Bağlan

View Full Version : Kocakarı ilaçları üzerine...




hassoman
11-01-2008, 11:14
Teknoloji bize pek çok kolaylıklar sağlıyor, ama bedelini de gerek parasal yük olarak, gerekse doğanın yıpranmasına katlanarak ödüyoruz. Bu nedenle olsa gerek son yıllarda insanlarda doğala ve doğaya dönüş istekleri ağır basmaya başladı. Şifalı bitkiler hayli zamandır bizde ve dünyada popüler olmaya devam ediyo. Bir anlamda eskiye dönüş özlemi olsa gerek...

Anadolu’nun, bulunduğu geniş coğrafya içinde bitki örtüsü açısından zengin bir çeşitliliğe sahip olduğu biliniyor. Bu nedenle, bizde kökleri tarih öncesine kadar dayanan bir şifalı bitkiler kültürü gelişmiştir. Öyle ki Milattan önceki yıllarda (MÖ 3000 gibi) bitkilerle tedavi yöntemlerinden pek çoğu günümüze kadar aynısıyla uygulana gelmiştir. Boğazköy’de yapılan kazılarda çıkan kil tabletlerdeki bilgilerden Hititlerin mazı, sarımsak, hardal, meyan kökü, oğul otu, haşhaş (Hitit dilinde haşika) , banotu, badem gibi pek çok bitkinin hastalıkların tedavisinde bilinçli bir şekilde kullanılmakta olduğu anlaşılmaktadır. Daha sonraki dönemlerde Anadolu üzerinden gelip geçen diğer uygarlıkların da katkısıyla beslenen bu bilgilerin kulaktan kulağa yayıldığını ve kırsal kesimlerde özellikle yaşlı kadınlar tarafından belleklerde tutulduğunu, bu nedenle de bitki karışımlarıyla yapılan tedavi şekline koca karı ilacı denilmiş olduğunu sanmaktayım.

Neden yaşlı erkekler değil de kadınlar derseniz, feodal toplumlarda kadınlar ev içinde olup biten tüm sıkıntılardan sorumludur. Hastalık ise en ağır sıkıntılardandır. Gençlerin çağları gereği hastalıklarını umursamayacaklarını düşünürsek, bu işin hastalık baskısını en çok hisseden yaşlılara kalması doğaldır. O dönemlerde genç bir gelinin, evinde biri hastalığında akıl danışmak için başvuracağı ilk kişi çevresinde bulunan yaşlı bir kadın olacaktır. Zaten her kırsalda koca karı ilaçları hazırlamada uzman olarak kabul edilen birkaç yaşlı kadın vardı. Daha sonra bu işe erkeklerde teşne olmaya başlamış olup, artık günümüzde hemen hemen her aktar kocakarı ilaçları konusunda uzmanlaşmıştır!.. Basit hastalıklarda (nezle, hafif üşütme, gripten korunma vs gibi) bilgileri ve önerileri işe yarayabilir. Ama, ağır hastalıklarda hekimlerden şaşmamak gerekir.

Not: (Koca Karı ilaçlarının çıkış öyküsü tamamen kendim tarafından uydurulmuş olduğu için hiç bir bilimsel özellik taşımamaktadır. Aman yanılmayın…)




malina
11-01-2008, 17:06
Nane Limon

Tek kişilik hazırlanan ilaçlardan biridir :) En azından ben öyle hatırlıyorum. Kimin midesi bulanıyor ya da ağrıyorsa; nezle, grip belirtileri göstermeye ve öksürmeye, boğazı ağrımaya başladıysa nane-limon ikilisi hazırlanır...

Önce cezvede bir su bardağı kadar su kaynatılır. İçine bir yemek kaşığı kadar kuru nane atılır. Bir taşım kaynatılır, üzeri kapatılarak demlenmeye alınır. 6-7 dakika sonra, içine yarım limon sıkılır, biraz şeker ilave edilir.

İklimsiz
12-01-2008, 21:15
Sivrisinek kaşıntıları için:

Maydanozun yaprakları iki parmak arasında ezilir, çıkan su, sivrisinek sokması yüzünden kaşınan yerlere sürülür. Kaşıntıyı giderir.

Ferda Ülkümen
12-01-2008, 21:39
Karadut şurubu

Karadut meyvelerinden hazırlanan şurup, ağız ve boğaz hastalıklarında, bilhassa çocuklarda sık rastlanan pamukçuk'ta çok kullanılmaktadır.

Babaannem bu şurubu kendi hazırlar, şikayetlerimizde birkaç damla verirdi. Lezzeti okadar güzeldi ki, şikayetimiz geçse de biz söylemez, dut şurubu tedavisini uzatırdık.

Karadut şurubu şöyle hazırlanır;

500 gr. taze karadut meyvesi (Morus nigra L.), 500 gr. toz şekerle birlikte bir taşım kaynatılır ve sıcak iken bezden süzülür.

Ferda Ülkümen
12-01-2008, 22:17
Yanık yaraları ve çıbanlarda pansuman yapmak için kullanılır.
Ben sarı kantaron yağını, bahçemdeki kedilerin yaralarını tedavi etmekte kullanıyorum ve yaralar hızla iyileşiyor.
Sarı kantaron (Binbirdelikotu) yağı şöyle hazırlanır;
Bir şişeye 100 gr. taze veya kurutulmuş sarı kantaron çiçeği (Hypericum perforatum) ve 250 gr. zeytinyağı konur. Bu karışım ara sıra çalkalanarak 15 gün güneşte bırakılır. Bu müddet sonunda pamuktan süzülür.
Yağın rengi kırmızı olacaktır.

denizakvaryumu
12-01-2008, 23:01
Hypericum perforatum çiçeklerini kendiniz mi yetiştiriyorsunuz?

Ferda Ülkümen
13-01-2008, 00:02
Ben yetiştirmiyorum denizakvaryumu, çevredeki zeytinliklerde bol miktarda kendiliğinden yetişiyor, bahçemde de birkaç kök kendiliğinden çıktı, otları yolarken onları sökmemeye dikkat ediyorum, yakında çoğalabilirler.

Ferda Ülkümen
13-01-2008, 00:20
Biberiyelerin içinde yetişen sarı kantaron çiçeği, çoğalsın diye bıraktım.

Ferda Ülkümen
13-01-2008, 00:40
Ev yapımı ilaçların ilk aklıma gelenidir. Boğazımız ağrıdığında hemen hazırlanıp, uygulanırdı.
Keten tohumu (Linum usitatissunum bitkisinin tohumları-semen Lini) haricen lapa halinde yumuşatıcı ve ağrı azaltıcı olarak etkilidir.
Toz haline getirilmiş keten tohumları kafi miktar su ile lapa kıvamında pişirilip, sıcak iken tülbent arasında ağrıyan yere sarılır.
Öksürük kesmek için lapa göğüs üzerine konulur.

zenfree
13-01-2008, 00:48
İÇTEN KULLANIMI
Günde 1-4 defa 1-2 çay kaşığı iksir ılık su veya bitki çayına katılarak kullanılır. Çocuklarda miktar yarıya indirilir. Konuyla ilgili yeterli bilimsel araştırma yapılmadığından gebelik sürecinde **** 10 yaş altı çocuklarda içten kullanımın sakıncalı olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır .
Dikkat!
Süt ile birlikte içilmemelidir.

-Mide: Mide krampları, kolit ağrıları, ağır yemeklerden sonraki zorlanma için 1-3 yemek kaşığı sade veya aynı miktarda su ile karıştırılarak içilir. Mide-bağırsak gazlarında, 2-3 tatlı kaşığı iksir rezene-anason-kimyon çayına karıştırılarak içilir.

-Kan temizliği: 3-4 haftalık bir kür uygulanır; günde 3-4 defa,1 tatlı kaşığı iksir ısırgan otu-civanperçemi çayına katılarak içilir.
-Uykusuzluk: 1 tatlı kaşığı iksir kediotu çayına katılıp yatmadan yarım saat önce içilir. Sinirsel uykusuzluklarda kalp bölgesine iksirle masaj da yapılabilir.
-Ağız-diş-boğaz: Gırtlak, yutak ve dişeti iltihaplarında, dişeti çekilmesi ve kanamasında, diş ağrılarında, haftada bir, sade veya aynı miktarda su ile karıştırılan bir yudum iksir ağızda dolaştırılır **** gargara yapılır. Ancak diş etine iksir bastırılmamalıdır, uzun süreli bastırma tahriş edebilir. Diş etlerini sarartmaması için kullanımdan kısa bir süre sonra da dişler fırçalanmalıdır. Boğaz ağrısı ve yutkunma zorluklarında sabah, öğle, akşam 3-4 damla yutulur.
-Safra kesesi ağrıları: sabah-akşam 1 dolu yemek kaşığı içilir, gece birkaç damla ağrıyan yere bastırılır.
-Ödem: 6 hafta süreyle sabah-akşam 1 dolu yemek kaşığı iksir içilir.
-Hemoroit: Hem memelere dıştan sürülerek hem de içilerek
-Sarılık: İçilerek ve karaciğer üzerine bastırılarak
-Kanser: 2-3 tatlı kaşığı iksir sade veya aynı miktarda ılık su **** bitki çayı ile karıştırılarak içilir. Bağışıklık sistemini güçlendirmesi ve antioksidan oluşundan dolayı tüm kanser türlerinde tedaviye destek olarak kullanılabilir. Herhangi bir rahatsızlığı olmayanlar da vücuda canlılık kazandırmak ve bağışıklık sistemini güçlendirmek ve bulaşıcı hastalıklara karşı korunmak amacıyla kullanabilir.
-Ayrıca; Kabızlığı giderir, karaciğeri rahatlatır; bulantı ve baş dönmelerinde, kansızlık ve anemide, tüberkülozda, vajina akıntılarında, el ve ayak titremelerinde kullanılabilir.

DIŞTAN KULLANIMI
Yaralanmalarda, eziklerde, çarpmalardan oluşan şişliklerde, el, ayak, bilek burkulmalarında, hafif yanıklarda, kas ağrılarında, iksirle ıslatılan pamuk ya da bez sorunlu bölgeye uzun süre bastırılır.
Bazı duyarlı derileri tahriş etmemesi **** kurutmaması için sürülecek bölge susam yağı, zeytin yağı veya yağlı bir kremle nemlendirilmelidir

-Kulak Ağrısı: dış kulak ağzındaki sivilce ve kabuklanmalarda, kulak uğuldamasında, akşam kulak içine biraz zeytin veya susam yağı sürülür, iksirle biraz ıslatılmış pamuk koyulur, sabaha kadar bekletilir.
-Burun İçindeki Kabuklanmalar: İksirli pamukla sık sık nemlendirilir.
-Arı, Böcek ve Sivrisinek Sokmalarında: Hemen iksirle ıslatılmış pamuk bastırılır. Bu tür ısırıklara karşı önceden iksir sürülebilir.
-Kapanmayan Yara, Ezik, Çarpmadan Oluşan Şişlik, El, Ayak, Bilek Burkulmaları,

Kas Ağrıları: İksirle ıslatılmış pamuk bastırılır. Bastırma uzun süreli olmalıdır. Mümkünse gece yapıp sabaha kadar beklenmelidir.
-Hafif Yanık ve Haşlanmalar, Güneş Yanıkları: İlk yardım olarak İksirli pamuk bastırılır **** sık sık sürülür.
-Dudak Uçuk ve Çatlakları, İltihaplı Sivilceler, Oluşum Aşamasındaki Çıbanlar: İksirli pamuk bastırılır **** sık sık sürülerek nemli tutulur.
-Akıntılı Nezle ve Tıkanıklık: 5 kat suyla seyreltilerek burna çekilir.
-Nasır: Nasırların üzerine iksirle ıslatılmış pamuk konur ve yara bandıyla hava almayacak şekilde örtülür. En geç üç günde nasır köküyle beraber sökülür.
-Romatizma: Günde 3-4 defa,1 çorba kaşığı iksir kekik-kuşburnu çayına katılarak içilir. Gündüz iksirli pamuk **** bez uzun süreli bastırılır.

zenfree
13-01-2008, 00:50
Ben 8 yıldır evde mutlaka bulunduruyorum.
Baş ağrısı, uçuk, diş ağrısı, yanıklar, böcek sokmaları vs. kullanıyorum. Çok etkili olduğunu düşünüyorum.

Ferda Ülkümen
13-01-2008, 01:11
Babaannem, hazırlayıp, olgunlaşması için güneş alan bir duvara astığı şişelerin içinde kudretnarı yağını hiç eksik etmezdi.
Kudretnarı yağı Midevi, yara iyi edici ve müshil etkilere sahiptir.
Kudretnarı, Momordica charantia bitkisinin olgun meyveleridir.
Olgun meyve, bir şişe içinde, bir miktar zeytin veya badem yağı ile 15 gün kadar güneşte tutulur. Bu müddetin sonunda meyve içinde bulunduğu yağ ile ezilir. Elde edilen karışım (Kudretnarı yağı) yara, çıban, veya ekzamalı kısımlar üzerine günde iki defa sürülür.
Olgun meyvelerin bal ile ezilmesiyle elde edilen macun mide ve barsak ülserlerine karşı dahilen kullanılmaktadır.

Sebahattin Sargın
13-01-2008, 01:16
Kantaron otu çiçeği ile Uludağa yaptığımız treeking sırasında tanışmıştık. O zamanlar bu çiçekten yağ elde edildiğinden haberim yoktu. Bir daha ki çıkışımda bir kaç kök alsam iyi olacak. Ferda Hanım böyle güzel ve bilgilendirici başlıklar açtığınız için teşekkür ederiz.

