Bağlan

View Full Version : Doğada Başınızdan Geçen İlginç Öyküler




Mahmut Leventoğlu
28-05-2008, 08:46
Sevgili Ağaçlar net ailesi bu başlıkta ''Doğada Başınızdan Geçen İlginç Öyküler'' i burada paylaşalım.

Türkçemize ve yazım kurallarına özen gösterelim




ahmeter
28-05-2008, 22:03
Adapazarı yakınlarında grup halinde ormanda yürüyoruz .rehberimiz yağmur geliyor dedi. hava açik güneşli anlıyamadık şaşırdık ses cıkarmayın dedi evet yakında bir yere yağmur yağıyor ve oradan bir uğultu geliyor o ses yağmurun yapraklara çarpmasından oluşan bir ses rehberimiz tecrübeli ıslandık ama az ıslandık iyi günler

ahmeter
28-05-2008, 22:15
Eşimle beraber ağaçlık dere kenarında resim cekiyorum .Birden ağaçların arasından elinde balta bir adam ortaya çıktı .Benim de resmimi cek dedi ister istemez çektim .Adamın gitmesini bekliyorum ver benim resmimi diyor şimdi makinadan resim cıkmaz diyorum anlatıncaya kadar akla karayı seçtim doğa resimleri çekmeye gitmiştim cok korktum .Kulağıma küpe

tener
01-06-2008, 21:00
Araba ile seyahatte olduğumuz bir gün,gitmekte olan güzergahımızda yağmur yokken,birden sicim gibi yağmur yağan bir alana ani giriş.Hiç yaşadınız mı?

ahmeter
02-06-2008, 20:05
Çeşitli ülke insanlarınla beraber avusturyada bir park geziyoruz bol ağaçlı bir yere geldiğimizde herkes cebinden 2 ceviz cıkarıp birbirine vurmaya başladı biz şaşkın ne oluyor demeden sesi duyan sincapların önümüze gelip cevizleri yemeleri ve insanlardan kaçmamaları cok şaşırmıştık iyi günler

tener
03-06-2008, 18:13
Çok ilginç,ve hoş.:p

ahmeter
04-06-2008, 21:19
Bende öykü çok ama başka yazan yok herhalde ben yazmaya doyamıyacağım .Antalya kemerin içinden dağ yolundan değişik bitki bulmak için araba ile dağa çıkıyoruz .Her şey yolunda bir an geldi değişik bitkiler bulmuştuk dönmeye karar verdik ama nasıl döneceğiz yol ancak 1 arabalık sağ taraf yamaç sol uçurum 1 saattir cıkıyoruz hiç farkında değiliz arabayı manevra ettirip geri dönemiyoruz biraz cıkalım bir yer bulur döneriz olmuyor sis artıyor panikledik .Sonunda arabayı kaldıra kaldıra olduğu yerde çevirdik ve perişan olduk yol dağın tepesinde meteoroloji istasyonuna çıkan özel bir yolmuş teçrübesizlik onun için daima rehber şart iyi günler

Mahmut Leventoğlu
04-06-2008, 23:28
Sevgili Ahmet Er ;
Öykülerin güzel ama biraz daha uzun anlatılar olsa dah da hoş olurlar gibime geliyor.
Lütfen devam et :)

ahmeter
05-06-2008, 09:19
Tavuğun ne alakası var diyeceksiniz bakın anlatayım Zonguldağa gidiyoruz mevsim bu mevsim Düzceyi geçtik nıyetimiz yolda köylülerden dağ çileği almak bulamadık reçeli nefis oluyor neyse yol üzerinde bir köye saptık araştırdık 1 saat bekleyin toplıyalım dediler kabul ettik . Köyü geziyoruz bir aile ısrarla bizi öğlen yemeğine davet etti kabul ettik bahçede oturuyoruz evin genç çocuğuna tavuk kesmesini söylediler bir heves gitti hemen elinde kesilmiş tavuklan döndü bakamadım neye bakamadım elindeki tavuğa tüylerini derisinle beraber yüzmüş ne kadar kötü tavşana benzemiş yemekte yanlız pilavını yiyebildim. iyi günler

ahmeter
05-06-2008, 09:32
Almanyaya gidiyoruz Avusturyada bir kasabada durduk öğlen yemeği için bir lokantaya girdik ne yiyelim tavuğa karar verdik 4 kişiyiz Almancamız zayıf içimizden biri gelen kadın garsona tavuk istediğimizi anlattı ama ne anlatmıış hepimizin önüne birer adet bütün tavuk 3 tavuğu poşete koyup arabaya aldık bir tavuklan karnımızı doyurduk 2 gün yolda o tavukları yedik iyi günler

Vildan Sönmez
05-06-2008, 15:06
İlginç mi bilemem ama o an görüntü harikaydı. Fahri ile İspir’e gitmek için Ovit Dağı ve Ovit geçidi aşılacak..(Mayıs 2008)
Dağ yüksek geçit ve yol zorlu. Ovit geçidinde ilerledikçe yükseldik, yükseldikçe karlar ve çığlarla kendimizi kışın ortasında bembeyaz bir dünyada bulduk. Manzara güzel mi güzel. Anlatmak yetmez, görmek lazım. Zirvede 2.640 metre yüksekliğe ulaştık. Kışın karda ulaşıma kapanıyormuş. Yetkililer tünel mi, duble yol mu derken kışlar geçiyor. Bir yanında İkizdere ve Rize diğer yanında İspir ve Erzurum.
Tekrar aşağı inerken yolumuzu kalabalık bir sürü kapattı. Yol boyu yaylalarda bu görüntü hep karşımıza çıktı. Dağlarda ayrı güzel, yaylada ayrı ama Ovit geçidinde bir başka güzeldi.

tener
05-06-2008, 15:10
Harik bir anı Vildancığım.Bir de benden.


Çocukken ,anlatılan hikayeleri ilgi ile dinlerdim.Eskiden ,köy ve kasaba evleri(orta Anadolu)çok büyük olurdu.Anneannemlerinde böyle bir evi vardı.Kocaman bir avlusu olan bir ev.Evlere su getirilmeden önce ,aşağı mahallede akan dereden ,hayvanlarla ****,yürüyerek eve su taşınırdı.Bu gidiş gelişlerin bile bana zevk verdiğini hatırlarım.Elbetteki 8 yaşındaki biri çin her yapılan iş bir oyun niteliğini taşır.Eşeklerle (taşınan sular)teneke bidonlarda taşınan sular ,getirilip evdeki testilere boşaltılıp içilirdi.Bu testilerin yeri genelde,aşağı katta,girişte karanlık ve serin bir bölümde olurdu.
Evin herhangi bir yerinde gizlice yaşayan bir yılanın,yumurtalarını ev sahibi bulur.Ne olduğunu bilmediği için,farklı ve daha iyi bir yere yerleştirir.Yılan yerine döndüğünde bakar ki ..yumurtaları yerinde yok,çok kızar ve öfkelenir.Gidip bu su testilerinden birinin içine girip zehrini boşaltır.Fakat bir tesadüf eseri daha sonra yumurtalarını bulur.Yılancık çok üzülür.Gidip testilere bakar.Ve zahrini akıttığı suyun halen kullanılmamış olduğunu görür.Testiye sarılarak,onu kırar.
Ne derece doğrudur bilmiyorum ama...bu hikayeyi hep dinlemişimdir.Ve küçükken ,herhangi bir canlıya zarar vermemenin , ne kadar önemli olduğunu yüreğimde hissetşimdir.:p

