PDA

View Full Version : Ormanlarımızda yine kaş yaparken göz çıkarılıyor




Yücel Çağlar
14-02-2006, 20:27
ORMANLARIMIZDA YİNE KAŞ YAPARKEN GÖZ ÇIKARILIYOR…

Her türlü uygulamanın bilgiyle, daha da iyisi, “bilimsel” bilgiyle buluşması gerekiyor. Bu gereğin yeterince yerine getirilmediği ya da getirilemediği durumlardaysa çeşitli sorunların yaşanması da kaçınılmaz oluyor. Bu denli yalın, açık ve gerçekçiliği onca acı ve sevinçle kanıtlanmış bir ilkenin ülkemizde gerektiğince gözetilmemesi, çeşitli biçimlerde açıklanabilir kuşkusuz. Yeterince bilgilenmemiş olmak bu üzüntü verici durumun en kolay hoş görülebilir bir açıklaması olsa gerek. Bu olumsuzluk, bir olanağı bulunup aşılabilir çünkü.


Ancak, aymazlık söz konusu olduğunda, kızmaktan başka bir şey elden gelmiyor elden. Kızmak ise söz konusu olumsuzluğun aşılmasına yetmiyor ne yazık ki.


Orman Genel Müdürlüğü’nün (OGM) şu sıralar başlattığı bir uygulama da bu türden yazıklanmalara yol açıyor: Bu kez; “Baltalıklara son !” diyor OGM ve bu uygulamasını da yine “yeni” bir proje olarak sunuyor kamuoyuna. Oysa, yapmaya kalkıştığı “Torosların sedirlenmesi” gibi, deyiş yerindeyse “kaş yaparken göz çıkarma” deyimini anımsatacak bir uygulama. Ne bilimsel bir dayanağı var ne de ekolojik bir yararı. Üstelik, hiç de yeni bir uygulama değil.


Türkiye ormancılığında “bilimsel” bilgisi çoktan üretilmiş ve onlarca yıldır yapılan bir uygulama. Yapılmak istenen de “baltalık ormanları”, tomruk elde etmek amacıyla işletilebilecek “koru ormanlarına” dönüştürerek daha yüksek ekonomik yarar sağlamak.
Başka bir söyleyişle; OGM, ormanları yakılacak odun elde etmek amacıyla işletmeyi istemiyor; çünkü, böylesi bir işletmenin ekonomik getirisinin görece olarak çok düşük olduğunu düşünüyor. Çevre ve Orman Bakanı da böyle düşünüyor çünkü.


Sayın Bakan’a göre; “Türkiye’de son yüz yıldır tartışılan konulardan birisi baltalıklar meselesidir. Arkadaşlar orman baltalık olmaz. Nerde hem de biliyor musunuz? İstanbul’un Beykoz’unda, Ümraniye’sinde, Şilesinde, Çatalca’sında. Tekirdağ’da, Sakarya’da, Kırklareli’nde, Kocaeli’nde.. Türkiye’nin her tarafında hala baltalıklar var. Bir kesiliyor, iki kesiliyor, üç kesiliyor. Sonra bir bakıyorsunuz ki ormanın kendini yenileme gücü kalmıyor. Bazı yerlerde gezdim gördüm. Arkadaşlara sordum buralara ne oldu diye. Buralar baltalık orman dediler. Orman bitmiş. Balta var ama orman yok. … Dedik ki; “bu politika sürdürülebilir bir politika değil. Bu işin sonu yok. Baltalıkları artık koruya ayırmamız lazım.”

Sayın Bakan böyle söyleyince, deyiş yerindeyse akan sular duruyor kuşkusuz, ancak, OGM durmuyor doğal olarak ve “Baltalıklara son !” diyor ve gereğini yapmaya başlıyor.


Yakacak odun üretimi ve dolayısıyla da “baltalık ormanlar” ülkemizde de yaşamsal öneme sahiptir !

Uygun zamanlarda ve biçimlerde kesildiklerinde ürettikleri sürgünlerle yeniden ağaca dönüşebilen meşe, kayın, gürgen, kızılağaç vb ağaç türlerinden oluşan ve yakılacak odun elde etmek amacıyla 30 ya da 40 yaşına ulaştıklarında kesilebilen ormanlar, ormancılık yazınında “baltalık orman” olarak adlandırılıyor.