Sevgiler ;)

zenfree
13-01-2008, 01:20
Ferda Hanım, bu tarifler için teşekkürler. İlgiyle takip ediyorum.

zenfree
13-01-2008, 01:31
Mide-bağırsak sorunlarına karşı iyi gelir
Bağırsakları yumuşatır, kabızlığa karşı iyi gelir
Kemikleri güçlendirir. Özellikle menopoz döneminde yararlı
Bağışıklık sistemini güçlendirir
Menopoza bağlı şikâyetleri hafifletir
Kalp-damar hastalıklarından korur
Kolesterol, şeker seviyesini dengeler
Yüksek tansiyonu düşürür
Romatizmal hastalıkları önler
Sinir sistemini güçlendirir
Hafızayı güçlendirir
Konsantrasyon bozukluğuna karşı iyi gelir
Yaşlanmaya bağlı dikkat dağınıklığına karşı iyi gelir
Haricen kullanılarak yaraların çabuk iyileşmesini sağlar
Egzama ve sedef hastalıklarında kullanılır
Nasırlarda kompres olarak kullanılır
Solunum yolu hastalıklarında olumlu etki yapar
Ruhsal bozukluklara karşı iyi gelir
Öksürüğü giderir
Ağız boşluğu, boğaz ve diş eti rahatsızlıklarında gargara olarak
kullanılır

10 bin yıldır gıda olarak da kullanılan keten bitkisi, etkili bir gençlik, sağlık ve güzellik kaynağı. Keten tohumunda yok yok; Kolesterol düşürücü, felç, kanser, unutkanlık önleyici, bağırsak çalıştırıcı ve temizleyici etkisi bunlardan birkaçı. Uzmanlar, sıvı şeklinde, salataların üzerine serpiştirilerek veya günde bir çorba kaşığı şeklinde tüketmeyi öneriyor.

zenfree
13-01-2008, 01:33
Kaynatılarak içilebilir.

Dövülerek, öğütülerek toz haline getirilebilir. Bir kaşık ağza
atıldıktan sonra arkasından su içilebilir.

Kavrulmuş olarak tüketildiğinde daha lezzetli olur. Keten
tohumunun çok özel bir tadı veya kokusu yoktur, ama kavrulunca güzel
bir tada kavuşur.

Tohum şeklinde de tüketilebilir.

Yemeklere, yoğurda, salatalara, müsliye, pasta, börek gibi unlu
mamullere karıştırılarak da tüketilebilir.

Günde 1-1.5 çorba kaşığı keten tohumu sağlıklı kalmak açısından
yeterlidir. Dozunu kaçırmamakta yarar var.

Kaynak (http://www.maksimum.com/saglik/haber/54/15503.php)

Sebahattin Sargın
13-01-2008, 01:34
Bu sene yetiştireceğim Kudretnarımda bunu deniyeceğim. Kardeşimin ekzemasına iyi gelir belki. Gerçekten çok teşekkür ederiz Ferda Hanım, ilgi ile takip ediyoruz.

Sevgiler ;)

Ferda Ülkümen
13-01-2008, 02:03
Mentha pulegium (Yarpuz-Filiskin-Pülüskün-Nene) Türünden elde edilen uçucu yağdır. (Oleum Menthae pulegii)
Kuvvet verici, hazmettirici, balgam ve safra söktürücü ve adet getirici etkilere sahiptir.
Kesme şeker üzerine damlatılarak günde 2-10 damla kullanılabilir.
Dedem zaman zaman pülüskün yağı almak için imalatının yapıldığı Beykoza giderdi.
Basit karın ağrılarına iyi geldiğini hatırlıyorum.

Ferda Ülkümen
13-01-2008, 02:45
Melissa officinalis türünün taze veya kurutulmuş yapraklarıdır. (Folium Melissae)
Limon kokulu ve baharatlı lezzetli bir bitkidir.
Yatıştırıcı, midevi, gaz söktürücü, terletici ve antiseptik etkilere sahiptir. Bilhassa yatıştırıcı özelliğinden dolayı gerginlik ve depresyonda sakinleştirici olarak kullanımı yaygındır.
1 bardak kaynar su, 2-3 tatlı kaşığı kuru ya da 4-6 kaşık taze yaprak üzerine dökülüp 10-15 dakika süreyle demlendirilirken, içilene kadar üzeri sıkıca kapalı tutulur. Böylece hazırlanan infüzyon, sabah ve akşamları birer kez ya da gerektikçe bir bardak olarak içilir.
Bu drogun yatıştırıcı olarak kullanılan en tanınmış şekli 'Mürekkep melisa alkolası' dır.
Sinir yatıştırıcı ve hafif mide bozukluklarında kullanılan bu terkip şu şekilde hazırlanır;
Oğulotu yaprağı (mümkünse taze) 120 gr
Taze limon kabuğu 30 gr
Küçük hindistan cevizi 30 gr
Kişniş 30 gr
Karanfil 15 gr
Tarçın 15 gr
Alkol 2000 gr
Yukarıdaki droglar, parçalanmış halde, sekiz gün alkol içinde bırakılır. Bu müddetin sonunda süzülür ve şişelere doldurulur.
Günde 5-20 gr alınır.

Ferda Ülkümen
13-01-2008, 03:13
Hepimizin sıklıkla kullandığı adaçayı yaprağı (Folium salviae officinalis), Salvia officinalis türünün çiçek açma zamanında toplanıp gölgede kurutulmuş yapraklarıdır.
Gaz söktürücü, antiseptik (boğaz ve burun hastalıklarında), kuvvet verici ve uyarıcı etkilerinden dolayı dahilen ve haricen kullanılır.
Kullanılış şekli; İnfusyon (%1-5) dahilen veya gargara halinde.

Ferda Ülkümen
13-01-2008, 03:24
Salvia trilobae türünün yapraklı ve çiçekli dallarından su buharı distılasyonu ile elde edilen uçucu yağdır. Muğla ve Fethiya bölgelerinde elde edilir.
Gaz söktürücü, midevi, ter kesici ve idrar arttırıcı etkileri vardır.
Dahilen küçük miktarlarda (günde 3-5 damla), bir fincan suya damlatılarak içilir. Daha fazlası zararlıdır.
Haricen yara iyi edici ve antiseptik olarak kullanılmaktadır.

Penelophe
13-01-2008, 10:54
Ortaokuldayken, öğle yemeğine arkadaşıma gitmiştim. Mutfağa girdim, ocakta kaynamakta olan şeyi gayri ihtiyari karıştırdım, tencere devrildi, içindeki ağda sıvısı sol elimin üzerine dökülerek yapıştı..

Orta parmağımla yüzük parmağımın arasından başlayıp, bileğime ve bileğimden de başparmağımın bitimine kadar olan kısımda deri kalmamıştı. Hastahaneye gittik, 3. derece yanık teşhisi konuldu, yara temizlendi, 2 tane iğne yapıldı, pansuman yapılarak yara sarıldı.. Hergün sabah akşam pansumana gidecektim.. İz kalır mı dedim, kalır dediler..

40 gün boyunca sabah akşam pansumana gittim yara bir türlü kapanmıyordu, kapanmak yerine işaret parmağımın kemikleri dahada belirginleşti.. Doktor kapanacak diyordu sadece..

Bir akşam bize gelen biri, bir olay anlattı, bir arkadaşının kolu, güçlü bir sıcak buhar sayesinde tamemen yanmıştı. Pansumanlar felan kar etmemiş ama kolunu kısa sürede bir kocakarı ilacı tedavi etmişti hemde iz kalmamıştı..

Pek inandırıcı gelmemişti bana, tıp diye birşey vardı, onun bunun tarafından uydurulmuş ilaçlar mı kapatacaktı yarayı..

2 ay oldu, yara hergün pansuman edildikçe sulanıyordu ve bu sulanma karşısında kabuk bağlayamıyordu..

Bize tavsiye edilen kocakarı ilacını (ben ne kadar istemesemde) yapmaya karar verdi babam.

Yanık kremi

zeytinyağı,
balmumu
pudra

Tüm malzemelerin eşit oranda olduğu bu karışımı, bir tavaya koyarak, ocakta karıştırarak pişirdi.

Soğuyunca çok katı bir karışım oldu bu, yaraya nasıl süreceğimizi bilemedik. Babam ilacı uygulayan kişiye telefon açtı. Karışımın ılık haldeyken, sabah akşam yaraya sürülmesi gerekiyordu..

Karışımı ılıttık, yaraya sürülmesi biraz zor ve ağrılı oldu, bolca tatbik ettikten sonra sıkıca sardık. Akşam uygulamıştık.

Sabah kalktığımda ilk işim sargıyı açmak oldu ve sargıyı açtığımda ciddi bir değişim gördüm, yara sulanmamıştı hatta çok ince bir tabaka kabuk bağlamıştı, hemen babama koştum ve ılıtıp tekrar uyguladık.

10 günün sonunda elim tamamen kabuk bağladı ve çok az iz vardı. İlaca toplam 15 gün devam ettik. İlacı kullanmaya başladıktan 1 ay sonra elime çok dikkatli bakılırsa belli oluyordu yaranın izi..

nkoksal
13-01-2008, 11:51
sevgili penelophe her kadar bende bi tıp elemanıysam da ( eczacıyım da ) sen gel bu kocakarı ilaçlarını hiç yabana atma.

Universitedeyken hocamız sn.Ekrem Sezik yurt içinde dolaşmaya çıktığımız zaman yöresel ilaçları araştırmamızı isterdi. Gençlik işte, o zaman bunları hiç ciddiye almamıştık. Şimdi mümkün olduğu kadar toplamaya çalışıyorum.

Ben de size bir anımı anlatayım.Hamileydim, nerdeyse 9 aylık ve misafir gelmişti, bende çay servisi yapıyordum, tepsi elimden kaydı ve yeni doldurduğum kaynar çay olduğu gibi karnımın üzerine boşaldı.

Yanık için çiğ patates

Kayınvalidem hemen çiğ patates rendeliyerek yanan yerin üzerini kapattı. İnanır mısınız 1-2 saat içinde hiç böyle bir yanık olmamş gibiydi. Aklınızın bir köşesinde bulunsun.

Bir de Erdekteki sitemizin bekçisinin yaptığı bir ilaç vardır. Kendisi civarın bütün kedi ve köpeklerinin bakıcısı gibidir. İlaç hem yaralara hem yanığa kullanılabilir ve çok etkilidir.

Yanık için kudret narı

Kudret narı- Momordica Charantia - denen bitkiyi biliyorsunuz sanırım bu bitkinin olgunlaşan meyveleri saf zeytinyağı içinde 3,4 ay bekletildikten sonra yara ve yanıklar için kullanılabilir.

Bitki ayrıca mide hastalıkları, ülser ve basur için de kullanılıyor. Zaten bizim ilaçların çoğuda doğadan elde edilen bilgilerin saflaştırılmış hali. Sevgiler

Buket Aknar
13-01-2008, 13:09
Doğruluğunu bilmiyorum ama yanık için yaptığım ilkyardımı anlatıp paylaşmak istiyorum.

Yıllar önce oğlum 3-4 yaşında iken. Bir gece yemek masasındaki sandalyeyi çekmeye uğraşırken sağ kolunun dirseği su sebilinin sıcak su musluğunu itti. Musluktan sıcak, kaynar sular çocuğun koluna akmaya başladı. ÇIĞLIK.
Kış gecesi olduğu için yün kazak hemen suyu çekti, inanılmaz bir durum.

Hemen kazağı çıkarmaya çalıştım ancak derisine yapıştı. Kazağı Yavaş yavaş çıkardık, eşim derhal doktor aradı fakat ulaşamadı. Ve nöbetçi eczacıyı bulmak için evden çıktı. Evdeki durum felaket. Çığlık, ağlama... Bu arada büyüklerimizden duyduğum bir uygulama aklıma geldi. Yanık üzerine, ki derileri olduğu gibi sıyrılmış kıpkırmızı et parçası halinde duruyordu.

Yoğurt sürdüm. Yoğurt sürmemle birlikte feryat figan ağlayan oğlum, rahatladı ve sustu.

Yoğurt acısını almıştı bu arada doktorda gelmiş ve gereken ilaçlamayı yapmıştı. Şimdi kolunda çok az bir leke var o geceki görüntüden sonra ben bu kol iflah olmaz diye düşünüyordum. Şimdi oldukça iyi.

Penelophe
13-01-2008, 15:03
1. derece yanıklarda

* ASLA yoğurt, salça, diş macunu, zeytinyağı vb. şeyler sürülmez !

* En az 10 dakika soğuk suya tutulur.

* Gerginliği azaltmak üzere yağlı krem veya ağrısını almak ve gerginliği azaltmak üzere yanık merhemi sürülebilir.

* Geniş yanıklarda, kişi kendi içebilecek durumdaysa bol sıvı içirilir.

2. derece yanıklarda tedavi 1. derece yanıklarla aynıdır. İlave olarak; büller ASLA PATLATILMAZ ! Gerekiyorsa hastaneye götürülerek steril koşullarda pansuman yaptırılır. Eğer bül geniş bir alanı kapsıyorsa, üstteki deri ASLA SOYULMAZ ! Eğer patlamışsa, o zaman içindeki sıvı boşaldıktan sonra o kısım antiseptikle silinip üzeri steril gazlı bez ile kapatılıp sargı beziyle sarılır. Zira flaster yanıklı dokuyu zedeleyebilir.

3. derece yanıklarda hastanın mutlaka bir yanık merkezine veya hastaneye götürülmesi gerekir. Hasta bilinçli (kendi içebilecek durumda) ise bol sıvı içirilir. ALKOLLÜ ve ASİTLİ içecekler İÇİRİLMEZ!

* Açık yanık yarası hava ile temas ettiği sürece ağrıya neden olacağından, yaranın hemen hava ile teması kesilmelidir, bunun için yara nemli steril gazlı bez ile kapatılır. Böylece enfeksiyondan da korunmuş olur.


Kaynak (http://www.acilveilkyardim.com/ilkyardim/yaniklar.htm)

malina
13-01-2008, 16:12
Bitkisel ilaçlarla ilgili Yasal Durum:

Tıbbi bitkiler yalnızca terapötik ajan gibi doğrudan kullanıldığında değil, farmakolojik araştırmalar ve ilaç geliştirme için önemlidir. Yüzyıllardır bitkisel ilaçlar kullanılmasına karşın nispeten az sayıda bitki türü için gerekli tıbbi çalışmalar yapılmıştır. Güvenirlilik ve etkinlik verileri çok az sayıda bitki, bunların özleri ve aktif içerikleri için elde edilebilir. Yasal durum ülkeden ülkeye değişiklik gösterir. Ancak unutulmamalıdır ki bir maddenin ilaç olarak kabul edilebilmesi ve ruhsatlandırılabilmesi için geçmesi gereken pek çok bilimsel araştırma süreci bulunmaktadır.

