRSE MUM IŞIĞINDA OTURMAYA DA RAZIYIM. Karslılara Iğdırlılara bir sorun bakalım Ermenistan'dan çok bize yakın olan Metzamor Santraliyle ilgili ne düşünüyorlar?


Bildiklerinizi aktarmaya devam etmenizi dilerim Sayın Denizakvaryumu...

SİGARA

Sigarada bugün için bilinen 6000 in üzerinde madde var. Bunlardan sadece yaklaşık yüzde üçünün mutagen (kansere neden olan ) olup olmadığı incelenebilmiştir. Bunlardan elli tanesinin mutagen olduğu kanıtlanmıştır. Sigara içenlerin idrarlarında bulunan bazı maddelerin bakterilerde mutagen olduğu klinik deneylerle kanıtlanmıştır.

Sigarada, Siyanür, kresol, karbonmonoksit, radyoaktif maddelerden thoryum, radyum, polonyum bulunmaktadır. Bunlara ilave olaraka nitrozamin adlı kanserojen madde de sigarada bulunmaktadır.

Prof. İbrahim Adnan Saraçoğlu / Bitkisel Sağlık Rehberi ( Okunmasını tavsiye ederim )


Cemal Abi mesajını şimdi okudum. Buralar gerçekten cennet insanın inanası gelmiyor sıkıntıların yaşandığına... Arkadaşlar yanlış anlamasın buralar tehlikeli topraklar değil. Ne bileyim sık bitki örtüsü, doğal çeşitlilik, gür ormanlarımız bunu kanıtlar gibi. Tam tersine yaşam fışkırmaya devam ediyor ve havamız suyumuz toprağımız yaylalarımız tertemiz, insanın ömrüne ömür katar. Bunu ispatlamak yine de uzmanlara kalmış. Temiz kaynaklardan buz gibi su içmek tertemiz havayı içine çekmek isteyenleri Kaçkar Dağlarına her zaman bekleriz. Ben de bir nevi kaçanlardanım memleketine sığınanlardanım...

denizakvaryumu 09-10-2008 14:35

2 Eklenti(ler)
Eklenti 49187
1.gün

Eklenti 49188
9.gün

Mikrodalgada Isıtılan Su – Bakın Bitkilere Ne Yapıyor !


Resimler 2006 daki bir bilim fuarı projesinden alınmıştır. Filtrelenmiş su ikiye bölündü, yarısı soba üzerinde kaynama noktasına kadar ısıtıldı, diğer yarsısı mikrodalga fırında kaynama noktasına dek ısıtıldı.

Su soğutulduktan sonra, tamamen aynı iki bitki bu ayrı sularla sulandı, amaç normal kaynayan suyla beslenen bitki ile mikrodalgada ısıtılan suyla beslenen bitkinin büyümesi arasında fark olup olmayacağını görmekti.

Suyun enerjisinin veya yapısının mikrodalga tarafından değiştirilebileceği düşünülüyordu. Ve sonuçlar şaşırtıcı oldu.

http://gulernameste.blogcu.com/MAKROBIYOTIK+BESLENME

Baldaş 09-10-2008 14:54

Bu inanılır gibi değil. Olacak iş değil.

Ben de daha önceki sayfalarda belirttiğiniz katkı maddelerini gözden kaçıranlar için tekrarlamak istiyorum. Bir kişiye bile ulaşılabilirse ne mutlu... Nasıl oldu da yazışmaları takip etmedim...

Sağlığınız için: Lütfen her hangi bir gıda maddesi satın almadan önce ambalajının üzerini dikkatlice okuyun.

ZARARSIZ KATKILAR E100, 103, 104, 105, 111, 121, 122, 126,130, 132,
140,151, 152, 160, 161, 162, 163, 170, 174, 175, 180, 181, 200, 201, 202,
203, 236, 237,238, 260, 261, 262, 263, 270, 280, 281, 282, 290, 300, 301,
303, 304, 305, 306, 307, 308, 309, 322, 325, 326, 327, 331, 332, 333, 334,
336, 337, 382, 400, 401, 402, 403, 404,405, 406, 408, 410, 411, 420, 421,
422, 440, 471, 472, 473, 474, 475,480


ŞÜPHELI KATKILAR E125, 141 , 150, 153, 171, 172, 173, 240, 241, 477,
605E220,221,222,223,224, 338, 339, 340, 341, 460, 461, 466, 407 (MIDE VE
BAĞIRSAK HASTALIKLARI) E200 (VUCUTTAKI VITAMIN B12 YI YOK EDIYOR)
E250,251, 320, 321 (KALP HASTALIKLARI, DAMAR SERTLIKLER VE TIKANIKLIKLARI)

TEHLIKELI KATKILAR E102, 120, E311, 312 (NÖROLOJIK HASTALIKLAR)

KANSEROJEN KATKILAR E102, 110, 123, 124, 131, 142, 210, 211, 213, 214, 215,216,
217 ÖRNEĞIN E211-SODYUM BENZOAT KETÇAPLARDA BULUNMAKTADIR.123,110 ABD, INGILTERE, FRANSA, ALMANYA, RUSYA,JAPONYA VE DAHA BIRÇOK ÜLKEDE YASAKLANMIŞTIR. FAKAT ÜLKEMIZDE RENKLI DRAJE ÇIKOLATALARDA VE KAYMAKLI BISKÜVILERDE KULLANILMAKTADIR.

EN TEHLIKELI KANSEROJEN KATKI: E330 ( NE YAZIKKI BIRÇOK HAZIR GIDADA KULLANILMAKTADIR.) (firma isimleri silinmiştir)

KULLANILAN KATKI MADDELERININ TESBITI IÇIN ANALIZ YAPILMASINA IZIN VERILMEMIŞTIR.
LÜTFEN ÇOĞALTARAK DOSTLARINIZA DAĞITINIZ.Bilgilerinize sunulur...

Doç .Dr. Mustafa TÜRKMEN

Baldaş 10-10-2008 12:36

Arkadaşlar tükettiğiniz meyve ve sebzeleri bir gün öncesi akşamından içerisine elma sirkesi kattığınız suyun içinde bekletiyorsunuz. Böylelikle üzerindeki tarım ilaçlarından arındırabiliyorsunuz.
Her akşam içine bir miktar hakiki bal ve elma sirkesi kattığınız bir bardak ılık su içtikten sonra yatın. Ölçülü olarak taze havuç suyu tüketin. Beyaz üzümü mevsiminde ölçülü olarak arada çekirdeklerini de çiğneyerek tüketin.
Su içmekten vazgeçmeyin. Uzun süre aç kalmayın az az da olsa düzenli öğünlerle yeyin.
Vücudunuzda zehirli maddelerin birikmesine mümkün olduğunca izin vermemeye çalışın. Su için, hareket edin, taze sebze meyve tüketin, stresten uzak durun.

günsu 11-10-2008 21:11

Zaten sebzeler hemen çürümeye başlıyor,
artık hiçbir şey eskisi gibi değil.

Maalesefki satın aldığımız herşeyde insan sağlığını hiçe sayarak önce ceplerini düşünüyorlar,komşumuz olan bir bayan hayvan gübresiyle yetiştirdikleri domatezi satmaya gelmeyecek kadar az döktüğünü ve kendilerine ayırdıklarını bahsediyordu.

Sattıkları başka kendi yedikleri başka insanların sağlığı neolursa olsun kimin umurunda:mad:
Bence herkes eskisi gibi salçasını ekmeğini herşeyini evde kendi yapmalı sebzesini kendi yetiştirmeli.Bizden başkası bizim sağlığımızı düşünmez

cemal.S 12-10-2008 10:28

Merhaba Baldas!

