View Full Version : Mitoloji ve Ağaç
Penelophe
14-06-2007, 17:13
Orpheus, Trakyalı, zarif bir şair, lirinin hoş ahengiyle bütün canlıları zapteden..
Apollon' la, Kalliope adında bir ilham perisinin oğludur..
Liriyle mükemmel ezgiler çalan bir ölümlü..
Orpheus çalarken bütün doğa onu dinler..
Bütün ağaçlar etrafına toplanır..
Büyülü ezgilerine hayrandır herkes..
Eurodike vardır birde..
Yunancada meşe anlamına gelen, kaderi meşe ağacının yaşamına bağlı olan ve meşesi öldüğünde kendiside ölecek olan bir Dryad..
Bir ağaç perisi..
Bir gün karşılaşıp aşık olurlar birbirlerine..
Çok büyük bir aşkla bağlanırlar..
Birbirlerini çıldırasıya severler ve evlenirler..
Çok güzel ve uyumlu bir aşktır onlarınki..
Bütün doğa hayrandır onlara..
Bir gün Eurodike kırlarda dolaşırken, Aristaios adında bir çoban musallat olur,
Çobanın takibinden kurtulmak için kaçarken,
Sık otlar arasında gizlenen bir engereği görmez Eurodike,
Ve engerek topuğundan sokar Eurodike’i ve oracıkta ölür güzel Eurodike..
Orpheus, çıldırır!
Büyük bir ızdırapla dağlara çıkar..
Lirini konuşturur, bütün dryadlar ağlar, bütün ağaçlar, hayvanlar etrafına toplanır..
Ağaçlar yapraklarını döker bu ezgiler karşısında..
Sirenler çığlıklarını keser..
Fakat hiçbir şey Orpheusu teselli edemez, Eurodikeden başka!..
Karısının hayali gözünün önünden gitmez..
Her baktığı yerde onu görür..
Ve Orpheus kararını verir!..
Dayanamayacaktır!..
Daha önce hiç bir ölümlünün giripte, sağ çıkamadığı ölüler ülkesine, Hades'e inecektir..
Hades'ten isteyecektir biricik karısını..
Bütün doğa yalvarır ona; yapma sağ çıkamazsın diye..
Dryad’lar ağlar..
Ama gözü hiç birşey görmemektedir..
Ve, dediğini yapar!..
İner yeraltı ülkesine,
Lirini çalmaya başlar..
Bütün ölüler toplanır etrafına, bütün işkenceciler dinlemeye başlar Orpheus’un büyülü ezgilerini..
Erinylerin saçları olan yılanlar bile büyülenirler..
Cehennem bekçisi üç başlı köpek Kerberos kenara çekilip Orpheus’a yol verir..
Ve Orpheus sonunda Hades'i bulur,
Lirini çalmaya başlar..
Eurodik'i istediğini söyler.
Hades çok şaşırır bu aptal cesaretine ve güler!
Ama aynı zamanda da hoşuna da gider,
İlk defa bir ölümlü İnmiştir yeraltına,
Eşi Persefone’unda isteği üzerine,
Derki Orpheus'a;
Madem buraya gelebilecek kadar çok seviyorsun Eurodike'i,
Tamam, onu sana veririm ama bir şartla;
Elinden tutacaksın ve yeryüzüne çıkıncaya kadar yüzüne bakmayacaksın..
Eğer yeryüzüne çıkmadan önce dönüp yüzüne bakarsan;
Eurodike'i sonsuza kadar kaybedersin...
Tamam der Orpheus..
Tutar yüzünü görmediği aşkının elinden ve yeryüzüne çıkmaya başlarlar..
Tam ince bir ışık süzülmeye başlamıştır, son kattadırlar, artık çıkmak üzeredirler..
Orpheus dayanamaz,
Döner,
Ve bakar sevdiğinin yüzüne!..
Ve,
Eurodike; ‘Bu ne Orpheus, bu ne?
Bu ne çılgınlık böyle, seni de yok eden, zavallı beni de? İşte kaderim kollarını açmış çağırır yine beni, gidiyorum işte, elveda Orpheus!'' Diyerek,
Orpheus’un ellerinin arasından kayar ve yeraltına geri döner..
