View Full Version : Bitkiler düşünebilir mi?
Günaydın! Yanlış hatırlamıyorsam bir romanda okuduğum bilgiyi paylaşmak istiyorum.
Görüşlerinizi merak ediyorum.
Sarılıcı türde olan bir bitki toprağa dikiliyor ve yakınına bir de kazık dikiliyor. Bir süre sonra bitkinin kazığa doğru yöneldiği belirleniyor. Daha sonra belli aralıklarla kazığın yeri değiştiriliyor. Bitkinin sağına soluna yukarısına gelişigüzel saplanıyor. Bitki de her seferinde sanki elleri ya da gözleri varmış gibi sarılabilmek için kazığı takip ediyor. Belli bir süre geçtikten sonra kazıktan umudunu kesiyor ve en yakınında bulduğu bir fidana sarılmaya başlıyor. Bu doğru olabilir mi? Taa ortaokul yıllarında ırganım ve nasti diye birşey öğrenmiştik ama onu da üstünkörü öğretmişlerdi. Bu hareketler bitkinin bilinciyle mi ilgili yoksa fizik kuralları gibi otomatikman mı gerçekleşiyor? Konuyla ilgili başka deneylerden haberi olan var mı acaba? Mesela bir de şeyden bahsederler. Bitkiler kuraklık döneminde falan yani hayatları tehlikede olduğunu hissettikleri zaman daha çok tohum verirlermiş. Ya da buna benzer birşeydi.Bu doğru olabilir mi?
Bir cinayetin aydınlatılmasında tanık olarak bir bitkinin kullanıldığını okumuştum.Bu konudaki tek örnek olduğu söyleniyordu.Bitkiyi yalan makinası benzer bir cihaza bağlıyorlar ve şüphelileri sırayla bitkinin yanın alıp gösterdiği tepkiye bakıyorlar.Tabii birkimiz,bir salon bitkisi,ölen kişinin işyerinde bulunuyor.Nerede okudum hatırlamıyorum,dolayısıyla kaynak gösteremeyeceğim.
Arzu Kasapoğlu
19-09-2007, 13:43
Bende radyodan dinlemiştim benzer şeyleri. Bitkiler kendilerine zarar verenleri tanıyor ve zarar veren kişiyi gördüğü zaman olumsuz sinyaller veriyorlarmış. Çiçekler kendileriyle yumuşak ses tonuyla konuşulmasına bayılıyorlar ve sevgi sözcüklerini de seçebiliyorlarmış. Bütün bitkiler Mozart dinlemeyi seviyormuş, Rock müziği ise onları hasta ediyormuş. ;)
Patesler ve havuçlar kızartılmaya götürülürken çığlık atıyorlarmış,:( bunu çocukken radyodan dinlemiştim ve çok üzülmüştüm. Sarmaşıkların sarılacağı yeri gördüğüne veya bir şekilde hissettiğine çoğumuz zaten şahidiz.
Patatesler ve havuçlar kızartılmaya götürülürken çığlık atıyorlarmış,:(Keşke bunu öğrenmeseydim.:(Ben nasıl kızartma yiyeceğim ki şimdi.)
Sevgili abk haşlayıp da yersin. Hem de sağlıklı beslenmiş olursun. ;)
abk ile aynı kitabı okumuş olabiliriz.
Adı: Bitkilerin Gizli Yaşamı.
Kitap evde olduğu için yazarını şimdi hatırlamıyorum. Kitap bitkilerin benzer olaylara benzer tepkiler verdiği ile ilgiliydi.
Aslında ben de bitkilerin bazı şeyleri hissedebildiğine inanıyorum.
Benim de evdeki difenbahyam onu direk güneş alan bir yerde unuttuğum için (perdenin önüne açıkta bir yere koyduğumu çok net hatırlamama rağmen) kafasını perdenin kuytu bir yerine gizlemişti. Biraz korkmadım desem yalan olur. Hareket ediyorlar ama o kadar yavaş ki biz farkedemiyoruz. Şu hızlandırılmış görüntüler var ya hani aylarca çekim için zaman ve film harcıyorlar. Onlar aslında çok ipucu veriyor. Günebakanların hareketleri falan mesela. Canlı olduklarını daha bir kuvvetli hissediyorsunuz.
Plumbago
20-09-2007, 15:06
Bitkiler de canlı oldukları için koşullara göre bir takım tepkiler vermeleri normaldir. Ancak bu, bitkilerde muhakeme yeteneği olduğunu göstermez.
Verilen tepkiler tamamen yaşamın devamına ilişkin tepkilerdir. Yaşamsal refleksler mutlaka tüm bitkilerde vardır. Tıpkı yaşlanan veya yaşam koşulları bozulan bitkilerin çok çiçek açıp, tohum bağlayarak, kendinden sonraki neslin oluşmasını sağlamaya çalışması gibi.
Yani örneklendirilen çalışmalar tamamen yaşamsal reflekslerden kaynaklanmaktadır. Bunlara düşünce veya muhakeme diyemeyiz. (Tabii bence :))
Sevgili abk haşlayıp da yersin. Hem de sağlıklı beslenmiş olursun. ;)
Haşlanmaya giderken kahakahalar mı atıyormuşlar?:rolleyes:
Vejetaryen olmayanlar için söylüyorum. Yediğimiz birçok şeyin muhakeme yeteneği var.
Bu onları yememize engel değil.
Bitkilerin de bir canlı olduğunu çoğunlukla unutuyoruz. Yine bu sitede okuduğum bir yazıdan bahsedilmiş ilk mesajlarda. Bitkilerin bizleri duyduğunu kanıtlayabilmek için bu yaz kendimce bir deney yaptım:
Bir kaç kez fesleğen aldım ve kuruyup gittiler. Bir arkadaşımdan öğrendiğim bilgileri uygulayabilmek için üç kök daha fesleğen aldım. Saksılara diktim. İki tanesi çok neşeli bir şekilde yaşamlarını sürdürürken bir tanesi cılız bir şekilde aralarında duruyordu. Yaşasam mı kurusam mı diye ikilem içindeydi sanki. Onu alıp iki fesleğenin arasına koydum ve günde birçok kez yanına gidip konuştum onunla. Özensin de kurumasın diye "bak yanındaki arkadaşların nasıl da yeşerdi sen niye nazlanıyorsun" diye de konuşuyordum sürekli.
