denizakvaryumu
03-02-2008, 01:18
http://www.imeceevi.org/
Ekolojik yaşama merhaba ::-)
İmece Evi Kurucusu İsmail Yenigün'ün yaşamındaki radikal dönüşümün ilk mektubu;
Ekim,2004,
Beni bir parça da olsa tanıyanların bilmesi gerektiğini düşünerek gecikmeli de olsa bu yazıyı kaleme alıp size yaşamımdaki önemli bir dönemeçte olduğumu bildirmek istedim.
Babamın rahatsızlığı ile Lise-2’den okulu bırakıp başladığım 28 yıllık “Ayakkabı Malzemeciliği Ticareti” işimi 1 Ekim günü resmen sonlandırmış durumdayım.
Artık ayaklarımın gitmediği,her geçen gün köreldiğimi,öldüğümü hissettiğim,geleceğe daha karamsar baktığım işi bırakıp beni mutlu edecek,daha sağlıklı olacağım,üretken olacağımı düşündüğüm hayalimin araştırmasına başladım.
Ailemin geleceği,çocuklarıma bir ticarethane,bir tüketim modeli yerine;
Üreten,paylaşan bir seçenek hazırlamanın daha doğru olacağını düşündüm.
Yaşadığımız kentlerin cazibesi olan sosyal,kültürel çekiciliğine aldanmayıp, aslında zamansızlıktan yıl içinde bile doğru dürüst kullanmadığımız bu olanakların yanındaki dezavantajları bizi insanlardan,dostlarımızdan ve hatta aile içi ilişkilerden uzaklaştırdığı,azalttığı,yabancılaşmaya başladığımızı fark ettim.
Tüm ihtiyaçlarımızı gidermenin en basit ve zahmetsiz tek yolunun PARA olduğunu keşfettik.
Günde 12 saat çalışıp çocuklarımızı,geleceğimizi garanti altına almak adına kazandığımız paranın satın alma gücünü fark ettik.Ve komşudan istemek,onunla temasa geçmek yerine telefon **** internet ile sipariş vererek
soğanı,limonu,tuzu evimize paket servis yaptırdık.
Üşendik yemeği de eve getirttirir olduk. Paranın gücü ailenin tüm bireylerini mutlu ediyordu.
8 yaşındaki kızımın arkadaşlarında cebinde cep telefonu ve 20 milyon harçlık varken ve bir elinde “kola” diğerinde “fanta” ile dolaşırken bu içinde bulunduğumuz durumun vahametini henüz anlayamamıştık.
Çocuklar “televole,popstar,avrupa yakası” dizilerinin ağızı ile de konuşunca anlayamadık.
Çünkü biz o sırada para kazanıyor ve toplumu toptan kurtaracak çalışmalar içerisindeydik.
Yaşadığımız sosyal,kültürel ve ekonomik kirliliği henüz kavrayamamışken öncelikli duyarlılığımız olan çevresel,doğal ekolojik felaketin neticesi kapımızı çalmış 13 yaşımdaki oğlum “alerji” 8 yaşındaki kızım “erken ergenlik” rahatsızlığı ile bu yaşamın doğal sonucu olarak boğuşuyordu. Ve bizim gözümüz kör olmuşçasına insanlara gezegenimizin uçuruma yuvarlandığı “kimyasal kirlilik,GDO,küresel ısınma,savaşlar,adaletsizlik”nutukları atarken hala kendimize toz kondurmuyorduk.
Biz elimizden geleni yapıyorduk (!)
Çocuklar özel okula servisle gidip geliyor.Yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında.
TV’den kalkıp bilgisayara,sıkılınca MP3 Cd-lerine ondanda sıkılınca tekrar TV. vs..
Koca şehirde milyonların arasında aslında hep beraber yalnız yaşıyoruz.
Çocuklar diyerek kendimiz için “güvenli” fanuslar yaratmışız.
Bu örnekleri uzatmak mümkün.
Özetle yanlış yolda olduğumuzu fark edip yanlıştan dönmenin yollarını arıyoruz.
Hızlı bir şekilde yaşamımızı sadeleştirmemiz gerektiğini,israfı önleyip üretime geçebileceğimiz temel ihtiyaçlarımızı en doğal yoldan nasıl karşılayabileceğimizi, kültürel ve sosyal zenginliğe kavuşmanın yollarını araştırmaya başladık.