Ve Orpheus bir daha sonsuza dek göremez sevdiğini..
Bir kayaya çıkar ve 7 yıl boyunca ağlar..
Hep ağlar..
Haykırır; Eurodike! Eurodike! Eurodike!
Kendisi ağlamakla kalmaz,
Dağları , taşları, ağaçları... bütün doğayı ağlatır...
Ve Orpheus o gün bugündür rüzgarın uğultusunda gizlidir...
Hep aşkını haykırır...
Başka hiçbir şeyle ilgilenmez..
Trakyalı kadınlar bu ilgisizliğinin cezası olarak,
Orpheus’u öldürüp, parçalarlar,
Başını kesip Meriç’e atarlar..
Ve Orpheus’un sesi...
Hala çılgınca dağlarda, kırlarda aşkını haykırıyor şarkılarında ve ezgilerinde...
Orfeizm(Orfeusçuluk) = Çilecilikte bu hikayeden gelmektedir..
Aşağıda, Orpheus Eurodike'i yeryüzüne çıkarırken..
Rahşan ERDEM
ozlemkoybasi
15-06-2007, 05:41
Ellerinize sağlık.Çok güzel olmuş.
Mahmut Leventoğlu
15-06-2007, 08:33
Sevgili Penelophe ellerine sağlık. Hiç unutulmuş bir şair yazarımız Salih Zeki Aktay şiirleri okudunmu?
Penelophe
18-06-2007, 18:33
Nehir tanrısının güzeller güzeli kızıdır Daphne..
Dağlarda, kırlarda dolaşır, ağaçlarla konuşur..
Apollon, Zeus’la Leto’nun oğludur..
Binbir güçlükle dünyaya gelen..
Altın liri ve gümüş yayıyla kahraman güneş tanrısı..
Daphne bir gün yine kırlarda gezerken,
Apollon görür onu ve tutuluverir oracıkta..
Güzeller güzeli Daphe’nin yüreği deli gibi çarpmaya başlar,
Koşar koşar kaçmak ister Apollon’dan..
Ama Apollon yaman, bırakmaz peşini Daphne’nin..
Daphne soluk soluğa kalmıştır,
Ne yana gideceğini bilemez,
Bir nehir kenarında durur ve yere diz çöker..
Yalvarır tanrılara,
Kurtarın beni diye..
Ve o anda Apollon’la göz göze gelirler..
Daphne’de vurulur Apollon’a..
Ama çok geçtir artık, birden bütün vücudu gri bir kabukla kaplanmaya başlar Daphne’nin..
Bu masum ve güzel kızın feryadını duyan tanrılar,
Oracıkta çok narin ve güzel olan bir ağaca çevirirler onu..
Bu güzel ağaç, defne ağacıdır..
Apollon yetiştiğinde Dapne’nin ağaca dönüştüğünü görür,
Ve o anda defne ağacının yaprakları Apollon’un başına taç olur..
O gün bu gündür kahramanlara defne yaprağından yapılmış taçlar takılır..
Rahşan ERDEM
Dafne ağaca dönüşürken.
Ünlü heykeltraş Bernini'nin heykeli. Aşağıdaki linkte sanatçı ile ilgili bilgiler bulmanız mümkün.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Gian_Lorenzo_Bernini
Penelophe
24-06-2007, 13:54
Demeter, bereket ve toprak tanrıçası..
Simgesi buğday başağı, doğanın anası..
Kardeşi Zeus’tan olma, kızı Persephone(Genç kız, bakire) her şeyidir..
Persephone bir gün Okeanos kızlarıyla ormanda gezerken,
Uzakta bir nergis görür..
Çiçeği koparmak için uzaklaşır ve daha ileride bir başka nergis..
Oradan geçmekte olan Hades,
Persephone’u görür görmez aşık olur..
Benim olmalı der..
Bekler..
Persephone arkadaşlarından iyice uzaklaşınca,
Hades karşısına çıkar ve Persephone’un şaşkınlığından faydalanıp,
Attığı gibi arabasına yeraltına götürür ve evlenir..