Sonra aklıma geldi. İnsanlar kıyaslanmaktan hiç hoşlanmazlar bitkiler de hoşlanmayabilir diye sadece onu hedef alan konuşmalar yaptım. "Lütfen beni kırma, yeşerdiğini görmek istiyorum" demeye başladım. Birkaç gün sonra tamamen kuruyan fesleğen yeşeriverdi. Onu sevip okşamaya devam ettim. O da canlanmaya çalışıyordu. Büyük bir gayret gösterdiği belli oluyordu.
Birkaç gün çiçekleri ihmal edip sulamayınca o cılız fesleğen tekrar kurudu. Diğer çiçekler birkaç saat sonra canlanırken o tamamen kurumuş gibi görünüyordu. Saatlerce başında durup özür diledim. Öptüm kokladım. "Başarabilirsin, lütfen beni kırma dedim. Daha önce nasıl yaptıysan tekrar yeşermeni istiyorum. Beni duyduğunu lütfen kanıtla" diye de ekliyorum. Her gün aşağı yukarı aynı şeyleri söylemeye devam ettim. Bu olay benim için artık bir deney gibiydi. Onun beni duyduğunu gözlerimle görmek istiyordum. Kaç gün sonraydı bilemiyorum ama sadece bir dalı yeşerivermişti bir sabah uyandığımda. Kendini çok zorladığını hissediyordum. Sırf beni mutlu edebilmek ve beni duyduğunu kanıtlamak için yeşermişti. İkimizin arasında özel bir bağ oluşmuştu sanki.
Bu yazdıklarımı fotoğraflarla belgelemek isterdim ama üzgümüm makinem bozuk.
Çiçeklerinizle konuşun, onların sizi duyduğuna tanık olacaksınız. Dokunulmaktan da hoşlanıyorlar. Hele öpücüklere hiç dayanamıyorlar. İnanmıyorsanız deneyin.
Ancak; çiçekler de aynı çocuklar gibi yapmacık veya zoraki davranışları ayırt edebiliyorlar. Bunu sakın unutmayın. İçten olmayan davranışları anlayabiliyorlar. :rolleyes:
aysemelike
27-09-2007, 14:48
Bu forumdakileri okuyunca birşeyler yazmak istedim..
Bitkiler elbette canlılar, canlı yaşayan demektir ama sizlerin burada tartıştığı algı ile ilgili birşey. Sebzelerin haşlanırken **** kızarırken çığlık atmaları algıyı kendi beyninizdeki tanımı ile tanımladığınız zaman korkunç görünebilir ama bir bitki **** sebze algısı ile baktığınızda belkide hızlı su kaybının yarattığı şekil ve biçimsel değişikliğe verilen bir tür fiziksel, kimyasal yanıt olabilir.
Bitkilerle yapılan deneylerde, ki bazı bilimsel, elektiriksel kayıt yöntemleri kullanılmaktadır, ışık, müzik çeşidi, hoyrat **** yumuşak hareketler gibi etkilere büyüme **** gelişim geriliği şeklinde yanıt verdikleri tespit edilmiştir. Ama bu tespit onların düşündüğünü, bizim algıladığımız duygusal manada algıladıklarını ispat edecek düzeyde değildir. Fazla güneşten perdenin arkasına hareket eden bir bitki aslında bizim hareket etmek için kullanmadığımız ama bitkilere özgü ısı ve ışık algısını kullanmaktadır, bu bilinçli hareketle aynı anlamı taşımaz. Bir bitki siz onu koparırken başını geriye çekmez ama koparılma hareketi onun sisteminde hayatı tehdit edici bir algı nedeni ile yeniden yapraklanma **** kuruma şeklinde yanıt bulabilir ve siz bunu koparınca küstü **** direndi diye yorumlayabilirsiniz.....
Algının var olması onun düşünce boyutunda anlamlandırıldığı manasını da taşımaz. İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özellik budur biz algıladığımız şeyleri yorumlarız ama diğer canlıların duyuları algıladıkları şeyi hayatlarını sürdürmek için gerekli refleksler ile bir cevaba dönüştürürler....
Bu nedenle aslan aç değilse avlanmaz, hiç bir hayvan yaşamları tehdit edilmedikçe saldırmaz, bir başka yaşam alanına kendi yaşam alanlarındaki koşullar bozulmadıkça göç etmezler....Bitkiler bu nedenle birlikte huzur içinde yaşarlar, hiçbir meyve bu nedenle bir diğerine benzemeye çalışmaz.....
ama insan için bu örneklerin tam tersini rahatlıkla verebilirsiniz..... Doğa kendine verileni en ekonomik, en uygun şekilde değerlendirir. Bir bitki su yoksa tohuma gider çünkü böyle programlanmıştır ama bu onun susuzluk için üzüldüğü ve tedbir aldığı anlamına gelmez.
Lafı çok uzattım sanırım ama algılamakla algıyı yorumlamak ve cevap oluşturmak farklı kavramlardır. Bitkiler sevildiklerini hissederler mi bilmiyorum ama olumlu atmosferi, iyi ışığı, havada gergin olmayan sesi algılayabildikleri kesin. Bu nedenle onlarla konuşmayı kesmeyin derim........
sevgi ve selamlarımla
Ben inanıyorum çünkü evimdeki çiçek açmada inatlaşan çoğu bitkiyi tehtit ile açtırıyorum..:)))
yuruyen_bulut
28-09-2007, 14:00
hehee :p çok iyi.Bende müzik dinletiyorum orman içi kendilerini iyi hisediyorlar.
