PDA

View Full Version : Avcılık Zaafımız




Sayfalar : [1] 2

omereser
07-08-2008, 23:28
AVCILIK ZAAFIMIZ

Avcılık, bizde kökü derinlere giden bir gelenektir. Türk sultanlarının çoğu avcılıkla uğraşmıştır. Selçuklu sultanı Melikşah’ın, av hayvanlarının kafalarından bir gözetleme kulesi yaptırdığı kaydedilir. Fatih’in emrinde yedi binden fazla doğancı ve köpek bakıcısının olduğu bilinmektedir. Dedem Korkud’un kitabında Salur Kazan, oturmaktan sıkılan Oğuz beylerine: “Yürüyelim a beyler! Av avlayalım, kuş kuşlayalım, sığın geyik yıkalım…” der. Köroğlu’ndan sonrası malum. Delikli demir icat edilmiş ve yürürden, uçardan ne varsa peşine düşülmüştür. Avcılık folklorumuza da girmiştir. Kara gözlü ceylanlara, alageyiklere yakılan türkülerimiz az değildir.
Böylesine teşvik edilen avcılığın yaygınlaşması doğaldır. Erkeklerimizin çoğunun az veya çok avcılık yönü vardır. Evlerimizde ruhsatlı-ruhsatsız bir av tüfeği bulundurmak adettendir. Av malzemeleri sektörü hızla gelişmekte, vitrinleri birbirinden farklı av tüfekleri süslemektedir. Av kanunları, avcı derneklerinin yaptırımları içimizdeki avcıyı yıldıramamaktadır.
Avcılığın bazen vicdansızlığa varan yöntemleri de vardır. Far ışığıyla tavşan, elektrik şokuyla balık, siyanürle tilki avlama gibi. Son yıllarda yol kenarı avcılığı da yaygınlaşmıştır. Kar her yeri örttüğünde kuşlar yol kenarlarına yaklaşarak araçlardan atılan yiyeceklere muhtaç olurlar. Bunu fırsat bilen avcılar da onları avlamaktadır.
Avcılık aslında bir spordur. Yoğun iş ve şehir yaşantısından uzaklaşıp doğaya çıkmak, temiz hava alıp yeşillikler içinde akşama kadar dolaşmak ruhumuzu dinlendirir. Bazı avcılar için bir şeyler vurmak ikinci planda kalmaktadır. Hayvanları öldürmek yerine elimize bir dürbün alıp kuşları, memelileri doğal ortamlarında gözlesek; onların hareketlerini, yavrularını beslemelerini canlı bir belgesel gibi izlesek, herhalde daha mutlu oluruz.
Yakında Afyonkarahisar’ımıza kar yağacak ve her yeri beyaz bir örtü gibi kaplayacak. Artık sığırcıklar, güvercinler kümeler halinde yiyecek peşine düşecektir. Göllere, sazlıklara ördekler, balıkçıllar, mekeler doluşacaktır. Yaban kazları ekili tarlalara yayılacak, tilkiler, tavşanlar karda kendilerine has izler bırakacaktır. Gelin onları bu hayatta kalma çabalarıyla baş başa bırakalım. Evde çayımızı yudumlarken çocuklarımıza zaman ayıralım.




delidumrul
11-08-2008, 14:46
ben avlanmanın tamamen yasaklanması ve para cezalarının ciddi şekilde arttırılması taraftarıyım. Avcılığı heyecan ya da cesaret olarak görenlere de bir tavsiyem eğer gerçekten cesaretleri varsa mızrakla ayı ya da yaban domuzu avlamaya gitsinler.
Yerse...

kiwici77
11-08-2008, 15:11
Kendi adıma konuşmak gerekirse, ava gitmeyi severim. Önceleri tüfek ile ördek ve kuş avına giderdim ama saçmayı yiyen kuşun can çekişini gördükten sonra tüfekle avcılığı bıraktım, o gün bugündür sadece cansız hedeflere ateş ederim. Şimdi sadece kıyıdan balık avlıyorum, özellikle mırmır sezonunun açılmasını heyecanla bekliyoruz (2 hafta kadar kaldı). Ömereserin de belirttiği gibi bu işin spor yanı oldukça baskın ve çoğu avcı, avlarını potensiyel et olarak görmezler, ben yakaladığım balıkları daha ziyade dağıtırım.
Kurallara uygun şekilde avlanma ile doğal yaşamı ve popülasyonu koruyarak avlanmalıyız, onun için her avcının bilinçlendirilmesi gerekir...

omereser
11-08-2008, 17:50
Katkılarınız için teşekkürler.

omereser
11-08-2008, 22:18
Karikatürler çok hoş. Gecenin on birinde beni güldürdünüz. Teşekkürler.

delidumrul
12-08-2008, 10:33
Sporu bende severim , kimseyi de hobilerinden dolayı yargılamaya hakkımız yok ancak bir canlıyı öldürmek bir spor değildir. O canlı size karşı kendini koruyacak durumda değil, umarım herkes avlanmayı bırakır ve avlanmak tamamen yasaklanır. Yaban hayvanların geleceğini avcıların bilinçlenmesine ya da vicdanına bırakamayız. Her dağın başına da bekçi dikecek halleri yok. Yarın birgün şuursuzun tekinin nesli tehlike altındaki türleri avlamaya kalkışmayacağını nerden bilebiliriz.

denizakvaryumu
12-08-2008, 13:30
Hayvanları öldürmek ne spor ne de hobidir...

Avcılığı ve avcıları sevmem.

kiwici77
12-08-2008, 14:30
Merhabalar, hayvanları öldürmek spor değildir, bu fikrinize katılıyorum, fakat yapılan eylem (şehir stresinde uzakta, dağlarda, ovalarda, yemyeşil alanlarda günü geçirmek, gezinmek, trekking sporu ile birebir uyuşur.) sonuç olarak sportif faaliyettir.
Ama yaban nesillerini tehlike altına sokan aslında avcılar değildir, bilinçsiz yapılaşma, avlak alanların tesis amacıyla kurutulması veya sistemli olarak işlevlerinin yitirilmesi, küresel ısınma ve en son biliçsiz avlanmadır. İyi bir avcı, herhangi bir av hayvanını, yılın hangi ayında birim veya kilo olarak **** erkek ve dişi olarak olmadı boyutlarına bakarak ayırır ve kıstaslarına uymuyor ise tetik çekmez.
Saygılarımla...

Cumhur Tonba
17-08-2008, 00:29
[QUOTE=delidumrul;267381]

Sayın Delidumrul.Öneriniz bir harika.Yapamazlar. Hiç olmazsa kurallara uygun avcılık yapsalar.Hile yapmasalr.Onada razıyız.

Todor
17-08-2008, 06:47
Kişi İstanbul'dan Artvin'e gider. Öncesinde gerekli izinler alınmış ve yorucu bürokrasi tamamlanmıştır. Uzun menzilli sniper tüfeğide vardır, gözü gibi bakar zaten silahına. Bİr yaban keçisi vurur. Boynuzunu ölçer 140 cm. Boynuz kafatasından ayrılır, duvara asılır. Gelen geçen hayran olur.

Bu spor mu?

Teksas dogo argentino klubünden, 2 adet dogo argentino alınır. Öyle herkese satmazlar. Araya adam koyarsınız 10.000 dolar çiftine para verirsiniz. 3 aylık dogo yavrularınız elinize geçer. Rusyaya eğitime gönderirsiniz yavruları, 8.000 dolarda oraya. Eğitim bittiğinde elinizde 2 adet öldürme makinası vardır. Ama yetmez. Bu kadar masraf yapıldı, makinaların garantiye alınması lazım. Dogolara zırhlar alınır ki vucudu zarar görmesin, çelik tasmalar alınır ki, boynunu kaptırmasın. Boluya gidilir ve 650 Kg.lık yaban domuzu bu dogo argentinolara öldürtülür. Kavga uzun sürer, çünkü domuzun canı kolay çıkmaz. Dogolar kavgayı bacaklarındaki küçük sıyrıklarla atlatır. Domuzun dişleri kolye yapılır. Daha zengin olanlar domuz değil yurtdışında puma avlar. Ülkemizde vakti zamanında benzer hayvanlar varmış ama bugün kalmamış.

Peki bu spor mu?

10.000 sene önce insanlık avcılığı bıraktı, tarım toplumuna geçti. Bazısı geçemedi demek ki. Aynı benim sanayi toplumuna geçişi beceremem gibi.

Konu ile ilgili resimler:
http://www.angusbrownsafaris.co.za/Pages%20Images/Newsletter/2005/6.jpg
http://www.huntingdogos.com/images/HUNT_1_1_07-027_450_pix.jpg

omereser
17-08-2008, 11:51
Sevgili Todor, son derece haklısınız. Bizim aman yok oluyorlar, nesilleri tehlikede diye üzüldüğümüz memeli hayvanlar maalesef zenginlere peşkeş çekiliyor. Adamlar parayı basınca doğanın kapıları onlara ardına kadar açılıyor. Yaban TV diye bir kanal var. Orada yapılan avları yayınlıyorlar. Ülkemizdekiler dahil, soyu tehlikede birçok hayvan acımasızca öldürülüyor. Bunları görünce insan umutsuzluğa kapılıyor ve boşa kürek çektiğini düşünüyor.

eskimo
19-08-2008, 12:45
National Geografik'de ''Avlanan Avcı'' belgeselini ilgiyle izliyorum.
İnsanları avlayan hayvanlar adilce bu işi yapıyor..
Ya hayvanın yaşam alanı istila edilmiş oluyor,
ya daha önce yavrusu öldürlmüş oluyor,
Ya karnı açıkmış oluyor,
ya da kendini savunuyor...
Aynen biz insanların 100 bin yıl önce yaptığı gibi....

caucasus
23-08-2008, 02:16
Arkadaşlar ben küçüklüğümden beri ava giderim son 8 sene hariç. Avcılık spor **** hobi o tartışılır bizler kimilerine göre katil, kimilerine göre sporcu, kimilerine göre ise sadece hobi olarak uğraşan kişileriz. Ben bura da tartışmak **** kimseyi kırmak istemiyorum, ancak ben fırsat buldukça ava giderim avlanırım ve bundan büyük zevk alırım. Avlanırım derken illa ki kuş **** geyik vurmak önemli değil Hazırlığımı yapıp gerekli malzemelerimi aldıktan sonra o havayı teneffüs etmek o heyecenı yaşamak temiz havayı ciğerlerine çekmek çok güzel birşeydir. Bir de ben avlanmam canlı hayatına kıymam ben katil değilim diyen bir çok insan var hayvanların canlarını o kadar çok savunurlar ki kendilerinin etrafa verdikleri zararlardan haberdar bile değildirler **** umurların da değildir. Bir kaç misal vermek gerekirse mesela sigara içenler sadece kendilerine zarar verdiklerini zannederler ama etraflarında ki herkesi zehirlerler. Hızlı araba kullananlar, içki içenler,çalılık alanları yakanlar, suyu israf edenler gibi diyebiliriz.
Bir de bunların dışın da bu işi ( avcılığı ) Ticaret olarak yapanlar var bunlar kimler derseniz, hileli avlananları örnek olarak gereğinden fazla balık avlayanlar. Balık avlarken de yasal sınırın çok altın da kalanları bile avlayanlar ( yavruları bile ) Trol atıp deniz dibin de bulunan ne varsa süpürüp balık yuvalarını bozanlar. Karada ise fener **** traktörlerle avlanıp deniz de ise sürat tekneleri ile avlananlar daha hayvanlar uyanmadan **** ne olduğunu anlamadan toplu katliam yapanlar veya siyanürle tilki avlayanlar ben bu şekil de avcılığa karşıyım.
Avcılık bence hobi **** spor hiç önemli değil önemli olan doğaya ve hayvanlara duyarlı olarak avlanılırsa bence bu olumsuz görüşler de azalacaktır.
Benim görüşüm bu noksan **** fazla birşey yazmış olabilirim **** bazı arkadaşlar kırılmış veya alınmış olabilir benim demek istediğim biri **** birileri eleştirilmeden önce kendisine baksın kendisini 4x4 lük görüyorsa benim o kişiye diyecek bir sözüm yoktur. Avlanma yasal sınırlar için de olduğu sürece sorun yoktur.
son olarak tüm TÜRKİYE çapın da tüm avcılığım 2 **** 3 sene yasaklanması taraftarıyım neden diye kimsenin soracağını zannetmiyorum :) Tüm arkadaşlara teşekkürler
Not. Penceremin kenarın da 8_9 kumru, 10_ 15 serçe, 1 saksağan, bir kaç sğırcık ve köyde de 3 kovan arı bakıyorum :) Teşekkürler.

Cumhur Tonba
24-08-2008, 16:57
Sayın Caucasuz.
Aslına bakarsanız dünyadaki tüm canlılar birer avcı ve avdır. Mesala biz insanlar sivrisinek için kanı emilecek güzel bir av'ız.Yasal ve vicdani sınırlar ,çerisinde kaldıktan sonra ****** sizlere hiç bir kimse katil gözüyle bakamaz ve sizi yargılıyamaz.
Hiç kimsenin soracağını zannetmiyorum derken neyi kastetdiniz anlamadım?Olumlu olduğu içinmi? ****** çok iyi olur. Sizler gibi kurallara saygılı müstesna avcılar dışında kalan
doyumsuzlardan dolayı yeteri derecede üreyemeyen hayvanlar biraz rahat eder.
Takdir edersinizki bizim avcıların çogunluğu kurallara uymaz.[B]ilhassa Trakya bölgesinde Güme ile yapılan avcılık Kaz ve Ördeklerin kökünü kurutmaktadır.Teyp ve Işık la yapılan avcılıkta öyle.
Benim de niyetim sizi üzmek değil.Size vicdani kurallar içerisinde iyi avlar diliyor
Selam ve sevgilerimi iletiyorum.

caucasus
25-08-2008, 08:00
Sayın, cumhu022 : Trakya da değil aslın da tüm Türkiye' de yasal olmayan şekil de avlanmalar var ve bunun önüne geçmekte çok zor. İnsanlarımız ne zaman bilinçlenir **** kanunlarımız daha keskin olur, insanlar korkarlar o zaman hayvanlarımız rahat kalırlar.Diye düşünüyorum. Yabani hayvan neslimiz tükenme sınırın da bana kalırsa en az 2 sene tüm avcılık yasaklanmalı.

Cumhur Tonba
25-08-2008, 15:52
[QUOTE=kiwici77;267767]Merhabalar, hayvanları öldürmek spor değildir,

Sayın kiwici 77.Merhaba.
Çok güzel ve doğru konulara değinmişsiniz. Duyarlı ve sorumluluk sahibi bir kişi olduğunuz belli. Fakat sorarım size?
Sizin gibi avcılar nerede? Hoş. Zaten dğerlerine avcı demek, avcı'lara hakaret sayılır. Kalın sağlıcakla.

caucasus
25-08-2008, 19:09
Kivici 77' nin. Caucasus olma ihtimali varmı :) zannedersem karışıklık olmuş.

Cumhur Tonba
25-08-2008, 21:03
Kivici 77' nin. Caucasus olma ihtimali varmı :) zannedersem karışıklık olmuş.

10 numaralı mesaj a cevap olarak yazdım.
Saygı ve sevgilerimle.

caucasus
27-08-2008, 19:27
Kiwici 77 Yerden göğe kadar haklı :)

kiwici77
28-08-2008, 01:01
[QUOTE=kiwici77;267767]Merhabalar, hayvanları öldürmek spor değildir,

Sayın kiwici 77.Merhaba.
Çok güzel ve doğru konulara değinmişsiniz. Duyarlı ve sorumluluk sahibi bir kişi olduğunuz belli. Fakat sorarım size?
Sizin gibi avcılar nerede? Hoş. Zaten dğerlerine avcı demek, avcı'lara hakaret sayılır. Kalın sağlıcakla.

Merhabalar,
Öncelikle ben ''avcıyım'' diyebilen kişi bu bahsettiğim kurallara uyar, yok eğer uymaz ise yakın gelecekte avlayabilecek birşey bulamaz zaten, ki; bu sebepten avcı avını bitirmez, bitirmemeli.
Birde yabancısı olduğunuzun belli olduğu bir deyim var, biz ''avcılar'' tarafından kullanılan: bohçacı deyimi. Bohçacı demek tüfeğini dolu taşımak demek, emniyeti açık dolaşmak demek, herkesi tehlike altına atmak demek. Yavrulara ateş etmek demek. Dinamitle balık avlamak demek. Tepe lambasıyla bıldırcın avlamak demek, tırıvırıyla (hayalet ağ) ile balık avlamak demek. Bu şekilde avlananlara emin olun sizlerden daha fazla tepkili ve etkiliyim.
Birde açmayacaktım konuyu ama tutamadım kendimi, biz avcılar için (ki ben kuşu bıraktım demiştim) çulluk veya bıldırcın eti, ya da denizden çekmeyi hasretle beklediğim mırmırlar:cool: sizler için organik sebze ve meyveler ne anlam ifade ediyosa tam olarak bizlerede o ifade ediyorlar, sonuçta doğal bir beslenme söz konusu, çiftlikte yetişen tavukları ve kırmızı eti **** kültür balıklarını yemiyorum, çünkü ne şartlarda yetiştirildiklerini biliyorum...
Saygılarımla,
Emrah
Not: Benimle özellikle bu konuda aynı fikirleri savunan kafkas arkadaşıma selamlar...

eskimo
28-08-2008, 15:40
Merak ettiği bir konu var.
Avcıların geneli günlük yaşamlarında herhangi bir canlıyı incitmeyen kişiler galiba, en azından benim çevremde böyle.
Eşimin ağabeyi,haftalarca yaraladığı bıldırcına evde bakmıştı.
Bir tavuk kesemezler ama vurabilirler.
Ayrıca birde şu dikkatimi çekmiştir,avcılar iyi aşçılardır çünkü avcıların eşleri genelde bu zavallı kuşları pişirmeye yanaşmaz,bu iş avcılara düşer...
Alakasız gelebilir ama bir de mesleği icabı her gün onlarca hayvanı boğazlayan kasapları nereye koyalım....
Yabana yazık, evcile reva mı?
Biraz dağıldım gibi.
:)

kiwici77
28-08-2008, 23:41
Sayın eskimo, laf lafı açtı da diyeyim dedim, bu sabah zeytin beklettiğimiz boş fıçıların içinde bir saka yavrusu buldum, ıslanmış uçamıyor. Tuttum onu eve götürdüm, hayvan korkmuş put kesilmiş vaziyette, dudaklarımla üfleyerek bütün tüylerini kuruttum, balkonun mermerine bıraktığımda arkasına bakmadan uçmaya başlamıştı bile.
Birde bahçemde köpek ölüsü var, ne şekilde ölmüş bilmiyorum, kesinlikle dokunamam, belediye görevlilerini çağırdım ilgilendiler. Hayatımda tavuk kesmedim:) ama kuş vurdum:(

ide
29-08-2008, 00:49
bağışlayın, bir canlıyı öldürmek asla bir hobi/spor olamaz...Çok üzülüyorum...:(

kiwici77
29-08-2008, 12:53
bağışlayın, bir canlıyı öldürmek asla bir hobi/spor olamaz...Çok üzülüyorum...:(

Biz şuan orda değiliz sayın ide, 10 nolu mesajda bitti o konu.

eskimo
29-08-2008, 13:28
Yaban TV diye bir kanal var. Orada yapılan avları yayınlıyorlar. Ülkemizdekiler dahil, soyu tehlikede birçok hayvan acımasızca öldürülüyor. Bunları görünce insan umutsuzluğa kapılıyor ve boşa kürek çektiğini düşünüyor.

Yaban TV'de bir kaç av sahnesi izledim.
Hayvan kaçma fırsatı bulamadan,gelişmiş silahlarla kim vurduya gidiyor.
koskoca aslan,fil,geyik ne olduğunun farkına bile varamadan olduğu yerde yığılıyor.
Aralık ayı yaklaşıyor bizim ülkemizde de koskoca 13 yağmacı(!) ayı kim vurduya gidecek.
Ne uğruna spor..

İlçemizin kurtuluş bayramında bir geleneği var,Avcılar kulubü her yıl avladıkları bir domuzu kortejde sergilerler.
Oysa zavallı domuzun bizim ilçemizin geçmişteki istilasından,kurtuluşundan bile haberi yok.
Avcılar Kulubü başkanı yufka yürekli dayımı çok severdim ama o domuzun yanındaki, sevdiğim dayıma hiç benzemezdi...

eskimo
29-08-2008, 14:18
2008-2009 av döneminde avı yasak olan hayvanların listesi ve av tarihleri belirlendi. Buna göre, avlanma dönemi ilk olarak Ege `de 9 Ağustos 2008 tarihinde başlayacak, 25 Ocak 2009 “da sona erecek.

Çevre ve Orman Bakanlığı “nın, 2008-2009 Av Dönemi Merkez Av Komisyonu Kararı Resmi Gazete`de yayımlandı. Karara göre, `1. Grup bıldırcın ve üveyik avı` için

Ege `de avlanma tarihi 9 Ağustos “ta başlayacak, 25 Ocak 2009 “da sona erecek.

Diğer bölgelerdeki av tarihleri şöyle: `

Akdeniz `de 16 Ağustos 2008 - 25 Ocak 2009 ,

Marmara `da 16 Ağustos 2008 -25 Ocak 2009 ,

İç Anadolu 16 Ağustos 2008 - 11 Ocak 2009 ,

Doğu Anadolu 16 Ağustos 2008 - 25 Ocak 2009 ,

Doğu Karadeniz 23 Ağustos 2008 - 25 Ocak 2009 ,

Batı Karadeniz 16 Ağustos 2008 - 11 Ocak 2009 ,

Güneydoğu Anadolu 9 Ağustos 2008 -25 Ocak 2009″

MEMELİLER İÇİN AVLANMA SÜRELERİ

“Yaban tavşanı, adatavşanı, tilki, kaya sansarı, ağaçsansarı avı` için Ege “de avlanma tarihi 27 Eylül”de başlayacak, 11 Ocak 2009 “da sona erecek. Diğer bölgelerdeki av tarihleri şöyle:

Akdeniz ve İç Anadolu 11 Ekim 2008 -11 Ocak 2009 ,

Marmara 4 Ekim 2008 -21 Ocak 2009 ,

Doğu Anadolu , Doğu Karadeniz , Batı Karadeniz ve Güneydoğu Anadolu “da 11 Ekim 2008 - 25 Ocak 2009″

“Yaban domuzu ve çakal avı” için Ege ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde avlanma tarihi 9 Ağustos “ta başlayacak 22 Şubat 2009″da sona erecek.

Akdeniz , Marmara , İç Anadolu , Doğu Anadolu ve Batı Karadeniz “de 16 Ağustos 2008 -22 Şubat 2009 tarihleri arasında avlanma gerçekleştirilebilecek. Doğu Karadeniz Bölgesi “nde ise avlanma tarihi 23 Ağustos 2008 - 22 Şubat 2009 olarak belirlendi.


Avcılar gerçekten bu tarihlere uyuyor mu?

caucasus
29-08-2008, 14:42
Sayın ide ben de kiwici 77 Arkadaşıma katılıyorum.

caucasus
29-08-2008, 14:52
Sayın eskimo, Yaban tv de izlediğiniz av sahnelerinin büyük çoğunluğu yasal olan avlar yani devletin **** bakanlığın izni ile olan avlanmalar. Sizin yazdığınız gibi haydi av mevsimi açıldı fil,gergedan, geyik vuralım olayı yok. Afrika' da bile izin alıp gözetmenler sayesin de avlanılıyor.

Domuz avına gelince domuz avı ülkemiz de 24 saat 365 gün avlanan tek memeli yabani hayvandır. Nedeni ise ekili alanlara büyük ölçü de zarar vermesi ve son derece hızlı üremeleridir.

Misal vermem gerekirse benim arkadaşımın Adapazarı Akyazı'da 10 dönüm kadar Fındık tarlaları vardı ama artık yok tek nedeni ise Domuzlar sürü halinde tarladaki fındıkları yemeyi bırakın dallarının çoğunu kırıp yok etmişler. Malum fındıkları yemek için dalların üzerlerine abanarak yere yatırıp kırdıktan sonra yiyorlar. Sonuç olarak ellerin de kocaman bi sıfır kaldı bırakın giden ürünü Fındık diye birşey kalmadı. Onun içindir ki domuz avı her zaman serbesttir.
Eksik **** fazla birşeyler yazmış olabilirim her ne kadar yanlışım varsa da kusura kalmayın.

eskimo
29-08-2008, 15:34
Domuz avına gelince domuz avı ülkemiz de 24 saat 365 gün avlanan tek memeli yabani hayvandır.


Araştırdım, 2008-2009 yılında domuz avcılığı yasaklanmış.
Nedenini bilmiyorum ama ekinlerini yedikleri insanların onların ormanlarını yakmış olmasından olmasın?
**** bir yerde okuduğuma göre;domuzun orman ekosisteminde en faydalı hayvanlardan olduğu ve dişleriyle bir nevi orman toprağını bellediği olabilir.
Aslında, bu yıl binlerce hektar ormanımız yanmışken,bir çok yaban hayvanı telef olmuşken en azından bir kaç yıl onlara yaşam hakkı vermek için av mevsimi tümden iptal edilemez miydi?
Hem yabanıl için,
hem avcılar için,
hem doğa için,
hem insanlık için.....

dikakt ederseniz,ben avcılık için vahşilik,canilik gibi sözler etmiyorum.
Zira yaklaşan kurban bayramında alasını,sokaklarda görüyoruz,göreceğiz...
benim derdim orman ve içinde yaşayan canlılar......

caucasus
29-08-2008, 23:13
Sayın eskimo domuz avının bu sene yasaklandığından bilgim yok ancak daha önceki yazılarımı okuduysanız uzun zamandır ava gidemiyorum sadece olta **** elle balık avına gidiyorum.

Avcılığın yasaklanması konusuna gelince daha önceki yazımda da olduğu gibi bence 2 hatta 3 sene yasaklanması çok uygun olur.

Domuz konusuna gelince faydaları konusun da az çok bilgim var. Fakat zararları faydalarından dah çok. Domuzların tarlalara zarar vermelerinin bence ormanla alakası yok denecek kadar azdır. Domuzların tarlalara zarar vermelerinin birinci sebebi orman köylerinin vahşi yaşam ve adından da anşıldığı gibi orman köyleri olması. ikinci sebep olarak ise ormanda tek tek kök toplacaklarına en yakın da bulunan tarlaya dadanarak hiçbir uğraş vermeden yiyeceklerini elde etmeleridir. Son olarak domuzların vermiş olduğu zararlar cumhuriyet veya osmanlı imp. zamanına kadar inmektedir o zamanlar ne küresel ısınma nede bu kadar orman katliamı **** yangın vardı.

Ormanların yakılması **** kaçak kesim sonucu yaşam alanlarının azalmasının avcılıkla bir alakası olduğunu zannetmiyorum, dolayısıyla bunu konu dışı diye algılayabilirim.

Ormanların kaçak olarak kesilmesi bizim köyümüz de ve çevre köyler de senelerdir devam etmekte bazı kendini bilmez köylüler tarafından geçim kaynağı olarak görülmesinin yanında ormana ve toprağa verdiği zarar, geleceğimizin yok edilmesi, tüyü bitmemiş yetim hakkının gasbedilmes, orman eko sistemi için de yaşayan canlıların soylarının tehlikeye atılması gibi diye sıralayabiliriz. Denetimlerin yetersiz olması da cabası.
Bence vahşi yaşama avcılardan çok sanayiciler ve çerpık yapılaşma vurmaktadır.
TEŞEKKÜRLER:

Cumhur Tonba
30-08-2008, 19:48
Sayın Caucasuz. Sayın Eskimo.
16,08,2008 tarihinde açılacak olan 2008/2009 av sezono boyunca mücadele amaçlı yaban domuzu avı izninin İl Çevre ve orman Müdürlüğü tarafından verileceği bildirilmiştir. Ancak talep olması durumunda gerekli yasal izin verilmektedir.
T.C. EDİRNE VALİLİĞİ. İl Çevre ve Orman Müdürlüğü. B.18.4.İÇO.4.22.00.04./591-2328 sayılı yazısı.

caretta
30-08-2008, 23:16
Araştırdım, 2008-2009 yılında domuz avcılığı yasaklanmış.


Domuz avının yasaklanmasının sebebi , kontrolsüz avlanılıp otellere satılması olabilir mi..?
Bildiğim kadarıyla kontrollü domuz çiftliklerine de verilen izinler kaldırıldığından dolayı domuz eti şu an ithal geliyor ülkemize..Oysa Tekirdağ ve İzmirde çiftlikler vardı.

eskimo
01-09-2008, 16:35
Domuz avının yasaklanmasının sebebi , kontrolsüz avlanılıp otellere satılması olabilir mi..?
Bildiğim kadarıyla kontrollü domuz çiftliklerine de verilen izinler kaldırıldığından dolayı domuz eti şu an ithal geliyor ülkemize..Oysa Tekirdağ ve İzmirde çiftlikler vardı.

Ben de ne safım:D
Orman ve Çevre Bakanlığı'nın domuzlara yaşam hakkı vermiş olabileceklerini ihtimalini düşündüm.....
Çeşitli yasalar çıkararak, yaşam hakkı vermedikleri ağaçlara,ormana rağmen..
:)

hüseyin28
25-10-2008, 22:54
Arkadaşlar avcılık bilinçli yapıldığında hiçbir suretle yabanıl hayatı bir zararı yoktur. Lakin avrupada bile kullanılmayan, yasaklanan tarım ilaçları yurdumuzda avcıların bile yapamadığı binlerce kuşu, böceği yok etmiştir ve bunun vebalide avcılardan çıkarılmıştır. Siz biliyormusunuz Bulgaristan, Macaristan, Romanya, Polanya vb. bizden daha geri kalmış ülkeler Av Turizminden milyarlarca dolar kazanıp ekonomilerine katıyorlar ve hiç bir suretle ne doğasındaki kuşlar nede yabanıl hayat azalıyor nede tükeniyor velakil daha da çoğalıyor. Eğer biz de bu ülkeler gibi sadece deniz ve kumsaldan kazanacağımız dolarları birde başka yönlerden kazanmaya calıssak daha iyi olmazmı. Av zengin işidir 100 turistin ülkeye soktuğu dövizin daha fazlasını, 1 kişi olan Av Turisti ekonomiye kazandırıyor ilgi duyan arkadaşlar araştırıp görebilirler.

Cumhur Tonba
26-10-2008, 01:45
Hüseyin bey. Siz de haklısınız?

caucasus
26-10-2008, 10:45
Hüseyin bey haklısınız ancak bunları bir de bu konunun uzmanları **** yetkilileri değerlendirip ekonomimize kazandırmaya çalışsalar çok güzel olur.

Lilium
06-11-2008, 00:00
Siz biliyormusunuz Bulgaristan, Macaristan, Romanya, Polanya vb. bizden daha geri kalmış ülkeler Av Turizminden milyarlarca dolar kazanıp ekonomilerine katıyorlar ve hiç bir suretle ne doğasındaki kuşlar nede yabanıl hayat azalıyor nede tükeniyor

Sayın hüseyin28;

Demek ki bizden ileriler, ilerilik sadece cepte bitmiyor beyin olarak demekki bizden ileriler, beyin olarak ileri iseler demek ki ekonomi olarakta ileri geçeçekler.
sevgilerimle
lilium.

berduray
06-11-2008, 00:20
Evet haklısınız, Sakarya'dan Karadeniz kıyısındaki tüm fındıklığı,mısır bahçesi olanlar domuzdan şikayetçi, yine de Yaban tv'deki avlanan hayvanları gördükçe benim de yapmayın hayvanlar, diyesim geliyor...

Ayrıca Bodrum (yabancı turistler açısından) domuz konusunda oldukça talepkar bir ilçe.

Bu ne yaman çelişki anne...?

haber (http://www.samanyoluhaber.com/haber-97986.html)

caucasus
29-12-2008, 10:04
Arkadaşlar ava giden varmı ? Bu sene sezon nasıl ?

Mehmet Can
29-12-2008, 17:59
Ava giden var ama bişey vuran yok.

kiwici77
29-12-2008, 23:56
arkadaşım ördeğe gitti, bu sezon geçen sezondan daha kötüymüş,

caucasus
30-12-2008, 09:30
Desenize avlayacak bir kuş bile kalmadı. Arkadaşlar teşekkürler. Yeni yılın tüm güzellikleri sizlerle olsun.

apprentice
30-12-2008, 10:55
Her geçen yıl av azalmakta, gelecek yıllarda kekliğin sesine, tavşanın ayak izine hasret kalırsak şarırmamak lazım. Antalya da bıldırcın normalin altında, Keklik yok denecek kadar az, Tavşan hak getire... MAK Kararlarına uygun avlanılması dileğiyle...

adero
19-05-2009, 16:47
avcılık
avcılık güzel bir spordur
avcı av hayvanlarını korur derler nasıl olur biliyormusunuz
1-avcı av limitlerine uyarak
2-avcı kuşların yumurtaları alıp omlet yapmaz bunlar köylüdür
3-avcı hayvanlara şans verir 2 atışın vardır köylü tarlaya zehir atarak bütün hayvanları öldürür
4-avcı gece farla , kışın yol kenarlarında , hayvanı yemleyerek vurmaz bohçacı dediğimiz avcılıkla ilgisi olmayan insanlar bunu yapar
5-avcı balık katliamı yapmaz , susurlukta şeker fabrikası her sene temizlik yaparken dereye şeker pisliği salıp milyonlarca balığı katleder
6-avcı sulak alanları ormanları korur , devlet ve köylü sulak alanlarla ormanları kesip kurutup tarla yapar
7-avcı avda hangi hayvan serbestse ona silah doğrultur , bohçacı canlı görsün yeter vurur (ben bu sene bıldırcın avında iki tane tavşan paçamdan kaltı havaya ateş attım nedeni alışsın kaçsın , tavşan sezonunda 1 tane görmedim neden BOHÇACILAR )

arkadaşlar avcılık layıkı ile yapılırsa çok güzel bir spor devlet avcılardan aldığı harçlar vergiler pul paraları altında her sene 250-300tl para alıyor bunlarla ormanlar korunuyor nesli tehlike altında olan hayvanlar korunup , üretilip doğaya salınıyor avcılık sporu sayesinde kaç kişi evine ekmek götürüyor bir düşünün tüfek üretenden fişek üretene yollardaki restorantlardan köylerdeki bakkal kahvelere kadar....
avcı gördüğü bütün doğal hayatı tehlikeye sokacak durumları yetkililere bildirir doğayı korur ya diğerleri......

bu ülkede organik üretim hariç gübrelerle ilaçlarla kaç kişi acaba binlerce hayvan öldürüyor birde onları düşünmek gerekmez mi?
bana göre
geyikte , kuşta , tavşanda , yaprak bitide , salyangozda bir

cello
20-05-2009, 07:52
Arkadaşlar parayla av turizmi denen olayda vurulacak hayvan belirlenmişdir. Yani ben verdim 20-30 bin $ istediğimi vururum olmaz, size gösterilir onu vurursunuz. O parada kışın hayvanlara yem, korucu v.b. olarak geri döner. Özellikle yaban koçu (koyunu) denen hayvanı bu paraları almazsanız inanın orada yaşatamazsınız. Köylü kökünü kurutur.

Gidin köylük yerde çoğunun av köpeği vardır. Sorsan domuza giderim der. Yurtdışında her hayvanın kokusu parfüm şişesi içinde satılır. 2 tane yastık, bez gibi şeyden birine ceylan, diğerine domuz kokusu sürelim bakalım masum köylümün köpeği hangine atlıyor. ;)

Avcılık eğitim işidir. Her eline tüfek alan avcı değildir. Avcı katliamcı değildir. Eşikte, beşikte ne bulsa vuran insan hiç değildir. Av yasaklarına uyan, gerekli damga, resim ve harçları ödeyen kişidir. Avcı doğa korumacıdır, kaynakların kurumasını istemez. Özellikle son dönemde özel avlaklar devreye girmiştir. 100 tane keklik alıp ödemeyi yaparsınız ve salarsınız sonra da 60-70 tanesini vurursunuz. Geri kalanlar doğada şans bulup üreyebilir.

Bunlar benim çevremdaki avcılarla yaptığım muhabbetlerden ve Yaban TV'den edindiğim bilgilerdir. Avcılıkla alakam; olta ile kıyıdan, ya da kayıkla açıktan balık avlarım.

caucasus
20-05-2009, 14:09
Cello, Adero, ellerinize sağlık çok güzel yazmışsınız.

gurbik67
20-05-2009, 22:20
değerli arkadaşlar avcılığın adı her nekadar doğa sporu olsada neticede tüfeği eline ne niyetle aldığındır . spor yapacaksan öldürmenin ne alemi var öldüreceksen adına neden spor denir anlamam. ben yıllarca avcılık ve atıcılık klübüne kayıtlı bir üye iken gittiğim bir çok ilde maalesef bıldırcını artık vurmayalım bügünlük yeter diyeni görmedim. o gün içinde vurabildiği kadar vurur bu sadece bıldırcındamı hayır tüm hayvanlar için balıktada durum aynı tamam yeter bir tavalık oldu yeterli diyen kaç kişi.kime sorsan bunu yapan bohçacı zihniyetliler derler kanunlar yeterlimi maalesef caydırıcılıktan uzak. bir karabük ormanlarındaki geyikleri düşünün acaba bir ormancının izni olmadan oraya gidip avlanmak kolaymı ama avlanmaya göz yumulur buda bohcacı ormancımı diyelim sözde kime sorsanız avlanma koşullarına riayet edilir ama sözde kalır sigara bile sağlığa zararlı ve bazı mekanlarda yasak ama uyan kim bunlarda bohcacı içiciler binlerce dolar verip avlananlar diyelimki dürbünle bakıp yaşlı ve genelde erkek yaban hayvanını vurur ya bu kanatlılarda nasıl olacak
dedik ya bu öldürmenin bir kılıfı
en güzel bahane ; domuzu niye vurdun gripliydi; kuşu niye vurdun oda gripliydi
fareyi neden vurdun oda hanta vürüslüydü kılıfa daha uygun.
deselerki sen ne kadar uydun benimde diyecek lafım yok kılıfına uyduramıyorum
hani derlerya insanlık suçu buda bir nevi ?? .

ugurtelefon
11-06-2009, 09:46
Arama butonunda farklı bir konuda arama yaparken tesadüfen bu başlığı buldum.Birkaç satırda ben yazayım dedim.

Sizler
et,kıyma,tavuk,balık,salam,sucuk,sosis,köfte,acılı adana,lahmacun,pizza,tost,burger ve adını sayamadığım yüzlerce,hatta binlerce yiyecek **** yemekten hiç birini Yemiyor musunuz

Eğer cevabınız Yemiyorum ise **** Vejeteryan iseniz,avcılara her türlü lafı söyleyin,belki haklı olmayabilirsiniz ama en azından eleştiri için büyük hakkınız var demektir.

Eğer cevabınız Evet Yiyorum ise;
Avcı ve avcılık hakkında konuşulabilecek tek konu,yapılan avcılığın,kanunlara,kurallara,avcılık etiğine ve insanlığa uyup uymadığıdır.
Zira önünüze gelen,içinde ne eti olursa olsun,Anti-vejeteryan bir yemek içerisindeki tavuğun bıçakla mı yoksa silahla mı öldürüldüğü ne farkederki???
Sonuçta o tavuk öldürülmüş,size yemek olmuştur.Sizde yersiniz.Bu kadar basit.

Uzun uzun avcılık etiğini konuşmak,yazmak istemiyorum,çünkü birçok arkadaş yeterli kurala değinmiş.Ama çok kısa ve net olarak diyebilirimki;

Etini yemeyeceğim hiç bir hayvana namlu doğrultmam.Ha bıçak ha silah,hepsi aynı.Allah bu hayvanları insan oğlu yesin diye yaratmış.Yoksa sokaklarımızda hindistandaki gibi inekler dolaşmaya başlardı:D

Avcılık dağlarda spor yaparak dolaşmak,bu esnada avlanıp karnını doyurmaktır. Spor olsun diye can yakılmaz.
Evde karısına,çocuklarına söz geçiremeyen baskı altındaki erkeklerin,dağlarda gariban yaban hayvanlarına zarar vermesi avcılık değildir.

ugurtelefon
11-06-2009, 10:03
ben avlanmanın tamamen yasaklanması ve para cezalarının ciddi şekilde arttırılması taraftarıyım. Avcılığı heyecan ya da cesaret olarak görenlere de bir tavsiyem eğer gerçekten cesaretleri varsa mızrakla ayı ya da yaban domuzu avlamaya gitsinler.
Yerse...


Eski bir mesaj ama,sonuçta bu konu silinmediyse illaki birileri okuyordur.
Mızrakla değil ama biz o işi 40cm pala ile yapabiliyoruz.İlgilenirseniz gerekli linkler verebilir,fotoğraflar paylaşabilirim.;)

Ek olarakta;
Bir yaban domuzunun bulunduğu bölgede 5 yıl av yapılmaz ise,5 yıl sonra o bölgedeki domuz sayısı inanılmaz olur.Bir yaban domuzu 3-8 arası yavru çıkarır.
Domuz yavru da olsa,ülkemizde büyük yırtıcı hayvanlar olmadığı için,dolayısiyle düşmanıda yoktur.Bu sebepten doğan her yavru neredeyse hiç eksilmeden büyür gelişir.1,5-2 yaşına geldiğinde üremede yapabilir.Gelişimleri fareler gibidir.Bolca,sıkça çoğalırlar.
5 yıl sonra o bölgede insan sayısını geçer.
Zıraatçi toplumuz ya,hani 10bin sene önce avlanmayla beslenmek tarih oldu,ziraat toplumları olduk ya,işte ozaman siz zıraat yapacak arazi bulursanız,beslenirsiniz.Bulduğunuz arazide yaptığınız tarım,eğer 1 hafta dayanırsa ne güzel.Aksi takdirde o yaban domuzları o tarlayı size birşey kalmayacak hale getirirler.
Yaban domuzu denen mahlukat,etçildir,leşçildir.Defalarca koyun ve keçi yavrularını yedikleri bilinmektedir(yöremizden tescilli bilgidir).Dağda ayağı kayıp bir tepeden düşüp,orada ölen çobanın leşini yedikleride bilinmektedir.
O yasak geldiği anda,20-30-40 yıl sonra sokakta parkta oynayan çocuğunuz,bir yaban domuzu tarafından mideye indirildiği anda sizden büyük avcı olmayacaktır;)

Sanırım bol kepçeden bilir bilmez atmak hoş olmuyor.Madalyonun diğer yüzünü bilmekte gerekiyor.

BalıkcıSerdar
11-06-2009, 10:06
Avcılığın yazılı kurallarının yanında birde yazılı olmayan kuralları vardır. Bunlar da;

Bir canlı ne için öldürülür/öldürülebilir sorusunun cevabında gizlidir.

1- Etinden faydalanmak için (yemeyeceğiniz hayvanı avlamayınız).

2- Derisinden faydalanmak için (örtünme-giyinme ihtiyacı ki bu artık pek geçerli bir madde olamaz).

3- Korunmak için (bu da hala geçerli, kendinizi korumak için olabileceği gibi, ürününüzü korumak için de olabilir).

Bir 4. madde daha eklenebilir ki, bu sadece bu işi profesyonelce yapanlar için geçerli olabilir, amatörce avlananları asla ilgilendirmez ve ilgilendirmemelidir.

4- Ticaretini yaparak para kazanmak için.

Ama "spor" için asla!

Tamam, av yapmak için gezerken, yüzerken bir yandan da spor yapmış olunuyor ama avlanmanın spor olduğu manasına gelmiyor bu. Eğer avcılık spordur/hobidir derken kastımız av hayvanının canını almanın spor/hobi olduğu yönünde değilse ki bu ayrım çok önemli ve resmen bıçak sırtı, bunun altının çizilmesi gerektiğini düşünerek, "spor için asla" diyorum.

Bana göre "Avcılık sporu" gibi adlar takılması bu yüzden hiç hoş değil diye düşünüyorum. Bu konularda, değişik bir kaç forumda tartışmalarımız olmuştu, bulabilirsem onları buraya almaya çalışayım.

Üyesi olduğum diğer forumlarda tartıştığımız konuları buldum, fakat bir kaç alıntıyla pek anlaşılır şeyler olamayacak, konu başlığıyla birlikte tüm mesajları alıntılamam gerekecek ki bu da sıkıntı yaratacağı için vaz geçtim:)

cello
13-08-2009, 17:20
15 Ağustos 2009'da açılacak olan av sezonunun tüm avcılar için kazasız, belasız geçmesini dilerim. Av limitleri dahilinde kalınması, yakılan ateşlerin söndürülmesi ve çöplerin meralarda bırakılmaması gerekiyor. Rastgelsin. :)

Saygılar,

NOT:2/2 Amatör Balık avcılığı sirkülerinde "Amatör balıkçılık belgesi"nin alınmasının şart olmadığı yazmasına rağmen bir çok dostlarımız forumlarda Jandarma, polis ve zabıtanın kontrollerde bu belgeyi sorduğunu bildirmişlerdir. Bu nedenle 11.08.2009 günü tüm evrakları hazırladım ve İlçe Tarım Mdl.den teslim aldım. Belge 4 yıllık. Süresi içinde yenilenebiliyor. Yakında belli bir eğitimden sonra verilmesi söz konusu olabilir. Alınıp cepde durması faydanıza olabilir. ;)

myıldız
15-08-2009, 18:28
15 Ağustos 2009'da açılacak olan av sezonunun tüm avcılar için kazasız, belasız geçmesini dilerim. Av limitleri dahilinde kalınması, yakılan ateşlerin söndürülmesi ve çöplerin meralarda bırakılmaması gerekiyor. Rastgelsin. :)

Saygılar,

NOT:2/2 Amatör Balık avcılığı sirkülerinde "Amatör balıkçılık belgesi"nin alınmasının şart olmadığı yazmasına rağmen bir çok dostlarımız forumlarda Jandarma, polis ve zabıtanın kontrollerde bu belgeyi sorduğunu bildirmişlerdir. Bu nedenle 11.08.2009 günü tüm evrakları hazırladım ve İlçe Tarım Mdl.den teslim aldım. Belge 4 yıllık. Süresi içinde yenilenebiliyor. Yakında belli bir eğitimden sonra verilmesi söz konusu olabilir. Alınıp cepde durması faydanıza olabilir. ;) çok teşekkürler....

Halil Önen
18-08-2009, 23:45
2009-2010 AV DÖNEMİ

MERKEZ AV KOMİSYONUN KARARLARIYLA AÇILDI

Buna göre;

1. grup kuşlar______Bıdırcın ve üveyik avı,

15.08.2009 başlar ve 24.01.2010 tarihinde sona erer.

(sadece Batı Karadenizde 10.10.2010 tarihinde sona erer)

Bu tarihler arasında sadece Bıldırcın ve Üveyik avlanır. Başka av yapılmaz.

Çarşamba, Cumartesi, pazar ve resmi tatil günlerinde av serbesttir.

Bir avcı bir av gününde ancak;
10 adet bıldırcın,
8 adet üveyik vurabilir.

Avcı dostlara RASGELE...

berduray
18-08-2009, 23:48
Ben okur üflerim namlulara, inşallah kimse vuramaz, herkes ıskalar.

Marslılar da spor diye sizi avlasın inşallah...

caucasus
18-08-2009, 23:51
bak buna çok güldüm Berduray Allah da seni güldürsün.

k0900
19-08-2009, 00:13
Ben okur üflerim namlulara, inşallah kimse vuramaz, herkes ıskalar.

Marslılar da spor diye sizi avlasın inşallah...

Sizi selamlıyoruz :)

berduray
19-08-2009, 00:26
Avcılar tarafından recm edilirim artık diyordum ama kuşları seven, sadece sevmekle kalmayan, koruyan, kollayan başkalarının da olması beni sonsuz mutlu etti...

Benden de size selam, ey tabiat dostları...

caucasus
19-08-2009, 00:35
Ortak bizler bilinçli avlanan avcılarız. Bizim kitabimız da katliam, recm yoktur.

Her ne kadar son seneler de ava, balığa pek gidemesem de o günlerimi özlemiyor değilim.

Sana da selamlar :p

Halil Önen
19-08-2009, 00:45
AVCILIK ZAAFIMIZ
( Eski köşe yazılarımdan. )
.

Bu köşeyi görmemişim.

Bu sayfada kaç tane avcılık yapan var.
Diğer uğraşlarında, kaç kişinin avcı yazıyor. (fişleme başlamıştır)

Önce Sn. omereser' den başlayalım. (ve eski yazılarından)

Sn.omereser, siz bir defa avcılık yapmıyorsunuz. (avcı değilsiniz demedim, çünkü herkez avcıdır buna kadınlar da dahildir)

Avcılık yapan biri '' AVCILIK ZAAFIMIZ'' diye bir başlık kullanmaz.

(ZAAF); yani en zayıf tarafınız. İnsan en zayıf tarafını kullanmaz.

Yani siz kuşları vuruyor da, sonra ağıt mı yakıyorsunuz?

Avcılık yapmadığınız şuradan da belli, bu başlığı attıktan sonra hiç bir katkınız olmamış, aksine av ve avcılığı ti' ye alan iki karikatüre teşekkür bile etmişsiniz.

Yukarıdaki karikatürlere karşı olduğum anlaşılmasın, ben de çok severim böyle şeyleri, eğlenceli bulurum.

Zira avcılık, karikatürlerden, avcılık fıkralarında edebiyatımıza kadar uzanan bir kültürümüz aynı zamanda.

Yukarıdaki yazınız da, daha ilk yazınızda, avcılığın kötü, olumsuz yönlerinden başlamışsınız.

Böylece avcılık yapmayanlara gizli bir çağrı ve avcılık yapanları da, sanki küllemeye yakalanmış domates gibi üzerine kükürt atarak baskılamışsınız.

Ne güzel arkasından gelen mesajlar da pembe dizi gibi olmuş.

Yani bu gün ava gitmiş ve dört tane kuş vurmuş, yukarıdaki bir avcı bu yumuşatılmış, baskılanmış ve trübün desteği arkasına alınmış bir ortamda 'ben ava gittim şunları vurdum' diyemiyecek. Yine ne güzel...

Sn. omereser,

yazdığınız bütün eski yazılarınızı alın, gelin.
Ve hatta (olmayan) avcılık deneyimlerinizi ve bütün bildiklerinizi, bilgilerinizi...

ALIN GELİN LÜTFEN.

Rastgele

(sıradaki mesajlara da cevap verilecektir)

Halil Önen
19-08-2009, 01:29
Avcılar tarafından recm edilirim artık diyordum ama kuşları seven, sadece sevmekle kalmayan, koruyan, kollayan başkalarının da olması beni sonsuz mutlu etti...

Benden de size selam, ey tabiat dostları...

Sn.Berduray,
dur önce sizden başlıyalım.

Et yiyen, yani bütün etoburların gözleri öndedir. (Cinsiyet yarımı yok)

Sizin de gözleriniz önde, siz de bir etobur sunuz.

Ve bütün etoburlar AVCI dır. O zaman sizde avcısınız.

Şimdi değilsiniz. Çünkü baskılanmış ve baskılandırılmışsınız.

İsterseniz anaerkil çağlara gidelim.
Ya da amazon kadınlarının yaşadığı dönemlere...
Hani şu, iyi kılıç sallamak için sağ memelerini kesen, eşleştikleri erkekleri yerlerini yurtlarını görmesinler diye boğazından kesen kadınları...

Onlar avcı değillermiydi? Ot mu yiyordular?

Avladıkları geyik, tavşan ve kuşların tüylerinden, sadece süs eşyası ya da giyecek mi yapıyorlardı?

Bir gen kontrolu yaptırsanız, şu sitede ilk önce Amazon kadınlarının savaşcı ve avcı geni sizde bulunur.

İsterseniz şöyle düşünelim ve günümüz koşullarına uyarlıyalım.

Lise yıllarınız da kaç tane erkeği kalbinden vurdunuz?Kaç kalbi kanattınız?
Ya da iki güzel yavrunuzun babasını hangi yöntemlerle avladınız? Ya da avlanmanıza izin verdiniz?

Tavşanların gözleri yandadır. Onlar avlanandır.

Evet siz de bir avcısınız..

Rastgele

Emre Albayrak
19-08-2009, 01:39
avlanan insana kızamam çünkü buna yüzüm olduğunu sanmıyorum.. kullandığım araba ısınmak için kullandığım yakıt ve destek verdiğim şehirleşme ile onalrdan daha beter bir zarar veriyorum doğaya.. gönlüm isterki avlanmak olmasın.. ama olursa da kanunların izin verdiği ölçüde ve sonuçları belirlenerek olsun.. yoksa ne ahkam kesmeye ne de perişan ettiğimiz doğaya bir vicdan borcu ödermiş gibi başka insanların kusurlarını göz önüne çıkarmaya niyetim var..

ozgurbilgin
19-08-2009, 08:19
Hobi olarak hayvan öldürmeyi aklım almıyor. Silahın da her türlüsü yasaklanmalı, havalı imiş, av tüfeği imiş, saçma atarmış vs. ne olursa olsun sivil halka kesinlikle yasaklanmalıdır.

berduray
19-08-2009, 09:01
Ben diyorum hep, Halil Bey'i Felsefi sohbetler kahvesinde görmeliyiz diye...

Halil Önen
19-08-2009, 23:25
Ben diyorum hep, Halil Bey'i Felsefi sohbetler kahvesinde görmeliyiz diye...

Teşekkürler Sn.Berduray, iltifattan sayarım.

Peki avclığın felsefesi var mıdır?

Belki felsefi bağlamda insan, doğası gereği avcıdır ve abartarak söylüyorum her an ''saldırıya hazırdır.''
Oysa otoburların gözleri yüzün iki yanında yer alır ve ''savunma'' amaçlıdır.

Felsefi Sohbetler Kahvesine gitmem.
Orada felsefeyi gerektiğinde bir silah, bir tuzak gibi kullanan, bu sayfanın harika çocuğu 'gece' var.

Usta kalem 'Hossman' gelirse belki giderim.

Sonra ben bir avcıyım, Sn.Gece ise bir vejeteryan.

Etoburlarla, otoburlar arasındaki temel farklardan olan, evrim süreci içinde etcil beslenmeye göre organize olmuş insan bedenini sadece bitki diyeti ile yaşatmanın zorluğunu, insana gerekli olan on kadar AMİNOASİTİ üretmek için var olması gereken gen dizilerinin vücudumuzda artık bulunmadığını söylediğimde yine et yemeyecek;

gezegenimizi hayvan dostlarımızla ortak paylaşma mecburiyetinde olduğumuzu, saygı temelinde 'yaşam hakkı' yasalar temelinde 'Hayvan Hakları' kavramlarıyla savunma yapacaktır.

Hatta daha ileri gidecek, hümanizmin ışığı altında, hayvanların bitkilerle beslenme konusunda, insanlarla aynı ortak haklara sahip olduğu görüşüne dayanarak;

yaprak bitlerinin bile hakları olduğunu, bu konuda bir dava açılması söz konusu olduğunda karşı davada yer alacağını;

Roma hukukuna usullerine göre uygun çağrının (yaprak bitleri için) belli aralıklarla ve üç defa yinelenerek seslenilmesi engelini aşararak, söylenen üç gün ve saatte mahkeme salonunda bulunmasını sağlıyacaktır.

Ve bir savunma avukatı olarak,
''insan yaradılış itibari ile 'hepçil' bir yaratıktır'' diyecektir.

Bir niyet okuyucu olarak ben, 'ava giden avlanır', hele gece 'gece' ava giden daha kolay avlanır durumunda kalmak istemem.

Rastgele

omereser
20-08-2009, 02:32
Halil Önen'e ,
Yazdıklarım kişisel şeyler değildir. Toplumumuzdaki avcılığa eleştirel bir bakış açısıyla baktım, o kadar. Avcı olmadığım doğrudur. Amacım kimseyi, avcı diye fişlemek falan da değildi. Yanlış bulduğunuz tarafı anlayamadım. Felsefi çıkarımlarınızdan bir sonuç çıkarmak güç.

adero
20-08-2009, 17:26
valla ağzım açık okudum halil bey ellerinize sağlık

adero
20-08-2009, 18:17
birde biz insan oğlu biraz vahşiyiz (yani bir kısmımız)
tam olarak hatırlamıyorum nerden duydum diye bilmiyorum ama insan kurban bayramında kurbanını kendi keserse içindeki vahşiliği dindirirmiş diye ne kadar doğru bilmiyorum
Ama ben gerçekten buna inanıyorum ben kurbanımı kestikten sonra (gerçi biraz abartıyorum ama 4 tane falan kesiyorum en az)içime bir ferahlık rahatlık geliyor
birde sanmayınki ben gaddarım hayvanlara hiç acımam inanın çoğu hayvanseverden daha çok düşünürüm. Ben yolda tarlada gezerken hep gözlerim yazın yerdedir aman bir karınca bile ezmiyeyim diye. kışın balkonuma ekmek, yazın su koymaya çalışırım. gerçi ne kadar inanırsanız o size kalmış ama bunlar çok samimi gerçekler

.....ama herkez birbirine saygı duymak zorunda....

ayın 15. de tekirdağda avdaydım ne gördüm biliyormusunuz çiftçi bir amca 78mi dedi 88mi hatırlamıyorum ama çok yaşlı ama diri bir amca akşam saat 5, 6 gibi tarlanın gündendi (ayçiçeği---çekirdek)tarlasının yanına yatmaya yüksek bir tahtadan yatak hazırlıyordu. Adam bizi görünce gözleri parladı hayırdır amca dediğimizde oğlum domuz bekliyoruz mahvettiler gündendileri amca her hayvanın rızkı bi şekilde yiyecek dediğimizde
oglum hayvan yese gözümde değil namertler sanki dozer girmiş gibi dümdüz yatırıyor yere dedi Megersem hayvanların üreme zamanı imiş bu zamanda önüne ne gelirse yere yatırıyormuş
amca bizi domuz avcısı sandı ama biz üveyik avcısıyız dedik olum arkadaşlarınız falan varsa gelin diye yalvardı ama biz yemediğimiz hayvanı niye vuralım dedik
avcılık spormudur tartışılır
ama o dağlarda yürümek
arkadaşlarınla oturup sohbet etmek
yemeğini o temiz havada almak
yiyeceğini doğadan temin etmek ...
aynen bir domates tohumunu alıp, toğrağını hazırlayıp, ekip, çiçeğini görüp,o domatesin ufak ufak büyüdüğünü görüp,onu dalından koparıp, zevkle ikiye hatta dörde sekize bölüp, zevkle ısıra ısıra yiyorsak bizde hayvanları öyle vuruyoruz :D

adero
20-08-2009, 18:19
2009-2010 sezonu tüm avcılara hayırlı olsun
kazasız belasız bol avlar dilerim.