Okeanos kızlarından birisi görür Persephone’un kaçırılışını..
Koşar Demeter’e anlatır..
Demeter çılgına döner!
Heryerde arar güzel Persephone’unu..
Öğrenir Hades’in yeraltına götürdüğünü..
Demeter, Olympos’u terk eder..
Saklanır herkesten, her şeyden..
Bütün yıl yereyüzünde toprak kurur, bereket kaçar..
İnsanlar topraklarında hiç bir şey yetiştiremezler..
Kıtlık baş gösterir..
Zeus Demeter’e haberci gönderir,
Bu kıtlığa bir son vermesini ister,
Ama nafile…
Demeter’i razı edemeyince, Hermes’i(haberci), Hades’e gönderir ve Persephone’u Demeter’e geri vermesini ister..
Hermes, Persephone’la Hadesi tahtlarında oturuken bulur,
Ve annseinden ayrı kalan Persephone’un gül yüzünün solduğunu görür..
Hermes’in haberini duyunca sevinci yüreğine sığmaz Persephone’un..
Hades hoşlanmaz bu karardan ama ne yapsın ki Zeus’un kararıdır ve karşı gelemez..
Karısı giderken bir kurnazlık gelir aklına ve Persephone’a bir nar tanesi yedirir..
Böylece, Moiralıların yazgısı gerçekleşecektir..
Yazgıya göre yeraltına gidip de, orada dudaklarına dahi bir parça yiyecek değdiren artık çıkamaz yeraltından..
Persephone'u alan Hermes, atının dizginlerini tutup Demeter’in tapınağına sürer..
Anne ile kızın kucaklaşırlar, özlem giderirler, Persephone başından geçenleri anlatır annesine..
Demeter kızının nar tanesi yediğini duyunca, Hades’in kurnazlığını ve kızının tekrar yeraltına döneceğini anlar..
Zeus’a yalvarır;
Kızının Ölüler Ülkesine geri dönmemesini ister..
Zeus, ne Demeter’i kırmalıdır nede Hades’i..
Düşünür..
Ve sonunda kararını açıklar,
Persephone, yılın dörtte üçlük kısmını Demeter’in yanında, kalan dörtte birlik kısmını da Hades’in yanında geçirecektir..
Bunun üzerine Demeter, kızının kendi yanına geldiği ilk dörtte birlik zamanı İlkbahar yapar, toprağı hareketlendirir, çiçekler açtırır..
İkinci dörtte birlik zamanı Yaz yapar, ekinleri olgunlaştırır..
Ve kızının kendi yanında geçireceği son zaman dilimi olan üçüncü dörtte birlik kısmı da Sonbahar yapar,
Ağaçlara yaprak döktürür, ekinlerin hasadını bitirir..
Ve ****** kızının, Hades’in yanında geçireceği zaman diliminide Kış yapar,
Küser toprağa, kurutur her şeyi, karartır..
Kendi yüreğinin aynasıdır, insanlığa armağan ettiği mevsimler..
Rahşan ERDEM
Penelophe
03-07-2007, 12:31
Zeus bir gün gene her zaman ki gibi çapkınlıktan dönmüş Olympos'a..
Hera görmüş bunu ve çılgına dönmüş..
Hemen yeryüzüne inip, gördüğü ilk kadını cezalandırmış..
Zavallı Ekho..
O kadar güzelmiş, o kadar güzelmiş ki..
Herkes hayranmış Ekho'ya...
Ama Hera'nın gazabından kurtulamamış..
Hera konuşamama cezası vermiş Ekho'ya..
Konuşamayacakmış güzel Ekho...
Sadece insanların son kelimelerini tekrarlayabilecekmiş artık...
Narcissus..
Irmaklar Tanrısı Cephissus ile bir peri kızının birleşmesinden doğan,
Gelmiş geçmiş en yakışıklı insanoğlu..
Bakanların gözlerini kamaştıran..
Narcissus doğduğunda kahinler yazgıdan bahsetmişler..
'Kendisine görmediği sürece ömrü uzun olacak'..