Dünya Sağlık Meclisi (World Health Assembly) hala gelişmiş bir çok ülkede geleneksel tıbba toplumun büyük bölümü tarafından bel bağlanılması ve geleneksel uygulamaları kullananlar ile sunulan işgücünün birincil sağlık hizmetleri için önemli bir potansiyel kaynak olduğu gerçeğine dikkat çekilmesine dair kararları benimsedi. 1978 Alma-Ata Bildirisi'nde ulusal ilaç politikaları ve düzenlemeleri içerisine denenmiş geleneksel şifa verici yöntemlerin dahil edilmesi tavsiye edildi.

2002 Mart ayında Bitkisel ilaçların Uyumu için Batı Pasifik Bölgesel Forumu başladığından beri, Avustralya, Çin, Hong Kong (Çin), Japonya, Kore Cumhuriyeti, Singapur ve Vietnam'daki ilaç düzenleyici otoriteler, bitkisel ilaçlarla ilgili işbirliğini güçlendirmeyi amaçlayan bu forumu uygulamaktadır. Forumun rolü, bitkisel ilacın güvenirlilik, etkinlik ve kalitesiyle ilgili teknik konularda ortak alanları belirlemek ve geliştirmektir.

Uzman gruplar
1- Terminoloji,
2- Monografın test metodları,
3- Kimyasal referans standartlar ve tıbbi bitki materyalleri hakkında referans,
4- Analitik olarak geçerlilik yöntemlerinin listesi ve
5- Bitkisel ilaçların kontaminasyonuna ait genel testlerle ilgili bilgi konularında yeni düzenlemeler yapmışlardır.

ABD'nde bitkiler gıda katkı maddeleri olarak ele alınmakta ve 1994'de Dietary
Supplement Health and Education Act (DSHEA) tarafından belirtilen düzenlemeye tabi tutulmaktadır. ABD'nde bitkisel ürünler için etki saptama, güvenlik, pazarlama sonrası izleme dönemlerinde geçerli süreç farmasötik
ilaçlardan çok farklı ve serbest bir yapıya sahiptir.

Dünyadaki 70 ülkede bitkisel ilaçlar için ulusal düzenlemeler yapılmıştır, ancak tıbbi bitkilerin yasal kontrolü varolan yapısal model etrafında geliştirilememiştir. Bu, bitkisel ürün ya da bitkilerin farklı ülkelerde farklı tanımlanması ve izin, dağıtım, imali ve ticaretine gelindiğinde zıt yaklaşımları
benimsemelerinden kaynaklanır. Çin, Kore Cumhuriyeti ve Vietnam geleneksel tıbbı kendi saşlık sistemlerine tümüyle entegre etmişlerdir).

Bitkisel İlaçlarla İlgili Ülkemizde Yasal Durum:

27 Mayıs 2004 tarihli resmi gazetede yayımlanarak yürürlüşe giren 5179 numaralı "Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Deşiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun" ile Türkiye'de süpermarket ve aktarlarda satılan bitkisel ilaçlar artık yalnızca eczanelerde satılacak. Bu preparatların ruhsatlandırılması, Tarım ve Köy işleri Bakanlığı'nda Sağlık Bakanlığı'na devredildi. SB ilaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü, diğer ilaçlarla ilgili yönetmelik, genelge ve denetimleri bu ilaçlar için de uygulayacak.

Sonuç olarak bitkilerle tedavi, tüm dünyada ve ülkemizde yaygın olarak kullanılması ancak bilinenin-inanılanın aksine pek çok sağlık sorununa da yol açabilmesi nedeniyle sağlık profesyonellerinin üzerinde önemle durması gereken bir konudur. Pek çok kişi ismini dahi bilmediği bitki karışımları satın alabilmekte ve gelişi güzel dozlarda kullanabilmektedir.

Ülkemizde bireylerin sağlıkla ilgili konularda bilgi düzeyleri eşitimli gruplarda bile oldukça düşüktür. Bu nedenle, halka yönelik sağlık eğitimindeki yeri ve önemi göz önünde bulundurulduğunda, bunlara ek olarak sağlık sorunu ile karşılaştığında bireylerin ilk başvuru yeri olan birinci basamak çalışanlarının bu konuda daha da duyarlı olması beklenmektedir. Bu noktada; öncelikle bireylerin sağlık ve hastalık kavramlarına bakışı, hastalıklara karşı tutum ve davranışları, hangi durumlarda ve hangi sağlık kurumlarına başvurdukları bilinmelidir. Ayrıca hangi geleneksel tedavi yaklaşımlarının bilinçdışı uygulandığı da kayıt edilmelidir.

İkinci aşamada ise konu ile ilgili (özellikle yukarıda belirtilen bitkisel tedavi yöntemleri konusundaki, bitkisel ise iyidir, zararı yoktur vb.) yanlış inanışların doğru bilgilerle değiştirilmesi süreci başlatılmalıdır. Bu aşamada sağlık hizmeti sunan ekibin birlikte hareket etmeli, toplumun katkı ve katılımını da sağlamalıdır.

Üçüncü ve son aşamada ise bu müdahalenin tutum ve davranışlara olan
etkisi ölçülmelidir. Unutulmamalıdır ki geleneksel yaygın yanlış uygulamaların
değiştirilmesi yasal- ekonomik- toplumsal olarak desteklenebilir ise zaman içerisinde etkin-sistematik-sürekli eğitimler ile değiştirilebilir.


Dr. Özlem Şarışen, Dr. Deniz Çalışkan

http://www.ttb.org.tr/STED/sted0805/titoterapi.pdf

Ferda Ülkümen
13-01-2008, 16:14
Sevgili Peneophe
Uyarıcı mesajın için teşekkürler, biz kocakarı ilaçlarını tıbbi tedaviye yardımcı olarak kullansak ta, önce zarar vermemelerine de dikkat etmemiz gerekir.
Bu gün piyasada çok gelişmiş, ruhsatlı spesialiteler mevcut. En güzeli eczanelerden bunlardan uygun birini temin edip, çok ciddi olmayan durumlarda doktor müdahalesine kadar kullanmak üzere evimizdeki ilkyardım dolabında bulundurmamız.

malina
13-01-2008, 16:29
Anadolu Üniversitesi (AÜ) Eczacılık Fakültesi Farmakognozi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Neşe Kırımer, bitkisel tedavilerin modern tıbbın yerine konulmaması gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Kırımer, AA muhabirine yaptığı açıklamada, modern ilacın ve kimyasal ilaç hammaddelerinin hızlı gelişiminin gelişmiş toplumlarda bitkisel ilaçla tedaviyi ikinci plana ittiğini kaydetti.

Dünya Sağlık Örgütünün rakamlarının dünya nüfusunun yüzde 80'inin bitkisel tedaviyi de kapsayan geleneksel tıp sistemleriyle tedavi olduğunu gösterdiğini dile getiren Prof. Dr. Kırımer, şöyle konuştu: ''Günümüzde başta Almanya olmak üzere birçok Avrupa ülkesi ile ABD'de bitkisel ilaçlara olan ilgi yeniden arttı. Bence bu ilginin nedeni doğala dönüş çabalarıdır. Bu ülkelerde pek çok bitkisel ilaç ya doğrudan toz edilmiş bitki ya da tablet ve kapsüller gibi ilaç formlarında prospektüsü, kutusuyla eczanelerde yer alıyor. Bu şekilde kalitesi konusunda hiçbir sorun kalmıyor ve güvenle kullanılıyor, reçetelere yazılıyor.''

Prof. Dr. Neşe Kırımer, bitkilerin gerçekten tedavi edebilir ve koruyucu özelliği bulunduğuna işaret ederek, doktorun tavsiye ettiği ve eczanelerden alınan pek çok ilacın bitkisel kökenli olduğunu söyledi.

Bitki doğru teşhis edilmelidir

Bunların ilaç formunda bulunduğu için bitkisel olduğu bilinmeden kullanıldığını anlatan Prof. Dr. Kırımer, bitkisel ürünlerin kullanımında dikkat edilmesi gereken konuları şöyle sıraladı:

''Eğer doğrudan bitkiyi alıp kullanacaksak önce bitki doğru teşhis edilmiş olmalı. Toplama, kurutulma, saklanma aşamalarında ilgili kurallara uygun davranılmış olmalı. Uygun koşullarda dahi bir yıldan fazla saklanmamalı.

Bunlara dikkat edilmişse bitki kullanılabilecek özellikte olabilir. Bu özellikleri taşıyıp taşımadığını, ancak bir eczacı söyleyebilir. Çünkü, eczacılık eğitimi boyunca farmakognozi adını taşıyan ve bu konuları içeren ders, iki yıl süreyle teorik ve pratik olarak yoğun biçimde eczacıya öğretilmektedir. Bitkisel ürünlerin uzmana danışılmadan kullanılması durumunda zararlı etkileri görülebilir.''

Prof. Dr. Kırımer, her bitkinin mutlaka bir tedavi değeri bulunduğu yönündeki yaklaşımın son derece hatalı olduğuna dikkati çekerek, birbirine benzeyen iki bitkiden birinin şifalı, diğerinin zehirli olabileceğini kaydetti.

Doğru ve kaliteli bitki toplanmalıdır

Yaklaşık 11 bin çeşit bitki çeşidini barındıran Türkiye'nin bu yönüyle zengin bir ülke olduğunu ifade eden Prof. Dr. Kırımer, ''Bunların içinde pek çok tıbbi bitki var, ancak doğru bitkinin toplanması ve kaliteli olarak hazırlanıp saklanması çok önemli. Çevre kirliliği açısından yol kenarlarından ve sanayi bölgeleri yakınlarından bitki toplanmamalıdır'' diye konuştu.

Prof. Dr. Kırımer, bitkisel tedavinin alternatif tedavi sistemi olduğuna işaret ederek, şunları söyledi: ''Bunlar güvenilir materyal ve bilgiyle kullanılmalıdır. Bitkisel tedaviler modern tedavinin yerine konulmamalıdır. Bitkisel ilaçların uzman kişiye danışılmadan kullanılması ya da kalitesiz ürünler kullanılması durumunda etki beklenemez. Hatta zararlı etkiler görülebilir. Kullanılan diğer ilaçlarla istenmeyen etkileşimler olabilir.''



Prof.Dr. Neşe Kırımer
KAYNAK: AA

www.tamtip.com (http://www.tamtip.com)

Müjgan
13-01-2008, 18:07
Yanık merhemleri diye açılan bu başlığın ardından, egzama için, hemoroid için, kellik için vs.vs. merhemleri de gelecek.:(

Uzmanlık gerektiren bu tür konuları burada açıp, kafa karıştırmayalım en iyisi... Alternatif yöntemlerle tedavi olacağım diye, uygulamadan sonra daha çok, zarar görenlerin hikayeleri ile ilgili bir konu açsak daha iyi olacak.

Tıp ve farmakolojiyi ilgilendiren konuların burada açılmaması gerekir. Bu tür uygulamaların iki ucu "pis" çomak olduğu ortadayken, tıbbi tedavide bile yarar zarar oranına bakılarak tedavi uygulanıyorken, kocakarı ilaçlarını gündeme getirmek doğru mu?

Penelophe
13-01-2008, 18:42
Müjgan, kocakarı ilaçları anabaşlığı zaten açılmış durumda idi. Ayrıca ben Yanık Merhemi diye başlık açmıştım, yöneticilerden biri (arkadaşlar da ekleme yaptıkları için sanırım) yanık merhemleri diye değiştirmiş başlığı. Ayrıca mesajımda da daha anlaşılır olması için düzenlemeler yapmış. Teşekkür ederim kendisine. Bence burada oluşan ikilemi aranızda çözün.:)

'Kocakarı ilaçları hakkında yazı yazanların dikkatine' gibi bir yazısını okumuştum Malina'nın, onu bulamıyorum..

malina
13-01-2008, 19:18
Ayrı bölümü iptal ettim. Sanırım benim düşündüğüm gibi devam etmesi için daha denetimli olması gerek.

Yazıları birleştirdim. Ayrı başlıklar açılmasını önerdiğim için bunu yapan arkadaşlara iş çıkardığım için özür dilerim :)

Ama böyle bir bölüm olmasının gerekliliğini savunuyorum. Başlığı da bu yönde Sorunsuz kullanılan kocakarı ilaçları olarak değiştirdim. Müjganın ve foruma daha sık uğrasaydı arodopman'ın gözetiminde, sorunsuz kullanabileceklerimizin hangileri olacağını bilsek iyi olur diye düşünüyorum.

Müjgan, bu son bilgi ışığında, yukarıdaki yazılardan hangilerini silmemiz iyi olur?