Arkadaşlarımızın yazdıklarını şöyle hızla okudum. İzlenimimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Gerçekten çok güzel faydalı bir sayfa oldu. Her bilgiden sonra dahada güzelleşiyor diye düşünüyorum. Başta siz ve konuya mesaj yazan tüm arkadaşlarımıza sonsuz teşekkürler.

Saygıyla.

praecox 12-10-2008 11:37

Ach şu limon asidi ach...!

E330 citrik asit için şu kaynağı bir okuyun.
Link

Terim kargaşamız ve amatörlerin bir lafın bir ucundan tutarak tersten anlaması neyse de bu Prof. imzalı yazılar neyin nesi.
Medyatik olma peşindeler mi?

Alıntı:

# E-330 sitrik asitin kodudur. Sitrik asit başta narenciyeler olmak üzere birçok meyvada yüksek miktarlarda bulunan bir organik asittir. Sitrik asit insan organizmasında da günde gramlarca üretilir. Bu biyokimyasal mekenizmaya trikarboksilik asit siklusu, sitrik asiti veya KREBS siklusu adı verilir. Bu siklus glukozdan enerji sağlanması ile ilgili bir metabolizma olayıdır ve durması organizmada yaşamın durması ile eş anlamlıdır. Bu temel biyokimyasal mekanizma 1953 yılı Nobel Tıp Ödülü'nü alan Sir Hans Adolf Krebs tarafından aydınlatılmıştır.
# Sitrik asit meyva suları ve meşrubatlar başta olmak üzere çok sayıda gıda türünde gıda katkısı olarak kullanılmaktadır.
Citronen saeure cyclus ilk organik kimya derslerinde zar zor adım adım tepkime eşitliklerini ezberlediğim bir döngüdür. Bu olmasa insan da olmaz hal böyle iken... kim bunlar neden böyle bir yanılgıyı ortaya koyuyorlar. Bunları sorgulamamız gerek.
Vor gebrauch des mundes gehirn einschlaten, yani ağzınızı açmadan evvel beyninizi açın.

Şimdi ordaki keşfeden adamın soyadı krebs yani yengeç ancak almancada kanesre verilen adla eşdeğer olduğu için mi limon kanserojen oluyor.
Krebs cyclusu Kanser döngüsü diye bire bir tercüme ederseniz ancak bunu anlıyabilirsiniz.

Ağzı olan konuşuyor.

Ferda Ülkümen 12-10-2008 12:09

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi Baldaş (Mesaj 296327)
EN TEHLIKELI KANSEROJEN KATKI: E330 ( NE YAZIKKI BIRÇOK HAZIR GIDADA KULLANILMAKTADIR.)BAZI HAZIR GIDALARDA TESBIT EDILEN KATKI MADDELERI E330 -(firma isimleri silinmiştir)

KULLANILAN KATKI MADDELERININ TESBITI IÇIN ANALIZ YAPILMASINA IZIN VERILMEMIŞTIR.


Benim de anlayamadığım, analiz yapılmasına izin verilmediyse tesbit edildiği nasıl iddia ediliyor?
Marketten alıp ta analizini yapamıyorlarmı?

malina 12-10-2008 12:33

Gıda Katkı Maddeleri Nedir?

Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliğinde yayımlanan tarife göre; Tek başına gıda olarak tüketilmeyen veya gıda ham veya yardımcı maddesi olarak kullanılmayan, tek başına besleyici değeri olan veya olmayan, seçilen teknoloji gereği kullanılan işlem veya imalat sırasında kalıntı ve türevleri mamul maddede bulunabilen, gıdanın üretilmesi, tasnifi, işlenmesi, hazırlanması, ambalajlanması, taşınması, depolanması sırasında gıda maddesinin koku, tat, görünüş, yapı ve diğer niteliklerini korumak, düzeltmek veya istenmeyen değişikliklere engel olmak ve düzeltmek amacıyla kullanılmasına izin verilen maddelerdir.

E Kodu Nedir ?

Gıda katkı maddelerini tanımlamak ve herhangi bir karışıklığa yol açmamak için kullanılan Avrupa Birliği’nin (EC) simgesi olarak E harfi ve üç rakamlı sayıdan ibaret kodlardır. Avrupa Birliği tarafından her katkı maddesi için belirlenir. Doğal veya sentetik olsun gıda maddelerinde kullanılan ve katkı maddesi olarak tanımlanan tüm kimyasallar bu kodlama sisteminin içindedir.

Katkı Maddeleri Sınıfları Nedir?

Gıda katkı maddeleri işlevlerine göre şu şekilde sınıflanabilir: koruyucular, tatlandırıcılar, antioksidanlar, renklendiriciler, tatlandırıcılar, kekleşmeyi önleyiciler, stabilizerler, emülgatörler, taşıyıcılar, taşıyıcı solventler, asitler, asitliği düzenleyiciler, aroma arttırıcılar, emülsifiye edici tuzlar, hacim arttırıcılar, itici gazlar, jelleştiriciler, kabartıcılar, kıvam arttırıcılar, köpük oluşturucular, köpüklenmeyi önleyiciler, metal bağlayıcılar, modifiye nişastalar, nem tutucular, paketleme gazları, parlatıcılar, sertleştiriciler, stabilizörler, taşıyıcılar, topaklanmayı önleyiciler, un işlem maddeleri.

Her katkı maddesinin kullanım miktarı sınırlandırılmış mıdır?

Hayır, bazı katkı maddelerinin kullanım miktarı iyi teknolojinin gerektirdiği miktar (Good Manufacturing Processes=GMP) olarak tanımlanmaktadır. Bu durumda kullanım miktarı kolonunda (maksimum doz) QUANTUM SATIS (QS) (herhangi bir maksimum seviyenin belirtilmediğini gösterir) ifadesi yer alır. Bununla beraber; bir katkı maddesi özgün bir gıda maddesinde QS maksimum miktarı ile izin verilirken aynı katkı maddesi farklı bir gıdada miktarı sınırlandırılmış olabilir. Örnek; alfatokoferol (E307) rafine zeytinyağında maksimum 200 mg/l maksimum dozuna sahip iken, emülsifiye edilmemiş hayvansal ve bitkisel katı ve sıvı yağlarda QS düzeyinde izin verilebilmektedir.

Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliğine Göre Sayılarla Gıda Katkı Maddeleri

Türk Tgıda Kodeksi Yönetmeliğinde yapılan sınıflamaya göre, birden çok fonksiyonu olan gıda katkı maddeleri, koruyucular, tatlandırıcılar, antioksidanlar, renklendiriciler, tatlandırıcılar ve taşıyıcı solventler olmak üzere toplamda 400’e yaklaşan sayıdadır. Bunların çeşitli gıda maddelerinde maksimum dozları QS düzeyde %17-20 oranındadır. Ayrıca gıda aroma maddeleri sınıfında; yapay aroma maddeleri yaklaşık 400 ve doğala özdeş aroma maddeleri ise yaklaşık 1800 adettir.

Gıda Katkı maddesinin toksik etkileri nasıl araştırılır?