Halil Önen
20-08-2009, 23:36
avcılık spormudur tartışılır
ama o dağlarda yürümek
arkadaşlarınla oturup sohbet etmek
yemeğini o temiz havada almak
yiyeceğini doğadan temin etmek ...
aynen bir domates tohumunu alıp, toğrağını hazırlayıp, ekip, çiçeğini görüp,o domatesin ufak ufak büyüdüğünü görüp,onu dalından koparıp, zevkle ikiye hatta dörde sekize bölüp, zevkle ısıra ısıra yiyorsak bizde hayvanları öyle vuruyoruz :D

İşte budur...

PAYLAŞMAK.

Bir domatesi, bir soğanı, ekmeği, bir parca peyniri,suyu PAYLAŞMAK...

Ben de, on yaşında ava başladığımda ilk öğrendiğim sey PAYLAŞMAK' tı.

İşte avcı ile padişahı bir çilingir sofrasına oturtan bu PAYLAŞMA duygusudur.

Hadi bir bakın, her yönüyle dibe vurmakta olan toplumumuza ve neleri paylaştığımızı bir düşünün...

İyi şeyler olmuyor mu?
Elbette oluyor,az da olsa, PAYLAŞMA duygularını yeşerten...

İşte avcılığın ve avcının bu yönünü seviyorum.

Sn.adero, teşekkür ederim.

Rastgele

gece
21-08-2009, 00:41
Ben diyorum hep, Halil Bey'i Felsefi sohbetler kahvesinde görmeliyiz diye...


Teşekkürler Sn.Berduray, iltifattan sayarım.

Peki avclığın felsefesi var mıdır?

Belki felsefi bağlamda insan, doğası gereği avcıdır ve abartarak söylüyorum her an ''saldırıya hazırdır.''
Oysa otoburların gözleri yüzün iki yanında yer alır ve ''savunma'' amaçlıdır.

Felsefi Sohbetler Kahvesine gitmem.
Orada felsefeyi gerektiğinde bir silah, bir tuzak gibi kullanan, bu sayfanın harika çocuğu 'gece' var.

Usta kalem 'Hossman' gelirse belki giderim.

Sonra ben bir avcıyım, Sn.Gece ise bir vejeteryan.

Etoburlarla, otoburlar arasındaki temel farklardan olan, evrim süreci içinde etcil beslenmeye göre organize olmuş insan bedenini sadece bitki diyeti ile yaşatmanın zorluğunu, insana gerekli olan on kadar AMİNOASİTİ üretmek için var olması gereken gen dizilerinin vücudumuzda artık bulunmadığını söylediğimde yine et yemeyecek;

gezegenimizi hayvan dostlarımızla ortak paylaşma mecburiyetinde olduğumuzu, saygı temelinde 'yaşam hakkı' yasalar temelinde 'Hayvan Hakları' kavramlarıyla savunma yapacaktır.

Hatta daha ileri gidecek, hümanizmin ışığı altında, hayvanların bitkilerle beslenme konusunda, insanlarla aynı ortak haklara sahip olduğu görüşüne dayanarak;

yaprak bitlerinin bile hakları olduğunu, bu konuda bir dava açılması söz konusu olduğunda karşı davada yer alacağını;

Roma hukukuna usullerine göre uygun çağrının (yaprak bitleri için) belli aralıklarla ve üç defa yinelenerek seslenilmesi engelini aşararak, söylenen üç gün ve saatte mahkeme salonunda bulunmasını sağlıyacaktır.

Ve bir savunma avukatı olarak,
''insan yaradılış itibari ile 'hepçil' bir yaratıktır'' diyecektir.

Bir niyet okuyucu olarak ben, 'ava giden avlanır', hele gece 'gece' ava giden daha kolay avlanır durumunda kalmak istemem.

Rastgele


"Aslanlar ülkesinde tavşan avlarken, gözünüzü aslanlardan ayırmamalısınız; ama aslan avlayacaksanız, tavşanlara aldırmanız gerekmez." H. Stern

Halil Önen arkadaşım felsefî sohbetler kahvesine gelmez ise biz de ayağına geliriz. Tee yağmur ormanlarında safariye gitmiş bir gece, Halil Önen'in ayağına mı gidemeyecek, teveccühlerini mi sunamayacak!

Gelmeme sebepleri arasında "kendisinin avcı, gece'nin ise vejeteryan olmasını" da saymış, hemen akabinde etoburlar ile otoburları karşılaştırmış ve bir takım öngörülerde bulunmuştur. Yazılarını beğendiğimi belirtmeliyim. Ancak hazır buralara kadar gelmişken, müseadenizle birkaç noktada fikrimi açıklamak istiyorum.

Öncelikle belirtmeliyim ki ben bir 'otçul' değilim, insanların hiçbiri otçul değildir. Otçulluk başka, vejeteryanlık (etyemezlik) çok başkadır, tıpkı etçillik ile etoburluk çok başka şeyler olduğu gibi.

Etyemezler için kullanılan 'otçul' ifadesi sadece şakadır. Açılım maçılım yapmaya gerek kalmaksızın, 'hepimiz hepçil (http://tr.wikipedia.org/wiki/Hepçil)iz' diyorum ki, bunu, niyet okuyucum güzel bir şekilde belirtmiş zaten. :)

'Gözlerim yanda olmayıp, önde olmakla' tüm benzerlerim gibi, avcı olduğum ise su götürmez bir gerçektir. Fazlası var, eksiği yoktur.

E, fazlası ne? Derseniz, avcılığını 'itiraf'edenler içinde benim 'zevk için' öldürdüğümü de itiraf etmemdir.

Şaka yapmıyorum, her ne kadar şu an öldürmemeyi tercih ediyorsam da bu yap(a)mayacağım anlamına gelmez, hele hele yapmadığım anlamına hiç gelmez. Geçmişte çok sayıda hayvan avladım ve yemek için de değildi. :(

Avcılığın "öldürme" yönüne ilişkin tepkisini dile getirenlere karşı avcılığın öldürme bölümünü hiç belirtmeden, hatta saklayarak, sadece 'doğada bulunmak, spor, temiz hava vs.' diyenleri ben 'bohçacı' olarak görüyorum. Gitsinler bu tür basit tuzaklar ile hayvanları avlasınlar, insanları avlamaya kalkmasınlar. Bunu illa yapmayı düşünüyorlarsa da karşılarında av değil, başka avcılar olduğunu anlasınlar, avcılığın diğer kurallarını hatırlasınlar.

Avcılığın canalıcı unsuru; can almadır. Bu özelliği hiiç saymadan avcılıktan bahsedenler ya atıcıdır, ya da bohçacı, ama avcı değildirler.

Spor mudur? Bence değildir. Spor denilen şey, bellidir; güç ve beceri gerektiren yarışmalı ve eğlenceli etkinliklere spor denir. Öldürmek eğlence değildir, eğlence olarak nitelenmemelidir, yoksa hatlar karışabilir, karışmamalıdır.

Hobi tanımına ise pekâlâ uymaktadır.

Avcılığın kültürü var mıdır? Tabii ki, hem de çok köklü bir kültürdür. Sanatın başlangıcı da av aletlerinin süslenmesi değil midir?

"Paylaşmak" ise avcılığın değil, doğada bulunmanın sonucudur. Doğada bulunan insanların tamamı paylaşmayı yaşar ve iyi bilir. Avcılıkla sınırlamak haksızlık olur.

Rastgele!


gece
avcılık konusunda da 'atıp', 'tutan' bu başlığa misafir forum kişisi!

caucasus
21-08-2009, 01:56
Et yiyen, yani bütün etoburların gözleri öndedir. (Cinsiyet yarımı yok)

Sizin de gözleriniz önde, siz de bir etobur sunuz.

Ve bütün etoburlar AVCI dır.

Rastgele

Sayın Halil Önen ben yukarı dayazmış olduğunuz kelimelere katılmıyorum. Tüm etobur hayvanalrın gözleri ön de değildir desem yalan olmaz zannedersem. Bunlara örnek vermek gerekirse Kartal, baykuş, atmaca bunlar uçarlar grubun da. Balinaların bir kısmı, köpek balıkları, piranhalar gibi bunlar da sucul grubu. bukalemun, komodo ejderi bunlara da kara grubu diyelim.

Bir de gözleri olmayıp et yiyen bitkilerimiz, deniz analarımız gibi örnekleri çok diye düşünüyorum.

Yazmış olduğunuz diğer konuların hepsine olmasa da bir çoğuna katılıyorum, çok güzel yazmışsınız.

Şunu da yazayın yazdıklarım da yanılıyor da olabilirim ancak bu benim düşüncem ve sadece beni bağlar.

gece
21-08-2009, 12:21
Sayın Halil Önen ben yukarı dayazmış olduğunuz kelimelere katılmıyorum. Tüm etobur hayvanalrın gözleri ön de değildir desem yalan olmaz zannedersem. ...
Şunu da yazayın yazdıklarım da yanılıyor da olabilirim ancak bu benim düşüncem ve sadece beni bağlar.

Yanılmıyorsunuz, Halil Önen arkadaşım sehven 'etobur' demiş ancak burada kastettiği 'etçil'dir. Bu ayrıma yukarıda yazımda dikkat çekmiştim. Etobur etle beslenen tüm canlıları, etçil ise sadece memelilere ait bir nitelemedir.

Avcı memelilerin mümeyyiz özelliklerinden biri, gözlerin önde oluşu ve dik bakışlı oluşlarıdır.


gece
avcı eskisi, forum kişisi

caucasus
21-08-2009, 13:54
Anlıyorum arada ki farkı kaçırmışım, teşekkür ederim.

Halil Önen
21-08-2009, 18:56
. Bunlara örnek vermek gerekirse Kartal, baykuş, atmaca bunlar uçarlar grubun da.
.

Sn.caucasus,

Kuşlar gagalarına göre ayrılırlar.

Etçil ve leşci olanların üst gagaları geriye doğru (bir kanca gibi) kıvrılmış, bir bıçak gibi sivri ve keskindir. Delicidir, yırtıcı ve parcalayıcıdır.

Et ve leşle beslenirler.

Gagası uzun ve sivri olanlar tohumcu, kurtcu, böçekcidirler.

Ördek ve Kaz gibi olanlar, tohumcu ve otcudurlar.

Saygılar

Halil Önen
21-08-2009, 20:12
Halil Önen arkadaşım felsefî sohbetler kahvesine gelmez ise biz de ayağına geliriz. Tee yağmur ormanlarında safariye gitmiş bir gece, Halil Önen'in ayağına mı gidemeyecek, teveccühlerini mi sunamayacak!

Hoşgeldin Sayın gece,

Tetik düşürme zamanı kadar çabuk sitenin bir ucundan bir ucuna gelmişsiniz, gece gece gelmişsiniz, ağaç ve kayaların silüetlerini korkunç masal kahramanlarına dönüştüğü, insanın içinin ürperdiği bir zamanda...
Aslında insanlık tarihi kadar uzun yoldan gelmiş, misafir olmuşsunuz.
Bunu saymayız, sık sık bekleriz.

Bir zamanlar avcı oluşunuz, genlerinizdeki avcılık sizi buraya korkusuzca getirmiş olmalı.

Doğadaki her şeyin ilk nedeninin ana maddesinin 'su' olduğunu söyleyen Thales'den;

evrenin ana maddesi 'sonsuz olan'dır diyen Anaksimondros 'dan;

'' İnsan her şeyin ölçüsüdür.'' diyen Protagoras'tan;

bilimin doğuştan geldiğini söyleyen Sokrates'ten;

nesneler ve 'idea'lar dünyasının kuramını savunan Platon'dan;

''Gerçekten var olanlar tek tek şeylerdir; insandır, yazı tahtasıdır (ekrandır :) ), bahçedeki erik ağacıdır.'' diyen; ''İnsanın doğuştan getirdiği bilgiler yoktur, bilgiyi üretme gücüne sahip olan akıldır.'' diyen Aristoteles'ten;

''Düşünüyorum öyleyse varım.'' diyen Descartes'ten;

sırf düşünceyle 'kesin bilgi'ye ulaşabileceğini söyleyen Hegel'den;

''Bütün bilgi deney ile başlar fakat deneyden doğmaz.'' diyen Kant'tan;

''Bilimin yarattığı bir uygarlık bir kara çağdır, bir günahtır ve ahlaki gelişme basitliğe dönüşle gerçekleşecektir.'' diyen Mahatma Gandhi' den;

''Bilim bugüne dek köleler yaratmaktan başka bir işe yaramadı; savaş zamanında bizi zehirlemeye, paramparça etmeye yarıyor; barış zamanında da yaşamımızı çekilmez, kararsız duruma sokuyor.''

''Bilimler insanları kafa işlerine adayıp büyük ölçüde kölelikten kurtaracak yerde onları makinenin kölesi yapıyor.'' diyen Einstein 'ın zamanından gelmişsiniz.

VE...

İnsanoğlunun öyküsünün yazıldığı Doğu Afrika-Serengeti savaklarına yani 'insanın tarihi avlanmanın tarihidir' felsefesinin kurucuları olan Homo-Habilis (yetenekli insan) ve Homo Erectus'un (dikilen insan) tarihine gelmişsiniz aslında...:p

Ben bu yolculuğunuzu böyle sayarım.;)
Sizi bilirim ve yol haritanız bu bilgilerle doludur.
Tıpkı Sn. hassoman, Sn. myndos, Sn. Müjgan, Sn. berduray ve diğer dostlar gibi.

Felsefe değil felsefe yapmayı, düşünceleri değil düşünmeyi öğrenmem gerekir önce.

Atalarımızın dediği gibi toplama suyla (bilgiyle) değirmen döndürülemez.
Değirmeni döndürmek için bilgiyi üretmek gerekir.
Bilgiyi üretmek için de gereken nitelikte bi felsefe eğitimine ihtiyaç vardır.

Meslek lisesi mezunu, işçi, çiftçi birinin buna ne zamanı ne bilgisi vardır.

40 yılı aşkın avcılık yaşamımda hala Robert Norton'un avcılık basamaklarından en üstte yer alan 'sportmenlik' aşamasına erişmeye çalışıyorum sadece.

Aslında özlediğim şeydir oraya gitmek ama asıl oraya gitmesi gerekenler yukarıda aslanlar gibi yazan(!) avcılık konusunda atıp tutan arkadaşlarımızdır diye düşünüyorum.

Avcının düzenleyici (regülatör) kimliğini göz ardı eden, baskılayan, yok sayan ama avcıya reva görülen yok edici (predatör) yönümüzü her durumda karşımıza çıkaran, katil damgasını acımasızca yüzümüze vuranlardır oraya gitmesi gerekenler.

Felsefe hiç bir konuda 'son sözü' söylemez diyorken onlar, bilimin ışığında son sözlerini söylüyorlar (yazıyorlar).

Hem de kurşuna adres göstererek ...

İyi de;
o zaman 'iyi' ile 'kötü' nün ayrımı için ölçütler nedir?
'iyi' dediğin değer nedir?
kişi normlara göre mi davranmalıdır? sorularının cevabını önce onların vermesi gerekiyor, felsefi sobetlerde...

Saygılar

(felsefeye daldık haydi, Rastgele)

Halil Önen
21-08-2009, 21:10
"
"Paylaşmak" ise avcılığın değil, doğada bulunmanın sonucudur. Doğada bulunan insanların tamamı paylaşmayı yaşar ve iyi bilir. Avcılıkla sınırlamak haksızlık olur.

Evet Sn.gece,
bir felsefeci nasıl karşılanır, karşıladık ve misfirperverliğimizi yerine getirdik karınca kararınca.

Bir felsefeci aynı zamanda bir avcı olursa nasıl karşılanır, bir de bunu deneyeyim
bakalım...

Payaşım duygusu, avcılık tarini kadar eskidir.

Bir bizonu bir veya iki avcı avlayamaz. Kalabalık bir avcı grubunun işbirliği ile avlanır, av yazılı olmayan komünal toplumunun yasaları gereği kadın, çocuk ve ihtiyar ve muhtaç olanlar arasında paylaşılır.

Doğada bir padişan ile bir seyis aynı sofraya oturmaz, nedir bu atın durumu diye sormaz, bir başka paylaşım, bir av tutkusu değil midir avcıyla oturması.?

caucasus
21-08-2009, 21:25
Vermiş olduğunuz bilgiler için teşekkürler arkadaşlar, malum bilgi birikimi az olunca tökezlemek kolay oluyor.

Aslın da yazmak gibi bir niyetim yoktu ancak biraz konuya dahil olayaım biraz da bilgim artsın diye yazdım. :)

Tekrardan teşekkürler.

Halil Önen
21-08-2009, 22:02
Domuz konusuna gelince faydaları konusun da az çok bilgim var.

Bence vahşi yaşama avcılardan çok sanayiciler ve çerpık yapılaşma vurmaktadır.
TEŞEKKÜRLER:

Sn.caucasus,

domuzlar toprağın, ormanların tarım işcileridir.

Burunlarıyla toprağı bir çiftcinin kara sabanı gibi sürerler, böçek ve kurt ararlar taşların altında,toprağın içinde.

Domuzlar hetereburdurlar.

Yani önceleri etle besleniyorlardı.
Zaman içinde delici ve azı dişlerini yitirdiler.

Bir inek gibi de beslenebiliyorlar. Mısır tarlalarına verdikleri zarar da bundandır.

Genel de ormanlarda yaşar ve aç kalmazlarsa dışarı çıkmazlar.

Foça' da çıkan son yangından sonra, şehre indiler çöp tenekelerine, yazlıkcıların bahçelerine, ve mısır tarlarına daldılar.

Çiftciler, avcı kulüplerinden yardım istediler sürek avı yapılması için.

Avcı kulüplerin çoğu istemedi domuzların avlanmasını.

Av ve Yaban hayatı da bu doğrultuda karar verdi.

Avlanması zaten yasaktı ve yasak devam etti.

Rastgele

omereser
21-08-2009, 22:33
Avcılık meğer "habilis" dededen miras kalmış. :p Ben Dede Korkud'a bağlamıştım. Dede zanaatını terketmek olmaz tabi. Avcılığa böyle felsefi bir derinlik kazandırdıktan sonra sizi kim tutabilir? Tabi bu kadar felsefeye tür mür dayanmaz. Yakında Galerida cristata'ları da bitirir, Pica pica'ların peşine düşersiniz.:D

Halil Önen
22-08-2009, 10:18
Avcılık meğer "habilis" dededen miras kalmış. :p

Yakında Galerida cristata'ları da bitirir, Pica pica'ların peşine düşersiniz.:D

Sn.omereser,
ne güzel değil mi? insanın en eski dedelerinden kalmış en eski miras. AVCILIK...

Bak mışsın bizim Dede Korkud'da avcı çıkmıyor mu?
Sonra,
Ölüm Hak, miras helal değil midir?

Şu isimlere bi bakalım...

Galerida cristata ; Tepeli Taygor.

Hatırladım, şu bizim ''tepeli'' dediğimiz yakışıklı kuş.
Tohumcu ve otcu...
Pek avlanmaz buralarda.
Av ve yaban Hayatının koruma altına aldığı kuşLardan.

Pica Pica :

O da ne şu bizim saksağan.

Avrupa kültüründe huysuz, mutsuz ve problemli bilinirmiş.
Kaba sesli, parlak objeleri çalma eğilimli, yani potansiyel hırsız...

İsveç' te, büyücülükle ilişkisi varmış,
İngiltere'de, kötü talih getirirmiş,
İskoçya' da, ölümün habercisimiş,
Çin' de, sevinç kuşu denir, iyi haber ve talihin habercisi,
İzlanda' da geleceği tahmin ediyormuş...

İlginç olan bu iki kuş avlanmadığı halde nesilleri azalmış ve koruma altına alınmış. Neden acaba...?

Kuşlara araştırma işine gelince;

Caharles Darvin, bunu yapmış ve bana hiç boşluk bırakmamış.

Yıllar önce taaa Galapagos adalarına gitmiş, kuşların gagalarını incelemiş ve Evrim teorisini yazmış.

Gaga deyip geçmeyelim, orada hala, beş, bilemedin on yılda, kuşların gagaları gelişiyor ve değişiyormuş.

Yani Darvin öldükten sonra bile evrim devam ediyormuş.

Valla ben bilimin yalancısıyım

Saygılar_Rastgele

omereser
22-08-2009, 13:00
"Gaga deyip geçmeyelim, orada hala, beş, bilemedin on yılda, kuşların gagaları gelişiyor ve değişiyormuş."

:D:D:D Desenize oralarda bir sürü ağzı bozuk kuş dolanıp duruyor.
Avcılığın atıcılık tarafını da ihmal etmemişsiniz.
Bu yazdıklarınıza Ali DEMİRSOY bile inanmaz...

Halil Önen
22-08-2009, 13:21
Valla ben bilimin yalancısıyım:(

Saygılar_Rastgele

Ne yalan söyleyeyim, aynı zamanda avcı ve atıcı* yım.




atıcılık; trap, sket, gibi avcılığın atıcılık dalı... Yani spor, eğlence ve yarışma tarafı...

eser42
22-08-2009, 14:31
ben bir avcıyım

ava gitmeyen, dağlarda gezmeyen, tam anlamıyla organik olarak yağlanmış bir bıldırcının lezzetini tatmayan avcılık nedir bilemez. insanlar bilmedikleri bir konuda neden ahkam keserler anlamış değilim. ekolojiyi ve habitatı bilen birisiyim, dolayısıyla yasal limitleri aşmadan yapılan bir avcılığın hiç kimseye zararı yoktur. avcılık bir av hayvanı neslinin azalmasında ki faktörler sıralandığı zaman 5. sırada kalır. ekosistemi bozan diğer faktörleri dikkate almadan sadece avcıyı hedef almak ancak cahilliktir.

eser42

Lilium
22-08-2009, 16:07
Arada bir de avcı fıkrası dinlesek

Oğuz Alper
22-08-2009, 16:15
Avcı fıkarası çok ama Halil Bey kızar sonra:D

Halil Önen
22-08-2009, 22:17
Avcı fıkarası :D

İlk av fıkrasını sizden bekliyoruz, Sn.Oğuz bey.

Unutmadım, bir domuz fıkrası borçlusunuz. ;)

Saygılar_Rastgele

nur_sen
22-08-2009, 22:26
ben tek balık avlıyorum sessizlikler içinde doğa mükemmel....

Oğuz Alper
22-08-2009, 22:28
Bir cift , gol kiyisina tatile gider..

Gölde bazi bolumlerde balik avlamak yasaktir...

Koca yasak olmayan bolumlerde avlanarak , kadin da kitap okuyarak gunlerin gecirmektedirler.

Derken bir gun adam balik avlamaktan gelir ve ogleden sonra kestirmek uzere odasina cekilir.

Kadinin cani sikilir ve botla golde bir gezinti yapmaya karar verir. Bu gezinti umdugu gibi gitmez ve botun hakimitiyetini yitirir.

Bot göl uzerinde serbsetce dolasmaya baslar. Kadin da yapacak bir sey olmadigi icin cikarip kitabini okumaya baslar.

Derken devriyeye cikmis olan serif kadini gorur ve yanina yanasir..

"Hanfendi burada ne yapiyorsunuz?"

"Gormuyormusunuz kitap okuyorum."

"Ama bu bolgede balik avlamak yasaktir."

"Zaten ben de balik avlamiyorum"

"Ama gerekli butun ekipmana sahipsiniz, sanirim sizi karakola goturup ceza kesmem gerekiyor."

"Eger boyle bir sey yaparsaniz ben de bana tecavuz ettiginiz soylerim."
"Size dokunmadim bile..!!"

"Ama gerekli tum ekipmana sahipsiniz, degil mi?"

Oğuz Alper
22-08-2009, 22:33
Halil Bey mesajınız alınmıştır.Domuz fıkrası borcumu ödeyeyim.:D

temele bir gün amerikadaki amcasından bir dişi domuz hediye gelir..

ama bu öyle bi domuz türü ki bunu yavruları 1000 dollar dan başlıyo..

fakat köyde tek erkek domuz taa karşıkı köyde varmış..

temel domuzu el arabasına attığı gibi doğru karşıkı köye domuzları çiftleştirmeye gitmiş..

tabi koca domuz temelin canı çıkmış..bunları orda çiftleştirmiş..ve geri dönmüş..sabah uyandıklarında domuz çimde yatıyorsa gebe eger taşta yatıyorsa bişe yok...

sabah bi heyacanla temel ile fadime uyanmış kapıyı açmışlarki domuz taşta yatıyo..

tuhh demişler hadi bi daha götüreyim demiş bari.temel yine domuzu el arabasına atmış karşıkı köye getirmiş, çiftleştirmiş ve geri getirmiş..

sabah uyanmışlarki domuz yine taşta yatıyo...

1 hafta temel domuzu karşıkı köye getirip durmuş ama domuz bi türlü gebe kalmıyo..

temel son bir kez daha getirecem ama bu kez has çiftleştirecem demiş bunları..temel atmış domuzu yine el arabasına karşkı köye getrmiş..

bu kez iyi bi çiftleştirme yaptırmış bunları ve geri gelmişler..sabah fadime uyandırmış temeli git bak bakayım domuz taştamı yatıyo yoksa çimende mi..temel bakmış gelmiş..

fadime
-"ne oldu temel çimde mi taştamı" demiş..

ve temel sinirli sinirli cevap vermiş
-"yok ........domuzu oturmuş el arabasının içinde beni bekliyoo...

Lilium
23-08-2009, 01:27
Bak bunu ben bilmiyordum, çok güzeldi teşekkürler oğuz elper.

Halil Önen
23-08-2009, 09:40
ben bir avcıyım

İşte bu kadar...


Hoşgeldin, eser42

Halil Önen
23-08-2009, 09:47
"Ama gerekli tum ekipmana sahipsiniz, degil mi?"

Sn.Oğuz bey,

fıkralar için teşekürler.

Sizde az değilsiniz hani...;)



Rastgele

Halil Önen
23-08-2009, 10:01
ben tek balık avlıyorum sessizlikler içinde doğa mükemmel....

...''tek balık avlıyorum''... :) bir fıkrası, bir anısı vardır mutlaka.


Rastgele, Sn. nur_sen.

Halil Önen
23-08-2009, 10:24
Aslında, özel mesajlaşmalar kısadır...

alıntıdır...

.......
.......
____ uzun yazıyorsunuz

H.Ö_ çenem düşük*

____ avcıyım demişsiniz

H.Ö_ ondan düşük
.......
.......



*avcılık döneminde et, daha iyi beslenmemizi sağladı. Yüksek proteinli yiyecekler zekamızın gelişmesine sebeb oldu.

İşbirliği yapmak zorunda olduğumuz avcılık, bizlerin daha konuşkan olmamızı sağladı.

Böylece dilimizi geliştirdik.


Saygılar_ Rastgele

Halil Önen
24-08-2009, 16:53
[QUOTE=kiwici77;267767]Merhabalar, hayvanları öldürmek spor değildir,

Sayın kiwici 77.Merhaba.
Çok güzel ve doğru konulara değinmişsiniz. Duyarlı ve sorumluluk sahibi bir kişi olduğunuz belli. Fakat sorarım size?
Sizin gibi avcılar nerede? Hoş. Zaten dğerlerine avcı demek, avcı'lara hakaret sayılır. Kalın sağlıcakla.

AVCILIK VE EVRENSEL ÖLÇÜDE SORUMLULUK DUYGUSU

Günümüz koşullarında tüm dünyada geçerli, yaban hayatın korunması hakkındaki uluslararası yaklaşım; yabani flora ve faunanın gelecek kuşaklara aktarılması gerekli, estetik, bilimsel, kültürel, ekonomik ve özgün değerlerde doğal bir miras oluşturduğudur.

Bu durumda avcı toplumun diğer bireylerinden daha fazla sorumluluk taşımaktadır.
Çünkü toplumun tamamına ait doğal kaynakların önemli bir bölümü sadece toplumun bir kısmını teşkil eden avcılar kullanmaktadır.

Dağdaki bir keklik ovadaki bir bıldırcın toplumun malıdır avcı, orman, maliye, içişleri bakanlıklarına ödediği ücret karşılığında bu doğal kaynaklardan yararlanır(avlanır).

Gerçek bu ise ''faydalanan karşılar'' prensibine uygun bir durumdur.
Yine de gün olur ki karşılama arzusu ne denli içten olursa olsun ''faydalanamama'' gibi bir durum ile karşı karşıya kalınabilir.

Avlanma hakkını savunan bilincli avcıların evrensel sorumluluklarını da yüreklerinde hissetmeleri, onu her yerde yüksek sesle seslendirmeleri gerekmektedir.

Peki avcılık eğiliminin uygulanması sırasında, yasaların avcılara koyduğu sınırlar, evrensel sorumluluklarımızı yerine getirmeye yeterli midir?
Yoksa yasalardan öte, avcılığın yazılı olmayan kuralları var mıdır?

Bu sorunun cevabı belki de pek çok avcı tarafından bilinmesine rağmen ne yazık ki sıkça seslendirilmemiştir.

Avcılığın yazılı olmayan kaidelerininin, (örf, adet ve geleneklerimiz, avcı ahlakı ve avlanma etiği) sürdürülebilir avcılık bağlamında bir şekilde yazılı hale getirilmeli, avcılık eğitimlerinde ön plana çıkarılmalı nesnel gerçeklere dayandırmak suretiyle uyum içinde gelişme görevi üstlenen felsefe yönünün eksikliği giderilmelidir.

Jose Ortega Y Gasset ''Avcılık Üstüne'' adlı kitabında şöyle diyor;

Kendisini büyüleyen hayvana ölüm getirecek olan davranışlardan önce her gerçek avcı, vicdanının derinliğinde bir sızı duyar. Avcılık bir canlıyı öldürmenin diğer canlıya zevk verdiği tek normal durumdur. Avcılığı bir spor olarak bir düzen getirip yönlendiren o kaçınılmaz eşitsizlik faktörünü kabul etmek bana daha ince bir gerçeklik gibi geliyor. Ölçü olmayan yerde hiçbirşeyin erdemi yoktur. Avcı öldürmek için avlanmaz avlanmak için öldürür. Doğanın büyüleyeci gizi, avcılığın gerçeğinde, canlılar arasında, önlenemeyen hiyerarşide saklıdır.

Katılmamak mümkün değil. Bir canlının ölümünden bu denli keyif alınan başka bir uğraşı yoktur yeryüzünde. Öldürülen bir canlının yanında ölüm sonrası, bir fotograf karesiyle tespit etme alışkanlığı ise, hemen hemen yok denecek kadar azdır.

Bu denli çelişkilerle dolu avcılığı kabul edilebilir değerlerle sürdürebilmek, eylemin her safhasına olağanüstü özen göstermekle mümkündür.,

Başlangıçtan bu yana her aşamasında teknik açıdan dikkat isteyen, sorumluluk dolu bu uğraşı, aynı zamanda bu eylemi gerçekleştiren avcının belirgin ölçüde üstün değer yargıları ile donatıldığı takdirle savunulabilir.

Avcı ve av bir dere yatağında bir ormanın derinliğinde yalnız başına kalabilirler.

İşte hiçbir yasanın veya kuvvetin müdahale edemeyeceği kritik an budur.

Burada avcı ve av arasında, yani yaşamla ölüm arasında sadece avcının davranışlarını düzenleyen değer yargıları vardır. Bu değer yargıları doğru olduğu gibi, yanlış da olabilir.

İşte bu an, avcılığın yazılı olmayan kaidelerin yürürlükte olması gereken zaman dilimidir.

Kendisine tanınan limitler dahilinde olsa bile, avcı, yerde yürüdüğü bir uçara, yavru, dişi veya damızlık için en verimli yaşında bulunan bir erkek memeliye silah doğrultmuyorsa örf, adet ve töreler, yani avcılığın yazılı olmayan kuralları yürürlükte demektir.

Arzulanan da budur.

SAYGILAR... RASTGELE...

Halil Önen
24-08-2009, 18:10
Bir avcı aslan avına çıkmış. Bir yandan bağırıp çağırıyor, bir yanda da kaba kaba yelleniyormuş. Neden öyle yaptığının soranlara '' Bağırıp çağırarak aslanı korkutuyorum, yellenerek de kendi korkumu kuvuyorum'' demiş.

Oğuz Alper
24-08-2009, 19:48
Sn.Halil Önen ;

Avcı ve av bir dere yatağında bir ormanın derinliğinde yalnız başına kalabilirler.

İşte hiçbir yasanın veya kuvvetin müdahale edemeyeceği kritik an budur.


Bu durum da her an avcı da av olabilir!!!

Ormanın derinliklerinde Avcı ve Ayı :D

Avcının tüfeğide tetik düşürmesse ; Ayı avcının tüfeğini alıp yere bırakıp ve ........:D

Ayı için ;Mutlu Son !

Peki ya avcı için ?

Saygı ve Sevgilerimle

Halil Önen
24-08-2009, 21:05
Avcının tüfeğide tetik düşürmesse ; Ayı avcının tüfeğini alıp yere bırakıp ve ........:D


Ava çıkmış adam, başına geçenleri anlatıyormuş:

Ormanda ilerlerken, karşıma kocaman bir ayı çıkmaz mı? Çifteyi doğrultum, tetiğe bastım o da ne ateş almadı. Ayı dibime kadar geldi. Bir daha tetiğe bastım, yine yok. Ayı tüfeği elimden çekti aldı. Baktım ayının niyeti kötü, tabana kuvvet kaçmaya başladım.
Fakat ayı peşimde! Benden hızlı koşuyor. Bir ara ayının sıcacık nefesini ensemde hissettim. O kadar yaklaşmış Derken ayının ayağı kaydı, yere düştü...
Fırsat bu fırsat, yine tabana kuvvet arayı açtım. Ama ayı toparlandı, kalktı, bana yetişti. Yine nefesi ensemde...Tam pençesini uzattı ensemden yakalıyacak, yine kaydı, düştü...
Hızımı arttırabildiğim kadar arttırdım, yeniden arayı beş yüz metre kadar açtım.
Tanrı size inandırsın arkadaşlar, ayı yine bana yetişti. Yine nefesi ensemde...
Şansa bakın... Ayının tekrar ayağı kaydı, düştü...

Serüveni dileyenlerden biri dayanamamış;

''Sen de çok yürekliymişsin kardeşim! Ayı bana üç defa nefesi enseme gelecek kadar yaklaşacak, çok ayıptır söylemesi, ben korkumdan altıma ederdim.''

Avcı dönüp ters ters sözünü kesene bakmış;

'' Lafı karıştırma yahu! Ayı üç kez neyin üstüne bastıda ayağı kayıp kayıp düştü sanıyorsun.''

Rastgele

cello
25-08-2009, 12:51
Geçen ay evde önce eksikler belirlendi. Büyük Shakespeare makinenin artık ekmeğini yediği fark edildi ve alternatifler üzerinde düşünülmeye başlandı. Kafaya uyan sörf tarzı makine sipariş edildi, iyi bir makine (çok iyi denirse nazar faktörü devreye girer mi?). Ve hummalı çalışmalar başladı. İğneler, floşlar, yanar dönerli ipler, misinalar kolkola girdi, uçları kırmızı oje ile mühürlenip süslendi. Böylece kolbastı oynayacak moda geldiler. Yaklaşık ikiyüz köstek hazır artık... "Hazır ol" komutuyla hepsi ip gibi sıraya geçti. 4-5 takımda bedene asker gibi dizildiler. Dün akşam iftardan sonra çay keyfi yapılırken kamışlar elden geçirildi ve mantar saplarda bozulmalar göze çarptı. Hemen bir kat vernik atılarak sağlamlaştırıldı. Her türlü şeyin yarı yolda bırakanından nefret eden bir yapı geliştirilmiş yıllarca ve kırılamıyor...:cool:

Şimdi gözler nette yayınlanan raporlarda ve kulaklar dostlardan gelecek boğaz ve avla ilgili telefonlarda...

Vücuttaki kanın bir farklı akmaya başladığı, hücre organellerinin bile bu heyecana ortak olduğu hissediliyor...

C.tesi balığa giderim beni kimse tutamaz
Sen beni tutamazsın kralı tutamaz
Bir uçup iniveririm sahile
İstanbul Boğazı beni tutamaz :D

Saygılar, Sevgiler,

omereser
25-08-2009, 12:56
Bu konuyu ilk açan kişi olarak 100. mesaja ulaşmamız beni çok mutlu etti. Avcılık dünyanın çoğu yerinde olduğu gibi, Türk toplumunun da bir gerçeği. Aslında yazılan mesajlar, ortak bir noktada birleşiyor. Yasalarla belli kurallar altına alınmış ve doğal dengeyi gözeterek yapılan bilinçli avcılığa tepki gösteren mesajlar azınlıkta. Ancak, gördüğü her hedefe atan, yırtıcı kuşları bile avcılığını ispat etmek için vuran, bir avda 108 ördek avlayan (Bu olay Afyon'da 5 yıl kadar önce yaşandı. İki avcı 108 ördek vurmuş, ulusal basına çıkmış ve rekor bir ceza almışlardı.) çoğalsın diye tepelere bırakılan sülünleri aynı yıl silip süpüren avcılar oldukça, yapılan bilinçli avcılığın da havada kaldığını düşünüyorum.

Halil Önen
25-08-2009, 17:54
. Ancak, gördüğü her hedefe atan, yırtıcı kuşları bile avcılığını ispat etmek için vuran, bir avda 108 ördek avlayan (Bu olay Afyon'da 5 yıl kadar önce yaşandı...

Visconsin Üniversitesi frofesörlerinden Robert Jokson ve Robert Norton tarafından gerçekleştirilen, yüzlerce avcı denekleriyle yüz yüze görüşmelerde ve anketlerde, avcıların avla ilgili davranış gelişmeleri 5 ayrı basamakta gruplandırılmıştır.

1_ÖĞRENME BASAMAĞI

2_SINIRLARA ULAŞIM BASAMAĞI

3_TROFE BASAMAĞI

4_METOT BASAMAĞI

5_SPORTMENLİK BASAMAĞI


ÖĞRENME BASMAĞI

Bu basamaklar tek tek incelendiğinde herhangi bir avcının içinde bulunabileceğiden şüphemiz yoktur.

Ayrıca bu basamakların birinin içinde olmak, son derece normaldir.

Önemli olan avcının bulunduğu basamağı hangi süre içinde ulaştığıdır.
Öğrenme basmağı için süre, formal eğitim almak koşulu ile en çok iki yıldır.

30 senelik bir avcıdan ''hala, kaç tane vurduğu üzerine'' sohbetler duyamazsınız. Onlar geçmişte kalmıştır. Piramidin tepe noktasına ulaşmak olan bu avcı, hemen hemen yalnızdır, duygusaldır ve alıngandır.

Ancak ÖĞRENME basamağındaki avcının amacı, nişan alma ve atışla ilgili becerisini geliştirmesi bunu cevresine göstermesiyle ilgilidir.

Bu basamaktaki avcını arkadaş çevresi geniştir, sohbet konuları silah, nişan alma ve atış teknikleri üzerinde yoğulaşmıştır.

Bir yandan temel kavramların nedenini sorgularken, bir yandan da kendisine uzun yılların kazandırdığı bir tecrübe varmışcısına pekişmiş kanaatleri seslendirir.

Yakın zamana kadar, usta çırak ilişkisinde kendisine yeni kazanımlar sağlayan yakınlarını, zaman zaman eksiklikle suçlayabilir.

Katılmış olduğu avlarda, yapmış olduğu hataları sık sık tekrarladığının farkında bile değildir.

Bu dönemde, belirli bir eğitimden ve disiplinden gelmediği için son derece önemli hayati tehlike taşıyan kazalara sıkça rastlanır.

Bu basamaktaki avcının heves ve arzuları aklının önündedir.

Avcı etiği hakkında pekişmiş bir kanaati yoktur.

Evrensel değerler ve var olan doğal kaynakların gelecek nesillere aktarılması ile ilgili konular onu hiç ilgilendirmemektedir.

Ve bu basamakta, av ve avcılık üzerine, özellikle vurduğu avlar üzerine çok konuşur.


Sn.omereser, diğer basamakları da sırası gelidiğinde yazacağım.

Yukarıda anlatıklarınız ve hala ülke gerçeğinde yaşadığımız bu örnekler sürüp gitmektedir.

Bu avcı davranış biçimlerini bu basamaklarda bulamazsınız.

İşte avcı ile ''eli tüfekli'' yi ayıran en önemli özellik de budur.

Rastgele

Halil Önen
02-09-2009, 14:16
2_ SINIRLARA ULAŞIM BASAMAĞI

Ortalama iki yıl sürecek bu basamaktaki avcı, yasal sınırlara ulaşmak için fazla avlanır ve yeteneğini çevresine ispatlamak için bütün enerjisini harcar.

Onun öncelik taşıyan tek amacı vardır, sınırlara ulaşmak.

Bu dönemde tabir caizse dur durak bilmez.

Av günü boyunca, av yapma tutkusu ile yanar durur.

Yasal kurallarla belirlenmiş sınırlar bu dönemde '' avcı şartlanması'' denilen sorunlara yol açar.

Örneğin; bir av günü 10 bıldırcın ile sınırlanmışsa ve haftada 3 gün ava gidilecekse buna kendine şartlandırır ve uygular.

Bizim ülkemizde çok sık yaşanan bu avcı pisikolojisi, avın hergün serbest olduğu ve av limitlerinin olmadığı ülkelerde yaşanmamaktadır. Yapılan bir çok araştırmada, bu baskı ve sınırlamaların olmadığı ülkelerde avcı haftada hatta iki haftada bir ava gittiği saptanmıştır.

Bu basamaktaki avcı, başarılı bir av günü sonunda evine herkesin göreceği saatte gelir ve avlarını uzun süre belinde (kıtgasında) taşır.

Başladığı her sohbetin ana konusunu bir önceki avı oluşurur ve çok konuşur.

Başarısız geçen avlar ise bu basamaktaki avcı için tam anlamıyla ruhsal yıkımdır.

Gündelik yaşamın her alanında öncelik av tutkusudur ve rüyaları bile av figürleriyle doludur.

Kaçan hayvanın sesiyle sıcrayarak uyanır, uykusundan.

Ava gideceği günü iple çeker ve gece boyunca doğru dürüst uyuyamaz.

Daha çok avlanabilmek için silahlar hakkında bilgi toplar.

Eğer trofe avı yapıyorsa, bu durumu daha şiddetli hisseder, uygun çaplı silah ve uygun kalibreli bir yivli silah onu daha çok cezbeder.

Bu basmakta edindiği bilgi ve becerilerini bir alt basamaktaki avcılarla paylaşmaz.

Av söz konusu olunca o biraz bencil ve kıskançtır.

Saygılar

hassoman
02-09-2009, 21:27
Forumun bu bölümünü daha yeni farkettim.
Bu konuya ilgisizliğimden değil, avcılığa olan ilgisizliğimden hiç değil...
Sadece savrukluğumdan, okuma ve izleme konusundaki dağınıklığımdan...
Bu yetmiyormuş gibi konu forumun ta aşağılarında kalmış...
Ama sevgili Halil Önen sağolsun dikkatimizi bu tarafa çekti. Her ne kadar tüfeğiyle değil de sadece fotoğraf makinasıyla avlanan biri de olsam konunun dışında kalamadım. Bu gecikmeden dolayı özür dilerim...

Ben ki boksun spor olmadığına inananlardanım. Bu nedenle, her ne kadar "öldürmek için avlanılmıyor, avlanmak için öldürülüyor" olsa da avcılığın bir spor olduğu konusunda beni kimse ikna edemez. Ha atıcılık spordur. Bunu kabul ederim ancak...

Ama şunu ititraf etmeliyim: daha önce de yazdığım gibi, bir avcı, 'İyi de bizim vurduklarımızın kaçma şansı vardı, sizin kasaplardan ve marketlerin et reyonlarından satın aldıklarınızın böyle bir şansları yoktu ama..." dediklerinde verecek yanıtım yok doğrusu.
Çünkü, kümesdeki hayvanın boğazlanması normaldir, ama doğadaki hayvanı vurmak vicdansızlığa girer demek saçma oluyor bu durumda. Zaten bu yaştan sonra etyemezlerin saflarına geçmeme ramak kaldı.
Çünkü beslenme biçimimde otoburluğum daha baskın olmaya başladı. Buna, bir gün iri bir eti çiğnerken birden bire bu halimden dolayı kendime duyduğum nefret neden oldu...

Kara avcılığına daha çocuk yaşta iken bir yakınım yüzünden soğudum.
Daha 13 yaşlarındayken avda ona çanta taşırdım.
Köpeğini çok severdim.
Çok zeki bir köpekti... Av hayvanını kaldırmada, vurulanı arayıp bulmada çok iyi idi... Ferma duruşuna bayılırdım. Avın kokusunu aldığında ön sol bacağı kıvrılır, kuyruğu sert bir kamçı gibi yere paralel durur ve tüm bedeniyle tam bir heykel gibi kala kalırdı. Vurulan kuşu otların, çalıların arasından anında bulur getirir avcının ayakları dibine bırakırdı. Derenin akıntısana kapılan avı bile alıp geldiğini bilirim.
Müthiş anlaşırdık.

Aptal bir avcıya zeki bir köpeğin ayak uyduramayacağını acıyla öğrendim ben...
Bir gün bıldırcın avına gittik. Jiple av mahalline ulaştık. Hava güzeldi, köpek ve ben çok neşeliydik. İkimizde yerimizde duramıyoruz. Avcı olan yakınım çifte elinde, çantalar benim omuzumda tarlaların arasına daldık.
Köpek önümüzde zigzaglar çiziyor, derken aniden bir ferma duruş...
Aptal avcı tüfeğini hazırladı, köpek zamanını kolladı, fırladı avı kaldırdı, 'Güm!..'
Ama, karavana...
Aptal avcı, köpeğe avı erken kaldırdığı gerekçesi bağırdı, çağırdı...
Ama ben gözümle gördüm, vuramayan kendisiydi.
Derken gene ferma duruş, gene av kaldırıldı, 'Güm!...' gene vuramadı.
Neredeyse çifteyi ben isteyeceğim... Hayvana nasıl bağırdığını görmeliydiniz. Hatta bir ara tekmeledi de... Ben korkudan köpekle birlikte pıstım kaldım. Sanki köpek değil de azarlanan, hırpalanan bendim. Zavallı köpek ne yapacağını şaşırıp kaldı. Ferma duruşu yarım yamalak oluyordu... Önce duruyor, sonra vazgeçip mızıklanıyor, geri dönmeye çalışıyordu... Aptal avcı gene boşa atıyor, sonra da köpeğe gene bağırıyordu. Ben neredeyse ağlayacaktım. Derken çalılıkların arkasından bir bölük bıldırcın daha havalandı. Bizimki çifteye davrandı, ama nafile ateş edemedi bile... Ve o kızgınlıkla çifteyi köpeğe çevirdi acımadan ateş etti. Köpek bir çığlıkla yerinden sıçradı, olduğu yerde şöyle bir döndü ve düştü... Karnındaki saçma deliklerinden kan çıkıverdi.. Ve avcıya ben sana ne yaptım der gibi baktı. Sonra acı içinde öylece uzandı. Ben ağlamaya başladım. Yakınım olan avcı bana da bağırmaya başladı: "Yürü" dedi "Yürü!.. Şimdi sana da patlatacağım bir tane. Gebersin... Beceriksizliğin sonu budur işte!. Gebersin it!.."
Biz cipe doğru giderken ben hem ağlıyor hem de ara arar arkama dönüp ona bakıyordum. Bir ara başını kaldırıp bana baktı. Sonra kafası gene düştü.
Bu son bakışımız oldu.
Ben o günden beri kara avcılığına gitmedim ve o günden beri de o yakınımın evinden içeri adımımı atmadım... Ve ne kendi nikahıma ne çocuğumun sünnet düğününe çağırmadım. O da bana, "Neden arayıp, sormuyorsun?.." demedi hiç bir zaman... Oarad burada karşılaştığımız oldu elbet. O zaman ayak üstü şöyle bir konuşurdum o kadar. Ama bu konuyu ona hiç açmadım.
Bundan bir ay kadar önce hastalandı. Felç inmiş. Beni sormuş. Babam, "Ölmeden önce bir ziyaret et" dedi. Babamı kıramadım. Gittim. Konuşamıyordu. Yüzüme baktı. Ellerimden sıkıca tuttu. Gözünden yaşlar döküldü.
Her yakının ziyaretinde gözleri böyle yaşarırmış. Bu böylesi bir gözyaşı mıydı, yoksa o köpeği hatırladığı için mi bilmiyorum.
Bu yakınım geçenlerde öldü.
Cenazesine gitmedim...
İçimden gelmedi...
Köpeklerin ruhu var mıdır bilmem; şimdi onlar sanki bir yerlerde karşılaşacaklarmış da yakınım ona ateş ettiği için özür dileyecekmiş gibi bir hisse kapılıyorum...

Rastgele

NOT: Bir ara neden olta balıkçılığını da bıraktığımı anlatırım...

berduray
02-09-2009, 22:21
Çok üzücü bir son...mermiden kime ne hayır gelmiş ki icad edildiğinden beri...

Hele otokontrolden aciz yaratıkların eline geçerse, seyreyleyin felaketi...

pozitifköpek
03-09-2009, 00:45
Avcılar bütün hayvanları kaçarken arkadan vururlar. Böyle vurmak zorundadırlar çünkü her yabani hayvan insandan kaçar. Eğer tetik çekmeden o hayvanla göz göze gelseler ve o hayvanın gözündeki korkuyu görseler çoğu tetik çekemez. Tetik çekebilecek olanlar sadece yukarıda anlatılan köpeğini vuran avcı ve onun gibi vicdansız, acımasız olanlardır.

Bizim ülkemizde avcıların çoğu köpeği tüfek, bıçak, çizme, araba gibi bir av aracı olarak görür ve köpek sevmezler. Esasında bizim milletimizin çoğu köpek sevmez, hayvan sevmez. Özellikle köpek Anadoluda sevilmez ve bir ihtiyaç varsa bakılır, bekcilik, avcılık gibi..

Bizim ülkemizde yaban hayatı idaresi de yokdur, avcı eğitimi de yokdur. Göstermelik avcılık belgesi vermek için bir kurs açılmışdır ve Avrupa ülkelerindeki uygulamalarıyla karşılaştırıldığında son derece komik, yetersiz, saçma sapan bir uygulamadır. Dolayısı ile bizim avcımız cahildir, hem de zır cahil. Türkiye’de yapılan avcılık ile Avrupa’da yapılan avcılık çok farklıdır. Avrupa’da avcılık yaban hayatı idaresinin bir parçasıdır. Avrupa’nın avcısı son derece eğitimli ve kalitelidir. Kıyaslama yapılınca zaten Türkiye’de yapılana avcılık denmez.

Bizde herşey göstermelik yapılır. Bilimsel dayanakları yokdur. Yapanın da bilgisi yokdur.
Yapılanı izleyenin de. Avcılar, çevreciler çıkar ormana göçmen av hayvanlarına ağır kış koşullarında yemleme yaparak medyada taraftar toplamaya çalışırlar ama bu davranışlarıyla o hayvanlara ne kadar zarar verdiklerini bilmezler. Göçmen hayvanları yemlemek demek zayıf olanların hayatta kalmasını sağlayarak hastalıklı ve zayıf genlerin sürü içinde devamını sağlamak ve ilerleyen nesillerde o nesli bozmak demekdir. Doğa kurduğu düzende zayıf bireylerin ölmesini ve bu zayıflıkların gelecek nesillere taşınmamasını sağlar. Zayıfların ölmesi ağır doğa şartları ve avcılar (insan ve yırtıcı hayvanlar) sayesinde olur. Avcı (insan ve yırtıcı hayvanlar) doğanın bir parçasıdır ve üzerlerine düşen görevleri yapmalıdırlar.

gece
03-09-2009, 00:46
Çok üzücü bir son...mermiden kime ne hayır gelmiş ki icad edildiğinden beri...

Hele otokontrolden aciz yaratıkların eline geçerse, seyreyleyin felaketi...

Evet üzücü, 14 bin yıldır bizimle yaşayan, bizi ailesi bilmiş köpeklere, hem de kendi köpeğine bunu yapana ben 'avcı' demem, diyemem, 'atıcı' o. Hem de attığını vuramadığı gibi köpeğini bilerek ve isteyerek vuran ve dahası, eşyalarını taşıyan yakını, genç yaştaki görgü tanığını da vurmakla tehdit edebilecek kadar kontrolden çıkmış bir 'atıcı' hem de.

Sanırım avcıların trajedisi de bu; çoklukla kim atıcı, kim bohçacı, kim öğrenci avcı, kim serhat avcısı, kim sportmen avcı ayırdedilemesi.

Bizim kültürümüzde hayvanlara tekme atmak kabul edilemez(di). Biz öyle öğrendik, atıcımız o noktada da çuvallamış ki gerçekten yazık.

Ancak berduray da öyle bir cümle etmiş ("mermiden kime hayır gelmiş ki icad edildiğinden beri") ki insan ne yani "delikli demir icad oldu..." mu demek istiyorsun, diye düşünmeden edemiyor. :)

Kızmayın hemen, latife ediyorum. Sohbet güzel gidiyor, okuyor, takip ediyoruz belli olsun diye dostların peşinden dalıverdim avlağa. Alınganlık olsun istemem.

Rastgele.


gece
gençliğinde müsabık boksa başlamasına "ramak kalmış" forum kişisi!

gece
03-09-2009, 01:36
Avcılar bütün hayvanları kaçarken arkadan vururlar. Böyle vurmak zorundadırlar çünkü her yabani hayvan insandan kaçar. Eğer tetik çekmeden o hayvanla göz göze gelseler ve o hayvanın gözündeki korkuyu görseler çoğu tetik çekemez. Tetik çekebilecek olanlar sadece yukarıda anlatılan köpeğini vuran avcı ve onun gibi vicdansız, acımasız olanlardır.

Bizim ülkemizde avcıların çoğu köpeği tüfek, bıçak, çizme, araba gibi bir av aracı olarak görür ve köpek sevmezler. Esasında bizim milletimizin çoğu köpek sevmez, hayvan sevmez. Özellikle köpek Anadoluda sevilmez ve bir ihtiyaç varsa bakılır, bekcilik, avcılık gibi..

Bizim ülkemizde yaban hayatı idaresi de yokdur, avcı eğitimi de yokdur. Göstermelik avcılık belgesi vermek için bir kurs açılmışdır ve Avrupa ülkelerindeki uygulamalarıyla karşılaştırıldığında son derece komik, yetersiz, saçma sapan bir uygulamadır. Dolayısı ile bizim avcımız cahildir, hem de zır cahil. Türkiye’de yapılan avcılık ile Avrupa’da yapılan avcılık çok farklıdır. Avrupa’da avcılık yaban hayatı idaresinin bir parçasıdır. Avrupa’nın avcısı son derece eğitimli ve kalitelidir. Kıyaslama yapılınca zaten Türkiye’de yapılana avcılık denmez.

Bizde herşey göstermelik yapılır. Bilimsel dayanakları yokdur. Yapanın da bilgisi yokdur.
Yapılanı izleyenin de. Avcılar, çevreciler çıkar ormana göçmen av hayvanlarına ağır kış koşullarında yemleme yaparak medyada taraftar toplamaya çalışırlar ama bu davranışlarıyla o hayvanlara ne kadar zarar verdiklerini bilmezler. Göçmen hayvanları yemlemek demek zayıf olanların hayatta kalmasını sağlayarak hastalıklı ve zayıf genlerin sürü içinde devamını sağlamak ve ilerleyen nesillerde o nesli bozmak demekdir. Doğa kurduğu düzende zayıf bireylerin ölmesini ve bu zayıflıkların gelecek nesillere taşınmamasını sağlar. Zayıfların ölmesi ağır doğa şartları ve avcılar (insan ve yırtıcı hayvanlar) sayesinde olur. Avcı (insan ve yırtıcı hayvanlar) doğanın bir parçasıdır ve üzerlerine düşen görevleri yapmalıdırlar.

Biraz ağır olmamış mı?

Hele Avrupaî avcılar konusunda Kosova ve Bosna katliamlarında, bilimsel, bilimsel, programlı çocuk, kadın, yetişkin demeden insan avlanmasına çanak tutmalarını ve seyretmelerini de dahil ediyor musunuz?