Elin değmişken bunları da toparlarsın :)

http://www.agaclar.net/forum/showpos...67&postcount=2 (http://www.agaclar.net/forum/showpost.php?p=139567&postcount=2)
http://www.agaclar.net/forum/showpos...7&postcount=34 (http://www.agaclar.net/forum/showpost.php?p=84457&postcount=34)
http://www.agaclar.net/forum/showpos...7&postcount=46 (http://www.agaclar.net/forum/showpost.php?p=179457&postcount=46)
http://www.agaclar.net/forum/showpos...1&postcount=47 (http://www.agaclar.net/forum/showpost.php?p=187151&postcount=47)

İklimsiz
13-01-2008, 19:26
Çocukluğumuzda boğazımız ağrıdında, yaz kış yapraklı olduğu için hemen taflan yaprağına koşardı büyüklerimiz. Taflan yaprağını ocakta patlatıp, sağlı sollu boğazımıza koyup, üzerine tülbent bağlanırdı

Çok acı bir tat ağzımıza, boğazımıza dolmasına rağmen sabaha bir şeyimiz kalmazdı.

flyactivediver
14-01-2008, 17:02
Yumurta sarısı bir tavaya alınır çatalla ezilerek yağı çıkartılır.sarısı yanıp kömür gibi oluyor.
çıkan yağı annem ağbimin yanıklarına sürmüştü iz kalmadı.Sanırım sarının içinde bulunan e vitaminin olumlu etkisi.

ezo
15-01-2008, 08:46
Bu aylarda gerekli olabilecek bir tarifte ben vereyim. 100 gr. kadar süzme balın içine orta boy kuru soğan kabukları soyulup 4 e bölünüp atılır, balkonda 1 gece bekletilir. Evden çıkılmadığı zamanlar (çok kokuyor) sabah aç karna 1 tatlı kaşığı içilir. Öksürük için birebir, ben çocuklarıma öksürükleri geçmediği zaman yapıyorum. Güvenle kullanabilirsiniz. (3 gün iyileşmek için yeterli)

limon
15-01-2008, 11:38
Metabolizmayı Hızlandıran Çay

1 Elma, 1 Limon, 1 Kuru Tarçın, 1-2 Karanfil, 1-2 Karabiber Tanesi 1 Lt. Suda kaynatılıp, günde 2-3 fincan içilir.

Elma yeşil olursa daha iyi olurmuş. Kabuğuyla kaynatılacakmış. Mide problemi olanlara limon ve karabiber dokunabilir. Limon ve karabiberi çıkarırsak zaten bildiğimiz şekersiz elma kompostosu oluyor.

zenfree
15-01-2008, 13:11
Bu tarifi ünlü bir çocuk doktoru profesör hanım vermişti. Kızım için gittiğimiz doktor eşimin kesik kesik öksürdüğünü duyunca bu tarifi tavsiye etmişti. 15 yıldır her öksürük olana uyguluyorum. Bence çok etkili. Hatta o kadar acı ki " bunu bize yedirme söz öksürmeyeceğiz" diyorlar.;)

1 çorba kaşığı süzme bal
1 kaç kaşığı çekilmiş karabiber ( ben taze çekip uyguluyorum)

Cezveye koyduğunuz balı ısıtıyorsunuz. Bal ısıdan dolayı normal kıvamını kaybedince karabiberi ilave ediyorsunuz. Kaynamak üzereyken ateşten alıyorsunuz. Bir çay kaşığı ya da tatlı kaşığı karışımı sıcak sıcak yutuyorsunuz. Günde 2 defa uygulanabilir. Ben özellikle gece yatarken uyguluyorum.
Bal ve karabibere alerjisi olanlar kullanamamlı.

papatyam
15-01-2008, 13:15
Sevgili Penelophe nin vermiş olduğu balmumlu tarife benzer bir kocakarı ilacı da ben oğluma kullandım, 2006 aralık ayında oğlumun sağ bacağına çaydanlık devrildi boydan boya yandı ben çalıştığım için yanında değildim annem vardı, zavallım birden çok telaşlanmış ne yapacağını şaşırmış karşı komşuya gitmiş, komşu hemen bir yumurtayı kırıp yanık yere sürmüş böylece hava alıp su toplamasını engellemiş bir ay boyunca hastaneye gittik geldik pansuman için, eşimin dayısı ziyarete geldi elinde bir kavanoz artık hastaneye gitmeyin o bandajları açın ve sadece bunu kullanın dedi ben öncelikle tereddüt ettim olmaz falan dedim sonra ikna oldum ve kullandım iyiki de kullanmışım sadece bileğinin üzerinde biraz et yığını kaldı diğer yerler iyileşti çok şükür, aynı karışımı bende kullandım vücudumun çeşitli yerlerinde tehşis konulamayan yaralar çıkmaya başladı çok doktora gittim, sedef dediler mantar dediler yok strese bağlı yok egzama ama bir türlü isim koyamadılar bir sürü ilaç kullandım kremler ve jeller kullandım geçmedi balmumlu karışım geldi aklıma bir kaç gün sabah akşam sürdüm ve gerçekten geçti o ara karışım da bitti :) bir iki aydır yinelemeye başladı isimsiz yaralar, bu ara eşimin dayısına uğrayıp hem karışımdan istemeli hemde tarifini almalı.

papatyam
15-01-2008, 13:17
Zenfreeciğim, öksürüğe bal ve çörek otu da iyi geliyor özellikle sigara kullananlara tavsiye ediliyor.

zenfree
15-01-2008, 13:27
Öksürük için mutlaka doktora gidilmeli.:) İlaç kullansanız bile öksürüğün kesilmesi zaman alıyor. Özellikle geceleri ve özellikle çocuklar öksürük nöbeti geçiriyorlar.

Bunu önlemek; küçük iki havluya, hiç kullanılmamış yeşil sabunu bastırarak sürüyorsunuz. Havlunun üzeri yeşillenene kadar bu işlemi sürdüyorsunuz. Sonra bu havluları göğüse ve sırta örtüyorsunuz. Sabaha kadar havluların kalması gerekiyor. Öksürük hemen kesiliyor.

tulay61
20-02-2008, 19:01
arkadaslar yaban pancarinin **** yilan yastiginin resmini ariyorum .yardimci olursaniz sevinirim

Harun Parlak
20-02-2008, 19:25
Buraya bir göz atın http://www.agaclar.net/forum/showthread.php?t=3316&highlight=y%FDlan

berduray
29-02-2008, 23:36
Bu aylarda gerekli olabilecek bir tarifte ben vereyim. 100 gr. kadar süzme balın içine orta boy kuru soğan kabukları soyulup 4 e bölünüp atılır, balkonda 1 gece bekletilir. Evden çıkılmadığı zamanlar (çok kokuyor) sabah aç karna 1 tatlı kaşığı içilir. Öksürük için birebir, ben çocuklarıma öksürükleri geçmediği zaman yapıyorum. Güvenle kullanabilirsiniz. (3 gün iyileşmek için yeterli)

Acaba bu yöntem 6 yaşındaki kızımın boğazındaki 1 türlü geçmeyen gıcığına iyi gelir mi? O kadar şurup içti ama o gıcık (özellikle akşam saatleri) bir türlü geçmedi.

Ya da bu rahatsızlığa önerisi olan varsa paylaşabilir mi?

hassoman
01-03-2008, 00:31
Ezo’nun reçetesini çocuğuna uygulamaya kalkışmayan yok gibidir. Ama soğanlı balı çocuklara içirmek başlı başına bir sorun…
Ben tıp eğitimi almadım ama, şu günlerde çocuğunuzun burnu tıkalı olduğu için ya da başka bir nedenle sürekli ağzı açık uyumak zorunda kalıyor olabilir mi? Ağzı açık uyumak ağız kuruluğuna sebep olacağından gıcıklığı tetikleyecektir diye düşünmekteyim.

berduray
02-03-2008, 22:30
Yok yok uykusunda değil gıcığı, normal akşam yemeği ve sonrası yoğunlukta oluyor.Uyuyunca sorun yok.
Burnu tıkalı değil,normal solunumu yapıyor, öksürük problemi de yok?
Bilen varsa beri gelsin dedikleri durum...

hassoman
03-03-2008, 20:51
Hay Allah, gerçekten ilginç bir sendrom olmalı...
O zaman size basit bir önerim olacak...
Yaşı uygunsa, kent şekerlemenin mavi torba içinde menthol ve Eucalyptus içeren OLİPS şekerleri var. Onu ağzına atsın ama kıtır kıtır yemesin... (Aman boğazına kaçmasın!...)
Ya da menthollü ekoloptisli ciklet çiğnetin... Dediğim gibi yaşı uygunsa...
Tekrar geçmiş olsun...

berduray
03-03-2008, 21:05
Teşekkür ederim , yarın hemen alıp deniyorum.İnanın şu anda bile yapıyor, :mad: gıcık işte.

nursun
23-03-2008, 21:57
Arkadaşlar böyle bir konu açtım çünkü ben, bitkilerin şifasına çok inanıyorum.Aslında ilaçların çoğunun ana maddesi bir **** birkaç bitki.

Ben fakültedeyeken "Bitki Gen Kaynakları" dersimize giren bir hocamız vardı ve bize tıbbi bitkiler açısından ülkemizin çok zengin olduğunu söylerdi.
Gerçektende öyle .

Bu başlık altında belki arkadaşlarımızdan bu konuda deneyimi **** bilgisi olanlarla bilgilerimizi paylaşırız diye düşündüm .Ama bu konuda dikkat edilmesi gereken birşey varki öncelikle doktora başvurmalıyız.Çünkü her bitki her insanda aynı etkiyi göstermeyebilir.

İlk olarak ben deneyimimi paylaşmak istiyorum.Benim zaman zaman böbreklerinde kum ve taş oluşur.Çok şey denedim ama asıl şifayı AVAKADO(Persea Gratissima) da buldum.

Reçetem şöyle:3 lt suya 10-15 adet kadar avakado yaprağını atıp bir taşım kaynatıp soğutuyorsunuz.Gün içinde bunu tüketiyosunuz.Taki taş düşene kadar.Bunu bana doktorum tavsiye etti.Avakadonun böbrek kanallarını kayganlaştırıcı özelliği olduğu için taş kayarak daha rahat düşürüyormuş. Bana faydası oldu dilerim böbrek taşı düşüren herkese de faydası olur.

Aslında böbrek taşlarını parçalayan bir reçetem daha var ama o bitki olmadığı için onu ilerki zamanlarda isteyen olursa paylaşırım.

Ben burada bitkilerin şifası paylaşılsın istiyorum.Umarım güzel bir paylaşım olsun.

Buket Aknar
29-03-2008, 09:11
Kanada'daki İleri Etkili Teknoloji Değerlendirme Merkezi'nden (HiTEC) Janet Martin, 2.Uluslararası Hasta Güvenliği Kongresi'nde ''ilaç-ilaç'' ve ''ilaç-şifalı bitki'' reaksiyonlarıyla ilgili bilgi verdi. İlaç-ilaç ile ilaç-bitki etkileşimlerin zaman zaman ters etki yaratarak, ölümle sonuçlanabilecek reaksiyonlara neden olduğunu ifade eden Martin, ilaç kullanımı hatalarından hastanede ölüm oranlarının ABD'de 1998-2005 yılları arasında önceki yıllara oranla 3 kat arttığının tespit edildiğini söyledi.

ŞİFALI BİTKİLERİ İLAÇLA KULLANIRKEN DİKKAT

İlaçların şifalı bitkilerle kullanımının da ölümcül olabileceğine dikkat çeken Martin, özellikle sarımsak, zencefil, ginkgo ve 'frewfew'in kandaki pıhtılaşmayı azalttığını söyledi.

Martin, bu nedenle cerrahi müdahalede bulunulacak kişiler ile analjezik kullananların bu bitkisel ilaçları almaması gerektiğini vurguladı.

Martin, 'ginseng'in ters bir etkileşimde uykusuzluk, başağrısı ve mide bulantısına 'kava'nın karaciğer yetersizliği ve epilepsik reaksiyona, ekinezya'nın kandaki pıhtılaşmanın artmasına, küçük dikenli bir palmiye türü olan 'saw palmetto'nun kadınlık hormonu östrojenin salınımının artmasına neden olduğunu söyledi.

Martin, hastaların bitkisel kaynaklı ilaçların da kendi farmakolojik özellikleri ve yan etkileri olduklarının unutulmaması gerektiği dile getirdi. Martin, son olarak, tüm dünyada sıklıkla kullanılan aspirinin kandaki sulanmayı arttırdığı için romatizmal rahatsızlığı olan hastaların kullanırken dikkat etmesi gerektiğini ifade etti.



Haber işte burada... (http://haber.mynet.com/sayfali/guncel/Ilac-kullananlar-dikkat/28Mart2008/A2803060/4)

Sergüzen
14-06-2008, 15:00
DUVAR SARMAŞIĞI (HEDERA HELİX)
Bu yazı Fitomed dergisinden derlenmiştir. Yazı Prof.Dr.Filiz Meriçli (İstanbul Üni. Ecz. Fak.) ve Yrd. Doç. Dr İlkay Alp (İstanbul Üni. Ecz. Fak.) tarafından yazılmıştır. Bu sayfaya da kısaltılarak aktarılmıştır.

Özellikle solunum yolları rahatsızlıklarında öksürük ve bronşitte çocuklar ve yetişkinlerde güvenle kullanılmakta olan bitkisel ilaçların bileşiminde yer alan Hedera Helix (Duvar Sarmaşığı) dan bahsedilecektir. Bu yazıda Duvar sarmaşığının etken maddeleri, etkileri, etki mekanizması ve kullanılışı anlatılacaktır.
Hedera Helix : Duvar sarmaşığı
İngilizce adı : Ivy
Almanca adı : Efeu
Kullanılan kısmı : Kurutulmuş yapraklar (Hederae helicis folium) Bitkinin vatanı Batı, Orta ve Güney Avrupadır. Ülkemizde de özellikle Karadeniz ormanlarında çok yaygındır; ayrıca bahçelerde de süs bitkisi olarak yetiştirilmektedir. En fazla Hedera helix preparatı üretilen ülke Almanyadır. Almanyada eczanelerde mono preparatlarının yanında başka bitki ekstreleri ile kombine preparatlrı da bulunmaktadır.