ahmeter
06-06-2008, 14:23
Geçen sene otobüsle Almanyaya gidiyorum otobüs Bulgaristanda mola verdi . Mola yerinin karşısında çeşme var karşıya geçtim ellerimi yıkarken yanıma bir bulgar askeri araçı geldi yanlız şöför var indi çeşmeden su içmeye başladı bana Türkçe merhaba dedi hoşuma gitti yaklaştım Türkmüş Bulgar ordusunda askerlik yapıyormuş ama devamlı su içermiş gibi çeşmeye başını eğiyor su içmiyor çekingen bir hali var sigaramı almadı elini bile sıkamadım hızla uzaklaştı BENİM GÜZEL TÜRKİYEM ÖZGÜRLÜK

ahmeter
30-11-2008, 16:18
6 aydır kimse bir yazı göndermemiş .anlatayım İstanbul sarıyerde köylü pazarı yaşlı bir kadın mallarını yere sermiş ıspanak .sivri biber az domates bir tanede tatlı kabağı .hepsinden az miktarda aldım .Kabağı bütün satıyor kesmiyor onuda bütün aldım .Geçen hafta gitdiğimde bana kabağı beğenip beğenmediğimi sordu cok güzel dedim seneye aynı kabak tohumundan ekersin cinsi güzelmiş dedim nasıl ekeyim dedi zaten birtane verdi evet tohumda bende kabakda bende idi .Kabağı yemiş cekirdekleride çöpe gitmişdi yememiş satmışdı ona söz verdim değişik kabak tohumları getireceğim diye selamlar

nariçi
30-11-2008, 16:54
İnegöl Oylat'ın ilerisinde orman içi Alaçam mevkiinde araba ile giderken, aniden bir yaban domuzu ailesi çıkıverdi. Onlar da şaşırdı, bizde şaşırdık. Yanımdaki arkadaş daha çok şaşırdı ki arabadan inerek yerden taş toplayıp başladı domuzlara atmaya. Ana ve baba yanlarında beş yavru düz bir doğrultuda yollarına devam ettiler.

Vildan Sönmez
15-12-2008, 21:00
31.08.2005 de yani yazın ortası Enez sahili kalabalık değildi. Sanırım Çarşamba. Biz de denizden çıkmış, giyinmiş sahilde yürüyorduk. Birkaç kişi vardı, biri de simit satan çocuk....Denizin ve gökyüzünün rengi garip bir maviye dönüştü önce. Fotoğraf çektim bir kaç tane. Sonra birden bire ne olduğunu anlamadan ortalık karardı ve denizden müthiş bir rüzgar ve yağmur başladı. Yağmurla birlikte deniz suyu da savruluyordu. Kendimizi sahildeki yaz okulu çardağına zor attık.

Islanmaktan korunacağımızı sanıyorduk. Ama dört yanı açıktı. Islanacağımız kadar ıslandık bari koşa koşa eve gidelim dedik. Ama yağmur ve rüzgarın şiddeti öyle bir arttı ki. Artık ayakta duramıyorduk. Yere kapaklana kapaklana (biz koşmuyorduk rüzgarın şiddeti savuruyordu) kendimizi sahildeki motelin kafesine zor attık. (Gala motel,denize 70-80 m.mesafede)Sonra kafenin camları yere indi, masalar sandalyeler bir tarafa sürüklendi. Hepimiz mutfak tarafına sığındık. Böyle bir fırtına hiç görmemiştim. Yarım saat mi sürdü,vallahi bilemiyorum ama hiç bitmiyecek sandık. Sonra rüzgar dindi, sakin bir sağanak, sonra o da bitti. Arkasından yine güneş çıktı. Hiçbirşey olmamış gibi.

Ogün kökünden sökülmüş ağaçlar gördüm. Limanda balıkçı motorları hasar görmüş. Can kaybı söylentisi de vardı ama gerçek mi bilemedik. En çok da o simitçi çocuğu merak ettim ve birde denizde yakalanmadığıma şükrettim.
Otelin içinden çektiğim kısa görüntülere bazen bakıyor ve bir daha hatırlıyorum o günü.

Cumhur Tonba
15-12-2008, 21:28
Başımdan geçen eylenceli bir anıyı anlatmak istiyorum.
Van'da çalışıyoruz. Yaklaşık 12 arkadaş görevli olarak dağlarda fıstık aşılamaya gittik. 2-3 gün kalacağız. Gece oldu. Sohpetler falan. Ateş yaktık. Yemekleri yedik. 4 adet çadır kurduk. Sonunda laf anarşistlerden açıldı. Ya buraya gelirlerse. Ya baskın yaparlarsa falan.Bir arkadaşımız. Gelirlerse gelsinler. Görürler gününü falan. Bayağı kabadayı konuşuyor. Nasıl atıp tutuyor.
Neyse lafı fazla uzatmayayım. Aramızda 5 arkadaşımızda Vanlı. Hepsi kürtçe de konuşabiliyor.
Yatmaya gittik. Gece saat 2 falan. Baktık bizi uyandırdılar. Merak etmeyin. Şimdi o arkadaşa bir süpriz hazırlayacağız. Haberli olun dediler.
5-10 dakika sonra bir gürültü, bir kargaşa. Başları peçeli iki kişi, ellerinde tüfek ( Zaten yanımızda 2 tüfek vardı) konuşmalar yapıyor, bizim Vanlı arkadaş güya tercüme ediyor. İçimizden birisini götüreceklermiş. O arkadaşı seçtiler.
Seyreyleyin gümbürtüyü. Artık gerisini yazmıyorum. Biraz uzaklaştılar. Orada yüzlerini açmışlar. Ama ne film. Buda işte böyle bir anı.