Özeleştiriye evet ama bu kadar toptancı bir şekilde olması haksızlık değil mi? Avrupalı avcılar dünyanın en çok ve en acımasız soykırımcılarıdır. Tüm kıtalardaki, bir çok türün yokolması onların sayesinde oldu. Üstelik sayıca başka kıtaların küsuru kadar olmalarına rağmen.

'Kış şartlarında hayvan besleyen avcı ve çevreciler' konusunda ise aynı düşünüyorum, bilindik tatlı su çevreciliği.


gece
bakalım sıra 'atları da vururlar'a da gelecek mi diye düşünen forum kişisi!

Halil Önen
03-09-2009, 01:58
Avcılar bütün hayvanları kaçarken arkadan vururlar. Böyle vurmak zorundadırlar çünkü her yabani hayvan insandan kaçar. Eğer tetik çekmeden o hayvanla göz göze gelseler ve o hayvanın gözündeki korkuyu görseler çoğu tetik çekemez. Tetik çekebilecek olanlar sadece yukarıda anlatılan köpeğini vuran avcı ve onun gibi vicdansız, acımasız olanlardır.

Bizim ülkemizde avcıların çoğu köpeği tüfek, bıçak, çizme, araba gibi bir av aracı olarak görür ve köpek sevmezler. Esasında bizim milletimizin çoğu köpek sevmez, hayvan sevmez. Özellikle köpek Anadoluda sevilmez ve bir ihtiyaç varsa bakılır, bekcilik, avcılık gibi..

Bizim ülkemizde yaban hayatı idaresi de yokdur, avcı eğitimi de yokdur. Göstermelik avcılık belgesi vermek için bir kurs açılmışdır ve Avrupa ülkelerindeki uygulamalarıyla karşılaştırıldığında son derece komik, yetersiz, saçma sapan bir uygulamadır. Dolayısı ile bizim avcımız cahildir, hem de zır cahil. Türkiye’de yapılan avcılık ile Avrupa’da yapılan avcılık çok farklıdır. Avrupa’da avcılık yaban hayatı idaresinin bir parçasıdır. Avrupa’nın avcısı son derece eğitimli ve kalitelidir. Kıyaslama yapılınca zaten Türkiye’de yapılana avcılık denmez.

Bizde herşey göstermelik yapılır. Bilimsel dayanakları yokdur. Yapanın da bilgisi yokdur.
Yapılanı izleyenin de. Avcılar, çevreciler çıkar ormana göçmen av hayvanlarına ağır kış koşullarında yemleme yaparak medyada taraftar toplamaya çalışırlar ama bu davranışlarıyla o hayvanlara ne kadar zarar verdiklerini bilmezler. Göçmen hayvanları yemlemek demek zayıf olanların hayatta kalmasını sağlayarak hastalıklı ve zayıf genlerin sürü içinde devamını sağlamak ve ilerleyen nesillerde o nesli bozmak demekdir. Doğa kurduğu düzende zayıf bireylerin ölmesini ve bu zayıflıkların gelecek nesillere taşınmamasını sağlar. Zayıfların ölmesi ağır doğa şartları ve avcılar (insan ve yırtıcı hayvanlar) sayesinde olur. Avcı (insan ve yırtıcı hayvanlar) doğanın bir parçasıdır ve üzerlerine düşen görevleri yapmalıdırlar.

GÖĞÜSLERİMİZDE UMUDUN ÇARPRAZ FİŞEKLERİ

Umutsuzluğa düşmedik hiçbir zaman
yenildiğimiz oldu, ama umutsuzluğa düşmedik,
bir daha ağarmıyacakmış gibi çöken karanlık
doldurmadı değil günlerimizi,
bir daha ter dökmeyecekmiş gibi çekilen kan
korkutmadı değil korkuttu elbet
teslim olacağımızdan da korktuk, öleceğimizden de...

Ama umutsuzluk
_sonu gelmiş de hani dünyanın
hiçbir şey kalmamış gibi tutunacak
boşluğa değer ya insanın elleri_

düşmedik ona, yalnız olmadık yani, çaresiz olmadık.

Kavradık nerden geldiğini çünkü umudumuzun,
şafağını savunmak olduğunu kavradık geceye karşı;

ne bizimle başladı, ne kesilip kalacak bizden sonra

kavradık durdurulmaz yapan nedir bu akışı,

ve sıradan bir er olduğumuz halde bu kavgada

boyun eğmiyorsak önünde koskoca bir ordunun

DOĞRULADIĞI İÇİN BİZİ YAŞAMIN HER DAKİKASI.

Kemal özer

cello
03-09-2009, 07:31
Köpeğine silah sıkan bu adama avcı da demem, atıcı da hayvan demek isterim ama hayvanlara ayıp olur. Köpek avı oyun olarak görür. Sahibini hafta boyunca beklemiştir ve o gün eğlence günüdür. Köpek avda falsolu hareket ediyor bile olsa hatalı olan yetiştiricidir. Eğer av köpeğinizi döverseniz küser ve bir daha av yapmaz. (Yanılmıyorsam Kurzhaar hariç)

NOT: Bir ara neden olta balıkçılığını da bıraktığımı anlatırım...Merakla bekliyor olacağım. :)

pozitifköpek
03-09-2009, 12:20
Biraz ağır olmamış mı?

Hele Avrupaî avcılar konusunda Kosova ve Bosna katliamlarında, bilimsel, bilimsel, programlı çocuk, kadın, yetişkin demeden insan avlanmasına çanak tutmalarını ve seyretmelerini de dahil ediyor musunuz?

Özeleştiriye evet ama bu kadar toptancı bir şekilde olması haksızlık değil mi? Avrupalı avcılar dünyanın en çok ve en acımasız soykırımcılarıdır. Tüm kıtalardaki, bir çok türün yokolması onların sayesinde oldu. Üstelik sayıca başka kıtaların küsuru kadar olmalarına rağmen.

'Kış şartlarında hayvan besleyen avcı ve çevreciler' konusunda ise aynı düşünüyorum, bilindik tatlı su çevreciliği.


gece
bakalım sıra 'atları da vururlar'a da gelecek mi diye düşünen forum kişisi!

30 senedir avcılık yapamaktayım. Türkiye'de doğa can çekişiyor. Avcılık artık benim için sadece merada köpek gezdirmek oldu hiçbir ava silah atmak insanın içinden gelmiyor. Avrupa'da durum böyle değil. Hiçbir av hayvanın nesli tükenmiş durumda da değil. Edirne'yi geçtiğiniz an avın içine düşersiniz. Yollarda geyikler, karacalar önünüze fırlar, ördekler, kuğular, kazlar şehirlerin içlerine kadar girer, şehrin göbeğinde havuzlarda, göletlerde, kanallarda yüzerler. Köylerde gezerken etrafdan uçan sülünleri görürsünüz. Bunların hiçbirini Türkiye'de göremezsiniz. Avrupa'da hiçbir av hayvanının nesli tükenmemişdir. Ama bizde sülün kalmamışdır. Avcı ve devlet el birliğiyle bu memleketin yaban hayatını hızla bitirmeye çalışmakdadırlar. Ortalıkda ne yaptığını bilmeyen, sadece duygularıyla hareket eden, bilgiden yoksun fikir sahibi çevreciler boşa kürek çekmekde, yaban hayatı için hiç kimse kılını dahi kıpırdatmamakdadır. Herkesin fikri vardır ama bilgisi yokdur.

Avrupa'lının Bosna, Kosava katliamına dur demesi veya dememesi onların doğayı koruyup korumamalarının veya nasıl koruduklarının bir göstergesi olabilirmi? Biz Türkler bu toprakları nasıl aldık? Biz gelmeden önce buraları boşmuydu? Biz geldik ve onlara lütfen buradan gidermisiniz biz buraya yerleşeceğiz mi dedik.

Bosna'da yapılanları görünce bu insanlara barbar dememek nasıl elde değilse, bizim milletimizin hayvanlara ve doğaya yaptığı işkenceyi görünce de bize barbar dememek elde değildir. Hayvan ve doğa katliamı ile ilgili haberleri bir araştırın, sopalarla dövülerek öldürülen ayı yavruları, bağlanıp, kesilen, kurşunlanan kurtlar, çöp kamyonlarında ezilen sokak köpekleri ve daha niceleri.
Hitlerin esir kamplarından daha kötü durumdaki sokak hayvanı barınakları, sokaklarda sefil olmuş o kadar sokak hayvanı. Hadi hayvanı geçin sefil halde yaşayan sokak çocukları, tinerciler, köylerde yalın ayak gezen, eğitim alamayan çocuklar, hayvan gibi satılan 12-13 yaşında kız çocukları, töre diye kendi akrabalarını katleden insanlar vs vs. Bu manzaraları hangi Avrupa ülkesinde görüyorsunuz?
Mutlaka her ülkede hayvanlara eziyet eden, sevmeyen hasta ruhlu insanlar vardır ama bu kadar çok olurmu? Bir millet top yekün bu kadar hayvan düşmanı olurmu? Bir millet bu kadar vurdum duymaz, bana neci, duyarsız, cahil, bencil olurmu? Olur ****** işte bizim ülkemiz gibi eğitimsiz, kanunları çalışmayan ülkelerde olur.

Bir araştırma yapın, istatistik çıkarın bakın bakalım hangi avcıda yaşlı köpek vardır. Belki yüzde 1dir. Hiçbir avcı yaşlı köpeğe bakmaz, ya merada bırakır, ya da merada onu vurur, ya da birine verir. Kendi köpeğini vuran avcı çokdur. 30 yıllık avcılık hayatımda çok görmüşümdür. Avcının köpeğine yaptığı eziyetin haddi hesabı yokdur. Doğumuna 3-5 gün kalmış köpeğini ava götürenimi istersin, süt emziren köpeği yavrularından ayırıp ava götürenimi istersin, bıçakla kuyruğunu kesip kızgın yağa batıranınımı istersin, avı yiyor diye ağzına çamur, toprak dolduranınımı istersin, eğitiyorum diye ölene kadar döveninimi istersin, silah sesinden korkuyor diye köpeği bağlayıp kulağının dibinde silah atanınımı istersin. Ne tür eziyet istersen bulabilirsin. Ben köpeğine iyi davranan avcıyı bu memleketde bir elin parmakları kadar az sayıda gördüm. Senelerce yurt dışında kaldım fakat orada da kötü davrananları bir elin parmakları kadar az sayıda gördüm.

omereser
03-09-2009, 16:20
Pozitifköpek'in yazdıklarını okuyunca bir an çocukluğuma gittim. Küçükken eniştemin Gümüş adında bir av köpeği vardı. Bu bizim oralarda "çakır" denilen cinsten dişi bir köpekti. Gümüş galiba her yıl, altı yedi kadar yavru doğururdu. Enişte bunlardan bir ikisini verebilirse arkadaşlarına verir, veremediklerini bir poşete koyup uzak bir yere atardı. Bir keresinde de poşetteki enikleri silahla vurduğunu duymuştum. Av köpeklerinin hayat standardı da galiba kovaladıkları avlardan çok yüksek değil:(

gece
03-09-2009, 17:23
30 senedir avcılık yapamaktayım. Türkiye'de doğa can çekişiyor. Avcılık artık benim için sadece merada köpek gezdirmek oldu hiçbir ava silah atmak insanın içinden gelmiyor. Avrupa'da durum böyle değil. Hiçbir av hayvanın nesli tükenmiş durumda da değil.
...
Avrupa'da hiçbir av hayvanının nesli tükenmemişdir. Ama bizde sülün kalmamışdır. Avcı ve devlet el birliğiyle bu memleketin yaban hayatını hızla bitirmeye çalışmakdadırlar. Ortalıkda ne yaptığını bilmeyen, sadece duygularıyla hareket eden, bilgiden yoksun fikir sahibi çevreciler boşa kürek çekmekde, yaban hayatı için hiç kimse kılını dahi kıpırdatmamakdadır. Herkesin fikri vardır ama bilgisi yokdur.

Bu listedekileri (http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_extinct_animals_of_Europe) sanırım biz Türkler, bir zahmet gidip tükettik. Zaten Afrikalı ve Asyalı avcılar da tüm dünyayı gezip, türleri yoketme derdindeler, hele Hintlilerin hiçbir canlıya acıdıkları yok. Hatta birçok canlı türünü çevreci ve etyemezler tüketmiştir, evet evet kesin onlardır!

Çoğunluk itibariyle söyledikleriniz doğru ama genellediğiniz kadar da değil. 'Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp' ise onun için buradayız.

Avrupa'lının Bosna, Kosava katliamına dur demesi veya dememesi onların doğayı koruyup korumamalarının veya nasıl koruduklarının bir göstergesi olabilirmi?

"Avrupalıların katliama dur demesi"ni bekleyen kim, ben soykırımı teşviklerini, zevkle seyretmelerini ve ikiyüzlülüklerini kasdetmiştim. Zaten dünya savaşlarını da çıkaranlar da Aztekler, Maya'lardır kesin. Yoksa Avrupalılar çok barışçı insanlar, hiç kötülük nedir bilmezler, doğayı da sever korurlar.

Biz Türkler bu toprakları nasıl aldık? Biz gelmeden önce buraları boşmuydu? Biz geldik ve onlara lütfen buradan gidermisiniz biz buraya yerleşeceğiz mi dedik.

Biz bu toprakları mertçe savaşarak aldık, gençlerimizin yaşlılarımızın kanı, canı karşılığı aldık. Namertçe kadın, çocuk öldürmedik. Hepsini de kılıçla almadık, kendi katılan da çok oldu. Bedelini ödeyen gelir bizden de alır, rayici bellidir. Aldığımızdan azına verecek değiliz ya!

Bosna'da yapılanları görünce bu insanlara barbar dememek nasıl elde değilse, bizim milletimizin hayvanlara ve doğaya yaptığı işkenceyi görünce de bize barbar dememek elde değildir. Hayvan ve doğa katliamı ile ilgili haberleri bir araştırın, sopalarla dövülerek öldürülen ayı yavruları, bağlanıp, kesilen, kurşunlanan kurtlar, çöp kamyonlarında ezilen sokak köpekleri ve daha niceleri.
Hitlerin esir kamplarından daha kötü durumdaki sokak hayvanı barınakları, sokaklarda sefil olmuş o kadar sokak hayvanı. Hadi hayvanı geçin sefil halde yaşayan sokak çocukları, tinerciler, köylerde yalın ayak gezen, eğitim alamayan çocuklar, hayvan gibi satılan 12-13 yaşında kız çocukları, töre diye kendi akrabalarını katleden insanlar vs vs. Bu manzaraları hangi Avrupa ülkesinde görüyorsunuz?
Aristokrat Avrupa ülkelerinin elit semtlerine odaklanırsanız göremeyebilirsiniz ancak Avrupalıların elinin değdiği ülkeleri (sömürgeler) de gezmeden bu soruya cevap verme taraftarı değilim.

Mutlaka her ülkede hayvanlara eziyet eden, sevmeyen hasta ruhlu insanlar vardır ama bu kadar çok olurmu? Bir millet top yekün bu kadar hayvan düşmanı olurmu? Bir millet bu kadar vurdum duymaz, bana neci, duyarsız, cahil, bencil olurmu? Olur ****** işte bizim ülkemiz gibi eğitimsiz, kanunları çalışmayan ülkelerde olur.

Bir araştırma yapın, istatistik çıkarın bakın bakalım hangi avcıda yaşlı köpek vardır. Belki yüzde 1dir. Hiçbir avcı yaşlı köpeğe bakmaz, ya merada bırakır, ya da merada onu vurur, ya da birine verir. Kendi köpeğini vuran avcı çokdur. 30 yıllık avcılık hayatımda çok görmüşümdür. Avcının köpeğine yaptığı eziyetin haddi hesabı yokdur. Doğumuna 3-5 gün kalmış köpeğini ava götürenimi istersin, süt emziren köpeği yavrularından ayırıp ava götürenimi istersin, bıçakla kuyruğunu kesip kızgın yağa batıranınımı istersin, avı yiyor diye ağzına çamur, toprak dolduranınımı istersin, eğitiyorum diye ölene kadar döveninimi istersin, silah sesinden korkuyor diye köpeği bağlayıp kulağının dibinde silah atanınımı istersin. Ne tür eziyet istersen bulabilirsin. Ben köpeğine iyi davranan avcıyı bu memleketde bir elin parmakları kadar az sayıda gördüm. Senelerce yurt dışında kaldım fakat orada da kötü davrananları bir elin parmakları kadar az sayıda gördüm.

Yazdıklarınızı okuyunca 30 yıl boyunca yaşayıp da yazmadığınız diğerlerini de düşününce, tahmin etmek zor değil, anlıyorum, anlıyoruz ama kompleks kime ne kazandırmış ki!

Avrupa gibi temellerini başkalarının kanı ve gözyaşı üzerine kuran bir uygarlığı bu kadar abartmayın bence.


gece
'bu da dahil bütün genellemeler yanlıştır' diyen forum kişisi.

gece
03-09-2009, 20:28
Konu avcılık olunca, yaşanan, tanık olunanlar kana bulanmış gerçekler olunca, haliyla, şiddetli kıtalararası gidiş gelişler, karamsar, kastı aşan eleştiriler de olabiliyor.

Dikkat edilirse bakış açısı farklı olsa da, ana düşünce (yaşama saygı, doğa ve hayvan sevgisi) ortak paydamız.

Sadece pozitifköpek için demiyorum, avcılığı çok sevip, en üst basamağa ulaşmak isteyen de, "avcılığı da avcıları da sevmeyen" de, beceriksizliğini şiddetle örtmeye yönelen akrabası ile yakınlığını protokole mahkum eden hassoman da, yıllarca tüfek ve köpekle dolaşıp, av olarak ait olduğu toplumu, üyelerini hedef alan pozitifköpek de uzak değil, yakınlar. Belki de sadece doğasever bir sitenin üyeleri olmalarından dolayı, ama durum bu.

Evet gerçekler bu kadar kana bulanınca arınmak da o kadar kolay olmuyor, temizlenmekse şart. Yani sorunun mu, çözümün mü tarafı olacağımızın netleşmesi ve bu yolda, küçük de olsa, elimizden gelen az şey de olsa, bir şeyler yapılması şart.

Doğaseverler olarak ortak paydada bile buluşup anlaşamazsak, herkesin şikayet ettiği, gerçek zararı veren, gerçekten eli kanlı, can alıcıların (dinamitle, elektrikle hayvan öldürenler) yaptıklarında bizim de payımız olmuyor mu, katkımız tepkisiz kalmaktan ibaret olsa da.

Avcılık zaaf mıydı, eski bir takım yaşanmışlıklar mıydı, nerede kalmıştık!


gece

pozitifköpek
03-09-2009, 21:15
Avcılık zaaf mıydı, eski bir takım yaşanmışlıklar mıydı, nerede kalmıştık!
gece

Av hasatdır.

Hasatı her sene kaldırabilmeniz için her sene üretmeniz, ekmeniz gerekir.

Üretim olmazsa, koruma olmazsa hasatda olmaz.

Halil Önen
04-09-2009, 00:13
Bundan bir ay kadar önce hastalandı. Felç inmiş. Beni sormuş. Babam, "Ölmeden önce bir ziyaret et" dedi. Babamı kıramadım. Gittim. Konuşamıyordu. Yüzüme baktı. Ellerimden sıkıca tuttu. Gözünden yaşlar döküldü.
[/B..

Sn.hassoman, çok kötü bir talihsizlik yaşamışsınız.
Buna çok üzüldüm. Aynı şeyleri ben yaşasaydım avcılık yapmazdım herhalde.
Yine de başınız sağolsun.

Siz daha iyi bilirsiniz ki, hiç kimse bile bile kötü olmuyor, karşılaşığımız, yaşadığımız her kötülüğün temelinde maalesef bilgi sandığımız bir bilgisizlik, cehalet yatıyor.

Evrende kendi varlığımızı yaratırken ve hala yaratırken, bazen acı dolu dünyada mı yaşıyoruz diye mutsuzluğa kapıldığım/ kapıldığımız çok oluyor.

Ama değerlerimizi biz kendimiz yaratıyoruz, yolumuzu kendimiz seçiyoruz.

Önce değil ama sonra şöyle böyle oluyoruz.

Besleyip büyüttüğü av köpeğini acımasızca vurabilen biri, kendisi ile köpeği arasında sadece derece farkından başka bir fark olmadığını, özünde ise hiç bir fark olmadığını bilemiyorsa, ne yaptıysa kendi kendine yapmıştır aslında.

Bazı bilimsel verilerde çelişiyor olmasına rağmen, hayvanlarda (av köpeğinde) düşünme yeteneğini olduğunu ileri süren feylezof J. O. De Lametterie'ye bu konuda sonuna kadar katılıyorum.

Saygılar_Rastgele

Halil Önen
04-09-2009, 01:50
............
Köpeğini çok severdim.
Çok zeki bir köpekti...
...........
Köpek önümüzde zigzaglar çiziyor, derken aniden bir ferma duruş...
Aptal avcı tüfeğini hazırladı, köpek zamanını kolladı, fırladı avı kaldırdı, 'Güm!..'
Ama, karavana...

Daha yeni evliydim. Eşime o kadar dil döküp düğünde ona taktığım zincir kolyeyiyi bozdurup yeni (üzümlü) tüfek almıştım.

Geri kalan paranın üstüne biraz koyup Denizli'den usta bir avcının (işinden dolayı ava gidemiyormuş) kuşcu macar setter av köpeğini aldım.

Adı Garip' ti ve ustaydı. Birbirimize kısa sürede alıştık.

İlk defa ava çıkmaya karar verdik.

Açık bir anız tarlasında ilerliyorduk. Bir ferma verdi ki tam resimlik. Yanına vardım. Bıldırcını kaldırdı attım, vuramadım.

Garip biraz koştu uçan kuşun ardından düşer mi diye...
Düşmeyince durdu geri bana baktı.

Biraz ileride ikici bir ferma. Bu defa tüm dikkatimi topladım. Iskalamamalıydım,
Attım yine vuramadım.

Garibim Garip bu defa birkaç adım koştu, kaçan kuşun ardından.
Durdu, öyle bir baktı ki bana...

Biliyorum bu gün günümde değildim. Daha fazla rezil olmak istemiyordum yeni dostuma. Daha ilk av gününde beni böyle bilmemeliydi. Geri dönmeye karar verdim.

Dönüşte biraz uzakta bir bıldırcın daha buldu. Yine güzel bir ferma...
Kuş kalkıp gitsin diye ağırdan alıyordum. Gözünün ucuyla bana bakıyor 'neden sallanıyorsun' der gibiydi.

Bir daha kaçırırsam bunun ne anlama geldiğini biliyordum.:rolleyes:

Zira dört arkadaş keklik avına gitmiştik. Köpeğini yeni alan arkadaşa alışsın diye onu öne sürmüştük. Yarım saat av süresinde aralıklarla üç defa keklik kaldırdı köpeği ve üçünü de ıskalamıştı.

Köpek bir küçük kayanın üstüne çıktı, arkadaşa döndü, yüzüne karşı üç defa havladı.

Resmen küfür etmişti. Bizler de gülmekten yerlere yatmıştık. Zira usta köpekler acemi avcılara bazen böyle yapıyordu.

Sanki aynı şey benim başıma geliyordu.
Üçüncü kez kaçırmamalıydım.
Bu defa daha çok heyecan yaptım. İyice hazırlandım. İçimden kaçırmamalıyım, kaçırmamalıyım diyordum.

Bu defa iki defa attım. Yine vuramadım.

Garip bu defa koşmadı kuşun ardından, sadece uçup giden kuşa bakıyordu.
Bana döndü, tam havlayacaktı, belki küfür etmiyecekti ama yine ağır birşeyler söylüyecekti, biliyorum. ( bi kere havladı gibi geldi bana ama...)

Hemen kuşun ardından koşmaya başladım. Sanki vurmuşum gibi...
İlerdeki küçük sazlıkların arkasında kaybolmuştu kuş, uçup gittiğini biliyordum.

Garip, ne olduğunu anlamamıştı. Acaba vurdu mu? diye benimle beraber koşmaya başladı. Havlamayı unutmuştu.

Ben kuşu vurmuşum gibi yerlerde arıyorum o da harıl harıl benimle beraber arıyor. Bulamıyordu, belki kendisini suçlu hisediyor olabilirdi bulamadığı için.

Tam o sırada iki bıldırcın arka arkaya fırladı dibimizden.

Avcı refleksi olsa gerek bu defa attım ve vurdum.
Aldı getirdi.

Böylece ben kendimi akladım o da şaibeden kurtuldu.

O yaşamımın bir parçasını zenginleştiren bir dostum olarak hep var oldu. Hala da anılarımda vardır.

Saygılar_Rastgele

pozitifköpek
04-09-2009, 09:57
Geri kalan paranın üstüne biraz koyup Denizli'den usta bir avcının (işinden dolayı ava gidemiyormuş) kuşcu macar setter av köpeğini aldım.


İşte avcının köpek sevgisi bu kadardır. İşinden dolayı ava gidemedimi köpeği verir.
Köpek sahibi olmasındaki tek amaç avı köpeksiz yapamamasındandır. Av yoksa at köpeği gitsin.

Köpek sevgisi olan bir insan için köpeği ailesinin bir ferdidir. Ailenin ayrılmaz bir parçasıdır. O kimseye verilmez. Avcıların köpekleri top gibidir ondan ona atıp dururlar. rengini beğenmez verir, fermasını beğenmez verir, eğitemez açılır der verir, yakın gezer der verir. Hiçbir zaman bir köpeğin hayatı boyunca başına gelebilecek en kötü şeyin sahibini değiştirmesi olacağını bilemez.


Benim köpeğimden ayrılmam için ya onun, ya da benim ölmem gerekir.

İlkin
04-09-2009, 14:19
İçim burkula burkula okudum yazılanları azönce. Avköpeğini sırf bıldırcınları vuramadığı için vuran kişiyi okudukça inanılmaz moralim bozuldu. Bir canlının zararlı olmadıktan sonra öldürülmesine asla tahammül edemiyorum. Lise yıllarında benim de bir av köpeğim olmuştu. Babamın çok yakın bir arkadaşının pointer cinsi bir köpeği vardı. Tayin olacağı zaman yavru bekleyen anne pointer bir sürü yavru yapmıştı ve babamın da arkadaşı, anne pointer'ı ve yavruları götüremeyeceği için bir süreliğine babama emanet etmişti. Yavrular da biraz büyüyünce babam bir tanesini bize ayırmıştı. O kadar çok yalvarmıştım ki kıramamıştı sonunda beni. Anne pointer'ı uçakla sahibine yollamış yavruları da dağıtmıştı. ( Anne pointer sahibi ile aylar sonra hava alanında buluşunca inanılmaz sevinç çığlıkları atmış, eve götürülene kadar sahibinin kulaklarını yüzünü yalaya yalaya bir hal olmuş, hatta babamın yanında kalırken boyna bulunduğu yerden kaçıp yavrularını da bırakıp kilometrecelerce yürüyüp sahibinin taşındığı eve gelir etrafı koklamaya sahibini aramaya başlardı. ) Neyse bizdeki yavru pointer'a aylarca baktım ben, inanılmaz bir bağ oldu aramızda. Babam yavru köpeği eğitti ama asla ava çıkmadı, çıkartmadı. O kadar akıllıydı ki bakışları, dikkati, odaklanması, bağlılığı, sevgisi... Sonra birgün ortadan kayboldu. Kıbrıs'ta avcılık çok yaygın olduğu için birileri çalmıştı köpeğimizi. Günlerce, haftalarca ve hatta aylarca ağladım geri geleceğini ümit ederek yaşadım. İlanlar asıldı her yere, haber salındı ama yoktu... Bir daha da onu hiç göremedim, bunu anlatırken bile içim gidiyor...

Burada hayvanların vurulmasını okurken, yapılan eylemin bir zevkin tatmin edilmesi gibi görüyorum. O vurduğunuz hayvanı bekleyen yavrularının olduğunu kimse düşünüyor mu acaba? Aç, üşür vaziyette annesini bekleyen yavrular hani?! Siz kendi yavrunuzu yalnız bırakabilir misiniz hiç? Bir insanın size tüfek çevirip kurşunu vücudunuz bir yerine yolladığını hayal edebiliyor musunuz acaba? Ya can acısı, ufacık bir yeri çizilse insanın ne kıyametler kopartır değil mi? Ya ölüm korkusu, hızlıca atan kalp çartıntılarınız... Bunları herhangibir canlıya yaşatma hakkını nasıl kendinizde buluyorsunuz. Anlamıyorum ve üzülüyorum!

pozitifköpek
04-09-2009, 16:27
O vurduğunuz hayvanı bekleyen yavrularının olduğunu kimse düşünüyor mu acaba? Aç, üşür vaziyette annesini bekleyen yavrular hani?! Siz kendi yavrunuzu yalnız bırakabilir misiniz hiç? Bir insanın size tüfek çevirip kurşunu vücudunuz bir yerine yolladığını hayal edebiliyor musunuz acaba? Ya can acısı, ufacık bir yeri çizilse insanın ne kıyametler kopartır değil mi? Ya ölüm korkusu, hızlıca atan kalp çartıntılarınız... Bunları herhangibir canlıya yaşatma hakkını nasıl kendinizde buluyorsunuz. Anlamıyorum ve üzülüyorum!

Av belli zamanlarda av sezonu içinde yapılır. Av sezonunda hiçbir hayvanın yavrusu olmaz. Hayvanlar yavruları büyüdükden hatta büyümeden yuvayı terk eder etmez yavrularını tanımazlar. Kedi, köpek dahi yavrusu 6 aylık oldukdan sonra onunla çiftleşir ve kendi yavrularından yavruları olur.

Örneğin çulluk yumurtlar ve yuvanın yanından bir tilki geçse, etrafda dolaşsa yumurtalarını bırakır gider ve tekrar gelip bakmaz, civcivler çıkıncada eğer bir tehlike sezerse civcivlerini terk eder gider. Hiç umrunda dahi değildir.

Av doğanın kanunudur. Bütün etoburlar başka bir canlıyı öldürerek hayatta kalırlar. Öldürmek yaşamak için gerekli, elzem bir duygu ve beceridir. Etoburlar dışında diğer hayvanlarda hayatları tehlikeye girince öldürürler. Bir Manda otobur olduğu halde saldırı kaşısında çok ölümcül bir hayvana dönüşebilir.

İnsan av yapmazsa hayatta kalamazmı? denirse tabii ki kalır. Günümüz insanının avlanmaya pek ihtiyacı yoktur. Ama bazı gıdalar için gereklidir. Örneğin balık. Balık da bir av hayvanıdır ve yabani olarak denizlerde yaşar. İnsan tarafında üretileni olsada bu yeterli değildir ve bizim yediğimiz balıkların çoğu yabani av hayvanıdır av mevsiminde avlanılırlar. Balık avı avların en acımasızıdr. Çünkü olta ucunda ağzına takılan kanca ile su üzerine çıkarılır, veya ağlarla toplanarak çekilir ve su dışında yavaş yavaş boğularak, çırpınarak can verirler.
Bu aynen insanın suyun içine çekilip ölene kadar su altında tutulması gibidir.
Avcılığa karşı olanların çoğu afiyetle balık yerler ama balıkların da hayvan oldukları hiç akıllarına gelmez.

İlkin
04-09-2009, 17:16
Bir hayvan av zamanı öldürülüyor, yavruları yok türü genellemeleri benim gibi bir insanın kabul etmesi mümkün değil. Bu avlanmayı açlık sorununu halletmek için yapmıyorsa ve zevk için yapıyorsa, adına da spor deniliyorsa, benim için bu insanlık dışı bir olaydır!

gece
04-09-2009, 22:36
Bir hayvan av zamanı öldürülüyor, yavruları yok türü genellemeleri benim gibi bir insanın kabul etmesi mümkün değil. Bu avlanmayı açlık sorununu halletmek için yapmıyorsa ve zevk için yapıyorsa, adına da spor deniliyorsa, benim için bu insanlık dışı bir olaydır!

Et, balık, tavuk vs. yemeyen biri olarak, üzgünüm ama (gerçek) avcıların yaptıklarını ve gerçek avcılığı, süt kuzularını, oğlakları türdeşlerinin yanında bağırta bağırta kestirip yiyenlerin davranışlarından çok daha insanî buluyorum. Kendi içlerinde çok daha tutarlılar çünkü, besinlerini kendileri hasat edebiliyorlar.

Tüm canlıların doğal besini vardır ve o canlılar bunu zevkle hasat ederler. Kedinin fare ile oynamasını, bağbozumu şenliklerini düşünün.

Eğer et, balık, tavuk yiyorsanız ve henüz kendi ellerinizle tavuk kesip, kuzu boğazlamadıysanız, hemen bir ayna bulup, yüzleşin. Biliyorum bundan kaçmak daha kolay, ancak nereye kadar?

O nedenle bu başlıktaki direkt konu ile ilgili yazılarımı 'rastgele' ile bitirme gereği duydum ve yaptım, avcılara şirin görünme gibi bir derdim de takıntım da olmadı, olmaz da.

İstanbul mezbahasını düşünün, bu mu insanlık içi olay! İnsanca "hasat" böyle mi olunca daha iyi, 'güzel'. Yıllar önce İstanbul mezbahasına yaklaştığımda kilometrelerce uzaktan, burnumda hissettiğim yoğun kan kokusunu çok net hatırlıyorum. Hasat edilen salkım salkım kokulu üzümleri mi dermek size zevk verir, elde satır, ıssızda, mezbahada kan döküp, kafa koparmak mı?

Hemen her yaranın sarıcısı olan zaman, insanî olanını da, 'insanlık dışı' olanını da tedavi edecektir, mesele sadece zaman diye düşünüyorum.

Neden derseniz, avcılığı düşünün, hepi topu birkaç bin yıl da değil, birkaç yüzyıl önce, her ailenin en az yarısı avcı idi, bugün kaç avcı ailesinde avcılar çocuklarının da kendileri gibi avcı olacağını söyleyebilir?

İnsanî 'hasat'a gelecek olursak da; söyler misiniz bana doktorlar hangi besin için '40 yaşından sonra mümkün olduğunca az yiyin' diyorlar, bilemediniz mi, ipucu mu, canım hani şu başına 'kırmızı' takısı takılan besinden bahsediyorum hani yemek için mutlaka ama mutlaka pişirmek gereken besin türü, yoksa sağlıklı tüketemediğimiz!

Doğal besin olsa yemeyin denir mi, yemeyince sağlıklı kalınabilir mi?

Zamana güvenin, gereğini yapacaktır.


gece
gelecek de bir gün gelecek diyen forum kişisi!

hassoman
04-09-2009, 22:44
Alıntı:
Orjinal Mesaj Sahibi hassoman Mesajı Göster
NOT: Bir ara neden olta balıkçılığını da bıraktığımı anlatırım...

"....." Merakla bekliyor olacağım. :)

Bu anım ilki kadar dramatik değil şükür...
Yazları deniz işcisi bir arkadaşımla balığa çıkarız. Pancar motorlu bir teknesi var. Paragate (parakete diyen de var paragat diyen de) avına çıkardık.
Bilmeyenler için söyleyeyim yüzlerce metre uzunluğunda ara ara şamandıralar bağlanmış (küçük su kabakları) olan bir misinanın üzerinde yüzlerce balık iğnesi bulunur. Misina bir sepetin içine dolaşmayacak şekilde konur, iğnelerde sepete tutturulur... Elbette iğnelerin hepsine yem koymak başlı başına bir iştir. Onları tek tek sepete yerleştirmek, teknenin arkasından denize salmak, sonra onları denizden çekerek balıkları toplamak (bu arada bol miktarda deniz yıldızı, ekonomik olmayan balıklar çıkar) sonra o yüzlerce metre uzunluğundaki misinayı dolaştırmadan, iğneler oranıza buranıza batmadan toplamak başlıca bir iştir... Ne yapalım ki arkadaşım benim tayfalığımı beğeniyor, o kadar heveslisi olmasına rağmen ille de benimle çıkıyor-du. Ben pek istekli olmuyordum. Çünkü sabah daha deniz ısınmadan denizden sülüne toplamak, toplanan sülüneyi kabuklarından ayırıp, iğnelere uygun yem olarak kesmek, yemleri bir taraftan iğnelere koyarken bir taraftan sepete yerleştirmek akşamın geç saatlerine kadar sürüyordu. Sonra gece yarısı denize açılıp, paragateyi denize sermek, sona denizde demir atıp bir kaç saat kestirdikten sonra paragateyi denizden toplamak gerçekten çok zorlu bir iş geliyordu bana... Bu işin tek zevkli yanı gecenin bir yarısı, parkama sarınıp o serinlikte gökteki yıldızları seyretmek olurdu. Arkadaşım ise horul horul uyurdu.

Neyse bir gece paragateyi denizden yine ben çekiyorum...
Derken iri bir çupra geldi. Tekneye kepçeyle aldım. İğneyi ağzından çıkarırken çırpınmaya başladı. O anda hava kesesi mi patladı ne bana 'Ah!..' der gibi geldi. Yani acı bir çığlık... O anda düşündüm. Bu balık dile gelseydi, bana , "Amca elini ayağını öpeyim bana kıyma... Beni denizimden ayırma..." diye yalvarsaydı ne yapardım? Bu balığın tek suçu konuşamaması mıydı?

İşte bu nedenle o günden beri olta balıkçılığı da yapmıyorum...
Evet, bu belki size tuhaf gelebilir, gerçekten artık balık tutamıyorum...

Halil Önen
06-09-2009, 18:50
İşte avcının köpek sevgisi bu kadardır. İşinden dolayı ava gidemedimi köpeği verir..

(işinden dolayı ava gidemiyormuş).

Sn.pozitifköpek,
kocaman sayfadan bu 'durum' mu çıktı üstüme vazife...
Yani paranteze mi takıldınız?

Hiç ama hiç gereği yokken ne işi var o parantezin orada, acaba hiç düşündünüz mü?
Ayrıca balık avcılığına da dokunmuşsunuz, dokundurtmuşsunuz. Çemberi genişletmişsiniz ya hani soracaktım tatlı su sazan balığı nasıl yakalanır? diye.

Yıllardır işim gereği barajda çalışırım da yalakayamadım bir tane bile. Geçenlerde biri bir sıçradı havaya barajın suyu iki metre düştü aşağıya, yani biraz büyükler.

Peki;
sizin gibi 30 yıllık bir usta avcıyı çok sevdiği bir av köpeğinini sattıracak kadar önemli nasıl bir işi olabilir?

Nasıl bir iştir ki bu, 30 yıllık bir avcıyı avından alıkoyabiliyor?
Bunları düşündünüz mü? av köpeğini bana verirken.

Sonra,
av köpeği (Garip) avcı değiştirince çok mu üzülmüş? ekmeksiz, sevgisiz kalmışta çok mu hasret çekmiş?
Kötü ellere düşmüş, kötü emellere alet edilmiş çok kötü şartlarda av yapmak zorunda mı kalmış?

Bu öngörülere, ön yargılara nereden kapıldınız?

Bu sitede bir ben, beni bilirdim niyet okuyucu diye.:)

İnanmıyorsanız bkz. Felsefi sohbetler kahvesine...

Rastgele

hassoman
07-09-2009, 00:26
Hep anılarla karşınıza çıkıyorum. Çünkü yaşlıların şimdiye dair pek anıları pek yoktur. Adres defterlerinde yeni telefon numaraları, fotoğraflarında yeni kişiler yoktur. Bu yüzden geçmişlerine fazlaca tapınırlar... Hoş görün gari...

Bir gece ana caddede araba sürerken önüme aniden bir kedi çıktı.
Bu kedi milleti köpek gibi değildir. Köpek, kedi gibi farlara çakılıp kalmaz, vakit gündüz de olsa farketmez yoluna devam eder gider. Ama kediler öyle değildir. Gece vakti ille kendisine doğru gelen farlara durup şöyle bir göz atacaktır? GÜndüzleri ise tam karşıya geçecekken aniden fikir değiştirip geri dönüverirler. Yani ne yapacaklarını kestiremezsiniz...
Aksiliğe bakın ki bu lanet kedi ikisini de yaptı. Hem aniden durdu, hem de geri döndü. Ve -hala unutamam- arabanın altında kaldı. O ses ne kadar kötü bir sesti. Öf!..
İndik, baktık; her şey çok geçti artık...

Ertesi gün şehirler arası yola çıkacaktım. O gece inanın uyuyamadım. İnanın çok kötü bir duygu bu. Yaşayan bilir...

Sabah olduğunda sıkıntımı hala atmış değildim.
Neyse hazırlığımı yaptım, yola çıktım...
Çok iyi hatırlıyorum, Sivrihisar'ı daha yeni geçmiştim. İrice bir böcek ön cama, görüş alanımın tam ortasına geldi cuk yapıştı kaldı. Cama su püskürttüm, silecekler kirliliği daha da yaydı. Bu defa söylendim: "Be hayvan, camda yapışacak başka yer bulamadın mı " dedim. Evet dedim ama o anda birden aklıma kedi geldi.

Evet ya, bir kediyi ezdim diye sabaha kadar gözüme uyku girmemişti, ama sırf camımı kirletti diye vicdanımda zerre kadar bir kıpırtı olmadan bir böceğin ölüsüne söyleniyordum.

Peki kedinin canı can oluyorsa bu böceğinki ne oluyordu?
Bir kedinin ölümünde beni uyutmayan vicdanım, bu böceğin ölümünü neden umursamıyordu?
Gerçekten neden?

Arkadaşlara sordum,
Kimi boyut farkından söz etti, kimi kedinin insanlara olan yakınlığından, kimi koşullanmışlığımızdan...
Ama hala beni ikna eden bir yanıtını bulmuş değilim...
(İster inanın ister inanmayın, bakın o günden beri ne sinek, ne böcek öldüremez oldum. Sadece beni sokan sivrisineği yakaladığımda affetmiyorum, o kadar )

Halil Önen
07-09-2009, 01:20
Evet ya, bir kediyi ezdim diye sabaha kadar gözüme uyku girmemişti, ama sırf camımı kirletti diye vicdanımda zerre kadar bir kıpırtı olmadan bir böceğin ölüsüne söyleniyordum.

Bu çelişki gibi görünen şey, trafik kurallarına ve haklılık gerekçelerine göre gayet normal.

Siz kediye çarptığınız için 8 de 8 suçlunuz. Hatta kabul ediniz lütfen! katilsiniz.

Büyük ihtimalle şehir içinde seyir ediyorsunuz ve km. niz en az 50. Hadi 40km. diyelim yine durmazsınız. Sokak kedisi bolluğu yaşanan ülkemizde kediye çarpma olasılığının hesabı yapılmadan araba kullanmanız 2+2=4 şeklindedir, yani arabaya bindiğiniz için zaten kafadan %2 suclusunuz.

Kediler kırmızı ışığı bilemezler, %2 buradan suclusunuz. % 6 eder.

Kediler köpekler gibi değildir, köpekler kırmızı ışığı insanlara göre ayarlarlar insanlar geçerken onlarda geçerler.Işık yoksa bir sağına bir soluna bakarlar öyle geçerler. (çarpılanlar görme kusurludur)

Ve köpekler kediler gibi zik zak yapmazlar, aniden fırlamazlar ve ortadan geri dönmezler.

Köpeklerden yola çıkarak kedileri iyi tanımadığınız ortaya çıkyor ki buradan da % 2 suclusunuz. Etti % 8. kusurlu bir durum.

Yani burada vicdan azabı çekmeniz normal.

Gelelim arabanızın camına çarpan böceğe.

Size çarpan, böçek olduğu için, 8 de 8 kusurlu o. Yanlış yerde, yanlış zamanda ve yanlış açıda buluduğu için, sizden kalay bile yeme hakkı vardır.

İşte bunun için vicdanınız rahat ve rahat olmalıdır da.

Rastgele/ iyi avlar:)

hassoman
07-09-2009, 10:01
Bu çelişki gibi görünen şey, trafik kurallarına ve haklılık gerekçelerine göre gayet normal.
Siz kediye çarptığınız için 8 de 8 suçlunuz. Hatta kabul ediniz lütfen! katilsiniz.
"......"
Kediler köpekler gibi değildir, köpekler kırmızı ışığı insanlara göre ayarlarlar insanlar geçerken onlarda geçerler.Işık yoksa bir sağına bir soluna bakarlar öyle geçerler. (çarpılanlar görme kusurludur)
"....."
Size çarpan, böçek olduğu için, 8 de 8 kusurlu o. Yanlış yerde, yanlış zamanda ve yanlış açıda buluduğu için, sizden kalay bile yeme hakkı vardır.
İşte bunun için vicdanınız rahat ve rahat olmalıdır da.

Eh yani, ancak uçana kaçana ateş eden biri, benim gibi acılara yatkın marazi bir ruha sahip birinin yaşadığı ironik vicdani çelişkisine ancak böyle eğlenceli ve dozunda dalgasını geçerek yorumlardı:D

Hani beğenmedim de değil yani...:p

Ama bir kediyi değil de bir köpeği (hele o av köpeğiyse) ezseydim bu defa yorumunuz ne olurdu bilemem gari...
Rastgele, avınız bereketli olsun...

İlkin
07-09-2009, 10:46
Bence kediye üzüldüğünüz gibi böceğe üzülmeyişinizin, vicdanınızın sızlamayaşının nedeni ölen canlının küçük bir böcek oluşu. Onların bir duygularının olmayacağı, daha çok acı çekemeyeceklerini düşünmenizden ya da düşünmemizden ileri geliyor. Tehlike anında her çırpınan canlının hisleri kuvvetli zannedersem yoksa yaşamak için bunca çaba vermezlerdi...

berduray
07-09-2009, 13:06
[QUOTE=hassoman;493148]Eh yani, ancak uçana kaçana ateş eden biri, benim gibi acılara yatkın marazi bir ruha sahip birinin yaşadığı ironik vicdani çelişkisine ancak böyle eğlenceli ve dozunda dalgasını geçerek yorumlardı:D

Ben burada kaldım ve okurken çok eğlendim. :dilli:

Halil Önen
07-09-2009, 20:51
Bence kediye üzüldüğünüz gibi böceğe üzülmeyişinizin, vicdanınızın sızlamayaşının nedeni ölen canlının küçük bir böcek oluşu..

Hayır.

Sn.hassoman, bu şekilde vicdanını aklayamaz.

İşin içinde 'vicdan' varsa büyüklük/küçüklük görecedir.

O zaman karıncayı da ezer ve vicdan azabı duymaz.

En güzeli benim dediğim gibi, olaya kaza süsü vermek.:)

saygılar/rastgele

Halil Önen
07-09-2009, 22:25
...mermiden kime ne hayır gelmiş ki .

Hoş geldiniz Sn.Berduray, sizi bekliyordum, şu yukarıdaki yazınızdan dolayı.

Uçana kaçana atan bir avcı olduğumu bile bile gelmişsiniz ve '' burada kaldım'' demişsiniz.

Ben sizi ürkütmesini iyi bilirim.;)

Ne demişsiniz efendim, mermi...yani silah...(yani tüfek, avcı için).

Hadi diyelim ki, bilim ve teknolojinin ürünü olan silah 'hayır'ın eline değil de 'şer' in eline düşmüş olsun ve otokontrolden çıkmış, otomatiği atmış olsun, ve hatta ipin ucu dünyanın öbür ucunda 'şer'in elinde olsun, nasıl bir gümbütü seyredilir bir bakalım.

Şimdi burada kast edilen mermi yani silah, bir magandanın elinde ise sonuna kadar karşıyımdır ve kesinlikle üstüme alınmam.

Zaten sokakta, çarşıda, pazarda kahvede belinde tüfek ile bir avcı göremezsiniz. Onu ava gider ya da gelirken görürsünüz ki tüfeği kılfında omuzunda asılı, başı önde bir az mahçup görürsünüz.

Burada kast edilen mermi yani silah, ŞAVAŞ ise, ve bu iki büyük paylaşım savaşı ise elbette insana hayır değil şer getirmiştir ki tüm haksız savaşlara karşıdır bu yürek.

Burada kast edilen mermi yani silah SAVAŞ ise ve bu 'HAKLI' bir savaş ise; ve VATAN ise söz konusu olan; ve orduları dağıtılmış, tersanelerine girilmiş ise; işte o zaman hayır mı şer dinlemem alırım elime mermimi, tüfeğimi, gerisi zaten teferruattır...

Yaşanmışlığımız vardır zaten yakın tarihimizde, Maraş'ın KAHRAMAN lığında, Antep' in GAZİ liğinde, Ege' nin KIZAN lığında EFE liğinde...

Ve 60 bin avcı da mücahit değil midir 'O' zaman...

Bilirim, tanırım sizi, bunu kast etmezsiniz, benim gibi yaparsınız sizde, bizde, hepimizde...

İşte o zaman mermi yani SİLAH şer değil, hayır getirmez mi?

Saygılar/rastgele

thomasina
08-09-2009, 00:48
Biliyorum ki tasarımı gereği avcılık insanın yapısında var. Biliyorum ki vahşi doğada her canlı birer avcı. Ve ayrıca eminim ki bir silahın olduğu yerde bir öldüren ve ne yazık bir ölen elbet var. Beni ısırmadığı halde, sevdiklerime dokunan bir sivrisineği avlıyorum. Bilsem ki zarar verecek sevdiğime, belki başka bir canlıya da aynı şeyi yaparım. Uzun zaman aç kalsam belki ot bulamayınca bir canlıyı da öldürüp karnımı doyurabilirim, bilmiyorum. İlk insanın etçil ve de otçul olduğu ile ilgili farklı görüşleri okusam da genetik hafızamın bana ne kadar yardımcı olduğu ortada. Tıbbi zorunluluktan dolayı 34 sene boyunca yemediğim eti şimdi bakın nasıl kontrollü de olsa soframda bulundurmak zorundayım. Niye avlıyorlar diye dövünürken, binlerce hayvanın kesildiği mezbahaları ve geleneksel kurban bayramlarını yok sayabiliyor muyum? Hayır... İnsanoğlu et tüketiyor ve ben de uzun süredir bunu yapıyorum. Sayfa müdavimlerinin sözünü ettiği avcılığın temellerini, kurallarını okuduğumda olayın o kadar da basit olmadığını elbet anlıyorum. İlk yaşamdan beri hayatta kalabilmek adına, karın doyurmak adına sürmüş bir geleneği, tutkuyu, modern zamanlarda da devam ettirilmesini, tabii en kurallı haliyle anlamaya çalışıyorum. Kardeşim tuttuğu balığı getirdiğinde ki vurarak avcılık yapamaz, kıyamet koparmıyorum. Spordu, değildi konusuna giremeyeceğim ama bildiğim sporlarda eğer iki taraf varsa mümkün olduğunca eşit koşullarda olunması gerekiyor ve eğer tek kişilik bir sporsa neden bir parçasının bundan fazla haberi olmuyor da son anda öğrenebiliyor o da şanslıysa. Avcılık yoğun bir emek ve çaba gerektiriyor, hatta belli ki disiplinli de olmak gerekiyor. Bir insanın emeği karşılığında bir keyfi ya da çıkarı da olması bir anlamda normal. İnsanların yaşamlarında özel tutkulara, alışkanlıklara, rahatlamak ve kendini doğadan bir parça olarak hissetmek için türlü yollara ihtiyacı yok mu? Tabii ki var. Avcılık bunlardan biri olamaz mı? Ben olmasam, da başkaları avcı olmayacak mı? Avcılar çok acımasız insanlar mı? Hayır...
Tüm bunları tamamen yok sayamadığım halde, farklılıkların ve farklı düşünebilmenin insanı en geliştiren olgu olduğunu bildiğim halde, bir türlü bir canlı nasıl vurulabiliyor anlayamıyorum. Gelirken yanımda ölümü benim elimden olmuş bir canlıyı nasıl taşırım bilemiyorum. Üstelik bunu uzun hazırlıklar ve planlamalardan sonra yaptığımı, bunu yapacağımı saatler öncesinden bilerek evimden nasıl çıkarım hiç bilmiyorum. Benden korkmasını, belki son kez gözlerimin içine bakmasını ister miyim? O bakışı unutur muyum? Sanmıyorum.
İnanın size de saygı duyuyorum, kimse kimseye benzemesin ayrıca. Herkesin düşüncesine saygı duymaya çalışırken bu konuda çelişkilerle dolduğumu ve bir türlü ön yargıdan kurtulamadığımı da itiraf ediyorum. Fazla duygusal olabilirim, engel olamıyorum. Çabalıyorum, uğraş veriyorum, anlayamıyorum...

Kuşlara iki soru soruldu
Tam kurtulacakken vurulan mısın?
Tam vurulacakken kurtulan mısın?
Kuşlar bu soruları bilmeden uçtu.

Yaşamda türleri çok kuşların
Ölümde yazgıları iki
İnsanları özlemleyen uçuşlarının
Ardından giderkenki

Kuşların da kendilerine özgü bir yazgısı vardır
Ayaklar altında karıncalar, böcekler gibi ezilmezler ama

Tam kurtulacakken vurulurlar
Tam vururlurken kurtulurlar.

İnsanları özlemleyen uçuşlarında
Yaşamda türleri çoktur kuşların
Ölümlerinde ikiye inen yazgılarında
Nerden baksan sonu yoktur kuşların.
Alintı: Ö. Asaf

Müjgan
08-09-2009, 22:01
28 Eylül bireysel silahsızlanma günü yaklaşıyor. Bir şeyi 'gün'ü olduğu için konuşmak anlamsız olsa da, sorunların çözümüne katkısı tartışılır olsa da, bu konu başlığında konuşmak anlamlı olacaktır diye düşündüm. :)

Bireysel silahsızlanma konusunu bana ilk defa ciddi anlamda düşündüren oğlumun hazırlaması gerektiği ödeviydi. Grafik tasarım öğrencisi olan oğlum, bireysel silahsızlanma ile ilgili bir afiş hazırlayacaktı. Bayaca kafa patlattık birlikte.
Ona sordum, "kim silah taşımak zorunda hisseder kendini? Yaşamından endişe eden, ya da kendine güveni olmayan birileri.." Peki yaşamından endişe edenlerin çok azınlıkta olduğunu varsayarsak, güven konusu öne çıkar. Kim güvensizdir? Silah=erkek=iktidar, ya da şu kombinasyona bakalım silah=erkek=iktidarsızlık ...
Afişte kocaman bir silah, namlusu "erkek iktidarının sessiz sembolü" halinde aşağı düşmüş. Alt yazı da kısacık: İKTİDAR SİZSİNİZ... Evet iktidar bizim. Silah üçüncü ve çok tehlikeli bir uzantımız...

cello
09-09-2009, 08:33
Bireysel silahsızlanma konusuna muhattabın avcılar değil ruhsatsız silahlı siviller olduğunu düşünüyorum. Birey sisteme inanmazsa, sistemin kendini korumadığını düşünürse kendini korumaya kalkar. Ortamda da orman kanunu hüküm sürer. Ormanda kanun yoktur...

pozitifköpek
09-09-2009, 22:34
Ormanda kanun yoktur...

Kanunun en babası, bütün kanunların anası ormanda olur.

İşte orman kanunlarından bazıları;

-Güçlü zayıfı ezer.
-Yaşamak için güçlü olmak gerekir
-Ormanda merhamet, acıma yoktur zayıf kaldığın, boş bulunduğun an yem olursun
-Avcı avına acırsa av olur.
-Her avcının birgün av olma olasılığı vardır.
-Ormanda infaz aylarca, yıllarca beklemez, temyize ıvıra zıvıra dosyalar gidip gelmez, infaz yerinde ve anında yapılır. Hakim, savcı, avukat vs yoktur. Hak aramak, hak vermek, hak almak, itiraz etmek vs yoktur tek hakim güçlü olandır.
-Güçlü olan kimseye hesap vermez taki onda daha güçlü birine rastlayana kadar.

Halil Önen
09-09-2009, 23:24
28 Eylül bireysel silahsızlanma günü yaklaşıyor.

"kim silah taşımak zorunda hisseder kendini? Yaşamından endişe eden, ya da kendine güveni olmayan birileri.." ...

Sn.Müjgan,

Ben, Bireysel Silahsızlanma ve Şiddet içeren bir konunun burada tartışılmasına karşıyım.

''28 Eylül Bireysel Silahsızlanma Günü'' ve ya da ''Sessiz Ayakkabılar yürüyüşü'' diye ayrı bir başlık açabilirsiniz.

O başlık altında tartışılmasının çok daha uygun olacağına inanıyorum.

Neden karşıyım;

B.S, aynı toplumda birlikte yaşadığımız insanlara karşı herhangi bir nedenle silahlanmamak ise; bu avcıları kapsamamaktadır.

Çünkü '' insanlara karşı'' sözü avcıları rahatsız eden bir durumdur.

Yurttaşlar kendi güvenliğini sağlamak görevini ve sorumluluğunu üstlenmezler... sözü de avcıları kapsamaz.

Çünkü avcı ''kendi güvenliği'' için tüfek taşımaz.

Kendini ifade edemiyenlerin ateşli silahlar, silahlar, bıcaklar ya da diğer şiddet araçları kullandıkları öfke dolu eylemlerle kendilerini ifade etmeleri, bir toplumsal iletişimsizlik biçiminde gösterir, diye dillendiriliyorsa...

Bu durumda avcıları kapsamaz...

Silah taşıyan biri potansiyel bir potansiyel katil ise;

Bu da avcıları kapsamaz.

Ve biz avcıları hem rahatsız eder hem de rencide eder.