Bir katkı maddesinin toksisitesi; kanser, doğum kusurları, sinir sistemi ya da diğer organlar üzerinde olumsuz etkileri laboratuar hayvanları üzerinde deneylerle araştırılır. Bu çalışmalar; kısa (akut) ve uzun (kronik) süreli testleri içerir. Yapılan testler çok çeşitli olup, fetus testlerini, nörotoksisiste testlerini, en az iki jenerasyon takip edilerek yapılan testleri de içerir. Kanser hariç uzun süreli etkiler için laboratuar hayvanları hiçbir olumsuz etkinin görülmediği (NOAEL:no observed adverse effect level) düzeyini tayin etmek için test hayvanları farklı dozlara maruz bırakılır. Bu düzey güvenlik faktörü ile (100) çarpılarak günlük alınabilecek miktar (ADI=Acceptable Daily Intake) belirlenir. Eğer insan üzerinde bir veri mevcut değilse, ayrıca bireylerin duyarlılık farklılıklarını dikkate alacak x10 faktörü de kullanılabilir (toplam faktör 1000). ADI değeri bir bireyin vücut ağırlığı esas alınarak tüm yaşamı boyunca bir sağlık riski olmaksızın tüketebileceği katkı maddesi miktarının tahminidir.

Herhangi bir kimyasalın sağlık üzerine olumsuz etkisi direkt olarak kullanılan miktara bağlıdır. Örneğin bir kimyasalın bireyde oluşturacağı olumsuz etki doz ile birlikte artar. Ancak kanser yapıcılar için teorik olarak tek bir molekülün tümör oluşturabileceği dikkate alındığında dozun artışının bu olasılığı da artıracağı doğaldır.

Bununla beraber ADI değerlerinin aşılması durumunda mutlaka olumsuz sağlık etkileri çıkacak anlamında değildir. Zira bu değerin hesaplanmasında kullanılan belirsizlik faktörleri oldukça geniştir (100-1000). Bazı katkılar için ADI değeri tanımlanmamıştır, çünkü hiçbir olumsuz etki söz konusu değildir.

Gıda Katkı Maddeleri Niçin Kullanılır? Gerekli midir?

Günümüz ekonomik ve sosyal şartlarında, ev dışında çalışan insan sayısının artması, beslenme alışkanlıklarının değişmesi, yemek hazırlamak için az zaman kalması gibi faktörler insanları tüketime hazır veya hazırlanması daha pratik hale getirilmiş gıda tüketimine yönlendirmektedir. Bu anlamda, gıdanın raf ömrü olarak da tanımlanabilen dayanma süresinin arttırılması, ilk andaki tazeliğini, besin değerini, görünüş, renk, koku ve aromasını koruması da o gıdadan beklenen bir özellik halini almaktadır. Dolayısıyla, gıdaları koruma ve zenginleştirme metotlarından olan katkı maddeleri kullanımı da teknolojik olarak zorunlu hale gelmiş bulunmaktadır. Gıda katkı maddelerinin kullanım nedenleri çok fazladır. Bunlardan başlıcaları aşağıdaki gibidir.
  • Gıdanın besleyici değerini korumak için,
  • Özgün diyet ihtiyaçları olan insanlar için özel bir gıda üretimi için,
  • Gıdanın dayanıklılığını artırıp daha uzun bir raf ömrüne sahip olmaları için,
  • Gıdanın dokusal özelliklerini geliştirmek için.
  • Gıdanın lezzetini ve rengini çekici hale getirebilmek veya koruyabilmek için.
  • Yağın acılaşması (oksidasyon) gibi istenmeyen reaksiyonları engelleyip lezzet kayıplarını önlemek ve besin öğelerini korumak için.
  • Gıdanın işlenmesi sırasında çoğu zaman teknolojik gereklilik olarak,
  • Gıdada hastalık yapıcı mikroorganizmaların gelişmelerini önlemek için.
  • Gıda çeşitliliği sağlamak için kullanılırlar.
Gıda Katkı Maddelerinin Kullanılma Miktarlarına kim karar verir? Kim denetler?

İkinci dünya savaşından sonra Avrupa’da Codex Alimentarius olarak adlandırılan standartlar seti hazırlanmaya başladı. Amaç ülkeler arası ticareti kolaylaştırmak için uluslar arası terminolojiyi ve kuralları geliştirmekti. WHO ve FAO’nun ortak komitesi Joint Expert Committee in Food Additives and Contaminants (JECFA) maksimum kullanma düzeylerine karar verir, tüm toksikolojik çalışmaları değerlendirir, ADI değerlerinin güvenli olup olmadığını inceler. Böylece gıda katkılarının üründe bulunabileceği miktarlar belirlenir.

Ülkemizde ise Avrupa Birliği standartları esas alınarak mevzuatımıza uyarlanmaktadır. Türkiye’de bu tür toksikolojik çalışmalar diğer pek çok ülkede olduğu gibi yapılmamakta olup, kullanma miktarları ve ürünlerin tanımları için uluslar arası standartlar uygulanmaktadır. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’na ait Enstitü ve Kontrol Laboratuvarlarında (Katkı ve Kalıntı Laboratuvarlarında) çeşitli sıklıklarda ürünlerin katkı maddeleri içerikleri incelenmektedir.

Maksimum Miktar nedir?

Bir katkı maddesinin gıdada bulunabilecek en yüksek miktarıdır.

Gerçek Düzeyler Maksimum Dozdan Yüksek Olabilir mi?

Ürünlerdeki gerçek düzeyler ise maksimum dozdan daha az olmak zorundadır, bunun nedenleri ise şöyle açıklanabilir;
  • Aynı etkiyi verebilecek birden fazla sayıda katkı maddesine izin verilebilmektedir (Örneğin; Koruyucular 32 adet, Tatlandırıcılar 12, Antioksidanlar 15 adet, Renklendiriciler 43 adet). Dolayısıyla sinerjik (birlikte tek tek olduklarından daha kuvvetli etki) etki yaratmak üzere benzer katkılar birlikte kullanıldığında aslında daha az miktarda kullanılır.
  • Katkı maddeleri kullanımında sanayici için maliyet önemli bir faktördür.
  • Sanayici maksimum teknolojik etkiyi sağlamaya çalışır.
Ancak son zamanlarda medya programlarıyla ortaya çıkan önemli soru bazı üreticilerin GIDA SINIFI (Food Grade) katkı maddelerini kullanılıp kullanılmadığıdır. Zira yönetmeliğimizde aynen uluslararası standartlarda olduğu gibi GIDA SINIFI katkı maddelerinin saflık kriterleri ve taşıması gereken özellikler de çok net tanımlanmıştır. Genel olarak ülkemizde katkı maddeleri üretilmemekte ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın izin ve kontolu altında ithal edilmektedir. Bu nedenle ithalat mevzuatı gereği, ithalatçı firmalar bu ürünleri ülkemize getirirken gerekli analizleri yaptırtmak zorundadır ve üretici sertifikalarını da beraberinde sunmak durumundadır ki, esasen ithal edilen tüm gıda katkı maddeleri Tarım Bakanlığının ilgili kontrol mercilerince fiili ithal aşamasında muayene ve analize tabi tutulmaktadır. GMP Nedir?

GMP, bir katkı maddesinin istenen teknolojik etkiyi oluşturacak iyi üretim koşulları altında gerekli miktardır. Genel olarak quantum satis (QS) miktarında kullanılırlar.

Tüketicilerin Gıda ile ilgili riskleri algılamaları farklı mıdır?

Risk yönetiminde bilimsel ve ekonomik bilgilere ilave olarak teknik olmayan faktörlerin dikkate alınması gereklidir. Tüketicilerin riskleri algılamalarında etkili olan faktörler geleneksel risk değerlendirmesinden farklıdır. Örneğin bazı faktörler çok büyük önem kazanır; çocukların etkilenip, etkilenmediği, halkın mevcut tehlikeye aşina olması, çevreye etkilerinin ne olduğu gibi...