KUMRU
15-12-2008, 22:12
Denizli Babadağdayız, arkadaş grubumuzla kış faaliyeti düzenlemişiz, ancak aramızdan sadece 4 kişi kazma getirmiş , diğerlerinde yok. 4 kişi sabah erkenden zirveye doğru yola çıktık, geri kalanlar yayla evinde bizi bekleyecekler. Karla kaplı Babadağ Zirveyi yaptık, kar sınırına inince de "HADİ KUTLAYALIM" dedik, ocağımızı çıkardık, su kaynatıp, çaylarımızı içtik, yiyeceklerimizi tükettik, sohbete dalmışız, bir baktık ki hava kararmış. Vadi sistemi, her yer uçurum, fenerler yetersiz kalmakta, bir yanlış adım atsak, uçurumdan aşağı düşüceğiz, sonra bir de birbirimizi nasıl çıkaracağız? Dedik ne yapalım? "sabahlayalım, geceyi açıkta geçirelim". Yanımızda çadır yok, uyku tulumu yok, yiyecek yok. Allahtan kar sınırındayız hem kuru yerde ateş yakabiliyoruz, hem de kar eritip su elde edip, kalan tek poşet çayı tekrar tekrar 4 kişi içiyoruz.(Dağcı içinden ısınır;))Çok üşüdüm, bir arkadaşta bivak dediğimiz bir nevi torba var, bu çeşit survival şartlarında, içine giriliyor. Ablamla girdik içine, uyuya kalmışım, bir de havalandırmamışız, nem yapmış içeriden. Yarım saat sonra uyandığıımda vücudumdaki her bir hücre üşüyordu

KUMRU
15-12-2008, 22:16
Hayatım boyunca daha fazla üşümedim. Sabaha kadar ateş yakıp, sıcak su yaptık. Birimizin cebinden unutulmuş bir gofret çıkınca dünyalar bizim oldu, paylaştık. Nihayet sabah oldu, hiç uzak da değilmişiz kampa meğer, ama karanlıkta riske giremezdik tabii ki. Arkadaşlar da bizi çok merak etmişler, attığımız işaret fişeği de kaybolup gitmiş görmemişler. Bu da bize ders oldu, vadi sistemlerinde bir daha dönüşte geç vakite kalmadık

Ülker
15-12-2008, 22:29
Ben de hemen aklıma gelen bir anımı paylaşayım:rolleyes:
Sabah işe gidiyorum,şıkır şıkır giyinmiş süslenmişim,saçları da sıkı sıkı topuz yapmışım,toplantı var,aheste aheste ilerlerken biri omzuma sertçe birşey attı,hiddetle döndüm arkama kimse yok,şaşırıp devam ederken topuğuma bir tane daha geldi,yine döndüm baktım kimse yok,çok sinirlenmiştim artık,birileri benimle oynuyordu,sinirle hızlanarak yürümeye devam ettim,bu defa da başıma sertçe atıldı ve acıttı,sabrım taşmış bir şekilde döndüm yine kimse yok,durdum beklemeye başladım artık her kimse çıkacaktı ortaya ben de öfkemi çıkaracaktım.derken başıma bir tane daha çarpıp ayak ucuma düştü,baktım ve şaşırdım kırılmış ceviz ayaklarımın dibinde duruyordu ve farketmemle bir karganın inip cevizi kapması bir oldu...evet karga benim topuzlu başımı parlak görünce sert zemin diye düşünüp cevizlerini kırmayı deniyormuş.hareket halinde olunca da zorlanmış hayvancağız,durunca amacına ulaştı.Düşünün halimi, işe gidene kadar kendi kendine gülen bir tip,toplantıda bile kriz geldi kendimi zor tuttum.:D

Cumhur Tonba
18-12-2008, 16:06
Ülker hanım.Gülünmeyecek bir durum değil. Hiç soran oldumu? Neden gülüyorsunuz diye?

Lilium
19-12-2008, 01:00
İçimizden birisini götüreceklermiş. O arkadaşı seçtiler.

Sevgili cumhur peki siz o arkadaşınıza sordunuzmu veya baktınızmı pantolonları kurumu diye.:D:D

Ülker
19-12-2008, 14:26
Sayın Cumhur Tomba, ben kargaların akıllı olduklarına ogün kalpten inandım,
Bir de okadar sıkı topuz yapmamam gerektiğine,hayvancağıza zemin bayağı sert görünmüş olmalı.
Toplantıda kimseye anlatamadım,zaten geç kalmıştım.Ama sonrasında personelle paylaştık,hala espri konusudur,hatırlar hatırlar güleriz.:p

Ayşe Özdil
19-12-2008, 15:52
Bu başlığı görünce; benim de aklıma fotoğraf sevdam yüzünden yaşadığım bir olay geldi. Onu sizlerle paylaşmak istiyorum..
Sene 1987-88 . Cerrahpaşa dan mezuniyetimin ardından , mecburi hizmetli olarak Kars Ana Çocuk Sağlığı merkezine gitmiştim. O zaman Kars henüz birkaç ile ayrılmamıştı. Kritik sınır bölgelerine dayanan geniş , zaman zaman ulaşılması çok güç sınır köyleri ve kasabalarında onlarca sağlık evi ve sağlık ocağı ... Ben de merkezde olduğum için Dünya Sağlık Örgütü , Unicef ve Sağlık Bakanlığıyla eşgüdümlü olarak , uygulanan değişik kampanyaları ( Bağışıklama, kontrasepsiyon , bulaşıcı hastalıklar , taramalar vs.. ) bu uçlardaki sağlık merkezlerine; oralarda yaşayan kadınlara , çocuklara ulaştırmaya çalışıyorum.
Tıbbiyeden yeni mezun olmanın da getirdiği heyecanla, ekibimdeki hemşire , doktor arkadaşlarla her gün farklı sınır köylerini ziyarete gidiyorum..
Tabii emektar, manuel fotoğraf makinam daima yanımda, çantamın içinde..
Yine öyle bir günde Arpaçay sınırında bir köydeyiz...

Halit Togay
19-12-2008, 15:54
eee

nariçi
19-12-2008, 16:38
Yola çıkıldı ama herhalde araya reklamlar girdi. Sizden ayrılmayalımda anlatın bari.

Ayşe Özdil
19-12-2008, 17:06
Kusura bakmayın arkadaşlar , elektrik kesildi de devam edemedim..

İşte Arpaçay sınırında bir köydeyiz. Herhalde son uğradığımız köylerden biriydi ki , güneş batmaya yüz tutmuş .. Son ışıkları, derin bir vadide süzülen Arpaçayın üzerinde ; karşıdaki Ermenistan topraklarına uzanan taş köprü ve hemen ırmağın kenarındaki çok eski kilisenin taş duvarlarına müthiş bir kızıllıkla vuruyor.. Gerçekten büyüleyici bir andı..

Ayşe Özdil
19-12-2008, 17:31
Ekipte, benim gibi fotoğrafa meraklı İstanbul Tıp tan bir doktor arkadaş da vardı. Dr. MehmetAli ... O da hep fotoğraf makinasıyla gezer. Biz bu müthiş manzarayı görünce durabilir miyiz ?
-" Aman güneşin son ışıklarını kaçırmayalım !" diye , elimizde makinalar, hafif eğimli vadiden aşağı taş köprüye doğru hızla koşmaya başladık..