Geçenlerde Barış çiçeğim baya bir solgun duruyordu konuştum çiçeğimle ve neden solgunsun diye ama yok cevap seni en iyisi doktora götüreyim dedim.Çiçekçi arkadaşa varmadan bu yapraklarını dikmezmi :D içeri girdim arkadaşa o kadar anlattım çiçeğim çok hasta solgun duruyor diye.çiçek ayılınca ne diyeceğimi bilemedim tabi :) Arkadaş , doktora gelen bebekler gibi olduğunu söyleyince artık bende tehtid ediyorum :)
Mehmet Çetin
12-03-2009, 00:01
ALINTI...
Son yıllarda botanikçilerin en fazla ilgilendiği konulardan biri de bitki ve ağaçların -mahiyeti anlaşılamayan- bir şuur sahibi olup olmadıkları. Yirminci yüzyılın başlarında Fransız biyolog Raoul France, bitkilerin yaprak ve çiçeklerinin eğilip bükülerek titrediklerini, filizlerin kıvrılarak uzadıklarını ve sanki elyordamıyla çevrelerini tanımaya çalıştıklarını, köklerinin ise araştırırcasına toprağın içine girdiğini ve neticede onların da hareketli birer canlı olduklarını ilk defa ileri sürmüştür.
Bugün ise, daha önceleri duygusuz otomatlar olarak kabul edilen bitkilerin gerçekte, insan kulağının duymadığı, henüz tam olarak anlaşılamayan basit bir ses çıkarma ve hissetme mekanizmasına sahip olduklarının anlaşılması araştırmacıları hayrete düşürmüştür.
Bitkiler açısından büyük bir tehlike ve dolayısıyla korku sebebi olarak değerlendirilebilecek durumlarda, bunların çığlık atarcasına bağırdıkları, feryat ettikleri tesbit edilmiştir.
Galvanometre yardımıyla, yapraklarına elektrot bağlanan bitkinin gövdesinden zayıf bir elektrik akımı geçirilerek, galvanometre göstergesinin ve bilgisayara bağlı graf kağıdın üstündeki yazıcı ucun oynaması ile, bitkide meydana gelen en küçük titreşim ve değişiklikler kaydedilebilmektedir.
Bilim adamları meşe, kayın, akçaağaç ve çam gibi bazı bitkiler üzerinde yaptıkları araştırmalarda, bitkilerin dibine su döküldüğünde, bitkinin suyu yukarı doğru yavaş yavaş emmesi sırasında, yazıcı aletin, bilgisayar ekranı üzerine giderek azalan zikzaklı bir eğri çizdiğini tespit ettiler. Aynı bitkilere uzun süre su verilmediğinde, ekrandaki izin değişerek yukarı doğru eğimli bir çizgi çizdiği ve gösterilen tepkinin en şiddetli zamanının, eğrinin tepe noktasına karşılık geldiği görüldü. Bu esnada ağaçların 50-5500 kilohertz gibi yüksek frekanslı sesler çıkardıkları tesbit edilmiştir (İnsan kulak zarı saniyede 20.000 titreşime, yani 20 kilohertz'e kadar olan sesleri duyabilecek şekilde yaratılmıştır). Ancak bu çığlıklar insan kulağının algılayamayacağı kadar yüksek frekansta olsa da, kabuk kemiren bazı böcekler bu sinyalleri algılar ve akbabaların hasta bir hayvana veya bir leşe çullanmaları gibi, kuruyacak bitkinin üzerine üşüşüverirler.
Botanikçilerin tesbitine göre, kuraklık zamanında, bitkide su taşıyan borular kurur. Boru duvarlarının büzülüp çökmesiyle sürtünme meydana gelir ve böylece titreşimler oluşur. Diyebiliriz ki, bu da bitkiye has bir lisandır. Yani, bitki âleminin hayat, hareket ve davranış buudları ve buraya mahsus şartlar çerçevesinde bu şekilde bir icraat sürüp gitmektedir. Bir şehre su, gıda ve enerji taşıyan kanallar, mecralar ve bunların oluşturduğu sistemin sanki bir mikroâlem modelidir bitkiler ve ağaçlar. Şehrin su ve enerji şebekesinin varoluş mânâ ve gâyesi nasıl sadece insan ise, dallarındaki ve başaklarındaki bütün faaliyetleri sadece meyveye durmak olan bitki ve ağaçlar da İNSAN'a musahhar kılınan hârika fabrikalardır.
Mehmet Çetin
12-03-2009, 00:02
arkadaşlar bu konu ile ilgili belgeselde izlemiştim, burda yazanlardan bahsediyordu ordada. sizinle paylaşmak istedim.
Paylaşımın için teşekkürler...
Çok ilginç bir bulgu. Belli ki çiçeklerle konuşun onlar size yanıt verecektir diyen büyüklerimiz boşuna söylememiş. Bizim gösterdiğimiz sevgiye şekilleriyle yanıt vermenin yanısıra belki keyifli keyifli mırıldanıyorlardır da.
Mehmet Çetin
12-03-2009, 19:57
bazı boylu cevizler meyve yapmıyor. buraki yaşlılar baltayla köküne, dibindeki toprağa vurun derler. ağaç kesilceğini anlayıp meyve yapıyomuş. bunu herkesten duyuyodum. inanmadım ama deneyipte olduğunu söyleyenlerede çok rastladım. böyle bişeyi başka duyan varmı acaba???
Bir cinayetin aydınlatılmasında tanık olarak bir bitkinin kullanıldığını okumuştum.Bu konudaki tek örnek olduğu söyleniyordu.Bitkiyi yalan makinası benzer bir cihaza bağlıyorlar ve şüphelileri sırayla bitkinin yanın alıp gösterdiği tepkiye bakıyorlar.Tabii birkimiz,bir salon bitkisi,ölen kişinin işyerinde bulunuyor.Nerede okudum hatırlamıyorum,dolayısıyla kaynak gösteremeyeceğim.