İster 'niyet okuyucu' deyin, ister 'ön görü' deyin, ister 'ön yargı' deyin,

bu tartışma avcılık sayfasında açıldığında biz avcılar zan altında kalacağız zira tartışma ister istemez yukarıdaki söylemlere gelecektir.

Saygılar/rastgele

Müjgan
09-09-2009, 23:39
İster ülkeyi savunmak, ister kendini savunmak ya da "ulvi" bir çok nedenden dolayı silah kullanmak, akıl ve fikir verilmiş insanoğlu için anlamsız ve gereksiz.
Konuya buradan bakarsanız avcılık ya da kişisel savunma için, -adına ne derseniz deyin- silahın ya da öldürmek için tasarlanmış bir aletin kullanılması savunulacak bir şey değil.
İçgüdülerini milyonlarca yıl önce bırakmış, ya da törpülemiş, çağdaş yaşama geçmiş insanoğlunun elindeki silah artık çok ilkel kalıyor. Kalmalı...

Bireysel silahsızlanmayı burada açmak isteyişim konunuzu kirletmek için değildi. Sadece silahın olduğu bir mekanda konuşmayı uygun bulmuştum.
İster malinaya rica edersiniz bu "gereksiz" B.S konusunu buradan temizler. Ya da bırakırsınız arada garnitür olarak böylece kalır. Benim diyeceğim budur.

Rastgele değil, tam kalbimden Sevgiyle... :)

Halil Önen
10-09-2009, 00:04
..."gereksiz" B.S ... :)

Ben ''gereksiz'' demedim ki...:o

cello
10-09-2009, 08:42
Kanunun en babası, bütün kanunların anası ormanda olur.

İşte orman kanunlarından bazıları;

-Güçlü zayıfı ezer.
-Yaşamak için güçlü olmak gerekir
-Ormanda merhamet, acıma yoktur zayıf kaldığın, boş bulunduğun an yem olursun
-Avcı avına acırsa av olur.
-Her avcının birgün av olma olasılığı vardır.
-Ormanda infaz aylarca, yıllarca beklemez, temyize ıvıra zıvıra dosyalar gidip gelmez, infaz yerinde ve anında yapılır. Hakim, savcı, avukat vs yoktur. Hak aramak, hak vermek, hak almak, itiraz etmek vs yoktur tek hakim güçlü olandır.
-Güçlü olan kimseye hesap vermez taki onda daha güçlü birine rastlayana kadar.Tamamen aynı şeyi söylemişiz, siz içini açmışsınız.

pozitifköpek
10-09-2009, 10:51
İster ülkeyi savunmak, ister kendini savunmak ya da "ulvi" bir çok nedenden dolayı silah kullanmak, akıl ve fikir verilmiş insanoğlu için anlamsız ve gereksiz.
Konuya buradan bakarsanız avcılık ya da kişisel savunma için, -adına ne derseniz deyin- silahın ya da öldürmek için tasarlanmış bir aletin kullanılması savunulacak bir şey değil.
İçgüdülerini milyonlarca yıl önce bırakmış, ya da törpülemiş, çağdaş yaşama geçmiş insanoğlunun elindeki silah artık çok ilkel kalıyor. Kalmalı...

Bireysel silahsızlanmayı burada açmak isteyişim konunuzu kirletmek için değildi. Sadece silahın olduğu bir mekanda konuşmayı uygun bulmuştum.
İster malinaya rica edersiniz bu "gereksiz" B.S konusunu buradan temizler. Ya da bırakırsınız arada garnitür olarak böylece kalır. Benim diyeceğim budur.

Rastgele değil, tam kalbimden Sevgiyle... :)

Silahsızlanma diye birşey olamaz. Silahsızlanma olarak sadece tabanca ve tüfek gibi ateşli silahları kast ediyorsanız bu silahsızlanma değil sadece ateşsiz silahsızlanmadır. :D

İnsan herşeyi silah olarak kullanıp başka bir insanı öldürebilir. Bu bazen gereklidirde. Örneğin gece uyuyorsunuz evinize birisi girdi. Yan odada kızınız uyuyor, adam kızınıza tecavüz etmeye başladı, emniyet güçlerini çağırmaya vaktiniz yok, ne yaparsınız? Oturup seyredermisiniz? Yoksa adama lütfen yapma, rica etsem evimden çıkarmısın mı dersiniz? yoksa adamı engellemeye çalışıp elinize ne geçirmişseniz, bıçak, varsa tabanca veya tüfek veya çekiç, balta alıp adama karşı koymayamı çalışırsınız?

Bir insanın elleri ve ayakları dahi silah olabilir. Uzak doğu dövüş sanatları ile ilgileniyorsanız bir el veya ayak darbesi ile insan öldürebilirsiniz. O zaman bu sporların öğretimi yasaklansın, hepsi silaha dönüşüyor. Terzi makası taşımak yasak değil makasla insan öldürebilirsiniz. Maket bıçağı ile rahatlıkla ufak bir darbe ile karşınızdakinin şah damarını kesebilirsiniz. Maket bıçakları da yasaklansın. çantanıza bir çekiç koyup sokağa çıkabilirsiniz ve bununla bir insanın kafasını parçalayabilirsiniz, marangoz aletlerini de yasaklasınlar. Bu örnekler uzayıp gider. Herşey silah olarak kullanılabilinir. En kolay kontrol altında tutulabilenler ise ateşli silahlardır. Ateşli silahların balistik muayeneleri sonucu kimin silahının hangi olayda kullanıldığı belli olur. Diğer silah olarak kullanılan araçlarda bu mümkün değildir. Ruhsatlı silahların suça katılımı oldıukça azdır. Silahlı suçlar genellikle ruhsatsız silahlarla işlenir. Silahsızlanma denildiğinde ruhsatsız silahlar kastedilmelidir. Yoksa insanların tamamen silahlardan arındırılması imkansızdır. Her insan zorda kalınca silah kullanır. Bunun illaki ateşli silah olması gerekmez.

İstanbul gibi bir şehirde yaşıyorsanız silahınızdan ayrılmayın derim. Bu silah mutlaka tabanca veya tüfek olmak zorunda değildir. Bir biber gazı spreyi olabilir, stunt gun(elektrik şok tabancası) olabilir, çantanızda taşıyacağınız herhangi bir kesici alet olabilir, eğitimini alacağınız bir uzakdoğu dövüş sanatı olabilir. Her yerde hazır emniyet gücü bulamazsınız, emniyet güçleri size ulaşana kadar iş işten geçmiş olabilir.

Saldırıya uğramış ve öldürülmek üzere olan bir insanı görüp de yardım etmemek onun ölümünden sorumlu olmak demekdir. Beyoğlun'da istiklal caddesi gibi bir yerde, sokak ortasında öldürülen Alman turist gibi. Bu adamın ölümünde onu bıçaklayanın ne kadar sorumluluğu varsa ona müdahale etmeyip de seyredenlerin veya başını çevirip geçenlerinde o kadar sorumluluğu vardır.
Silahınız veya silah olarak kullanabileceğiniz herhangi bir araç elinizde varsa size veya başka bir insana saldırı durumunda kullanmanız, kendinizi veya saldırıya uğrayanı kurtarmanız yapmanız gereken en insani davranışdır.

Her insanın kendisinin veya yakınlarının yaşamı tehdit edildiğinde kendini ve yakınlarını savunma hakkı vardır. Eğer ona silah kullanma diyorsanız 24 saat yanından ayrılmayacak emniyet gücü vermeniz gerekir. Kimsenin ne zaman hayatının tehdit edileceği bilinemez. Hele de İstanbul gibi bir şehirde yaşıyorsanız.

İnsanlık var olduğu sürece silah ve ölüm olacakdır. Silahlarını bırakan bir ulus özgürlüğünü ve topraklarını kaybeder, yok olur.

Müjgan
10-09-2009, 11:17
Adıyla müsemma "avcılık zaafları" gibi bir konuya müdavimseniz, avcılığın, silahın, merminin, öldürmelerin, ölmelerin her türlü yanında olacaksınız demektir. Kim ne dese boş. İlla bir polemik kanalı açıp, konuyu oradan akıtırsınız ve varılan yer yine ölümler olur. Anlatacağınız hiç bir şey, açacağınız hiç bir kanal beni yapılanların doğruluğuna inandıramaz. Böyle bir zorunluluk içinde de değilsiniz zaten.
Bu başlık altında bireysel silah (http://tr.wikipedia.org/wiki/Silah)sızlanma gibi bir konuya bile tahammülünüz yok. Dallandırıp, budaklandırıp, "etik" değerler katıp, konuyu haklı göstermeniz boşuna...

Rastgelmez inşallaahhh :mad:

thomasina
10-09-2009, 17:38
İnsanlık var olduğu sürece silah ve ölüm olacakdır. Silahlarını bırakan bir ulus özgürlüğünü ve topraklarını kaybeder, yok olur.

Tanrım konu nereye geldi. İnsanlık var olduğu sürece gelişmeye çalışmalı, gelişmeye çalışan bir ulus silahla mücadeleyi işi yalnızca güvenlik sağlamak olan ve profesyonel olarak yetişmiş bireylere bu görevi verir. Yukarıdaki cümleden kastınızın bu olmasını umuyorum, gerçekten ümit ediyorum.
Bu arada yapılan bir saldırıya müdahele etmek başka bir şeydir, etmemek de. Ama siz eğer orada birilerinın silahı olsaydı da müdahale etseydi sonucunu çıkaracak tarzda konuşursanız silah herkes tarafından kanıksanır ki bu en tehlikeli şeydir. Belinde silahı olduğundan dolayı kendini rahatlıkla en güçlü hisseden insan psikolojilerinde küçük tepkilerin bile silahla desteklenemeyeceğini nasıl garanti edebiliriz. Hoş şu anda da üçüncü sayfalarda hep bu olayları okumuyor muyuz? Ya lütfen anlamak için çaba harcadığım avcılığı bile saygı duyduğumdan, bu bu konuya işkillendirerek olayı çözümsüz bir tartışmaya sokmak istemiyorum ama siz de lütfen her tehlike anında silahtan başka bir çözüm yokmuş gibi davranmayın ne olur. Bu arada silahlı suçların daha çok ruhsatsız silahlarla işlendiğine dair istatistiklere tam kayıtlı olmasa katılıyorum ama ben daha çok evde bulundurulan ruhsatlı silahların da cinnet getirme anında kullanılmalarından ve hatta evdeki çocukların bunları kullanmalarıyla ilgili istatistiklere takıldığımı söylemek isterim son olarak.
Sevgilerimle...

Halil Önen
10-09-2009, 22:05
[B]
Ya lütfen anlamak için çaba harcadığım avcılığı bile saygı duyduğumdan, bu

bu konuya işkillendirerek olayı çözümsüz bir tartışmaya sokmak istemiyorum

ama siz de lütfen her tehlike anında silahtan başka bir çözüm yokmuş gibi

davranmayın ne olur. Sevgilerimle...

İşte tam da ben bundan kaygı duymuştum, bu sayfada B.S tartışılmasın dediğimde.

Ayrıca, insanların ağaçları, çiçekleri, bitkileri ve hayvanları deli gibi sevdiği, avcılığın bile bir ' zaaf olarak kabul gördüğü Ağaçlar_Net sitesinde, avın ve avcılığın ne olduğu tam olarak anlatılamamışken,
belki bir safsata sözüdür ama 'Müslüman mahallesinde salyangoz satarken''
B.S nin bu sayfada tartışılması bizi çok yoracak, yanlış anlamalara sebebiyet verecektir.

Sn.Müjgan, B.S hakında sizin bazı kaygılarınıza katılıyorum. Ben de B.S hakkında görüşlerimi belirtmek istiyorum.

İster yekililer olsun, ister siz olun bu konuda bir sayfa açılsın. Orada tartışalım diyorum. Çok mu şey istiyorum.?

Saygılar/Rastgelsin

thomasina
10-09-2009, 22:25
Sevgili Halil Önen. Yazılarınızla çok yabancı olduğum bir konuda kendimi hatırı sayılır şekilde anlamaya çalışırken bulmak beni rahatsız etmiyor. O nedenle bu silahlanma önerisi ve avcılık olayının paralel çizgide almak istemediğim için yukarıda alıntı yaptığınız paragrafı yazmıştım. Sanırım cümlemi anlam bakımından düşük kurmuşum yanlış anlamayınız lütfen. Ama tam da bu sırada bu konunun aynı başlıkta konuşulması fikrinize sonuna kadar katılıyorum. Ben burada yalnızca avcıları okumak isterim kendim adıma. Soracak sorum varsa da bundan sonra daha önce yazılmış olan avcılık bilgileri dahilinde olur. Ama sizden de bu sayfanın müdavimi olarak burada yalnızca avcılıkla ilgili yazışılması konusunda hassasiyet bekleyeceğim haddim olmayarak. Zira son yazılanlarla avcılık=Bs karşıtlığı veya silahlanma kampanyası eş tutulur gibi oldu ben bile bunu böyle anladım derim ve kendi adıma bu konuyu kapattığımı size söylemek isterim.
Sevgilerimle...

pozitifköpek
10-09-2009, 23:01
İnsanlık var olduğu sürece silah ve ölüm olacakdır. Silahlarını bırakan bir ulus özgürlüğünü ve topraklarını kaybeder, yok olur.

Tanrım konu nereye geldi. İnsanlık var olduğu sürece gelişmeye çalışmalı, gelişmeye çalışan bir ulus silahla mücadeleyi işi yalnızca güvenlik sağlamak olan ve profesyonel olarak yetişmiş bireylere bu görevi verir.

Tabii ki herkes beline silah taksın gezsin demiyorum. Ulusal güvenlik orduların
işidir. Fakat savaşlar artık sadece ordularla yapılmıyor, topyekün yapılıyor. Savaşa giren bir ülkenin ordu dışında halkı da savaşmak zorundadır. Örneklerini görüyorsunuz. Vietnam, Afganistan, Irak, Bosna, Gürcistan, Kıbrıs ve diğerleri. Artık ordular birbirleriyle çatışmıyor mutlaka sivil halk işin içine girmek zorunda milis güçler ortaya çıkıyor, dağa çıkan gruplar oluyor vs. Sadece ordu profesyonel olsun olmasın tek başına bu işin üstesinden gelemez. Halkı direnemeyen, savaşamayan milletler çok çabuk teslim olurlar. Günümüz teknolojisi gereği saldıran ülke hava gücüyle o ülkeyi bitecek noktaya getirebiliyor ama eninde sonunda karaya inip işgal ettiği milletin halkıyla göğüs göğüse çarpışmak zorunda işte burada ordu yeterli olmuyor ve halkın direnişci gücüne ihtiyaç duyuluyor. Sizi işgal eden güce biz silaha, savaşa karşıyız savaşmıyoruz dediğinizde size saygı duyacak, işgalden vazmı geçecek?

Ulusal silahsızlanma, bireysel silahsızlanma hiçbir zaman gerçekleşemeyecek bir hayaldir. Keşke olabilse. Doğal kaynaklar kirlenip, yok olmaya, insan nüfüsü artmaya devam ettiği sürece muhtemel savaş riskleride artacakdır. İnsanlığın gelişmesi, ilerlemesi buna mani olamaz.

Hayatta kalabilmek için mutlaka öldürücü, yıkıcı bir gücünüzün olması ya da böyle gücü olan bir tarafa geçmeniz ve bazı ödünler vermeniz gerekir.

thomasina
10-09-2009, 23:11
Gerektiği zaman hayatta kalmak ve sevdiklerini korumak adına gerekeni yapmak başka bir konu, sürekli savaş çağrısı yapmak başka bir konu. Dediğim gibi siz de sayfanın çizgisinden hızla uzaklaşmaktasınız. Israrlı olduğunuz konuda başlık açıldığında tüm yukarıda yazdıklarınıza uygun gördüğüm yanıtlar olacağından emin olun lütfen. Ama burası inanın uygun değil. Bırakalım da avcılar bu sayfayı kullansınlar...
Sevgilerimle...

pozitifköpek
11-09-2009, 00:38
Gerektiği zaman hayatta kalmak ve sevdiklerini korumak adına gerekeni yapmak başka bir konu, sürekli savaş çağrısı yapmak başka bir konu. Dediğim gibi siz de sayfanın çizgisinden hızla uzaklaşmaktasınız. Israrlı olduğunuz konuda başlık açıldığında tüm yukarıda yazdıklarınıza uygun gördüğüm yanıtlar olacağından emin olun lütfen. Ama burası inanın uygun değil. Bırakalım da avcılar bu sayfayı kullansınlar...
Sevgilerimle...

Avcılık ve silah birbirinden ayrılmaz. Silahını sevmeyen fakat avcılığı seven avcı olurmu? Ben görmedim.
Avcılığın da tartışılacak bir yanı yoktur esasında. Avcılık her ülkede kanunlarla serbest bırakılmışdır ve yapmak isteyen yapar kimse engelleyemez. Eğer avcılık tartışılırsa silahsızlanma da tartışılır birbirinden ayrılamazlar. Avcıların av yapabilmeleri için silahlanmaları gerekir. Avcılar ülkenin av potansiyeline göre ülkeden ülkeye değişkenlik gösteren önemli bir silahlı güçdür. Büyük av potansiyeli yüksek olan ülkelerde bu güç önemli ölçüde yivli silahlara kayar. Bu da silahsızlanma, silahlanma endişesi içinde olanları daha da endişelendirebilir.

hassoman
11-09-2009, 02:03
"...." Fakat savaşlar artık sadece ordularla yapılmıyor, topyekün yapılıyor. Savaşa giren bir ülkenin ordu dışında halkı da savaşmak zorundadır. Örneklerini görüyorsunuz. Vietnam, Afganistan, Irak, Bosna, Gürcistan, Kıbrıs ve diğerleri."...." Sizi işgal eden güce biz silaha, savaşa karşıyız savaşmıyoruz dediğinizde size saygı duyacak, işgalden vazmı geçecek?

Ulusal silahsızlanma, bireysel silahsızlanma hiçbir zaman gerçekleşemeyecek bir hayaldir. "...."

Hayatta kalabilmek için mutlaka öldürücü, yıkıcı bir gücünüzün olması ya da böyle gücü olan bir tarafa geçmeniz ve bazı ödünler vermeniz gerekir.

Haddim olmayarak konunun dallanıp budaklandığını söylemeliyim.
Konu bireysel silahlanmadır, kitlesel değil. Kitlesel silahlanma tartışmasının bu konuyla ilgisi yok gibi geliyor bana...

Bireysel silahlanmadan kasıt adı üzerinde bireyseldir, yani kişiseldir...
Bu ruhsatlı da olabilir, ruhsatsız da... Hiç farketmez...
Bireysel silahlanmak isteyen hiç kimse, 'yarın bir gün yurdumuza düşmanlar girecek, aman şimdiden silah edinelim...' diye beline silah sokmaz.

Peki amaçlar nedir?

Üç aşağı beş yukarı şöyledir:
- Kendini bireysel olarak korumak olabilir...
İnsan hangi durumlarda bireysel olarak böyle silahlı korunmak ister...
Önemli bir kişiyse ve önemli bir işlevi varsa devlet zaten onu korur. Dünyanın hiç bir yerinde başbakanlar beline silah sokup dolaşmaz...

O zaman silahlanmaktaki dert nedir?
- Birilerinin canını yakmıştır, birilerine haksızlık etmiştir, birileriyle şu veya bu şekilde hasım olmuştur...

- Kendini başkalarına karşı daha güçlü hissetmek de neden olabilir, ya da silah tutkusu denen açıklanamaz marazi bir durum da...

Bu kişilerin vatan, millet savunması diye bir amaçları da yoktur, dertleri de... Hatta tam tersi zaten ödlek bir ruha sahip oldukları için, bu zayıflıklarının üstünü örtmek için kendilerine ekstradan bir güç (silah) transfer etme ihtiyacı duymuşlardır... Bu kişiler sandığınız gibi zamanı geldiğinde öyle dediğiniz gibi silahlarını kuşanıp koşa koşa milis kuvvetlere katılmazlar. (Zaten, maazallah böyle bir savaş ortamında onların ellerindeki silahlar çok komik kalacaktır...)

İşte şanlı Anadolu savunmamız en büyük örnek. Bir iki çete (efe) direniş göstermiş, diğerleri ise savunmasız kalan köylünün neyi var, neyi yoksa dağa kaldırmıştır.
Ne demiş Cahit Külebi:

Benim doğduğum köyleri
Akşamları eşkıyalar basardı.
Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem

Hayatta kalmak için öldürücü, yıkıcı bir güce değil; yapıcı, yaratıcı, iyileştirici, güzelleştirici bilgiye ihtiyaç vardır.
Bu gün ülkemizin en büyük ihtiyacı nedir biliyor musunuz?
Beli silahlı adama ihtiyacımız yok bizim.
Hem de hiç yok...
Ordumuz bölgenin en güçlü savunma ordusudur...
Yani hariçten beli silahlı adama ihtiyacı yoktur.
Bizim bilgi olarak nitelikli, donanımlı insana ihtiyacımız var.
Gün geçtikçe de bu ihtiyacımız daha da artıyor biliyor musunuz?..
Çünkü toplumu lümpenler ele geçiriyor... Bu yüzden bireysel silahlanma artıyor, maganda kültürü yaygınlaşıyor...
Bu nedenle peşinen söyleyeyim; İtiraz edilemeyecek en büyük güç; silah gücü değil, beyin gücüdür...

Ha bakın:
"ya da böyle gücü olan bir tarafa geçmeniz ve bazı ödünler vermeniz gerekir." demişsiniz. :(

Bu sözünüzdeki amacınızı anlayamadım. "Ya öldürücü bir gücünüz olsun, ya da böyle bir gücünüz yoksa bu güce sahip olanların himayesine girin" gibi talihsiz bir aklı savunmamışsınızdır umarım. .

Çünkü, bu canım ülkenin kuruluş mucizesinin altında, "bağımsızlık benim karakterimdir..." diyen bir ilke yatar. Bu sayede dünya coğrafyasında onurlu yerimizi almışızdır...

Bakın Afganistan'a...
Bir zamanlar Taliban'ı ABD besliyordu...
Onların desteğinde SSCB'ne karşı (bugünkü Rusya) savaştılar.
Ama bu gün ABD Ortadoğu'daki emellerine kavuşmak için kimi bahane ediyor? Afgaistan'daki beslemelerini...
Nasıl tezgahlandığı hala belli olmayan İkiz kulelere yapılan saldırıları bahane ederek tepelerine bombalar yağdırdı. Onları inlerine soktu. Peki neden yok etmiyor biliyor musunuz? Taliban'ın güçlü olmasından değil.
Komünizm varken Komünizm korkusu yaratarak müttefiklerini bir arada tutuyordu. Komünizm gidince düşmansız kaldı. Bu yüzden tez elden, müttefiklerini yine yanında tutmak için bir düşman bulmalıydı.
Buldu da...
Kendi elleriyle yaratıp beslediği Taliban...
Taliban sayesinde şimdi Batıda bir İslam fobisi yaratmış durumda... Bu yüzden, eskiden olduğu gibi Batı şimdi bu yeni korku sayesinde yine ABD'nin yanında... Çünkü, benzerler kendi aralarında dengeyi böyle sağlar... Alan memnun satan memnun... Ama, onların yanında yer alma pahasına ödünler veren bir azgelişmiş ülkenin başına ne tür şapka giydirileceğini kimse şimdiden bilemez; ama, eninde sonunda o ateşle kor haline getirilmiş demirden bir şapkayı giydireceklerinden hiç kuşkunuz olmasın...

Al işte japonların ordusu bile yok...
Ortadoğu ülkeleri ha bire varlarını yoklarını silaha yatırıyor. Üstelik hemen hemen hepsi (bir-iki ülke dışında) ABD'nin yanında...
Saddam bütçesinin tamamını silaha ayırsaydı ne yazardı?
Hiç bir şey.
Neden?
Bilgi ve teknolojiden yoksundu da ondan...
Ordusu olmamasına rağmen Japonya neden güçlü?...
Bilgi ve teknolojisine sahip de ondan...

Kusura bakmayın, sanırım çok uzattım...
Bakın, beli silahlı ünlü kabadayılara...
Kimi içerde, kimi mezarda...
Çünkü su testisi, su yolunda kırılır...

Eğer ille de bir silah sahibi olmak istiyorsanız, bireysel olarak silahlanmak istiyorsanız bu silah bilginiz olsun, bu silah beyniniz olsun...
Bilgiyle donanmışsanız sizden korkan olmaz belki ama en azından bundan dolayı saygı görürsünüz...
Hem saygı, hem takdir... Emin olun...

thomasina
11-09-2009, 07:15
Sevgili hassoman özellikle alıntılara karşılık sunmuş olduğunuz düşünceler yürekten katılıyorum. Kişisel tercihlerin, kitlesel çağrılara dönüşmesinden insanlık zaten zarar gördü hala da görmek te, bunun açıkçası tartışılması bile neredeyse yersiz.
Sevgili Pozitifköpek sizin yazdıklarınız gibi avcı- silah bağlılığına karşı çıkmıyorum. Avcılığı da tartışmıyorum. Ama bunu da bütünüyle kabul edemedim henüz. Dikkat ederseniz önceki yazılarımda anlayamadığım konuları anlatmışım. kişisel tercihlere elimden geldiğince saygılı davranmak amacında olduğumu da belirtmişim. Ancak son yazdıklarınızda avcılık ile sivil savaşçıyı aynı anlamda kullanmanız şaşırtıcı. Sizin bu fikirlerinize diğer avcılarında katıldığını düşünmüyorum. Önceki paylaşımları okursanız başka çizgilerde olduğunuzu farkedeceksiniz. Avcı da sizin düşüncelerinize sahip olmazsa avcı değildir sonucunu rahatlıkla çıkarabileceğim cümlelerin altına kolaylıkla kimsenin imza atacağını sanmıyorum. Bu çok iddialı bir söylem. Eğer dikkatlice okunursada söylemleriniz çok endişe verici başka boyuta girmekte. Burasının sizin anlatmak istediğinizin sayfası olduğundan emin değilim. Ben mi yanılıyorum? O nedenle ben kendi adıma ikinci ve son kez bu konuyu kapatmak amacında olduğumu söylemek istiyorum. Ben de artık yalnızca avcıların avcılıkla ilgili söylemlerini okuyacak ve dinlemede kalacağım. İstemeden bir parçası olduğum sayfanın amacını aşan bu çizgiden dolayı sayfa müdavimlerine de kusuruma bakmayınız demek durumundayım.
Sevgilerimle...

pozitifköpek
11-09-2009, 10:00
Gerçekden dediğiniz gibi bu tartışma karışmaya başladı. Benim anlatmak istediğim
Gerçekleri görmezden gelip silasızlanalım demekle herşey güllük gülistanlık olmuyor.
İster kitlesel, ister bireysel silahsızlanma olsun bunun önüne geçmek olanaksızdır. Bunu önlemek için insanın fıtratının değişmesi gerekir. Bu da olanaksız olduğuna göre bu iş insanlık var olduğu sürece böyle devam edecekdir. Bireysel silahsızlanma denilince akla gelen tabanca ve tüfek, kitlesel silahsızlanma denilince bunların çok büyük boyutları gelmekde. Silah sağlıksız beyinlerin elinde öldürücü olmakda fakat sağlıksız beyin bu silahları bulamasa dahi karşı taraf için tehdit unsuru olmakdadır. Örneğin ABD’de hasta biri binanın su deposuna zehir atarak çok sayıda kişiyi zehirlemişdi.

Silah bulundurma ve onu abuk subuk şekillerde kullanma toplumların eğitim seviyeleri ve ülkenin kanunlarının ne kadar çalışıp çalışmadığı ile de alakalıdır. Siz sanıyormusnuz ki Avrupa ülkelerideki insanların hepsi silahsız. Orada da silahlı insanlar çok var. Öncelikle sadece bir tek silaha sahip avcı çok az sayıda bulunur. Hepsinin mali güçlerine göre çeşitli kalibre ve çaplarda silahları vardır. Örneğin Almanya’da hemen hemen her domuz avcısının belinde tabancası olur. Fakat kimse maçlarda, düğünlerde sokaklara çıkıp silah atmaz. Bu iş bizim ülkemizde ve doğu ülkelerinde var. Ülkemizde taşıma ruhsatlı silahı olan avcı dahil herkes beş senede bir gidip psikolojik muayeneninde dahil olduğu sağlık raporunu almak zorundadır. Ama ne yazık ki bu muayeneler hep göstermelik yapılır, onun makbuzu, bunun makbuzu diyerek toplanan paralarla bu da bir gelir kaynağına dönmüş durumdadır. Silahın istenmeyen yan etkilerinin yok edilmesi veya en aza indirilmesi için toplumun eğitim düzeyinin yükseltilmesi ve kanunların sonuna kadar çalıştırılması gerekir.

Avcı olmayanların avcılığı anlaması oldukca zordur. Hele silahlara karşıysanız zaten avcılığı anlamak için boşuna çaba sarfetmeyin. Avcılar genelde sonradan avcı olmazlar bu doğuşdan veya kişiliğin şekillendiği çocukluk dönemlerinde başlar. Çocukluk dönemlerinde çocukların bu işe yönlendirilmeleriyle de çocuk avcılığa başlar. İçinde varsa devam eder yoksa zaten bırakır. Avcılık yapabilmek için bazı meziyetler gerekir. Örneğin doğa ve hayvan sevgisi, mücadeleci olmak, sabırlı olmak, bedensel ve ruhsal sağlık gibi. Avcılık mutlaka eğitim ve görgü ve gelenek ile desteklenmelidir aksi takdirde yapılan avcılık olmaz. Gerekli eğitimi almamış, yanlış yerde yanlış kişiler yanında avcılık görgüsü almış, hayvan sevgisi ve merhameti olmayan kişilerin avcılığa başlayıp devam etmeleri sakıncalıdır ve bu kişilerin yaptıklarına da avcılık denmez.
Hayvan ve doğa sevgisi ile avcılık birbirlerine tamamen zıt gibi görünse de öyle değildir. Avcının hayvan öldürme zevki olsa o kadar zahmete katlanıp, doğayla mücadele edip av hayvanının peşine düşmez, elinin altında bulunan kolay ulaşabildiği kedi, köpek, martı, güvercin gibi hayvanları öldürerek bu zevkini kolaylıkla tatmin edebilir.

Hiç bir avcının yanında ava gitmemiş, sadece avcıların vurulmuş avlarıyla çekilmiş fotolarına bakarak avcılığı anlamaya çalışmak oldukca zordur. Önce bilgi sahibi sonra fikir sahibi olmak için avcılığı birebir yaşamanız bilgi sahibi olmanızı daha kolay sağlar. Örneğin ticari avlanma olan ve katliam ve sadistcesine yapılan fok avcılığını veya balina avcılığını fotolarda ve videolarda görüpde avcılık hakkında bilgi sahibi oldum derseniz yanlış fikirlerinizin olacağı aşikardır.

Kısacası avcı olmayanın avcılığı anlaması çok zordur ve her zaman anlamayanlar ve avcılık karşıtları olacakdır. Bu durum da avcıların pek umrunda olmamakdadır. Kanunların onlara verdiği hak ile avlarına devam etmekdedirler. Doğal yaşam içinden alınan av hayvanlarını nasıl avcıların avlama hakları varsa avcı olmayanların da bu hayvanların avlanmamasını isteme hakları vardır. Bu durumun çözümü diğer gelişmiş ülkelerde yaban hayatı idaresi ile bulunmuştur. Yaban hayatı idaresi av limitlerini ayarlar ve doğanın ve yaban hayvanlarının korunması için gerekli düzenlemeyi yapar, avcılara limit koyar. Yaban hayatı idaresinin olduğu, avcılığın denetlendiği ve kurallarına göre yapıldığı hiç bir ülkede hiç bir av hayvanın nesli tehlikede değildir. Aksine güvence altındadır.

Halil Önen
12-09-2009, 09:16
Ben de artık yalnızca avcıların avcılıkla ilgili söylemlerini okuyacak ve dinlemede kalacağım.

İstemeden bir parçası olduğum sayfanın amacını aşan bu çizgiden dolayı sayfa müdavimlerine de kusuruma bakmayınız demek durumundayım.
Sevgilerimle...

Sevgili thomasina,
böyle düşünmeniz beni ve diğer avcı arkadaşları üzer.

Asıl sizlerin düşücelerinize ihtiyacımız var biz avcıların, biz avcılar şu veya bu şekilde anlaşıyoruz zaten.

Biz avcılar, av ve avcılığı karşı duran dostlarımızın bizi anlayamadığını anladıklarıda bize az da olsa hak vereceklerini düşünüyoruz ki bu konuda da haksız sayılmayız hani.

Zira bizim en büyük eksikliğimiz av, avcılık ve yaban hayatını iyi anlatamadığımızdan kaynaklanıyor olsa da, burada da bazı bize dokunan gerçeklerden kaçıyor, yüzleşmeye cesaret edemiyor oluşumuzdandır.

Siz, Sn.Berduray, Sn.eskimo, Sn. Müjgan, Sn. İlkin ve katılması olası diğer bayan dostlarımız bu yüzleşmenin mihenk taşlarını oluşturuyorlar ki zaten burada sorun kimsenini birbirini susturması, kırması olmamalı, birbirimizi etkilememizin dışında.

Sizler olmazsanız bu sayfanın bir anlamı da olmaz.

Yaban hayatı kimsenin tekelinde değildir.

Avladığımız hayvanlar ve kuşlar kamunun yani herkesin malıdır ve herkesin olumlu olumsuz düşünceleri yer almalıdır.

Sevgiler/rastgele

kalambaklı
12-09-2009, 10:19
Sayın Halil Bey; Bu bölümü yeni gördüm, nedeni de sitedeki konuları daha yeni yeni araştırmaya başladım.Ben bir avcıyım, arkadaşlar avcı olmayan kişilerle neden muhatap oluyorsunuz ki anlayamıyorum.Çünkü bu kişiler avcılığın ne olduğunu zaten bilemezler ki!....

hassoman
12-09-2009, 14:01
"...." Ben bir avcıyım, arkadaşlar avcı olmayan kişilerle neden muhatap oluyorsunuz ki anlayamıyorum.Çünkü bu kişiler avcılığın ne olduğunu zaten bilemezler ki!....

Doğru söylüyor arkadaş,
İlkönce avcılar birbirlerine gerçek avcılığın ne olduğunu, nasıl olduğunu bir öğretsinler bakalım. Biz bir kenarda bekleriz...:D

Kendini avcı sananlar önden buyursun...:p

Halil Önen
12-09-2009, 18:41
.Ben bir avcıyım, arkadaşlar avcı olmayan kişilerle neden muhatap oluyorsunuz ki anlayamıyorum.Çünkü bu kişiler avcılığın ne olduğunu zaten bilemezler ki!....

Sevgili avcı arkadaşım böyle bir yazı yazmamalıydın.

Bu avcı olmayan dostlarımızı kıracağı gibi, bizi de çok yoracaktır.

Sizden çok rica ediyorum bu sayfadaki tüm iletileri okur musun? Benim, diğer avcı dostların ve özellikle Sn. gece'nin neler anlatmak istediği üzerine bi düşünür müsün?

Böyle bir sayfa açıldıysa eğer elbette görmezden gelip kafamızı kuma gömemeyiz.

Aslında buradaki durum beş on doğa dostumuzun avcılığı bilip bilmemesi sorunu da değildir. Onlar bunları üç aşağı beş yukarı biliyorlar zaten ve birçok şeyi de bizlerden çok daha iyi biliyorlar.

Bu düşüncelerimi daha sonraları yazmayı planlamıştım ama şimdi yazmak zorunda kalıyorum ve başka tartışmaların içine düşeceğimizi de biliyorum.

Biz avlanırız bu kimseyi ilgilendirmez devri geldi geçti. Dedelerimizden babalarımızdan gördüğümüz gibi avcılık yapma artık günümüz koşullarına oturmuyor.
Yeni politikalar ve felsefeler üretmek zorundayız ki başka türlü varlığımızı sürdüremeyiz.

Sevgili avcı dostum, nasıl kuşatıldığımızı göremiyor musunuz.?

Başını kuma gömmüş, bu işi ticaret haline getirmiş avcı sitelerinin dışında, doğasever, hayvansever ve çevrecilerin sitelerine gir de ben avcıyım de bakalım başına neler geliyor.

Burada bazı hatırı sayılır dostlarımızın desteği var da, onların hatırına nefes alabiliyoruz da yoksa her yerde olduğu gibi bizi burada da duman ederler, dağıtırlar.

Derdimizi anlatamadan av ve avcılığı anlatamadan murdar gideceğiz de ona yanarım.


Sonra, Türkiye avcıları üzerine uygulanan politikaları nasıl göremiyorsunuz ki sanki kurbağa hikayesini andırıyor.

Bilirsin belki, kurbağayı kaynar kazana atarsın zıplar çıkar da, soğuk suya koyarsın yavaş yavaş ısıtırsın haşlanır ya işte öyle haşlıyorlar biz avcıları, nasıl göremezsiniz?

Son yıllarda, Doğaseverlerin, çevrecilerin ve yeşillerin desteklediği politikalarla, av alanları, yaban alanlarına dönüştürülmektedir ve bu felsefeye MAK* yöneticileri de katılmaktadır.

Sadece bu ve buna benzer sebeblerden dolayı, bürokratlardan oluşan MAK' ın kararlarına, azınlıkta kalan iki avcı temsilcisi her yıl protesto edip toplantıları terk etmektedir.

Av ve avcılığı bilmeyen 8 kişilik bürokrat MAK da her yıl avcılar aleyhine kararlar alınıyor ve yürürlüğe giriyor.

MAK' ın medya ayağını oluşturan çevreci sn. Bekir Çoşkun ve yine medya çalışanı tam bir çevreci ve hayvansever biyolog kızımızdan korkan MAK, avcılar lehine tek bir karar alamamaktadır.

Av alanlarını, yaban alanlarına çevirmekteki amaç, dar bir alanda pahalı avcılık yaptırmaktır. Tıpkı fi tarihinde üyesi olacağımız avrupa ülkeleri avcıları gibi.

Birde özgünlü değerleri öne sürerek, doğası gereği avcı olan insanı, doğa sevgisi adına köreltilmek istenmektedir.

Artık avlanma yerine, av hayvanlarını seyreden, fotoğraflarını çeken ehlileşmiş birer avcı yapacaklardır ki bizi bunları makro politikalar izleyen ve uygulayan CİTES* kararlarında açıkca görürsünüz.

Bak artık safariye gidenler bile artık av hayvanların fotoğraflarını çekiyor ve böylece bir tür av turizmi sektörü geliştiliyor.

Zira hayvan politikaları o kadar egemen oluyor ki, av köpeği ile av yapamayacak duruma geleceğiz.

Ayrıca yaban hayatı içinde yer alan bazı tür ya da türleri biz avcılar sahip çıkmazsak, üreyip çoğalmalarına üstlenmez ve katılmazsak , bu alanlarda yaşayan tür ve türler bahane edilerek, Yaban Hayatı Koruma alanları adına avlanmak tamamen yasaklanacaktır.

Bunu MAK ın her avlanmak isteyen avcıya gönderdiği yasaklı bölgeler haritasında görürsün ki avlanma alanları her yıl hızla daralmaktadır.

Ayrıca eskiden her gün serbest olan av günleri neden üç güne düşürüldü?

Av limitleri neden komik rakamlara düşürüldü sanıyor sunuz?
Yani buradan Trakya' ya ava gideceksin 10 adet üveyik vuracaksın ama yanındaki komşun Bulgaristan, Yunanistan limitsiz avlanacak.

4915 sayılı Kara avcılığı kanununa göre işlenen av kabahatlerine uygulanan idari cezalar neden rekor cezalara çıkarıldı.?

Artık avcılık zenginlerin özel avlaklarda avlandığı bir uğraş olacaktır ve bu sahnede bizler olmayacağız.

Devletin, kuşların göç alanları üzerindeki sulak alanları tarıma açarak nasıl kuruttuğunun, uçakla havadan zehirli tarım ilaçlarıyla keklik, tavşan popülasyonlarının kökünü nasıl kazıdığının hesabını soramadan tarihin çöplüğüne gideceğiz de ona yanarım.

Neden yazdım;
Artık nasıl ki doğada bir tek ağaç bile bizim için ne kadar önemli ise, bir tek avcı olmayan ama yanımızda olan bir dostumuz o kadar önemlidir.

Biz avcılar neden bir araya gelemeyiz de, neden tabela dernekciliğin ötesine geçemeyiz bir ona yanarım.

Sevgiler, saygılar, hoşgörüler.


MAK= Merkez Av Komüsyonu
CITES= Nesli Tehlike Altında olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararsı Ticarettine İlişkin Sözleşme

idris şenol
12-09-2009, 20:33
avcılığın izhaatı zor
herkes hayvnları sever
ama sevmesi onları yemek listesinden çıkarmaz
insan hem doğasıyla vahşi
hem melek vasfında akıllı varlıktır
iki özeliği bir arada barındıran tek varlık insandır
ben avcılağa karşı birisi deyilim
aksine destekleyen biriyim
tek karşı olduğum şey İSRAFTIR ,,,KATLİYAMDIR
ister kabul edelim ister etmeyelim YÜCE ALLAH dünyayı insanlığın hizmetine vermiştir
makul kurallar dahilinde av mubahtır
haytında muz yememiş insana muzu nasıl tarif edersiniz
**** ALLAH korusun ağma (kör)birisine itfaye arabasını nasıl anlatırsınız
sizlerden binlerce kez tavşanları ,bıldırcınları,ördekleri daha çok seviyorum buna inanın
saygılarımla

pozitifköpek
12-09-2009, 20:53
Biz avcılar neden bir araya gelemeyiz de, neden tabela dernekciliğin ötesine geçemeyiz bir ona yanarım.


Avcılar bir araya gelemiyorda çevreciler gelebiliyormu?? Onlarda gelemiyor.
Hani nerede avcılığa karşı ses getirecek bir eylem yaptıklarını gördünüzmü?
Sadece konuşuyorlar, avcılarda konuşuyor. Ama avcılar bu arada avlarına devam ediyorlar. Avcılık yasal bir uğraş karşıtları istedikleri kadar konuşsunlar neticede avı durdurabiliyorlarmı durduramıyorlarmı ona bakın siz. Ben avıma devam ediyorum daha bir allahın kulu da avlanamazsın demedi. 30 senelik avcılık hayatımda sadece 2 kere güvenlik güçlerine av teskeresi gösterdim kimsenin birşey sorduğumu var? Fi tarihinde gece 3,5 da Eber gölüne inmeye çalışırken jandarmalar arabanın yolunu kesti. Bizim avcılarla işimiz yok kaçak kamış kesenleri ihbar ettiler onları arıyoruz dediler tezkerelere artık ayıp olmasın diye baktılar. Anadoluda hangi avcının tüfeğinin ruhsatı, av tezkeresi var? Adamın MAK dan MUK dan haberi bile yok. Avlanmak haftada 3 günmüş! Nerede 3 gün sadece şehirlerden ava gidenler için git köylere bak bakalım adamın kafası estimi alıp tüfeği çıkar avına. Bu kurallar büyük şehirlerde yaşıyorsan geçerli.

Çevreci arkadaşlar ve avcı arkadaşlar hiç boşuna kendinizi yormayın, herhangi bir eylem yapamayacağınızdan ve sonuç alamayacağınızdan da birbirinizi kırmayın. Bu işler bu memleketde düzelmez. Bu eğitim seviyesi ile kimseye birşey anlatmanız mümkün değildir. Türkiye'de avcılıkla uğraşanların eğitim seviyeleri çok düşükdür. Avcılar kırsal kesimde çoğunlukdadırlar. Çevreciler ve avcılar bu işlerin düzelmesini, memleketimizin doğasının kurtulmasını istiyorsanız
enerjinizi milletin eğitim seviyesinin artması için yapılacak çalışmalara harcayın bu olmadıkdan sonra sonuç alamazsınız.
Bir istatistik yapılsa eminim Türkiye'deki avcıların yarısından çoğu ilkokul ile lise mezunlarının arasında bir eğitim seviyesinden çıkacakdır. Hatta hatırı sayılır bir bölümünün hiç tahsili olmadığı görülecekdir. Gelir seviyeleride orta ve daha alt seviyeden çıkacakdır. Avcılığın gelişdiği, avın bol olduğu ülkelerde orta ve alt sınıf avcılığın yanından dahi geçemez çünkü yaban hayatını ve avı korumak maliyetli bir işdir. Dolayısı ile avcılık da pahalı bir uğraşdır. Herkes yapamaz. Biz bu konuda hem kel, hem de foduluzdur. Ne eğitmimiz, ne de paramız vardır.

Halil Önen
12-09-2009, 20:54
3_ TROFE BASAMAĞI

Wisconsin Üniversitesi profesörlerinden Robert Jakson ve Robert Norton tarafından binlece avcı ile yüz yüze görüşme sonucu gerçekleştirilmiş çalışma sonuclarına göre, avcıların avla ilgili davranış gelişmelerinden olan üçünçü aşamayı oluşturur.

Bu basamakta yer alan avcının ana amacı, rastgele bir av değil, avlayabiliceği avlar içinde belirgin özelliği olan birini avlamasıdır.

Bu özellik göze çarpacak kadar fazla gelişmiş trofe olabileceği gibi, normal yaşama devam edemiyecek kadar güçsüz bir av hayvanı da olabilir.

Bu noktada geçerli kural avcı tarafından üretilmiş değer yargılarıdır.

Değer yargıları yüksek olan avcılar, yaşlı bir hayvanı avlamayı yeğlediklerinde kendilerini yaban hayatı içinde regülatör (düzenleyici) olarak görürler.

Bu basamakta artık karşımızda usta ve seçici bir avcı vardır.

Geçmiş yıllardaki konuşkanlığı gitmiş, yerine daha az konuşan ama daha öz konuşan bir avcı gelmiştir.

Gelecek av sezonu için önceden planlar yapar.

Uzun nesafelere ava gitmekten çekinmez.

Geçmiş yıllara göre daha mükemmel olan avcının, silahlar ve avcılık hakkındaki değer yargıları kemikleşmiştir.

O artık bir strateji uzmanıdır. Neyi, nasıl, ne zaman avlayacağını çok önceden planlamıştır.
Kurgularını eyleme koyar ve çoğu zaman yanılmaz.

Uzun yıllar beraber ava gittiği arkadaşlarıyla sağlam dostluklar kurmuştur. Yaşamın diğer alanlarında da beraberdirler, paylaşım ve yardımlaşma içindedirler.

Ancak avcılık söz konusu olduğunda yeni arkadaşlıklara gönüllü değildirler.
Olası kaygıları onu muhafazakar yapmıştır.

Avlayanmayı düşündüğü hayvanı uzun süreden beri takip etmektedir. Ondan avlayacağı avı ne zaman, nerede olacağı konusunda asla bir şey duyamazsın.
O sadece sonucu göstermek ister.

Bu aşamaya gelmiş avcı artık eskisi gibi sık ava gitmemektedir, ancak rafine zevkleri çoğalmıştır.

Geçmişteki her türlü koşulda yemek yeme alışkanlığı gitmiş daha seçici olmuştur.
Kurulan yemek sofralarında av sohbetleri geçmişe dönük özlem içeren söylemlerle doludur.

Avlağa giderken tüfeğinin, mermilerinin yanında fotoğraf makinesi götürme arzusu bu basamakta çok sık rastlanır ve fotoğraf kareleri sadece av ve avlak ile değil yaban hayatı ve doğal zenginliklerle dolmaya başlamıştır.

Bu basamağın sonlarına doğru geçmişi sorgulamaya başlar.

Rastgele

thomasina
12-09-2009, 21:03
Sevgili Halil Önen konunun tekrar avcılık veya avcılıkla ilgili sorunlara dönmesinden dolayı şimdi içim rahat olarak yazıyorum.
Ama asıl eğer iki taraf varsa avcı olan ve olmayan, sorun bu tarafların birbirini anlamaya çalışmamak olduğu şimdi daha da ortaya çıkıyor. Sizden önce yazan arkadaşlarımızın anlamak için çaba harcamayınız, bu imkansızdır düşüncesini talihsizlik olarak görüyorum. Sevgili Pozitifköpek ve Sevgili kalambaklı, bir şeyi anlamaya çalışmak için onun bir parçası olmaya gerek yoktur. Bunun için gayret de göstermeyeceğim ortada. Ancak ortak yaşam alanlarımızda bir grubun varlığını kabul etmenin başlangıcı anlamaya çalışmaktır. Yok sayamayız ki birbirimizi. Asla avcı olmayacağım, demek ki doğama aykırı doğmuşum ya da ailem doğama aykırı büyütmüş beni; bu teori üstünden bile hareket edersek sizi sanki hiç yokmuş gibi mi davranmalıyım, ya da hoşlanmadığım bir eylemde bulunduğunuz için her fırsatta duymayacağınızı bile bile bağırmalı mıyım? Anlamaya çalışmazsam olacak şey bundan farklı değildir. Benimle muhatap olmaz ise avcılar ben bu toplumda olmayacak mıyım? Yanıldığınızı ve olaya çok koyu gözlüklerle baktığınızı bir kez daha hatırlatmak isterim. Sizin eylemlerinize yabancı biri olarak benden bile daha katısınız fikir paylaşımında.
Oysa bir arada yaşamanın başlıca yolu birbirinin varlığı kabul etmekten geçer. Siz de doğayı sevdiğinizi iddia ediyorsunuz, ben de. Sizin sevginizi sorgulamak haddim olmadığına göre seviş biçimimizin birbirinden farklı olduğunu görmek çok da zor değil. Ben avcılıktan çok avcıyı tanımalıyım ki aynı dünyada birbirine zarar vermeden yaşamanın yolunu bulayım. Siz de keşke benim düşüncelerimin yalnızca karşıtlıktan ibaret olmadığını farkedebilseniz. Bakın Halil Önen nasıl da avcılık karşıtlığından zarar görüldüğünden bahsediyor. Demek ki bilerek ya da bilmeyerek her iki tarafta birbirine zarar verebiliyor. Şimdi ne yapalım birbirimizi anlamadan, dinlemeden, siz yanlısı, ben karşıtı olarak her fırsatta kavgamızı mı verelim? Silahtan nefret ederim evet. Ne ailemde ne de yakın çevremde silahı olan biri yok. Avcı da bildiğim kadarı ile yok. Birkaç kişi yalnızca balık tutar o kadar. Ama bu benim her silahlı olanı potansiyel katil ve doğa katliamcısı olarak görmeme neden olmadı bugüne kadar. Silaha karşı olan başkalarının eylemlerinin sertliği veya söylemlerinin pervasızlığı bana mal edilemiyeceği gibi, daha önceden bahsedilmiş ve benimde duymuş olduğum avcılık adı altında yapılan yanlış uygulamaların her avcıya yüklenmemesi gerekliliği var. Çözüm bu değil? Kesinlikle değil..
Hep söylüyorum, farklılıklar uygun bir dil bulunduğunda çeşitliliğe dönüşüyor. Farkedilecek derecede fikir alışverişine neden oluyor. Bu da günümüzde en ihtiyacımız olan şey. Ben de bir hayvansever olarak, hayvan düşmanlarına(avcılardan bahsetmiyorum), nasılsa hayvan sevmiyorlar anlaması mümkün değil diyebiliyor muyum? Hayır? Onlara çok yabancı gelen hayvanı bol yaşamımla ilgili bir soru sorduklarında duymamazlıktan gelmeyip, kendimi ve bakış açımı anlatmaya çalışıyorum. En uç örnekler hariç bu tavrımla, beni öcü veya uzaylı gibi görmekten vazgeçip varlığımı kabul etmelerine yardımcı oldum. Sonra ne oluyor, benim yaşam tarzım onları rahatsız etmekten çıkıp, ondan farklı olan ama beraber yaşanılası mümkün olan bir komşu sıfatına dönüşüyorum. Şimdi bu yanlış mı sizce...
Sevgili Halil Önen farklı tutkulara sahip olsak da, doğayı farklı yöntemlerle sevip kollasak da benzer insani kaygılara sahibiz diye düşünüyorum. Özde aynı şeyi savunuyoruz, farklı olana da söz hakkı olduğuyla ilgili. Her şeyi kurallar çerçevesinde yaparken, yazılı olmasa da bir başka kuralın varlığını kabul ettiğimizi görmekten mutlyum.Düşünceleri özgürce ifade edebilmenin tek ve en anlamlı yolu diğerlerine saygılı olma gerçeği...
Sevgilerimle...

Halil Önen
12-09-2009, 21:22
. Anadoluda hangi avcının tüfeğinin ruhsatı, av tezkeresi var?
Adamın MAK dan MUK dan haberi bile yok. Avlanmak haftada 3 günmüş!

Nerede 3 gün sadece şehirlerden ava gidenler için git köylere bak bakalım adamın kafası estimi alıp tüfeği çıkar avına.

Bu kurallar büyük şehirlerde yaşıyorsan geçerli. .

Sevgili dostum sonuna kadar haklısınız.
Sadece bu yılı ve bir ay bile olmamış bir yaşadığımızı anlatayım.

Çalıştığım işyeri baraj bölgesidir ve keklik avı için çok uygun bir yerdir.

Daha keklik avı açılmasına iki ay kala keklik palazlarını yakın bir köylü ve bir çoban adeta kazıdılar.

Sabahın erken saatlerinde ve ya güneş batmaya yakın birkaç silah sesi duyorsun, vuruyorlar ve kayboluyorlar. İki avcılar kulübü ve Jandarma bir türlü yakalıyamıyorsun. Gidecekleri kaçacakları yerleri çok iyi biliyorlar.

Alanma yasak olmasına ve sezonun açılmasına çok zaman varken bile bunu her yıl yapıyorlar.
Sadece bu sebebten dolayı kasabadaki bir çok avcı tüfeğini bıraktı.

Bu durum ülkemizin her yerinde kırsal kesimde sizinde dediğiniz gibi devem ediyor.

Ama yılmamak gerekiyor.
Avı ve avlağı en iyi yine biz avcılar sahip çıkmalıyız. Bizlerden daha iyi koruyan olmayacaktır.

Rastgele

hassoman
13-09-2009, 00:02
Sevgili avcı arkadaşım böyle bir yazı yazmamalıydın.

Bu avcı olmayan dostlarımızı kıracağı gibi, bizi de çok yoracaktır.

Olur mu öyle şey, neden kırılalım sevgili Halil Önen aşkolsun...

Aslında buradaki durum beş on doğa dostumuzun avcılığı bilip bilmemesi sorunuda değildir. Onlar bunları üç aşağı beş yukarı biliyorlar zaten ve birçok şeyi de bizlerden çok daha iyi biliyorlar.
"........."
Biz avlanırız bu kimseyi ilgilendirmez devri geldi geçti. Dedelerimizden babalarımızdan gördüğümüz gibi avcılık yapma artık günümüz koşullarına oturmuyor.
Yeni politikalar ve felsefeler üretmek zorundayız ki başka türlü varlığımızı sürdüremeyiz.....

"......" Ne ailemde ne de yakın çevremde silahı olan biri yok. Avcı da bildiğim kadarı ile yok. Birkaç kişi yalnızca balık tutar o kadar. Ama bu benim her silahlı olanı potansiyel katil ve doğa katliamcısı olarak görmeme neden olmadı bugüne kadar. "....."

(Evet sevgili Halil Önen, koyulaştırdığım düşüncelerinize katılmamak elde değil...)

Baskın olan bir canlı türünün diğer canlıların selameti adına kontrol altında tutmak için alınan önlemlerden biri avcılık olarak düşünülüyor örneğin... Ya da insanların av işine taş koydukları için...

Örneğin Kanada (http://www.youtube.com/watch?v=D2dYNLwtRkc)'da (+18) balıkçıların avı olan morina balıklarına zarar veren fokların soyunun tükenme tehlikesinin olmadığı gerekçesiyle çelik sivri uçlu sopalarla erişkin, yavru, hamile, erkek, dişi dinlemeden yüzlercesi denize kaçmayı başaramadan acımasızca öldürülüyor...

Japonya (http://www.filimk.com/video/japonya-taiji-de-yunus-katliami-21-goruntuler-icerir/)'da (+18) diğer balıklara zarar vererek balık avcılığını baltalıyorlar diye yunus balıkları katlediliyor...
Ne için?
Av için...

Bakın şimdi, deniz avcılığı ile kara avcılığına ilk bakışta kara avcılarının aleyhine ters bir durum vardır.

Deniz avcılığında avın direk denizde yapılmasına kimse ses çıkarmaz, ama deniz çiftliklerine karşı çıkılır.

Kara avcılığında ise tam tersidir. Çiftlikler desteklenir, direk doğada av yapılmasına soğuk bakılır...

Yok hayır, sorun kara avcılığının genellikle ateşli silahlarla yapılmış olmasında değil gibi. Kara avı tuzaklarla, avcı olarak yetiştirilmiş hayvanlarla, elle yapılsa da aynı tepkiler gelecektir. Çünkü karada yapıyorsunuz avınızı... Karada yaşayan canlılar olduğumuz için mi kara avcılığına bu kadar titiz oluyoruz da ; deniz, göl, nehir avcılığını görmezden geliyoruz?...

pozitifköpek
13-09-2009, 00:30
Ben avcılıktan çok avcıyı tanımalıyım ki aynı dünyada birbirine zarar vermeden yaşamanın yolunu bulayım.

Avcılık ve av konusunda fikir sahibi olabilmek için hangi avcıyı tanıyacaksınız bu önemlidir. Örneğin av ve avcılık hakkında eğer Alman, İngiliz, ABD'li, Fransız avcıları tanırsanız başka, Türk avcıyı tanırsanız başka fikirlere sahip olursunuz.