Fakat birkaçyüz metre gitmiştik ki , nerdeyse kulaklarımızın dibinde vınlayan takır takır makinalı tüfek kurşunlarıyla ne olduğumuzu anlayamadan kendimizi yere attık. Sürüne sürüne hemen yakındaki bir kayanın arkasına sindik. Bu arada üzerimize yağmur gibi kurşun yağmaya devam ediyordu.Sığındığımız kayanın arkasında, doktor arkadaşla ne yapacağımızı bilemeden birbirimize bakıyor ; olan biteni anlamaya çalışıyorduk...

nariçi
19-12-2008, 17:36
Önce hani macera, fotoğraf avcılığı mı diye düşünürken kurşun yağmuru ile heyecan aniden doruğa çıktı. Ama yine yönetmenin reklam arası girdi. İş oradan kurtulmakta kaç gün kaldınız ?

Ayşe Özdil
19-12-2008, 17:46
Bu olayı yaşayalı 20 yılı geçti . Bazı ayrıntıları hatırlamaya çalışıyorum. Sanırım, kurşunların tepedeki Türk sınır karakolundan geldiğini kavrayınca, arkadaşla beyaz bayrak bulup uzatabilsek diye konuştuk. Acaba MehmetAli nin mendili miydi ; bir şey attık kayanın üzerinden.. Sanırım bizden de bir karşılık gelmeyince , akabinde yaylım ateşi durdu ve az sonra yanımıza bir askeri jeep geldi. Jeepin içinden bir anda bir sürü silahlı asker indi ve silahlarını bize doğrulttular.O anda, MehmetAli yle benim betimiz benzimiz atmış ; -" Biz doktoruz !!!" diye bağırıyorduk..

Halit Togay
19-12-2008, 17:58
heyecan dorukta

Ülker
19-12-2008, 18:00
İzleyeni bol olunca çok sık reklam konuyor sanırım, merakla devamını bekliyoruz.:rolleyes:

Ayşe Özdil
19-12-2008, 18:01
Ben de olayı anlatırken , sanki o günü yaşıyor gibi heyecanlandım şu an..

Tabii olay çok ciddi. Biz gayet masumane güneşin son ışıklarını kaçırmayalım diye koştururken ; tepedeki Türk askeri durumu, sınırı geçip karşıya iltica etmek isteyen iki kişi - muhtemelen iki suçlu - olarak algılıyor ve ateş açıyor..
Daha sonra doktor arkadaşla kolay kurtulamadık bu durumdan.. Derdimizi anlatana kadar üstümüz başımız arandı ; çanta ve makinalarımıza el konuldu ; alıp karakola götürüldük.. Kimlik araştırmaları , uzun telefonların ardından birkaç saat karakolda zorunlu olarak tutulduktan sonra, karakol komutanının uyarılarıyla serbest kalabildik ancak ...

Sonradan, bu sınır karakolunda zorunlu misafir olmanın çok faydalarını da görmedim değil. En önemlisi, suçsuz olduğumuz anlaşılınca karakolun mutfağında askerlerle karavanadan yemek yemek de kısmet olmuştu. O sırada, mutfağın duvarında bir tabelada maddeler halinde yazılmış ekmek yapma tarifi dikkatimi çekti. Bir sınır karakolunda böyle bir tarif olması çok tuhafıma gitmişti. Hemen ezberledim..

1- Un elenir
2-( Un sıcaklığı ) - (... derece ) su eklenir...
3- .. kadar , .. kıvamda yoğrulur... gibi .. madde madde çok güzel bir tarifti.

Bu tarifle daha sonra, o sırada Kars ta kaldığım iki odalı , bahçeli evimin fırınında çok güzel ekmekler pişirdim. Hatta çeşitlendirerek ; sütlü, cevizli , kimyonlu .. hep iyi sonuçlar verdi ;soğuk kış günlerinde nefis ekmekler pişirdim arkadaşlarıma ..

Ayşe Özdil
19-12-2008, 18:18
Önce elektrik kesildi . Sonra arada benim çocuklar birşeyler istiyor ; o nedenle taksit taksit yazabildim kusura bakmayın. Bu şekilde sanki karşılıklı konuşuyor gibi oldu; arkadaşlara çok teşekkür ederim.

Bugünlük bu kadar heyecan yeter.. Daha sonra size , mağara araştırmaları için gittiğim Kastamonu Küre ormanlarında, ılgar atlarını fotoğraflamaya çalışırken nasıl kaybolduğumu da anlatırım..

Ayşe Özdil
19-12-2008, 19:18
Bir de , 1985 yılında Altınbeşik Mağarasının araştırması sırasında , inatçılığım yüzünden Akseki nin Ürünlü Köyünden Ormana ya , geceleyin çakal ulumaları altında 5-6 saat bir başıma yürüyüş maceram var :) Onu da daha sonra anlatırım..

Ülker
19-12-2008, 19:30
Bekliyor olacağız Sayın Ayşe Özdil,sizden çok macera çıkacak gibi görünüyor.:rolleyes:

Lilium
19-12-2008, 23:47
Ah arkadaşlar benim bi ayıyla karşılaşmam varki onu hiç unutamıyorum

Cumhur Tonba
21-12-2008, 01:00
Ayşe hanım. İnanın film gibi. Hele arkadaşlarımızın arada eee. sonra, reklamlar gibi nükteleri koymaları olaya bambaşka bir tad vermiş. Çok teşekkürler. Gecenin bu saatinde yüzümde gülümseme olayı canlandırmaya çalışıyorum. Maceralarınız okumak için sabırsızlanıyoruz.

Sayın lilium. Tüm hınzırlıklar senin aklına geliyor. Ben olayı kısa kesip gerisini anlatmadım. Ya sen ayı ile ne yaptın. Bak doğru söyle.

Lilium
21-12-2008, 12:47
Sevgili tonba ayı hikayesini anlatmak için başlamıştım, oraya kadar yazdım sonra aklıma geldi.
Hayatımda gerçekten yaşadığım bir gerçek, hikaye falan değil, onun için sanal alemde anlatamıyacaktım, onu anlatırken beden dilini de kullanmanız lazım düşünçesi ile yazmadım. (Şu kadarını söyliyeyim çok korkmuştum)

Ama söz toplantıda anlatacağım tabi dinliyen olursa

Deep_darkness
24-12-2008, 12:24
Ayşe Özdil hanım'ın hikayesi çok hoştu, film gibi valla :) Yazdıkları 2007 de kalmış yenilerini bekliyoruz valla :)

tener
25-12-2008, 11:10
Anılar ; olumlu **** olumsuz ,insanın yüreğinde duruyor , paylaşıldığı zaman ,ne kadar büyük anlam taşıdığı gün yüzüne çıkıyor.
Gelmekte olan yeni yılınızı kutlar, herşeyin dilediğiniz gibi ,gönlünüzce olmasını dilerim.