Gerçekte, bir orman işletme biçimini anlatıyor “baltalık orman” kavramı. Başka bir söyleyişle; “baltalık orman”, doğal bir orman biçimi değil; anılan türden ağaçların oluşturduğu ormanların yakılacak odun elde etmek amacıyla “işletilmesi” sonucu ortaya çıkan bir orman yapısı.



Ülkemizde, 207 milyon dönüm olduğu öne sürülen ormanlarımızın % 28’i “baltalık” olarak işletiliyor. Yılda ortalama 6,5 milyon ton yakılacak odun elde edilen bu ormanlarımızın % 71’i ise “verimsiz” ya da “bozuk yapılı” sayılıyor. OGM bir yandan bu ormanlarımızı “verimli” yapılara dönüştürürken bir yandan da yenilerini yetiştiriyor. Yalnızca 1997-2005 döneminde, yaklaşık 8 milyon dönüm “baltalık orman” kurmuş ve 1,5 milyon dönüm “baltalık orman” da “koru ormanına” dönüştürülme çalışması yapmış. Kısacası; “baltalık” olarak işletilen ormanları “koru ormanlarına” dönüştürmek, yeni “baltalık ormanlar” kurmak ve “bozuk yapılı” olanları da “verimli” duruma getirmek OGM’nin öteden beri yapageldiği uygulamalar.



Bu nedenle, büyük tanıtımlarla kamuoyuna “yeni” bir proje olarak sunulması, en azından öteden beri bu bilgileri üretenlere ve uygulamaları yapanlara haksızlıktır. Bu bir yana, “Baltalıklara son !” gibi bir söylemle ortaya çıkılması hem yapılagelenler ve bilimsel gereklerle hem de ülkemizin gerçekleriyle bağdaştırılabilecek bir tutum değildir.


İki nedenle: “Baltalık orman” işletmeciliği, “bilimsel” gereklere uygun biçimde yapıldığında;
i) yaşamsal önemde ekolojik işlevler görebiliyor ve
ii) özellikle kırsal yerleşmelerdeki enerji gereksinmesinin devamlı olarak karşılanabilmesine göz ardı edilemeyecek katkılarda bulunabiliyor.




Bir: “Baltalık orman” işletmeciliği, “temiz” enerji olanaklarını devamlı olarak sunabiliyor ve ülkemizin de böylesi bir olanağa her zaman gereksinmesi var !


Bilindiği gibi ülkemiz enerji alanında çeşitli yönlerden dışa bağımlıdır ve bu bağımlılığının bedelini de her geçen gün daha yüksek bir bedelle ödüyor. Öte yandan, kırsal yerleşmelerin çoğunluğunda odun, yaz kış kullanılan bir enerji kaynağıdır ve bu eğilimin kısa dönemde değişmesi de olası görülmüyor.



Oysa, ülkemizde odun tüketimi, odun üretim olanaklarının çok üzerinde ve bu durum başta ormanlarımız olmak üzere bitki örtüsüne onarılamayacak zararlar verebiliyor. Özellikle ormanların içinde ve bitişiğinde yerleşik köylüler, yakacak odun gereksinimlerini çoğunlukla, yasalara karşın ve ormancılık tekniği dışında yollarla karşılıyor.



Sözgelimi, OGM’nin saptamalarına göre ülkemizde yalnızca orman köylerinde yaklaşık 7,9 milyon ton (ya da yaklaşık 4 milyon ton petrol eşdeğeri) odun yasa dışı yollarla ormanlarımızdan sağlanıyor: Örneğin, Trabzon’un Maçka ilçesinin sınırları içinde yapılan ve 70 köyü kapsayan bir araştırmanın bulgularına göre 92,7 bin ton (ya da 26 bin ton petrol eşdeğeri) odun yasa dışı yollarla sağlanıyor ve tüketiliyor (TÜRKER 1992). Öte yandan Taraklı'nın saptamalarına göre Bolu’nun Mudurnu ve Yığılca ilçelerinin sınırları içindeki orman köylerinde de yılda yaklaşık 70 bin m3 odun (ya da 33 ton petrol eşdeğeri) yasa dışı yollarla çevredeki devlet ormanlarından sağlanıyor. (TARAKLI, 1990).