Türkiye'de yapılana pek avcılık denmez yapana da avcı. Avcının olduğu yerde av olur ama Türkiye'de yerli hayvanlarımız azalmakdadır, bunda tamamiyle avcının payı olmasa bile gene de vardır. Türk avcısı avı tarım ilaçları, DSİ vs bitiriyor der, doğrudur ama kendi payıda azımsanmayacak kadar vardır. Kuralsız, bilinçsiz avlanır. Ama bu avcının suçu değildir. Suç onu eğitmeyende, denetlemeyende, kanunları çalıştırmayanda, onu yetiştiren ailesindedir. Türkiye'de göstermelik bir avcılık kursu vardır. Yukarda saydığım ülkelerdekine hiç benzemez. ABD ve bazı ülkelerde avcılık okulları vardır, çocuklar burada doğa ve silah eğitimi alırlar. Almanya'nın avcılık kurslarını bitirmek çok zordur. Bu kursları bitiren yaban konusunda yeteri kadar bilgili olur.

Avcılar ile çevreciler arasında bir sorun yoktur. Sorun avcılar ile fanatik çevreciler ve hayvan severler arasındadır. Fanatikler realite ile ilgilenmezler onlar sadece duygularıyla hareket ederler. Bazı durumlarda insana acımasız görünse de bazı uygulamalar yapılır. Örneğin kurt popülasyonu artmışsa bunlar seyreltilir aksi halde bunların baskısı yüzünden geyik, karaca nesli tehlikeye girebilir. Eğer bu yapılmazsa kurtun avı olan geyik, karaca vs. tamamiyle biter kurt doğal olarak kendi avı olmayan avlara yönelir ve o bölgede denge iyice bozulmaya başlar. Ama fanatik hayvanseverlerin bu durumu anlamaları oldukca zordur. Onlar hiçbir hayvanın ölmesini istemezler. Uzun vadede sonuç onları ilgilendirmez onlar kısa vadede kurtarabildikleri kadar hayvan kurtarmak isterler.Yaşanan bir örnek ise uyutulmayıp Zekeriyaköy ormanlarına salınan sokak köpeklerinin buradaki karaca nüfusunu yok olma derecesine getirmeleridir.
Burada ya o ormanlardaki köpekler yok edilmelidir, ya da karacaların yok olmasına seyirci kalınmalıdır. Her iki seçenekde de hayvanların bir kısmı yok olacakdır. Fakat karacaların yok olması demek oraya tekrar aynılarını koyamayacağınız demekdir. Buna karşılık sokak köpeklerini ormana salmak her zaman mümkündür. Böyle bir olay sadece Türkiye'de gerçekleşir. Başka bir örneğini hiçbir gelişmiş ülkede göremezsiniz. Hayvanların popülasyonlarını dengelemek, doğal hayatı idare etmek yaban hayatı idaresinin işidir ama bizde böyle bir kuruluş yoktur. Doğa kendisini onarır insanın müdahale etmesine gerek yoktur, şimdiye kadar nasıl oluyordu diyenler olabilir, ama eskiden bu kadar insan nüfusu varmıydı? Bu kadar doğa kirletiliyormuydu? Artık yaban hayvanlarının yaşam alanları daralıyor, insanlar tarafından gasp ediliyor. Eskiden nerdeyse İstanbul'un göbeğinde av yapılırdı, bütün ormanlar işgal edildi, dereler, sulak alanlar kurutuldu. Artık istanbul'a doğru dürüst kar yağmıyor. Günümüz koşullarında doğanın sağlıklı devam edebilmesi için yaban hayatı idaresine ihtiyaç vardır. Yaban hayatı idaresinin doğru dürüst çalıştığı ülkelerde doğa çok daha fazla korunur, av çok daha fazla bulunur.
Eğer avcı çevreci olmazsa avcılık yapamaz. Av olmayan yerde avcı nasıl av yapsın? Türkiye doğal hayatı koruma derneğinin ilk kurucularına bir bakın bakalım kimler var? Bu derneği kuranlar avcılardır.
http://www.dhkd.org/index.php?option=com_content&view=article&id=47&Itemid=87

thomasina
13-09-2009, 00:31
Sevgili hassoman...
''Birkaç kişi yalnızca balık tutar o kadar...''
Bunu yazarken kara avcılığının, deniz avcılığından daha farklı bir konumda olduğunu düşünerek yazmadım. Yalnızca ailem ve yakın çevremde canlı öldürebilenin sayısını ve öldürme şeklini belirtmek adına yazdım. Ama şimdi okuyunca anlam düşüklüğünden dolayı kolaylıkla yanlış anlaşılabileceğimi düşündüm. O nedenle size hak veriyor ve yukarıdaki cümlemi aşağıda düzeltiyorum. Ve farkında olmama yardımcı olduğunuz içinde teşekkürler.

''Ne ailemde ne de yakın çevremde silahı olan biri yok. Avcı da bildiğim kadarı ile yok. Ateşli olmasa da birkaç kişi oltasını silah olarak kullanarak balık avlıyor. Ama bu benim her silahlı olanı potansiyel katil ve doğa katliamcısı olarak görmeme neden olmadı bugüne kadar. "

Mesajda bahsettiğiniz diğer tüm konulara yürekten katılıyorum. Ancak bu ayrıma kişisel olarak destek vermediğimi bilmenizi isterim. Zorunluluktan yiyebildiğim hayvansal gıdalrın arasına ne yazık ki hala balığı sokabilmiş değilim, tüm yaşamsal etkilerine rağmen. Ve hatta onların daha bir savunmasız olduğunu düşünmekteyim.
Cuma günü Kadıköy çarşıda dolaşırken balıkçının birinin önünde insanların toplandığını gördüm. Gittiğimde bir köpek balığının sokak ortasında sergilendiğini gördüm. Epeyce büyüktü güzelim hayvan. Yarı açık ağzına bir marul ve havuç sıkıştırılmıştı ki bana göre çok aşağılayıcı. Herkes hayretle izlerken ben de resmini çektim buraya eklerim diye. Sonra burada yazışmaların daha sertleşmesine neden olur diyerek vazgeçtim. Dediğim gibi hep doğal hayat diyoruz ama bugün o Çeşme' den avlanarak buraya getirilmiş hayvanın neden öldürüldüğünü bir karın doyurma olayından çok daha fazla bir boyut taşıdığının farkındayım tabii. Son olarak canlının yaşam yeri ne olursa olsun, katledilmesine karşıyım, hele ki akşam keyiflerine özellikle hizmet edecekse...
Sevgilerimle...

güvercin01
13-09-2009, 00:31
Arkadaşlar bilinçli eğitimli ve yasal ruhsat almış bir çok avcımız var. Ama malesef kural tanımayan av sezonu nedir dinlemeyen bir o kadar da avcımız(!) malesef var. Bu yüzden yurdumuzda bir çok canlı türü yok olmak üzere. İnsanlarımız biraz daha dikkatli ve duyarlı olsa bu cennet vatan çok daya yaşanır halde kalır. SEVGİYLE KALIN...

Nonibu
13-09-2009, 12:29
Avcı soyadını taşıyan bir anne tarafım var.. her ateş etmek isteyen avcı olamaz.. avcılık sanattır.. bu ara bıldırcına giden var mı?

kalambaklı
13-09-2009, 14:04
Değerli arkadaşlar, bu bölümün avcı arkadaşların bir bölümü olduğunu düşünerek 153 nolu mesajımı yazmıştım.
Bu bölümün avcıların sorunlarının tartışıldığı yer olmadığını gördüm ve aranıza girdiğim için herkes den özür dilerim.
Sayın hassoman, sen hiç sabahın dördünde kalkıp avlanmak için -5 ile 10 derece soğukta dağlarda bulundunmu ki beni muhatap aldın,önden siz buyurun,
Sayın Halil Önen; Fotoğraf çektirmek insanların geninde var. (Düğün fotoğrafları,okul diploma törenleri,özel günler gibi) Sonuçta bu bir hatıra.
Sayın Nonibu; Teyp kurarak bıldırcınları vuranlardan bize sıra gelmiyor ki !.......
Hoşçakalın AVCI DOSTLAR.
Saygılarımla,

hassoman
13-09-2009, 21:12
Değerli arkadaşlar, bu bölümün avcı arkadaşların bir bölümü olduğunu düşünerek 153 nolu mesajımı yazmıştım. "........"
Sayın hassoman, sen hiç sabahın dördünde kalkıp avlanmak için -5 ile 10 derece soğukta dağlarda bulundunmu ki beni muhatap aldın,önden siz buyurun,

Sayın kalambaklı, evet burası avcı arkadaşların bölümüdür. Ve bizler hepimiz birer avcıyız. Herkesin kendine göre bir avı, bir avlanma biçimi vardır (Bu konu felsefe kahvesinde devam edilse iyi olacak :D)

Evet kalambaklı, sabahın dördünde, beşinde kalkıp soğuk havalarda denize de çıktım , dağlara da tırmandım. Denizde balık avı için (şimdi bıraktım), dağlarda da fotoğraf çekmek için... Dedim ya hayatta herkesin kendine göre bir avı, bir avlanma biçimi vardır diye... Ben de fotoğraf makinamla avlanıyorum...

Halil Önen
13-09-2009, 22:19
Sayın kalambaklı,

Evet kalambaklı, sabahın dördünde, beşinde kalkıp soğuk havalarda denize de çıktım , dağlara da tırmandım.
Denizde balık avı için (şimdi bıraktım), dağlarda da fotoğraf çekmek için...

Dedim ya hayatta herkesin kendine göre bir avı, bir avlanma biçimi vardır diye...
Ben de fotoğraf makinamla avlanıyorum...

Sevgili avcı arkadaşım kalambaklı, bak gördüm mü? işte bizi de sn.hassoman gibi yapacaklar, avcılığımızı körletecekler, ehlileştirecekler sadece ve sadece çevreci yapacaklar yani elimizden tüfeğimizi düşürecekler ve bu felsefe dünyada hızla yayılıyor ve hiçbir vergi ödemeden yurdumuza hızla geliyor.

Ben avcının fotoğraf çekmesine karşı değilim ki bunu avcılığın TROFE basamağında belirttim.

Rastgele

cello
14-09-2009, 08:00
...Örneğin Kanada (http://www.youtube.com/watch?v=D2dYNLwtRkc)'da (+18) balıkçıların avı olan morina balıklarına zarar veren fokların soyunun tükenme tehlikesinin olmadığı gerekçesiyle çelik sivri uçlu sopalarla erişkin, yavru, hamile, erkek, dişi dinlemeden yüzlercesi denize kaçmayı başaramadan acımasızca öldürülüyor...

Japonya (http://www.filimk.com/video/japonya-taiji-de-yunus-katliami-21-goruntuler-icerir/)'da (+18) diğer balıklara zarar vererek balık avcılığını baltalıyorlar diye yunus balıkları katlediliyor...
Ne için?
Av için...
Sn.hassoman bizim bahsettiğimiz amatör avcılık. Burada sizin örneklediğiniz ise hiç bir avcının tasvip etmeyeceği profesyonellerce yapılan katliamdır.

Saygılarımla,

Halil Önen
14-09-2009, 09:06
Size, gerçek avcılardan bir iki örnek sunmak istedim.
Sevgili Halil Önen, kusura bakmasın bu avcıların üzerine avcı tanımıyorum ve bunlara sanırım

kimsenin söyleyecek sözü yoktur...

Benim söyleyecek sözüm vardır, sevgili hassoman.

Burada avcı_av ilişkisi yoktur ki o kişiler avcı da değildir.

Burada salt yok etme eylemine dünüşmüş bir katliam vardır ki bu durum avcılığın özüne aykırıdır.

Bu bilmem ne kılıklı, ahlak yoksunu kişiler, gercek avcıların, dolayısıyla insanların yüzkarasıdır.

Bana bunu söyletmek istediniz biliyorum ama bu bir iki blok yukarıda sobe' lendiğiniz gerçeğini değiştirmez. :D

Rastgele

Halil Önen
14-09-2009, 18:18
bu ara bıldırcına giden var mı?

Varda tüfeğin arkasındakinde iş yok. :)








Hoşgeldin sevgili Nonibu.
Rastgele

hassoman
15-09-2009, 17:01
Sn.hassoman bizim bahsettiğimiz amatör avcılık. Burada sizin örneklediğiniz ise hiç bir avcının tasvip etmeyeceği profesyonellerce yapılan katliamdır.
Saygılarımla,

Avcılık avcılıktır. Sonucunda bir canlıya ateş ediliyor. Hem de kaçana...

hassoman
15-09-2009, 17:30
Benim söyleyecek sözüm vardır, sevgili hassoman.

Burada avcı_av ilişkisi yoktur ki o kişiler avcı da değildir.

Burada salt yok etme eylemine dünüşmüş bir katliam vardır ki bu durum avcılığın özüne aykırıdır.

Bu bilmem ne kılıklı, ahlak yoksunu kişiler, gercek avcıların, dolayısıyla insanların yüzkarasıdır.

Bana bunu söyletmek istediniz biliyorum ama bu bir iki blok yukarıda sobe' lendiğiniz gerçeğini değiştirmez. :D

Rastgele

Sevgili Halil Önen,
İçtenliğime inanın, sanal alem raconunda 'sobelemek' ne anlama geliyor bilmiyorum. Ama benim, "hoş olmayan bir duruma düştüğüm" anlamında söylediğinizi yakaladım. Yani, "bazı gerçeklerin arkasına saklanırken yakalandığım" anlamı çıkıyorsa, eyvallah, konuşuruz.

"Herkesin kendine göre bir avı, bir avlanma biçimi vardır..." gibisi (breh breh yani), altı çizilesi ve kalıcı olmaya değer(:D) bu sözüme dayanarak enselendiğimi söylüyorsanız yanılıyorsunuz.;)

Çünkü eğitsel, kültürel, terbiye vs gibi çabaları yaşamımıza geçirmeye çabalıyarak ilkel özelliklerimizi kendimize, başkalarına ve çevreye zarar yerine yarar haline getirmeye çalışıyoruz.
Örneğin şiddet güdümüz...
Ne yapıyoruz? Onu kaba saba uygulamak yerine yaratıcı, üretken çabalarımıza malzeme yapıyoruz...
İçimizdeki av ve avcılık güdüsünü de böyle üretken kılmak bizim elimizde. Evet elimdeki fotoğraf makinasıyla ben de kendimi bir avcı, çektiğim nesneleri bir av olarak görüyor ve içimde o farkına varmadığım avcılık güdüsünü öylece tatmin ediyorum. Tıpkı -kıskandığım- BBC Wildlife Dergisi fotoğrafçıları gibi...

Gelelim, doğanın gerçek avcılarına (http://www.agaclar.net/forum/showpost.php?p=496498&postcount=165)...
Evet, o konuda görüşlerim sabittir. o fotoğraflarda gördükleriniz gerçek avcılardır. Yaptıkları eyleme avcılık, yakaladıklarına da av deniyorsa onlara da avcı denir.
Ayrıca öne sürdüğünüz gibi sadece yok etmek için avlanmaz onlar. Karınlarını doyurmak için avlanırlar. Karınları doyduklarında bir kenara çekilirler. Önlerinden geçse bir av dönüp bakmazlar bile. İnsanlarla onları karıştırmayın derim... :p

Nonibu
15-09-2009, 17:33
Varda tüfeğin arkasındakinde iş yok. :)


Hoşgeldin sevgili Nonibu.
Rastgele



Olsun olsun, o heycanı yaşamakta yeter :) av köpeğiniz var mı?

pozitifköpek
15-09-2009, 20:41
Karınlarını doyurmak için avlanırlar. Karınları doyduklarında bir kenara çekilirler. Önlerinden geçse bir av dönüp bakmazlar bile. İnsanlarla onları karıştırmayın derim... :p

Bu durum her zaman geçerli değildir. Her hayvanın bir davranış yapısı ve ırkına göre değişiklik gösteren motor patterni vardır. Bu köpek ırkları arasında da değişkilik gösterir ama köpek yabandaki yırtıcılar gibi değildir. Yabandaki gerçek avcılar sadece etobur olan yırtıcılardır. Hem etobur, hemde leşci olan yırtıcıların avcı saldırganlığı motor patterni farklıdır ve genelde diğerlerinin artıkları, leşlerle beslendikleri için fazla avlanmazlar. Taze ve canlı ete düşkün sadece etobur olan yırtıcılar belli bir süre sonra karınları tok olsa da avlanırlar. Onların avcı saldırganlığı motor patternleri karınları tok olsada hiçbir yere gitmez bu hayvanların davranış yapılarına işlenmişdir.

En yakınımızdaki kediyi örnek alırsak kedi karnı tok olduğu halde fare ve kuş yakalar. Bazı kimseler evlerinde fare olduğu zaman kedilerini aç bırakırlar ki fareleri yakalasın fakat kedi karnı tok iken daha çok fare yakalar. Bu yaşıma kadar çok kedim oldu hemen hemen hepsi de hem evde kalır hem de dışarı çıkardı. evde tıkabasa doyan kedi akşam fare ve kuş yakalardı. Sabahları paspasın üzerinde fare kafaları, kuş kanatları bulurdum. Şu andaki kedim daha 4 aylık ve evde tıkabasa yediği halde dışarda kuş kovalıyor. Aç kalan hayvan daha az avlanır. Çünkü avın az olduğu yerde yediği avdan aldığı enerjisini idareli kullanmak zorundadır. Ama av miktarı arttıkca bu tehlike ortadan kalkar ve avın önünden kaçışı, kokusu onun motor patternini tetikler ve avının peşine düşer, karnı tok da olsa. Kurt sürüye girdimi bir tane koyunu boğup çıkmaz önüne geleni boğar öldürür içinden sadece bir tanesini taşıyıp götürebilir.

İnsan, hayvan hepsinin temel ihtiyaçları hayatlarını devam edebilmeleri için herhangi bir şartlanma (öğrenme) olmadan bazı davranışların yapılmasında birincil pekiştireçdir. Susayan hayvan su kenarına gider, susayan insan çeşmeyi açar içer gibi. Su içmekde insan ve hayvana bir zevk verir, susamış için sudan lezzetli birşey yokdur. Açlık da böyledir. Seks haz alınan bir eylem olmasaydı insan ve hayvanlar üremezdi. Yaşamsal ve ırkının devamını gerektiren temel ihtiyaçların karşılanması insan ve hayvana mutlaka bedensel zevk verir. İşte avcılık avcı hayvanlar içinde böyledir. Avcılık yaptığı zaman karnını doyuran hayvan aynı zamanda bundan hazda alır. Taze etle beslenen yırtıcı hayvanların aldığı haz leşcilerden fazla olduğu için bunlar canlı av kovalarlar.

Avcı hayvanın davranış yapısına işlenmiş avcı saldırganlığı karnı tok olan hayvanda ufak bir tetiklenme ile harekete geçebilir. Eğer böyle olmasaydı biz evlerimizin bahçelerinde aslan, leopar, kurt gibi hayvanları hiçbir tehlike olmadan besleyebilirdik. Devamlı onları tok tutmamız bütün tehlikeyi ortadan kaldırırdı. Tazılar hergün karınları doyurulduğu, düzenli olarak insanlar tarafından beslendiği halde önlerinden bir tavşan fırladığında hemen peşine takılırlar. Kedi yemeğini bitirdikden sonra önüne yuvarlanan, kaçan top, yapma fare gibi birşey yuvarladığınızda hemen peşine takılır. Avcı saldırganlığı yüksek olan köpekler tok olsalar dahi kaçan herşeyi kovalar ve yakalamaya çalışırlar.

Karnı tok olan yırtıcı önünde zıplayan atlayan yuvarlanan av gördümü bir yere kadar dayanır ve sonra kovalamaya başlar. Afrika da foto safarilerde aslan, leopar gibi hayvanlar oradakiler tarafından beslense dahi sizin arabadan inmenize müsaade etmezler. çekilen belgesellerde tembel tembel oturan karnı doymuş bu yırtıcılar önünde koşan antilopu eğer yakalayabilecek mesafedeyse itiraz etmeden kovalayabilir. Yukarıda dediğim gibi bölgenin av fazlalığı veya azlığı ve enerji depolama durumları gereği ava saldırı değişiklik gösterir.

gece
15-09-2009, 20:46
Avcılık avcılıktır. Sonucunda bir canlıya ateş ediliyor. Hem de kaçana...

Sevgili hassoman, gerçekten böyle mi düşünüyorsunuz, yoksa genelleme yapılırken kastı aşan bir durum sözkonusu olabilir mi?


gece
soru soran forum kişisi!


*GNU (http://en.wikipedia.org/wiki/GNU) ve gnu (http://en.wikipedia.org/wiki/Wildebeest)

Not: İngilizce / başka bir dildeki viki konusunda sayfanın sol alt kısmındaki diğer diller bölümünde kendi dilinizi seçerseniz, sayfayı kendi dilinizde görürsünüz, burada Türkçe olan değil, İngilizce olan linkin verilme sebebi; daha derli toplu oluşu, Türkçe olanın İngilizce aslın daha az bir kısmının tercümesi oluşudur. Viki özgürlüktür, katkı yapabilir, geliştirebilir, konu başlığının hemen üst sağından konular hakkında tartışabilir ya da konu hakkında yeterli ve doğru bilgi sahibi iseniz katkı yapabilirsiniz. Çekinmeyin, düşün özgürlüğün peşine, pişman olmazsınız!

hassoman
15-09-2009, 22:35
Alıntı:
Orjinal Mesaj Sahibi hassoman Mesajı Göster
Avcılık avcılıktır. Sonucunda bir canlıya ateş ediliyor. Hem de kaçana...


Sevgili hassoman, gerçekten böyle mi düşünüyorsunuz, yoksa genelleme yapılırken kastı aşan bir durum sözkonusu olabilir mi?
gece
soru soran forum kişisi!

Haklısınız, avcılıkta sadece kaçana değil, uçana da, durana da ateş edilir... Bakın şimdi sizin yüzünüzden kastı daha da aştım iyi mi :(

Halil Önen
16-09-2009, 02:47
Sevgili Halil Önen,
İçtenliğime inanın, sanal alem raconunda 'sobelemek' ne anlama geliyor bilmiyorum....

Aşk olsun hocam nasıl bilmezsiniz körebe oyununu.

Yoksa çocukluğunu yaşayamayanlardanmısınız?
Hani çocuklardan biri (ebe) bir ağaç ya da direk seçer, kolunun üstüne başını koyar, gözlerini kapar yüz' e kadar sayarken diğer çocuklar etrafta ne bulduysa arkasına saklanır, ebe bunlardan birini görür ya da yakalarsa hemen ağaca koşar 'ebe' der ya onun gibi birşey sobelenmek o anlamda
yakalandınız ya da sizi yakaladım gibi söylenmiştir. Çocuk oyunu işte aklımda kalmış.

Sanal aleme uğramamıştım bir uğrayayım dedim; olur mu öyle şey efendim, ne demek racon kesmek, o bizi bozar abi, orda işimiz olmaz, bizim kitapta 'sadece sevmek' yazar abi.

Olmaz öyle şey... olmaz

Olmaz sana kalpten sitemim
Her ne dersem dilimden
Eğer seni incitirse bu kalp
İnan sökerim yerinden,

sözlerini size içtenlikle söylüyor olsam da,
bu E.Gündeş'in 'sadece sevdim' şarkısının sözleri sizi yumşatmasın, zira çoban sevdiği deriyi yerden yere vururmuş.

Sobelendiğiniz (yakalandığınız) yere gelince;

#155. iletide, artık avlanmak yerine, av hayvanlarını seyreden, fotoğraflarını çeken ehlileşmiş birer avcı yapacaklardır ki bizi, bunları makro politikalar izleyen ve uygulayan CITES kararlarında görürsünüz....

Bak artık safariye gidenler bile artık sadece av hayvanlarının fotoğraflarını çekiyorlar ve böylece bir tür av turizmi sektörü geliştiriliyor...
sözlerime denk gelen;

#168. ileti, 'Hayatta herkesin kendine göre bir avı, bir avlanma biçimi vardır ve ben de fotoğraf makinamla avlanırım' sözlerinizdi yakalanan.

Ayrıca, 'sevgili avcı arkadaşım kalambaklı, bak gördünüz mü ? işte bizi de sn. hassoman gibi yapacaklar, avcılığımızı körletecekler'...sözlerim kesin sobelendiğinizi göstermiyor mu? efendim. :p

Yoksa siz buna yakalanmak sobelenmek demiyor musunuz.?:)
Ben anlamam sobelenmek sobelenmektir oyun bozanlık yok 'ebe' sizsiniz. :D

Sonra öyle kendinizi, fotoğraf motoğraf falan deyip biz avcılardan farklıymış gibi göstermeyin efendim zaten biz o dersi avcılığın TROFE basmağında işlemiştik. :p

Yanlız 'avcılık avcılıktır...Sonucunda bir canlıya ateş ediliyor. Hem de kaçana'..
sözlerine, sevgili gece de karıştığına göre burada bir hinlik olabilir mi diye içime kurt düştü valla... ayrıca 'ebelik' sizde kaldığına göre ' sobelenme riski de var gibi geldi bana.. üzerinde bi düşüneyim bakayım.

Rastgele/sevgiler

gece
16-09-2009, 05:27
Haklısınız, avcılıkta sadece kaçana değil, uçana da, durana da ateş edilir... Bakın şimdi sizin yüzünüzden kastı daha da aştım iyi mi :(

O vakit kastı aşmamış, kastınızı ifşa etmiş oluyorsunuz. Olsun, soru sorudur, yanıt da yanıt, cevabı öğrendiğimize göre; teşekkürümüzü edelim ve biz de düşüncelerimizi ifşa edelim bakalım.

Konunun başından beri sağolsun birçok kişi fikrini söyledi; kimi "avcılığı da avcıları da sevmem" dedi, kimi "burası avcıların yeri, avcı olmayanı niye muhatap alıyorsunuz" dedi, kimi "avcılığı onaylamam ama yapanları, sevenleri var, anlamaya çalışıyorum" dedi, kimi de 'bizden bir şey olmaz ne varsa batıda var' dedi.

Farklı yaklaşımlar, düşünceler olması konuyu zenginleştirdi, bilmediğimiz konularda, bizim için yeni, bilgiler edindik, eskiden bildiklerimizi de elden geçirip, güncelledik. Sonuçta, geldiğimizden, getirdiğimizden fazlasını alıp, götürdük, hayatımıza kattık, katacağız, katmalıyız.

Ancak baştan beri tüm bu farklı, hatta bazen oldukça zıt düşünceler arasındaki ortak nokta, 'ayrımlar'a gereken özenin gösterilmesi idi. 'Avcı' dendi, 'atıcı' dendi, 'bohçacı' dendi, hatta 'etçil' ile 'etoburluğun' farklı şeyler olduğu da gündeme gelip, konuşuldu.

Halil Önen arkadaşımızın sayesinde, avcılığın basamakları, güzelce nakledilmeye başlanıp, nice nice ayrımları öğrenip, yarı yolu da (trofe) geçtiğimizi düşünürken, avcılık heveslisi bir genç ve amatör balıkçı iken, doğru yolu bulup, 'hidayete erdiği'ni düşündüğümüz siz, bütün bu yazılan çizilenleri yok sayıp, basamaklardaki avcıların bile kendilerini bu kadar kategorize ettiği bir kavram olan avcı ve avcılık konusunda bütün avcıları, atıcılar ve torbacılar ile aynı kefeye koyuverdiniz.

Üstelik bunu 'vahşi hayvanlar' olarak bilinen hayvanları "gerçek avcı" olarak niteleyip, insan avcıları, zımnen 'çakma, sahte avcı' olarak kategorize ettikten sonra yaptınız.

Yani torbacılığa en yoğun tepkileri olduğunu açık açık ortaya koyan, onlara en çok tepki gösteren insanları aynı isim altında toplayıp, hepsine birden 'çakma, sahte' avcılık nitelemesini de reva gördünüz.

Zamanlama itibariyle de; farklı düşünenlerin, kırılmaması konusunda hassasiyet gösterilmesini rica eden avcıların sözlerinin hemen sonrasında olmak ve kastınızın tam da bu olduğunu söylemektesiniz.

Daha önce de değinildi ama belirtilmeli ki avcılık yasak değil, suç değildir. Çevreyi doğayı çok seviyor olabilirsiniz, ama avcıların daha az sevdiğini nasıl bilebilir, iddia edebilirsiniz.

Yasak olmadığı ve hatta karşı olanlardan da titiz davranma iddiasındaki kişileri nasıl bu kadar kümülatif değerlendirip, 'yırtıcı hayvanların taklidi' olarak 'insanlık dışı basit menfaat katliamcıları' ile 'bohçacılar' ile bir ve aynı görebiliyorsunuz?

Bizim gibi düşünmeyen, davranmayan kişiler hakkında daha titiz olunması gerekirken, genel gidişat da bu yönde iken sizi bu düşüncenin dışına çıkmaya, 'fevkaladenin de fevkinde' bir genelleme yapmaya iten sebep nedir?

Bu tutumu sorgulayışımın nedeni, konunun yanlış yere insanları, hem de farklı düşünen insanları yargılama konusunda ilerlemesinin bize nasıl bir katkı sağlayacağını anlamamış olmamdır.


gece
farklı düşüncelere, daha adil yaklaşılması gerektiğini düşünen forum kişisi

cello
16-09-2009, 10:07
İlk önce "bu konunun açılma maksadı nedir ?" diye düşünmek, ardından "ben bu konunun neresindeyim ?" diye bakmak (objektif olarak), herhalde sonunda da taraf olmak lazım...

Ben açık ve net olarak avcıların tarafındayım. Balık avı meraklısıyım. Ne kadar tutulacağını bilirim ama ne kadar tutacağınızın herhangi bir garantisi yoktur. Yani karşılıklı şans işidir. Sizin şansınız yakalamak, balığın ki ise yakalanmamaktır. Yakaladığını da (bazı arkadaşları memnun edecekse öldürdüğü diyebiliriz) mındar eden biriside değilim.

Böyleyken burada avcı arkadaşların av raporlarını görmek isterim. Diğer konuda (amatör balıkçılar) "Boğazda palamut yakalanıyormu?" sorusunun yanıtını arıyorum. Buranında örneğin "üveyk ve bıldırcında durum nedir?" sorusuna yanıt aranan yer olmasını bekliyorum.

Saygılarımla,

Halil Önen
16-09-2009, 19:07
av köpeğiniz var mı?

Evet sevgili Nonibu, iki tane kuşcu av köpeğim var.

Bir tane siyah beyaz İngiliz Puanter,
bir tane de Lavrak setter' im var.

Bir tane de Drahthaar' ım vardı dört yaşında geçen yılbaşı çaldılar mı yoksa çobanlar mı vurdu? bilmiyorum.

Tarlada tel örgünün altını eşmiş, çıkmış bir daha gelmedi. O kadar aradım bulamadım. Yetiştirdiğim en iyi av köpeğiydi.

ENGLISH POINTER ( İngiliz Puanter)

Anavatanı İspanya' dan İngiltere'ye getirilmiş ve orada dünyaca ünlü ferma köpeği olarak geliştirilmiştir.

Orta genişlikte kafası, tipik puanter alın kesmesi, tam çene ve ağız, koyu renk gözler, sık parlak tüyler, diz kapağını geçmeyen uzunlukta ve ince kuyruk, beyaz renkle birlikte siyah, kahverengi, portakal ve sarı renkte pafta ve benekler.

Atletik yapılı, güçlü, çevik, son dereceseri hareketli, olağanüstü koku yeteneği olan, koşarken dahi fermaya aniden çakılıp kalan, ferması çok çeşitli ve gösterişli her türlü kuş avında kullanılabilen mükemmel bir ferma * köpeğidir.

ENGLISH SETTER ( Lavrak setter)

İnce uzun ipeksi tüylü, beyaz üzerine siyah, portakal, limon renginde benek ve kırcıllı (belton) renklerde, bir çok diğer ülkede olduğu gibi biz de de lavrak setter olarak bilinen (ünlü yetişticisi Mr. Laverak'dan dolayı) dünyaca ünlü, şık ve zarif olduğu kadar avdaki yetenek ve başarılarıyla da kendisini kanıtlamış bir ferma köpeğidir.

DRAHTHAAR

Kısa tüylü ve tel tüylü, alt çenesi sakallı Alman Puanteri de denilen, dörk ayaklı ava yatkın, dayanıklı, uzun yıllar sürdürülen çalışmalar sonucu koku ve av yetenekleri geliştirilmiş kaliteli bir ferma köpeğidir... diye biliniyorlar.

Bu konular da sanırım Sn.pozitifköpeğin (yahu bu ismi nerden buldun) daha geniş bilgileri olabilir.

Rastgele

* ferma; av köpeğinin gizlediği yerden avını gözetlemesi.

hassoman
17-09-2009, 02:22
Bir sonraki hücrede yazdıklarıma kapak olması için buraya kadar, avcılığa karşı olan forum üyelerinden alıntı yapma gereği duydum: Hem derli toplu bir göz atılmış olur. Öyle ya bakalım kim ne demiş:

ben avlanmanın tamamen yasaklanması ve para cezalarının ciddi şekilde arttırılması taraftarıyım. Avcılığı heyecan ya da cesaret olarak görenlere de bir tavsiyem eğer gerçekten cesaretleri varsa mızrakla ayı ya da yaban domuzu avlamaya gitsinler.
Yerse...

"......" saçmayı yiyen kuşun can çekişini gördükten sonra tüfekle avcılığı bıraktım, o gün bugündür sadece cansız hedeflere ateş ederim. "....."

Hayvanları öldürmek ne spor ne de hobidir... Avcılığı ve avcıları sevmem.


".......
Bu spor mu?
"......"

10.000 sene önce insanlık avcılığı bıraktı, tarım toplumuna geçti. Bazısı geçemedi demek ki. Aynı benim sanayi toplumuna geçişi beceremem gibi.



"....."Ülkemizdekiler dahil, soyu tehlikede birçok hayvan acımasızca öldürülüyor. Bunları görünce insan umutsuzluğa kapılıyor ve boşa kürek çektiğini düşünüyor.

bağışlayın, bir canlıyı öldürmek asla bir hobi/spor olamaz...Çok üzülüyorum...:(

"....."
hani derlerya insanlık suçu buda bir nevi ?? .



Ben okur üflerim namlulara, inşallah kimse vuramaz, herkes ıskalar.

Marslılar da spor diye sizi avlasın inşallah...

Hobi olarak hayvan öldürmeyi aklım almıyor. Silahın da her türlüsü yasaklanmalı, havalı imiş, av tüfeği imiş, saçma atarmış vs. ne olursa olsun sivil halka kesinlikle yasaklanmalıdır.


Konu avcılık olunca, yaşanan, tanık olunanlar kana bulanmış gerçekler olunca, haliyla, şiddetli kıtalararası gidiş gelişler, karamsar, kastı aşan eleştiriler de olabiliyor.
"......."
Evet gerçekler bu kadar kana bulanınca arınmak da o kadar kolay olmuyor, temizlenmekse şart. Yani sorunun mu, çözümün mü tarafı olacağımızın netleşmesi ve bu yolda, küçük de olsa, elimizden gelen az şey de olsa, bir şeyler yapılması şart."......"


behlülü dane


"......
Ben ki boksun spor olmadığına inananlardanım. Bu nedenle, her ne kadar "öldürmek için avlanılmıyor, avlanmak için öldürülüyor" olsa da avcılığın bir spor olduğu konusunda beni kimse ikna edemez. Ha atıcılık spordur. Bunu kabul ederim ancak...

Ama şunu ititraf etmeliyim: daha önce de yazdığım gibi, bir avcı, 'İyi de bizim vurduklarımızın kaçma şansı vardı, sizin kasaplardan ve marketlerin et reyonlarından satın aldıklarınızın böyle bir şansları yoktu ama..." dediklerinde verecek yanıtım yok doğrusu.
Çünkü, kümesdeki hayvanın boğazlanması normaldir, ama doğadaki hayvanı vurmak vicdansızlığa girer demek saçma oluyor bu durumda.




Et, balık, tavuk vs. yemeyen biri olarak, üzgünüm ama (gerçek) avcıların yaptıklarını ve gerçek avcılığı, süt kuzularını, oğlakları türdeşlerinin yanında bağırta bağırta kestirip yiyenlerin davranışlarından çok daha insanî buluyorum. Kendi içlerinde çok daha tutarlılar çünkü, besinlerini kendileri hasat edebiliyorlar. "......"

"......."
Konuya buradan bakarsanız avcılık ya da kişisel savunma için, -adına ne derseniz deyin- silahın ya da öldürmek için tasarlanmış bir aletin kullanılması savunulacak bir şey değil.
İçgüdülerini milyonlarca yıl önce bırakmış, ya da törpülemiş, çağdaş yaşama geçmiş insanoğlunun elindeki silah artık çok ilkel kalıyor. Kalmalı...


Adıyla müsemma "avcılık zaafları" gibi bir konuya müdavimseniz, avcılığın, silahın, merminin, öldürmelerin, ölmelerin her türlü yanında olacaksınız demektir. Kim ne dese boş. İlla bir polemik kanalı açıp, konuyu oradan akıtırsınız ve varılan yer yine ölümler olur. Anlatacağınız hiç bir şey, açacağınız hiç bir kanal beni yapılanların doğruluğuna inandıramaz. Böyle bir zorunluluk içinde de değilsiniz zaten.
Bu başlık altında bireysel silah (http://tr.wikipedia.org/wiki/Silah)sızlanma gibi bir konuya bile tahammülünüz yok. Dallandırıp, budaklandırıp, "etik" değerler katıp, konuyu haklı göstermeniz boşuna...

Rastgelmez inşallaahhh :mad:


Doğru söylüyor arkadaş,
İlkönce avcılar birbirlerine gerçek avcılığın ne olduğunu, nasıl olduğunu bir öğretsinler bakalım. Biz bir kenarda bekleriz...:D

Kendini avcı sananlar önden buyursun...:p



"........."
Aslında buradaki durum beş on doğa dostumuzun avcılığı bilip bilmemesi sorunuda değildir. Onlar bunları üç aşağı beş yukarı biliyorlar zaten ve birçok şeyi de bizlerden çok daha iyi biliyorlar.
".........."

Biz avlanırız bu kimseyi ilgilendirmez devri geldi geçti. Dedelerimizden babalarımızdan gördüğümüz gibi avcılık yapma artık günümüz koşullarına oturmuyor.
Yeni politikalar ve felsefeler üretmek zorundayız ki başka türlü varlığımızı sürdüremeyiz.
"..........."
Burada bazı hatırı sayılır dostlarımızın desteği var da, onların hatırına nefes alabiliyoruz da yoksa her yerde olduğu gibi bizi burada da duman ederler, dağıtırlar.
Derdimizi anlatamadan av ve avcılığı anlatamadan mundar gideceğiz de ona yanarım.

Sevgili avcı arkadaşım kalambaklı, bak gördüm mü? işte bizi de sn.hassoman gibi yapacaklar, avcılığımızı körletecekler, ehlileştirecekler sadece ve sadece çevreci yapacaklar yani elimizden tüfeğimizi düşürecekler ve bu felsefe dünyada hızla yayılıyor ve hiçbir vergi ödemeden yurdumuza hızla geliyor.

Ben avcının fotoğraf çekmesine karşı değilim ki bunu avcılığın TROFE basamağında belirttim."......"

"........"

Bana bunu söyletmek istediniz biliyorum ama bu bir iki blok yukarıda sobe' lendiğiniz gerçeğini değiştirmez. :D "......."




Alıntı:
Orjinal Mesaj Sahibi hassoman Mesajı Göster
Avcılık avcılıktır. Sonucunda bir canlıya ateş ediliyor. Hem de kaçana...

Sevgili hassoman, gerçekten böyle mi düşünüyorsunuz, yoksa genelleme yapılırken kastı aşan bir durum sözkonusu olabilir mi? "....."


Haklısınız, avcılıkta sadece kaçana değil, uçana da, durana da ateş edilir... Bakın şimdi sizin yüzünüzden kastı daha da aştım iyi mi :(

O vakit kastı aşmamış, kastınızı ifşa etmiş oluyorsunuz. Olsun, soru sorudur, yanıt da yanıt, cevabı öğrendiğimize göre; teşekkürümüzü edelim ve biz de düşüncelerimizi ifşa edelim bakalım.

hassoman
17-09-2009, 02:38
Aman avcı vurma beni...

Eğer, "Avcıları koruma ve yaşatma derneği" kurulursa sevgili gece'nin başkanlığına gönüllü olarak aday olacağından kuşkum yok.
Saygıdeğer kardeşim Halil Önen ona oy verir mi bilmem gari...

Ne var ki bir avcı olmasına rağmen Halil Önen beni avlamak yerine sadece sobelemekle yetinmişti.

Fakat gece beni fena faka bastırdı.
Onun, "Benim avcılığım geçmişte" kaldı sözüne inandık,lakin kendisi ateşli silah değilse de yaman bir tuzak avcısı olduğu ortaya çıktı.
Kurduğu tuzağa burnumuzu sokmuşuz. Kurduğu tuzaktan (hem de ayı kapanı) elimizi, kolumuzu zor kurtardık da böylece onun iyi bir tuzak avcısı, benim de eti murdar bir av parçası olduğum ortaya çıktı

Gece demiş ki:
avcı ve avcılık konusunda bütün avcıları, atıcılar ve torbacılar ile aynı kefeye koyuverdiniz'vahşi hayvanlar' olarak bilinen hayvanları "gerçek avcı" olarak niteleyip, insan avcıları, zımnen 'çakma, sahte avcı' olarak kategorize ettikten sonra yaptınız.

Ben de diyorum ki:
"Çakma avcı" zekice bulunmuş, kışkırtıcı bir benzetme... Bizim gibi "toplama" çevrecilerden başka ne bekliyordunuz ki... Ama av olmaktan kaçış yerimiz yok anlaşılan.
Gece her türlü önlemi almış. Tuzağından kurtulursak, bu defa kışkırttığı diğer avcılar da peşime takılacak ve böylece bir sürek avının avı durumuna düşmüş olacağım...
Gari Tanrı korusun beni...

Ucunda sürek avı tehlikesi de olsa, evet çıkan anlam doğrudur; ilkel insanın ve yaban hayvanlarının karnını doyurmak ve hayatta kalmak için yaptığı avcılığın yanında bu günün modern avcıları elbette çakma kalıyor. Lakin bugünün avcılığı çakma diye hiçbir avcı -kompleksten yana arızalı değilse elbet- pek umursamaz ve bu da avcılık uğraşısına ve memletin gidişatına öyle aman aman olumsuz bir etki yapmaz...
Amaaaaa!... Çakma avukattan, çakma doktordan, çakma yargıçdan, çakma siyasetçiden Tanrı ülkeyi korusun.

gece demiş ki:
" avcılık yasak değil, suç değildir. Çevreyi doğayı çok seviyor olabilirsiniz, ama avcıların daha az sevdiğini nasıl bilebilir, iddia edebilirsiniz." demiş....

Ben de diyorum ki:
"Her yasal olan etik midir?..." sorusu geliyor insanın aklına...
Bu konuda marjinal kolay örnekler vermekten kaçınarak sadece Kanada (http://www.youtube.com/watch?v=D2dYNLwtRkc) ve Japonya (http://www.filimk.com/video/japonya-taiji-de-yunus-katliami-21-goruntuler-icerir/)'da katliam olarak verdiğim iki örneği hatırlatıyorum.
Her iki olay da yasaldır. Sözkonusu ülkelerin hükümetlerince verilmiş izinlerle yapılıyor. Yasal ama, yapılan işin adı düpedüz katliamdır ve yasal olması ahlaki olmasını sağlamıyor...) Ayrıca pek çok avcının çevreyi bizden daha çok sevdiklerinden kuşkum yok. Ama aklıma bu durumda o ünlü ve ironik, "Çok sevdiğim için öldürdüm Hakim Bey.." tiradı gelmiyor değil..

Gece demiş ki:
Yasak olmadığı ve hatta karşı olanlardan da titiz davranma iddiasındaki kişileri nasıl bu kadar kümülatif değerlendirip, 'yırtıcı hayvanların taklidi' olarak 'insanlık dışı basit menfaat katliamcıları' ile 'bohçacılar' ile bir ve aynı görebiliyorsunuz?

Ben de diyorum ki:
Sanki yakama yapışmış biri var gibi hisse kapıldım.
Hem de gözümün önüne, kendimi Amerikan vari bir duruşmada sanık sandalyesinde iken juri karşısında yaman bir avcı avukatın beni perişan ettikten sonra zaferle "Evet, artık savunma sanığa istediğini sorabilir... " diye zaferle haykırması geldi.

Ama sanıyorum bu forumda topluca alıntı yaptığım kişilerin de yakasına yapışmanız gerekirdi.
Ben dişinize göre mi geldim ne? :D
İyi de bütün bunları nereden çıkardınız Allahaşkına?..
Üstelik hiç kimseyi -ne kişi ne de temsili grup - hedef alarak yazmamayı özen göstermeme rağmen.
Konu ne? Av ve avcılık...
Ne demişiz:
"Avcılıkta sadece kaçana değil, uçana da, durana da ateş edilir... "
Ne yani yalan mı?

Sonra bu forumdaki hiç kimseyi ne, "yırtıcı hayvan taklidi, ne de insanlık dışı (insanlık içi nasıl oluyorsa) menfaat katliamcılarla" aynı gördüğümüzü anıştaracak bir görüş derdest etmedik. Sadece avcılığın her türlü halini gözler önüne sermeye çalıştık. Elbette yazdıklarımızı ortaya birileri alınsın diye yazıyoruz. Yarası olan gocunduysa - ne yalan söyleyeyim- amacımızdan hoşnut kalırız.

Gece demiş ki:
Bizim gibi düşünmeyen, davranmayan kişiler hakkında daha titiz olunması gerekirken, genel gidişat da bu yönde iken sizi bu düşüncenin dışına çıkmaya, 'fevkaladenin de fevkinde' bir genelleme yapmaya iten sebep nedir?

Bende diyorum ki:
Buna, gece'nin kendi görüşüyle cevap vereyim (E, bazı acemi avcılar kendi silahlarıyla kendilerini vurur) :
Şöyle demiş gece: Farklı yaklaşımlar, düşünceler olması konuyu zenginleştirdi, bilmediğimiz konularda, bizim için yeni, bilgiler edindik, eskiden bildiklerimizi de elden geçirip, güncelledik. Sonuçta, geldiğimizden, getirdiğimizden fazlasını alıp, götürdük, hayatımıza kattık, katacağız, katmalıyız.

Gece demiş ki:
Bu tutumu sorgulayışımın nedeni, konunun yanlış yere insanları, hem de farklı düşünen insanları yargılama konusunda ilerlemesinin bize nasıl bir katkı sağlayacağını anlamamış olmamdır.

Ben de diyorum ki:
Umarım şimdi anlamışsınızdır... Hala anlamadıysanız, zatımızda oluşacak olan artniyet kanaattan hicap duyarız...

gece, "farklı düşüncelere, daha adil yaklaşılması gerektiğini düşünen forum kişisi" diye etiketlemiş kendini...

Biz de ' avcılık konusunda asıl farklı düşüncelere sahip olduğumuz için düşüncelerimize tahammülsüzlüğün avcı bile olmayan birinden gelmesine şaşıran forum şaşkını' diye etiketleyelim bari...
Ya da, "Bu kadar avcılık karşıtı varken, kabağı patlatmak için neden benim başımın seçildiğini anlamaya çalışan forumun şamar oğlanı" diye de etiketleyebilirim kendimi...

Neyse, fırsat bu fırsattır deyip içimizde kalanları da tamam eyleyip şimdilik kaydıyla bir kenara çekilelim...
(Ama, burası sadece avcıların sorunun konuşulduğu bir forum olduğu sanılıyorsa ki böyle bir forumda Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya benzer bu, sanıyorum başta Halil Önen kardeşimiz buna karşı çıkacaktır...)

İnsanın içine canı üfleyen Tanrı aynı nefesi hayvanlardan da esirgememiş. Ancak insana torpil geçerek bir de ruh -düşünce- üflemiş.
Yani bir bıldırcınla biz içimizde yaşam denen aynı cevheri taşıyoruz.

Ama bıldırcının ruhu yok; haliyle vicdanı yok, acıma duygusu yok, çevrede neler olup bittiğinin farkındalığı yok...
Ama insanda var... hatta daha fazlası var.
vet farkında...
Yaşadığı dünya elinin altından kayıp gidiyor...Yabanıl hayat da öyle... Çember giderek daralıyor ve nesli tükenen canlılardan söz edilmeye başlandı.
Avcılar artık eskisi gibi rahat değiller.
Birileri (örneğin şu anda benim yaptığım) tarafından rahatsız ediliyorlar.
Onların içinde de vicdan sahibi olanlar vahşi avcılığa karşı çıkıp daha insani, daha kabul edilebilir bir avcılık için bir çıkış yolu aramaya başladılar.
Çember sadece avcılar için daralmıyor...
Boğa güreşçileri, rodeocu, hayvan döğüştürücüleri, hayvanları deneylerde kullananlar, yaban hayvanları evlerinde besleme meraklıları; canlı-ölü hayvan kolleksiyoncuları aleyhine de daralıyor...
Bunun yerine kuş gözlemciliği, foto safari, kampçılık, yürüyüş, dağ ve orman bisikletçiliği, bitki kolleksiyonculuğu gibi uğraşılar rağbet görmeye başladı.

Çünkü doğa bunca tahribat karşısında yeni dengeler oluşturmak için şaşkınlaşıyor, hırçınlaşıyor. Çünkü doğada zaman kavramı olmadığı için acelesi yok.... O işine bakıyor. Eninde sonunda insanlara rağmen kendini gene bir dengeye oturtacaktır da...

Evet, doğada herşey bir şeyin dengesidir.
Sahi insan neyin dengesi acaba?
Dengesizliğin dengesi midir yoksa?...
....Yoksa Tanrının bencilliğinden dolayı sadece kendi varlığını farketsin diye mi, yarattı bu insanları.
İnsanların bencilliklerinin nedeni bu mu yoksa?
Elbette bu konular buranın değil felsefe kahvesinin konusu...

Bu nedenle şimdilik son söz:
Evet, avcılar ve avcılık hakkında yaklaşımımı nasıl bulursanız bulun hiç önemli değil; ama, ne olur yaban hayatın içinden elinizi çekin...

omereser
17-09-2009, 04:23
Sevgili hassoman, yazdığın bu yürekten yorumlara canı gönülden katılıyorum. Biz yaban hayvanlarının özgürlüğünden yanayız. Eline bir silah alıp onların peşine düşenlerden, sonra buna felsefi derinlikler katıp, bir taraftan da dişleri arasına sıkışmış av etlerini kurcalayanlardan bir adım öndeyiz. :D

gece
17-09-2009, 07:53
Aman avcı vurma beni...

Eğer, "Avcıları koruma ve yaşatma derneği" kurulursa sevgili gece'nin başkanlığına gönüllü olarak aday olacağından kuşkum yok.
Saygıdeğer kardeşim Halil Önen ona oy verir mi bilmem gari...

Ne var ki bir avcı olmasına rağmen Halil Önen beni avlamak yerine sadece sobelemekle yetinmişti.

Fakat gece beni fena faka bastırdı.
Onun, "Benim avcılığım geçmişte" kaldı sözüne inandık,lakin kendisi ateşli silah değilse de yaman bir tuzak avcısı olduğu ortaya çıktı.
Kurduğu tuzağa burnumuzu sokmuşuz. Kurduğu tuzaktan (hem de ayı kapanı) elimizi, kolumuzu zor kurtardık da böylece onun iyi bir tuzak avcısı, benim de eti murdar bir av parçası olduğum ortaya çıktı

Gece demiş ki:
avcı ve avcılık konusunda bütün avcıları, atıcılar ve torbacılar ile aynı kefeye koyuverdiniz'vahşi hayvanlar' olarak bilinen hayvanları "gerçek avcı" olarak niteleyip, insan avcıları, zımnen 'çakma, sahte avcı' olarak kategorize ettikten sonra yaptınız.

Ben de diyorum ki:
"Çakma avcı" zekice bulunmuş, kışkırtıcı bir benzetme... Bizim gibi "toplama" çevrecilerden başka ne bekliyordunuz ki... Ama av olmaktan kaçış yerimiz yok anlaşılan.
Gece her türlü önlemi almış. Tuzağından kurtulursak, bu defa kışkırttığı diğer avcılar da peşime takılacak ve böylece bir sürek avının avı durumuna düşmüş olacağım...
Gari Tanrı korusun beni...

Ucunda sürek avı tehlikesi de olsa, evet çıkan anlam doğrudur; ilkel insanın ve yaban hayvanlarının karnını doyurmak ve hayatta kalmak için yaptığı avcılığın yanında bu günün modern avcıları elbette çakma kalıyor. Lakin bugünün avcılığı çakma diye hiçbir avcı -kompleksten yana arızalı değilse elbet- pek umursamaz ve bu da avcılık uğraşısına ve memletin gidişatına öyle aman aman olumsuz bir etki yapmaz...
Amaaaaa!... Çakma avukattan, çakma doktordan, çakma yargıçdan, çakma siyasetçiden Tanrı ülkeyi korusun.

gece demiş ki:
" avcılık yasak değil, suç değildir. Çevreyi doğayı çok seviyor olabilirsiniz, ama avcıların daha az sevdiğini nasıl bilebilir, iddia edebilirsiniz." demiş....

Ben de diyorum ki:
"Her yasal olan etik midir?..." sorusu geliyor insanın aklına...
Bu konuda marjinal kolay örnekler vermekten kaçınarak sadece Kanada (http://www.youtube.com/watch?v=D2dYNLwtRkc) ve Japonya (http://www.filimk.com/video/japonya-taiji-de-yunus-katliami-21-goruntuler-icerir/)'da katliam olarak verdiğim iki örneği hatırlatıyorum.
Her iki olay da yasaldır. Sözkonusu ülkelerin hükümetlerince verilmiş izinlerle yapılıyor. Yasal ama, yapılan işin adı düpedüz katliamdır ve yasal olması ahlaki olmasını sağlamıyor...) Ayrıca pek çok avcının çevreyi bizden daha çok sevdiklerinden kuşkum yok. Ama aklıma bu durumda o ünlü ve ironik, "Çok sevdiğim için öldürdüm Hakim Bey.." tiradı gelmiyor değil..

Gece demiş ki:
Yasak olmadığı ve hatta karşı olanlardan da titiz davranma iddiasındaki kişileri nasıl bu kadar kümülatif değerlendirip, 'yırtıcı hayvanların taklidi' olarak 'insanlık dışı basit menfaat katliamcıları' ile 'bohçacılar' ile bir ve aynı görebiliyorsunuz?

Ben de diyorum ki:
Sanki yakama yapışmış biri var gibi hisse kapıldım.
Hem de gözümün önüne, kendimi Amerikan vari bir duruşmada sanık sandalyesinde iken juri karşısında yaman bir avcı avukatın beni perişan ettikten sonra zaferle "Evet, artık savunma sanığa istediğini sorabilir... " diye zaferle haykırması geldi.

Ama sanıyorum bu forumda topluca alıntı yaptığım kişilerin de yakasına yapışmanız gerekirdi.
Ben dişinize göre mi geldim ne? :D
İyi de bütün bunları nereden çıkardınız Allahaşkına?..
Üstelik hiç kimseyi -ne kişi ne de temsili grup - hedef alarak yazmamayı özen göstermeme rağmen.
Konu ne? Av ve avcılık...
Ne demişiz:
"Avcılıkta sadece kaçana değil, uçana da, durana da ateş edilir... "
Ne yani yalan mı?

Sonra bu forumdaki hiç kimseyi ne, "yırtıcı hayvan taklidi, ne de insanlık dışı (insanlık içi nasıl oluyorsa) menfaat katliamcılarla" aynı gördüğümüzü anıştaracak bir görüş derdest etmedik. Sadece avcılığın her türlü halini gözler önüne sermeye çalıştık. Elbette yazdıklarımızı ortaya birileri alınsın diye yazıyoruz. Yarası olan gocunduysa - ne yalan söyleyeyim- amacımızdan hoşnut kalırız.

Gece demiş ki:
Bizim gibi düşünmeyen, davranmayan kişiler hakkında daha titiz olunması gerekirken, genel gidişat da bu yönde iken sizi bu düşüncenin dışına çıkmaya, 'fevkaladenin de fevkinde' bir genelleme yapmaya iten sebep nedir?

Bende diyorum ki:
Buna, gece'nin kendi görüşüyle cevap vereyim (E, bazı acemi avcılar kendi silahlarıyla kendilerini vurur) :
Şöyle demiş gece: Farklı yaklaşımlar, düşünceler olması konuyu zenginleştirdi, bilmediğimiz konularda, bizim için yeni, bilgiler edindik, eskiden bildiklerimizi de elden geçirip, güncelledik. Sonuçta, geldiğimizden, getirdiğimizden fazlasını alıp, götürdük, hayatımıza kattık, katacağız, katmalıyız.

Gece demiş ki:
Bu tutumu sorgulayışımın nedeni, konunun yanlış yere insanları, hem de farklı düşünen insanları yargılama konusunda ilerlemesinin bize nasıl bir katkı sağlayacağını anlamamış olmamdır.

Ben de diyorum ki:
Umarım şimdi anlamışsınızdır... Hala anlamadıysanız, zatımızda oluşacak olan artniyet kanaattan hicap duyarız...

gece, "farklı düşüncelere, daha adil yaklaşılması gerektiğini düşünen forum kişisi" diye etiketlemiş kendini...