Vayyy çok fantastik geliyor kulağa.
Düşününce aslında iletişim sadece insanlar arasında olmuyor olamaz da.
Kardeşimle konuşurken konu köyler de hayvanlarla bitkilerle iç içe yaşayan insanlara gelmişti. Şöyle bir iki dakika düşünmüştük. Küçüçük bir ev soba yanıyor, etrafında aile ve küçücük yeni doğmuş bir kuzu ve ya sobanın yanında minik bir kedicik. Sanki ailenin bir ferdi gibi, çocuklarla başka büyüklerle başka muhabbet eder hayvanlar.
Sabah olunca da tarlaya gidilir. Tohumlar öyle yürekten sökülerek atılır. Sonra dikilen her fidanla filizlenen her yeni bitkiyle konuşulur. Ama her şey samimidir.
Ağacı yaralanınca oturup ağlar insan.
Bu kadar ilgiye sevgiye dağ taş olsa ayaklanır bitkiler mi hissetmeyecek, bitkiler mi karşılık vermeyecek.
Bence; bitkilerde yaşlı olana diğerleri hürmet ediyor. :D
Onların da inatçı, hırslı, karamsar olanları var (:
Keşke çook eskiden olduğu gibi doğayla, hatta birbirimizle aynı dili konuşabilsek.
Tamam konu janjanlı ama olmaz ki, bu kadar da mevzu dağıtılmaz ki!
"Bitkiler düşünüyor mu?" diye başlayan konu, bitkiler iletişim kurar mı, bitkiler algılar mı, bitkiler sever, sevilir mi? diyerek almış başını gitmiş.
Tek başına "düşünüyor mu?" üzerine konuşmak 'kesmiyor' mu, yoksa oraya (düşünmeye) hiç girmeyelim de, algıydı, iletişimdi, daha bir ferah alan mı sağlıyor diye düşünülmekte, yoksa hepsini bir sepete koyup...
Asıl soru(n) bitkilerin, hayvanların yetileri değil bence, bizim onlara ne anlamlar yüklediğimiz. Onun için zaten yukarıdaki dikenli girişi yazdım, herkes kendince önemli olanı vurgulayıp, fikrini söylüyor.
Bu konuda atalarımız "Hayvanların aklı var, fikri yoktur" diyerek, çözümü göstermiş, olayı bitirmişler zaten. Benim bu sözden anladığım, insanın sahip olduğu bilgiyi genetik dışı yollarla da aktarabilmesi durumu. İnsanları diğer canlılardan (hayvan olsun, bitki olsun) asıl ayırdedici özelliği fikri değil midir? Hangimiz ateşi, elektriği bulduk, hep başkalarının uykusuz gecelerinin meyvelerini yiyor, yiyor, semirmiyor muyuz?
Var mı bitkiler dünyasının elinde "insanlar.net" gibi bir güzellik!
Tabii ki unutulmaması gereken; onların da canlı olduğu gerçeği, biz bunu sıkça es geçiyoruz gibi. En azından davranışlarımız öyle gösteriyor.
Bitkiler sabit canlılar olduklarından bulundukları mekanı iyi değerlendirip, çok iyi algılamak zorundalar ve öyle görünüyor ki bu konuda da çok başarılılar.
İletişim dediğimiz olay ise; tamamen eşitler arasında yaşanan bir süreçtir ki sizin ne söylediğiniz değil karşınızdakinin ne anladığı önemlidir. Eşit olmayanlar, ortak bir eşitlik sağlayıcı payda oluşturamadıkları sürece (ki bunun yolu, çoğu durumda üstün olanın aşağıdakinin seviyesine inmesinden geçer) bir iletişimden bahsetmek olanaksızdır.
Sevgi, saygı konusunda hiç karamsarlığa kapılmaya gerek yok, yalnız değiliz, tekelci davransak da bu böyle. Bence hayvanlar da bitkiler de sevgi karşısında algılama ve tepki konusunda bizden aşağı değiller.
Bitkilerini "mal" olarak görenler hariç, yetiştirip sevenler ile evcil hayvanları ile yaşayanlar ('olanlar' demiyorum, demeyeceğim!) beni anladılar zaten.
Biz, dünyayı bilim denilen belirsizlik kümeleri ile algılamaya alışığız, oysa bilim bize yaşam değil hep ölüm sundu, 'sevgi', 'can' gibi kavramları -henüz- anlamayı bile başaramadığı için bilim, onlara karşı hep acımasızca yok saymaya hatta yok etmeye hızla devam ediyor.
Oysa hepimiz biliyoruz ki bilim yetmiyor, yetemiyor, kıt kalıyor, çaresiz kalıyor, birçok konuda bizden yıllar, yüzyıllar, binyıllar istiyor oysa bizim o kadar bekleyecek vaktimiz yok. Bugün var yarın yokuz, kabul etmesek de bal gibi farkındayız durumun.
Ömrümüz kısa, dolayısıyla yaşama ve yaşayanlara saygı ve sevgiyle yaklaşmak durumundayız. Yoksa Süper kahramanların süper düşmanları olan ve hemen tamamı bilim insanı olan 'yaratıklara' dönüşürüz.
Sonuç olarak bitkilerin soyut bilgiler ürettiğine ilişkin veriler elimizde yok ama onlar varlar ve varlıkları da hiç de duvarların varlığına benzemiyor. Tepki veriyor, tutum alıyor, kendilerini uyarlıyorlar. Bunu da pekala güzel başarıyorlar. Yoksa dönüp de onlara bakar mıydık, güzelliği ifade etmek istediğimizde çiçekçilere koşar mıydık! İçimiz daraldığında "doğaya, yeşile, ormana" özetle onlara koşar mıydık!
gece
niye böyle bir konuyu açarlar da kötüyü söyletirler bilmem diyen forum insanı!