Öte yandan, ormanlardan yasa ve teknik dışı yollarla odun sağlama, ısınma ve pişirme amacıyla enerji kaynağı olarak tüketme eğilimi, doğu ve güneydoğu yörelerindeki kırsal yerleşmelerde görece olarak daha yaygındır. Öyle ki, Erdoğan'a göre yörede yaklaşık olarak bir milyon ton odun bu yollarla tüketiliyor (ERDOĞAN 1994).


Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Orman Genel Müdürlüğü'nün öngörüleri ise yakılacak odun yetersizliğinin önümüzdeki yıllarda da süreceğini ortaya koyuyor: Sözgelimi, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın öngörülerine göre konutlardaki odun tüketimi 2010 yılında 20 milyon ton dolayında olacak (AYDAR 1990). OGM’nin öngörülerine göre 2010 yılında tüketime sunulabilecek yakılacak odun miktarı ise 13 milyon ton dolayındadır (OGM 1987).



Başka bir söyleyişle, 2000'li yıllarda da, yılda ortalama 6-7 milyon ton yakılacak odun açığı yaşanacak. Bu açığın, “Baltalık ormanlara son !) türündenyaklaşımlar sürdüğünde ancak ormanlarımızın yıkımına yol açan yollarla kapatılabileceği ortadadır.


Öte yandan, bilindiği gibi odun, güneş enerjisinin fotosentez yoluyla kimyasal enerjiye dönüşmesi sürecinin sonuçlarından birisidir. Saptamalara göre bir hektar genişliğinde bir orman bir yılda 2280 litre benzine eşdeğerde güneş enerjisini biyokütleye dönüştürebiliyor. Avusturya'da yapılan bir denemenin bulgularına göre de bir hektarlık bir alanda 5 ton petrole eşdeğer 20 ton kadar kuru odun elde edilebiliyor (BOZKURT-KURTOĞLU 1980).



Yine saptamalara göre; yakılmaları sırasında, geniş yapraklı (kışın yaprağını döken) ağaç ve ağaççık türleri 4300 KCal/ Kg ve ibre yapraklı ağaç ve ağaççık türlerinin de 4600 KCal/Kg ısı verebiliyor (BOZKURT 1972).

Bu nedenlerle, odun, enerji kaynağı olarak yalnızca ısınma-pişirme amacıyla tüketilmiyor. Sözgelimi bir saptamaya göre, odun verimi yılda 7,5 ton artımı 960 bin dönüm genişliğinde bir ibreli ağaç plantasyonundan elde edilecek odunlarla 400 MW'lık bir enerji üretim tesisi çalıştırılabiliyor.

Bir başka araştırmanın bulgularına göre de 150 MW'lik bir enerji üretimi tesisinin işletilebilmesi için on yılda bir kesilecek biçimde işletilen ve 340 ton/dönüm/yıl fırın kurusu gövde ve dal verimi olan 170 bin dönümlük bir kızılağaç (Alnus rubra) ormanı yeterli olabiliyor (AYBERK 1987). Yine Ayberk’in saptamalarına göre (AYBERK 1987 ve 1994);
İtalya'nın SAF (Societa Agricole e' Forestale) örgütüne bağlı çiftliklerin bir bölümünde bina ve seraların ısıtılmasında tümüyle odun ve kozalak yakılarak elde edilen buhar ve elektrik enerjisi kullanılıyor.

Filipinlerde 1982 yılında 12 bin hektarlık bir alanda kurulan Leucaena leucephala plantasyonu elektrik enerjisi üretiminde, 5000 hektarlık bir plantasyonu ise çelik fabrikasının enerji girdisinin karşılanmasında kullanılılıyor.