Karaburunda, ormanlarda dolaşır Narcissus...
Herkesi kendine hayran bırakır..
Genç bir delikanlıdır artık..
İlgiden bunalmıştır, herkesi küçümser..
Kimselere yüz vermez..
Güzeller güzeli Ekho, bir gün ormanda dolaşırken Narcissus'u görür..
Ve görür görmezde delice vurulur..
Narcissus Ekho'yu görmez ama hisseder birinin kendini gözetlediğini..
Seslenir 'kim var orada?',
Ekho cevap verir, orada, orada..
Narcissus bi şey anlamaz, seslenir yeniden,
Kimsim?
Kimsin, kimsin, kimsin....
Ekho dayanamaz ve çıkar Narcissus'un karşısına..
Kendini beğenmiş Narcissus Ekho'yu görür görmez kaçmaya başlar...
Ekho'nun dünyası yıkılır..
Ağlayarak bir dağ kovuğuna girer..
Narcissus yine bir gün Karaburun'da dolaşırken,
Su içmek için bir göl bulur..
Ve eğilir..
İşte o anda yazgı gerçekleşir!!
Narcissus göldeki yansımasına aşık olur..
Ulaşmaya çalışır ama her elini uzattığında,
Gördüğü güzellik kaybolur..
Bu hergün devam eder böyle..
Yemeden içmeden kesilmiştir..
Hergün göle gelip kendini seyretmektedir..
Dağ kovuğunda ağlayan Ekho;
'Dilerim ki sende benim gibi sev ama kavuşama' demiştir hıçkırıklarının arasında..
Narcissus'un haline acıyan tanrılar,
Onu göl kenarında bir çiçeğe dönüştürürler..
Nergis çiçeği..
Karaburunda herbahar görüp görebileceğimiz en güzel çiçeğe..
Freud'un psikoloji bilimine kazandırdığı Narsizm de, bizim Narcissus'un kendini
beğenmişliğinden gelir..
Narcissus artık gördüğümüz her nergis çiçeğinde yaşıyor..
Ekho ise sığındığı dağ kovuğunda üzüntüsünden erimiş..
Ama sesi hala dağlarda yankı yapıyor..
Bir başka deyişe göre de; Narcissus'u hiç görmeyen Tanrılar,
Narcissus'un kendi yansımasını, sularında gördüğü göle sormuşlar..
'Narkissus'u anlat bize, nasıldı?'..
Göl cevap vermiş,
'Ben Narkissos'a hiç dikkat etmedim ki..
Tanrılar;
Fakat nasıl olur? Saatlerce sende kendi yansımasını izliyormuş..
Göl;
Ben, o bana eğildiğinde onun gözlerinde ki ışıkta kendi güzelliğimi görüyordum...
Rahşan ERDEM
Aşağıdaki resim, Salvador Dali'nin Metamorphosis of Narcissus isimli eseri.
Metin Y.
04-07-2007, 14:33
Teşekkürler Penelophe, bu büyülü dizeleri okurken fondan lir sesi eşlik etse diye geçti içimden..
Sebahattin Sargın
04-07-2007, 15:05
Mitolojiyi çocukluğumdan beri hep sevmişimdir, bu güzel hikayeleri tekrar hatırlattığın için çok sağol penelophe.
Metin Y.
05-07-2007, 14:35
Vergilius Solis (1514-1562): Johann Postius von Gemersheim-Frankfurt,
1563 basımı kitabından ağaç baskılı Apollo and Daphne
Penelophe
06-07-2007, 16:19
Günün birinde Zeus ile Hermes iki yolcu görünümünde Firgya’ya gitmeye karar verirler..
Dinlenmek istediklerinde ise karşılaştıkları şey,
Kapalı kapılardır..
Ama sonunda bir ev onları kabul eder..
Gerçekten küçük,
Saman sapı ve bataklık sazıyla örtülü bir evdir bu..
Bu kulübede Baukis ile delice aşık olduğu eşi Philemon birlikte kocamışlardır..
Senelerce birbirlerini bir kez olsun kırmadan yaşamışlardır bu evde..