Bizim gibi düşünen insanlar varmı?
Varsa onlar ne düşünüyor?
Küçük kent,kasaba yaşamını göze alabiliyorlar mı?
Kendimize köy kurabilir miyiz?
Dünyadaki eko-köyleri bilip sıcak bakıyorlar mı?
Tüketim sarmalından çıkınca temel gereksinimlerimiz için üretim yapmamızın yeterli olduğunu düşünen var mı?
Türkiye’de %45’in çiftçi ve bunun %98’inin küçük üretici olduğunu,Ve bunun büyük çoğunluğunun kendine yeten çiftlikler,aileler olduğunu bilen var mı?
Kendine yetmek; Hayvansal ve bitkisel ürünleri birarada üretmek olduğu,yağını,ununu hatta kakao yerine keçi boynuzu kullandığı demek olduğunu ben daha yeni öğrendim.
Davarın büyük baş (sığır,inek) olduğunu sanırdım değilmiş;Küçükbaş,keçi- koyunmuş.
Şu an gezmekte olduğum,staj yaptığım çiftliklerde ve civardaki köylerde yaşamın gayet yavaş aktığı ve kendine yeter oranda ihtiyaçların giderildiğine tanık oluyorum.
Çocuğumu evlendireceğim,onlara şehirde ev alacağım, eeee şehire gitmişken eğlenmemek olmaz diyen,geleceği garantiye alalım, daha çok çalışıp PARA kazanalım diyen çiftçi arazisine para kazandıracağını düşündüğü tek bir ürün ekiyor,dikiyor.
Bazısı kendine bostan bile ayırmıyor hepsini örneğin; ya domates, ya mısır **** ay çiçeği dikiyor. Bu arazisindeki elementlerin azalmasına neden oluyor. Doğal gübre alacağı hayvanlarını uğraşmayayım diye sattığı için basıyor suni gübreyi. Sonra yetmiyor basıyor ilacı.
Arazisini kirlettiği gibi hesap ettiği paraya da satamıyor ürününü. Bankaya kredi borcu,kimyacıya borç sarmalına giriyor. Kabzımal **** celepte bu durumu kullanıp çiftçiyi neredeyse fasoncu durumuna sokuyor.
Yani köyde de para peşine düşen birileri oluyor onlarda boyunun ölçüsünü toprağını sattıkça fark ediyor.
Çiftçinin sorunlarını parlamentoya iletecek STK’lar bizim kentteki STK lardan ve siyasi partilerden bir farkı yok. Gönüllüyüm diyen kuruluşlarda PARA peşinde. Pek çok dernek,vakıf ve kooperatifin başına resmen çöreklenen ve etki alanındaki enerjileri emen gönüllü maskesine bürünmüş insanlar doldurmuş.
Ülkemizin enerjilerini,umutlarını sömürmenin yanında bir Dünya ve Avrupa FON ‘larını da bizim adımıza emmek için harika cilalanmış FON PROJELERİ üretiyorlar.
Ağzı çok iyi laf yapan bu insanların gerçek yüzünü görenlerde genellikle kendi kendine söylenip meydanı kurtlara bırakmayı tercih ediyor-uz.
Ben en azından kendi adıma yeter,stop ve hatta çüşşş diyorum.
Şu an sesim tek kişilik yani az çıkıyor.
Yarın çiftlik,üretim yeni ilişkiler yaşama dahil oldukça sıra siyasi boyuta da gelecek,gelmeli diyorum.
Ve bu mesaj inanıyorum ki bazı insanlara yaşamını değiştirmesi,dönüştürmesi için güç verecek,yüreklendirecek.
Herkesin kıra gelmesini gerektirmeyen sağlam bir proje oluşturabiliriz.
Önemli olan aynı hayali görüp,aynı hedefe bakabilmek. Aynı dilden,frekanstan konuşabilmek.
Kendimizi ait hissedeceğimiz bir gurubumuzun olması.
Kimimiz doğada yaşar üretim yapar,
Köyümüzde çiftçi olur,balık avlar,hayvan besler,marangoz olur,taş ustası olur,elektrikçi,bilişimci olur.
Kimimiz perakende satış yapar,
Kimimizde toptan dağıtım ağını kurar.
Kimimizde siyaset yapar,dernek,parti,dergide çalışır.
Size sevgilerimi iletiyorum.