Biz de ' avcılık konusunda asıl farklı düşüncelere sahip olduğumuz için düşüncelerimize tahammülsüzlüğün avcı bile olmayan birinden gelmesine şaşıran forum şaşkını' diye etiketleyelim bari...
Ya da, "Bu kadar avcılık karşıtı varken, kabağı patlatmak için neden benim başımın seçildiğini anlamaya çalışan forumun şamar oğlanı" diye de etiketleyebilirim kendimi...

Neyse, fırsat bu fırsattır deyip içimizde kalanları da tamam eyleyip şimdilik kaydıyla bir kenara çekilelim...
(Ama, burası sadece avcıların sorunun konuşulduğu bir forum olduğu sanılıyorsa ki böyle bir forumda Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya benzer bu, sanıyorum başta Halil Önen kardeşimiz buna karşı çıkacaktır...)

İnsanın içine canı üfleyen Tanrı aynı nefesi hayvanlardan da esirgememiş. Ancak insana torpil geçerek bir de ruh -düşünce- üflemiş.
Yani bir bıldırcınla biz içimizde yaşam denen aynı cevheri taşıyoruz.

Ama bıldırcının ruhu yok; haliyle vicdanı yok, acıma duygusu yok, çevrede neler olup bittiğinin farkındalığı yok...
Ama insanda var... hatta daha fazlası var.
vet farkında...
Yaşadığı dünya elinin altından kayıp gidiyor...Yabanıl hayat da öyle... Çember giderek daralıyor ve nesli tükenen canlılardan söz edilmeye başlandı.
Avcılar artık eskisi gibi rahat değiller.
Birileri (örneğin şu anda benim yaptığım) tarafından rahatsız ediliyorlar.
Onların içinde de vicdan sahibi olanlar vahşi avcılığa karşı çıkıp daha insani, daha kabul edilebilir bir avcılık için bir çıkış yolu aramaya başladılar.
Çember sadece avcılar için daralmıyor...
Boğa güreşçileri, rodeocu, hayvan döğüştürücüleri, hayvanları deneylerde kullananlar, yaban hayvanları evlerinde besleme meraklıları; canlı-ölü hayvan kolleksiyoncuları aleyhine de daralıyor...
Bunun yerine kuş gözlemciliği, foto safari, kampçılık, yürüyüş, dağ ve orman bisikletçiliği, bitki kolleksiyonculuğu gibi uğraşılar rağbet görmeye başladı.

Çünkü doğa bunca tahribat karşısında yeni dengeler oluşturmak için şaşkınlaşıyor, hırçınlaşıyor. Çünkü doğada zaman kavramı olmadığı için acelesi yok.... O işine bakıyor. Eninde sonunda insanlara rağmen kendini gene bir dengeye oturtacaktır da...

Evet, doğada herşey bir şeyin dengesidir.
Sahi insan neyin dengesi acaba?
Dengesizliğin dengesi midir yoksa?...
....Yoksa Tanrının bencilliğinden dolayı sadece kendi varlığını farketsin diye mi, yarattı bu insanları.
İnsanların bencilliklerinin nedeni bu mu yoksa?
Elbette bu konular buranın değil felsefe kahvesinin konusu...

Bu nedenle şimdilik son söz:
Evet, avcılar ve avcılık hakkında yaklaşımımı nasıl bulursanız bulun hiç önemli değil; ama, ne olur yaban hayatın içinden elinizi çekin...

Teşekkürler sevgili hassoman, konuyu güzelce toparladığın ve düşüncelerini daha anlaşılabilir kıldığın için.

Son iki yazını okuyunca doğrusu, iyi ki yazmışım, iyi ki taş atmışım dedim. Bilirsin "Meyveli ağacı taşlarlar". Başka türlü bu kadar güzel yazılar okumak ne mümkün! Umarım bu küçük tuzak için kızmazsınız. :)

Bu vesile ile sizi avlamak niyetimde olmadığımı da beyan etmiş oldum, siz "mundar" olmasanız bile ben zaten etyemezim biliyorsunuz.

Bazı noktalarda açıklamalar yapmam, kendimce düşüncelerimi ortaya koymam iyi olur sanırım.

Örneğin "doğada her şeyin bir dengesi var, insan neyin dengesi?" diyorsunuz. Naçizane düşüncem, 'doğanın kendisinin' şeklinde. İddialı bir düşünce değil mi? Evet öyle, ancak son sel felaketleri, doğaya yaptığımız tüm hasarlar ve bir bütün olarak uygarlığımız bir çeşit doğayı yenme, evcilleştirme, ehlileştirme, kendi düşündüğümüz şekle sokma, alternatifini ortaya koyma çabası değil mi?

Forumumuz açısından belirtirsek, küçücük bahçelerimizde bile yabancı otları türlü çeşit yöntemler ile yok edip, kendi istediğimiz çiçekleri, bitkileri ekmiyor, dikmiyor muyuz, sanat da plastik sanatlar olsun, müzik olsun, her ne olursa olsun doğanın taklidi ile başlayıp, soyutlamalar ile gitmiyor mu, ... v.s. v.s.

Tabii ki yaşadığımız dönem itibariyle bu denge değil de dengesizlik şeklinde yaşanıyor. Bu konuda "daha çook fırın ekmek yememiz" gerekiyor, biliyorsunuz.

"Doğanın hırçınlaşması" da önceki üç paragrafta belirtilen ve doğa ile insanın av-avcı ilişkisindeki avcılık sürecinden kaynaklanıyor gibi geliyor bana. Yani bir çeşit eskiden insanlar diğer canlılar için daha avcı, ama doğa için daha bir av, bugün ise doğa için daha bir avcı ama insanlar bazında (örneğin sel felaketindeki insanlar) hala bir av konumundalar diyebilirim, 'teşbihte hata olmaz'ı ekleyerek.

Benim, size "tuzak kurmam, avlamaya kalkmam, başka avcıları kışkırtmam, kafanızda kabak patlatmam' konularında ise 'yok artık, o kadar da değil!' diyorum. Ama bakış açınız itibariyle :D'yı da patlatıyorum. İlahi hassoman, alemsiniz vallahi!

"Avcıları koruma ve yaşatma derneği, başkan adaylığı" konusu ve kişisel olarak başlık hakkındaki kendi konumumu bir kez daha açıklamam gerekiyor sanırım. Buna ihtiyaç var çünkü; mesele gittikçe 'ne İsa'ya, ne Musa'ya yaranamamak' istikametinde ilerliyor gibi bir durum oluştu.

Örnekle açıklayalım, konumum 'laikliği savunan bir inananın durumu' gibi düşünülebilir. Evet yine teşbihte hata olmaz'ı ısrarla ekliyoruz. Ben etyemez olmaya karar verdiğimde 10-11 yaşlarındaydım, gerekçem beslenmek için hayvan öldürmenin gereksizliği idi. Onyılları bulan süreçte haklı olduğumu da düşünüyorum.

Ama bunun böyle olması, bu konuda 'benim gibi düşünmeyenlerin' var olduğu (hatta çoğunluk) ve benim onları veya onların beni kendi düşünce ve davranışlarına çekmek için ikna etmeye çalışılmasını, metazori etkilemeyi gerektirmediği gibi onların/benim bu kararlarımızdan dolayı birbirimizi ağır eleştiri hakkını da vermiyor, diye düşünüyorum.

Özetle avcılığı ve avcıları varlığını ve devamını savunma noktasında değilim, ancak bu, onların düşündüklerine ve yasalar ve hukuk çerçevesinde yaptıklarından dolayı olanları ağır biçimde suçlanmasını savunmamı gerektirmiyor.

Yani tam olarak; 'düşüncenize katılmıyorum, ancak düşüncenizi özgürce açıklamanız ve toplumsal kurallar içerisinde yaşamanızı sonuna kadar destekliyorum' konumundayım.

Bu ikisini aynı anda yapmanın 'Ne İsa'ya, ne Musa'ya..." olarak algılanabileceğinin farkındayım ama bu beni caydırmıyor. Neysem oyum, inandığım, düşündüğüm, doğru'yu uyguluyorum zaten, başkasının hakkımdaki yanlış düşüncesi, kendisine ait olup, beni bağlamaz, hatta umurumda bile olmaz. Kendim için böyle düşünürken başkalarına bu hakkı vermemek ise bana göre değil. Üzgünüm ama durum bu.

Sizin kendinizi "av" olarak, beni de "kendini vuran acemi, tuzakçı" avcı olarak görmenize yol açan yazılarımı da bu düşünceler ile yazdım. Bana göre avcılık tartışılabilir, çeşitli görüşler ile şiddetli de olsa eleştirilebilir ama avcılara yönelik eleştirilerin sınırı vardır ve bu sınırlara saygı duyulmalıdır.

Peki bana göre siz bu sınırı aştınız mı? Sorusuna gelirsek;
Avcılık avcılıktır. Sonucunda bir canlıya ateş ediliyor. Hem de kaçana...
mesajınız üzerine yazdığım, 177 no'lu yazım (http://www.agaclar.net/forum/showpost.php?p=497596&postcount=177) ile bu sınıra göre konumuzunu netleştirmeyi amaçlamıştım. Cevaben gelen;
Haklısınız, avcılıkta sadece kaçana değil, uçana da, durana da ateş edilir... Bakın şimdi sizin yüzünüzden kastı daha da aştım iyi mi :( yanıtı ile bilerek aşıldığını ve bunun "benim yüzümden" olduğunu öğrenince (!?! :)) "avlanmaya çalışıldığınızı, tuzak kurulduğunu" iddia ettiğiniz, yazıyı (http://www.agaclar.net/forum/showpost.php?p=497738&postcount=180)yazmak farz oldu. Avcılığı namertlik ile eşitlemek değil mi bu sözlerinin vardığı nokta. Avcılığın tanımı gerçekten de bu mudur sizce?

Durum benim açımdan budur.

Ayrıca şu ana değin avcılığa yapılan eleştirilerin özünün "avcılığın öldürmeye indirgenmesi" olduğunu düşündüğümü de belirtmeliyim. 'Can almanın avcılığın ayrılmaz bir parçası olduğunu' hatırlatan ama tek parçası olmadığını düşünen biri olarak.

Belki siz yine dernek başkan adaylığı propagandası olarak göreceksiniz ama, avcılığa düz mantık ile bakmanın ötesinde tıpkı kuantum fiziğinde olduğu gibi, ilk başta paradoks gibi gelen bazı bilimsel gerçekler açısından konuya yaklaşılmasını daha doğru buluyorum. 'Nasıl yani?' derseniz;

Av-avcı ilişkisinde asıl kazanan tarafın av olduğu bilimsel tespiti, bir grup av içinde hangisinin av olacağında avcının değil, avın belirleyici olduğu bilimsel tespiti, v.s. v.s.

Evet, bunun için bazı ezberlerin kırılması gerekiyor ve evet şu an bu noktanın çok uzağındayız ama 'avcıların ne kadar taklit insanlar olduğu', "etik davranmadıkları" gibi insanları yargılamak yerine (buna hassoman da dahil, yok öyle "yakaya yapışmalar, sürek avının avı yapmalar, jüriler") bunlar gibi konular tartışılsın isterim doğrusu.


gece
'anlayışı kıt', "tuzakçı, kendini vuran, acemi avcı" olan forum üyesi!

pozitifköpek
17-09-2009, 12:14
Ayrıca şu ana değin avcılığa yapılan eleştirilerin özünün "avcılığın öldürmeye indirgenmesi" olduğunu düşündüğümü de belirtmeliyim. 'Can almanın

Av-avcı ilişkisinde asıl kazanan tarafın av olduğu bilimsel tespiti, bir grup av içinde hangisinin av olacağında avcının değil, avın belirleyici olduğu bilimsel tespiti, v.s. v.s.



Avcılık iki gücün karşılıklı güçlerini yarıştırması değildir. Avcılık güçlünün güçsüzü avlamasıdır. Doğanın avcılık kanunu budur. Avcı hayvan avlayacağı hayvanın en güçsüzünü, yaşlısını ve hastasını seçer. Bu hem avcının hem de avın yararınadır.
Güçsüz, hasta hayvanların avlanması gençlerin ve sağlıklıların hayatta kalmasına yardımcı olur, hasta ve güçsüzler sürüden ayıklanmış olurlar. Yavrularda potansiyel avdır. Avlanılması kolaydır. Güçlü yavru kaçarak kurtulur gene yavrular içinde de güçsüz av olur. Daha yavru iken güçsüzün yok olması ilerde sürü içinde bu güçsüzlüğünü yavrularına vermesi engellenir.

İnsanın avcılık yaparken bu kurala uyması gereklidir. eğer insan aklını kullanarak kendinden güçlü olan hayvanlarla bir güç yarışı içine girerse dengeleri bozar. İnsan av yaparken doğanın kuralına uymalı avını yaşlı ve güçsüzlerden seçmeli, genç hayvanları bırakmalıdır. İnsan avcılık yaparken teknolojiyi de kullanmamalıdır. Günümüz silahları ve elektronik malzemeler sanki avın kökünü kazımak için kullanılmakdadır. Teypler, otomatik tüfekler, beeper tasmalar vs. vs. Bunlar kullanılsa dahi yukarıda belirttiğim kurala tamı tamına uyulmalı av seçilerek ve ihtiyaç kadar avlanmalıdır. Eğer her avcı sadece kendi tüketebileceği kadar av avlasa insan avcının doğaya hiçbir zararı olmaz. Her insan avcı olmadığına göre avcı olanların tüketebileceği av eti devede kulak kalır. Ama bunu bizim memlektimizde böyle yapmıyorlar. 2-3 avcı bir keklik alayını sıkıştırdımı kökünü kurutana kadar vuruyorlar.

Doğada hiçbir canlı karar alamaz, hiçbir şeyi kendi istediği doğrultusunda belirleyip yön veremez. Hepsi onlara yüklenmiş görevleri bilinçsizce yerine getirirler. Sadece insan karar alma ve uygulama yeteneğine sahipdir. Bu özelliğinden ötürü doğanın dengesini bozabilir veya koruyabilir, çeşitli değişiklikler yapabilir, istediği gibi yön verebilir.

Doğada yaşam hakkı diye birşey yokdur. Yaşam hakkı sadece güçlüye tanınır. İnsan eliyle güçsüzü korumaya çalışarak onları yaşatma çabaları doğaya karşı gelmekdir. Bu dengeleri bozar.

Her yaşam alanının bir taşıma kapasitesi vardır. Bu kapasitenin üzerine çıkıldığında avcılık olmaz ise dahi hastalık ve üremede gerileme ile kapasite normal limitlerine çekişir. Örneğin bir bölgede yaşayan yerli, göç etmeyen bir hayvan popülasyonunu düşünün, burada avcı baskısı olmasın (insan veya hayvan) popülasyon önce artar sonra o gurubun içinde üreme yavaşlar ve hastalıklar baş göstermeye başlar ve popülasyon gene azalmaya başlar. Popülasyon artık o neslin yok olma derecesine geldiğinde üreme sıklığı artmaya başlar ve kendi kendisini dengeler. Avcı baskısı (insan ve hayvan) arttığı zaman da popülasyon gerilemeye başlarsa üreme sıklığıda artmaya başlar. Ama avcı baskısı belli bir seviyenin üzerine çıkdığı zaman üreme sıklığı buna yetişemez ve popülasyon gerilemeye başlar ve yok olmaya doğru gider.

kalambaklı
30-09-2009, 15:40
Avcılık iki gücün karşılıklı güçlerini yarıştırması değildir. Avcılık güçlünün güçsüzü avlamasıdır. Doğanın avcılık kanunu budur. Avcı hayvan avlayacağı hayvanın en güçsüzünü, yaşlısını ve hastasını seçer. Bu hem avcının hem de avın yararınadır.
Güçsüz, hasta hayvanların avlanması gençlerin ve sağlıklıların hayatta kalmasına yardımcı olur, hasta ve güçsüzler sürüden ayıklanmış olurlar. Yavrularda potansiyel avdır. Avlanılması kolaydır. Güçlü yavru kaçarak kurtulur gene yavrular içinde de güçsüz av olur. Daha yavru iken güçsüzün yok olması ilerde sürü içinde bu güçsüzlüğünü yavrularına vermesi engellenir.

İnsanın avcılık yaparken bu kurala uyması gereklidir. eğer insan aklını kullanarak kendinden güçlü olan hayvanlarla bir güç yarışı içine girerse dengeleri bozar. İnsan av yaparken doğanın kuralına uymalı avını yaşlı ve güçsüzlerden seçmeli, genç hayvanları bırakmalıdır. İnsan avcılık yaparken teknolojiyi de kullanmamalıdır. Günümüz silahları ve elektronik malzemeler sanki avın kökünü kazımak için kullanılmakdadır. Teypler, otomatik tüfekler, beeper tasmalar vs. vs. Bunlar kullanılsa dahi yukarıda belirttiğim kurala tamı tamına uyulmalı av seçilerek ve ihtiyaç kadar avlanmalıdır. Eğer her avcı sadece kendi tüketebileceği kadar av avlasa insan avcının doğaya hiçbir zararı olmaz. Her insan avcı olmadığına göre avcı olanların tüketebileceği av eti devede kulak kalır. Ama bunu bizim memlektimizde böyle yapmıyorlar. 2-3 avcı bir keklik alayını sıkıştırdımı kökünü kurutana kadar vuruyorlar.

Doğada hiçbir canlı karar alamaz, hiçbir şeyi kendi istediği doğrultusunda belirleyip yön veremez. Hepsi onlara yüklenmiş görevleri bilinçsizce yerine getirirler. Sadece insan karar alma ve uygulama yeteneğine sahipdir. Bu özelliğinden ötürü doğanın dengesini bozabilir veya koruyabilir, çeşitli değişiklikler yapabilir, istediği gibi yön verebilir.

Doğada yaşam hakkı diye birşey yokdur. Yaşam hakkı sadece güçlüye tanınır. İnsan eliyle güçsüzü korumaya çalışarak onları yaşatma çabaları doğaya karşı gelmekdir. Bu dengeleri bozar.

Her yaşam alanının bir taşıma kapasitesi vardır. Bu kapasitenin üzerine çıkıldığında avcılık olmaz ise dahi hastalık ve üremede gerileme ile kapasite normal limitlerine çekişir. Örneğin bir bölgede yaşayan yerli, göç etmeyen bir hayvan popülasyonunu düşünün, burada avcı baskısı olmasın (insan veya hayvan) popülasyon önce artar sonra o gurubun içinde üreme yavaşlar ve hastalıklar baş göstermeye başlar ve popülasyon gene azalmaya başlar. Popülasyon artık o neslin yok olma derecesine geldiğinde üreme sıklığı artmaya başlar ve kendi kendisini dengeler. Avcı baskısı (insan ve hayvan) arttığı zaman da popülasyon gerilemeye başlarsa üreme sıklığıda artmaya başlar. Ama avcı baskısı belli bir seviyenin üzerine çıkdığı zaman üreme sıklığı buna yetişemez ve popülasyon gerilemeye başlar ve yok olmaya doğru gider.

Sayın arkadaşım bilgilerin için teşekkür ederim.Keşke avcılar dişi hayvanları vurmamaya çalışsalar da bizler de hem av hem de av sayesinde spor yapabilsek.AVCILIK BENCE BİR SPOR'DUR.
Bu arada sevgili Halil Önen beye selamlar.
Saygılarımla,:)

Halil Önen
04-10-2009, 13:11
Wisconsin Üniversitesi profesörlerinden Robert Jakson ve Robert Norton tarafından binlece avcı ile yüz yüze görüşme sonucu gerçekleştirilmiş çalışma sonuclarına göre, avcıların avla ilgili davranış gelişmelerinden olan dördüncü aşamayı oluşturur.

4_ METOT BASAMAĞI

Bu basamaktaki avcı, beceri gerektiren ve dolayısıyla ava daha kaçıp kurtulma olanağı sağlayan avalanma metolarına yönelmektedir.

Bu basamağa ulaşmış avcılar kullandıkları silahların kalibrelerini düşürürler.

Örneğin 12 çaplı bir bir silah yerine 16 çaplı veya çok daha küçük çaplı silahlara (20 veya36) kendi özgür iradeleri ile yönelirler.

Hatta bu silah, tek kırma veya ağızdan dolma bir silah bile olabilir.

Bu basamakta avlanma fiili yavaş yavaş birinci plandaki yerini kaybeder.

Avlanmış olmak veya av sırasında vurup vurmamak artık eskisi kadar önemli değildir.

Bazı hallerde avın kaçması onu sevindirir.

Çevre ile farklı boyutlardaki ilgi bu basamakta yoğunlaşır.

Avlanmaya gittiği bölgenin sosyal ve ekonomik değerleri hakkında bilgi toplama ihtiyacı bu basamakta başlar.

Avlanma süresi, gün içinde olduğu gibi yıl içinde de kısalmıştır.

Kendisine tanınan avlanma limitleri altında av yapmış olması, onu artık eskisi gibi üzmemektedir.

Azla da yeterince haz alınabileceği şelindeki düşünceler yavaş yavaş
kemikleşme sürecine girmeye başlamış, hatta, değerleri içinde bir yargı olarak yerine oturmaya başlamıştır.

Doğaya bakış açısında köklü değişimler bu basamakta başlar .

Avcının kafasında geçmiş yıllara göre farklı soru ve cevaplar oluşmaktadır.

Neden? Niçin? Nasıl? ağırlıklı sorular gündemin yoğunluğunu teşkil eder.

Bu basamakta avcı her konuda seçiçidir.

İsteklerinde taviz vermez.

Yapılan sohbetlerde yaşanan günün olayları hakkında felsefi boyutlar içeren ve gittikçe yoğunlaşan ağdalı konuşmalar ağırlık kazanır.

Her konuda ayrıntılara inilmeye başlanır.

Genç avcılara verdiği öğütlerde daha tutarlı ve ısrarcıdır.

Geçmişi sorgulamanın başlangıcı, metot basamağının son yıllarıdır.

Rastgele

ridvankocatas
11-10-2009, 18:13
Sırf bu konuya bir şeyler yazabilmek için sitenize üye oldum. İnşallah sitenizin geri kalan kısımlarınıda incelemeye devam edeceğim. Konu omer Eser beylerin kendi yorumu ile yazılmış bir konu. Ama devamındaki bir takım mesajları biarzda biz avcıları rencide edebilecek derecede yazılan cevaplar.
Bizler gerçek avcılarız. Yani avcılık terimlerinde "bohçacı" olarak tabir edilen kanunsuz, kitapsız, kuralsız ve kayıtsız katliam yapanlardan değil.
Bizler Orman bakanlığına bağlı Yaban hayatına bağlı, kayıtlı avcılarız. Her sene kişi başı yaklaşık 200 milyon civarı YABAN HAYATI'na vergi, harç yatırıyor ve Yaban hayatının doğaya hayvan salmasına katkıda bulunmaya çalışıyoruz.
Ayrıca kendi kuluçka makinamda her sene 200 civarında kekliği üretip doğaya salıyorum.
Avcılar kulübü bünyeisnde gönüllü olarak kaçak avcılık yapanları tespit etme çabasında bulunuyoruz.
Bahçelere, tarlalara zararda bulunan domuzları sürek ya da ekip avları ile azaltmaya ve korkutmaya çalışarak çiftçimizin ve köylümüzün ürünlerini korumaya çalışıyoruz.
Av sezonu haricinde ve karlı kış günlerinde yine dağdaki keklik ve diğer yaban hayvanlarına yem ve yiyecek bırakarak onların köylere ve yerleşim yerlerine yaklaşmasına ya da ölmesine mani olmaya çalışıyoruz.
Yasaların, MAK kararlarının koyduğu avda limit kurallarına uyararak katliam yapmadan limitli olarak av yaparak dönüyoruz.
Avda palamut, zeytin, çınar gibi tohumlarıda zaman zaman ekip, siteninde ana temasını oluşturan aağaçlandırmayada yine bir avcı olarak katkıda bulunmaya çalışıyoruz.
VS. VS. VS. VS. VS.
Daha çok uzayacak bir konu ama acaba yukarıdaki saydığım ve doğaya katkıda bulunmak için yapılan, bir avcının yaptığı hareketleri acaba bu sitede kaç kişi yapıyor??

ridvankocatas
11-10-2009, 18:24
Avcılar gerçekten bu tarihlere uyuyor mu?

Uymaz olurmu? Bu ahfta keklik avı açıldı AKdenizde. Ama ben gidemeidm o ayrı :(

pozitifköpek
11-10-2009, 20:48
Sırf bu konuya bir şeyler yazabilmek için sitenize üye oldum. İnşallah sitenizin geri kalan kısımlarınıda incelemeye devam edeceğim. Konu omer Eser beylerin kendi yorumu ile yazılmış bir konu. Ama devamındaki bir takım mesajları biarzda biz avcıları rencide edebilecek derecede yazılan cevaplar.
Bizler gerçek avcılarız. Yani avcılık terimlerinde "bohçacı" olarak tabir edilen kanunsuz, kitapsız, kuralsız ve kayıtsız katliam yapanlardan değil.
Bizler Orman bakanlığına bağlı Yaban hayatına bağlı, kayıtlı avcılarız. Her sene kişi başı yaklaşık 200 milyon civarı YABAN HAYATI'na vergi, harç yatırıyor ve Yaban hayatının doğaya hayvan salmasına katkıda bulunmaya çalışıyoruz.
Ayrıca kendi kuluçka makinamda her sene 200 civarında kekliği üretip doğaya salıyorum.
Avcılar kulübü bünyeisnde gönüllü olarak kaçak avcılık yapanları tespit etme çabasında bulunuyoruz.
Bahçelere, tarlalara zararda bulunan domuzları sürek ya da ekip avları ile azaltmaya ve korkutmaya çalışarak çiftçimizin ve köylümüzün ürünlerini korumaya çalışıyoruz.
Av sezonu haricinde ve karlı kış günlerinde yine dağdaki keklik ve diğer yaban hayvanlarına yem ve yiyecek bırakarak onların köylere ve yerleşim yerlerine yaklaşmasına ya da ölmesine mani olmaya çalışıyoruz.
Yasaların, MAK kararlarının koyduğu avda limit kurallarına uyararak katliam yapmadan limitli olarak av yaparak dönüyoruz.
Avda palamut, zeytin, çınar gibi tohumlarıda zaman zaman ekip, siteninde ana temasını oluşturan aağaçlandırmayada yine bir avcı olarak katkıda bulunmaya çalışıyoruz.
VS. VS. VS. VS. VS.
Daha çok uzayacak bir konu ama acaba yukarıdaki saydığım ve doğaya katkıda bulunmak için yapılan, bir avcının yaptığı hareketleri acaba bu sitede kaç kişi yapıyor??

Bunların hepsi göstermelik yapılıyor bu ülkede. Yaban hayatına verilen vergiyle nereye ne salınıyor? Hiç bir şeyin salındığı felan yok. Zaten av üretimi yapacak, salımları yapacak yetişmiş uzman personel yok ki bu memleketde kim nasıl yapacak. Göstermelik 3-5 tane adam çıkıp salıyor kuşları onlarında ne yaptıklarından haberleri yok. Bu iş işin uzmanı yaban hayatı idaresi ile olur hani nerde yaban hayatı idaresi bu memleketde.
Denildiği gibi av üretilip salınınca av olur hani, nerde av? Salınan sülünler, keklikler nerde? Nerdeyse gidip avlanalım. Hani geyikler, karacalar nerde? İstanbul meraları sülün doluydu nerde hani? Karadenizin sülünleri nerde?
Salınan kuşlar nerede?

Avcının tarihe, limite uyduğu yok. Eskiden eli silahlı derlerdi şimdi bohcacı diyorlar. Hep bunların üzerine atarlar ama sorarsan hepsi limitlere, kurallara uyar. Bunların hepsi avcı palavrasıdır. Türkiye'de avcının yüzde 95i limite kurala uymaz. Zaten adamları kimse kontrol etmez. Kırsalda zaten adamın tezkeresi, ruhsatı bile yoktur.


Av sezonu haricinde ve karlı kış günlerinde yine dağdaki keklik ve diğer yaban hayvanlarına yem ve yiyecek bırakarak onların köylere ve yerleşim yerlerine yaklaşmasına ya da ölmesine mani olmaya çalışıyoruz.


Eğer böyle yapıyorsanız doğaya fayda değil zarar veriyorsunuz. Bu iş bilinçli olarak yapılmalıdır. Önce doğru dürüst çalışan bir yaban hayatı idaresi kurulmalıdır. Bu iş içinde yetişmiş personel temin etmek amacıyla ilgili üniversitelerin fakülteleri faaliyete geçirilmelidir.

Yaban hayvanlarının hayatına müdahale etmek için bu konuda uzman olmak gerekir. Gelişmiş ülkelerde yaban hayatı idaresi vardır. Bu konu ciddi bir eğitim gerektirir. Türkiye’de yaban hayatı idaresi yoktur. Orman bakanlığı, milli parklar idaresi içinde göstermelik bir takım bölümler halinde vardır. Dışarıdaki gibi nitelikli bir yapısı yoktur. Bu konuda eleman yetiştiren, eğitim yapan bir kurumda memleketimşizde yoktur.

Yaban hayvanlarını kurtarmak bazen onlara zarar verir. Özellikle göçmen hayvanlar göç yollarında çeşitli zorluklarla karşılaşırlar, yiyecek bulamazlar, hasta olurlar, sert hava koşullarına dayanamazlar. Bu onların göç eden sürüsü için bir seleksiyon yöntemidir. Sağlıksız, zayıf olanlar bu göç esnasında elenirler ve sağlıksız, dayanıksız bireyler sürüden çıkar geriye sağlıklı, dayanıklı sağlam bireyler kalır. Eğer insanlar yardım edip bu zayıf bireylerin yaşamını sürünün içinde devam ettirmelerini sağlarlarsa bu sağlıksız genler sürü içinde devam ederek gittikce sürünün daha da sağlıksız, dayanıksız bir hal almasına yardımcı olurlar.

Yaban hayvanlarının yavrularının kurtarılmak amacıyla yaban hayatından alınıp insan yardımı ile büyütülüp tekrar yabana salınmasıda o hayvanın ırkına göre sakıncalı olabilmekdedir. Özellikle yırtıcı hayvanlar avlanmayı, yiyecek bulmayı kendi sürüleri içinde öğrenirler. İnsan tarafından öğretilen, insan kokusuna alışan hayvanları tekrar doğaya salmak o hayvanın doğada zorlanmasına ve çoğununda hayatını devam ettirememesine neden olur. Örneğin kedigillerden olan aslan, leopar vs hayvanlar yavrularına yaralı bir hayvan getirerek onu avlamasını öğretirler. Nat.Geog. kanalda böyle bir olayın videosunu belki seyretmişsinizdir. Bir leopar bir antilop yavrusunu yakalayıp ve sadece arka bacağını yaralayıp onun rahat bir şekilde koşamaz hale getirdikden sonra 3 tane yavrusunun önüne bırakıyor. Yavrular önce bu antilopla oyun oynuyorlar ve sıkılınca bırakıyorlar. Antilop kaçmaya başlayınca anne gidip gene getiriyor ve bu sefer antilopu biraz daha yaralayıp kan çıkmasını ve etlerinin sarkmasını sağlıyor. Antilop kaçmaya çalışırken zaten karınları acıkmakda olan yavrular daha önceden annenin onlara parçalar halinde yedirdiği et ve kan kokusunu aldıkları için canlı antilopu artık oyun dışında yiyecek olarak görmeye başlıyor ve yavaş yavaş ısırıp parçalamaya başlıyorlar ve sonunda yavrular antilopu öldürüp yiyecek hale geliyorlar. Yavrunun hayatta kalabilmesi için bu dersi alması gerekiyor. İlerleyen zamanlarda yavrular anneleri ile ava çıkıp kendileri uygun avları yakalamaya çalışıyorlar ve kaçırdıklarını anneleri tuttarak yardım ediyor ve böylece kendi başlarına hayatta kalmasını öğreniyorlar. Yırtcı diğer hayvanlarda yavruların buna benzer dersler vermekdedirler. İnsan tarafından doğadan alınmış yavruya bunları öğretmek pek kolay olmaz. Yaban hayatının insan tarafından kurtarılması yaban hayatı üdaresinini doğru dürüst çalıştığı ülkelerde sadece zorunlu hallerde ırkın neslinin tehlikeye düştüğü hallerde olur. Yoksa onlar her buldukları yaralı, hasta, yavru yaban hayvanını kurtarmak için uğraşmazlar.

Hayvanat bahçeleri yaban hayvanları için bir hapishane, zulum yerleridir. Yaban hayvanlarını satan petshoplar da aynı kategoridedir. Hayvavat bahçelerinin kapatılması için gerekenler yapılmalıdır. Darıca hayvanat bahçesi maddi sıkıntılar nedeniyle hayvanlara bakacak sponsor aramakda ve insanların yapacakları yardım ile isimlerinin o hayvanın kafesinin önüne asılmasını talep etmekde ve bilinçsiz hayvan severlerde buna destek vermekdedirler. Yaban hayvanlarını doğadan alıp kafeslere kapamak, kafeslerde esaret altında üretip ömürlerini gene kafes içinde geçirmelerini sağlamak bu hayvanlara yapılacak en büyük zulümdür.
Hayvan veya insan olsun esaret hayatı yaşamak dünya üzerinde yaşanacak en büyük zulümdür. Kurulmuş olan bu Yaban Hayatı Kurtarma ve Rehabilitasyon Derneği ve hayvanlara yardım ettiklerini söyleyen diğer dernekler hayvanat bahçelerinin ve yaban hayvanlarını satan petshopların (maymun, papağan, sürüngenler vs) kapatılması için çaba sarfetmelidirler. Hayvan seven bir insan hayvanat bahçesine gidip esir hayvanları seyredemez, buna yüreği dayanamaz. Günümüzde hayvanat bahçelerinde kafesler geniş tıutulmakda etrafı çevrili toprak alanlarda hayvanlara geniş yerler sağlanmakdadır. Fakat bunun da kafesden bir farkı yoktur. O hayvan doğal ortamında değildir. Kilometrelerce açık alanda koşamamakdadır. Yabanda bir gördüğü yeri belki bir daha ne zaman görmekdedir, bu hayvanlar uçsuz buçaksız alanlarda koşmakdadırlar. Ama hayvanat bahçelerinde dönüp dolaşıp aynı yerde durmakdadırlar.

Yaban hayvanlarına müdahale edilmemelidir. Hiçbiri doğadan alınmamalıdır. Yaban hayvanlarının korunması yaşam alanlarının korunması ile olmalıdır. Yaşam alanlarına girilmezse, tahrip edilmezse, kirletilmezse onları korumaya, beslemeye, tedavi etmeye gerek yoktur doğa onları kendi düzeni içinde koruyacakdır.

Halil Önen
11-10-2009, 23:21
Sırf bu konuya bir şeyler yazabilmek için sitenize üye oldum.
İnşallah sitenizin geri kalan kısımlarınıda incelemeye devam edeceğim.

Hoş geldiniz Sn. ridvankocabaş,
sırf bu konya yazmak için üye oldum demişsiniz ancak sitemizi tanıdığınızda sizin birçok konuya da yazacağınıza inanıyorum.;)

Avcıları rencide edici bir çok iletiden şikayetciyim demişsiniz de bu site avcı sitesi değil ve sadece bize ayrılmış bu bölümde yazışıyoruz ve avcı olmayan dostlarımızın da görüşlerini yazmalarının hakkı olduğunu düşünüyorum.

Bu karşılıklı iletişimin birbirimizi etkilediğini ve avcı olmayan dostlarımızın biz avcılarını tanıma olanağı sağladığını biliyorum zira bu konuda sizlerinde görüşlerinizi bekliyoruz. Elbette burada biz gerçek avcıların tavırları çok önemli.

Kaçak avcılık ile ilgili çalışmalarızı ve duyarlılığınızı kutluyorum, avı ve yaban hayatını en iyi tanıyan avcıların aynı zamanda en iyi koruyucu, denetleyici olabileceklerine inananlardanım.

Evet bazı yıllar_20,30,40_ yıl gibi havalar çok sert geçiyor. Av hayvanları diğer yaban hayvanları uzun, karlı ve çok soğuk dönemlerde yiyecek bulamıyor ve avlaklarını terk etmek zorunda kalıyor.

Bu olağan üstü durumlarda bazı avcıların ve avcı külüplerin onlara geçici bir süre yiyecek sağlamaları takdir edilecek bir durumdur bunun göstermelik ya da şov amaçlı olmadığını bilmelerini isterim yine de bu çalışmaların av ve yaban hayatı ve avcı kulüpleri işbirliği ile yapılması çok daha uygundur diye düşünüyorum.

Rastgele

Halil Önen
11-10-2009, 23:52
Ayrıca kendi kuluçka makinamda her sene 200 civarında kekliği üretip doğaya salıyorum.

Sevgili ridvankocabaş,
böyle bir şey yaptığına çok sevindim ve bende yapmak istiyorum. Zaten çoktan beri aklımdaydı.

Biz de avcılar kulübü olarak dört yıl önçe Av ve yaban hayatı işbirliği ile 250 adet keklik yavrusunu 21 gün ağ ile çevrili geniş bir kafeste besledik, büyüttük tabii 21 gün gece gündüz nöbet tuturak, sonra doğaya saldık.

İki yıl da avı yasakladık. Hani faydası oldu mu dersen, pek olmadı.

Birincisi, Merkez Av Komüsyonunun av yapmak isteyen avcılara gönderdiği haritada buraları üreti alanı diye belirtiyor ve bunu gören avcıların sezon açıldığında o bölgeye aşırı bir yığılması ve av baskısı oluyor.

İkincisi avlağa keklik salınmadan önce bir envanterin çıkarılması gerekiyor ki ne kadar kuş kazanılmış, bu bilinmiyor.

Benim sizden öğrenmek istediğim;

bu kuluçka makinesi hakkında bilgi...

Ayrıca saldığınız keklikler ne kadar büyük yani kaç günlük ve bunlar dağal yaşama ne kadar uyum sağlıyabiliyor.

Saldığınız keklikler yerli keklik sürülerine karışıyor mu ve onlarla eşleşiyor mu? Yoksa ayrı sürüler halinde mi yaylım yapıyor?

Salınan keklikler yerli keklikler gibi kendilerini düşmanlarından koruyabiliyor mu?

Daha çok soracaklarım var da yeni geldin, geldiğine pişman etmeyeyeyim bari.:p

Rastgele

pozitifköpek
11-10-2009, 23:58
Biz kırk kişiyiz kırkımızda birbirimizi biliriz.


Mak kararları avlanma limitleri.

KUŞLAR Avlanma Limiti
Bıldırcın 10
Üveyik 8
Karatavuk 3
Güvercin (kaya güvercini) 6
Çulluk (orman çulluğu) 4
Saksağan 15
Tahtalı, sakarmeke, yaban kazı (sakarca kazı) 3’er
Alakarga, Suçulluğu (bekasin) 1’er
Kınalı keklik, kum kekliği ve kaya kekliği Toplam 2
Kılkuyruk, yeşilbaş, bozördek, fiyu, kirik (çamurcun), macar ördeği, tepeli patka, karabaş patka, elmabaş patka, çıkrıkçın, kara ördek ve altıngöz (Toplam avlanma limiti içinde kara ördek, karabaş patka, altıngöz ve kılkuyruk sayısı 1 adetten fazla olamaz) Toplam 6
Küçük karga, ekinkargası, kara leşkargası ve leşkargası Toplam 15
Serçe ve Kızılsırtlı Örümcek Kuşu (Atmaca yakalamak amacıyla, Atmacacılık sertifikası sahibi kişiler tekrar doğaya canlı olarak bırakmak kaydıyla yakalayabilir.) Yılda Toplam 4
MEMELİLER
Yabani tavşan, 1’er
Adatavşanı, sansar (kayasansarı, ağaçsansarı), yaban domuzu (bek ve yürüyüş avında avcı başına) 2’ şer
Çakal 1
Tilki 2

Hani nerede bunun içinde sülün, çil, geyik, karaca vs.

Yok çünkü koruma altına alınmış durumdalar. Bir ülkede bir av hayvanın vurdurulmayacak derecede koruma altına alınması demek o ülkede yaban hayatı idaresinin olmadığı anlamına gelir. Bu hayvanların vurdurulamayacak derecede azalması demek o ülkede avcılığın başı bozuk bir şekilde yapılıyor olması demekdir. Avcının limitlere, kurallara uymadığının göstergesi demekdir. Avcı faturayı tarım ilacına, devlet su işleri gibi sulak alanları kurutanlara çıkarır. Evet doğrudur ama bizim ülkemizde avcının da payı çok büyükdür. Sülün ormandan çıkmaz ormanda tarımmı yapılıyor da sülünler koruma altına alınacak kadar azaldı? Geyikleri, karacaları tarım ilacımı yok ediyor. Ekinlerin içinde, anızda otlayan geyik dünyanın neresinde görülmüş? Trakyadan, Türkiye sınırından çıkın heryerde tabelalar görürsünüz geyik, karaca çıkabilir diyen. Sülünler orman yollarından giderken yol kenarlarından havalanır seyredersiniz. Sülün hangi avrupa ülkesinde koruma altında? Geyik, karaca hangi avrupa ülkesinde koruma altında? Orada neden korumaya ihityaç olacak kadar azalmıyor bu hayvanlar. Orda da avcı var, orda da tarım yapılıyor. Oranın avcısı vurdumu pikapların arkasını dolduruyor. Ama bitmiyor, tükenmiyor.

Keklik limiti 2 tane adam İstanbul’dan kalkıyor Erzincan’a, Sivas’a keklik avına gidiyor. 1000 km yol yapıyor bir o kadarda geliyor. Limit 2 kuş acaba 2 kuş vurup dönüyormu? Kesinlikle dönmüyor. Limit felan hak getire. Limit yoooook Türk avcısına limit yok. 30 yıllık avcılık hayatımda o kadar yolu gidipde 2 kuş vurup geleni görmedim ben, kimsede göremez.

pozitifköpek
12-10-2009, 00:10
Biz de avcılar kulübü olarak dört yıl önçe Av ve yaban hayatı işbirliği ile 250 adet keklik yavrusunu 21 gün ağ ile çevrili geniş bir kafeste besledik, büyüttük tabii 21 gün gece gündüz nöbet tuturak, sonra doğaya saldık.

İki yıl da avı yasakladık. Hani faydası oldu mu dersen, pek olmadı.



Yapamazsınız. Çünkü bizde denedik yapamadık. 2 senede keklik üredi çoğaldı mera ava bir açıldı. O meraya hiç gelmeyen yolunu dahi bilmeyenler duydu geldi bir sezonda kekliğin kökünü kazıdılar elde var sıfır. Bu kekliği tarım ilacı felan bitirmedi avcı bitirdi. Ayrıca salımın nasıl yapılacağı ile ilgili de bilgili olmak gerekiyor. ne miktarda salınmalı, nasıl salınmalı vs. bizler bunları bilmeden saldım çayıra mevlam kayıra usulü yapıyoruz bu işleri.

Bu işler avcı kulüpleri ile ferdi çalışmalarla olmaz. Yaban hayatı idaresi ve yetişmiş uzman personel gerekli. Siz yabandaki hayvan popülasyonu nasıl sayılır, hangi yöntemler kullanılır, hangi yöntem ne kadar fire verir, bunların ortalamaları neye göre alınır, mevcut popülasyon sayısına göre nekadar salım yapılmalı, fazla popülasyon nasıl indirilip dengelenmeli, predatör mücadelesi onları yok etmeden nasıl yapılacak, yaban hayvanını hangi şartlarda beslemek zorunludur, genelde yaban hayvanına yemleme yapılmaz vs vs vs biliyormusunuz. Avcı kulüpleri bunları biliyorlarmı, biliyorlarsa onlara bu eğitimi kim verdi. Yurtdışında yaban hayatı idaresi 4-5 yıllık bir yüksek öğrenimi gerektiriyor. Avcılar bu eğitimi kahvehaneye dönmüş olan avcı külüplerindenmi alıyorlar. Yoksa tam anlamıyla bir soytarılık müsveddesi olan avcı kurslarındanmı öğreniyorlar.

adero
12-10-2009, 10:30
Biz kırk kişiyiz kırkımızda birbirimizi biliriz.

Keklik limiti 2 tane adam İstanbul’dan kalkıyor Erzincan’a, Sivas’a keklik avına gidiyor. 1000 km yol yapıyor bir o kadarda geliyor. Limit 2 kuş acaba 2 kuş vurup dönüyormu? Kesinlikle dönmüyor. Limit felan hak getire. Limit yoooook Türk avcısına limit yok. 30 yıllık avcılık hayatımda o kadar yolu gidipde 2 kuş vurup geleni görmedim ben, kimsede göremez.

gerçekten doğru söylüyorsunuz.
Geçen sene bizim burdan arkadaşlar gitmişlerdi sivasa, 20 tane falan keklik 5 tane tavşan vurmuşlardı ama limitlere uyulmuyor. bu sene 5 keklik 3 tavşan vurmuşlar.
Ben dün ankaradaydım sabah saat 7 den öğlen saat 14 e kadar ayaklarım çatladı, Bir tane ne keklik ne tavşan hiçbirşey yok. Tarım ilaçlarının etkisi büyük ama en büyük faktör köylü, Sezon açılmadan traktörlerle meralara girilip far ile tavşan avlanıyor. Bu durumun herkez farkında ama hiç kimse birşey yapmıyor. Şimdi limite kimse uymuyor neden, çünkü kontrol yok.

Ben yeni avcıyım yani 4 seneden beri avcılık yapıyorum. Daha bir kere ormancılar gelipte çıkarın bakalım avlarınızı kaç tane vurdunuz demedi, Çıkarın bakalım tüfeklerde kaç tane fişek var bakılmadı(otamatik tüfekler normalde 3 adet fişek bulundurabilirler,ama içinde bu limite uyulsun diye takoz denen bir çubuk var onu çıkarınca 8 tane alan bile oluyor), Arazide bir tane ormancı görmedim.
Böyle olursa gerçekten durum çok kötü

Halil Önen
12-10-2009, 21:58
Değerli dostlar; Bana bir arkadaşım ispanyol seter (Av köpeği) bir yavrucak hediye etti, henüz şu an da 5 aylık bakımı ve gelişmesi hakkında bilgisi olanlar bana yardım edebilir mi!...
Saygı ve sevgiler sunarım,

Sevgili kalambaklı ingiliz seter'in hayırlı olsun.

Eğitim konusunda yardımcı olabilirim ki şu anda benimde 6 yaşında bir Lavrak seterim var.

Ancak sormadan edemiyeceğim, gerçi almışsınız ama yapacağınız avın türüne göre mi seçtiniz köpeğinizi.?

Ya da şöyle diyeyim, seter, keklik çulluk avı için çok ideal bir av köpeği.

Fakat bıldırcın avı için çok özen istiyor tüylerinden dolayı. Çünkü pamuk tarlalarında ya da balkanlık yerlerde tüylerine buralarda domuz pıtrağı dediğimiz
ve yapışkan otlar ince tüylerine yapışıyor ve köpeği çok zor durumda bırakıyor.

Dilerim bunu düşünmüşsünüzdür.

Rastgele

cello
13-10-2009, 15:34
Benim sizden öğrenmek istediğim;

bu kuluçka makinesi hakkında bilgi...
Bende bu vesile ile kuluçka makinasında çıkan keklik kuluçkaya yatarmı diye soracağım. Çünkü tavuk ve bıldırcında kesinlikle yatmıyor.

kalambaklı
15-10-2009, 15:10
Sayın rıdvankocatas; e mail bölümünüz kapalı .
Saygılar,

kalambaklı
15-10-2009, 15:13
Ben yeni avcıyım yani 4 seneden beri avcılık yapıyorum. Daha bir kere ormancılar gelipte çıkarın bakalım avlarınızı kaç tane vurdunuz demedi, Çıkarın bakalım tüfeklerde kaç tane fişek var bakılmadı(otamatik tüfekler normalde 3 adet fişek bulundurabilirler,ama içinde bu limite uyulsun diye takoz denen bir çubuk var onu çıkarınca 8 tane alan bile oluyor), Arazide bir tane ormancı görmedim.
Böyle olursa gerçekten durum çok kötü
Dostum, Bizde spor ve piknik yaparız fena mı olur!.....

cmhndl
16-10-2009, 03:08
Ava gitmek benim için bir tutkudur ve bu tutkudan vazgeçemem. Ama ben avlanmayı değil de avlakta bulunmayı , semaverimde çay demlemeyi , mangalımda et pişirmeyi , açık havaya karşı kadeh kaldırmayı daha çok seviyorum .Ama işin yanında 2 fişek atmak ve o anki adrenalini vucutta hissetmek o anı yaşamak ta işin ekmeğe tat veren balı kaymağı . Hem sportif amaçlı balıkçılıkta hemde sportif amaçlı kara avcılığında tebliğlere kurallara uyarsak bu ülkede niceler sene av yaparız . Yani avcılık kötü bir şey değildir yeterki insan ne yaptığını bilsin.

Sevgilerimle...

cmhndl
16-10-2009, 03:29
Anadoluda hangi avcının tüfeğinin ruhsatı, av tezkeresi var? Adamın MAK dan MUK dan haberi bile yok. Avlanmak haftada 3 günmüş! Nerede 3 gün sadece şehirlerden ava gidenler için git köylere bak bakalım adamın kafası estimi alıp tüfeği çıkar avına. Bu kurallar büyük şehirlerde yaşıyorsan geçerli.
.

Geçen seneki bıldırcın curnatasında samsun çinik bölgesinde avdayım karşıdan biri geliyor önüne bir poşet bağlamış içinde bir kaç av var , omzunda iste nerde ise tüfeğin namlu boyutunda uzatmalı otomatik tüfek var ( MAK kararına göre 3 Fişek ) o sıra önünden bir kuş havalandı aman allah kaçma şansı yok , tan - tan - tan - tan -tan 5 fişek attı ve kuş düştü bende tarladan çıktım yanına geldim .
Ben.-Rastgele abi nasıl durumlar

Köylü- İyi kuş var yeğenim

B- Sende mermi sınırı yok heralde dayı maşallah baya bi salladın kuşa

K- Evet yeğenim 8 li bu 8 tane sayıyor .... markalı şu kadar paraya aldık

B- Eee bide av vergisi falan da verdin tabi dayı baya para harcamışın sende bu işe

K- Ne vergisi yeğenim yav vergi mergi ne işim olur ha urda allahın bereketi 2 kuş var onu vuruyoruz
B- Dimi dayı av vurmak için bide paramı verilir...

Dedim ve yanından ayrıldım . Köylerde durum böyle gerisini siz düşünün :)

cmhndl
16-10-2009, 03:31
Halil Önen bey çok güzel yazılar yazmışsınız sizi canı gönülden tebrik ederim.

kalambaklı
17-10-2009, 11:54
Dostlar, geçen hafta köpeğimi alıp şöyle bir dolaşayım dedim, bir de baktım ki bütün dağlar bıldırcın dolu, ağır ağır en yakın dağın kuytusuna gelince ne göreyim avcılar oturmuşlar fakat bıldırcın vuran yok. Meğerse onlar diğerleri gibi teyp kurmuşlar kuşların toplanmasını bekliyorlarmış, bize de spora devam etmek kaldı.
Jandarmaya şikayette bulundum, fakat binlerce jandarma olsa baş edilmezmiş.
Önemli olan doyumsuz değil bilinçli avlanmak ama nerede o mantık.
Saygı ve sevgilerimle,

kalambaklı
17-10-2009, 18:45
Hani nerede bunun içinde sülün, çil, geyik, karaca vs.
Sayın pozitifköpek; Sülün,çil,geyik,karaca varmıdı ki biz hiç göremedik.
Saygı ve sevgilerle,

kalambaklı
18-10-2009, 22:23
Ne yapalım dostum!..Devlet Anadolu' da okuma yazma sorununu çözememişse,teyple bıldırcın,farla hayvan katliamınına nasıl çözüm bulunur.
Sevgi ve saygılarımla,

Halil Önen
30-10-2009, 14:14
Ama bir kediyi değil de bir köpeği (hele o av köpeğiyse) ezseydim bu defa yorumunuz ne olurdu bilemem gari...
Rastgele, avınız bereketli olsun...

Bir avcıyı direksiyon başındayken bir kediye çarptığını göremezsiniz, zira o doğal yaşam içinde var olan avcı ufkunu genişletmeyi öğrenmiştir.

Halbuki o da 360 derecelik dünyanın % 20 sini bir açı ile görürken bir uyanıklık geliştirmiş, öne bakarken herhangi bir şeye konsantre olmamayı öğrenmiştir.

Görüş alanının çevresindekileri tanımlayan gerçek avcı direksiyon başında olsa bile bir an dikkatini tuhaf bir şeyin_ bir kedinin yola fırlaması gibi_ farkındalığı çektiğinde, arazi algılama yeteneğinden yararlanır ve böyle bir talihsiz kazaya yakalanmaz.

Usta bir avcının doğal yaşamı gözlemleme kabiliyetleri diğer bazı bireylere göre daha iyidir, zaten onu iyi avcı yapan da bu yeteneğidir.

Bu sanatsal bir beceride olduğu gibi doğuştan (kalıtsal) bir yetenek olduğu gibi, çevresinin daha çok farkındalığını sorgulayışı gibi, doğal eğilimleri ne olursa olsun arazide görüş keskinliği edinmesi, geliştirmesi gibi sonradan edindiği bir olgudur.

Onlar nasıl bu hale geldiler bilinmez belki ama, gece ördek avında iken gökyüzüne bakarken_tararken aynı anda birden fazla yere bakmayı öğrenmişlerdir.

Avcı nereye bakacağını değil, nereye bakmayacağını bilen kişidir.

Rast gele.

Halil Önen
01-11-2009, 00:50
Hiçbir avcıyı etkilemeyecek olsa da, "Doğada avcı olacaksan ateşli silahınla değil fotoğraf makinanla ol!.." diyorum..

112501
:D

İyi pozlar için rastgele!...

Avcı neyi görmesi değil, neyi görmemesini bilen kişidir.






(Elinde tüfek mi var?:D

hassoman
01-11-2009, 15:01
"......" Elinde tüfek mi var?:D

Elindeki nesne kullanana göre değişir.
- Kimi bir silahtan çok daha etkili tahrip edici olarak kullanır...
- Kimi bir şiir yazar gibi kullanır
- Kimi etkili bir siyasi propaganda olarak kullanır
- Kimi erdem, ahlak, onur için kullanır
- Kimi ahlaksızca ve rezilce kullanır vs vs vs...
Fotoğrafdaki hanım kızımız ise sanırım aksesuar olarak kullanıyor...:p

Halil Önen
02-11-2009, 03:07
Hiçbir avcıyı etkilemeyecek olsa da,[B] "Doğada avcı olacaksan ateşli silahınla değil fotoğraf makinanla ol!....

Avın fotoğrafının çekilmesi, yani avın ele geçirilmesi ve öldürülmesinin ortadan kaldırılmasını içeren felsefi görüş...

Tam olarak böyle midir? Peki..!

Bu tezi ortaya atan ve ısrarla savunan; teçrübeli, bilgili hayvansever bir yazar, usta kalem sevgili hassoman ise; boşuna değildir; bir felsefi yönü olmalıdır.

Ayrıca BBC vildlife Magazin' nin katkılarıyla, 2009 Yaban Hayatı Fotoğraf yarışması sonuçlarını içeren bir sayfa açmışsa ve 94 ülkeden 43 000 fotoğraf katılımı olmuşsa;
ve bu olgu, vicdani çatışmaları akıllıca ortadan kaldırma şeklinde empoze ediliyor, savunuluyorsa ahlaki felsefenin sorunu olmalı...

Peki fotoğrafla avlanma gibi duyarlı ruh yapısı sadece sevgili hassoman 'a ait midir, yoksa avlanmaya karşı büyük incelik gösteren bu anlayış kendine özgü bir düşünce akımı mıdır?

Evet buradan öyle görünüyor; o zaman ne yapmalıyım?

Kurt Lindner'in '' Tarih Öncesi Avcılık'' eserinde yer alan '' akıllı kovalama '' sından;
Ploton'un '' Devlet '' adlı eserinde; '' Glaucon, öyleyse bizler de (biz düşünürler) ormanların çevresine avcılar gibi bir halka oluşturmalıyız'' diyen Sokrates'ten;
'' Avlanmada avın izini sürerek onu ele geçirmekten başka bir şey değildir; ele geçirdikten sonra onunla ne yapılacağı, avla ilgili olmayan bir konudur'' diyen Eflatun' dan; Avcı '' tetikteki adamdır'' diyen Ortega'dan; Ve hatta;

Cervantes' in Don Quijote' dan; '' gidiniz saygıdeğer senyör Hidalgo, kekliğinizle ve cesur gelinciğinizle gidiniz ve bırakın herbirimiz işimize bakalım'' diyen Yeşil Paltolu Şovelye' den;

ve Ahlak felsefesinin Feylezofların dan, alıntılar, çalıntılar yaparak, bunları 41 yıllık avcılık deneyim ve bilgilerimi harmanlıyarak!;

tüm türlerin varlığını korunması için çaba gösterdiğimi, herşeyden önce, avla ilgili ilişkilerde hayvanların kendi '' oyunlarını '' oynamakta serbest bıraktığımı, aslında avlanmakla '' Doğa'yı taklit etmekten '' öte bir şey yapmadığımı, anlatmalıyım.

Peki bu fotoğrafla avlanma inceliğini gösterenler kimlermiş bi bakalım..!