tatarbeyi
10-01-2009, 23:47
19 mayıs1977 eğitim öğretim yılı bir bayram tatili ile birleşince eğitim yılı bayram öncesi tamamlandı.Meslek lisesini bitirmiştim. Hemen aile şirketinde çalışmaya başladım. Şirketimizin genel müdürü bizleri motife etmek için güzel bir konuşmay la birlikte bayağı yüksek cirolu bir satış kotosu koymuştu.
Beyaz eşya ve dayanıklı tüketim malları ile İstanbul firmasının bazı ürünlerini de Adana ve çevresinde pazarlmaya başladım..Siyah beyaz televizyon yeni çıkmış ayda bir kamyon satıyoruz tabana yeni yayılıyor. Gündüz satılan televizyonları akşamda yayına alıyorum. Saat le yarışıyorum.
Diğer plasiyerlerden duydumki kotayı en fazla aşana tüm masraflar istanbul firmasından olmak üzre bir haftalık Antalya Sidede tatil varmış. Tam iki ayda 4 kamyon siyah beyaz telvizyonu satmıştım. Bilahere teslim edilmek üzere...............
Tatili hak edip tatile çıktım tümTürkiye'den başarılı plasıyerler gelmişti 22 kişi olmuştuk.Firmanın verdiği sürede öyle bir dostluk kurdukki tatili sonlandıramadık.Hemen şirketlerimize telefon edip bir hafta tatilimizi ücretli olarak uzatabilmek için side postanesine gittik sabah sat 9 du şirketlerimize telefon yazdırdık hepimiz şirketlerimizi bilgilendirip bir miktarda para havalesi istediğimizde hava kararmak ta idi.
Tatil bitip dönerken rezillik boy boydu,Bülent Ecevit Başbakandı Deniz baykal Enerji bakanı idi ,şirketin arabası ile giderken adana dan benzini fulladık ve yedek bidonlarlada benzini bağaja almama rağmen.... ama gelirken benzin yokki gelesin. Süprizler le dolu bir dönüş yolculuğu.
Sahil yolu çok virajlı ve rampalar alabildiğince fazla. O yıllarda sahil yolunda yanlış hatırlamıyorsam benzinlikde pek az gerçi çok olsada fark etmiyecekti
Adana ya varmak için sonunda çözümü buldum. Düz yolda ite kalka zaman zaman hızlandırıp boşa alarak olabildiğince az benzin,çok yol felsefesi.
Şimdi oğlum süratle giderken bazen arabayı boşa aldımı sorarım oğlum napıyorsun diye?
Daha önce oğluma anlatmıştım konuyu oğlum şimdi diyorki baba tasarruf vitesine attım diyor. Bizde o zaman Ecevit vitesi derdik.
Rampa başlarında arabanın motor kaputunu açıp bir kamyon beklemeye başlardım,bir kamyon gelipte şayet ikna edebilirsem ekonomik katkıda bulunarak, halatla,rampayı çıkana kadar. Depodaki benzin ile olabildiğince uzun yol kat edebilme çabası ile tam dört günde antalya dan adana ya gelmeye çalışmıştım 20m Fort morka otomobilimizle.
Geliş tarihimi bilen ailem ve şirket genel müdürüm üç gün geçiyor gelen yok Side deki oteli telefonla arıyorlar çıktığımızı öğreniyorlar.Ama gelen yok.....
Otogardan Antalyaya çalışan otbüs firmasına gidiyorlar yolda kaza olup olma- dığını soruyorlar fakat doyurucu bir bilgi alamıyorlar.
O zaman benzin karaborsa satılırdı bol miktarda benzin tedarik ederek üç araba yola çıkıyorlar.Silifke civarında bir rampa başında bizim kırmızı 20m Ford motor kaputu açık yolun tam sağın da duruyor.
Bir kamyon bekliyorumki gelsin ama kamyonda çok az çalışıyor. Sebeb aynı akaryakıt........
Bir baktım Dayımın aracı arkasında amcam arkasında babam ve yanlarında şirketimizin genel müdürü ve şirketteki güçlü kuvvetli çalışan arkadaşlarım.
Korktum,dondum kımıldayamadım, hayırdır ne oluyor diye kendi kendime dilim dönmeden,dudaklarım kımıldamadan kalbimden geçirdim .Adanada kimse kalmamış herkes yolda.....
Arabayı gören sağa çekip elfreni çeken koşuyor yolun bu tarafına,hemen arabanın sağında solunda bana bakıyorlar yok, telaşa kapıldılar araba var ben yokum.
Az yukarıda çam ağacının altında oturuyordum ama dondum sesim çıkmıyor. Yavaşça kalktım aileme doğru koştum hemen babama sarıldım başladım ağlamaya.Babam ve ailemin diğer fertleri çok düşünceli ve sevecenlerdi neyse benide onlar kucakladılar.
Hal hatır derken ben kendime geldiğimde hatamı anlamıştım neden arabayı bir kamyona yüklemeyi düşünememiştim.
Ama ne zaman tek başıma uzun yolculuk yapsam o uzun sahil yolundaki ormanın içinde kıvrılan yolda deniz,seviyesinde seyrederken dalgaların sesini ve yosun kokusu, rampaları tırmandığımızda ormanın sessizliğini bozan, kamyonun gürültüsünü kulaklarımda hissetmekteyim.
Kızım araba kullanmayı öğrenip ehliyetini aldığında tecrübe kazanması için eşi
büyük fedakarlık yaparak zaman ayırmıştı ama kendi kendine istanbulda trafiğe çıkabiliyor,fakat eşi ile oldumu heyacanlanmakta olduğunu duydum.
Bu yaz İstanula gittik çekirdek aile olarak ve tesadüf buya damadım işi gereği bir kaç günlüğüne Almanya ya iş seyahati için gittiğinde kızım sıkıntısını anlattı,Kızıma direksiyona geç dedim ve kızım yaşında olduğum antalya seyahatini anımsadım gözlerim nemlendi babama sarılıp ağladığımı hatırlayınca.
Bir kaç gün kızım bizi İstanbulu gezdirdi istanbul un nadide yerleri idi insanın evladının yanında oturarak kendisinin kullandığı otomobilde seyahaat etmesi ayrı bir mutluluk.
Baba olmak çok güzel ..........:)