Ağaçlar ve çiçekler doğadaki her canlının aslında kendine has bir dili var.Belkide bizler anlayamıyor,duyamıyoruz.Duyamıyor anlayamıyorsak hissiyatımızın gelişmemesinden kaynaklanıyor.
Evren'in ve doğa'nın her hareketini sabahın ilk ışıklarında izlemek kadar keyifli ve huzurlu bir şey olamaz.Bunu yaz aylarında her sabah yapıyorum.İstanbul'da beton yığınlarının arasında bunun tadına varabilmek pek mümkün olmuyor.
Ufacık bir esinti bile yokken o ağaçların hışırtısı muazzam,annannem kızım dinle ve izle Allah'a zikir ediyorlar der.
Zühre Demir
24-02-2010, 00:24
Bu konu başlığındaki tüm mesajları, yorumları, şaşkınlıkları, hayretleri, biraz kızmaları, her bir kelimeyi yani, tek tek okudum.
Değerini bilemediğimiz, farkında olamadığımız o kadar çok şey var ki!.. Bizler için nice güzeliklerle süslenmiş bu hayatta, nefes alan, sevgi ile birbirine bağlanan sadece insanlar ve hayvanlar yok.
O yüzden bu sitedeyiz. O yüzden evimizde, çevremizde yeşil olmadan, bitki olmadan yaşayamıyoruz. Bence onlar da biz olmadan yaşayamazlardı. (Tabi bunu yazarken, bizlerin çok büyük çoğunluğunun doğayı bir yandan yok ettiğini düşünmemeye çalışıyorum)
O yüzden çiçekçilerde satılan kesme çiçekleri asla almıyorum, vazom yok, içine koymaya kıyabileceğim 3 bardaklık suyum da... Onları topraktan ayırmayı ve ayıranları sevmiyorum.
Onlarla ben de konuşuyorum, elimde olsa sarılıp uyuyacağım. İşteyken, aklım bir yandan evde. Hele birkaç günlüğüne başka bir yerdeysem yalnız kaldılar, susuz kaldılar diye acı çekiyorum.
Varsın fikirleri olmasın, neye yarar, onlar da algılıyor, hissediyorlar ya. Bu yeter de artar bile.
Bu arada bizlere deli diyenler utansın :)
MagicLife
23-03-2010, 21:13
Gerçekten çok ilginç bir paylaşım. Patates ve havuçların çığlık atması pek mantıklı gelmedi bana. Sonuçta insanların tüketimi için yaratılmışlar :).
Bende bir kitapta okuduğum deneyi aktarıyım.
Bitkiyi bir kişiye hırpalatıyorlar,sonra bitkinin bulunduğu odaya sırayla 10 kişi giriyor ve titreşimi ölçülüyor.Bitkinin titreşimi kendisini hırpalayan kişi odaya girdiğinde çok daha fazla oluyor.Yani kendini hırpalayan kişiyi tanıyor.
Bu algılama değil de ne?
Benim geçen sene 3-4 yapraklı menekşem vadı.Günden güne kötüleşiyordu,tek yaprağı kalmıştı ve oda çok pörsüktü.Ne yapsam işe yaramıyordu çok kötüleşti umudu kesmiştim ve çok üzülüyordum.Birgün onunla baya konuştum yanında dua ettim ve birkaç günde kendine geldi, inanılmaz bir gelişme gösterdi;ilk defa böyle bir şeye tanık oldum.
Bence bitkiler bazı şeyleri anlıyor ve bize cevap veriyor.
Bitkiler canlıdır, bizler gibi yaşamak isterler. İletişimleri, tepkileri farklıdır, ama canlıdırlar. Bazı arkadaşların yazdığı gibi bizler tüketelim diye yaratılmamıştır. Onlarla birlikte dünyadayız, kimse kimse için yaratılmadı.
1-2 yaşındaki bir incir fidanının yanına, erken baharda küçük bir fidan dikin ve gözlemleyin. Hemen o yönde çıkan bir sürgün verişini veya ona yakın bir mevcut dalındaki yaprağı da takip edin. Rakip olarak algılayıp, yanındakinin güneşini keser ve diğer yapraklardan belki de 2 misli büyüktür. Boğar adeta onu karanlıkla. Yakın daldaki yaprak ise ucundan çıkmayıp, rakip tarafa, biçimsiz çekilde patlak verir. Yetişkin incirlerde görülmez, rakip görmez çünkü. En önemli gösterge; o yöndeki yaprağın çok çok büyük olmasıdır. Neden bilemem, ama bahçemde çok gözlemledim.
Rahmetli Babaannem ve halam, çiçeklere şarkı bile söylerdi, konuşmanın ötesinde.
Saygılarımla lütfen.
demircool
24-02-2012, 01:49
Aman yarabbim..Neler okudum böyle inanamıyorum.Yarın ilk işim kalkıp çiçeklerimle konuşmak olacak.Yazılanlara hayran kaldım...
ferba266
24-02-2012, 14:44
evet bunu çok iyi gördüm hayatta... özellikle bazı süs bitkilerinde belirgindir duygular :))))
hayalkuran
24-02-2012, 16:34
Bende bitkilerin duyabildiğini hatta hissettiğini ve hafızaları olduğunu düşünüyorum. Yaşadığım bir olayı anlatmak istiyorum.Ben inanmakta hala zorlansam da bunu yaşadım. Babamdan miras kalan ufak bir zeytinliğimiz var. Ağaçlarını babam dikmişti ve ölmeden 20 gün önce onların bakımını yapmıştı. Zeytinliği mesleklerimiz nedeniyle icara vermiştik. O yıl zeytin az yılındaydı ve ağaçlara bir önceki yı gençleştirme budaması yapılmıştı. Dolayısı ile icara vermedik. Toplamaya bir hafta sonu biz gittik. Gerçekten çok az zeytin vardı. Tarlayı ve ağaçları dolaşıp ,babamı düşünürken ağaçları da selamladım ve onlarla babamla ilgili anılarımı paylaştım. "Babam sizi severdi kızlarının ve torunlarının sizin meyvelerini yemesini isterdi bize meyvelerinizi gösterir misiniz dedim.