Bilimsel ve sosyal faktörleri dengelemek gereklidir ve risklerin mutlaka toplumla iletişimi yapılmalıdır. Halkın gıda katkı maddeleri hakkındaki görüşleri genelde yanıltıcıdır. Sıklıkla insanlar doğal gıdaları, kimyasal katkılar ve koruyucular içeren gıdalara tercih etmektedir.

Aslında aynı bireyler, daha besleyici, daha elverişli, taze, güvenli gıda maddelerini istediklerini belirtmektedir. Oysa bu nitelikler, gıda maddelerinin katkı maddeleri içermesini de gerektirmektedir. Gıda katkı maddeleri hakkındaki yanıltıcı algılamalara yol açan bilgiler sıklıkla bazı medya ve popüler basın kanalıyla ve son yıllarda dünyada olduğu gibi Internet aracılığı ile insanlara ulaşmaktadır.

Bu bileşiklerin işlevleri ve kaynakları hakkında anlama karmaşasına yol açmaktadır. Bu korkular, toplumun toksikoloji bilimini anlamasındaki yetersizlikleri, doz ile vücudun metabolize etmek kapasitesi ve insanların maruz kaldıkları gıda bileşenlerinin pek çoğunu detoksifiye etmelerini anlamamalarından kaynaklanmaktadır.

www.codexalimentarius.net
www.codexalimentarius.net/jecfa.stm
www.inchem.org/pages/jecfa.html
www.fao.org/es/esn/jecfa/database/cover.htm
www.kkgm.gov.tr/Genel/index.asp?Prm=/Mevzuat/Kodeks.asp?Adres=KodeksList.htm

www.gidakat.org.tr

Baldaş 12-10-2008 12:54

Teşekkürler Malina eklediğin bilgiler için

Arkadaşlar mutfakta kullandığınız ağaçtan yapılmış kaşık kepçe vb gibi araç gereçlerden bir an önce kurtulun. Ya atın ya da başka işlerde kullanın ( Toprak çapalayın vs. ). Tahta kaşıkları diğer mutfak aletleri gibi deterjanla yıkadığınız zaman bir miktar da olsa emme özelliği var. Bulaşık makinesine yıkanması için koymayın. Daha sonra onları yemek pişirirken karıştırırken kullanıyoruz. Hatta dalgınlıkla pişen yemeğin içinde bırakıyoruz. Dikkat etmek gerekir...
Yapılan araştırmalara göre meme ve prostat kanserine neden olan en önemli faktörlerden biri de vücuda dışarıdan suni olarak alınan hormonlar. Sebze meyvelerin daha hızlı olgunlaşması için kullanılan hormonlar insan vücudunda zamanla birikiyor. Altı yedi yaşındaki kız çocuklarının erken dönemde ergenliğe girme şikayetiyle hastanelere getirildiği; adet görmeye başladıkları belirtiliyor.
Uzakdoğulu kadınların meme kanseri oranlarının düşük olduğu tespit edilmiş ve bunun nedeni olarak soya fasulyesini çok tükettikleri fikri ortaya atılmış. Amerikadaki kadınların rahim ağzı kanserinden ölüm oranı oldukça düşük. Sebep, düzenli olarak pap-smear testi yaptırmanın zorunlu olması. Ben vatandaşım, Halk Sağlığı Uzmanı değilim. Vatandaş bu bilgiye bir şekilde ulaşıyor da Sağlık Bakanlığı ne yapıyor merak ediyorum?
Sebzelerinizi elinizden geldiğince kendiniz üretmeye çalışın. Çürük çarık ekşi de olsa meyveleri kendi bahçenizden yeyin.
Sayın Praecox biyokimya konusunda bizden kat kat fazla bilgili olduğunuz ve her konuda bizden daha deneyimli görmüş geçirmiş biri olduğunuzu biliyoruz. Problemin kaynağı doğru dürüst muhatap bulamamamızdır. Sorumlular ve profesörler ortaya çıkıp açıklama yapmadığı sürece bilgi açlığımızı bir şekilde gidermeye çalışıyoruz. Beynimizi ne kadar açarsak açalım her birimiz birer labaratuvar kuramayacağımıza göre bir bilgi vericiye ihtiyacımız var. ( Bu yazdıklarımı tartışma olarak algılamayın "bizim kabahatimiz yok ki" demek istiyorum )

eskimo 12-10-2008 15:17

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi praecox (Mesaj 297988)
Ağzı olan konuşuyor.

Çok doğru :)
Aşağıda eski bir haber var ,hatırlarsanız aylarca gündemde kalmıştı.

Alıntı:

‘İçtiğiniz gazozda alkol var’
Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Bülent Deniz, “piyasadan alınan ve TÜBİTAK tarafından analizleri yapılan 10 farklı gazozda belli oranlarda alkol çıktığını” ileri sürdü.

16 Ekim 2006 PazartesiİSTANBUL -
http://www.ntvmsnbc.com/news/387711.asp

praecox 12-10-2008 16:09

Balda alkol var.

Diye de başlık atabiliriz. Bu da mümkün. Hatta doğrudur.
Zira balmumunun kendisi bir alkoldür.
Tabii bu bir demagoji. Alkol var alkol var. Şayet gazozda alkoldan kasıt ethylalkohol vardaıysa bunu da normal karşılıyabilrim zira meyve suyu da fermante olup eser miktarda ethanol oluşturur. Hatta afrikada bazı olgunlaşmış meyvelerin maymunları nasıl sarhoş etiğini sanırım hepimiz en geç bazı belgesel kanaların açılması ile görmüşüzdür.

Gazozdaki ethanolun miktarı da önemli bu miktar belli bir oranı geçer ise alkollü içecekler statüsüne girer.

Çoğu beşeri ilaç tinktur v.d. aplikasyon formlar lipofil özeliği olan aktif maddelerin ve/veya esansın çözümlenmesinde ethanol kullanılır. Bu gazoz şirketleri de bu doğal veya doğal özdeş aromaların aplikasyonunda insan sağlığına zararlı olamıyacak başka hiç bir alkol kullanamazlar.
Alkohol bu bağlamda en doğal çözüm.

Bu yazımdan alkolü över bir şeyler algılanmasın lütfen.
Hep yazdığım gibi İlacı zehir, zehri de ilaç yapan DOZUDUR.

Şunu da belirtmeden edemiyeceğim Alkol içmekten kaçınan kesimlerin de kolonya kullanımı özelikle de burundan resorpsyonundan vaz geçmeleri gerek. Alkol da kokain misali burundan kolayca resorbe olup kana karışır.

Saygılarımla

eskimo 12-10-2008 17:20

'Gazozda alkol' örneği,
bazı duyguların nasıl sömürüldüğü ve çıkar uğruna kullanıldığına örnek vermek amacıylaydı.
Kanser konusunda da bu gibi yayınlar oldukça fazla.
Mide kanserinden kaybettiğimiz babama kaplumbağa kanı içirmek isteyenler bile çıkmıştı,ne varki bizler dürüst hekime rastlamıştık,babamın son günlerinde hastamızı evde bakmamızı önermişti daha sonra doktorumuzun da kanserden öldüğünü öğrenmiştik.
Ne yazık ki kanser hastaları ve yakınlarını sömüren büyük bir sektör var.

Sevilay 13-10-2008 00:17

Gata'nın sitesine girerseniz, ilgilenebileceğiniz başlıklar bulabilirsiniz.