Avustralya'da, günlük üretim kapasitesi 4 bin ton olan bir tesisin enerji gereksinmesi için 10 yılda bir kesilerek işletilen ve yıllık verimi hektarda 14 ton olan 740 bin dönüm genişliğindeki ökaliptus ormanı (Eucalyptus globulus) işletiliyor.

Kanada'da odunun yüksek basınç ve sıcaklık altında "sıvılaştırılarak" akaryakıt elde etme çalışmalarından olumlu sonuçlar alınmıştır: Bulgulara göre, sıvı yakıta dönüşüm oranı, kuru odun ağırlığının % 35-45'i oranında olmakta ve elde edilen akaryakıt % 12-40 oranında oksijen içeriyor ve ısı değeri de 8300 Kcal/Kg (AB 1982). “Baltalık orman” işletmeciliğinin bu getirileri, ülkemizin özellikle kırsal yerleşmelerindeki enerji gereksinmesinin boyutları ve karşılanabilme olanakları göz önünde bulundurulduğunda hangi akıl “Baltalık ormanlara son !” verilmesini isteyebilir ve bu doğrultuda “yeni” çabalara girebilir ?



İki: “Baltalık orman” işletmeciliğinin görebileceği ekolojik işlevler de göz ardı edilmemeli !

Her türlü orman ekosisteminin ekolojik ilişkilerin "olumlu" sayılabilecek doğrultuda biçimlenmesine katkıları genel olarak biliniyor. Bu katkılar, özellikle toprak-su dengesi söz konusu olduğunda, “baltalık orman” işletmeciliğiyle daha da artırılabiliyor. Çünkü, araştırmalar bu gerçeği tüm boyutlarıyla ortaya koyuyor:
Yağışların buharlaşma oranı, görece olarak en düşük baltalık ormanlarda yaşanmaktadır: Özhan'ın saptamalarına göre meşe ve karaçam koru ormanlarında terleme yoluyla gerçekleşen toplam buharlaşma miktarı meşe ve karaçam koru ormanlarında, sırasıyla 944,7 ve 985,7 mm iken baltalık ormanlarda 872,2 mm dolayındadır (ÖZHAN 1982). Başka bir söyleyişle toprağın su verimi, (başka bir söyleyişle, ormanların içindeki ve yakınındaki derelere ulaşabilen su miktarı) meşe ve karaçam koru ormanlarında, sırasıyla, 164 ve 115 mm iken baltalık ormanlarda 203,4 mm olarak hesaplanmıştır.

Balcı'nın Irmak'tan aktardığına göre; "yapraklı ağaçlar, iğnelilere nazaran daha bol bir toprak florasının teşekkülüne sebep olurlar ve biyolojik yoldan toprak gevşekliğini daha yüksek nisbette çoğaltarak suyu süratle emmek ve çabuk aşağı tabakalara sızmasına müsaade etmek gibi erozyona mani pek mühim toprak vasıfları yaratırlar." (BALCI 1958).

Eliçin ve Odabaşı'ya göre "kışın yaprağını döken ormanlarda ormaniçi iklimi, diğer ormanlara göre yazın daha serin, kışın daha sıcaktır" ve "yapraklı ormanlar... yangın tehlikesini en alt düzeye indirirler" (ELİÇİN-ODABAŞI 1978).

Sanver'e göre uygun gençleştirme tekniklerinden yararlanıldığında “baltalık ormanlar, "toprağı devamlı olarak kapalı tutması itibarile toprak inbat (yetişme-YÇ) kuvvetini muhafaza eder ve toprağı itikal (aşınma-YÇ) ve yağmur sularıyla yıkanmaya karşı…" koruyabiliyor. Ayrıca, yine Sanver'e göre, seçme baltalık tekniği uygulandığında "yeni doğan sürgünler kuraklığa ve donlara karşı da” korunabiliyor (SANVER 1948). Ayrıca, kesime uygunluk yaşının uzatılmasıyla da olası ekolojik olumsuzluklar en aza indirilebiliyor. Çünkü, bu yolla; "toprak daha seyrek açılmakta ve daha az bozulmaktadır. Daha yaşlı ağaçların kesilmesiyle topraktan daha az besin maddesi kaldırıldığından toprak daha az fakirleşir; kütükler daha az yorulduklarından daha uzun müddet yaşarlar; yaşlı sürgünler bazen tohum verirler ve bunlardan husule gelen fidanlar ortadan kalkan kütükler yerine kaim olurlar."(SANVER 1948).Sonuç olarak…