İnanılmaz bir biçimde daha önce göremediğimiz dallar arasında adeta saklanmış birçok zeytin bulup topladım.Az yılı olmasına ve gençleştirme budamasına rağmen, ürün diğer yıllardan pek farklı değildi.
Acaba demeye devam etmekle birlikte her yıl bunu yapıyorum artık. Tarlaya girince bütün ağaçları bir dolaşıp selamlıyorum. sonra işe başlıyorum.
hayalkuran
24-02-2012, 16:36
Zeytini toplamakta geç kalıp, kırmalık zeytinimiz olmayacak mı? diye endişelendiğimizde de yeşilleriniz nerde ağaçlarım diyorum bir sürü dökülüyorlar.
ziringaglia
13-08-2012, 15:06
saçma gel bilir ama neden olmasın bende hep konuşanlardanım deneysel farkını bilemem ama beni üzmedikleri kesin en azında ölmüyorlar hadi böyle birşey olmasa bile onlarla konuşmak ne bileyim bence çok hoş (:
Çok tembel çıkan yenidünya fidanına kış başı yanına giderek, bu sene de meyveni görmezsem kesileceksin, aşılatacağım seni başka bir meyveye çarem yok dedim. Ertesi hafta gene gittim başına, geçen hafta dediklerim ciddi aklına başına al...
Bir ay önce ağacın üzeri çiçekten geçilmez göründü. Bu hafta baktımki çiçekler meyveye dönmüş hepsi kalırsa üzerinde dalları yere yatar...
Çok korktu bizimki... Önümüzdeki haftalarda alacağım gönlünü.
Hatırlarım yıllar önce babam büyük bir hevesle bir ıhlamur fidanı almıştı. Yıllar geçtikçe fidan büyüdü, serpildi, genç bir ağaca dönüştü ama(en az 2-3 yıl önce çoktan çiçekler açmaya başlamış olması gerekmesine karşın) henüz tek bir çiçek bile vermemişti.
Haliyle babam buna çok üzülüyordu, onunla birlikte hepimiz ağacın gözünün içine bakıyorduk ama nafile...
Bir sabah bir baktım ki babam almış eline baltayı bir hışımla dosdoğru bizim ıhlamura gidiyor, homurdana homurdana...
Koştum peşinden 'dur baba yapma!' diye ama çoktan ağacın gövdesini eliyle kavramış ve baltayı da saplamak üzere havaya kaldırmıştı.
Yaklaşınca farkettim ki babam ağaçla -oldukça ciddi bir ses tonu ve tavırla- konuşuyor! Duyduğum kadarıyla ağaca dedi ki:
''Bak evlat bu sana son sözüm, yıllardır seni baş tacı yaptım, senden hiçbir şey esirgemedim. Tek şey istedim senden, yahu sen ıhlamur ağacısın çiçek açman lazım, bahçeyi mis kokutman lazım! Dediğim gibi bu sana son sözüm, bu sene çiçek açtın açtınn yok açmazsan sana söz seni dibinden kesip atacağım haberin olsun!!!''
O konuşmadan tam 5 gün sonra bizim ağaç (babamın ciddiyetinden şüphe edilecek gibi değildi) tek, bir tanecik evet evet sadece bir tanecik çiçek açtı :D hepimizi gülmekten öldürdü desem yeridir..
O seneyi o tek (canını kurtarmak için ne kadar ıkındıysa artık) çiçekle geçirdi uyanık ıhlamur... Sonrasında sağolsun her sene çılgınca çiçekler açtı, hala da açar, kocaman ağaç oldu artık..
Tabii bu olaydan sonra çiçek açmayan ya da meyve vermeyen her bitki için babamı ve baltasını devreye soktuk durduk ;) ve her seferinde işe yaradı.
Sadece bir passiflora blöfümüzü gördü, ona da babam pabuç bırakmadı büyük kısmını kesti, kalan bitkiyi de yazlık evin önüne taşıdı. Yeni yerine geçince bitki baktı ki bu adamın şakası yok, hemen çiçek açmaya koyuldu :D
Çok uzun yazdım farkındayım ama bu anıları anlatmaktan aldığım hazzı farketmişsinizdir, kusuruma bakmayın...
Batı Rüzgarı
29-06-2016, 00:04
bu konulara hep materyalist yaklaşmışımdır yani o yüzden kızartılmaya götürülen dehşet içindeki patatesden bahsetmeyeceğim.
mesela bir sarmaşığın sarılma hareketi aslında tamamen mekanik bir olay.dokunulan kısımdaki turgor basıncı sabit kalırken aksi taraftaki hücrelerin turgor basıncı artar.bu da sarılma hareketine neden olur.yani öyle ki benim pasifloram kendine bile sarılıyor :D
t@biki bitkiler arasındaki mesajlaşma durumlarına da inanıyorum.ama bunları yine materyalist olarak programlanmış bir bilgisayar gibi düşünüyorum.ki iyiki bitkilerin canlı olmalarına rağmen bir iradeleri yok.zira iradeleri olsaydı canları gerçekten çok sıkılırdı...hiç bir insan kendini bir bitkinin yerine koymak istemez... bitkisel hayat denilince mutlu olan yoktur herhalde :))
kabak kökünde karpuz yetiştirmek kadar mekanik bir durum yani...yaşadığınız şeyler %50nin bir parçası...zira çiçek ya büyür ya ölür .beni duyuyorsan yaprağını salla diyin birde... Ç:
diğer yandan bu güzel nacizane canlıların büyüdüğünü görmek çiçek açtıklarına tanık olmak bir fabrika malından çok daha mutlu ediyor insanı.çünkü yaşamı paylaşıyorsunuz bir canlıyı yaşatıyorsunuz.dahası inancınızı pekiştiriyorsunuz.o yüzden çiçeği sevdiğim kadar plastiğinden nefret ederim.bir evde olması gereken en son şeydir bana göre...