Etken Maddeleri :
% 2-5 bidesmozit triterpen saponinler
Monodesmozitler
Flavonlar
Kafeikasit türevleri
Polasetilenler
Steroler
% 1-3 oranında uçucu yağlar
Serbest aminoasitler

Endikasyonları: Kurutulmuş Hedera Helix yaprak ektreleri;ekspektoran ve spazmolitik etkilidir. Ekspektoran etkinin saponinlerden, bronkospazmolitik etkinin de flavonoitler vb. fenolik bileşiklerle ucucu yağ bileşenlerinin katkıları ile oluştuğu belirtilmektedir. Kronik iltihabi bronşitlerde çok etkilidir. Halk arasında bitki gut (damla), romatizma,skrofoz, haricen parazitsel hastalıklarda (kaşıntılar vs.) kullanılmaktadır.
Yan Etkileri : Yapraklarda hazırlanan tıbbi çaylar, alerjik kontakt dermatite neden olabilir. Alerji yapan madde falkarinoldur. Tıbbi çay yapılabilir ise de mono çaylar hiç kullanılmaz. Granüle çay preparatları bulunmaktadır. Taze yaprak ve meyveler kesinlikle yenmemeli ve kullanılmamalıdır, zehirlenmelere neden olabilmektedir.
AB eczanelerinde reçeteli ve reçetesiz olarak güvenle kullanılmaktadır.
Kontrendikasyonları : Kayıtlara geçmiş bir kontrendikasyonu bulunmamaktadır.
Yan Etki : Kayıtlara geçmiş bir yan etki bulunmamaktadır.
Etkileşim : Kayıtlara geçmiş bir etkileşim bulunmamaktadır. Hamile sütannelerde kullanımı ile ilgili olumsuz bir kayıt olmamakla birlikte, mutlaka hekim kontrolünde kullanılmalıdır.
:Pozoloji ve uygulama şekli :
Günlük dozlar kuru duvar sarmaşığı yaprağı miktarı üzerinden verilmektedir.
Oral Kullanım :
Etanol içerikli preparatlar :
Yetişkin : 250-450mg
Çocuklar : 4-12 yaş 150-210 mg
1-4 yaş 50-150 mg
0-1 yaş 20-50 mg
Etanol içermeyen preparatlar :
Yetişkin : 300-945 mg
Çocuklar : 4-12 yaş 200-630 mg
1-4 yaş 150-300 mg
0-1 yaş 50-200 mg
REKTAL KULLANIM:
Suppozituvar şeklinde; çocuklar 4-10 yaş 960 mg
Yazının özeti böyle.


İnternetten alınan başka bir çay reçetesi :
1 kaşık(tatlı kaşığı) dolusu kuru duvar sarmaşığı yaprağı 1/4 litre kaynamış su ile 10 dakika demlenir , isteğe göre şeker veya bal ile tatlandırılarak günde 3 bardak içilir. Veya 1 yemek kaşığı dolusu kuru yaprak üzerine 1 litre kaynar 98 C su ilave edilerek 20-30 dakika demlenir. Sarmaşık çayı diğer çaylarla da (kekik, papatya,ıhlamur gibi) karışık demlenebilir.

denizakvaryumu
15-06-2008, 17:54
Reçetem şöyle:3 lt suya 10-15 adet kadar avakado yaprağını atıp bir taşım kaynatıp soğutuyorsunuz.Gün içinde bunu tüketiyosunuz.Taki taş düşene kadar.Bunu bana doktorum tavsiye etti.Avakadonun böbrek kanallarını kayganlaştırıcı özelliği olduğu için taş kayarak daha rahat düşürüyormuş. Bana faydası oldu dilerim böbrek taşı düşüren herkese de faydası olur.

Aslında böbrek taşlarını parçalayan bir reçetem daha var ama o bitki olmadığı için onu ilerki zamanlarda isteyen olursa paylaşırım.

Ben burada bitkilerin şifası paylaşılsın istiyorum.Umarım güzel bir paylaşım olsun.

Avakado yaprakları taze mi, kuru mu olacak? Nereden temin ediyorsunuz?

2.reçetedeki bitki nedir? Teşekkürler.

hassoman
16-12-2008, 21:24
Farkettiniz mi bilmiyorum , bu günlerde bütün esnaf işlerden şikayetçi iken aktar ve baharatçıların sesi çıkmıyoı... Çünkü işleri iyi..

Şifa otlarına ve çaylara olan rağbetin nedeni keşke sadece havaların soğuması olsaydı... Para olmadan kaliteli sağlık hizmeti almak zor; bu yüzden çoğu vatandaş çareyi aktarlarda ve baharatçılarda arar oldu. Hastalıklara karşı direnç sağlamak için bu türden çarelere başvurmak elbette akıllıca... Ancak tedavide tıpba karşı bir seçenek olarak görmek doğru olmasa gerek. Hele hele bazı içecek ve karışımları sağlık mucizesi olarak kabul etmek çok yanlış. Evet, yararlı oldukları kuşku götürmez; ama tek başına tedavi edici olması beklenmemeli... Ama ne yazık her geçen gün tedavi için şifalı ot ve çaylarda çare arayanlar çoğalmaya başladı.

Ama, bütün bunların dışında bu nefis sıcak içeceklerden de kendinizi mahrum etmeyin... .
Özel bir kupanız olsun. Size doğru kaynaktan önerilen otları ya da çayı size önerilen biçimde güzelce demleyin. Kupanıza doldurun.
Sonra koltuğunuza yaslanın.
Kupanızdaki sıcak içeceğin kokusunu ve tadını içinize sindire sindire içmeye başlayın. Göreceksiniz rahatladığınızı, gevşediğinizi, içinizin arındığını hissedeceksiniz.Şifa budur işte...:D

Samsun'un meşhur aktarcısı Tahir Sayın, bu soğuk kış gecelerinde ıhlamurun yanı sıra üzere tarçın, zencefil, havlucan, karanfil, kuşburnu, nar çiçeği, ebegümeci, hatmi çiçeğinin karışımından oluşan çayın koruyucu etkisinin yabana atılmaması gerektiğini belirterek, "Bunlar kış mevsiminde hem hasta olmayı önleyen hem de hasta olduktan sonra tedavi amaçlı kullanılan bitkiler. İsteğe göre harmanlayıp hazırlıyoruz. Çoğu bitkiler vücutta bağışıklık sistemini güçlendirmeye yönelik. İlk önce hasta olmamayı öğrenerek tedbir almak hem ekonomik, hem daha sağlıklı..." demiş...

Evet ya, fena bir karışım gibi gözükmüyor değil mi?..

Todor
16-12-2008, 22:49
Daha sonraki dönemlerde Anadolu üzerinden gelip geçen diğer uygarlıkların da katkısıyla beslenen bu bilgilerin kulaktan kulağa yayıldığını ve kırsal kesimlerde özellikle yaşlı kadınlar tarafından belleklerde tutulduğunu, bu nedenle de bitki karışımlarıyla yapılan tedavi şekline koca karı ilacı denilmiş olduğunu sanmaktayım.

Neden yaşlı erkekler değil de kadınlar derseniz, feodal toplumlarda kadınlar ev içinde olup biten tüm sıkıntılardan sorumludur....


Kocakarı kelimesi günümüzde aşağlayıcı bir sıfat olarak kullanılsa da, esasen yaşlı kadın, bilge kadın anlamlarına gelir. Daha insanlık avcı bir toplumken erkekler avlanmaya gittiğinde, kadınlara çocuk büyütmekten, yemek yapmaktan başka yapacak bir iş kalmıyordu. Tabi o zaman erkekler ava 9-17 gitmiyorlardı. Bazı avlar günler boyunca haftalar boyunca sürüyordu. Mağarada yalnız kalan kadınlara bol bol boş vakit kalıyordu.

Boş kalan kadınlar, doğayı gözlemlemeye başladı. Mevsimleri izlemeye başladılar. Bahar geldiğinde, bitkilerin çiçek açtığını, çiçeklerin tohuma dönüştüğünü gördüler. Bazı hayvanların bu tohumları, meyveleri yediklerini görünce kendilerinin de yiyebilecekleri fark ettiler. Ve insanlık avcı toplayıcı oldu.

Zaman geçtikçe, kadınlar yere düşen çekirdeklerin çimlendiğini fark etti. Erkekler dışarıda silahlarla uğraşırken, ağır işler yapmaya çalışırken kadına hala çok bir iş düşmüyordu çünkü. Kadınlar, doğayı taklit edip, bitkileri kendileri yetiştirirse, meyve toplamak için uzaktaki bölgelere gitmek zorunda kalmayacaklarını düşündüler. Ve bunu başardılar. İnsanlar artık tarım toplumu seviyesindeydi.

Tarımın, bitkilerin sırları, nesiller boyunca annelerden kızlarına aktarıldı. Sadece tarım değil, mevsimler, ayın hareketleri gibi konularda bu sırların içerisindeydi. Anaerkil toplumda bilginin kadında olması zaten kaçınılmazdı. Ve böylece tanrıça kültürü ve rahibelik geleneği doğdu. Topraksız tarımı icat eden Babilliler, çoban yıldızı ile özdeşleştirdikleri Ana tanrıçaya İştar dediler. Daha sonra bu İştar, romaya Ester, iskandinavlara Oaster (oaster egg- paskalya yumurtası) olarak geçti. Yıldız kelimesi için batı dillerinde star kelimesinin kullanılması tesadüf değildir. Farsçadan batı dillerine geçen astro kelimesi ise gene İştar'a dayanır. Astronomi, astronot kelimeleri buradan türemiştir.

Anadolu'da ana tanrıçaya Kibele dediler. BİLİM ve TEKNİK dergisinin Ocak 2001 saysındadaki bir metni aynen buraya kopyalıyorum.


Kibele’yi simgeleyen siyah taş parçasının aslında Dünya’ya düşmüş bir göktaşı olduğu biliniyor. Bugün Murat Dağı adıyla bildiğimiz ve antik çağda Agdistis ya da Dindymos adıyla anılan dağın eteğinde bulunan Pessinus
kentinde bir tapınak vardı. Siyah göktaşı bu tapınakta saklanır; gökten gelen ana tanrıça olduğu düşünülürdü. Ana tanrıça kültü buradan
dünyanın pek çok yerine yayıldı.

Putperestlik döneminde arapların Kabe’ye siyah bir taş koydukları ve Kibele adına ibadet ettikleri biliniyor. İbadet ederken yönlerini Kibele’ye dönerler öyle ibadet ederlermiş.
Hikayeye göre,

İsa'dan önce altıncı yüzyılın sonlarına doğru, Cumae kentinin kâhin rahibesi, Ro-ma'nın yedinci kralı, Etrüsk kökenli Tarquinius Superbus (II. Tarquinius) ile bir görüşme talep eder ve huzuruna çıkar. Elin*de, "tüm zamanların bilgeliği"ni içeren dokuz kitap vardır id*diasına göre ve bunları kendince uygun bir fiyat karşılığında Tarquinius'a satmayı önermektedir. Ancak o denli yüksek bir bedel talep etmiştir ki, bu meczup görünüşlü kadına kuşkuyla bakmakta olan kral ve danışmanları, bunun "cüretkâr bir şaka" olduğunu düşünür ve alaya alan tavırlarla teklifi geri çevirirler.

Yaşlı kadın, karşılaştığı davranıştan hiç hoşnut kalmamıştır; pazarlığa "garip" ve alışılmadık bir yöntemle devam ederek, elindeki kitapların üçünü yakar ve kalan altısını aynı bedelle bir kez daha kralın önüne koyar. Tarquinius, bir zırdeliyle karşı karşıya olduğunu düşünmektedir artık ve teklifle hiç ilgilenme*diğini kesin bir dille söyleyip, konuyu kapatmak ister.


Ancak bu kez kadın, üç kitabı daha yakar ve geriye kalan son üç cildi, ilk başta dokuz kitap için istediği fiyatı talep ederek bir kez daha sunar krala. Kendinden son derece emin görünen yaşlı kâhinin tavırla*rı karşısında Roma'nın sert ve otoriter yöneticisinin direnci kı*rılmıştır; içini giderek kabarmakta olan bir merak kaplamakta ve kitaplarda nelerin yazılı olduğunu öğrenmek istemektedir. Biraz daha tereddüt ettiği taktirde bu merakını hiç gideremeyeceğini fark eder ve danışmanlarının da bu doğrultuda tavsiyede bulun*malarının ardından, rahibeye istediği bedeli ödeyip, sağlam ka*lan üç kitabı satın alır. Daha kitaplara üstünkörü göz attığı an*da da, elindeki belgelerin ne denli önemli ve değerli olduğunun farkına varıp, bu üç kitabı Capitoline tepesindeki üç önemli tapınağın, yani Jüpiter, Juno ve Minerva tapınaklarının yeraltın*daki gizli odalarında koruma altına aldırır (kaynak: Fraternis - Burak Eldem)

Bence bu kitaplarda yukarıda bahsettiğim tarımın, sifalı bitkilerin, yıldızların, ayın vs sırları vardı ve Roma bu sırları eline geçirdiğinde zamanının süper gücü olmak için ilk adımı atmıştı. Çünkü bilgi güçtür.

İşte bu sebeplerle kocakarı ilacı tamlaması çok yerinde bir tamlamadır.

Bu kadar laftan sonra, babaannemden öğrendiğim soğuk algınlığına karşı bir reçeteyi anlatayım:

Soğuk algınlığına Todor babaannesi reçetesi

Bir tülbent köşelerinden tutulup , köşegen doğrultusunda dürülür. ortasına bir çay kaşığı karabiber dökülür ve bolca kolonya ile ıslatılır.

Daha sonra ıslak karabiber, tam enseye gelecek şekilde boyuna sarılır. 24 saat tutulur ve sonra yıkanılır. Gerekiyor ise işlem tekrarlanır. İşin ilginç yanı, eğer üşütmüş iseniz o karabiber öyle bir yakar ki, gözünüzden yaş gelir, her yerinizi ter basar. Üşütmediyseniz hiç bir etki etmez.

berduray
19-02-2009, 15:23
1 haftadır ailecek gripten nakavt olmuş durumdayız, iyi ki bu satırlara bir göz attım ve Sayın Todor'un karabiber tarifini gördüm, hem kendime, hem eşime uyguladım.

Sonuç olarak tülbenti koyalı 2 dakika kadar oldu ve sanki ensemde bir mangal var. Umarım iyi gelir.