Aileler başlığında,hoş bir cümle vardı;

Alıntı:

Engeller vahşi hayvan gibidir. Aslında korkaktırlar, yapabilirse size blöf yaparlar. Eğer kendilerinden korktuğunuzu görürlerse üzerinize atlamaya hazırdırlar. Ama taa gözlerinin içine bakarsanız yavaşça çekilip giderler.

Orison Swett Marden

ilker_eroglu 13-10-2008 00:51

Merahabalar,

Bu konu hakkında o kadar çok şey yazılıp çiziliyorki medyada insan kim inanacagına şaşırıyor .

Bu başlık altında bu konu hakkında bilgisi çok olan dostlarımızın bize reçeteler yazması gerekmektedir.

Ben elimden geldigi kadar şüphe duydugum maddelerin oldugu ürünleri tüketmemeye çalışıyorum. Ben elimden geldigi kadar yaptıgım araştırmalarda ögrendiklerimle önlem alamaya çalışıyorum. sürekli elimden geldigi kadar yazmışım artık sizlerinde yardımınızla elimden gelenin daha fazlasını yapmak istiyorum.
Bana ve bu konuda az bilgisi olan kişilere yol gösterilmesi gerekmketedir.

Baldaş 13-10-2008 09:00

Aşağıya eklediğim alıntı Sevilay Hanımın verdiği linkten alınan değerli bilgileri içermektedir.


Günümüzde yenilen gıdalar, gıdalara konulan katkı maddeleri, tatlandırıcılar, yiyecekleri renklendiren kimyasal maddeler, yiyeceklerin pişirilme şekilleri dahil birçok faktör kanseri oluşturan nedenler arasında sayılmaktadır.

Biyoteknolojinin ve kimya sanayiinin gıda sektörüne girmesinin sayılamayacak kadar fazla katkısı yanında bu tür korkulabilecek etkileri olacağı da gözden uzak tutulmamalıdır.

Günümüzde zararlı etkileri gösterilmese de genleri ile oynanmış mısırların hayvancılık sektöründe yem olarak kullanılması kamuoyunda tartışma başlatabilmektedir (6). Çilekli dondurmada çilek yerine çoğunlukla çileğe özdeş olarak yapılandırılmış katkı maddeleri kullanılmakta ve bunlar özellikle çocuklar için en fazla tüketilen yiyecek maddeleri arasında yer almaktadır. Yanmış gıdaların sıklıkla alımı sindirim sistemi tümörlerini oluşturabilmektedir. Belli hormonlar ve kimyasal maddeler kullanılarak daha renkli daha iri çilekler elde edilebilmekte, albenisi olan iri simsiyah zeytinler üretilebilmektedir. Bu tür haberler ve sağlıkla ilgili yorumlar daha sık olarak günlük gazete ve televizyon ekranlarından halka sunulmaktadır. Ancak gıda sektörü ile ilgili bu tür uygulamalar da artarak sürmekte ve günlük kullanım için market raflarını süslemektedir.

Bu nedenle yurtdışında başlayan ve yurdumuzda da hızla yayılan katkı maddesi, hormon ve kimyasal ajanlar kullanılmadan üretilen organik tarım uygulamaları ve bunlara talep hızla artmaktadır (7, 8, 9).

ekalafat 13-10-2008 11:55

Bilgi kirliliği o kadar fazla ki doğruyu da söyleseniz yanlış anlaşılıyor. Ancak insanın başına gelince anlıyor. Türk insanına "bir musibet bin nasihatten evladır" denmiş.

Musibet gelmeden anlamaz maalesef

Ama yazmaktan ,söylemekten imtina mı edeceğiz? Tabii ki değil. Bilenler bildiklerini paylaşsınlar. Ben şevkle okuyorum. Yapabildiklerimi yapıyorum. Gerisi için de üzülmüyorum.

Baldaş 13-10-2008 13:34

Bilimadamlarının yaptıkları açıklamalara göre her insanın vücudunda konumuz olan hastalığa neden olacak sayıda anormal hücre hergün üretilmektedir. Ancak güçlü bağışıklık sistemimiz ve düzenli çalışan metabolizmamız bu hücreleri anında tespit edip etkisiz hale getirmektedir.
Burada yapmamız gereken bağışıklık sistemimizi olabildiğince koruma altına almamızdır: Bu konuda bize yardımcı olan dostlarımız: Taze sebzeler ve meyveler, su ve sağlam bir psikolojidir.
Kanserle savaşan sebze ve meyveler: ( Hemen hepsi ama özellikle ) Domates, beyaz üzüm ( çekirdekli ), beyaz ve kırmızı lahana, havuç, soya fasulyesi, karnabahar, soğan-sarımsak, brokoli, enginar.
Vücuda aşırı miktarda alınan protein, yağ ve şekerin hastalığa yakalanma riski oluşturduğu bilinmektedir.

Baldaş 14-10-2008 10:43

Cildimizdeki benleri ve lekeleri takip etmemiz gerekiyor. Cildimizdeki yaraları sık sık oynayarak kanatmaktan ve koparmaktan kaçınmalıyız.

Benlerinizin üzerinde bulunabilecek olan tüy kıl gibi oluşumları çekerek koparmayın. Makasla kesin.Beninizi kesinlikle kanatmayın. Benin şeklinde, çapında, renginde bir değişiklik farkederseniz hemen doktora gidin. Hızla büyümeye başlayan renk değiştiren ve yüzeyi farklılaşan benler tehlike habercisi.

Son günlerde çok tartışılan cep telefonu konusuna gelince. Bana sorarsanız cep telefonunuzu konuşmuyor olsanız dahi sürekli üzerinizde taşımayın derim. Zaten telefonunuzu sürekli bulundurduğunuz vücut bölgesinde zamanla yanmalar ağrılar titreşim benzeri hisler olduğunu farkedebilirsiniz. Geceleri telefonunuz kapalı olsun. En azından uyurken başınızdan uzak bir yerde bulundurun.

http://www.gnrk.gazi.edu.tr/sar.htm

Nedir bu SAR değeri? Merak edenler için yukarıdaki link ayrıntılı bilgi vermekte ve telefon marka ve modellerine göre yapılan ölçümleri bildirmektedir.

praecox 14-10-2008 11:54

Kanser konusuna değişik bir bakış açısı.

İnsanoğlunun takip edilebilen tarihi 5 bin yıl kadardır. Son bin yılı inceler isek göreceğiz ki geçen yüzyıla kadar insanoğlunun yaşam beklenti ortalaması 30 40 yıl arasında idi. Tıbın son yüzyıldaki gelişimi ile yaş 35 yolun yarısı eder gibi şarkılar besleyip yaş 70 iş bitmiş derdik. Hatta 40 ından sonrakileri teneşir paklar derdik ben bu yaşımda bu deyimleri anlayamıyor isem burada telaffuz edilmeyen bazı gerçekler var demektir.
Geçen yüzyılda ne çikolatada melamin ne sebzede zirai atık nede kurşunsuz benzin vardı. Tütün dahi sigara gibi değil pipo, puro nargile veya hatta cannabis opium gibi maddeler de okkalı içilirdi. O yıllar sigara hatta esrar içenlerin bazılarının 70-90 hatta 100 yaşını doldurdukları bilinir.
O yıllar her şey bugün özendiğimiz gibi doğal idi ise de insanların dişlerinde gözlerin de v.s. bir dizi sorun vardı ağız ter kokusu yüzünden parfüm keşfedilip bu kokular maskelendi alkali sabunlar o zaman nedense cildi tahriş etmezdi. Özelikle yüzde görülen uyuz lekelerini maskelemek için de pudra keşfedildi.
Salgın hastalıklar tabii bir seleksiyona yol açıyordu. Nerdeyse milletler kırılıp yok oluyordu.
O yıllar tüm bu felaketleri hastalıkları atlatan kişi de 70’ini veya üzeri bir yaşına ulaşıp öldüğünde kanserden mi neden öldüğü pekte bilinemiyordu.
Gerçek şu ki insanoğlu doğduğu andan itibaren 20 li yaşlarına kadar bir büyüme gelişme gösterir ondan sonra kemik ve kas gelişimi durur ve adeta vücutta yaşlanma prosesi adı verilen kendini imha eden bir süreç başlar. Hücreler eskisi gibi kendini yenilememekte anlaşılmaz bir çaba içine girer.