Ormanların nitelik ve niceliği ile yersel dağılımının ekolojik ve ekonomik yönlerden önemli bir gösterge olduğu yaygın olarak biliniyor. Ancak, ormanların hangi amaçlarla yönetilmesi ve yönetildiği de en az bu denli önemsenmesi gereken bir sorun alanıdır. Ülkemizde bu gerek çoğunlukla yerine getirilmiyor. Yerine getirilmediği için de orman işletmeciliğinin amaçları, araçları ve sonuçları da kolaylıkla sorgulanamıyor.



Dolayısıyla ormancılık kesiminde de, çoğu durumda, “kaş yaparken göz çıkarmak” deyimini anımsatan durumlar sıkça gündeme getirilebiliyor. OGM’nin “Baltalıklara son !” söylemiyle başlattığı ve “yeni” olduğunu öne sürdüğü proje de, deyiş yerindeyse “göz çıkarabilecek” başka bir söyleyişle de “evdeki bulgurdan da olmaya” yol açabilecektir.



Yücel ÇAĞLAR



YARARLANILAN KAYNAKLAR

AB -Araştırma Bülteni- (1982); "Ağaçtan Elde Edilen Sıvı Yakıt", Ormancılık Araştırma Enstitüsü, Eylül, Ankara.
AYBERK, Savaş (1987); "Enerji Ormanları Kavramı ve Önemi; Ülkemizde Enerji Ormanları Tesisinde Mekanizasyon Tekniklerinden Yararlanma İmkanları Üzerine Araştırmalar", Kavak ve Hızlı Gelişen Yabancı Tür Orman Ağaçları Araştırma Enstitüsü Dergisi, İzmit.
AYBERK, Savaş (1994); Enerji Ormanları Tesisinde Kullanılan Teknikleri Karşılaştırılması, Tesiste Mekanizasyondan Yararlanma İmkanları Üzerine Araştırmalar, Kavak ve Hızlı Gelişen Tür Orman Ağaçları Araştırma Müdürlüğü, İzmit.
AYDAR, Emine N.(1990), Genel Enerji Planlaması Çalışmalarının Sonuçları, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Ankara.
BALCI, Nihat (1958), Elmalı Barajı'nın Siltasyondan Korunması İmkanları ve Vejetasyon-Su Düzeni Münasebetleri Üzerine Araştırmalar, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), İÜ Orman Fakültesi, İstanbul.
ELİÇİN, Gökhan-ODABAŞI, Tolgay (1978); "İstanbul Çevresi Ağaçlandırmalarında Ağaç Türü Seçiminin Önemi", Büyük İstanbul'un Yeşilalan Sorunları Ulusal Sempozyumu, İÜ Orman Fakültesi, İstanbul.
BOZKURT, A. Yılmaz (1972); "Yakacak Odunun Özelikleri ve Odunun Isı Değeri" İÜ Orman Fakültesi Dergisi, Seri B, Cilt 22, Sayı 2, İstanbul.
BOZKURT, Yılmaz-KURTOĞLU,Ahmet (1980); "Yenilenebilir Enerji Kaynakları", İÜ Orman Fakültesi Dergisi, Cilt 30, Sayı 2, İÜ Orman Fakültesi, İstanbul.
OGM (1987); 1990-2010 Yılları Ormancılık Sektörü Odun Kökenli Orman Ürünleri Arz ve Talep İlişkileri, Araştırma-Planlama ve Koordinasyon Dairesi, Ankara.
ÖZHAN, Süleyman (1982); Belgrad Ormanındaki Bazı Meşcerelerde Evaportansprasyonun Deneysel Olarak Saptanması ve Sonuçların Ampirik Modellerle Karşılaştırılması, İÜ Orman Fakültesi, İstanbul.
SANVER, Arif (1948); Baltalık Ormanları ve İşletmeleri, Orman Genel Müdürlüğü, İstanbul.
TARAKLI, Duran (1990); Ormanlarımız ve Yerleşimleri, ODTÜ.




sezinci
14-02-2006, 23:22
Neden her girişimden sonra bu tür yazılar yazılıyor anlaşılır gibi değil.