Kiraz
20-02-2009, 09:09
Soğuk algınlığının başlangıcında boğazdaki yanma ve gıcık için, elma sirkesiyle gargara yapmak çok etkili oluyor. Gargaradan sonra hemen bir şey yemeyin ve içmeyin, yarım saat sonra hiç bir şey kalmıyor.

zerdüşt
20-02-2009, 17:21
Bu arada öksürük için Turp Suyuda var;

şöyle yapılıyor: Ufak boy bir turp alınıp ortası oyuluyor (TURP SİYAH OLACAK), oyulan çukura bal koyuluyor sonra bir kasede bekletiliyor. 1 saat gibi bir sürede bir bakıyorsun turbun suyu çıkmış hemde ballı su tadı biraz mentollu gibi. Sabahları pek güzel olmuyor ama ilaç içmekten iyidir bence :)

Yanı sıra yine öksürüğü azaltmak için:
papatya ve gülhatmi'ni suda kaynatıp balla karıştırp içilebilirsiniz. Hatta sadece papatya bile öksürük için çok yardımcı oluyor ancak biraz acıdır papatya çayı. "O acıymış ben içemem" diyenler için :) kekik çayı da olabilir. Ben tadını çok severim üstelik. Hem zihni de açarmış, pek etkisini görmesem de belirteyim dedim :p

Bronşit konusunda rahatsız olanlar için de rahatlatıcı olarak mürver çayı bir numaralı tavsiyemdir. Hatta mutlaka deneyin derim ama bunun da tadı çok iyi sayılmaz.

Migren vb stresle ilgili mide rahatsızlıkları olanlar için de kedi otu kökü çiğnenmesi gerektiği söyleniyor. Denemedim çünkü deneyemedim. :( Hatta yetiştirmek için arıyorum diyebilirim...

Aklıma gelen olursa daha devam edebilirim sanırım :)

sercan1969
22-02-2009, 12:28
Zerdüşt Bey...Bir önemli detayı atlamışsınız...Turp mutlaka siyah olmalı...Siyah
turp Antiseptik özellik taşıyor ve öksürük şurubu kullanmaktan daha faydalı çok denediğim için söylüyorum, mükemmel bir balgam söktürücü...

zerdüşt
22-02-2009, 12:32
Gerçekten özür dilerim yanlış bilgi verdğim için. Hemen düzeltiyorum. Hatta açıkça söylemek gerekirse ben de bilmiyordum öyle olması gerektiğini. Yanlışımı düzelttiğiniz için çok teşkkür ederim. :)

denizakvaryumu
13-04-2009, 16:25
Anadolu'nun derde derman bitkileri

Anadolu halkı, dertlerine dermanı binlerce yıldır bitkilerinde bulur. Zeytin yaprağı şekere iyi gelir, aksöğüt ağacı iltihaplı yaralara… Çakşır cinsel güçsüzlükte kullanılır, kantaron ruhsal güçsüzlükte...

Çocukluğumda, yaramazlığım ve yerimde duramamanın sonucu vücudumun çeşitli yerlerini yaralardım. Köylerde yaralar için ilaç da bulunmadığından, büyüklerimiz bitkilerden yararlanmayı öğretmişlerdi. Örneğin çevremizde çok yaygın olarak yetişen, olgun meyvelerini severek yediğimiz, bazen de meyvelerini yemek isterken dikenleriyle ayaklarımızı yaraladığımız böğürtlen (Rubus) bitkisinin yaprağını ağızda çiğnedikten sonra tükürükle karışan yaprağın özütlü yüzeyini kanayan yara üzerine bastırdığımızda, akan kanın çok hızlı bir şekilde durduğunu şaşırarak görürdük. Kovanlar çevresindeki haşarılıklarımız sonucunda arıların iğnelerinin acısını tadıp da yüzümüz gözümüz tanınmaz hale geldiğinde, yine imdadımıza çevremizdeki bitkiler yetişirdi. Eğer bir arı can yakan iğnesini size batırmış ve çevrenizde de yeşil yapraklı incir ağaçları var ise, arının soktuğu noktaya incir yaprağının sütünü damlatın, birkaç saniye içinde ağrısından kurtulursunuz; vücudunuzun şişmesini de önlersiniz. Anadolu insanının imdadına Anadolulu bitkiler yetişmezse kimler yetişirdi ki?

Derman bitkilerde…

Günümüzde "kocakarı ilaçları" diye küçümsenen, ancak binlerce yıldır Anadolu insanının amansız hastalıklarında tutunacak bir dal vazifesi gören Anadolu bitkilerinin tıbbi özellikleri, sadece geleneksel tıp açısından değil, çağımızın dermansız hastalıklarına deva bulunması açısından da önem taşımaktadır. Ülkemizde yetişen ve tıbbi potansiyeli olan bitkilerin yüzde 10'undan daha azının tıbbi özellikleri ve hangi hastalıklara iyi geldiği bilinmekte, yaklaşık yüzde 90'ı ise hâlâ bilinmemektedir. Binlerce yıldan beri Anadolu'da ilaç yapımında kullanılan bitkilerin bu özellikleri Avrupa tarafından son yüzyıllarda keşfedilmiştir.
Hititler günümüzden 4 binyıl önce, gen merkezi Anadolu olan zeytin ağacından ilaç yapmışlar (1); bu miras bugüne kadar devam ettirilmiş ve günümüzde Uşak'ın Eşme İlçesi'nin köylerinde zeytin yaprağının şeker hastalığına karşı kullanılması sonucunu doğurmuştur. Günümüz Avrupa modern tıbbında da zeytin yaprağının bu özelliklerinden yararlanılmakta ve bu bitki şeker hastalığı başta olmak üzere diğer bazı hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. (2) Zeytinin ilaç hammaddesi olduğu bilgisini binlerce yıl öncesinden günümüze aktaran Anadolu geleneksel tıbbıdır.

Biraz detaylı araştırdığınızda, ülkemizin ücra köşelerinde, hiç tahmin etmediğiniz ve odunu dışında hiçbir işe yaramadığını düşündüğünüz ağaçlardan şaşırtıcı ilaçlar yapıldığını görürsünüz: Toroslar'ın Aladağlar yöresinde Adana göknarından (Abies cilicica) elde edilen sakız aç karnına balla yenilerek mide ve ülser hastalıklarının iyileştirilmesinde kullanılmaktadır. (3) Balıkesir yöresinde katran ardıcının (Juniperus oxycedrus) meyveleri mide hastalıklarında kullanılır, meyveleri de bronşit tedavisi amacıyla yenir ve çayı içilir. (4) Uşak'taki Umurbaba Dağı köylüleri saçlı meşenin (Quercus cerris) meyvesini toz haline getirerek ishali ve kanamaları önlemede kullanmakta (5); Aksaray'ın Nizip bölgesinde palamut meşesinin (Quercus ithaburensis) meyvesi kaynatılmak suretiyle elde edilen çaydan kabızlığı gidermek için yararlanılmakta (6); Hatay'ın Yayladağı İlçesi'nin Kışlak beldesinde mazı meşesinin (Q. infectoria) meyveleri şeker hastalığının tedavisinde kullanılmaktadır. (7) Balıkesir yöresinde kızılcık ağacının (Cornus mas) meyveleri ile kayın ağacının (Fagus orientalis) kabuklarından ishal kesici olarak yararlanılmaktadır. (4)
Son yıllarda alerjik özellikleri öne çıkarılarak haksızlık edilen, hatta kentlerimizden kökü kazınmak bile istenen kavak ağaçlarımız ne işe yarar bilir misiniz? İlaç yapımında yararlanılır kavaklarımızdan. Nasıl mı; Niğde yöresinde akkavağın (Populus alba) gövde, dal ve kabuklarının kaynatılmasıyla elde edilen çayı solunum ve sindirim sistemi rahatsızlıklarında kullanılır. Aynı yörede Populus tremula'nın (titrekkavak) gövde, dal ve kabuklarının kaynatılmasıyla elde edilen çayı kabızlığı giderici ve ateş düşürücü olarak kullanılır. (6)

Çocuklar, aspirinin kaynağı aksöğüdün dallarıyla yıkanır

Anadolu'da yaygın olarak yetişen aksöğütten (Salix alba) günümüzün mucize ilacı olarak bilinen aspirin üretilir. Aspirin modern tıp tarafından 19. yüzyılda keşfedilmesine rağmen ülkemiz insanı aksöğütten binlerce yıldan beri ilaç yapmaktaydı, halen de yapmaktadır: Söğüdün bilimsel nitelemesi olan Salix kelimesinin kökü olan "sal" kelimesi Latincede sağlıkla ilgilidir ve bu ağacın tıbbi özellikleri Antikçağ'dan beri bilinmektedir. Amasya'nın Merzifon İlçesi dolayında aksöğüt ağacından, iltihaplı yaralara karşı halk ilacı yapılmaktadır. (8) 6 Mayıs Hıdrellez kutlamalarında Anadolu kadınları söğüt dallarının kaynatılmasıyla elde edilen suda çocuklarını yıkayarak onların sağlıklı ve hastalıklara dayanıklı olmalarını amaçlarlar. (9) Hititler'den beri Anadolu insanı söğüt ağacından ilaç yapmaktadır; aspirinin keşfinde, Anadolu'nun bu insanlık mirası ilaç bilgisini koruyarak yeni nesillere aktarmasının da payı vardır.

Mersin'in Yanıktepe yöresinde kızılçamın (Pinus brutia) taze kozalakları toplanır, ikiye bölünür, kaynatılır ve içilir; bu suretle mide ağrıları dindirilir ve bu çay bağırsak düzenleyici olarak kullanılır; ayrıca aynı yörede kızılçamın kabuğu toplanır, dövülerek ve yaranın üzerine serpilerek yaraların iyileşmesi sağlanır. (10)

Anadolu halkı ilacını özgün bitkilerinde bulmuştur

Yukarda belirttiğimiz bitkiler, endemik olmayan bitki türlerimizin ilaç yapımında kullanımlarını göstermeleri açısından önem arz eder. Bu bitkilerin yanı sıra, ülkemize özgü endemik bitki türlerimiz de yöresel halk ilaçlarının yapımında kullanılmaktadır. Bu bitkilerin bir bölümü lokal türler olduğundan bitkilerden yapılan halk ilaçlarının da genelde lokal kullanımları söz konusudur. İlaç yapımında kullanılan endemik ağaç ve ağaççıklarımız bulunmaktadır. Toros Dağları'nda yetişen endemik Toros göknarı (Abies cilicica subsp. isaurica) Hititler döneminde ilaç yapımında kullanılmaktaydı. (1)

Anadolu bir alıç cennetidir. Endemik alıçlarımız dört bir yöremizi donatmışlardır. Hititler'in kıtlığı önlemek amacıyla altında Tanrılara dua ettiği, sevip koruduğu alıcın kutsiyetinde tıbbi ve bilimsel nedenler de vardır; genel olarak alıç meyvesi tansiyonu düşürür, sakinleştirici etkisi vardır. Balıkesir yöresinde sarı alıç olarak adlandırılan endemik Crataegus aronia var. Aronia'nın meyveleri yenmek suretiyle bu meyve idrar arttırıcı olarak kullanılmaktadır. (4)

Kekik hem dağların neşesi, hem şifa kaynağı…

Tıbbi amaçla kullanılan en önemli bitkilerimizden biri kekiklerimizdir. Thymus ve Origanum cinslerinin endemik türlerini yemeklere koku verme veya çay yapımı amacıyla kullanmanın yanı sıra, Anadolu insanı kekik türlerimizden çeşitli hastalıkların tedavisinde de yararlanmaktadır. Yiyecek ve içecek olarak kullanılan kekik türlerimizin tercih edilmesinde sadece besleyici özellikleri değil sağaltıcı nitelikleri de rol oynayabilmektedir. Ülke çapında yaygın endemik Sipildağı Kekiği'nin (Thymus sipyleus subsp sipyleus var. sipyleus) Kayseri'nin Yahyalı İlçesi'nde yapılan çayı içilmek suretiyle bitki nefes darlığı, öksürük ve bronşitin tedavisinde kullanılır. (3) Endemik bir kekik türü olan Thymus praecox subsp. skorpilii var. skorpilii'den Amasya İli'nin Merzifon dolayında şeker hastalığına karşı halk ilacı yapılmaktadır. Bahse konu kekik türünün Rize İli Anzer Yaylası'nda çayı yapılarak içildiğinden bu endemik bitki Rize yöresinde "Anzerçayı", Trabzon yöresinde ise "biberhot" olarak adlandırılmaktadır Yine ülkemizde yaygın olarak yetişen Thymus sipyleus subsp. rosulans adlı endemik kekik türü mide hastalıklarının tedavisinde kullanılır. (8, 11) Muğla ve Denizli illerine endemik olan ve bu iller dışında doğal olarak yetişmeyen, yemeklerde baharat olarak da kullanıldığından yöresel adı "çökelek kekiği" olan endemik Origanum hypericifolium bitkisinin bu yörelerimizde şeker hastalığına karşı çayı içilmektedir. (12) Uşak'ın Eşme İlçesi'nde Thymus zygioides var. lycaonicus (Konya kekiği) adlı endemik kekik türünün kurutulmuş çiçekli dalları ve yaprakları, nefes yolları rahatsızlıklarında, soğuk algınlığı ve nefes darlığı tedavisinde kullanılır. Aynı bitkinin yaprakları Afyon'un Kumalar Dağı yöresi köylülerince kaynatılıp çay olarak içilir ve bu suretle şeker hastalığının tedavisinde kullanılır. Ayrıca yemeklerde de baharat olarak kullanılır. (5, 13)

Kekik türlerimiz mis kokularıyla doğamızı şenlendirmelerinin yanı sıra, Anadolu insanının hastalıklarına deva olur da, Anadolu insanı ona hak ettiği değeri vermez mi? Örneğin yemek ve ilaç yapımında kullanılan kekiklerimizden Origanum bitkisinin Türkçe anlamı "dağların neşesi"dir. Dünyadaki Origanum türlerinin yüzde 60'ı da Türkiye'de yetişir. Yani Türkiye'nin dağlarından alacağınız zevki, hayat kaynağını ve neşesini dünyanın başka hiçbir yerinde bulamazsınız; bir de bu neşe endemik ise, değmeyin keyfinize.

Anadolu'nun tüm kekik kokuları, düşmana karşı birleşin!