Günümüzde tıbbın sayesinde bu tabii seleksyona bir nebze de olsa karşı çıkabildik ise de, bu adı geçen yaşlanma prsosini genetik olarak durdurmayı başaramaz isek, ya da genetik bir değişimi sağlayamaz isek, ölüm için “bahane” olan hastalıkları yenemeyeceğiz. Tabii bu noktadan sonrası science fiction ama öyle ama böyle gelecekte başımıza gelecek şeyler…

Gerçek şu ki ölüm bugün gerçek kanser bahane ve de o olmazsa başka bir araz biraz da vücudun bu kendini imha etme yenilememe bağışıklık sistemindeki aksaklıkların da başlaması ile ortaya çıkan doğal bir süreç tabii bunu tüm kanser vakaları için genelemek pekte doğru değil.

İnsanoğlu dünyanın taşıyabileceğinden fazla üredi her bir bireyi doyurmak biraz olsun insani koşullarda yaşatmanın da bedelleri büyük. Doyurmaya çalışırken en az buradaki forum üyeleri tarladan verimli ürün almanın zorlukların bilir. Burada organik tarım organik kimya organik kimyasallar demagojisine girmek dahi istemiyorum zira herkesi kendi bahçesinde kendi sebzesini yetiştirmesi gerektiği safsatasına, veya organik tarımla herkesi besler hale getirecek bir tarımın ekolojik ve ekonomik olamayacağını hepimiz bilinçaltında da olsa kabul edip telaffuz edesimiz yok.
Burada biyolojik bağlamda “arsızın üremesi” fenomeni de beni ürküten bir gerçek. Bu konuya da çok kısa değinmek gerekir ise tarladaki ayrık otların ürünü nasıl sarabileceğini veya saracağını biliriz. Kultive bitkiler, ortama daha kolay adapte olan ve de hedefi sadece kendi soyunu idame etmekten öte bir gerçeği olmayan egoistik genlilerce bastırılır. Ekolojiye baskın çıkmasının bir ikinciye faydası yok. Korkarım ki etik olmasa da insanoğlunda da bu böyle.

Kısacası bir de olaya bu taraftan bakarsak bana biraz da o iyidir sebzeyi sirkeli suyla yıkayın. Organik tarım yapalım ama hepimiz de bu tarımla beslenebilelim. Sigara içmeyin ama araba kullanıp egzoz gazı salınımına bir şey demeyin zira kimse bugün işine bisikleti ile gitmek istemiyor. Gibilerden bir sürü şey için kafa patlatmak da çok da anlamlı gelmiyor bana.

Almanca bir laf ile bitireyim bu yazımı her zamanki gibi nedense :D
“Man sollte die dinge so nehmen wie sie kommen, aber man sollte auch dafür sorgen dass die dinge so kommen wie man sie lieber nehmen möchte”.

Meali: bazen olayları geldiği gibi kabul etmek gerekir, ancak yine de olayların istendiği gibi gelmesi için de bir şeyler yapmak gerekir.
Kanseri kader gibi görebilirsek de elbetteki gözümüze sokulan gerçekleri görmezden gelmeyip bir şeyler de yapabiliriz.
Ancak pek de kafaya takmamak bu konuda yapabileceğimiz en iyi şey gibi görünüyor.

Saygılarımla


*) rakamlar tabiri caiz ise şu anda işkembeden attım daha değişik statiksel rakamlar bulmak mümkün ise de fazla kurcalamadım. Bu bağlamda anlamı öne çıkartmak babında yazdım.

denizakvaryumu 14-10-2008 12:48

Eğer bir elenmeden söz edilecekse, bilgi yosunu kişilerin en başta eleneceği kesin.

Kimse kesin olarak akciğer kanseri olacağını bildiği asbestli gemi söküm işinde veya kot pantalon taşlama işinde çalışmak istemez.Ama bu bilgiden yoksun ise iş bulduğuna sevinir.

Baldaş 14-10-2008 13:45

Sayın preacox yazdıklarınız doğru da benim algılayışım kader boyutunu çok çok aştı. Hatta paranoya sınırlarında dolaşıyorum. Yani burada sosyal bir aktivite olsun diye çabalamıyorum. Kara veba gibi bir salgın var hiçkimse uyumasın demek istiyorum.
Sayın denizakvaryumunun da dediği gibi herşeyi oluruna bırakamayız. Genel olarak insanların umursamazlığı hızlı tren yoluna çilingir sofrası kurmaya, yüksek gerilim hattında cambazlık yapmaya benzemeye başladı.
Son bir yılda özel bir çaba harcamadan hatta hiç çaba harcamadan çevremden pek çok kişinin bu hastalığa yakalandığını öğrendim. Yahu hadi daha açık yazayım. Galiba santral kazasının etkisi şiddetli bir dalga şeklinde kendini gösterdi.

Son bir yıl içinde çevremden üç yumurtalık kanseri, bir akciğer kanseri, iki meme kanseri, bir beyin tümörü, iki lösemi, bir cilt kanseri, bir kemik kanseri, bir bağırsak kanseri, bir tiroid kanseri ve sağda solda türünü bilemediğim nice haberi aldıktan sonra ki toplamda doktor olmadığıma ve çevremde de fazla sağlıkçı bulunmadığına göre 13 rakamı çevresi pek de geniş olmayan kendi halinde yaşayan birine göre fena sayılmaz.
ŞÜKÜR Kİ UYANIK OLANLAR, ERKEN DAVRANANLAR TEDAVİ OLDULAR VE NORMAL YAŞAMA DÖNDÜLER. KANSER ZAMANINDA MÜDAHALE EDİLDİĞİNDE TEDAVİSİ MÜMKÜN OLAN BİR HASTALIKTIR.
Çok üzgünüm ama konunun felsefi boyutunu tartışacak kadar dahi zamanımız kalmadı.

Baldaş 15-10-2008 10:55

MANGAL YAKMAK NEDEN ZARARLIDIR ?
( Alıntıdır )
İlk olarak etin çok hızlı pişerek denetre olması. İkincisi ise etten düşen yağın kömürde yanarak okside olması ve bir şekilde tekrar ete yapışması. Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Necdet Üskent, yüksek ateşte pişen ette ortaya çıkan nitrozaminlerin kanserojen etki yarattığını söylüyor. Üskent 'bu tarz pişirme en fazla mide, kolon, yemek borusu kanserlerine neden oluyor. Etin beyaz ya da kırmızı olması kanserojen etki açısından fark etmiyor' diyor.

Zaten biliyorsunuz ama hatırlayalım diye.

eskimo 15-10-2008 12:36

Alıntı:

SAĞLIK ÇALIŞANLARI VE KANSER
1935-1958 yillarini kapsayan, saglik çalisanlari üzerinde yapilan retrospektif çalismada radyologlar ve x-isini kullanan klinisyenlerin, yasa orantili ölüm oranlarinin kardiyo-vasküler ve renal hastaliklar, kanser (özellikle lösemiler) bagli olarak arttigi bildirilmistir[ii].