tumbleweed
13-01-2009, 07:53
Yıllar oldu ağaçlar.net'e yazma fırsatı bulamadım...
Sekiz yıl önce Kazakistan'ın çeşitli bölgelerinde bir yıl kadar yaşamıştım.
Ağustos ayıydı, bir gün tesadüfen Almatı'da bulunan bir İngiliz arkadaş Çimkent üzerinden Özbekistan'a gideceğini söyleyip bana da kendisine katılmamı istedi. Kabul ettim. Trenle Çimkent'e kadar gittik. Gece bir grup sarhoş Kazak ikimizin kaldığı kompartmanda uyumaya karar verdiği için (!) ben bir seyyar hayat kadınının bulunduğu kompartmanda, arkadaşımda sabaha kadar tütsülenmiş balık yiyerek vodka içen orta yaş bir Kazak'ın bulunduğu bir kompartmanda uyumak zorunda kaldık.
Eski Sovyet illerini en iyi tarif eden kelime kaos'tur. Yıkılışın ardından gelen kaos.
Birkaç gün Çimkent'te, Türkistan'da, tozlu kolhozlarda dolanıp durduk. Bilen bilir, 72 saat kuralı vardır. Gittiğiniz bir Oblast'ta (eyalette), 72 saat içinde polise kayıt yaptırmanız gerekir. (Bu nedenle Almatı'da tutuklanmışlığım, Sovyetlerden kalma bir mahkemede beraat kağıdını almak için printer tamir etmişliğim vardır.)
Neyse, 72. saat'ten önce Taşkent'e geçmeye karar verdik. Birkaç saatlik yol. Arkadaşımın, az bir Özbekçesi ve pasaportunda Özbekistan vizesi var. Benim akıcı bir Özbekçem var ancak vizem yok. (Türk vatandaşları bir ay vizesiz gezebilir oralarda, teoride tabii...) Kapıya gittik...
O yıllar bir 'Vahabi' komplosuyla çalkalanırdı Orta Asya. (Bu gezi 11 Eylülden birkaç hafta önce oluyor). Sovyet artığı diktatörler, Vahabi 'tehlikesi' bahanesi ile terör estirirdi halkın üzerinde.
Daha on yıl önce sınırların olmadığı iki ülke arasında, şimdi devasa bir kapı vardı, dahası kapının her iki yanına diğer taraftan 'hastalık taşınmasın' diye ak kireç dökülmüştü. Çimkent Kazakistan'da ancak, ekonomik olarak Taşkent'in bir uzantısı, sınır denilen cefadan başka birşey değil. Milleti açlığa, yokluğa mahkum etmek 'vatan, millet, sakarya' sembolizmi ile.
Kapıdaki 'naçalnik' elli dolar verirsem geçebileceğimi ancak vize veremeyeceğini söyledi. Vizesiz Kerimovistan'da beni bekleyen tehlikeyi göze alamadım doğrusu. Arkadaşla Soğuk Savaş filmlerinden kalma bir sahne ile sınırda vedalaştık...
Almatı'ya dönen otobüsler elli-yüz metre ileride. Sınır kapısı bir pazar yeri gibi, hengame, satıcılar, yolcular, cehennem sıcağı, toz duman...
Otobüse yürüyordum ki, bir el omuzumdan tuttu. Polis üniforması var üzerinde. Bir duvarın dibinde oturan birkaç sivili gösterdi. Gittim. Pasaport sordular, gösterdim, bende sordum onlarda gösterdi, Kazak KGB'si.
Beni bir otomobilin yanına götürdüler, birisi üzerimi aramak istedi. Birisini tutuklamak isterlerse, cebine, evine, arabasına uyuşturucu koyarlar. Biliyordum, direndim, ellerini gösterdi aramak isteyen, sonra da aradı ceplerimi, sırtımdaki siyah çantayı. Çantada, Hoca Ahmet Yesevi'nin türbesi önündeki tezgahtan aldığım Kiril alfabesi ile yazılmış birkaç kitapçık çıktı
Bindirdiler arabaya, pamuk tarlalarının içinde amaçsız dolaşıyoruz. İki kişi sağımda, solumda bir kişi önde, birde şoför. Vahabi olduğumu iddia ediyorlar, bir sürü soru soruyorlar, tehdit, korkutma gırla. Uçsuz bucaksız pamuk tarlaları... İki saat boyunca sorgulandım. Beni öldürüp sınıra atacaklar diye düşünüyorum. Bir ara arkada bir başka arabanın daha olduğunu farkettim. Artık hiç umudum kalmamıştı, psikolojik olarak iflas ettiğimi anlamış olacaklar... Yanımda hiç konuşmayan birisi, İran Azerisi (adı Ali) olduğunu, 'karındaş' olduğumuzu benim suçsuz olduğuma inandığını söyledi. Başladık para pazarlığına. Ali iyi polis rolünde, öbürleri beni götürüp günlerce sorgulayacaklarını söylüyor. Bereket cebimde sadece iki yüz dolar var. Baktım çare yok, paranın hepsini verdim. Ali beni köyüne davet etti bir geceliğine. Çimkent'te bir daha başıma bir iş gelirse bir isim verdi, onun adını söyle dedi. Unuttum şimdi. Beni otobüse getirdiler, otobüsçüye yanlış hatırlamıyorsam 800 tenge yol parasını verdiler.
Tamamen şok halindeydim. Çok iş gelmiştir başıma, o ülkelerde. Bu kadar korktuğumu hatırlamıyorum. Otobüs yola çıktı, her şehrin girişinde çıkışında polis durduruyor. Ben her seferinde terörize oluyorum. Camdan bakıyorlar, içerisi Taşkent'ten Almatı'ya giden pazarcı kadınlarla dolu, geç diyorlar. Birinde değilse birinde beni farkedecekler diye korkudan ölüyorum. Uyumuşum. Bir kabus görüyorum, kara, kalın bıyıklı bir polis beni dürtüyor. Sıçradım, kabus değilmiş, indirdiler aşağı...
Taraz'ın girişindeyiz, gece saat bir ve ben polise nereden gelip, nereye gittiğimi, kim olduğumu anlatmaya çalışıyorum. Adam tutturdu, neden Jambıl Oblastında kayıt yaptırmadın diye. Çimkent'ten Almatı'ya gece otobüsle geçerken kayıt yaptırmadığım için alıkoyuyor beni. Otobüse siz gidin diyor, cebimde metelik yok. Absürdlüğün dik alası. Kuralsızlık kadar korkuncu yoktur. Şoför gitti otobüse, herşey bitti diye düşünürken, polis noktasını bir otobüs dolusu pazarcı kadın doldurdu. 'Ağay' ' Ağay' polise yalvarmaya başladılar. Sabah pazarda olmamız gerek, bu çocuk bizimle geldi yol boyu, zararsız...habire yalvarıyorlar. Birisi bana sen git bin otobüse dedi. Gittim bindim. Bir zaman sonra ellerinde pasaportum geldiler, 4 dolara kurtarmışlardı beni...

berduray
23-01-2009, 15:09
Bugün anahabere kesin çıkar Bodrum'da dün geceden beri süren bir fırtına var.

Pek çok tekne battı, evlerin çatıları uçtu, ağaçlar devrildi.

Benim evimin de dış kapısının yanındaki zeytin ağacı devrildi, dış kapıyı açamadık.

Wc'nin penceresi çerçeveyle olduğu gibi inmiş aşağı, cam olması gereken yer çekilmişl diş gibi duruyor.

Kızım servisi kaçırdı, telin üzerinden atlatarak okula bir arkadaşla yollayabildik.

Dallar elektrik tellerinin de üzerine de gelmiş, kablolar kopmuş, komşunun elektriği yok şu anda.

Etrafta naylon poşetler, terlikler uçuşuyor. Korku filmi gibiydi kısaca, Allah beterinden saklasın.