Antikçağlarda kekik, asaletin ve cesaretin simgesiydi. Bu yüzden savaşa giden yiğitlere kekik kokan armağanlar vermek bir gelenek halini almıştı. (14) Antikçağ ordularında görev yapan Anadolu delikanlıları da yörelerinden aldıkları endemik kekik kokulu hediyelerle savaş alanına gidiyorlardı besbelli. Anadolu'nun dört bir yanından gelerek orduya katılanların kekik kokuları da muhakkak birbirine karışıyordu, ülkenin endemik kekik kokuları da herhalde Anadolu'nun kokusu olarak birleşiyor, öyle karşı konuyordu düşmana; askerlerin her biri de yanlarında taşıdıkları yörelerinin kekiğinin kokusundan güç alarak vatanlarını savunuyorlardı. Antikçağ insanının birbirine kekik kokulu hediyeler vermesinin altında, mutlaka kekiğin hastalıkları iyileştiren olumlu özellikleri de vardı. Evinden ayrı savaşa giden insanların en çok ihtiyacı olan şeylerden biri hastalıklarını iyileştirecek unsurları yanına almaktı besbelli. Kekiğin hastalıklardan koruyucu etkisi, onun her türlü zorluktan insanları kurtardığı yönünde bir inanca dönüşmüş olmalıdır.

Romalılar kekiğin melankoliye iyi geldiğine inanırlardı. Bu çağlarda evlenecek kızlar ayakkabılarının içine kekik koyarlar ve daha sonra uyurlardı, bu suretle ileride evlenmeleri muhtemel erkeği rüyalarında göreceklerine inanırlardı. (9)

Erkeksin be kekik!

Roma ve Antikçağ uygulamalarından da görüleceği üzere kekik erkeksi bir bitkidir. Romalı kızlar ayakkabılarının içine erkekle özdeşleşen kekik koymak suretiyle rüyalarında müstakbel yavuklularını hayal edebilmekte, savaşa giden yiğitlere de kekik hediyeleri verilerek onlara yiğitlere ve asillere özgü kokular kazandırılmaktadır. Zaten kekik türlerinden Thymus bitki sistematiğinde erkeksi bir isimdir. Günümüz Anadolu'sundaki Türkçe kekik isimlerinde bu uygulama devam etmektedir: Örneğin Ankara yöresinde endemik Origanum sipyleum adlı kekik ile Muğla yöresinde Origanum onites adlı kekiğin yöresel adı "güveyi otu", yine Muğla yöresinde Satureja thymbra adlı kekiğin yöresel adı "oğulotu" veya "oğul kekiği"dir. (11) Görüleceği gibi kekik türlerimiz insanlarımıza sağlık bahşederken fizyolojik özellikleriyle onlara kültürel bakış açıları da kazandırmakta, Anadolu insanına asalet ve cesaret vermekte, ayrıca neşe, hayal gücü, sevgi ve mutluluk da aşılamaktadır.

Sarımsak, soğan ve benzerleri

Kekiğin yanı sıra Anadolu'da ilaç yapımında kullanılan en önemli bitkilerden birisi de soğan ve sarımsak olarak adlandırılan Allium türleridir. Ülkemizde endemik türleri oldukça zengin olan yabani soğan ve sarımsaklar ilaç yapımında kullanılırlar. Örneğin Tunceli yöresine endemik Allium tuncelianum yiyecek amaçlı tüketilmenin yanı sıra, yörede enfeksiyonlara ve yüksek tansiyona karşı da kullanılmaktadır. Ülkemizde sarımsak olarak adlandırılan Allium türleri de bulunmakta olup, örneğin Tunceli dolayında yetişen endemik "kaya sarımsağı" Allium macrochaetum subsp. tuncelianum, dünyada sadece Bursa'daki Uludağ'da yetişebilen endemik "sarı sarımsak" Allium flavum subsp. flavum var. minus, dünyada sadece Kazdağı'nda bulunan lokal endemik ve yok olma tehlikesi altında olan "yabani sarımsak" Allium kurtzianum bunlara örnektir. Sarımsak bitkisinin binlerce yıldan bu yana ilaç amacıyla kullanıldığı bilinmekte, hatta günümüzde bile sarımsağın etkileri popüler yayınlarda tartışılmaktadır. (14) Antik Dönem'in en ünlü asklepionlardan birinin kurulu olduğu Pergamon Antik Kenti'nin tam ortasında endemik bir Allium türü bulunur, hem de antik kentin tam merkezi olan akropolde yetişir: Allium proponticum subsp. proponticum bitkisi belki de Bergama asklepionunda hastaların tedavisinde kullanılan bir bitkiydi.

Anadolu'da dünyaya yeni gelen çocuklarla ilgili de tıbbi amaçla kullanılan bitkiler bulunmaktadır. Kayseri'nin Yahyalı İlçesi'nde bozkulak sakızı, bazı yörelerde "yarasakızı" olarak adlandırılan Scorzonera tomentosa adlı endemik bitkiden elde edilen sakız, yenidoğan bebeklerin göbeğine konularak göbeği bastırmak amacıyla kullanılır, çocuk fıtık olursa bu sakızdan fıtığı iyileştirmek amacıyla da yararlanılır.

Yine aynı ilçede endemik bir Yaylaçayı türü olan Sideritis phlomoides çay olarak içilir ve karın ağrısına karşı kullanılır. Anadolu'da çaşır veya çakşır diye adlandırılan Prangos uechtritzii adlı endemik bitki yine aynı yörede cinsel güçsüzlüğe ve basur hastalığına karşı ilaç olarak kullanılır; bu bitki sirkeyle kaynatılıp suyu ile taharet yapılarak basur iyileştirilmeye çalışılır. (3) Amasya'nın Merzifon İlçesi'nde yetişen Scorzonera eriophora adlı endemik tekesakalı bitkisi astım hastalığına karşı ilaç yapımında kullanılmaktadır. (8)

Kantaron hem yarayı iyileştirir, hem de ruhu

Yine idrar yolu iltihaplarına karşı kullanılan, güney ve batı illerimize endemik olan ve bilimsel adını Antikçağ hekimi Euryphon'dan alan Hypericum aviculariifolium subsp. aviculariifolium adlı kantaron bitkisi de yetiştiği toprağın insanına derman olmak için Mayıs ve Haziran aylarında sapsarı çiçekler açar; güneşten aldığı sağlık ışığını sayrılara sunabilmek için. (7) Anadolu'da endemik türleri oldukça zengin olan ve ülkemizde 70 türü bulunan Hypericum bitkisi, Eski Yunan'dan beri yaralar başta olmak üzere birçok hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır. Ayrıca bitkinin doğaüstü güçlere sahip olduğuna inanıldığından, popülaritesi yüzyıllardır sürmektedir. Bu türlerden biri olan ve sarı kantaron olarak adlandırılan H. triquetrifolium da tıbbi olarak kullanılmakta olup, bu türü diğerlerinden ayıran özellik, sıkıldığında ortaya kırmızı renkli bir sıvı çıkaran çiçekleridir. (19) Bitkinin adet kanaması rahatsızlıklarında kullanılmasıyla bitki çiçeklerinden kana benzer bir sıvının akması, mutlaka doğurganlık ve kadın inançlarıylale ilişkilendirilmesine neden olmuş olmalıdır. Ayrıca endemik olmamakla birlikte, ülkemizde de doğal olarak yetişen Hypericum perforatum adlı diğer bir kantaron bitkisi de modern tıpta depresyon tedavisinde antidepresan olarak kullanılmaktadır. (20)

Yurdumuzun bitkileri de, hayvanları da hastalık etkeniyle savaşıyor

Anadolu'da çakırdikeni olarak adlandırılan Centaurea drabifolia subsp. detonsa bitkisinin çiçeklerinin kaynatılmasıyla elde edilen çayı sıtma hastalığının tedavisinde kullanılmaktadır. (5) Sıtma hastalığının yok edilmesi amacıyla sulak alanlarımızı kurutma gibi yanlış bir kararı alarak Anadolu'nun çölleşme sürecine katkıda bulunanlar, acaba sıtma hastalığına karşı endemik bir bitkimizin var olduğunu bilselerdi bu kararı yine de alırlar mıydı? Demek ki onlar Anadolu'nun kendi dertlerine derman bir yurt olduğunu keşfedecek derecede endemik bitkilerini tanımıyorlardı. Sadece endemik bitkiler değil, endemik hayvanlarımız da hastalık etkenlerine karşı kullanılabilir. Dünyada sadece Amanos Dağları'mızda yaşadığı tespit edilen endemik Eremiaphila dagi adlı avcı böceğimizin günde 20 dolayında kene yiyebildiği ve Kırım Kongo kanamalı ateşine yol açan kenelerin doğal düşmanı olduğu tespit edilmiştir. Anadolu dışından gelen hastalık etkenlerine karşı da Anadolumuz endemik bitki ve hayvanlarıyla savaşmaktadır.

Anadolu'da çok yaygın olarak yetişen endemik bir sütleğen türümüz olan Euphorbia anacampseros subsp. anacampseros adlı bitkinin sütü Afyon'un Kumalar Dağı yöresinde, yaraları iyileştirmek için haricen yaranın üzerine sürülür. (13) Peki endemik sütleğenin sütünü yaranıza tatbik ettiniz, ama yaralarınız geçmedi. Hemen ümitsizliğe kapılmayın, geçmeyen yaralardan sorumlu endemik bitkilerimiz bulunmaktadır. Bu bitkimizi bulmanız ve yaralarınıza merhem yapmanız için Anadolu'nun diğer bir yöresi olan kuzeydoğu Anadolu'ya gitmeniz gerekmektedir. Ülkemizin kuzeydoğu Anadolu yöresinde yetişen, Erzurum, Kars, Ardahan, Ağrı, Artvin ve Rize illerine endemik olan havacıva otu Alkanna cordifolia bitkisi, Ardahan yöresinde iyileşmeyen yaralara merhem yapımında kullanılır: Bitkinin kök kısımları Çıldır yöresinde tereyağının içine konularak güneşte bekletilir. Hazırlanan bu karışım iyileşmeyen yaralara sürülür. (21)

Salvia, sabla, şalva; yani "şifa veren"

Anadolu'da çok yaygın yetişen, "yakı sablası" veya "kara şalva" gibi yöresel adları olan Salvia crypthanta adlı endemik adaçayı bitkisinin yapraklarının kaynatılmasıyla Aksaray'ın Nizip yöresinde elde edilen çayı mide ağrısı ve soğuk algınlığı için içilir. (6) Binlerce yıldan beri Salvia türleri Anadolu'da sağlık kavramı ile özdeşleştirilmişlerdir. Bitkinin bilimsel cins adı olan Salvia Latince bir isim olup anlamı "şifa veren" demektir. Antik Dönem'deki Salvia ismi yukarıdaki endemik bitki isminden de görüleceği gibi Anadolu insanınca hâlâ sabla, şabla ve şalva gibi adlarla devam ettirilmektedir.

Salvia türlerinde olduğu gibi ülkemiz endemik sığırkuyruğu bitkileri açısından da oldukça zengindir. Bu bitkilerden bir bölümü de insanımızca ilaç yapımında kullanılır. Genelde bu bitki türlerine adaçayını andıran isimler verilmezken, dünyada sadece Adana ve Kayseri yöresinde yetişen endemik sığırkuyruğu Verbascum luridiflorum'a bir istisna uygulanarak tıbbi özelliğinden dolayı, yöresel ad olarak "şalba çiçeği" adı verilmiştir. Bu nadir bitkimizin çiçeklerinin kaynatılması suretiyle yapılan çayı taş düşürmek amacıyla kullanılmaktadır. (3)

Adaçayı kadındır; adamı iyi de eder, hasta da

Salvia isminden de görüleceği üzere bu bitki türlerimizin cins ismi kadınsıdır. Binlerce yıldan beri bitkilerden ilaçları damıtan kadınlar olmuş, halk ilaçları da Anadolu kadınları tarafından hazırlanmıştır. Nitekim Hitit uygarlığında sal kadın determinatifidir ve dişiliği işaret eder. Orkide türlerimizden elde edilerek soğuk algınlığına karşı içilen salep içeceği de adlandırmasının kaynağını Eskiçağlardan ve sağaltıcı kadınlardan alır. Günümüz Anadolu kadınlarınca giyilen "yalvar" giysisinin de kaynağı Türkçe olmayıp tahminimizce binlerce yıl öncesindeki Anadolu dillerine dayanmaktadır. Salvia türlerimizin kadınlarla ilişkisini yine bir başka endemik bitkimizin yöresel isminde görebiliriz: İç Anadolu illerimizde yaygın olarak yetişen Salvia dichoroantha adlı endemik adaçayı türümüze Sivas yöresinde "kızlar yülmesi" denir. Yine başka bir adaçayı olan Salvia virgata'ya Balıkesir yöresinde "Fatma ana otu" denilmektedir. (11)

Anadolu'nun her tarafından her yıl yeni ve lokal endemik adaçayı türleri fışkırmaktadır. İşte size taptaze bir haber; 2009 yılı Şubat ayında yayımlanan bir makalede, Kahramanmaraş'ın Ahır Dağı yöresinin bir köyünde keşfedilen adaçayımızla ilgili bilgiler ülkemize olan sevgimizi ve heyecanımızı bir kat daha arttırmıştır: Hoşgeldin Maraş adaçayı Salvia maraschica, şeref verdin. (22)

Kadınlar, adaçayından yaptıkları ilaçlarla her zaman hastaları tedavi etmezler, bazen de adamı hasta ederler. Günümüz Anadolusu'nun bitirim delikanlıları eğer güzel bir bayana "hastayım sana" diyorsa, şaşırmayın, bu garip deyim delikanlının o kadına âşık olduğunu gösterir. Roma Dönemi'nde aşkından deliye dönen ve garip hareketlerde bulunarak hasta gibi davranan erkeklere salax denirdi. (23) Bu deyim Rumca'ya saloz olarak geçmiş, günümüz Türkçesi'nin o meşhur kelimesi salak da bu tarihsel süreçten süzülerek gelmiştir. Bu bilgilerden hareketle Salvia türlerinin Anadolu kültürlerinde çok derin etkiler bırakan bitkiler olduğu açıkça görülmektedir.