Sevgili katılımcılar,
İster kabul edelim ister etmeyelim, insanlarda çakra merkezleri olduğu ve bu merkezlerin 7 tane olduğu, sağlam insanların çakralarının açık,hastaların ise kapalı diye söyleniyor. Kapalı çakraları açmak için bir takım işlemler bile yapılıyor.
Bu yaklaşıma göre,bitkilerde de bu durum var. Çakrası kapalı hasta bitkilerin de çakrası açılabilir.
Sevgi ile,
mehmet2917
29-06-2016, 09:27
:))
Sevgili mehmet 2917,
Yaptığın işaret herhalde gülme işareti.
Niye güldüğünüzü açıklar mısınız.
Sevgi ile,
sloganımız ne yaparsan yap aşk ile yap :)
mister73
24-06-2017, 10:03
Hatırlarım yıllar önce babam büyük bir hevesle bir ıhlamur fidanı almıştı. Yıllar geçtikçe fidan büyüdü, serpildi, genç bir ağaca dönüştü ama(en az 2-3 yıl önce çoktan çiçekler açmaya başlamış olması gerekmesine karşın) henüz tek bir çiçek bile vermemişti.
Haliyle babam buna çok üzülüyordu, onunla birlikte hepimiz ağacın gözünün içine bakıyorduk ama nafile...
Bir sabah bir baktım ki babam almış eline baltayı bir hışımla dosdoğru bizim ıhlamura gidiyor, homurdana homurdana...
Koştum peşinden 'dur baba yapma!' diye ama çoktan ağacın gövdesini eliyle kavramış ve baltayı da saplamak üzere havaya kaldırmıştı.
Yaklaşınca farkettim ki babam ağaçla -oldukça ciddi bir ses tonu ve tavırla- konuşuyor! Duyduğum kadarıyla ağaca dedi ki:
''Bak evlat bu sana son sözüm, yıllardır seni baş tacı yaptım, senden hiçbir şey esirgemedim. Tek şey istedim senden, yahu sen ıhlamur ağacısın çiçek açman lazım, bahçeyi mis kokutman lazım! Dediğim gibi bu sana son sözüm, bu sene çiçek açtın açtınn yok açmazsan sana söz seni dibinden kesip atacağım haberin olsun!!!''
O konuşmadan tam 5 gün sonra bizim ağaç (babamın ciddiyetinden şüphe edilecek gibi değildi) tek, bir tanecik evet evet sadece bir tanecik çiçek açtı :D hepimizi gülmekten öldürdü desem yeridir..
O seneyi o tek (canını kurtarmak için ne kadar ıkındıysa artık) çiçekle geçirdi uyanık ıhlamur... Sonrasında sağolsun her sene çılgınca çiçekler açtı, hala da açar, kocaman ağaç oldu artık..
Tabii bu olaydan sonra çiçek açmayan ya da meyve vermeyen her bitki için babamı ve baltasını devreye soktuk durduk ;) ve her seferinde işe yaradı.
Sadece bir passiflora blöfümüzü gördü, ona da babam pabuç bırakmadı büyük kısmını kesti, kalan bitkiyi de yazlık evin önüne taşıdı. Yeni yerine geçince bitki baktı ki bu adamın şakası yok, hemen çiçek açmaya koyuldu :D
Çok uzun yazdım farkındayım ama bu anıları anlatmaktan aldığım hazzı farketmişsinizdir, kusuruma bakmayın...
Paylaşım için teşekkürler sayın A_NOMAD, çok etkileyici bir deneyim. Peki lütfen şunu sormama izin verin; bu tehdit veya blöfü yapmak için elimizde balta veya başka bir kesici alet olması şart mı, sadece sözlü tehdit işe yarar mı? :D
...bu tehdit veya blöfü yapmak için elimizde balta veya başka bir kesici alet olması şart mı, sadece sözlü tehdit işe yarar mı? :D
Ama beni tahrik ediyorsunuz :D
Beş sene evvel anneme üç tane lale soğanı götürmüştüm, tahmin edeceğiniz üzere onlar da üç yıl boyunca çiçek falan göstermediler. Geçen bahar annem lale soğanlarını sözlü olarak tehdit etti (soğanları söküp çöpe atacağını söyledi) ve o sezon bir, bu sene de iki tanesi çiçeklendi :cool:
Benim gözümün nuru bir tanecik bir gecelik gelinim (Epiphyllum oxypetalum) ilk çiçeğini iki ay küs kalmamız üzerine açtı mesela ama ne küslük, sayfamda ve başka birkaç yerde daha bu konudan bahsettiğimi anımsıyorum, çiçek açmazsan bir daha seninle konuşmayacağım ve sana dokunmayacağım diyerek (ben sürekli konuşurum bitkilerimle, kendimce verebileceğim en büyük ceza buydu) tavrımı koymuştum.
Öyle ciddiydim ki tek kelime konuşmadım onunla, hiç dokunmadım hatta direkt bitkiye bile bakmadım, gözlerimi kaçırdım...
O dönem eşimin alay konusu olmuştum zira bir keresinde bitkinin yanından geçerken yapraklarından biri koluma değdi, ben -olaya kendimi nasıl kaptırmışsam- refleks olarak aniden kolumu çekip kaşlarımı bile çatarak bitkiye 'dokunma bana, ben senle konuşmuyorum' deyince, olaya istemeden tanık olan zavallı eşim önce tuhaf tuhaf bakıp sonra püskürerek gülmüştü. Haklı adam kendince ama ben de haklıyım, o sene ilk çiçeğini açtı işte, sonuçta işe yaradı bu tavrım :D
Bu arada bahsettiğim bir gecelik gelinim henüz bir yaşındaydı yani çiçek beklemek için aslında çok küçüktü, hani 'zaten çiçek vakti gelmiş de ben kendimi -küsmek işe yaradı diyerek- kandırıyorum' gibi bir durum söz konusu değil.