1953 yilinda Amerika’da klinisyenler arasinda yapilan bir çalismaya, 63 akciger kanserli ve 133 diger bölgelerinde kanser olan klinisyen alinmistir. Ortalama ölüm oranlari sigara içmeyen klinisyenlerde 100.000!De 10 iken günde 35 ve üzeri sigara içenlerde 133 olarak saptanmistir. Bu çalismada tütün kullanmanin asil etken oldugu gösterilmistir[iii].
..........
http://www.perilikosk.com/saglik-cal...6.html?t=34306
Sağlık çalışanlarının,özelliklede rodyoloji uzmanlarının bilgi yoksunu olmadığını ve uzun bir tıp eğitiminden geçtiğini göz önüne alırsak, bilgi yoksunu olmayanların da kanser riski taşıdığı tartışılmaz.
Baldaş'a katıldığım tek nokta Nükleer Santral konusu.
Bu santrallerin insan üzerindeki etkilerinin yanısıra doğaya etkilerinin yüzlerce yıl sürmesi doğanın yok olması demektir.
Kısacık insan yaşı ile 4 milyar yıllık dünya yaşı kıyaslandığında doğayı korumak insan yaşını ve sayısını artırmaktan öncelikli bir konu, bana kalırsa.

Biz insanlar yokken bu dünya vardı ve bizler birgün yok olduğumuzda dünya biraz başını dinlesin bari :p
Bir fıkra.
Temel ve Fadime aynı yaştaymış,
Fadime'ye kaç yaşında ölmek istersin diye sormuşlar
Fadime ''90'' demiş.
Temel'e sormuşlar '91'' demiş.
' Neden 91 ?' diye sorduklarında;
'Bari bir yıl kafamı dinleyim ' demiş....

Baldaş 16-10-2008 09:29

Ehem ehem şimdi Temel ve Fadime'yi sizlere anlatarak yeni bir polemik konusu yaratmayayım. Zaten ben tipik bir Fadimeyim, eşime de Temel diyebiliriz. İyi madem biraz da ben güldüreyim.

Temel sokakta iki metre ağızlığa taktığı sigarayla dolaşıyormuş.

" Hayrola Temel bu nedir ? " diye sormuşlar.
" Doktorum sigaradan uzak duracaksın dedi " diye cevaplamış.

...........

Temel yargılanmış ve idama mahkum edilmiş. Darağacına götürülürken söyleyecek son bir sözü olup olmadığı sorulmuş.

" Bu bana iyi bir ders oldu " demiş.

GIDALARIN HAZIRLANMASI İLE İLGİLİ KÜÇÜK BİR NOT:

Arkadaşlar günümüzde taze meyve sebzeleri sadece haftada bir kurulan semt pazarlarından değil marketlerden hatta bakkallardan bile alabiliyoruz.

Pişirdiğimiz sebze yemeklerini öğünlük olarak hazırlamamız gerekir. Mesela yarın akşam karnabahar pişirmeye ve salata yapmaya karar verdiniz. Bir gün öncesinden "tüketeceğiniz kadar sebzeyi" en tazelerinden gerektiği kadar satın alıp bir akşam önceden elma sirkesi kattığınız suda bekletip yıkayarak hazırlayabilirsiniz.

Pişmiş gıdaların tüketimini ertesi güne bırakmayın. Buzdolabından çıkarıp tekrar ısıtıp tüketmeyin. Yemekleri hergün azıcık azıcık hazırlayın.

Marketten azıcık domates almaktan utanıp çekinmeyin alışverişinizi öğünlük yapın. Üç tane domates, bir tane muz satın alma hakkınız her zaman vardır. Her zaman sebze meyvenin en tazesine ulaşmaya çalışın. Her gün azar azar alışveriş yapmanız, buzdolabınızda bekletip bozulan sebzeleri tüketmeye çalışmaktan her zaman için daha iyidir.

Sindirim sistemi hastalıklarının temel nedeni tabi ki beslenme şekli ve gıdaların sağlıklı olup olmamasıdır.

Bütün bunları kendi sebzesini üretemeyenler için hatırlıyoruz. Bahçesi olanlar için en taze ve temiz sebze meyvelere ulaşmak çocuk oyuncağı zaten...

:)) Bütün bu yazılanlar insanda angarya duygusu uyandırıyor olabilir ama alışkanlık haline getirilebilir. Tamamen bakış açısına bağlı. Her gün nefes alıyoruz, yemek yiyoruz, işe geliyoruz ve bunları angarya olarak algılamıyoruz...

denizakvaryumu 16-10-2008 14:58

Bu ürünü kahvaltınızdan eksik etmeyin

Prostat, kolon ve akciğer kanserine karşı çok etkili...


İngiliz bilim adamları reçel ve jöle yapımında kullanılan pektin maddesinin pek çok kanser türünün ilerlemesine engel olduğunu ortaya çıkardı. İngiliz Gıda Araştırması Enstitüsü’nün gerçekleştirdiği çalışmaya göre pektin, vücuda prostat, kolon ve akciğer kanser hücrelerini büyük oranda öldüren moleküler parçacacıklar salıyor.

Pektin bu sayede kanserin vücutta ilerlemesine de engel oluyor. Uzmanlar bol şekerli olduğu için reçel ve jöle tüketiminde dikkatli olunması uyarısında da buluyor. Pektin’in ayva gibi bazı meyvelerde de bulunduğuna dikkat çekiliyor

http://www.bugun.com.tr/haber_detay.asp?haberID=43411

-----------------------------

Elma, erik ve portakal bol miktarda pektin içerir. Kiraz, çilek gibi yumuşak meyvelerde pektin az bulunur. Ticari kullanımda pektin meyve kabuğu rendesi ya da meyva içeriğine sıcak su eklenerek elde edilir. Pektin sıcak suda erir ve etanol eklenerek jel olarak çökmesi sağlanır

http://tr.wikipedia.org/wiki/Pektin

nevsune 16-10-2008 16:47

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi denizakvaryumu (Mesaj 300419)
Pektin bu sayede kanserin vücutta ilerlemesine de engel oluyor. Uzmanlar bol şekerli olduğu için reçel ve jöle tüketiminde dikkatli olunması uyarısında da buluyor. Pektin’in ayva gibi bazı meyvelerde de bulunduğuna dikkat çekiliyor

Bu haberi ilk okuduğumda, bu çelişki benim de dikkatimi çekmişti. Şeker kanserin baş davetçilerinden biri. Fazla tüketilmesi hiç doğru olmayan bir madde. Reçel yapmak için kullandığımız şeker miktarını bir düşünsenize. Meyve ile doğru orantılı. Pektinin yararı mı, şekerin zararı mı?

Pektini; reçelden çok, elma, ayva gibi meyvelerin şekersiz kompostosu ile tüketmek ya da başka uygulamalarını araştırmak, daha iyi olacak gibi geliyor bana.

Baldaş 17-10-2008 09:26

Sayın Denizakvaryumu alıntıladığınız haberden anladığım kadarıyla pektin maddesi reçel yapımında kullanılan bir katkı maddesi ve aynı zamanda meyvelerin içerisinde doğal olarak da bulunan bir madde. Yanıldıysam düzeltebilirsiniz.