Yıllarca baltalık işletmesi uygulandı ormanlarda. Yüzlerce hektar orman alanı bir anda kesildi. İnsanlar o zaman ayaklanıyor. "Ormanlar katlediliyor" diye. Bu uygulamadan vazgeçiliyor, ormanlar koru ormanına dönüştürülmeye çalışılıyor insanlar yine itiraz ediyor.

Siz hiç baltalık çalışması yapılan bir alan gördünüz mü. Görmediyseniz şu şekilde anlatayım. Bir haftalık bir tatile gidiyorsunuz. Giderken bir orman alanı görüyorsunuz.Yeşil renkli, uçsuz bucaksız bir halı gibi. Bir hafta sonra dönüş yolundasınız. Bu defa aynı ormanı görümiyorsunuz. Çünkü ortasında kocaman bir alan baltalık işletmesi yöntemiyle kesilmiş. Kesilen ağaçlarda yol kenarına istif edilmiş.
Sizce güzel bir manzara mı olur.

Yazarın dediği gibi koruya dönüştürme de yeni bir yöntem değil ama en azından ormanlar tümden kesilip ortadan kalldırılmıyor. Yerine getirilmiyor mu?
Getiriliyor elbette ama 20 yıl sonra yeniden kesilip ortadan kaldırılıyor. İşte Orman Genel Müdürlüğü bu uygulamadan vazgeçmeye çalışıyor.

Baltalık uygulaması yine yazarın dediği gibi yapay bir uygulama. Türkiye'de tüm Dünyada olduğu gibi doğaya yakın ormancılık uygulanmaya çalışılıyor. Nedir bu doğaya yakın ormancılık? Doğa kendi haline bırakılınca ne yapıyorsa buna teknik çalışmalarla hız veriliyor. Bu çalışmalar sonucunda da daha kısa sürede daha fazla gelir elde ediliyor.

Orman içi ve bitişiğindeki köylerde hiçbir zaman yakacak sıkıntısı çekilmiyor. Orman Genel Müdürlüğü bu köylere 1 steri 0,6 YTL'den (1Tonu yaklaşık 1,5YTL'ye gelir) odun satıyor. Bu köylerdeki insanların gelir düzeyi düşük olduğu içinböyle bir uygulama yapılıyor. Bu işlem aynı zamanda ormana yakacak temin etmek amacıyla yapılabilecek kanunsuz müdahaleleri bir ölçüde frenliyor.

Ormanları artık yakacak elde edilecek yerler olarak görmekten vazgeçmeliyiz. Bunun yerine bu ormanları daha kaliteli gövdelere sahip yapacak ürün elde edilebilen ormanlara dönüştürmek ve ülke ekonomisine daha fazla gelir sağlamak amaçlanmalıdır. Orman Genel Müdürlüğü ve Bakanlığın yapmaya çalıştığı da bu.

Alternatif enerji kaynakları bulmalıyız. Kömür ülkesinde yaşıyoruz ama kömür üreten işletmeleri verimli çalıştıramadığımız için yeteri kadar değerlendiremiyoruz. İşin kolayını seçiyoruz ve ormanları işletenlere karşı sesimizi yükseltiyoruz. Çünkü insanların hassas olduğu bir konu bu ve çok ses getirecek. Bir kişi de çıkıp neden Rusya'dan kömür getiriyoruz demiyor. Neden su kaynaklarımız bu kadar fazla iken dışarıdan elektrik ithal ediyoruz demiyor.

Yücel ÇAĞLAR iyi bir bilim adamı, iyi bir araştırmacı neden bu kadar tepkili bir yazı yazmış onu anlayamadım.

eskimo
17-02-2006, 15:21
Peki bu hükümet ormanları bu kadar seviyorsa,
2B yasasıyla satmaya çalıştıkları ormanları, tekrar ormana dönüşebilsin diye neden bırakmıyorlar?