İngilizler; yani Anlosakson' lar, yani üzerinde güneş batmayan Büyük Britanya İmpatorluğu' nun asil insanları; yani Güney Amerika' dan, Afrika' dan Asya' ya tüm yoksul halkların doğal zenginliklerini sonuna kadar sömüren, haksız zenginliklerini soylu sınıfına sunarken; biraz da _sendikaların, devrimci yapıların tepkisiyle_ halkına veren, sonra geri alan; dün emeklisini, işçisini fotoğraf avcılığı için Afrika Savanlarına gönderen, bu gün ancak ülkemiz' de tatil yapacak duruma getiren; halkının vergisiyle yapılmış üretim araçlarını '' ana'' lar gibi satan; bazı ' baba ' lar gibi satarım diyen 'baba' lara esin kaynağı olup ülkemizin zenginliklerini peşkeş çekenlerin önünü açan; Evrensel Değerlerin yeşerdiği topraklarında sağlık ve eğitimi paraya ihale eden, işcisinin emeklisinin tazminatlarına bile göz dikip artık onu da şirketlerine verme hesapları yapan, daha doğrusu, insanını yeryüzü topraklarında yok sayan; sosyo_ekonomik politik felsefenin kurcuları, hayvanseverliği ile bize ve dünya'ya örnek olan Hayvan Hakları Savunucuları;

Bir iki örnek verelim, fikrimi ince gülü İngilizler' den;

Halil Önen
02-11-2009, 04:00
Örnek;
İspanya iç savaşının en karanlık anında, bir İngiliz hanımefendi; yaralılara ambulans sağlanması için yardımda bulunuyor, teklifi kabul edilince yaralılardan kastettiğnin insan değil, yaralı ve hasta köpekler olduğu ortaya çıkıyor;

ve diyor ki;
'' Savaşın sorumluluğu onları yaratan insanlara ait, köpeklerse aldıkları yaralardan dolayı suçlayamazsınız'' savunması yapıyor, da;

köpeğin suçsuzluğunu görebilmek duyarlılığına sahip olmasına karşın, nasıl olurda insanın, kontrol edemediği bir dünyada aşılamayan kaderin tekmeleriyle bir o yana bir bu yana savrulmasına gözlerini sımsıkı kapayabiliyor?

Bu aşarı duyarlılık görüntüsü altında, çocukca öfkenin ve budalılığın beslediği bir tür barbarlık yatmıyor mu?

İnsanın içinden safkan İngiliz Puanteri olup yüzüne 3 kere havlamak geliyor*

Bir başka örnek;
The Times' da yayınlanmış; bir İngiliz hayvensever hanımefendi, Güney Afrika'da süs havuzlarındaki akvaryum balıklarını savaş sırasında güvence altına almayı reddediği gerekcesiyle bir sigorta şirketi aleyhine dava açıyor;

Hadi bir örnek daha verelim;
Hindistan' daki sular bulaşıcı hastalık taşıdığından İngilizler buraya arıtıcı filtreyi getirmişler. Onların adetlerine uymayı savsaklayan Hindlinin filtreyi istekle kabul etmesi İngilizleri hayrete düşürmüş.

Dıştan bakıldığında aynı amaca yönelmiş gibi görünen iki eylemin birbirini tersi dürtülerden kaynaklanmasına bu şahane bir örnek;

İngiliz, filtreyi sudaki mikroplar tarafından öldürülmeyi, öte yandan ölümü önemsiz sayan Hindliyse sudaki mikropların kendi taşıdığı ya da mide suları tarafından yok edilmesini önlemek için kullanıyordu.

Böylece İngiliz'in duyarlılığı kendiliğinden ortadan kalkıyor, ancak bu durum Hindlinin gerçek üstünlüğünü de sağlamıyordu.

Ölçü olmayan yerde hiç bir şeyin erdemi yoktur ve insanoğlu yüceliği bile kendini alçatmada kullanabilecek yeteneğe sahiptir.

Eğer bir kişinin algılama güçünü bir parça esnemeye çalışırsanız, söylenenlerin doğru olup olmadığıyla ilgileneceği yerde size gereksiz ayrıntılarla uğraştığınızı söyleyecektir. (dilerim sevgili hassoman bunu söylemez):p

* üç kere havlamanın anlamı; bkz. sayfa 4 ileti 118.

Halil Önen
02-11-2009, 06:08
Elindeki nesne kullanana göre değişir.
[ - Kimi erdem, ahlak, onur için kullanır
- Kimi ahlaksızca ve rezilce kullanır vs vs vs...

Evet, fotoğrafla avlanmak incelik değil şekiciliktir ve aynı zamanda da avlanmanını özüne aykırıdır.

Bir canlıyı öldürmenin diğer bir canlıya zevk verdiği tek tek normal durum alan avcılığın ahlaki yönünün derinliklerine inmenin olanaksızlığı, özellikle ölüm sorununa geldiğinde çok daha karmaşık sorularla karşılaşıyoruz.

Ancak, bir şeyin yapılması gerektiği şekilde yapmaya çalışırken_ ki ahlak budur_ belirli bir çizginin ötesinde kapris ya da saplantılarımızın gerekli olduğuna inanmaya başlarız.

Ve işte o zaman yeni bir ahlaksızlığın, hatta en kötüsünün içinde buluruz kendimizi; Bir şeyin yapılması için gereken koşullar bilmemek;

insanın yüce ve kahredici gururu, arzularına gem vurulmasını kabul etmiyerek gerçeğin bu arzulara karşı koyacak yapıdan yoksun olduğunu sanır. Günahların en kötüsüdür bu ve arzunun içeriği iyi mi kötü mü, önemini tümüyle yitirir.

Her istediğinizi yapabileceğinize inanıyorsanız _ ki bu iyiliklerin en yücesiyse bile_ onmayacak bir canisiniz demektir. Olması gerekenden fazla ilgilenmek, ancak olana karşı duyulan saygının tüketilmiş olduğu durumlarda bir önem kazanır. Bunu Hindlinin örneğinde görüyoruz.

Kusura bakma sevgili hassoman ama, fotoğrafla avlanmanın saçmalığı _ ki İngiliz buluşudur_ özünde hiçbir kayda değer nitelik olmadığından, buna iyi bir örnek oluşturmamaktadır.

Bir insan avlanmayı terk edebilir, ancak kişi avlanıyorsa bunun gerektiği temel '' zorunlulukları '' kabullenmek durmundadır.

Aksi halde avlanmanını ruhu ortadan kalkar.

Av hayvanının alt edilmesinde ve ele geçirilmesindeki dram ve genelde her şeyden çok ölümün yarattığı trajedi, avcının ilgisini bu beklentiye yoğunlaştırarak o ana kadar göstermiş çabalara da gereklilik kazandırır; Hayvanın öfkesiyle sert yüzleşme (trofe avı), onun enerjik savunmasıyla uğraşma, kan görmenin yarattığı çılgınlık noktası ve hatta avcının vicdanını kemiren suçluluk endişeşi;

bunlar olmaksızın avlanmanını özü kaybolur.

Hayvanın davranışı bütün ilhamını yaşamının tehlikede olması kanısından almaktadır.
Ancak olay tamamen uydurmacadan ibaretse, onun yalnızca fotoğrafı çekileçekse, avlanma bir saçmalığa dönüşür ve avcılığın o kendine özgü gerilimi buharlaşıp yok olur.

Av hayvanının yerine yalnızca bir görüntü olan fotoğraf alırsa, avlanma olayı ışık oyunundan öteye geçmez.

Sevgili hassoman, şayet fotoğraf makinası güzel bir kızın_ yukarıdaki resimde olduğu gibi_ karla örülü bir yamacın, piza kulesinin ya da Einştein' in saçlarının resmini çekmek için kullanılıyorsa buna diyeceğimiz yoktur.

Ama oramanda ağaçların altındaki toprağı burnuyla kazarak yemlenen dost yaban domuzu için umutsuz bir biçimde yetersiz kalır.

Buradaki şekilcilik av hayvanını tamamen eşit bir yaratık kabul etmektir.

Oysa avcılığı spor olarak bir düzen getirilip yönlendiren o kaçınılmaz eşitsizlik faktörünü kabul etmek bana daha ince bir gerçeklik gibi geliyor.

Her hayvan bir diğer hayvana kıyasla onun ya altıda ya da üstünde bir konumdadır. Tam anlamıyla eşitlik anormaldir ve olası değildir.

Rastlantıya bağlı konularda mükemmelik aranmamalıdır; çünkü bu boyutta belirlenmiş hiçbir ölçü, orantı ya da sınır yoktur.

Her şey sonsuza ve dev boyutlarda uzanır, en abartılı olanı bile bir diğerini aşıp geçebilir.

İngilizler silahı fotoğraf makinasıyla değiştirerek herhalde duyarlılığın en üst düzeyine ulaştıklarına inanmaktadırlar.

Avcılıkta ahlak sorununu hesaba katma zorunluluğu olsa da bütün bir çözüme ulaşmış değildir. Ben feylezofları ve felsefelerine güçüm yettiğince baktım, isterseniz sizde bakın, avcılık konusunda ahlaki kusursuzluğa ulaşmak bir parçacık bile mümkün olmamış. Ona bakarsan aslında hiçbir şeyde mükemmelik gerçekleşmemiş.

Bu anlamda avcılıkta ahlak açısından elde edilen başarıyı küçümsemeyiz.

Dolayısıyla biz avclılar, fotoğrafla avlanmaya karşı çıkmaz zorundayız, çünkü bu bir gelişme değil, aksine bir sapmadır ve erdemlik taslanan hiçte hoş olmayan bir ahlak tarzıdır.

Evet sevgili hassoman, gerçek anlamda incelik eşit olmayan iki canlı arasında bir çatışma dediğimiz avcılığın gerçeğini bir bütün olarak korunmalı_ hatta avcıları koruma altına almalı_ onun öz yapısına dokunulmamalıdır.

İnsanın özen göstermesi gereken gerçek husus av hayvanını kendisine eşit kılmak için çaba göstermek değil_ bu budalaca bir ütopyadır_ aksine üstünlüğünün fazlasını gidermeye çalışmak olmalıdır.

Avcılık alt konumdaki bir türün üstün bir türe karşı özgür müçadelesidir. Bir inceliğe kalkışmak ise bu noktada gereklidir. İnsan hayvana ' handikap ' vermelidir ki, onu hayali bir eşitlik taslamadan mümkün olduğunca kendi düzeyine yakınlaşabilsin.

Hadi bir an için bu eşitliliğin var olduğunu düşünelim, o zaman av gerçeğini ortadan kaldırmış olmuyor muyuz?

Fotoğrafik avlanmaya karşı olmanın en büyük nedeni; yukarıda sözü geçen bölük_pörcük içgüdümüz aldatılmakta, ve alaya alınamaktadır.

Bu tür avcılık aslında idealist ve Plotoncu düzeyde avlanmaktır.

Plotonculuk ise yapmacık bir mükemmeliyetci geleneği simgelemiyor mu?

Saygılar, rast gele

pozitifköpek
02-11-2009, 12:01
Fotoğraf karın doyurmaz.

Halil Önen
02-11-2009, 19:48
...........
Oysa avcılığı spor olarak bir düzen getirilip yönlendiren o kacınılmaz eşitsizlik faktörünü kabul etmek bana daha ince bir gerçeklik gibi geliyor.
............
Bu anlamda avcılıkta ahlak açısından elde edilen başarıyı küçümsemeyiz.


Avcılık seçkin değerler düzeyinde kendine özgü ahlak kuralları içerdiği gibi gerçek avcının avcılığı zor bir iştir , her zaman formda kalması, aşırı yorgunluğa katlanabilmesi, hayatını tehlikeye atabilecek durumları kabullenmesi v.b hep bunlar özveri isteyen şeylerdir.

Ayrıca avcılığı zevk sözcüğüne hapsetmemek gerekiyor, elbette mutluluklarda zevk vardır, ancak bu onun küçük bir parçasıdır.

Yaşanan zevk ten öte, içinde zahmet de vardır ama onun ötesinde avcılığı oluşturan eylemin ta kendisi vardır.

Aristo, '' mutluğun kaynağı her zaman eylemdir, gösterilen enerji çabadır'' derken mutluluk veren uğraşlar yalnızca zevk değil birer çabadır ve gerçek sporda gösterilen çabanın yorgunluk derecesinden ayırabilir misiniz?

Peki fark nedir?

Spor kişinin özgür seçimiyle ve alacağı zevk uğruna gösterdiği bir çabadır, iş ise maddi çıkar gözeten zorlama bir çaba....

Rast gele

Halil Önen
02-11-2009, 20:06
Fotoğraf karın doyurmaz.

Paleolitik dönemlerdeki atalarımız gibi temel gıdalarımızı sağlamak için avlanmak zorunda değiliz.

Evet avcılık günümüzde zorunlu uğraş olmaktan çıkmıştır.

Toprağı işleyen, hayvanları ehlileştirip üreten, temel gıdalarını av hayvanlarının dışında (_ hiç olmazsa kaçma şansı olmayanları boğazlayarak_) rahatca karşıladığı çağımız insanı hayatından avcılığı zorunlu işler olmaktan çıkarıp atmıştır.

İşte tam burada avcılığı, ona mutluluk verecek istekli uğraş larına sokmuştur.

rast gele

Halil Önen
02-11-2009, 23:34
Kendi içinde yok olup boşa harcanmış,zorlama uğraşlarla dolu bir yaşamın_ iş hayatının_ aksine, bize mutluluk ve doyum verecek başarılı bir zaman tasarlamışızdır hep...

Bize mutluluk verecek olan, belirli çaba göstermek üzere kendimizi yönlendirdiğimiz bu garip olguya '' isteki uğraş '' diyoruz.
Mutluluk dediğimiz şey, bizlerin istek duyduğu uğraşlar_işlere adanmış bir yaşamdır.
İstek ve özlemlerden arınmış olarak tümüyle doyuma ulaşmış bu duruma kendimizi kaptırdığımızda başka bir şey aramayız.

Zorunlu işlere_uğraşlara yoğun çaba harcamamız, onlara itibar ettiğimizden değil, elde edilen sonuçlar içindir.
Oysa, istekli uğraşlarımız hiç bitmesin sürüp gitsin isteriz ve zevk için, hiçbir madi çıkar gözetmeksizin gönülden katlanırız.

İşte böyle zorlama çabalar gerektiren, diğeri zevk veren uğraşlar ve bu birbiriyle çelişen iki uğraş arasında asılı kalan insan.

Ve işte, işlerle bu örülü yaşam biçiminde ufacık bir aralık bulduğumuzda hemen dışarı sızarak kendimizi mutlu kılacak uğraşlara yöneliriz, koşarız adeta firar ederiz.

Kendimize şu soruları sorabilir miyiz acaba...! Ya da sorduğumuz olmuş mudur?

Koşular elverdiğinde ne tür bir mutlu yaşam arzulamıştık?

Mutlu yaşam ne gibi şekiller almıştı.? Bunlar sayılamayacak kadar çok olsada aralarından bazıları öncelikli değil miydi?

Mulutluluk veren uğraşlarımızın ışığında yine önümüze bizlerin istekli uğraşları çıkıyorsa bu çok önemli duruma ise;
Ve bu soruların hiç araştırılmamış olması hayret ve utanç verici değil midir?

Bakın işte inanılması ne kadar güç değil mi; mutluluğumuzu oluşturan ögeler hakkında insanını görüşünü içeren bir tarihten yoksun oluşu...

Şaşırtıcı bir gerçek değil midir; sıradışı isteklerimizin dışında, insanını evrimi boyunca zorunlu uğraşları_işleri köklü değişikliklere uğrarken mutlu yaşam anlayışının hiç değişmemiş oluşu.

İş hayatının baskısını en az hissedenler ve mutluluk veren uğraşlara en kolay yönelenler, yaşamlarını dilediği uğraşlarla doldurma özgürlüğüne sahip olduklarında neler yapmışlar.

AVLANMAK, DANS ETMEK, YARIŞMAK, kONUŞMAK
Şimdi bize garip mi geliyor, içinde avcılık olması?

İsterseniz bkz. o geniş ve kesitisiz akan tarihin içine, hangi döneme; orada orta ve fakir tabakaların ve hatta o dönemin soylularının (yozlaşmışları hariç) en büyük mutluluk kaynağı olarak avcılığı görürsünüz?

Rast gele

hassoman
02-11-2009, 23:44
Sevgili Halil Önen'in görüşlerini gerçekten ilgiyle ve zevkle okudum; gerçekten yararlandım. Ne var ki pek çok tartışmalı hususun kapılarını da sonuna kadar açmış. Bunlar nasıl karşılanır, nasıl derlenip toparlanıp haklarında ne gibi yazı yazılır bilemiyorum. :(

Önce, şu fotoğrafla avlanma işini ihmal ederek bildiğimiz avcılık hakkında az biraz kafa yoralım:

Avcılığın neredeyse insanlık tarihi kadar eski olduğu biliniyor...
İnsanlık avcılık sayesinde beslenerek bedensel evrimini tamamlamış ve bu sayede bu günkü zeka seviyesine ulaşmış.
Düşünün, insan öyle bir canlı ki evrenin içinde bir hiç denecek kadar küçük, zerre biel denilmeyecek bir cisime sahip; ama, bütün evreni algılayabilecek, kavrayabilecek bir beyne sahip olmuş.
Neyle?
Avcılık sayesinde elde ettiği yeterli beslenmeyle.
İnsanlardaki çoğrafya keşif ruhunun yine avcılık sayesinde oluştuğuna inanıyorum. Av peşinde koşma sayesinde kendilerine yeni mekanlar keşfetmiş olmalılar.
Bu yüzden avcılığı insanlık tarihi için de şükranla yadediyorum.

Eyvallah...
Binlerce yıllık avlanma geçmişine sahip olan insanda avcılık güdüsünün temel bir özellik olarak genlerine yapışıp kalmaması mümkün değildi zaten. Bu yüzden bireysel ve toplumsal davranışlarının etkilenmesine; tinsel güçlere kurbanlar, adaklar sunmasına şaşmamız gerekir. Kendisi için öldürdüğü yetmiyormuş gibi -kendini kutsamak ve kurtarmak için- Tanrıları için öldürerek onlara yaranma yolunu seçmiş.
Gerçekten karmaşık bir konu bu avcılık ve kurban meselesi ama insanların avcılık sayesinde cinsiyetlerine göre uzmanlaşmasına neden olduğu bir gerçek. Haliyle bu özellikleri genetik olarak kodlanmış... Erkek ve kadınlarını temel özelliklerinden söz ediyorum. (Gerçekten kadınların neden taş atamadıklarını hiç düşündünüz mü?)
Evet, kadınların içerlek ( evcimen), erkeklerin dışarlak (eve-barka sığmaz) olmasının nedeni de avcılıktır.
Erkekler avlaklarda, savanlarda, açık arazide av peşinde koşar; avladıklarını sürükleye sürükleye mağara önüne kadar getirirler sonra bir kenara çekiliyorlardı -heralde-. Kadınlar erkeklerin getirdiği av hayvanlarını parçalama, pişirme işlerini yapıp, av postlarını giyime hazırlıyorlardı -herhalde-. Çünkü, hamilelikleri ve çocukların kendilerine bağımlılıkları yüzünden kadınların av peşinde koşacak halleri yoktu -herhalde-.
Boş boş oturacak değillerdi ya.
Steril bir ortam için mağarayı silip, süpürüp; çocuklarını koruyup kolluyorlar, erkeklerin avdan dönme zamanı da hoş görünmek için süslenip püsleniyorlardı -hehalde-...

Günümüzde marketten ya da pazardan eli dolu gelen erkeğin elindeki paketleri mutfağın ortasına bırakıp kendisini koltuğa atması, evin hanımının da getirilenleri , "ay ne çok şey almışsın..." diyerek minnetle dolap ve raflara yerleştirmeye koyulması boşuna değildir. (Bunları bir yerlerd yazmıştım sanırım. Her neyse...) bu bir teoridir ve her teori gibi itirazlara açıktır...

Ancak, taş, sopa sapan ile başlayıp, ok ve mızrakla gelişen ve günümüz ateşli silahlara kadar gelişen av aletleri karşısında zavallı hayvanların kaçmak için ihtiyaçları olan kas güçleri hep aynı kalmıştır.

İşin ironik yanı, insanlar karınlarını doyurmak için avlandıklarında ellerinde ilkel silahları varmış, avcılığı hobi haline getirdiğinde ise gelişmiş modern ateşli silahlar... İki canlı arasındaki ilkel karın doyurma kaygısı daha sonra modern hobi-zevk haline gelmiş...
Ölümcül bir hobi-zevk...

İyi de hal böyleyken, avcılar asıl amaçlarının doğada yaban dolaşan, özgürce uçan canlıların canını almak olduğu gerçeğini görmezden gelerek; yaptıkları işin salt sportif yanını ve doğaya olan sevgilerini öne çıkarmaya çalışırlar. İçlerindeki o önleyemedikleri öldürme tutkusuyla yüzleşmekten, nedenlerinin ortaya çıkmasından kaçınırlar; insancıl ve doğacıl görünmeye çalışırlar. Yanlış anlaşılmasın, bunu insanları kandırmak için yapmazlar. Belki vicdanları bir şekilde susturulması, bastırılması gerekiyor. Mesela pek çok avcı gözleri açık gitmesine neden oldukları hayvanın gözüne bakamaz. O hayvanın ölü gözüyle gözgöze geldiği zaman içinde beliriveren pişmanlığı derhal bastırır ve sanki o avı başkası vurmuş gibi, 'Ah yazık ya, şuna bakın!..' der.
Devam edeceğiz efendim...

cello
03-11-2009, 11:16
Hayatın her evresinde hem av, ham de avcı olduğumuz gerçeğini yadsımayalım. Şu gün içinde bulunduğumuz dünyada Domuz Gribi denen virüs insanları öldürebiliyor. Herkesi öldürüyor demiyorum dikkat edin. Eğer savunma mekanizmanız sağlamsa avcısınız virüsü yenersiniz, değilse malesef avsınız...

hosseda
03-11-2009, 21:35
Sayın hassoman,

Göze bakamama tesbitiniz yerinde ama ölü hayvanın gözü değil, henüz yaşayan avın bakışıdır insanı alt üst eden. Kara avı hiç yapmadım ama balık avında yakaladığım büyük balıklarda bunu yaşadım.

Hayvanın o bakışını hala hatırlarım ama avcılık öyle bir tutkuki, onun evreleri içinde o bakışın size etkisi, bir dahaki avınızda yakalanan hayvan ile göz göze gelmemenin çarelerini yaratmaktan öte olamamakta.

Yıllar sonra aynı durumu yaşasa bir avcı eminim ki o avı geri salar sularına.

Hoşçakalın.

hassoman
04-11-2009, 22:00
Evet, fotoğrafla avlanmak incelik değil şekiciliktir ve aynı zamanda da avlanmanını özüne aykırıdır.
"..........."
Kusura bakma sevgili hassoman ama, fotoğrafla avlanmanın saçmalığı _ ki İngiliz buluşudur_ özünde hiçbir kayda değer nitelik olmadığından, buna iyi bir örnek oluşturmamaktadır.
".............."
Sevgili hassoman, şayet fotoğraf makinası güzel bir kızın_ yukarıdaki resimde olduğu gibi_ karla örülü bir yamacın, piza kulesinin ya da Einştein' in saçlarının resmini çekmek için kullanılıyorsa buna diyeceğimiz yoktur.
"............."
İngilizler silahı fotoğraf makinasıyla değiştirerek herhalde duyarlılığın en üst düzeyine ulaştıklarına inanmaktadırlar.
"..........."
Dolayısıyla biz avclılar, fotoğrafla avlanmaya karşı çıkmaz zorundayız, çünkü bu bir gelişme değil, aksine bir sapmadır ve erdemlik taslanan hiçte hoş olmayan bir ahlak tarzıdır.

Evet sevgili hassoman, gerçek anlamda incelik eşit olmayan iki canlı arasında bir çatışma dediğimiz avcılığın gerçeğini bir bütün olarak korunmalı_ hatta avcıları koruma altına almalı_ onun öz yapısına dokunulmamalıdır.

İnsanın özen göstermesi gereken gerçek husus av hayvanını kendisine eşit kılmak için çaba göstermek değil_ bu budalaca bir ütopyadır_ aksine üstünlüğünün fazlasını gidermeye çalışmak olmalıdır.

Avcılık alt konumdaki bir türün üstün bir türe karşı özgür müçadelesidir.
"................."

Evet kabul ediyorum, fotoğrafla avlanmak avlanmanın özüne aykırıdır.
Çünkü avlanmanın özü öldürmektir, fotoğrafın ise tarihe tanıklık etmektir.

Gelelim İngilizlerin silahı fotoğraf makinasıyla değiştirmiş olmalarına.
İlk kez Sevgili Halil ÖNEN'den duyduğum bu olay doğrusu üzerimde ne olumlu ne de olumsuz bir etki yaptı.
Olabilir; ama ne hikmetse av denilince aklıma İngiliz soyluların av boruları ve köpekleriyle tilki avı şölenleri aklıma gelir.
Sadece bununla kalsa iyi. Sömürge dönemlerinde Afrika'da, Hindistan'da yerlileri hamal ve av köpeği yerine kullanarak (sahi onlar sahip diyorlardı değil mi kırmızı ceketli asılzade avcılara) yaban hayatının av aşkıyla kökünün kazınması aklıma geliyor. O koca fillerin dişleri söküldükten sonra ölülerinin bırakıp gidilmesi, bengal kaplanlarının çaresizce fillerin üzerindeki avcılara saldırırken yedikleri kurşunlarla devrilmesi ve postlarının Londra'da bir malikanenin şöminesi önüne serilmiş, beş çayı içen İngiliz leydileri geliyor... Bu asilzadeler Afrikanın sadece elmaslarını, altınlarını söküp götürmediler; yaban hayatın da kökünü kazıdılar... Olsa olsa ondan sonra fotoğraf makinası akıllarına gelmiş olabilir. Çünkü günümüzde Afrika'nın artık park haline gelmiş olan savanalarında, çayırlarında sadece fotoğraf çekimine izin vardır. Avlanmak yasaktır...

Halil Önen avcılığı, "eşit olmayan iki canlı arasında bir çatışma" diye ne güzel tanımlamış. İnceliğin burada olduğunun da altını özellikle çizmiş. Yani fotoğraf çekiminde olmayan incelik. Bununla da kalmamış Halil Önen -anlaşılan bana ya çok kızmış, ya da çok içerlemiş- .İnsanın, av hayvanını kendisine eşit kılmak için çaba göstermesinin budalaca bir ütopya olduğunu söylemiş. Haklıdır. Çünkü tüm idealler budalacadır aslında, idealistler de birer budaladır :)

Her ne kadar, yanlışlıkla "Avcılık alt konumdaki bir türün üstün bir türe karşı özgür mücadelesidir... " demişse de aslında asıl muradının bir Nietzsche kimliğiyle Darwin'in "üstün ve güçlü olanın ayakta kalacağını zayıf olanın ise yeryüzünden silineceği" gerçeğini acımasızca anımsatmak olduğu anlaşılıyor.
Maalesef haklı...
Baksanıza, insanlar kontrolsuz bir şekilde çoğalırken avcılar yüzünden pek çok hayvan türü yok olmak üzere...( yok olanları da var)

Avcı avcıdır, av avdır değil mi?
İç Anadolu'nun bozkırında köpeklerinin kaldırdığı bıldırcanlara ateş eden de avcıydı, Amerika'nın çayırlarında zevk için Kızılderililer'i öldürmek için ateş eden de avcıydı.
Beyaz adam avladıı Kızılderili'nin kafatasını yüzüp ilgililere teslim ettiğinde vaadedilen parayı alıyordu...( Evet, kafatası yüzme olayı böyle başlamıştır ve ilk yüzen de bilinenin aksine beyaz adamdır...)
Elbette eşit olmayan iki canlıydı o eli tüfenkli Avrupa göçmeni ile elinde sadece ok ve balta olan kutsal toprakların yerlisi...

Afrika'da köle ticareti yapanlar da köle avcılarıyla işbirliği yapıyorlardı. Bu avcılık yine eşit olmayanlar arasında geçiyordu.
Hadi bunlara avcılıkla ilgisi yok diye itiraz edilebilir.

Benim yaşımda olanlar anımsayacaktır. 1970'li yıllarda İtalya'da bir turizm şirketi Afrika'ya insan avı için tur düzenliyordu.
Gelelim daha yakın tarihlere...
Rusya'dan kalkan özel gemiler, Somali'deki Cibuti'den Kenya'daki Mombasa'ya seyahat ederek zengin müşterilerini günde 5 bin 790 dolar karşılığında insan avına çıkarıyor. Ek ücret karşılığında roketatarlar ve Kaleşnikof silahlar edinen zenginler zevk için insan avlaması için Somali Korsanlarının gemilerini işgale gelmeleri için pusuya yatıyorlar...

Zaten insan avı batılı adamın (silahla avlanma yerine fotoğraf makinasıyla avlanmayı icat ederek eski köye yeni adet getiren keferenin) insan avı hayalleri beyaz perdeye bile yansıtılmıştır. ( Bknz: Yapımcı Quentin Tarantino'nun, yönetmenliğini Eli Roth'un yaptığı Hostel II - Rodrigo Plá'nın Yasak Bölge vs...)
Sonuçta kabul edersiniz, etmezsiniz; bıldırcın da bir avdır, insan da... Onları avlıyanlar da avcı...

112938


Hadi daha insaflı örnekler bulalım...
Bakın Antalya Akseki yaban keçisi av turizmi ihalesi sadece 32 yaban keçisi için 460 bin TL artı KDV fiyat veren bir tur şirketinde kaldı. Bu avlak sahaya dünyanın çeşitli yerlerinden özel uçaklarla birçok avcı kafilesi geliyor. Dendiğine göre bir turist günde ortalama 600-700 euro bırakırken bu avcılar günde 3.000 euro bırakıyormuş. İyi para ha... Buralarda keçi avlamak öyle bizim yalınayak avcılara göre değil... Bu avcılar vurduğu keçinin boynuz uzunluğuna göre ayrı bir ücret (http://www.milliparklar.gov.tr/ayhd/avturilkeler/ek7.htm) daha ödüyor. Öldürdüğü yaban keçisiyle fotoğraf çektirip boynuzlarını malikanesinin duvarlarındaki diğer keçi boynuzlarının ararsında yer alması için yanına alarak geldiği özel uçağına atlayıp gidiyor.

Yani diyeceğim, Halil Önen kardeşimin yaptığı avcılık felsefesi ne sömürge avcılarının, ne zengin Avrupa ve Rus avcılarının umurunda değildir...
Çünkü üsütün olan onlardır.
Sevgili Halil Önen alınmasın ama onun gibi avcılar kekliği anca düz ovada avlarlar... Ve avladıkları kekliğin o minicik yüreğindeki hayat denen kıvılcımı söndürdükleri için felsefeye sarılarak avcılığı aklamaya çalışırlar.
Ha, benim böyle bir derdim yok.
Av hayatında benim fotoğraf makinam masumdur.
Denklanşörün sesi, ateşli bir silahın çıkardığı sesin yanında hiç kalır, ama avı ibret-i alem için kalıcıdır...

Halil Önen
04-11-2009, 23:51
Her ne kadar, yanlışlıkla "Avcılık alt konumdaki bir türün üstün bir türe karşı özgür mücadelesidir... " demişse de aslında asıl muradının bir Nietzsche kimliğiyle Darwin'in "üstün ve güçlü olanın ayakta kalacağını zayıf olanın ise yeryüzünden silineceği" gerçeğini acımasızca anımsatmak olduğu anlaşılıyor.
Maalesef haklı...
Baksanıza, insanlar kontrolsuz bir şekilde çoğalırken avcılar yüzünden pek çok hayvan türü yok olmak üzere...( yok olanları da var)

Avcı avcıdır, av avdır değil mi?
İç Anadolu'nun bozkırında köpeklerinin kaldırdığı bıldırcanlara ateş eden de avcıydı, Amerika'nın çayırlarında zevk için Kızılderililer'i öldürmek için ateş eden de avcıydı.
Beyaz adam avladıı Kızılderili'nin kafatasını yüzüp ilgililere teslim ettiğinde vaadedilen parayı alıyordu...( Evet, kafatası yüzme olayı böyle başlamıştır ve ilk yüzen de bilinenin aksine beyaz adamdır...)
Elbette eşit olmayan iki canlıydı o eli tüfenkli Avrupa göçmeni ile elinde sadece ok ve balta olan kutsal toprakların yerlisi...

Afrika'da köle ticareti yapanlar da köle avcılarıyla işbirliği yapıyorlardı. Bu avcılık yine eşit olmayanlar arasında geçiyordu.
Hadi bunlara avcılıkla ilgisi yok diye itiraz edilebilir.

Benim yaşımda olanlar anımsayacaktır. 1970'li yıllarda İtalya'da bir turizm şirketi Afrika'ya insan avı için tur düzenliyordu.
Gelelim daha yakın tarihlere...
Rusya'dan kalkan özel gemiler, Somali'deki Cibuti'den Kenya'daki Mombasa'ya seyahat ederek zengin müşterilerini günde 5 bin 790 dolar karşılığında insan avına çıkarıyor. Ek ücret karşılığında roketatarlar ve Kaleşnikof silahlar edinen zenginler zevk için insan avlaması için Somali Korsanlarının gemilerini işgale gelmeleri için pusuya yatıyorlar...

............
Yani diyeceğim, Halil Önen kardeşimin yaptığı avcılık felsefesi ne sömürge avcılarının, ne zengin Avrupa ve Rus avcılarının umurunda değildir...
Çünkü üsütün olan onlardır....

Sevgili Hassoman, neden siz ve avcı dostlarımız avcılığı anlamakta zorlanıyor anlayamıyorum.

Ben ve gerçek avcı dostlarım avcılığı, bir hayvanının kendinden daha aşağıdaki bir türe ait diğer bir yaratığı ölü ya da diri olarak elde amacıyla yürüttüğü bir eylem olarak görüyoruz.

Avcılık, birinin etken diğerinin edilgen, birinin avlayan diğerinin ise avlanan olduğu iki hayvan arasında bir olduğu bir olgu değil midir?

Ama siz yukarıdaki yazınızda bir çatışmadan hatta ötesinde bir dövüşten bahsediyorsunuz.

Burada avlanan aynı zamanda avcı ise_ ne fark eder ister insan olsun ister gladyatörün Arenada karşılaştığı aslan oluşu_ olay avcılık değil bir çatışmadır.

Öyle değil midir? her iki tarafın aynı amaç ve benzer davranışla hareket etmesi; bu döğüş değil midir?

Dövüş karşılıklı bir eylem değil midir?
Köşeye sıkışan hayvan elbette saldırabilir, hani can havliyle; ama bu bir rastlantıdır, istinadır avcılığın içinde küçük bir desendir.

Bırakın insanı _ ne yapayım üzgürlükleri için dövüşmüyorlarsa örnek alsınlar büyük önderimizi ya da che'yi _avlanan hayvan normal olarak avcıyla dövüşürse ve aralarındaki ilişkiyi bu dövüş şekillendiriyorsa o zaman ortada farklı bir olay vardır, av ve avlanma olayı yoktur. Bu avlanma değildir.
Dövüşmek karşılıklı hiddet içermez mi?

Zira avcılıkta her zaman bir hayvan avlanmaya çalışırken diğeri avlanmamaya çalışır.

Sevgili hassoman, dövüşmek ya da çatışmak karşılıklıdır. Oysa avcılık karşılıklı değildir.

Evet bu söz hoşunuza gideçektir belki; bunu böyle olmasının sebebi, iki hayvan arasında yaşamsal düzeyde her hangi bir düzeyde eşitliği yok sayan bir ilişkinin varlığıdır.

Hatta daha ileri gidelim bir alt türün üst türdeki bir hayvanı avlama ihtimalinin hiç olmamasıdır.

Ben sizi yolda gördüğümde avlamayı düşünüyor muyum? bırakın aslan bile aslan ile karşılaştığında onu avlamayı düşünüyor mu?

Ama sizi yolda gördüğümde _yukarıdaki yazdığınız bir çok iletiden dolayı_ çatışmayı, dövüşmeyi düşünürüm ama sizi bir tavşan ya da düz ovadaki bir keklik gibi görmem.:)

Sonra ya siz beni döverseniz.:p

Hani ne oldu avcı ile avı arasıdaki temelde var olan eşitsizlik kavramına?

Hadi rast gele :)

hassoman
06-11-2009, 00:05
Sevgili Hassoman, neden siz ve avcı dostlarımız avcılığı anlamakta zorlanıyor anlayamıyorum.

Ben ve gerçek avcı dostlarım avcılığı, bir hayvanının kendinden daha aşağıdaki bir türe ait diğer bir yaratığı ölü ya da diri olarak elde amacıyla yürüttüğü bir eylem olarak görüyoruz.

Avcılık, birinin etken diğerinin edilgen, birinin avlayan diğerinin ise avlanan olduğu iki hayvan arasında bir olduğu bir olgu değil midir?


Size, gerçek avcılardan bir iki örnek sunmak istedim. Sevgili Halil Önen, kusura bakmasın bu avcıların üzerine avcı tanımıyorum ve bunlara sanırım kimsenin söyleyecek sözü yoktur...
Fotoğraflar BBC Wildlife Dergisi'nden... İşte doğanın gerçek avcılar (http://www.agaclar.net/forum/showpos...&postcount=165)ı :


Evet, sanırım ben de aynı şekilde düşündüğümü sizden çok daha önce belirtmişim. Yani anlamakta zorluk çekmem söz konusu olmamış.. :D.

Her neyse, ama sizin döğüş dediğiniz şeyin adı ne yazık literatürde av olarak geçiyor. Tarih, av ve avcı ilişkisinde ille de bir tarafın insan diğer tarafın hayvan; ya da, her iki tarafın hayvan olmasını av tanımı için yeterli bulmuyor anlaşılan...

Halil Önen
11-11-2009, 10:04
İnsanın, insan olmadan önceki avlanma ve tüm diğer içgüdülerini evrim süreci içinde yitirmeye başlamış bu gün belli belirsiz izleri kalmıştır.

Yok olan içgüdülerin bıraktığı boşluğa doldurmaya çalışan akıl, kuşkuyla gizlenen hayvanı ortaya çıkaramamaktadır.

Ançak bir gün, dahice bir düşünüşle, her an tetikte olan avını bulabilmek için başka bir hayvanın dedektiflik içgüdülerinden yararlanmayı düşünür, bu hayvanın yardımına başvurur.

'O' aslında kendisi için avlanmaktadır. Her zaman kendi dürtüleri içinde çoşkulu bir avcıydı.

İnsanını yaptığı yalnızca 'o' nun içgüdüsel avlanma biçimini yönlendirmek, işbirliği haline getirmekti.

Kendi avcılığını 'o' nun avcılığıyla bütünleştiren insan avlanma olayını en mükemmel hale getirecekti. Zira 'o', insanın en eski ehli hayvandıydı.

Ancak onu insanoğlu mu ehlileştirmiştir pek bilinmez. Kesin de değildir. Kesin olan; insanoğlunun yerleşim alanlarına yaklaşması, onu çeken yemek artıklarıyla beslenmesiydi.
Ama ondan öte bir başka şey daha vardı ki, o da ateşin ''sıcaklığı''.

İnsan herşeyden önçe elinde ateş olan, ateşe hükmeden tek hayvandı. Ateş insanoğlunun ilk fiziksel buluşuydu ve bu diğer buluşların temelini oluşturmaktaydı.

O zamanlar doğada alev güçüne, alavi hükmetme gücüne sahip olmak onu hayvan olarak yüçeltmişti. Günümüz insanının avcı dostunun; alevin yanındaki, onu sarhoş eden keyif veren bu '' sıcaklık '' olsa gerek.

Zaten ehlileşmenin gizemi, tam olarak çözülmüş değildir. İnsan geçmiş çağlarda bazı hayvanları ehlileştirmiştir. Kısa bir dönem içermektedir bu..Ancak daha sonra bu güne kadar ehlileştirdiği arasına bir yenisini katamamıştır. Aksine ehlileştirdiklerini bazıları _'o' hariç _ yine yabani olmuştur. Mısır firavun figürlerinde ehli sırtlanın ve leoparın resimlerinin olması bundandır. İnsanın ehlileştirme marifeti bir dönemle sınırlı kalmış, son yıllarda bu yeteneği kaybolmuştur.

'O' ise tarihin eski dönemlerinden günümüz modern insanın hep en sadık dostu olarak kalmıştır.

İnsan öğretim yoluyla 'o' na bir takım davranışlar aşılamıştır ki; 'o' nu ehlileştirmek, onu hayvan niteliğinden uzaklaştırarak kısmen insanlaştırmak olsada...ehli hayvan katışıksız hayvanla insan arasında bir ara gerçektır.

'O' artık, İnsan ile 'o' kendilerine özgü avlanma biçimlerini bütünleştirerek, müzikte çok sesliliğin keşfi gibi ava senfonik bir görkem katmışlardır, böylece avlanmanını doruk noktasına ulaşmışlardır.

'O'nunla avlanmak avlanma sanatını en mükemmelini oluşturmuştur.




(bu güne kadar yitirdiğim en sadık dostlarımın anısına..)

Halil Önen
11-11-2009, 20:18
Sevgili Hassoman, neden siz ve avcı dostlarımız avcılığı anlamakta zorlanıyor anlayamıyorum.

İnsanlık tarihi kadar eski avlanma tarihine birazcık dalınca, başıma işler mi açtım ne...?

İnsanın avcı olmayanını anlarım da, avcının karşısındaki aynı zamanda avcıysa bunun altından nasıl kalkılır bilemedim.
Bazı avcı dostlarım alınmışlardır.
Avlanmayı anlatırken, '' kendilerini hayvanlar dünyasına katmış '' olmamdan ve avlanmanını getirdiği zevki, hayvan olayı açısından değil, insan açısından bakmam gerektiği'' şeklinde eleştiriler olmuş.

Değerli dostlarım, avlanma olayını anlatırken, kendimizi hayvanlar dünyasına katmadan avlanma olgusunu açıklayamayız ve anlayamayız.

Zira avcılığın yarattığı bütün yücelik ve mutluluk duygusu bu haliyle avlanma olayında saklı durmaktadır.

Günümüz modern insanı hayvanlardan, bitkilerden, dağlardan, taşlardan özellikle yaban yaşamından ister istemez uzaklaşmak eğilimindedir. Onun yaşamının tamamını sarıp sarmalamaya başlayan, omuzlarına ağır yükümlülükler getiren zorunlu uğraşları buna sebeb olmaktadır.

Kontrol edemediği dünyanın yapmakta zorunda olduğu uğraşlarla örülü yaşamından sızma çabasıyla, mutluluk duyacağı istekli uğraşlarını kovalama çabası bundandır.
İnsanın avcı olmayanı evlerinin balkonlarında, önlerindeki küçük toprak parçasında, hobi bahçelerinde, doğanın küçüçük bir yerine sığındığı yerde mutluluk aramasının altında bu yatıyor olsa gerek.

Bu aslında onun öz'e yapay bir dönüş çabasıdır.Doğa'ya dönüşü sağlayan tek uğraş olarak bunu görmektedir.

İnsanın avcı olanı ise, farklı bir yol seçmiştir. Kendini insan olma özelliğinden saptırmayı ve uzaklaştırmayı ancak avcılık yoluyla başarabilmektedir. Bu söz bize ağır gelebilir, ama başka türlü anlatmak mümkün olmamaktadır.
Her ikisininde yaptığı yani doğaya tekrar dönüşü; onun en temel ve köklü değişikliğidir.
Yaşarken henüz yapılmamış bir şeyi yapmak durumunda olmak. Yaşam 'burada ve şimdi olmak', şimdi yapmamız gerekeni yapmak; yaşam bir görev ve ucu sonuna kadar açık problemler yumağı... fırtınalı denizlerin göbeğinde ağır hasarlı gemi gibi bir o yana bir bu yana yalpalayıp durmakta...

Ona geçmişteki bir yaşam, daha iyi görünmektedir. Yaşadığı dönemin büyük karmaşalığına gömülmüştür. Bu nedenle geçmişe doğal olarak nostalji duymaktadır. Her zaman boğazına kadar suda yaşamıştır. Onun geçmişe özlem duymadığı hiç bir dönem olmamıştır.

Yaşam onun için bir oyun olabilirdi. Tabii bir mucize olup da eski yaşamına dönebilseydi. Ancak onu da kendisi için yetersiz olduğunu görecektir. O mutluğu kendi döneminin yaşam biçiminde bulamazsa öz'de mutluluğa hiç erişememeye mahkumdur.

İnsanın avcı olanı bugünün getirdiği zorluklardan, teneke uygarlığından, çağımızın adamı olmaktan usandığından, zorunlu uğraşların kıskacından bıktığından; kapıyor tüfeğini, yanına köpeğini alıyor vuruyor kendini yaban hayatının kollarına atıyor, başka bir şeye gerek kalmadan, böylece mutlu üç beş saat ya da bir kaç gün için '' Paleolitik '' olmanın keyfini sürüyor.

Sürekli olan tek şey doğadır; Doğal insan; değişken tarihsel insanın içinde her zaman gizlice yaşamaktadır. Ona bir az seslenirseniz 'o' çıkar gelir; bir az uykuludur, biraz uyuşuktur, biraz baskılanmıştır, içgüdüsel avcılık yeteneğini yitirmiştir ama hala her şeye rağmen canlıdır. İsterseniz bir çağırmaya görün; aklında hiç avlanma yok iken yaşına başına bakmaz; bak neler yapar.

Onun içindeki insan; 'Doğal' insan, avcı olan ilk tarih öncesi insandır. O dönemde avlanmak yaşamak demekti. Sonraları avlanan sayısız insan oldu; ancak bunların arasında hiç biri _yani yalnızca_ avcı değildi.

Sonradan gerçek kişiliğinden bir süre için sıyrılıp kendini yapay bir biçimde '' avcı '' olmaya adayanlar hala olmaktadır. Yapay olan ava çıkmadan öncesine aittir ve avlanma olayının dışında kalır.

İnsan avlanarak aslında bütün tarihsel evrimi ortadan kaldırmakta, kendini içinde buluduğu zaman diliminden ayırarak ilkel yapısına dönmektedir. Onun özünde yaptığı Paleolitik insanın yaptığının aynısıdır. Onun en büyük lüksü, ilk insandan miras olarak devraldığı avlanma olgusunu yaşatmasından başka bir şey değildir.
Doğanın içinde gerçek anlamda var olmak budur. Öyle kolay değildir onunla kuçaklaşmak.

Avlanmak yaban hayvanı ile girişilen ilişkinin adı ise; insan ancak doğadayken gerçek anlamda yaban yaşama dalmakta; Doğa'nın ta kendisine açılmaktadır.

Ve yalnızca içinde avlanılan bölge gerçek yabandır.

İnsan orada, insan olma durumundan uzaktır.

Rast gele

Halil Önen
19-11-2009, 11:44
Avcılığı hep dışardan bakmışızdır, onların anatomisini tanımakta ve avcılık gerçeği hakkında bu yolu izlemişizdir. Her kanlı sahnenin ününe koymuşuz iç yaşamını düşünmeden.

Sabahın ayazında, karda kışta, yağmurda çamurda, bıçak gibi kesen rüzgarda, sıcacık yataktan kalkıp neden bir kuşun peşinden gidilir; 'git şuradan iki kg. tavuk eti al ye', karşısında yüz kişiye sorduk doksan kişi en popüler cevabı verdi şeklindedir; ''sorma dostum hastalık bizimkisidir'' cevabıdır.

Hastalık yani 'aklın' sağlıklı olmama durumu... Aklın yetersiz oluşu... Ya da akılcı olamama durumu... Yok yok avcılıkta aklın rolü; böyle olmalı...Yoksa avcılıkta ''aklın rolü'' olmadığını kim söylüyebilir.

Ancak bir sorun olmalı, avcılıkta aklın rolü nasıl ve ne orandadır? Eşi yıllardır hep söylenmiştir; 'adam, sende hiç akıl yok mu, aklından zorun mu var bu karda kışta ava mı gidilir' diye. 'O' her seferinde şu kadına akıl sır erdirememiştir, yoksa ''bu kadın avcının en büyük düşmanı mı'' diye hep iç geçirmiştir.

İnsan, insanı akılcı bir yaratık olarak görürken, bu genelde anlaşılmamıştır hep. Teoride değil uygulamada önemli hatalara yol açmamış mı? İnsanın insan olmadan önce düşünce gücüne bütünüyle sahip olduğunu kabul etmek budalaca yapılan bir hata olmalıdır.

İnsan düşünme yetisini tarih boyunca büyük zorluklara engellere rağmen çok zorlu çabalarla geliştirmiştir. Bu hala devam etmektedir. Evrim sürecinin başından bu yana insanoğlu, yeterince akıllı olmaktan uzaktır. Bu geçiş dönemi olmalı akılcı olabilme yönünde; ama hala insanın akılcı olduğunu söylemek çok zor. Bir damacana su kadarsa günümüz insanında, bir barak su olmalıdır ilk insanda...

Avlanmak insanoğlunu ilk zorunlu uğraşıydı, ilk zanaatiydi ve yaşamını sürdürmek için yaşamını tamamen avcılığa adamak zorundaydı. Avlanmak kaçınılmazdı ve hemen hemen tek yapılan uğraştı. Bu kabullendiği ilk yaşam biçimiydi, var oluşu avcılıktan ibaretti.

İşte bu ait olduğumuz evrimli tür bu sırada ortadan kalksaydı ' insan' sözcüğünün bir anlamı olmayacaktı. Ve o yaratığa 'insan' değil 'avcı' diyecektik o zaman.

Ancak o yok olmadı varlığının merkezine avcılığı koydu. Daha sonra uğraşının yerine başka uğraşları aldı, hepsini gerçekleştirme olanağı sağladı. İnsan sözcüğünün taşıdığı gerçek özellik buydu.

Ama ilkel insan avcılığı kendisi mi bulmuştu? Bu günün modern insanı avcılığı ondan miras mı almıştı, acaba. Yoksa onun özelliklerinin kaynağı olan primatlardan (insansılar) almış olamaz mı? Bir zamanlar onun da hayvan olduğunu nasıl unuturuz. Tabii insan aynı zamanda vejeteryendi de, köpeğinkine benzeyen, etoburlara özgü dişleri bunun kanıtı değil mi? Koyunla kurt arasında bocalamak; diğer memelilerin birbirinden farklı bu iki zıt özelliğini insan bir araya getirmiş olmalı.

Ancak doğa boş durmamış, antropid hayvanla, az buçuk insan özelliği taşıyan Paleolitik adam arasında bir sıçrama yapmış. Neden?... Hiç sıçrama yapmaz denen doğa pek çok sıçrama yapmış. Ama o ilk insan yine de hayvana çok yakın olmalı. Farklı yönü iç güdülerini kaybetmiş , körleşmiş olmasıdır.
Öte yandan iyi bir hafızaya ve buna ters orantılı bir yeteneğe sahiptir.

Hayal gücü...

Yani hayvana inat, daha çok izlenim ve deneyim toplayıp bunları bir araya getirmek. Hayvana verilmemiş bir ''iç yaşama'' a kavuşmak.
İç güdülerinin işlemediğini gören zavallı yaratık ne yapacağını şaşırmış durumda, hayal güçüne sarılır ve çıkış yolu görür. Davranışının hayalperes yansımaları kısa ve budalacadır. Fakat çok denemeler yapar, bazıları işe yarayınca bu önemli kazanımları aklına adeta çiviler.
İnsanın aklını kullanması bu yolla böyle olmalıdır. Hayvandan arta kalan, eksik kalan iç güdü böylece desteklenmiş oluyordu.

Ancak eksik kalan iç güdülerinin henüz etkinliğini sürdürmesi onu hala hayvan türünden ayırmıyordu. Sahip olduğu düşünme yeteneği yaşamında bir değişim için yeterli değildi. Ancak düşünme güçü yeteneğinin desteği olmasaydı insan altı bir düzeye inerdi. Aldığı bu destekle hayvan düzeyinin üstüne çıkmayı becerebiliyordu.

Evet raslantılar sonucu iyi bir avcı olan paleolitik insan_ raslantıya bağlı konularda mükemmellik (kusursuzluk) aranmamalıdır, çünkü bu boyutta belirlenmiş hiçbir ölçü, orantı ya da sınır yoktur_ henüz hayvan çarkı içindedir.
Bu koşullarda avlandı, sahip olduğu içgüdüleri avlanmasını sağladı ve bu süreç içinde düşünme yeteneğini vargüçü ile kullandı. 'Akıllı kovalamaca' dediğimiz avlanma biçimlerini deneyerek düşüncesini geliştirdi. Av için tuzaklar içat etti. Ağlar, kapanlar kurdu. İlk aldatmacalı uygulamalarını av hayvanlarını yakalamada kullandı. O gerçekten başından beri hilebazdı.

Daha sonraki gelişmeleri biliyorsunuz. Ok, mızrak yerine daha etkili silahlar içat etti.
Ancak bir taraftan da kendini hayvan düzeyinin üstüne çıkarırken yitirdiği iç güdülerini kaybetti. Onda bölük_börçük kaldı. Ve doğa ile dostluğundan, yakınlığından uzaklaştı. Avcı dan çobanlığa oradan yarı yerleşik yaşama geçti. Çobanlıktan çiftciliğe giden yolda toprak eksenli yerleşik topluma ulaştı.
Artık avı karşışında bacaklarını eskisi gibi kullanamıyor, çiğerleri yetersiz kalıyordu. Koku alması, yön bulması oldukca zayıflamış, tecrübeli iz sürücülüğünü yitirmişti. Artık avına karşı avantajlı değildi.

Buna karşın silahlarını geliştirmişti. Bu defa da yaban olmaktan, dağ adamı olmaktan çıkmıştı. Artık eskisi gibi dağlarda, ormanlarda yaşamamaktadır. Paleolitik insanın formunu kaybetmiş, bir kaç saatliğine bir iki günlüğüne doğa kaçkını olmuştur.
Bu arada silahtaki gelişme ile kaybettiği formunu avı karşısında dengelemiştir.

Düşünme yeteneğinin kısa sürede gelişmesiyle kendini hayvan düzeyinin üstünde bulan insan, bu üstünlüğü kesin bir hakimiyete dönüşünce, avcılıkta olan akılın rolü ters yönde etkin olmaya başlamış avcılık dışı uğraşlara girmiştir.
Artık o bilimsel yollarla hayvan türlerini geliştirmekte, köpek cinslerini terbiye etmekte, av üretim sahaları kurmakta, avlanma kanunları çıkarmak yasaklar koymakta, daha etkin hassas silahlar icad etmektedir.

Tek amacı kendisi ile avı arasındaki eşitsizliğin aşırı boyutlarını ortadan kaldırmaktır. Hatta tarihin başından beri yaptığı bu uğraşta, hayvanın lehine gelişmeler ortaya koymaktadır.

Ancak üzülerek değil, sevinerek söylüyorum ki, avlanma an'ı gelip çattığında akıl aynen ilkel çağlarda olduğu gibi fazla bir rol oynamaz. O dönemlerde akıl ancak iç güdülere destek olur nitelikte idi, bu gün avcılıkta akılın rolü daha fazla değildir. Yani ana hatlarıyla Paleolitik dönemin avcılığı ile aynıdır.

Onun zamanda yolculuğu paleolitik olmak gerçeğinde, gezegenlere, galaksilere, onların sicimlerine, solucan deliklerine giden aklın gücü yolunda şimdilik hayal gücü olsa gerek. Aklın rolü ile hayal gücünü bir araya getirdikce yeni keşifleri için evrenin boşluğuna dalması kaçınılmaz kılınmıştır.

Rastgele

epsody
21-11-2009, 08:50
Avcılığı hep dışardan bakmışızdır, onların
Onun zamanda yolculuğu paleolitik olmak gerçeğinde, gezegenlere, galaksilere, onların sicimlerine, solucan deliklerine giden aklın gücü yolunda şimdilik hayal güçü olsa gerek. Aklın rolü ile hayal güçünü bir araya getirdikce yeni keşifleri için evrenin boşluğuna dalması kaçınılmaz kılınmıştır.

Rastgele

Bu satırlarında neyi açıklamış oluyorsun

Halil Önen
21-11-2009, 10:58
Bu satırlarında neyi açıklamış oluyorsun

Sevgili epsody,
yukarıdaki kısa alıntı fantaziydi biraz; aslında iletinin tamamı aynı gün Sn.rabenek' in ( zaman ve evrim konulu) 1331, beraberinde sonra silinen 1332 nolu (ahmak içerikli) iletilerine verilen tepkiydi. Benimkisi duygusal tepki biraz da işgüzarlık işte; bu da benim zayıf tarafım olsa gerek.
Şimdi silindiler ve Felsefi Sohbetler Kahvesi olması gereken yerde. Ayrıca konunun buraya taşınmasını da istemem, yeri orasıydı belki, avcılık üzerine yazılanlara daha uygundur diye düşündüm. Beni mazur görün, ne yapayım doğanın çekim gücü illede kütle çekimiyle sınırlı olmasa gerek...

(sizi solucanın gizemi buraya çekmiş olmasın):p şaka şaka.:)

Saygılar efendim

epsody
24-11-2009, 18:57
Sayın Halil Önen bahçeyle toprakla işlerinizi bitirdinizde kendinize konular içinde konuşacak arkadaşlıklar temin etmede zorluk çekiyorsunuz her halde, bizim çevemizdeki büyüklerimiz derlerdiki boş oturup laflığıcağınıza adam olunda bedava çalışın siz işte görsünlerde adamlığınız zarar görmesin şeklinde tembihler verirlerdi, bende derim ki bahçelerimizde sonbahar temizliğini yaparak değerlendirmiş olursunuz kıssadan hisse .