Sayın Nevsune size tamamen katılıyorum. Anarşist hücrelerin şekerle beslendiği ve şekerin hastalığı azdırdığı ispatlanmış. Meyveleri oldukları halleriyle tüketmek en mantıklısı. Zaten piyasada satılan reçellerin meyve bakımından zengin olduğunu sanmıyorum.
Başka uygulama olsa olsa dondurarak tüketmek olabilir. Mecbur kalmadıkça o yönteme de pek başvurmayalım bana sorarsanız. ( Böğürtlen vs. bazen pasta yaparken kullanmak için buzluğa konuyor )

denizakvaryumu 17-10-2008 09:34

Eski bir Anadolu tarifinden çağdaş lezzete

Doğa Bitkisel Ürünler'in özel bir Anadolu tarifine sadık kalarak 15 yıldır ürettiği şeker ilavesiz ve katkısız marmelatları, Kuşburnu, Ahududu, Böğürtlen ve Kızılcık seçenekleri ile yüzde yüz meyveden doğal tekniklerle üretiliyor.

Doğa Bitkisel Ürünler'in katkısız marmelatları, özellikle şekere duyarlı olanların ve diyet yapanların yanı sıra çocuklar ve yaşlılar için de sağlıklı ve lezzetli bir seçenek oluşturuyor.

Doğa Bitkisel Ürünler, katkısız marmaletlarını dünyada gıda ithalatında en titiz ülke olarak bilinen Japonya'ya dahi ihraç ediyor.

Şeker ya da herhangi bir yapay tatlandırıcı içermez.
Şeker şokuna neden olmaz.
Koruyucu madde içermez.
Jelleştirici, renklendirici, kıvam arttırıcı içermez.
Yalnızca taze meyve karışımlarından oluşur.


Doğal
İçeriğinde hiçbir yapay katkı maddesi bulunmadığı halde bozulmadan çok uzun süre tazeliğini koruyabiliyor.
Daha az kalori
Doğa Bitkisel Ürünler'in Şeker İlavesiz ve Katkısız Marmelatları, meyvelerin doğal şekeri dışında başka bir şeker (sakkaroz) ya da herhangi bir yapay tatlandırıcı içermiyor.

http://www.doga.com/tr/pro_4.asp

Baldaş 17-10-2008 13:05

Sayın Denizakvaryumu böyle bir üretimi nasıl gerçekleştirmişler merak ettim. Diyelim ki vakumlu kaplarda havasız ortam yaratmışlar. Ambalajı açtığımız anda bozulma başlamaz mı?


BİR FİKİR:

İçimizde mutlaka Genesis adlı belgeseli seyreden ya da Olasılıksız isimli romanı okuyan vardır. Pek çok konuya değinilmekle beraber temelde varoluştan bahseden eserlerdir. Kainatın oluşumu, varlığın temeli, insanın ve diğer canlıların yaradılışı , felsefi , biyolojik, matematiksel boyutta irdelenir.

Eserlerde bahsi geçen konulardan biri de Eski çağ filozoflarının da bahsettiği "Herşey akar" düşüncesidir. Buna göre bir saat hatta bir saniye öncesiyle şu an aynı değildir ve değişim, yenilenme süreklidir.

Yine aynı şekilde tüm kainat, tek tek nesnelerin bir araya geldiği bir bütün olarak tanımlanmayıp atomların hatta atomlardan da küçük parçacıkların hiç boşluk bırakmamacasına doldurduğu, sürekli hareket eden, değişen,birbirine dönüşen, kımıldayan renkli bir bulamaç gibi tarif edilmiştir.

Bu düşünceyi temel alırsak bir yıl, bir ay, bir saat hatta bir saniye önceki bedenimiz aslında bize ait değildir. Hücrelerimiz sürekli yenilenir değişir, ölür ve yeniden dirilir. Şimdi şu anda, bir yıl önceki bedenimizden eser yoktur.
Öldükten sonra da hücrelerimiz dağılır, toprak olur, hava olur, su olur sürekli dönüşür dönüşür...
Bütün bunlardan yola çıkarak şöyle bir sonuca ulaşabiliriz kendi kanaatimce ki " Sizlerin de bu konudaki düşüncelerini merak ediyorum" :

Bundan sonraki bedeninizi şekillendirmek, bu andan sonra bedeninizi oluşturacak maddeleri seçmek, yenilemek hatta yeniden doğmuş gibi olmak tamamen olmasa da ( olasılıklar dahilinde ) sizin elinizdedir. Vücudunuza kabul edeceğiniz ve etmeyeceğiniz maddeler sizin metabolizmanızı yani hücrelerinizin bir arada durmak için ve ahenkle çalışmak için ettiği yemine sadık kalmalarını garanti altına alır.

( İşte kendisiyle çelişen bir insan türü. Daha birkaç gün önce felsefenin sırası olmadığını iddia ediyordum. :)) Arkadaşlar beni bu şekilde bir süreliğine idare ediverin lütfen. Doktorum fazla üzerine gitmeyin demiş. Bahsi geçen kitabı okumayanlar varsa mutlaka okusunlar. Bazı bölümlerini okurken "affınızla" insanda yazar kayışı koparmış düşüncesi oluşuyorsa da çok çok etkilendiğim bir roman )

ekalafat 18-10-2008 12:19

Kanserden korunmak için evlerinizi betondan değil ahşaptan yapın.

Ben demiyorum , kim diyor?

Atom Enerjisi Kurumu Radyasyon Güvenliği Daire Başkan diyor.

İnanmazsanız linki tıklayın.


http://arsiv.sabah.com.tr/2008/07/12...79892EE7D.html

ekalafat 18-10-2008 12:22

Sigara içmek betonarmede oturmanın yanında hiç kalır.

Kim diyor yine aynı yazıda...

Felaketin büyüklüğünün kimse farkında değil.

Prof. Erkan Topuz 10 yılda 20 milyon kanserlimiz olacak diyor. Bunlar mangaldan kanser olmuyorlar. Her dakkasını geçirdikleri binaları hasta ediyor...

üzüm 18-10-2008 13:25

Ahşap evlerde koruyucu olarak kullanılan malzemedeki arsenik de kanser yapıyor. Türkiye'de bu konuyla ilgili denetim/izin mekanizması var mı?

m ü g e 18-10-2008 23:51

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi denizakvaryumu (Mesaj 300729)
Eski bir Anadolu tarifinden çağdaş lezzete

Doğa Bitkisel Ürünler'in özel bir Anadolu tarifine sadık kalarak 15 yıldır ürettiği şeker ilavesiz ve katkısız marmelatları, Kuşburnu, Ahududu, Böğürtlen ve Kızılcık seçenekleri ile yüzde yüz meyveden doğal tekniklerle üretiliyor.

Marmelatların içinde ek olarak elma suyu konsantresi var.
Şeker hastası olan kişiler için güzel bir ürün. Ayrıca formuna dikkat eden ve fazla şekerli sevmeyen kişiler için de iyi bir alternatif. En güzel yanıda içeriğinde yapay katkı maddesi içermemesi. Annem reçel konusunda çok başarılı olsada Doğa'nın marmelatlarından da şeker içermediği için alıyoruz. :)

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi Baldaş (Mesaj 300825)
Sayın Denizakvaryumu böyle bir üretimi nasıl gerçekleştirmişler merak ettim. Diyelim ki vakumlu kaplarda havasız ortam yaratmışlar. Ambalajı açtığımız anda bozulma başlamaz mı?

Sayın Baldaş, Doğa'nın marmelat çeşitlerinden birkaçını uzun yıllardır alıyoruz, bozulma gibi bir sorunla karşılaşmadık. Açtıktan sonra soğuk yerde muhafaza etmek gerekiyor. Evlerimizde yaptığımız marmelat ve reçellerde koruyucu madde içermiyor ve uzun süre tazeliğini koruyor zaten.


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 23:17.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)

Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025