İsmail Yenigün
.
Ekolojik yaşama merhaba ::-)
İmece Evi Kurucusu İsmail Yenigün'ün yaşamındaki radikal dönüşümün ilk mektubu;
Ekim,2004,
Beni bir parça da olsa tanıyanların bilmesi gerektiğini düşünerek gecikmeli de olsa bu yazıyı kaleme alıp size yaşamımdaki önemli bir dönemeçte olduğumu bildirmek istedim.
Babamın rahatsızlığı ile Lise-2’den okulu bırakıp başladığım 28 yıllık “Ayakkabı Malzemeciliği Ticareti” işimi 1 Ekim günü resmen sonlandırmış durumdayım.
Artık ayaklarımın gitmediği,her geçen gün köreldiğimi,öldüğümü hissettiğim,geleceğe daha karamsar baktığım işi bırakıp beni mutlu edecek,daha sağlıklı olacağım,üretken olacağımı düşündüğüm hayalimin araştırmasına başladım.
Ailemin geleceği,çocuklarıma bir ticarethane,bir tüketim modeli yerine;
Üreten,paylaşan bir seçenek hazırlamanın daha doğru olacağını düşündüm.
Yaşadığımız kentlerin cazibesi olan sosyal,kültürel çekiciliğine aldanmayıp, aslında zamansızlıktan yıl içinde bile doğru dürüst kullanmadığımız bu olanakların yanındaki dezavantajları bizi insanlardan,dostlarımızdan ve hatta aile içi ilişkilerden uzaklaştırdığı,azalttığı,yabancılaşmaya başladığımızı fark ettim.
Tüm ihtiyaçlarımızı gidermenin en basit ve zahmetsiz tek yolunun PARA olduğunu keşfettik.
Günde 12 saat çalışıp çocuklarımızı,geleceğimizi garanti altına almak adına kazandığımız paranın satın alma gücünü fark ettik.Ve komşudan istemek,onunla temasa geçmek yerine telefon **** internet ile sipariş vererek
soğanı,limonu,tuzu evimize paket servis yaptırdık.
Üşendik yemeği de eve getirttirir olduk. Paranın gücü ailenin tüm bireylerini mutlu ediyordu.
8 yaşındaki kızımın arkadaşlarında cebinde cep telefonu ve 20 milyon harçlık varken ve bir elinde “kola” diğerinde “fanta” ile dolaşırken bu içinde bulunduğumuz durumun vahametini henüz anlayamamıştık.
Çocuklar “televole,popstar,avrupa yakası” dizilerinin ağızı ile de konuşunca anlayamadık.
Çünkü biz o sırada para kazanıyor ve toplumu toptan kurtaracak çalışmalar içerisindeydik.
Yaşadığımız sosyal,kültürel ve ekonomik kirliliği henüz kavrayamamışken öncelikli duyarlılığımız olan çevresel,doğal ekolojik felaketin neticesi kapımızı çalmış 13 yaşımdaki oğlum “alerji” 8 yaşındaki kızım “erken ergenlik” rahatsızlığı ile bu yaşamın doğal sonucu olarak boğuşuyordu. Ve bizim gözümüz kör olmuşçasına insanlara gezegenimizin uçuruma yuvarlandığı “kimyasal kirlilik,GDO,küresel ısınma,savaşlar,adaletsizlik”nutukları atarken hala kendimize toz kondurmuyorduk.
Biz elimizden geleni yapıyorduk (!)
Çocuklar özel okula servisle gidip geliyor.Yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında.
TV’den kalkıp bilgisayara,sıkılınca MP3 Cd-lerine ondanda sıkılınca tekrar TV. vs..
Koca şehirde milyonların arasında aslında hep beraber yalnız yaşıyoruz.
Çocuklar diyerek kendimiz için “güvenli” fanuslar yaratmışız.
Bu örnekleri uzatmak mümkün.
Özetle yanlış yolda olduğumuzu fark edip yanlıştan dönmenin yollarını arıyoruz.
Hızlı bir şekilde yaşamımızı sadeleştirmemiz gerektiğini,israfı önleyip üretime geçebileceğimiz temel ihtiyaçlarımızı en doğal yoldan nasıl karşılayabileceğimizi, kültürel ve sosyal zenginliğe kavuşmanın yollarını araştırmaya başladık.