Ağaç için ayrıca üzgünüm kim bilir kaç yaşındaydı, tesellim kök sağlam.

yaprak 92
25-01-2009, 12:40
Bodrum da oturan arkadaşa geçmiş olsun

bende istanbul beykoz da oturmaktayım dün gecede burada hava berbattı.inşallah fotograftaki agaç kendini toparlar...

n-k-h
13-02-2009, 20:47
Denizdeki hortumun sahili dağıttığını hatırlarım...

kaju
14-02-2009, 11:01
Bizim bahçedeki çam ağacı(en az 100 yıllıktı) geçen fırtınada iki büyük kolunu kaybetti. Koskoca ağaç bir fırtınada yok oldu. Keşke yeni sürgün verebilseydi.:(
En üzücü olan ise ben ağaca üzülürken birilerinin gelip agaca sobada yanacak odun muamelesi yapmasıydı. Çok kızdım vermedim dallarını.

alibabaa
25-01-2010, 01:08
Bir kış gece'si denizden gelen bir uğultu ile uyanmıştım çok felaket bir fırtına vardı o uğultuya dayanamadım yağmura rağmen plaja indim artık plaj yoktu dalgalar dükkanlara vuruyordu ertesi gün fotoğraflayabildim

Vildan Sönmez
25-01-2010, 02:12
Geçmiş olsun Berduray.Ağacın neredeyse yarısını kaybetmişsiniz.

Bugün anahabere kesin çıkar Bodrum'da dün geceden beri süren bir fırtına var.

Pek çok tekne battı, evlerin çatıları uçtu, ağaçlar devrildi.

Benim evimin de dış kapısının yanındaki zeytin ağacı devrildi, dış kapıyı açamadık.

Wc'nin penceresi çerçeveyle olduğu gibi inmiş aşağı, cam olması gereken yer çekilmişl diş gibi duruyor.

Kızım servisi kaçırdı, telin üzerinden atlatarak okula bir arkadaşla yollayabildik.

Dallar elektrik tellerinin de üzerine de gelmiş, kablolar kopmuş, komşunun elektriği yok şu anda.

Etrafta naylon poşetler, terlikler uçuşuyor. Korku filmi gibiydi kısaca, Allah beterinden saklasın.

Ağaç için ayrıca üzgünüm kim bilir kaç yaşındaydı, tesellim kök sağlam.

berduray
25-01-2010, 11:47
Teşekkürler Sayın Sönmez, bu olay olalı 1 yıl geçmiş...bu sene de oldu fırtına, sel baskınları...Çok şükür ağaç kaybımız yok...

akçatepe
27-12-2010, 12:55
Bende ilginç bir olay anlatayım. Yaşımız 12-13 gibiydi. Kafa dengim olan dayıoğluyla dağ bayır gezmeyi severdik. Birgün, beraber Fırat kenarına indik suda taş kaydırıp oynuyorduk. Dayıoğlu, şu küçük tepenin arkasına bakıp geleyim diyerek gitti.

Bulunduğumuz yer ıssız bir yerdi. Aradan epey bir zaman geçip gelmeyince, bende onu aramak için tepeye çıktım bütün aramalarıma ve seslenmeme rağmen bulamadım. Ümidi kesince tepeden etrafı izlerken yanımdan uzun 20 metre kadar bir gölge geçti ve gözümle takip ettim kayboldu gitti. Bir anda tüylerim diken diken olduğunu hissettim.

Beni yalnız bıraktı diye dayıoğluna kızarak döndüm ve onu çarşıda buldum. Sebebini sorunca, sen ne diyorsun ben seninle hiçbiryere gelmedim çarşıdaydım dedi ve yemin etti.
Şaşırıp kalmıştım. O esrarengiz gölgeyi ve olayı hiç unutmam.

jantuna
17-11-2016, 10:11
Bu başlığı okuyunca aklıma ilk gelen rahmetli anneannemin anlattığı komik ama sevimli anısı oldu. :D

Gençken ve yeni evli oldukları zaman dedem, anneannem, dedemin erkek kardeşi ve kızkardeşi yanlış hatırlamıyorsam at arabası ya da kağnı ile köyden (Çerkez Fındıcak) ilçeye (Tokat' ın Turhal İlçesi) gidiyorlar ve yolda mola veriyorlar. O zamana anneannem ve görümcesi duymuşlar ama hiç araba görmemişler. Mola verdiklerinde yolun çamur olan bir kısmında anneannemin görümcesi lastik izlerini görmüş ve anneanneme seslenmiş:
-Düde (Dürdane yerine böyle seslenirdi rahmetli) gel bak hele yola ne güzel nakış yapmışlar süslemişler :))

Anneannemde yanına gidip bakmış, gariplerine gitmiş, hoşlarına gitmiş ve anneannem bombayı patlatmış:

-Aba (Abla) şunun örneğini çıkaralım.

Diyerek tığları almışlar ellerine ve lastik izinden örnek çıkarmışlar.

Hepsi rahmetli oldu, mekanları cennet olsun...

Mahmut Leventoğlu
11-03-2018, 11:34
Sevgili Ağaçlar net ailem hikayeler anılar bittimi? İnanıyorum ki hepimizin inanılmaz anıları ve hikayeleri vardır ;lütfen devam :)

Poizer
21-03-2018, 08:57
2017 yılının mart ayıydı. 2 arkadaşımla birlikte Saitabat kısmından çizdiğimiz bir rota ile Uludağ'a çıkmaya karar verdik.

Arkadaşlardan birisi sürekli bu işlerle uğraşıyor. Ortalama üç ayda bir dağ tırmanışı yapar. Oldukça tecrübeli. Biz diğer arkadaşla birlikte amatörüz.

Çantalar, çadırlar vs. hazırlandı ve tırmanışa başladık. İlk başlarda kar yoktu. Yükseldikçe kar artmaya başladı. Önden giderken yerde izler gördüm ve tecrübeli arkadaşa sordum. Bunlar ayı izleri siz korkmayın diye başta söylemedim dedi. Şu anda ayılar kış uykusundan uyandı ve bu bölge ayı koruma bölgesi dedi. Tabi bizim diğer arkadaşla psikoloji yerle bir oldu. Bağırın gelmezler dedi. Biz bağıra bağıra gidiyoruz. Ses mes kalmadı tabi. Bir yandan sırtımızda yükler var.

Tırmanmaya devam ettik. Çadırımızı kurduk artık uykuya geçtik. Ben arkadaşlara söylememiştim. Psikolojim etkilendiği zaman gece kendi kendime konuşurum. Hikayeyi ileri alıyorum. Orta kısmını sonra anlatacağım.

Sabah kalktık. Arkadaşlar bana bir yükleniyorlar. Senin yüzünden uyuyamadık. Nasıl adamsın falan kızıyorlar bana. Ben de ne oldu diyorum. Uykudayken " beyler adamlar geliyor ellerinde ışık var" demişim. İkiside çadırdan çıkmışlar sağa sola bakmışlar kimse yok. Yanlış gördü falan heralde diye içeri girmişler.

Gece 2 civarı ise "beyler hayvan sesi duyuyorum çakallar geldi" demişim. Benim gibi acemi arkadaş mini baltayı kaptığı gibi dışarı bağırarak çıkmış. Bu arkadaş bağırınca diğer arkadaşta uyanmış dışarı çıkmış. Bakmışlar birşey yok. Tecrübeli arkadaş demiş ki; bırak şuna inanmayı bizi kandırıp kendi geri yatıyor.