Yani aletsiz olarak da işe yarıyor ama inandırıcı olmak için role iyi girmeniz lazım. Bir de şu var, tanık olduğum bu olaylarda şöyle bir ayrıntı dikkatimi çekti: Bu şekilde çiçek açmaya ikna edilen bitki kendini kurtarmak için ilk seferinde mutlaka tek çiçek veriyor, yani fazlasını beklemeyin :D
mister73
24-06-2017, 12:25
Dün itibariyle üzerinde açmış ve kurumuş çiçekleri ve henüz açılmamış iki iri tomurcukları olan orkidemiz ile konuşmaya başladım, şimdilik eşime ve çocuklara çaktırmadan ;) Uzun süredir bu durumda. Kalan tomurcukları da açması için ikna etmeye çalışıyorum, umarım tehdit aşamasına geçmeye gerek kalmaz
...Kalan tomurcukları da açması için ikna etmeye çalışıyorum, umarım tehdit aşamasına geçmeye gerek kalmaz ��
Öncelikle tatlı dille ikna etmeyi denemek lazım zaten :D umarım sizi kırmayıp çiçeklerini açar.
Bu arada, ev halkı kısa süre sonra orkideyle sohbetlerinizden haberdar olacak ve dalga geçecekler :D Siz aldırmayın, bir süre sonra alışıp yadırgamaz hale geliyorlar, tecrübeyle sabittir :cool:
yahya544
25-07-2017, 10:08
Bana biraz hikaye gibi geliyor böyle şeyler ama bitkileri tabii ki de seviyoruz
Benimki bahçede yaşadığım ikinci hikaye;
İğde ağacımız bahçeye ilk dikilenlerden. Geçen şubat budamasında komşuya bu ağaçtan hayır yok meyve falan vereceğini sanmıyorum daha da boylanmasa iyi olacak sert budama yapalım dedim yerine de zeytin mi olur başka bir ağaç baksam olacak diye konuştum (ağaca duyurmak gibi bir niyetim yoktu aklıma gelmedi daha doğrusu). Bu konuşma ağacın başında geçti. Neredeyse on yaşına girecek olmasına rağmen tek meyvesini göremediğimiz ağaçtan bu güz başında bir sepet iğde topladık.
emretimac
31-07-2018, 16:39
Bitkiler de canlı. Düşünemeseler de sevildiğini bildiklerini hissediyorum.
CornusMas
01-08-2018, 07:23
Zirai bakım işlemleri (budama, gübreleme...vb) dışında bu başlıkta geçen diğer eylemlerin bitki gelişimi üzerinde etkisi olduğuna katılmıyorum. Kontrollü ve tekrar edilebilir deneylerle gösterilmediği sürece de katılmayacağım. Örneğin tehditle bir bitkiye çiçek açtırmayı ele alalım. Öncelikle bitkinin onu tehdit ettiğinizi anlaması lazım. Bunu nasıl, hangi kompleks sinir sistemiyle yapacak? Türkçe'yi anlıyor mu? İngilizce ya da Klingonca konuşsanız yine etkili olur mu? Bu tehdit sırasında bitkiye dokunmanız ya da onu hırpalamanız gerekiyor mu? Günün hangi saatinde yapılan tehdit daha etkili? Tüm bitki türleri aynı tehdite aynı şekilde mi tepki veriyor? Tehdit sırasında kullandığınız her kelime aynı şekilde mi etkili? Tehditin dozunu artırdığınızda bitkinin olumlu tepkisi de artıyor mu yoksa bir eşik değeri var mı? Bunlar gibi daha yüzlerce soru üretilebilir.
Bilimsel bir yaklaşıma gidilmek isteniyorsa önce hipotez ortaya atılır. Deney için birden çok türdeş grup oluşturulur. Gruplar arasında sadece bir değişken değiştirilir, kontrol grubunda ise bu değişkene dokunulmaz. Sonuçlar kaydedilir. Gruplar arasındaki tekil farklılığın sonuçlara nasıl etki ettiği yorumlanmaya çalışılır (İstatistikte "corelation does not imply causation" diye bir kural olduğu da unutulmadan!). Farklı kişiler aynı deneyi tekrar ederek aynı sonuçları alıyor ve benzer yargılara ulaşıyorlarsa hipotezinizde doğruluk payı var demektir.
Ancak elbette balkonunu laboratuvar ortamına çevirmeyi herkes istemeyecektir :) Ciddi kararlar almamızda etkili olmadıkları sürece küçük kaçamaklar yapmamızın, bilimsel olarak doğrulanmamış olsa bile bazı kabullere göre hareket etmemizin yaşamımıza olumlu katkısı olacaktır. Mesela çiçeklerle konuşmanın belki çiçeklere faydası yoktur ama birçok kişiye iyi geldiği bu başlığa yazılan mesajlarda görülüyor :)
Ben bitkilerimle konuşmuyorum. Buna rağmen bakımlarını düzgün, ihtiyaç duydukları gibi yaparsam kendi varoluşlarını iştahla gerçekleştirdiklerini görüyor ve bundan mutluluk duyuyorum. Bir bitki, ben onun çiçek açmasını istediğim için değil, çiçek açması ve meyve vermesi gerektiği için, uygun koşulları ona sağlayabildiğim için çiçek açıyorsa mutlu oluyorum. Bir canlının yaşamına katkı yaptığımı düşünüyorum böylece.
vBulletin® v3.8.5, Copyright ©2000-2025, Jelsoft Enterprises Ltd.