Bizim gibi düşünen insanlar varmı?
Varsa onlar ne düşünüyor?
Küçük kent,kasaba yaşamını göze alabiliyorlar mı?
Kendimize köy kurabilir miyiz?
Dünyadaki eko-köyleri bilip sıcak bakıyorlar mı?
Tüketim sarmalından çıkınca temel gereksinimlerimiz için üretim yapmamızın yeterli olduğunu düşünen var mı?
Türkiye’de %45’in çiftçi ve bunun %98’inin küçük üretici olduğunu,Ve bunun büyük çoğunluğunun kendine yeten çiftlikler,aileler olduğunu bilen var mı?
Kendine yetmek; Hayvansal ve bitkisel ürünleri birarada üretmek olduğu,yağını,ununu hatta kakao yerine keçi boynuzu kullandığı demek olduğunu ben daha yeni öğrendim.
Davarın büyük baş (sığır,inek) olduğunu sanırdım değilmiş;Küçükbaş,keçi- koyunmuş.
Şu an gezmekte olduğum,staj yaptığım çiftliklerde ve civardaki köylerde yaşamın gayet yavaş aktığı ve kendine yeter oranda ihtiyaçların giderildiğine tanık oluyorum.
Çocuğumu evlendireceğim,onlara şehirde ev alacağım, eeee şehire gitmişken eğlenmemek olmaz diyen,geleceği garantiye alalım, daha çok çalışıp PARA kazanalım diyen çiftçi arazisine para kazandıracağını düşündüğü tek bir ürün ekiyor,dikiyor.
Bazısı kendine bostan bile ayırmıyor hepsini örneğin; ya domates, ya mısır **** ay çiçeği dikiyor. Bu arazisindeki elementlerin azalmasına neden oluyor. Doğal gübre alacağı hayvanlarını uğraşmayayım diye sattığı için basıyor suni gübreyi. Sonra yetmiyor basıyor ilacı.
Arazisini kirlettiği gibi hesap ettiği paraya da satamıyor ürününü. Bankaya kredi borcu,kimyacıya borç sarmalına giriyor. Kabzımal **** celepte bu durumu kullanıp çiftçiyi neredeyse fasoncu durumuna sokuyor.
Yani köyde de para peşine düşen birileri oluyor onlarda boyunun ölçüsünü toprağını sattıkça fark ediyor.
Çiftçinin sorunlarını parlamentoya iletecek STK’lar bizim kentteki STK lardan ve siyasi partilerden bir farkı yok. Gönüllüyüm diyen kuruluşlarda PARA peşinde. Pek çok dernek,vakıf ve kooperatifin başına resmen çöreklenen ve etki alanındaki enerjileri emen gönüllü maskesine bürünmüş insanlar doldurmuş.
Ülkemizin enerjilerini,umutlarını sömürmenin yanında bir Dünya ve Avrupa FON ‘larını da bizim adımıza emmek için harika cilalanmış FON PROJELERİ üretiyorlar.
Ağzı çok iyi laf yapan bu insanların gerçek yüzünü görenlerde genellikle kendi kendine söylenip meydanı kurtlara bırakmayı tercih ediyor-uz.
Ben en azından kendi adıma yeter,stop ve hatta çüşşş diyorum.
Şu an sesim tek kişilik yani az çıkıyor.
Yarın çiftlik,üretim yeni ilişkiler yaşama dahil oldukça sıra siyasi boyuta da gelecek,gelmeli diyorum.
Ve bu mesaj inanıyorum ki bazı insanlara yaşamını değiştirmesi,dönüştürmesi için güç verecek,yüreklendirecek.
Herkesin kıra gelmesini gerektirmeyen sağlam bir proje oluşturabiliriz.
Önemli olan aynı hayali görüp,aynı hedefe bakabilmek. Aynı dilden,frekanstan konuşabilmek.
Kendimizi ait hissedeceğimiz bir gurubumuzun olması.
Kimimiz doğada yaşar üretim yapar,
Köyümüzde çiftçi olur,balık avlar,hayvan besler,marangoz olur,taş ustası olur,elektrikçi,bilişimci olur.
Kimimiz perakende satış yapar,
Kimimizde toptan dağıtım ağını kurar.
Kimimizde siyaset yapar,dernek,parti,dergide çalışır.
Size sevgilerimi iletiyorum.
İsmail Yenigün
.