Neyse gecenin ilerleyen vakitlerinde uyandım. Bu sefer bilincim yerinde. Diğer arkadaşlar yatıyordu. Saate baktım 3 civarıydı. Dışarıdan gelen seslere kulak verdim. Hınzır sesleri geliyordu. En az dört beş tane hınzır çadırın dibinde geziyor. Aklıma çadırın etrafında yemek yediğimiz ve artıklarının kaldığı geldi.

Ben bir anda panik halde bağırmaya ve arkadaşları dürtmeye başladım. Tecrübeli arkadaş uyandı. Dedi ki "He he inandım gelmiştir. Gece boyu palavra atıyorsun" dedi. Tecrübesiz arkadaş inanır gibi oldu ama oda çok tepki vermeden döndü yattı. Neden bana inanmıyorlar diyorum kendi kendime.

Sabah oldu uyandık. Bunlar çadırın içinde bana bir saydırıyorlar. Uyutmadın yalancı mısın nesin. Dağın başındayız dalga mı geçiyorsun. Ben de diyorum domuzlar geldi beyler ondan uyandırdım.

Neyse çadırdan çıktık etrafa bakıyoruz. Tecrübeli arkadaş dedi ki; gerçekten hınzırlar gelmiş her tarafta eşelenmişler. Ben de o haberi duyunca "birde yalancı diyorsunuz iyiliğimiz için söyledim" falan dedim. Benim gece konuştuğumdan haberim yok tabi.

Kısacası bizim olay yalancı çoban işine döndü. :) Tabi meseleyi anlayınca çok güldük.

g.c.
21-03-2018, 10:27
Tam zamanı hatırlayamadım ama 2007 ya da 2008 yazı.

Mahalle arkadaşlığımız çok kuvvetli idi. O zamanlar 8 arkadaş neredeyse her gün birlikte zaman geçiriyor idik. Henüz üniversite kazanmışız, altımızda bisikletler ile her gün yeni trekking rotaları keşfetmeye Spil dağının eteklerine bisikletlerimizle çıkıyoruz.


Bozköy olarak bilinen son yerleşim yerinden çekirdek, kola, su ve bisküvit gibi atıştırmalıklarımızı çantalarımıza doldurup o günün rotasının sonunda fıstık çamlarının altında uzanarak hem dinleniyor hem de ağustos böceklerinin kulakları sağır eden uğultusu ile tam bir dinginlik yaşıyoruz.

Dönüş yolunda(yol çoğunlukla ormancıların dozerlerinin açtığı yangın yolları) benim bisikletim(bianchi shark) grubun diğer bisikletlerine nazaran daha iyi olduğundan ben biraz hızlıca saldım kendimi bayır aşağı, grubun 2-3 üyesi de bana ayak uydurmaya kalkınca iş yarışa döndü, grubun en ilerisinde gruptan kopmuş liderliğin zevkini çıkarıyordum ki, keskin sağa dönüşü alamayıp, sol tarafa savruldum(nasip ki sol taraf dağlık alan, uçurum sağda kalıyor) bisiklet tamamen kontrolümden çıktı ben ayaklarım yerden kesilmiş vaziyette çalı yığınının ortasına düşmedim resmen uçtum.

Tam düşerken çıkardığım "Allllllahhhhh" nidası dışında arkadan gelenler beni sadece suratımdan kolumdan diken ayıklarken gördüler. Daha anca kendimi toplamış iken gruptan bir diğer arkadaşımız da düşerek(düşerken ağzından çıkan ha si... küfürü olmuştu) elinde 2-3 cmlik bir kesikle ikinci firemizi arka arkaya verdik. Kesikten gelen kanın şiddetini görünce telaşlandık, eli kesilen arkadaşımızı benim gidona oturup bir an önce aşağıda ki aile sağlığı merkezine hızlıca aşağıya inişe geçtik.

Tam artık şuan Manisa çıkışı olan "Anıt"ın oradan çıkacaktık ki önümüze koyun sürüsü takıldı. Biz arkada onlar önde başladılar koşturmaya, bizim duracak halimiz yok onlarından yoldan çekilmeye niyeti. Çobanın bağırışları arasında gözlerimizden yaşlar gelinceye kadar kahkahalar atarak koyunları aşağıya indirdik önümüzde. (yazık hayvancağızlar, çatlayacaktı neredeyse)


Sağ salim aşağıya indik ancak karnımızda gülmenin verdiği ağrı hala duruyordu, hızlıca yol üstündeki çeşmeden sularımızı doldurup, nefeslenerek arkadaşın tampon bastığımız ekine 9 dikiş attırdık.

Hala bu 8 arkadaşla görüşüyoruz. Hatta 6sı ile yan yana ikamet ediyoruz ve şimdi çocuklarımız birlikte büyüyor. Ve ne zaman bisiklet maceralarımız açılsa bu anıyı paylaşıyoruz. Derler ki düşerken küfretmek yerine Alllahh derseniz dağa bile çarpsanız bişey olmuyor.. :)

Yeşilhayat
02-11-2018, 09:19
Harik bir anı Vildancığım.Bir de benden.


Çocukken ,anlatılan hikayeleri ilgi ile dinlerdim.Eskiden ,köy ve kasaba evleri(orta Anadolu)çok büyük olurdu.Anneannemlerinde böyle bir evi vardı.Kocaman bir avlusu olan bir ev.Evlere su getirilmeden önce ,aşağı mahallede akan dereden ,hayvanlarla ****,yürüyerek eve su taşınırdı.Bu gidiş gelişlerin bile bana zevk verdiğini hatırlarım.Elbetteki 8 yaşındaki biri çin her yapılan iş bir oyun niteliğini taşır.Eşeklerle (taşınan sular)teneke bidonlarda taşınan sular ,getirilip evdeki testilere boşaltılıp içilirdi.Bu testilerin yeri genelde,aşağı katta,girişte karanlık ve serin bir bölümde olurdu.
Evin herhangi bir yerinde gizlice yaşayan bir yılanın,yumurtalarını ev sahibi bulur.Ne olduğunu bilmediği için,farklı ve daha iyi bir yere yerleştirir.Yılan yerine döndüğünde bakar ki ..yumurtaları yerinde yok,çok kızar ve öfkelenir.Gidip bu su testilerinden birinin içine girip zehrini boşaltır.Fakat bir tesadüf eseri daha sonra yumurtalarını bulur.Yılancık çok üzülür.Gidip testilere bakar.Ve zahrini akıttığı suyun halen kullanılmamış olduğunu görür.Testiye sarılarak,onu kırar.
Ne derece doğrudur bilmiyorum ama...bu hikayeyi hep dinlemişimdir.Ve küçükken ,herhangi bir canlıya zarar vermemenin , ne kadar önemli olduğunu yüreğimde hissetşimdir.:p

Çok güzel bir hikayeymiş hocam :)