Endemik ağu bitkisi, hemşerilerini her yönden kollar

Dünyada sadece Muğla ve Antalya illerine endemik olan, bilimsel nitelemesini Roma Dönemi'nin ünlü Adanalı hekimi Dioscoridis'ten alan, yetiştiği yörelerde "ağı, ağu, pabuçağusu" gibi adlarla anılan Arum dioscoridis var. spectabile'nin meyveleri günde bir adet yutulmak suretiyle Bodrum yöresinde mayasıl tedavisinde kullanılır. Olgun meyveleri her sabah aç karnına bir adet yutularak basur hastalığına karşı kullanılır. Yaprakları kaynatılıp ağrılı yerlere konularak romatizma ağrılarını gidermede kullanılır, meyveleri romatizma ağrısını giderici olarak günde bir kez yutulur. Gene meyveleri günde bir kez yutularak egzama tedavisinde kullanılır; yumrusu kurutulup toz edildikten sonra akrep sokmasına karşı kaynatılıp içilir. (24) Görüleceği gibi endemik ağu bitkisi yetiştiği yörelerin insanını her yönüyle koruyup kollayan bir bitkidir; ne de olsa endemik olmanın gereğidir hemşeri dayanışması.

Adana'nın Antik Anavarza Şehri'nde MS 1. yüzyılda doğup yaşayan Dioscorides adlı hekim Materia Medica adlı eserinde 500 kadar tıbbi bitki ve kullanılışını anlatmıştır. Acaba Adanalı hemşerimiz Dioscorides'in ilaç kaynağı olarak tespit ettiği bitkilerden kaçı endemik idi, bu bitkilerden günümüze ulaşamadan yok olan kaç bitki vardı, yok olarak günümüze ulaşamayan endemik Anadolu bitkileri acaba günümüzün hangi hastalığına derman olabilecekti; AIDS, Kırım Kongo kanamalı ateşi, kanser, stres? Acaba şu anda ortadan kaldırılan sulak, tuzcul, alpin, step veya kumul bir nadir ekosistemde yok edilen, tıbbi özellikleri bilinmeyen lokal endemik bitki ve hayvanlarımızın ortadan kalkmasıyla gelecekte kaç milyon insanın ölümüne veya sakat kalmasına yol açıyoruz? Bunu şu anda bilebilmemiz mümkün değil, ancak nadir endemik canlılarımızı korumamız için onların mutlaka tıbbi özelliklere ve ilaç potansiyeline sahip olmaları da gerekmez; onlar bu topraklara özellik kazandıran, Anadolu'yu Anadolu yapan zenginliklerimizdir; ilaç hammaddesi içermeseler de emsalsiz endamları, eşi bulunmaz çiçekleri ve ayaklarımıza sarılan dikenleriyle bu toprakların asıl sahipleridirler.

NOT: Yukarıdaki yazı, hasta insanlarımıza kesinlikle tıbbi bir öneri niteliğinde olmayıp, sadece Anadolu'nun nadir bitkilerinin yerel halk tarafından etnobotanik bilimi kapsamında halk ilacı yapımlarını ortaya koymak için yazılmıştır. Söz konusu edilen bitkilerin tıbbi uygulamalarının mutlaka tıp ve ilaç bilimi gibi sağlık alanlarında çalışan yetkin bilim unsurlarınca teyit ve onayı alındıktan sonra bu uzmanların denetiminde yapılması gerekmektedir.


Kaynak: Bilim ve Gelecek Dergisi
Hasan Torlak, Kültür ve Turizm Bakanlığı (Kırsal Çevre Ormancılık Sorunları Araştırma ve Eğitim Derneği Üyesi)
http://www.iyilikguzellik.com/haber.php?haber_id=572

tulin
26-08-2009, 20:39
Selam Tulay ,
YILAN YASTIĞI: (Dana ayağı / Eşek kulağı / Dracunculus Vulgarıs / Green dragon)

http://images.google.com.tr/imgres?imgurl=http://www.mjora.com/lazurimtrl/botanik/156.jpg&imgrefurl=http://www.lazuri.com/tkvani_ncarepe/i_a_mzgudape_bitkiler_11.html&usg=__dOxEzXSDfr1KF4-JXVgsSe3L0rk=&h=300&w=250&sz=31&hl=tr&start=8&um=1&tbnid=MJhBA9SGZk_CUM:&tbnh=116&tbnw=97&prev=/images%3Fq%3Dy%25C4%25B1lan%2Byast%25C4%25B1%25C4% 259F%25C4%25B1%26hl%3Dtr%26lr%3Dlang_en%257Clang_t r%26rlz%3D1W1ADBF_en%26um%3D1

mutlukall
13-10-2009, 18:55
bnim büyükbabaannem başı ağıdığında mandalina yapraklarını bir bezle başına sarardı ağrısını giderdiğini düşünmezdim.birgün benimde başım çok ağırınca mandalina yapraklarını denemek istedim gerçekten başının ağrısını hafifletiyormuş:)

siniroluyorum
15-12-2009, 20:01
Arkadaşlar şu isveç şurubunun içinde neler var nerede bulabiliriz?

Sergüzen
15-12-2009, 20:12
Eczanelerde.

alibabaa
15-12-2009, 20:51
Arkadaşlar gerçekten çok güzel paylaşımlar var ben de karabaş otundan bahsetmek istiyorum kalp damar tansiyon kollesterol ve beyinin ilacı olarak biliniyor ege bölgesinde kıyı şeritlerinde dağlarımız da çok bulunuyor ben kendi aileme kullandırıyorum bende içiyorum yüksek tansiyon ve geceleri sıkıntı basması gibi sorunlar yaşıyorlardı şimdi çok iyiler devamlı kullanıyorlar çiçek açan kapsülleri dalı ile birlikte her dala bir bardak su olacak şekilde demlikte 3-5 dakika kaynatıyoruz ve sabaha kadar suda dinleniyor sabahları birer bardak içiyoruz herhangi bir yan etkisini görmedik daha detaylı bilgisi olan arkadaşlar da yazarlar ise memnun olurum.

Hhatice
15-12-2009, 22:00
vitiligo
ilacı olmayan bir hastalık olan ilaçlarda böbreküstü bezlerini bozuyormuş
yılan gömleğini rondodan geçirip tuz ile karıştırıp yemeğinize döküyorsunuz
ben bu şekilde yemeğimi rezil etmemek için küçük bir parça sakızı karışıma bulayıp hap haline getirip yuttum beyazlıklar hızlı bir şekilde kapandı

incikarsan
15-12-2009, 23:00
Bizzat sahit oldugum birkac uygulamadan da ben bahsetmek istiyorum.

Adana`da oturan bir okul arkadasim lise caglarinda iken koluna kaynar agdanin dokuldugunu, apartmanlarinda oturan Amerikali bir doktorun kolunu yikadiktan sonra yanik yeri tamamen balmumu ile kapladiigini , balmumu alindiktan sonra kolunda iz bile kalmadigini soylemisti. Ancak balmumunun icinde pudradan bahsetmemisti.

Bunlari da tarafimdan denenmis bir bilgi olarak sizlerle paylasmak istiyorum.

Televizyonda zehirli bocek sokmalariyla ilgili bir program izliyordum.Programdaki uzman doktor "Evinizde enjektor bulundurun.Bocek soktugunda enjektorun agzini sokulan yere dayayin ve birkac kez vakumlayin,zehiri enjektore cekin" demisti.

Gercekten birgun bahcede otururken esim aniden "Beni birsey soktu" diyerek aciyla ensesini tuttu.Hemen evden ecza dolabindan enjektoru kaptigim gibi yanina gittim.Sokan bocegi goremedik ama ensede bakla kadar bir kabarti olusmustu ve agriyordu.

Enjektoru doktorun tarif ettigi gibi uyguladim.O bakla gibi kabarti icine dogru coktu,enjektore bir miktar sivi geldi ve agri aninda yok oldu.

Kardesimin esini akrep sokmustu. (Gece uyurken sokuldugu icin ne gibi bir bocek tarafindan sokuldugunu anlayamamis,ancak cok sancidigini sabaha kadar sanci nedeniyle uyuyamadigini soylemisti.)Sonra akrep yakalanip icabina bakildi.

Bana geldiginde birkac gunluk mesele olmasina ragmen eli hala sis ve sanciyordu.Bolca bir pamugu Isvec Surubu ile iyice islatip elinin uzerine koydum,bir bezle de elini sardim ve eline bir poset gecirdim.

Sabah kalktigimizda sis tamamen inmis,Elinin derisi sisin aniden inmesi nedeniyle kurumus elma gibi burus burus olmus ve agri tamamen dinmisti.

Yine bir aksam esimi tabanindan o cok buyuk arilardan biri sokmustu.Esim ayagini bir kova suya sokup agriyi dindirmeye calisti ama dindiremedi tabii.Yine enjektor uygulamasi ve ardindan Isvec Surubu.Kisa bir muddet sonra uykuya daldi vesabah uyandiginda en ufak bir agrisi bile yoktu.

Tip fakultesinden bir prof "Hastahanelere kangren olaylari en cok su nedenlerle gelmektedir" dedi.

1) Acik yaralarda tenturdiyot kullanilmasi (dokulari yakrak olumune sebep oluyor,beslenemeyen doku kangrene donusuyor)

2)Yaralarda~acik yara olmasa dahi~ oksijenli su kullanilmasi (yaralarin ustune dokuldugunde olusan kopukteki minnacik kabarciklar kilcal damarlari tikayip o bolgedeki dokunun beslenmesini engelleyip kangrene neden olabiliyormus)

Dustunuz ve deriniz siyrildi.Sadece temiz su ve sabunla bolca yikayin (Prof un onerisi)ve ustunu cinko pomat ile tamamen sivayin,gazli bezle ortun.Birkac gun su degdirmeyin.Daha sonra yikansaniz dahi pomati temizlemeye calismayin,pomatin azaldigi yerleri tekrar pomat surerek takviye edin,ustunu ortun.Yaraniz kabuk dahi baglamadan alttan yeni deri gelerek iyilesecektir.

Tecrube ile sabittir.Olay benim basimdan gecmistir.

Saglikla kalin..

nalan61
18-12-2009, 18:39
REZENENİN GÖZE FAYDALARI

Göz nezlesi, çapaklanma, kızarıklık, kiprik batması, küçük siğillere, göz allerjisine çok iyi geliyor.

Bir bardak sıcak su içerisine bir tatlı kaşığı rezene (tohum şeklinde olan) konur rezenenin sarı rengi çıkınca çay süzgeciyle temiz bir bardağa süzülür tohumlar ikinci defa kullanılmaz. Rezeneli su soğuyunca içine bir yemek kaşığı gülsuyu konulur.

Eczanelerde (iki milyona) satılan göz kadehlerine koyup gözünüzü bu suyun içinde açıp kapatın. Günde iki üç kere yapabilirsiniz yalnız suyu günlük hazırlayın kalanı dökün.

Göz tansiyonum ve göz allerjim oldugu için tv canlı yayınında bilgi veren bir aktara danışarak kullandım çok memnun kaldığım için ağaçlar nette paylaşmak istedim. Hatta göz allerjisinden dolayı o sürede göz damlamı da kullanamamiş-tım ve ölçümlerde göz tansiyonumunda düştüğünü farkettik

Dudi
24-12-2009, 08:50
vitiligo
ilacı olmayan bir hastalık olan ilaçlarda böbreküstü bezlerini bozuyormuş
yılan gömleğini rondodan geçirip tuz ile karıştırıp yemeğinize döküyorsunuz
ben bu şekilde yemeğimi rezil etmemek için küçük bir parça sakızı karışıma bulayıp hap haline getirip yuttum beyazlıklar hızlı bir şekilde kapandı

Bu vitiligo annemde de var ama hiç böyle birşey duymamşımtım. Anneminki biraz fazla ilerlemiş hali, vucüdunun heryerinde var. Yılan gömleği nedir? Enteresan geldi.

skaraca
28-12-2009, 21:21
Sayın Hhatice hanım,

Vitiligo her iki çocuğumda da vücutlarının çok az bölgesinde var. Belki toplamda 15-20 cm2 kadar. Ayrıca bir personelimde aynı hastalıktan var. Şu anda bir sorun oluşturmuyor ama, mesajınızda görünce ilgimi çekti. Sizde de aynı rahatsızlık vardı ve uyguladığınız tedavi ile mi iyileştiniz? Yılan gömleği, yılanın deri değişimi sonrası kalan derisi mi? Başka birşey mi?

Hhatice
28-12-2009, 21:46
Evet yılanın gömlek değiştirmesi sonucu bıraktığı eski derisi
benim amerikadaki arkadaşım bir butik sahibi sürekli müşterisinde çok yaygın vücudunun her yerinede vitiligo varmış yazın yazlığa geldiğinde ellerimi görünce bak sana ne söyleyeceğim tatbik edebilirsen müşterim son geldiğinde vücudunda hiç kalmamıştı ama biraz zor dedi gerçektende yemek biraz zor ben kendimce sakıza yapıştırıp minik haplar yaptım hergün bir tane yuttum ama kesin çözüm oldu yalnız eşimin tarladan getirdiği çok açık renkti fazla faydasını göremedim aktardan aldığım koyu renkli hemen tedavi etti

mmenekşe
06-04-2010, 11:08
Elimi kaynar su ile yaktığım zaman üzerine aloe vera yapraklarını kırıp içindeki sıvısını sürdüm..İzi kalmadan geçmişti.Yumurta akını da duydum.İşe yarıyormuş....

beyhan2010
14-05-2010, 08:31
merhaba, yılan gömleğinin kullanımı hakkında ve nekadar sürede etkisini gösterdiğinden bahsedermisin.

_nagihan_
10-12-2013, 00:00
Uzun zamandır kimse yazmamış.forumu canlandıralım...
Öksürük için bir de benden ilaç
Bir çay kaşığı tereyağı tavada ısıtılır.yanmadan içine bir tatlı kaşığı pekmez konur pekmez ısınınca sıcak sıcak içilir. ..çocuklar ve hamileler için birebir
Tecrübeyle sabit

_nagihan_
10-12-2013, 00:01
Bu arada balmumlu karışımı bende kullandım.gerçekten hem acıyı alıyor hem de hiç iz kalmıyor

Suyesili
31-07-2015, 13:24
Merhaba Yılan kabugu ile vitiligıdan iyikeşme gercek mi yoksa degil mi Lutfen bu konuda cevap yazabilir misiniz Tesekkurler