Halil Önen
24-11-2009, 20:38
...Evet, bunun için bazı ezberlerin kırılması gerekiyor ve evet şu an bu noktanın çok uzağındayız ama 'avcıların ne kadar taklit insanlar olduğu', ... konular tartışılsın isterim doğrusu.
(sağol sevgili gece)

Avcılık aynı zamanda av hayvanını taklit etmektir.

Avlanmayı İnsanının gerçekleştirdiği bir zoolojik olay değil de bir insan olayı açısından görürsek avcılığı anlamamız zorlaşır.

İlkel insandan ya da onun insansılarından devraldığımız, avcılık denen gaddar dürtüyü yaşatmamız gerekiyor çünkü bize tek başına en büyük lüksü sağlayan odur.
Gerçekte doğa ile kucaklaşma genel anlamda sanıldığı kadar kolay değil, onun içine gerçek anlamda dalmak, insan olma durumundan uzak, bir tatilin keyfini sürdürebilmek...
Doğa'ya yeniden girmeye çalışan insanoğlu, ançak yapısındaki hayvan niteliği taşıyan o tarafını geçici olarak tamir etmesiyle mümkündür. Bu da ançak kendisini bir hayvanla ilişki içine koymasıyla gerçekleşir. Zira yaban hayvanı dışında saf, katıksız anlamda hayvan yoktur. İşte onunla aynı yabanda girişilen ilişkinin adı avlanmaktır.

Evet yaban hayatta tam anlamıyla var olanlar yaban hayvanlarıdır. Onlar için kırsal sadece üzerinde gezindikleri alanlar değildir. Onları içgüdüleri, yaşam biçimleri, hayatta kalma her an tetikte olmasını oluşturur ki, insandaki gibi bölük börçük kalmış yitirilmiş değildir.

İşte burada yabanda avını izleyen avcı, izlediğinin görüşünü kendi görüşüne katmazsa avını izleyemez. Avı ile avcı arasında oluşan bu büyülü beraberlikten ansızın bir akım oluşur ve avcı avı gibi davranmaya başlar.

Sanki içgüdüleri harekete geçer görünmemek için siner, saklanır, giydikleriyle doğanını renginin uyumunu yakalar, ormanda çıt çıkarmadan yol alır, bir ağacın arkasında bir çukurun içinde onun rengindedir, o saklanan bir yaratıktır; çevresini hayvanın ayrıntıya olan o garip ilgisiyle, onun görüş açısından algılar.

İşte gerçek kırsalda olmak buna denir.

Avcılığı ancak avlanırken önümüzde kat kat açılan bu olaylar dizisi yoluyla gördüğümüz zaman onun kendine özgü zenginliğini özümseyebiliriz. Küçük bir zoolojik trajedi olan bu olguya, rüzgarın, ışığın, ısının, cukurların ve tümseklerin, taşların, kayaların, bir kurumuş dal parçasının, otların, kardelenlerin, tüm bitkilerin, hepsinin katkısı vardır.

Bütün bunlar turistler, doğa gezginleri ya da botanikciler için onların gözünde farklı bir konumdadır. Onlar için yalnızca var olmalarına karşın avcı için her birinin bir işlevi vardır. Ve bu işlevler tarımda olduğu gibi hasatta tek yanlı, ayrıcalıklı ve soyut bir yarar sağlamak değildir.
Her biri avın dramına tüm varlığıyla kendi özünde katılır.

İnsan avlanırken havanın tenini okşayıp geçmesi ya da çiğerlerine dolmasından bambaşka bir haz duyar. Onun için kayalar değişik ve daha zengin bir anlatım, bitkiler değişik anlamlar taşır.

Avcı avını oluştururken, avladığı hayvanın kendi türüyle ilgili özelliklerini taklit etmekle kalmaz, bir takım avcılık tekniklerini uygular. En ilkel avlanma şeki olan avına yaklaşma alabildiğince sokulma eylemi uygular.
Bu da hayvana benzemekle, kendini ona benzer bir biçime sokmakla mümkündür.

Üstünde geyik postu ve kafasında boynuzla, mağara resimlerinde görülen ilkel avcı, bizim algıladığımızdan daha ciddi bir anlam taşımaktadır. Ondaki mantığın işleyişi, bizim soyutlamalarımıza öncel ve onlardan farklı olarak, birbirine benzeyen şeylerin aynı olduğu inancına itiyordu onu. İlkel insan için bir şeyin imgesi o şeyin kendisiydi ve bir hayvanın şekline giren insan o hayvanın ta kendisi olmaktaydı.
Evet bizon postuna sarılıp boynuzlarını kafasına takan ilkel adam kendini bizon olmuş sanmaktaydı.

Avın taklit edilmesi avlanmanın öylesine yerleşik ilklerindendir ki, avcı taklit ettiğinin farkına bile varmaz.

Aynen kişinin içinde bilince ermiş olduğu ortamı fark etmediği gibi.

Rastgele

omereser
26-11-2009, 08:28
"Sayın Halil Önen bahçeyle toprakla işlerinizi bitirdinizde kendinize konular içinde konuşacak arkadaşlıklar temin etmede zorluk çekiyorsunuz her halde, bizim çevemizdeki büyüklerimiz derlerdiki boş oturup laflığıcağınıza adam olunda bedava çalışın siz işte görsünlerde adamlığınız zarar görmesin şeklinde tembihler verirlerdi, bende derim ki bahçelerimizde sonbahar temizliğini yaparak değerlendirmiş olursunuz kıssadan hisse ."

Evet Halil Önen bunu hep yapıyor. Avcılık konusunu lüzumsuz felsefi konular içinde boğup daha sonra yapılan eleştirileri görmezden geliyor.

Halil Önen
26-11-2009, 17:13
"Sayın Halil Önen bahçeyle toprakla işlerinizi bitirdinizde kendinize konular içinde konuşacak arkadaşlıklar temin etmede zorluk çekiyorsunuz her halde, bizim çevemizdeki büyüklerimiz derlerdiki boş oturup laflığıcağınıza adam olunda bedava çalışın siz işte görsünlerde adamlığınız zarar görmesin şeklinde tembihler verirlerdi, bende derim ki bahçelerimizde sonbahar temizliğini yaparak değerlendirmiş olursunuz kıssadan hisse ."

Evet Halil Önen bunu hep yapıyor. Avcılık konusunu lüzumsuz felsefi konular içinde boğup daha sonra yapılan eleştirileri görmezden geliyor.

Şunu hiç unutmadım; avlanmak kadar sorunlu bir eylem olan derin düşünmek de eli boş dönmenin _aynen avdan eli boş avcı gibi_ riskini her zaman taşır.

Rastgele

Halil Önen
26-11-2009, 20:04
Avcıya neden rastgele denir?

Günümüzde yaşı ilerlemiş kimselerin ya da avcıların av hayvanlarının giderek büyük ölçüde azaldığı, eskiden bol olduğu hep ileri sürülmüştür.

Avın az olmasının nedenleri, silahlardaki ileri gelişmeler, bu silahları kullanan avcı sayısının aşırı artışı, ülkemizde ve dünyada tarım alanlarının genişlemesi ve bu tespitleri içeren yüzlerce neden gösterilmiştir.

Av hayvanı gerçekten eskiye gidildiğinde çok muydu? Yoksa av her zaman az mıydı?
Şimdi burada iki olguyu ayırmamız gerekecek.

Sadece av hayvanlarının değil diğerlerlerinin de azalma olgusu kendi içinde doğrudur ve gerçek bizi bu olguya böylece kabullenmeye zorladığında içimizdeki soyut düşünceler dizisi de harekete geçmektedir.

Eğer küçüklüğümde ( 40 yıl önçe ) bu günden daha çok av hayvanı olduğunu kabul edersem, zaman süreci içinde gerilere giderek; dedemin döneminde daha büyük bolluğa, nihayet avın olağanüstü bol olduğu ortaçağa, eski çağa, ve oradan Paleolitik döneme ulaşmam gerekir.

Şimdi burada, insan aklının kendince doğru olan bir izlenimin ya da görüşün itici gücüyle belli belirsiz ve robot gibi aynı yönde çalışmayı sürdürmesidir bu; ve bizi yanılgıya sürüklemektedir.

Şunu ayırmak gerekiyor; burada anlatılmaya çalışılan avın her zaman az oluşu' nu son dönemlerde av hayvanlarında açıkca görülen azalmayla karşılaştırmamak gerekir. Evet günümüzde sorun avın aşırı boyutta ve hızla ilerleyen bir azalmadır. Her gün biraz daha azalan hayvan sayısıdır. Bu çok acı bir gerçektir. Hele bu azalmadan avcılar sorumlu tutuluyor ise...! Av hayvanları yok olmakta, avcılık ölmektedir.

Yakın bir gelecekte insanlar avcı olmayı sonlandırmak zorunda kalacaklar ve seçkin mutluluk kaynağı yok olma eşiğine geleçektir. İronik olarak ' avcının nesli korunmalıdır' derken bunu anlatmaya çalışmıştım; kimin uğrunda Dünya'nın insanlaştırılmasının devamında Doğa' nın kendine özgü oluşum biçiminden bir şeyleri alıp götürmesi.

Av hayvanları için parklar, barınaklar yapılması, özel avlakların teşvik edilmesi, av kanunları ve uygulanmasındaki aşırı ciddiyet belki bazı av hayvanların kurtuluşu olabilmektedir. Ancak bütün bunlar avcılık uğraşını aşırı yapay boyutlara ulaştırmakta onun en güzel tadını yok etmektedir. Doğaya, dağlara, taşlara tepelere tırmanmak ve bir hedefe ateş etmek: İnsan, düşünce yeteneğinin gereği olarak gelişmeye mahkumdur.

Diğer yandan avın eskiden çok olduğunu düşündüren ' süreduran düşünce ' yerine ' uyanık düşünce ' ile az olduğuna bakmak gereği doğmaktadır. Ancak tarih öncesi çalışmalar yapan bilim adamları _ uzun canbaz ayakları üzerinde bir kronoloji kullanadıkları için _ on bin yıllık süreleri hiç bir şeymiş gibi anlatmaları bizleri yanıltır.

Örneğin, bilim adamı Obermaier üst paleolitik çağda Styria' daki Ejderhalar Mağarasında 30. 000 ile 50. 000 dolayında üst üste yığılmış mağara ayısı iskeletlerinden bahseder. Bunların çoğu avcıların elinden değil de doğal nedenlerle ölmüştür. Ne kadar çok ayı diye düşünüyoruz değil mi? Ama kazın ayağı hiç de öyle değil.

Şöyle ki; mağarada 5 ya da 6 ayı ailesi yaşamıştır. Bu hayvanlar mağarayı barınak olarak 10. 000 yıldan uzun süreyle sürekli kullanmışlar. Şimdi 30. 000 sayısını ele alır bunu 10. 000 yıllık süre ile bölersek yıl başına 3 ayı düşer.
Ne kadar az değil mi? Hani av eskiden çoktu? Yoksa av eskiden az mıydı?

Eğer av gerçekten bol olsaydı ilkel insan on binlerce yıl boyunca avcı olarak avın var olması ve çoğalmasını sağlamak amacıyla büyük çaba gerektiren ayinlere girişir miydi?

On binlerce yıl, avın bol olması, bulunabilmesi ve ele geçirilmesi için av büyüsü yapar mıydı?

İşte burada ilkel avcı avın bol olmadığını açıkca itiraf etmektedir. Dolayısıyla avlanmanını ilk adımı zaten kendiliğinden bol olmayan ve her zaman, bulunmayan avın var olmasını sağlamaktır. İlkel avcı için büyü, ayin yapmak avın başlangıcını oluşturur. Aynı şey bugün Avusturalya' da, Seylan' da, Sumatra' da, Andaman Adaların' da, Afrika' nın bir çok bölgesinde yaşayan paleolitikler için de söz konusudur.

Eğer av bol olsaydı ona rastgelmek hiç de sorun olmayacaktı, ona ulaşmanın zorluğu konu edilmiyecekti.

Bitmeyecek kadar çok ve her zaman bulunması kolay olsa, avı arama sorunu ortadan kalksa, avı öldürmenin ya da ele geçirmenin hiç bir önemi kalmıyacaktı. Attın vuramadın ne olacak ki, bir daha at, olmadı bir daha at. dene dene dur, nasıl olsa hemen ileride bir başka hayvan var...

Belki aptalca gelecek ama, hiç evden çıkmadan, evin penceresinden hiç bir çabaya girmeden de avlanabilirdik. Tabi buna avcılık denirse..

Halbuki avlanmanındoruk noktası, av hayvanını uygun bir uzaklıkta görülmesi ama bir an sonra kaçması, gözden kaybolması, genelde gidenin yerine bir diğerinin alamıyabilmesidir.

Avcının gözünde her av görüldüğü an sanki tekmiş, bir başkasına rastgelme olanağının yokmuş duygusu uyandırır. Avcının kullanması gereken an' lık fırsattır bu...

Belki o gün aynı fırsat bir daha ele geçmeyeçektir. En eski avcı bile tekrar tekrar bu heyecanı yepyeni taptaze olarak duyar.

İşte bunların tümünde de avı görmenin kendi başına bir başarı, olağan üstü bir şans olduğu varsayılmaktadır.
Avın az'lığı avlanma olayının özüdür.

İşte bunu için ' rastgele ' denir.

Rastgele

Halil Önen
09-12-2009, 10:22
Evet avcılığın amacına ve avlanmanın son son durağına geldik, çattık.
Yani Avcılık ve öldürmek zorunda olmak...
Avcılık olayında hayvanı öldürmeyi kaçınılmaz kılan boyutuyla ilgili ahlak kuralları açısından derin bir incelemesini yapmak oldukca çetin bir konu olsa gerek.
Avcılığın küçük ama önemli bir an' ını oluşturan hayvanın öldürülmesi olayı ahlak konusuna geldiğinde içinden çıkılmaz olmakta, avlanmanın bütününü içine alır yok eder görünmektedir.

Günümüz insan topluluklarının başında bir sürü bela varken, avcılıkta ahlak konusu bir çok bilim adamı tarafından ele alınması incelenmesine cesaret gösterilmemiştir; benim de hiç harcım değildir.

Ancak insanla hayvan arasındaki farkı inceden inceye belirlemek için Descartes'in kendini herşeyden önce hayvanını minerallerden oluşan bir yapısı _ yani bir makina _ olduğuna inandırması gerekmekteydi.

Platon' un devlet adlı eserinde adaleti tanımlamaya çalışırken, kullandığı bazı pasajlarda kendisinin de avlanmış olduğunun gerçek kanıtlarına rağmen_ ki sık sık av peşinde ormanlara gitmiş biri o satırları tutkuyla yazamazdı_ idealist felsefede mükemmellik araması boşuna çaba olmuştur.

Avcılıkta öldürmek zorunda olmanın önündeki zorluklar nasıl anlatılır, anlaşılır ki...
Bu öylesine bir zorluk ki ölümle bağlantılı ahlak değerinin, insanını karşılaştığı en güç ve en az anlaşılabilir kavram olmasıdır. Avcılık ahlakında ölümün gizemi hayvanın gizemiyle katlanarak çok büyük boyutlara ulaşmaktadır.

Sonra bir başka olasılık konunu içinde saklıdır. Ölüm hastalık, yaşlılık, ya da güçten düşme gibi kendiliğinden oluştuğunda bile yeterince gizemlidir.

İşte burada ölümün kendiliğinden değil, bir diğer canlı eliyle geldiğinde gizemi daha da artar, içinden çıkılmaz hal alır.

Katletmek evrendeki en şaşırtıcı eylem, katil ise hala, belki hiç bir zaman anlayamadığımız bir kişidir. Onun bu kanlı eylemi her zaman korkunç kefaretlerin ödenmesini zorunlu kılmış ve kendiside toplumun dışına itilmiştir.

Aynen ilk katil ve tüm katillerin atası olan Kabil gibi. O suçlu bulunmuştur. Adem' in Tanrısı, suçluyu dışlayan kavim töresinin yerine getirilmesini ister. ' Ne yaptın? Kardeşinin kanının sesi topraktan bana bağırıyor'. ( Telvin 4:10)

Kabil geleceğin acımasızlığını görür. Kavminin korunmasından uzak, başı boş dolaşmaktadır. Tanrı'ya haykırır; ' Yeryüzünde kaçak ve serseri olacağım; ve vaki olacak ki, her kim beni bulursa, beni öldürecektir'. (Tekvin 4:14)

İşte avcılığı ahlak yönünden baktığımızda merhamet duygusunun dışında çok garip gerçekler ortaya çıkmaktadır ve hatta başka bir gerçek daha vardır ki hiç dikkatimizi çekmemiştir.

Kan:

Ve hiç bir şey onun gibi lekeleyemez...

eser42
09-12-2009, 10:58
kırlarda ve dağlarda temiz hava, tamamen organil olarak yetişmiş av hayvanı, pınardan akan buz gibi soguk su, mangalın üzerine keklikleri ve tavşanı koymuşsan gerisi hikaye. kim ne düşünürse düşünsün kim fotoğrafını çekerse çeksin yeterki yasal sınırlar içersinde avlanılsın. selamlar

brody
22-12-2009, 16:15
Avcı av oldu!

Avlanmaya giderken keçi postuyla kendisini kamufle eden avcı, diğer avcılar tarafından öldürüldü!

milliyet.com.tr

Yunanistan'ın Nemea kasabasında ava çıkan 48 yaşındaki Christos Constantinou, kendisi gibi avlanmaya çıkan diğer avcılarca hayvan zannedilip vurularak öldürüldü.
Yunanistanlı avcının bir hayvan postu giydiği ve diğer gruptaki avcıların da bu yüzden kendisine ateş açtığı öğrenildi.
Constantinou ormanın derinliklerinde ilerlerken, diğer grupla yolları kesişti ve diğer avcıların kendisini farkedip ateş açmasıyla hayatını kaybetti.
Constantinou, ormandaki hayvanlara daha rahat yaklaşabilmek için bir keçi postu giymişti.
Nemea kasabasında yürütülen soruşturmada, 25 ve 28 yaşlarında iki avcı gözaltına alınırken, diğer şüpheliler aranıyor.
Constantinou hastaneye kaldırıldı, ancak hastaneye geldiğinde öldüğü açıklandı.

http://www.milliyet.com.tr/Yasam/SonDakika.aspx?aType=SonDakika&KategoriID=17&ArticleID=1176870&ref=haberici

Halil Önen
29-12-2009, 01:55
Kan:

Ve hiç bir şey onun gibi lekeleyemez...

Bu sözün açıklanması gerektiği konusu doğrudur.

Avcılığın ahlaki yönünün derinlerine inmek, kan ve ölüm sorununa geldiğinde adeta olanaksızlaşıyor.

Ancak avcılığın en eleştirel yönünüde bu oluşturuyor.Avcılık uğraşının en kısa an' ı ve en önemli tarafı.

Haklı olarak Sn gece'nin dediği gibi avcılığın bu yönü gizlenirse avcının bohcacıdan farkı kalamazdı.

Ayrıca avcılığı düzmece kutsallığa boğan avcı durumuna da düşerdik.

Dr. John Izzo '' Ölmeden önce keşfetmemiz gereken 5 sır '' isimli kitabında; '' ölmek ve ölüm gibi kelimeleri sevmeyiz. Gençken, ölümün uzakta olduğunu hissederiz fakat her yaşta insanlar bize bir hatırlatmada bulunur. Her zaman yanımızdadır ve bize hayatımıza devam etmemizi hatırlatır'' der.

Sokakta kavga eden iki kişinin kana bulanmış suratlarını gördüğümüzde içimizde bir huzursuzluk yaratır.

Acıma hissetmemiz gerekirken kanla lekelenmiş görüntüleri karşısında yoğun ve farklı bir tiksinti duyarız.

Sanki yüzleri iğrenç biçimde lekelenmiştir. Kan onların yüzlerini lekelemekle kalmamış, onları kirletmiştir.

Adeta aşağılamış düşük bir düzeye indirmiştir.

Postunun orası burası kana bulanmış hayvanın başında duran avcı da buna benzer bir duygu yaşar.

Bu ahlak çizgisinin ötesinde ve ondan daha derinde bir şeydir.

Kan döküldüğü yerde _ ister canlı olsun ister cansız_ alçaltıcı bir
görüntü verir.

Kanla ıslanan toprak da lanetlenmiş sayılır.

İşte bu kan'ın korkutan gizemidir.

Daha ileri gidersek, gövdenin içinde saklı ve gizemli şekilde akıp duran _ durması gereken _ yaşamı taşıyan ve simgeleyen sıvı dökülüp saçıldığıda ve içindeki içerik dışa çıktığında Doğa' ya karşı kökten hatalı bir suç işlenmiş görünür.

Fakat ölümde tam budur.

Zira kadavra, mahremiyetini yitirmiş, artık kimsenin gizlenmediği bir saf maddeye dönüşmüştür.

Ancak kan kendini sunmakta devam ederse, oluk oluk boşalmaya devam ederse tam tersi bir etki yaratır.

İnsanı ve hayvanı da sarhoş eder., heyecanlandırır. Geçmişte Arenalara koşan halk böyleydi. Gladyatörlerin, hayvanların, boğaların _ ki bu gün hala İspanya' da sürüyor_ kanı insanda sersemletici bir etki yaratır.

Aynı şekilde savaşta her zaman bir çılgınlığa dönüşür.

Kanda benzeri olmayan çıldırtıcı bir güç saklıdır.

Ancak bu anlatılan kanlı sahneleri avcıların çok az bir kısmı yaşar. Onlarda trofe yani büyük baş avcılarıdır.

Keklik, üveyik, sülün, bıldırcın v.b kuş avlarında bu kanlı sahneler yaşanmaz. Saçmanın felç eden öldürüçü gücü dış kanamalara yol açmaz.

Burada ahlaki durumu büsbütün arttıran daha karmaşık bir olay daha söz konusudur ki, oda öldürmek zorunda kalmak.

Bazen düşmanı, sapığı ya da suçluyu öldürmek kaçınılmaz olur. Bu durum her insanın başına gelebilir. Öldürmekten başka seçeneğin olmaması... ölümü oluşturmak ve biçimlendirmek zorunda kalmak...

Bu durumda ölüm için feci dendiğini zaman çok az şey söylenmiş olur. Çünkü genelde tüm sıfatlar gibi bu sözcükte hiç bir şeyi çözemez.

Öte yandan bazı hayvanlara bazı özel günlerde gösterilen en büyük kutsal saygının, onları belirli yollarla ve törenlerle öldürmek olduğu konusunda da hiç bir şey söylenmiş değildir.

Halil Önen
30-12-2009, 03:32
Uyarı: Bu başlık ve yazı avcıların hocası ve bilge kişi
Sn. Mehmet Emin Bora' nın'' Arpacık '' isimli avcılık sitesinden alınmıştır.

Aslında yazı 18 Mart 2006 da Hürriyet yazarları adıyla Sn.Ahmet Altan tarafından kaleme alınmıştı.

Erkeğin Milyon Yılı


Doğrusu, erkeklerin sevişmek istedikleri kadınları önce lokantaya götürüp ''
beslenmesine, '' yeni yeni birlikte olan kadınlarla erkekler arasındaki ilişkide
akşam yemeği, sevişme kalıbının bulunmasıda, ben geçmişin alışkanlıklarını
görmeye yatkınım.


Milyonlarca yıl önce '' mağara devrinde '' yaşayan '' avcı '' avcı ataları gibi
hayatın içinde avını avlayarak dolaşıyor, hiçbir avın başında fazla
oyalanmıyordu.


Erkeklerin ''büyük'' sırrı da sanırım milyonlarca yıl öncede yatıyor.


Kadınlarla erkekler arsındaki en temel en keskin farkın hayata ve ruhumuza
vurduğu damganın izi o çağlara gidiyor.


Mutluluklarını ve mutsuzluklarını birbirine borçu bu iki cins arasındaki ilişkiyi
en belirleyici özellik, bugün en çok küçümsenen en önemsiz görülen özellik bence;


Fiziksel güç.


+ + +


Milyonlarca yıl önce, dinozorların, saldırgan hayvanların, yırtıcı kuşların
dolaştığı, insanların mağarada saklandığı dönemde yiyecek, (dinazorlar
döneminde insanlar yoktu ya neyse) ancak o iri ve vahşi hayvanları
avlayarak sağlıyordu.


Taş baltalar, ucu sivriltilmiş dallardan oluşan mızraklarla o hayvanları
avlayabilmek için ciddi bir kas gücü, hız ve çeviklik gerektiriyordu.
Kadınların güzel ama zayıf vücutları bu iş için uygun değildi.


Sadece bebeklerine bakabilmek için değil, dışarıdaki vahşi dövüşe güçleri
yetmediği için de mağarada oturup beklemek zorundaydılar.


Mağaralar kadınların oldu böylece.


Kadınların '' bekleyen '' erkeğin '' gezen '' rolleri onların bedensel yetenekleriyle belirlendi.


Adam hayvan avlıyordu, yiyeceği vardı.


+ + +


Kadının, adamın yiyeceğini paylaşabilmesi için ona bir şey vermesi gerekiyordu.

Verecek bedeninden başka bir şeyi bulunmuyordu.


Erkeğin kadını '' hoş tutmaya '' ihtiyacı yoktu, onun paylaşacağı yiyeceği vardı, bir hayvanı avlayacak kadar '' güçlü '' olmak bir kadını kazanmak için yeterliydi onun için.


Ama kadın?

Ne yapacaktı?


Erkek bir kadını bulabilmek için diğer erkeklerle yarıştığında tek amacı en güçlü olmak, en iyi avı vurmaktı, kadın o avı erkekten alabilmek için diğer kadınlarla nasıl rekabet edecekti.


Daha güzel, daha süslü, daha yumuşak, daha çekici olarak elbette.


Erkek, saatlarce bir ağacın dibinde saklanmayı ya da günlerce bir avın peşinden yürümeyi becerirken '' sabırlı '' olmayı ruhuna yerleştirdi.


+ + +



Kadın ise akşama mağarada bir erkeğin ve yiyeceğin gelip gelmiyeceğini bilemiyordu, hergünü merakla, telaşla, sabırsızlıkla geçirir oldu.


Bu telaşlı merakın huzursuzluğundan kurtulmak için erkeğin '' akşam geleceğine '' dair söz vermesini istiyordu, kendini güvende hissetmesi bir güvenceye ihtiyacı vardı.


Bütün gün dolaşan, avlanan, değişik kadınlarla karşılaşan erkeki elinde paylaşacak bir av bulunduğu sürece istediği kadınla birlikte olacağını kestiriyor, güvence vermekten hoşanmıyordu. Belki o akşam daha hoşuna gidecek bir kadına rastlardı.


Gezmeyi, diğer erkeklerle yarışmayı, hergün değişik maceralar aramayı, her av seferinde yeni zaferler kazanarak güçünü kanıtlamayı sevdi.


Onu aynı yerde tutmak mümkün olamıyordu.


Hep aynı yerde oturduğunda avlanamıyor, macera yaşayamıyor, güçünü kanıtlayamıyordu.


Kalın bilekleri ve keskin silahlarıyla korkutucuydu ve kadınlar ruhlarına yerleşen, en derinlerinde varlığını hep sürdüren korkuyu, erkekten korkmayı, onun kızgınlığından ürkmeyi ta o zamanlardan miras aldılar.


+ + +


Bugün, iki bağımsız eşit, birbirine '' av '' için muhtaç olmayan kadınla erkeğin oluşturduğu ailelerde bile '' yatıştırıcılığın '' genellikle kadına düşmesinde, bu tuhaf ve anlaşılmaz '' rolde '' sanırım hala milyonlarca öncesinin izleri var.


Doğrusu, erkeklerin sevişmek istedikleri kadınları önce lokantaya götürüp, '' beslenmesinde '' yeni yeni birlikte olan kadınlarla erkekler arsındaki ilişkide '' akşam yemeği, sevişme '' kalıbın bulunmasında da ben geçmişin alışkanlıklarını görmeye yatkınım.


Erkek sevişmeden önce '' beslenmesi '' gerektiğini ruhuna kazınan bilgilerle biliyor, kadın ise önce yemek yemesini, kendisine ne tür bir '' av '' sunulacağını görmeyi milyonlarca yıl önceki ninelerinden deneyimlerinden kendisine kalan mirasla istiyor.


Mağara devrini ve '' fiziksel güç ''farkını bilmeden bugünkü erkeği anlamak kolay olmaz.


Her ne kadar uygarlaşırsa uygarlaşsın, erkek henüz o dönemin alışkanlıklarını tümüyle unutmuş değil.


Bizim için milyonlarca yıl çok uzun olsa bile, kainatın nerdeyse sonsuz mekanı ve zamanı içinde bu çok kısa süre çünkü.


Erkek hala kadını etkilemek için zarafetten ve '' hoşluklardan '' ziyade güçüne güvenir, her yeni tanışmada uzun uzun kendisini, başarılarını, zekasını anlatması bu güçlülük gösterisinin parçasıdır zaten, bütün erkekler böyle yaptığını bilmeden yapar bunu, kadınların bununla gizli gizli alay ettikleri aklına bile gelmez.


Kadınlara kıyasla çok daha sabırlıdır.




+ + +




Akşam gelecek '' av etini '' garantiye almak isteyen kadının aksine, sırtındaki av etiyle mağara mağara dolaşmayı, bu '' eti '' hak edecek daha iyi bir olup olmadığını araştırmayı tercih eder.


Avı paylaşmadan önce övülmeyi bekler.


Gücünü kanıtlamak, sürekli güçlü kalabilmek için maceraya, onu hep dikkatli kılacak, her an tetikte durmasını sağlacak heyecana ihtiyacı vardır.


Paylaşacak bir '' av '' olduğu sürece kabalaşmanın sınırlarında gezinmekten kaçınmaz.


Kadınların büyük çoğunluğu hayatlarının önemli bir kısmını böyle '' yabani '' bir yaratığı '' evcilleştirmeye '' uğraşmakla geçirir ve hep '' bütün çabalarına karşın hala niye evcilleşmiyor, niye güven vermiyor, niye hep mağarada yanımda oturmuyor '' diye sorarlar.


Sanırım, bir erkeği mağara içinde tutmanın bir tek yolu vardır.


'' Avın '' ve '' maceranın '' mağaranın içinde olmasını sağlamak. ;)


+ + +



Hayatını '' av sahası '' ve '' mağara '' diye ikiye bölen erkeğin alışkanlıklarını kıracak, aklını karıştıracak, geçmiş deneyimlerini unutturacak bir şok yaşatmak


Ancak '' sabırlı '' birinin alışkanlıklarını, '' sabırsız '' birinin değiştirmesi çok zordur.


Zaten o yüzden, kadınlar kendi '' alışkanlıklarını '' değiştiremedikleri için erkeklerin alışkanlıklarını değiştiremezler.


Herşeyin çok çabuk olmasını isterler.


Erkek için hiçbir şey o kadar çabuk olmaz.


Onlar milyonlarca yıl bir ağacın altında beklediler.


+ + +



O kadar umutsuz olunmamalı canım! ; bakın ne diyor Sn. Ahmet Altan.


'' Beyaz At '' romanını yazan Elsa Triole, '' Mutlu Aşk Yoktur '' diyen şiiriyle, küstah ve kendini beğenmiş genç şair Aragon ' un dünyasına bütün duygularını altüst eden bir kasırga gibi girmiştir.


Aralarında edebi çekişmelerle, ilişkilerine yansıyan başkalarına ait gölgelerle huzursuz ama tutkulu yıllar geçirdiler.


Elsa Triole, karşılaştıklarında Fransa'nın en başarılı şairlerinden olan Aragon' a
'' komünizmi '' öğretmiş, ihtilal karmaşasından çıkıp tek başına Paris' e gelecek kadar güçlü ve kararlı oluşuyla onu şaşırtmış, ona hem cinsellik hem edebiyat alanınıda meydan okuyarak onun kendi gücüne olan güvenini hırpalamış, onu gerektiğimde övdüğü gibi gerektiğinde eleştirmiş, onun gücünden korkmamış ve edebiyat tarihine geçeçek bir aşk yaşatmıştı.


Bütün alışkanlıkları debreme uğrayan Aragon ise '' Mutlu Aşk Yoktur '' diye yakınırken Elsa' dan kopamamıştır.


Elsa da oturup kahramanı erkek olan '' Beyaz At '' yazmıştı.


Sanki bir erkeğin '' temel içgüdülerini '' anlatıyordu, kadınların bir türlü açmayı beceremedikleri '' erkeklerin dünyasının kapısını '' aralıyordu biraz.


Belki yanılıyorum ama bence o romanda milyonlarca yıl önceki erkeğin günümüze yansıyan gölgesini yakalıyor Triole.


Erkeklerin '' büyük '' sırrı da zaten sanırım milyonlarca yıl öncede yatıyor.


Kadınla erkek arasındaki en temel ve en keskin farkın hayatımıza ve ruhumuza vurduğu damganın izi o çağlara gidiyor.


Milyonlarca yıl önceki alışkanlıklarını sürdüren çağdaş bir erkeği anlatan romanı...


Hep giden, hep giden, hep giden, hep yeni maceralar arayan bir erkeği...


Belki Elsa bunu anlatabildiği, bu gerçeği görebildiği için Aragon bir yere gidememiş, gitse de bu Rus kızı Elsa' ya geri
dönmüştür.

Saygılar / Rastgele

Arnavut
01-01-2010, 21:32
Arkadaşlar kimse kırılmasın veya darılmasın lütfen! Tüm yorumları okudum ve ilgi alanımda olduğu için birkaç şey yazma ihtiyacı duydum.Tamam konuşalım,yazalım tartışalım ama bende dahil hepimiz "BOŞ" konuşuyoruz!
Nedenine gelince bu konuda tarımda,hayvancılıkta,sanayide v.s. olduğu gibi sadece ve sadece "Devlet Politika"sıdır.Bunun yanısıra en çok görev yine halka düşer düşmeside gerekir. Bizde hep bir ihbarcı,muhbir için aşağılık kompleksi vardır.Belkide mahalle baskısından kaynaklanmakta ya bilinirse ya duyulursa tarzı sanırım ama edeceksin kardeşim.Kaçak avlananı gördünmü edeceksin! Hayvanlara eziyet edeni gördünmü edeceksin! Ağaçları keseni gördünmü edeceksin! Kim insana,doğaya kanuna karşı yanlış yapıyorsa şikayet edeceksin.Devlette burada devletliğini gösterecek şaka yapar gibi değil(Son yıllarda bir nebzede olsa arttı sanırım cezalar) adam gibi caydırıcı hatta yıldırıcı şekilde cezayı kesecek.İcab-ı Halinde kişiyi bu cürümlere tövbe ettirecek! Gerekirse her dağa her tepeye her ovaya her göle bekçi dikecek! Ben ava karşı değilim.Ülkesindeki ormanların toplamı İstanbul şehrimizden küçük olan ülkeler milyar $ ile telafuz edilen paraları "Av Turizmi" nedeniyle ülkelerinin kasalarına koyuyorlar.Tabii ki tüm bunlar tamamen ve tamamen Devlet kontrolü altında gerçekleşiyor.Ne enteresan değilmi? Hoşumuza gitsin ve ya gitmesin bu bir sektör arkadaşlar "Av Turizmi".Biz içinde turizm geçen (Örnekse;"Sağlık Turizmi,Spor Turizmi,Kültür Turizmi v.s..) hiçbirşeyde istikrarlı olamadığımız ve gereken önemi göstertemediğimiz için bu konuda da sonuca şaşırılmaması gerekir.Konu iyi değerlendirilirse öldürtmeden önce üretmek mantığıyla yaklaşılırsa bence olumlu sonuçlar alınacaktır.

Allah umarım bizede birgün bilinçli bir toplum ve fertleri olmayı nasip eder... AMİN!

(Daha önce kendi imkanlarımla yetiştirdiğim bazı sülün ve keklikleri bulunduğum ortamda doğaya saldım.****** akıbetleri hakkında birdaha haberdar olamadım! Devlet projelerinin yanında bizimde bireyler olarak elimizden geldiğince konuya hakim olması gerektiğini düşünmekteyim.)

Sağlıcakla...

hassoman
02-01-2010, 01:48
Eskişehirde bir mahalle kahvesinde avcılar birbirlerini ava çıkmak için kışkırtıyorlardı. Muhabbetleri ortalığı kaplayınca yaşlı bir adam hepsini susturdu:

-Haberiniz olsun dedi dağda, bayırda ne kadar domuz, tilki, tavşan varsa sizi şikayet için karakola başvurmuşlar. Çıkardığınız boş çatırtılar, patırtılar yüzünden rahatları kaçıyormuş...

Nedense bu karaya benzeyen mizah anlayışı pek hoşuma gitti.
Çünkü bu avcıların tek bir av bile avladıklarını gören olmamış...

balbay
28-07-2010, 10:58
İnsanoğlu tarihinin ilk zamanlarında bakmış ki hayatını sürdürmek için bir şeyler yemesi gerekiyor, önce otların, ağaçlarda ki meyvaların tadına bakmış.

Kimini yemiş yeterli gelmemiş, kimini yemiş zehirlenip ölmüş.

Sonra bakmış ki doğada büyük küçük tüm hayvanlar avlanıyor, bir diğerini yiyor.

İyi bir taklitçi olduğu için başlamış oda kendi gücüne göre hayvanları avlamaya.

Avladığı hayvanı yarım yamalak değerlendirmeye başlamış ilk zamanlar da. Yarım yamalak diyorum zira ne pişirmeyi biliyormuş ne de derisinden, kemiğinden, bağırsağından yararlanmayı.

Bu avcılık sayesinde zamanla hızlı üremeye, kürkünden giyecek ve çeşitli eşyalar, kemiğinden takı, kesici, delici gibi aletler yapmaya başlamış.

Nüfus arttıkça o daha fazla avlanmış. Eee evde çocuklar aç, taşmı yesinler.

Zamanla küçük av hayvanları yetmeyince büyüklerine yönelmiş.

Ama bu hayvanları avlamak için de avlanma tekniklerini geliştirmesi gerekiyormuş.

Böyle böyle derken insan daha fazla üremiş, daha fazla avlanmış, tarımı da öğrenmiş, ve daha daha fazla üremiş, daha daha fazla tüketmeye başlamış.

Artık mağaralar da yaşaması gerekmiyormuş, hele hele bazı hayvanları evcilleştirince artık hem onları yiyor, bazılarına biniyor, yük taşıtıyor hem de bu sayede uzak ve varılmaz denilen yerlere de gidebildiği için her yere yayılıyormuş.

Git gide avcılığa ihtiyacı kalmamış, evcil hayvanından her türlü besinini, pamuktan, ipekten, ketenden giyeceğini, eşyasını yapabiliyor olmuş.

Avcılık artık sadece bir eğlence haline, soyluların soyluluk aktivitelene dönmüş.


Aslında ateşli silahlar bulunana ve insan nüfusu çok faza artana kadar fazla bir tehlike yokmuş.

İşte o silahlar bulunduğunda da iş işten çoktan geçmiş.

Ben kendi namıma balık avcılığını en büyük hobilerimden birisi olarak görüyorum. Ama balığımı avlamak için misina, iğne, ağırlık olarak da kurşun kullanmak yerine muadili bir sistem kullanıyorum.

Miktar olarak da aileme ve bir kaç da dostuma hoş bir sofra kurup avcılık maceralarımı anlatarak o hikayesi olan balığı tattıracak kadar avlıyorum.

Üreme dönemlerine, balıkların boylarına, ağırlıklarına yönelik getirilmiş tüm kurallara uyuyorum.

Bu kuralları nereden mi biliyorum? Yasal balık avcılığı belgemi aldım ve bu belgenin kakkını tam yerine getirmek için de seminer ve bilgilendirme kurslarına katıldım.

Adana nın Yumurtalık ilçesinin isminin nereden geldiğini bilen vardır. Ben bilmeyenler için söyleyeyim.

Bu ilçemizin sığ, geniş, verimli suların da ticari değeri yüksek doğal çipura, levrek başta olmak üzere yaklaşık 30 çeşit balık yavrulamaya geliyor.

Bıraktıkları yumurtaların büyük çoğunluğu da canlı kalabilen balıklara dönüşüyor. Ve bu balıklar bir kaç ay sona buradan ayrılarak Suriye, İsrail, Mısır hattını takip ederek Akdeniz e yayılıyorlar.

Bu yüzden bu ilçeye Yumurtalık adı verilmiştir. Bize fayda vermeden giden bu balıklardan yararlanmak için o yavru balıklar 5 gr iken yasal, kuralları olan, ihalesi yapılan sistemler ile toplanarak balık üretim çiftliklerine gönderiliyor.

Bualarda büyütülen balıkları da tüketiyoruz. Tabi Yumurtalık sahillerinden toplanan balık miktarının tüm popülasyonun 25% oranını geçmesine de izin verilmiyor.

Böylece balık sayısını azaltmakla aslında doğada bırakılan miktarın daha hızlı ve daha iyi gelişmesine de katkıda bulunuluyor.

Neyse konumuz bu değil ya, ben de zaman zaman o bölgeden yavru balık satın alıp, Marmara ve Saroz kıyılarına getirtip aralıklarla doğaya salıyorum.

Bu bölgelerde ben çocukluğumda çipura da levrek de bolca avlardım. Ama geçtiğimiz 10 yıl içerisinde tükendiklerini görünce bu yönteme başvudum.

Ve başarılıda oldum. Şimdi 5 yaşında anaçlar bile yakalanır olmaya başlandı tekardan.

Dolayısı ile balığı avlarken kullandığım yöntemler ile balığa yakalanmaması için yeterli şansı da veriyor ve tükettiğimden fazlasının üremesi içinde anlattığım yöntemle katkıda bulunuyorum.

Ateşli silahlar ile, trol, büyük tekneler ve ağlar ile avlanmıyorum.

Ateşli silah yerine zaman zaman tavşan tuzağı, kuş tuzakları kuruyorum. Canlı olarak yakalayabildiğim hayvanları evcilleştirmeye, tür zenginliği sağlamaya çalışıyorum.

Doğaya şimdilik ada tavşanı, süşün, orman tavuğu, keklik, bıldırcın gibi kanatlıları salıyorum.

Neden bunu yapıyorum?

Artık hayatta kalabilmek için avlanmama gerek yok.

Ateşli silah kullanıp, avladığın hayvana şans tanımadan öldürmenin de vediği bir zevk yok.

Diyebilirsiniz ki sen zevk almıyıyor olabilirsin, ama biz alıyoruz.

Haklısınız, kanunen de hakkınız var. Ha bu kurallara uymanız halinde bile günden güne vurabildiğiniz canlı sayısı ve çeşidi azalıyor ve hatta Takya, Anadolu, Ege dağların da çok değil 30 yıl önce geyik ve ceylan, yaban koyunu görebiliyorken, şimdi belgesellerini seyretmekle yetiniyorsak o kanunda ve o kanuna uyduğunu söyleyen avcıda bir yanlışlık da vardır.

Bir de tabi şu açıdan bakmak gerekli bence. Artık hayatta kalmak çok kolaylaştı, yiyecek, içecek, giyecek, aksesuar ve saire parasını verebildiğiniz sürece kapınıza kadar getiriliyor.

Yani eskiden hayatta kalabilmek için temel ihtiyaç olan avcılığa şimdi ki zaman da bol keseden atarak karşı çıkmak, o zamanın şartları ile bu zamanın şatlarını birbirine karıştırmak kolay.

Ama bu yandan da bakarsak, artık sadece keyif amaçlı olarak türü, sayısı azalmış, '' HEPİMİZE AİT '' yabani hayvan popülasyonunu bu şekilde keyfinize alet etmeye de hakkınız yok.

Birileri keyif alsın diye ortak varlığımıza zarar vermek mümkün olmadığı gibi, ateşli silahlarla yapılan avcılık sırasın da doğaya verdiğimiz en büyük diğer bir zarar da gözden kaçırılıyor.

Nedir bu zarar? avcının kullandığı av fişekleinin içerisinde bulunan, saçma diye tabir edilen, kurşun elementi.

Sembol: Pb

Atom numarası: 82

Atom ağırlığı: 207.2 g/mol

Oda koşullarında (25°C 298 K): Mavimsi-beyaz katıMetalp-blok elementi


İşte her yıl, sırf avcı keyif alsın diye kullandığı fişeklerden dolayı tüm doğaya bu zehirli elementi tonlar la saçıyor.

Peki ben gerçek organik, doğal tarım yapmaya çalışırken, haberim olmadan sen bu saçmaları benim kullandığım arazilere saçınca bana ve doğaya verdiğin zararı kim ödeyecek.

Sevgili İdis Şenol

Resimler ne büyük keyif aldığınızı gösteriyor ama, o gün kullandığınız fişeklerin sayesinde, resimin aka fonunu oluşturan o ekili alanları nasıl perişan ettiğinizi biliyormusunuz.

O tarlalarda üretilen ürünlerin, yapılan tahlillerin de ağır metal zehirlenmesi çıktığı için ihracatının yapılamadığını, dolayısı ile de o zehirli ürünleri sofralarımız da bizim tükettiğimizi de düşünürsek şimdi ki zamanda yapılan avcılığın hepimize zarar verdiği aşikardır.

Bu işin savunulacak, mağzur görülecek tarafı yoktur.

köknar
28-07-2010, 11:16
Başlıkta da bahsedildiği üzere avlanmak eyleminin zaaf olduğunu düşünüyorum. Babam gençken hızlı ve kendi deyimiyle zalim bir avcıymış. Avlanmakta da zorlanmıyormuş aslında çünkü keklik, tavşan, bıldırcın gibi türlerle doluymuş dağ taş. Bir gün bir tavşan vurmuş, kestiklerinde karnından yavrusu çıkınca o gün tövbe etmiş. Elinden bırakmış tüfeği...

Yasak olmayan zamanlarda izin verilen türlerin avlanması yasal, ama ben de sevgili balbay gibi düşünüyorum. Yasal kısıtlamalara, koruma çabalarına rağmen bazı türler yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Tabiatın dengesi, döngüsü kişisel tatminden çok daha önemli. Bu topraklarda, tabiattaki her bir karıncada, her ağacın her bir yaprağında sonraki nesillerimizin de hakkı olduğunu düşünüyorum.

pria
28-08-2010, 14:27
Şu avcı milletini hiçbir zaman anlayamadım..
Hele hele hali vakti yerinde olan,bu işi keyif denen his için yapanları hiç anlayamıyorum.

Ben yolda yürürken bile bir karınca,bir böcek görsem üstüne basmamak için herşeyi yaparım..

Bakın benim Çanakkale'de bir fidanlığım var..
Etrafı çevrili,kapısı olan bir yerdir.
Senede 5-6 kere giderim..Toplamda bir yılda 30-40 günüm geçer orada..
Kasaba kıyısındadır yerim.
Yabani hayvanların sevdiği tüm ot çeşitleri vardır içinde..
Sürdürsem bile baharda yağmurların ardından başta semizotu olmak üzere yeni otlar belirir..
Her gittiğimde minik kaplumbağalar görürüm..Boyunlarını okşayarak severim onları..
Kirpiler görürüm..
Fidanlarımın üstü kuş yuvalarıyla doludur..Yumurtalarını,yavrularını seyrederim..Hele kuşların yavruları yumurtadan çıktığında fidanlığa gittiğimde kuşlar başlar feryat etmeye..Ben gezindikçe,yuva olan fidanların yanına gittikçe erkek dişi kuşlar cıgır cıgır bağrışırlar etrafımda..Bağrışmalarının nedeni benim varlığımdan rahatsız olmalarıdır,yavrularını koruma içgüdüleridir..
Benim fidanlık onlar için bir hayat alanıdır,korunaklı bir barınma alanıdır.
En son fidanları sularken,yerde oturuyordum..Her bir fidanı sulamak için 10 dakika kadar beklerim hortumun başında..
İşte böyle beklerken bir an kafamı arkaya doğru çevirdim..Bi de baktım..Bir yılan kafayı kaldırmış,30 cm. yukardan benim bir metre arkamda bana bakıyor..Böyle durumlarda çok soğukkanlıyımdır..Hiç telaş yapmam..Belli ki yılan su sesine gelmiş..
Hortumun ucunu yavaşça kaldırdım,aniden dönerek yılana suyu fışkırttım..Yılan korkmuştu..Başladı kaçmaya..O kaçtıkça ben su sıkarak kovaladım keratayı..
Geçen yıl da,bir akraba ile çıkmıştım fidanlığa..
Yerde duran 6 metrelik eternit tabakasını kaldırmamız gerekti..
Kaldırdık ama..altından neredeyse 1.5 metrelik bi yılan çıktı..şaşkındı..
Akrabama işaret ettim panik yapma diye..Bizler ani hareket,telaş yapmadık ama yılan korkmuştu ve tam gaz kaçmıştı..
Yani çok alışkınım böyle şeylere..

En son 4 yıl önce çok iri bir tavşanın yaşlı bir incir ağacının dibinde yuva yaptığını anladım..
Kimseye söylemedim,çünkü duyulsa o avcı denen kişiler kesinlikle gelip pusuya yatarak öldürürler onu..
Bir yıl sonra yine fidan sularken,bir fidanın dibindeki kuru ot ve zeytin dallarının altından 13-15 santim boyunda bir tavşan yavrusu fırlayıverdi yanıbaşıma..Demekki bir tavşan ailesi mesken tutmuştu benim fidanlığı..
Hortum suyundan ıslanmış yavrucuk..
Kaçmadı..ama titriyordu yanımda..
Sevdim..sevdim..sevdim..ama pek kar etmedi,hala korkudan titriyordu...
En son zıplaya zıplaya başka bir fidan dibime kaçmasına müsaade ettim..
Bu yıl da son gittiğimde fidanlığın kapısını açtım..5-6 metre yürüdüm..
Baktım toprağı oymuş,geceyi orada geçirmiş bir tavşan..
Sonra gün aydınlanınca fidanların dibindeki ot kümesinin altına girmiş..
Durdum öylece..
Sonra bir fidanın altından pıt diye çıkıverdi kerata..başladı aşağı doğru kaçmaya..
Yaaa..işte böyle..

Nasıl vururlar,öldürürler bu zavallı hayvanları anlamak mümkün değil..
Geçim derdin yoksa..et alamıyacak kadar fakir değilsen..
Ne zevk alırsın bu masum yaratıkları yok etmekten..
Onların her birinin doğada görevi var..

delphin7
03-09-2010, 15:33
pria isimli arkadasim. agziniza gönlünüze saglik güzel düsünceleriniz sözleriniz örnek davranisiniz icin. Adeta yüregimize su serptiniz.

Ne güzel vicdanli adaletli adil olanlara. hakki hakkaniyeti bilip taniyip uygulayanlara tüm mahlukati bir görenlere.

Hersey gönlünüzce olsun.

hidayetcaliskan
27-01-2011, 16:03
Konu eski ama önemli. Yorum yapmadan geçemedim:) Bilinçli yapılmayan en güzel iş bile akla gelmedik zararlar verebilir. Kaldı ki doğası gereği biraz vahşi olan avcılık bilinçsiz yapılırsa elbette büyük zararlar verebilir doğaya. Aslında bilinçsiz yapılırsa buna avcılık da denmez. Nasıl ki insanların ölmelerine neden olan alkol yasaklanmıyor ama bir takım önlemler alınıyorsa, avcılık da hepten yasaklanamaz ama bir takım tedbirler alınır ki zaten alınıyor. Avcılık dışardan bakıldığında çok vahşi olarak görünsede düşünüldüğü zaman avlanan bir ördek marketten alınan tavuktan, dana kıymadan, kuzu budundan çok da farklı değildir.Üstelik doğada yaşayan hayvan avlanana kadar özgürlüğünün tadını çıkarmışken, kümeste beslenen tavuk çok daha kötü koşullarda yaşamıştır. Balık avlamak vahşilik olarak görülmezken kara avcılığını vahşetle tanımlamak yanlıştır. Bilinçsiz ilaç kullanan bir çiftçinin öldüreceği kuş sayısı bir avcının avlayabileceğinin kat kat üstündedir. Neticede her iş bilinçli yapılmalı, kurallara uyulmalıdır. Kurallara uymadan araç kullanmak bile başlı başına vahşettir.

Fatih Şengül
15-03-2012, 09:55
Selamlar saygılar... Ben de avlanma konusunda bir şeyler anlatmak istiyorum.
Ekosistemde besin zincirinin bozulduğu anlar oluşmakta. Hava kirliliği ve oksijen üreten canlıların zarar görmesi bozulmada ilk sırada yer alabilir. Zira devamında tüketici canlılar için yetersiz besin ve populasyonlarda aşırı artış ya da aşırı azalma görülebilir. Avcılığın ise belirli türlerin sayısında denge oluşturmak açısından faydalı olduğu söylenebilir çünkü besin zincirine başından sonuna kadar en önemli etkiyi yapan insanoğludur. Fakat geçmişten günümüze bir göz atarsak nüfusu sürekli artan grafikte olan canlı türü sadece insandır. Nesli tükenme tehlikesinde olan canlıları da kıyaslarsak insan, besin zincirini olumsuz yönde etkilemiş diyebiliriz. Bu açıdan bakarsak ta türlerin sayısal dengesini doğal av-avcı ilişkisine bırakırsak daha anlamlı olur kanaatindeyim.
Avcılık konusunda ise şahsi görüşüm doğal avcılardan yana... Doğada; kurt, ayı, kartal vs. yırtıcı hayvanların dengeli olarak beslenmesi ve üremesi yine doğada ki av konumunda bulunan canlılara bağlı(besin zincirinde enerji aktarımının başlarında bulunan bitkiler de buna dahil). Bu av-avcı ilişkisi bin yıllardır var olan içgüdüsel ve yaşamsal bir gerçektir.
Örneğin bahçenizde beslediğiniz bir tavuk bile yukarıda av aramak için süzülen atmacayı gördüğü anda savunmaya geçecektir... Tavuk yüzyıllardır evcil olmasına karşın bu davranışı içgüdüsel olarak gerçekleşir, fakat aynı tavuk yem için çağrı yapan insana aynı tepkiyi vermez bilakis daha da yakınlaşır. Bu durum gösterir ki doğanın gerçek avcıları biz değiliz. Her ne kadar güç, akıl ve çoğunluk sahibi olsak ta, asıl avcılar bizden ayrı bir şekilde, zor şartlar altında hayatlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar.
Katılmayanlar olabilir ama ben derim ki zevk için yapılan av, cinayettir...
sürçü lisan ettiysem affola...

s.serdar
07-10-2013, 01:40
Öldürmekten zevk almak hastalıktır...

İnsan öldürmek ile hayvan öldürmenin arası sadece küçük bir adımdır.

Av cinayettir...

Kayahann
07-10-2013, 20:02
mesela şu fokları kafalarına vurarak öldürenleri ben de aynı şekilde öldürmek istiyorum, veya minicik serçe kuşunun kafasını kopartarak öldürenin kafasını kılıçla kesmek istiyorum bu da benim hayalim veya sporum olurdu gerçekleştirebilseydim

Cumhur Tonba
11-10-2013, 06:42
Kümesteki tavuğu bile kesemem. Tuvaletteki pisuvar da karınca, böcek, kelebek vs. görsem ne yapar yapar önce onu oradan alırım sonra işime bakarım.

Fakat kimse şunu unutmamalı.

Doğadaki her canlı bir avcı, her canlı bir avdır.

Bu sayfada ki hangi mesajı okusam evet, çok haklı arkadaş diyorum.

Yine de son sözüm şu. Kıymayalım hayvanlara. Hele vahşice.

Cumhur Tonba
11-10-2013, 06:49
Hele hele tuzak kurarak sözüm ona avcıyım diye geçinenler yok mu?
Onlar benim gözümde tam bir zavallı. Avlanıyorsan bari yiğitçe avlan.

celalim01
18-10-2013, 17:22
Yeri geldiğinde bende av yaptım.genelde balık avlarım oltayla ama belirli zamanlarda avlarım balığı yılın her anında değil.Yılda belki 10 defa giderim balık avına bazen hiç bazen 5-10 tane avlarım sonra evin yolunu tutarım.Kara avcılığı da yaptım yapmadım değil ama çoğunlukla gezdik dolaştık dağlarda ha derseniz çok mu hayır bu yaşıma kadar belki 3 tavşan vurmuşumdur çünkü ben belki yılda 2 defa ava çıkmışımdır bazı yıllarda da hiç ava çıkmamışımdır.Yani sözün kısası her aklıma gelende av yapmadım.Bilinçsiz av yapılmasına elbette bende karşıyım,laf olsun diye önüne geleni vurmaya bende karşıyım.Benimki bilinen avcılığın dışında senede 1 **** 2 defa dağlara çıkıp sözde avcılık o kadar,ama dediğiniz gibi avcılık yapıyoruz diye katliam gibi **** yok edercesine avlamak uygun değildir.

Jezebel
23-07-2014, 19:35
“Aslanların kendi tarihçileri olmadıkça, av hikayelerinde avcının başarıları anlatılacaktır.” (Afrika atasözü)

MeyveliTepe
23-07-2014, 19:44
35 senedir canlı hayvana silah atmadım :)

Ülkemiz yaban hayat bakımından acınacak halde. Bu duruma düşmüş/düşürülmüş yaban hayatta her ne gerekçe ile olursa olsun avcılığı ahlaki bulmuyorum.

Arada bir nişangâh kurup bir kaç kutu fişeği hedefe attığım oluyor, ama o kadar :)