Kocamış adam kendilerine oturacak bir yer gösterene kadar,
Tanrılar bu basit barınağın eşiğini geçmek için başlarını eğmeyi pek istemezler..
Philemon oturacak yere hemen kabasaba bir çul seriverir..
Ardından Baukis, ayakları çarpık masada, konuklarına bir yoksul yemeği sunar..
Bu arada karı koca sık sık boşalan şarap testisinin kendiliğinden dolduğunu
farkederler.
Korkuya kapılırlar...
Baukis ellerini göğe açarak çekine çekine dua etmeye başlar..
Bu hazırlıksız yemek için bağışlanmalarını diler..
Bir kazları, evet bir tek kazları vardır..
Onu kutsal konuklarına kurban etmeye kalkışırlar..
Ama konuklar buna izin vermez..
Philemon ile Baukis birde görürler ki su;
Yalnız onların kulübesini esirgeyerek,
Bütün bölgeyi kaplamıştır...
Kulübe gözleri önünde bir tapınağa dönüşür..
Çatıdaki saman sapının yerini altın alır,
Kapı oymalarla bezenip donanır,
Yerler mermer döşenir..
Zeus dileklerini sorar;
Bu tapınağın rahipleri olmak isteriz ama ecel ikimize birlikte erişsin,
Biz birbirimizsiz yapamayız.. derler..
Tapınağın bakıcısı olurlar, orada yaşarlar..
Nihayet bir gün,
Ömürleri sona erince,
Baukis, Philemon’un yapraklarla donandığını görür,
Philemon’da Baukis’i örten yaprakları..
Taze dallar, yeşil yapraklar fışkırdığını görürler vücutlarından..
İkisinin de ayakları toprağa gömülmekte, gövdelerini kabuklar sarmaktadır...
Kollarını birbirlerine dolarlar..
Son bir kez öpüşürler..
Baukis ıhlamur ağacıdır artık ve Philemon’da bir ulu çınar..
Tek gövde halinde bir çınar ve ıhlamur görürseniz bir gün bir yerde,
Bilin ki Baukis ve Philemon hala delice aşıklar birbirlerine..
Rahşan ERDEM
Penelophe
28-07-2007, 21:19
Baukis ve Philemon
Angelismeee
03-09-2007, 21:38
Çok hoş bir konu olmuş doğrusu. İlk kez okudum bu mitleri. Teşekkürler Penelophe.
Hoş geldiniz Angelismee.
Sizi Yeni gelen arkadaşlar (http://agaclar.net/forum/showthread.php?t=2595) başlığında daha detaylı tanımak isteriz.:)
Ayrıca Forumda, Türkçenin doğru kullanımı (http://agaclar.net/forum/showthread.php?t=1669) başlığına da bakarsan seviniriz.
VforVENDETTA
04-09-2007, 11:01
Penelophe, ellerine sağlık, ne güzel yazmışsın... Burada anlatılan mitlerin çoğunu biliyorum, ben de mitoloji ile çok ilgiliyim. İznin olursa ara sıra ben de buraya çeşitli mitler eklemek isterim. Anlatacaklarımı senin kadar güzel ifade edemesem de paylaşmaktan zevk alırım :)
Hakan KINACI
04-09-2007, 12:55
Sn.Penolophe;
Yine klavyeni konuşturmuşsun :)) harika bir mit yazı dizisi olmuş, ellerine ve emklerine sağlık :)
Buket Aknar
09-09-2007, 10:12
Sevgili Penelophe, inanılmazsın. Ne kadar zevk alarak okudum anlatamam. Devamını bekliyorum.
Penelophe
09-09-2007, 18:00
Ölümlü yiğit Peleus ile deniz kızlarının en güzeli Thetis'in düğünü yapılacakmış..
Olimpostaki bütün tanrılar davetliymiş düğüne..
Yalnızca nifak, kavga ve geçimsizlik tanrıçası Eris çağırılmamış..
Korkmuşlar Eris'ten, bir uğursuzluk getireceğinden çekinmişler..
Düğünden haberi olan Eris ise çok kızmış bu işe..
Kimseler görünmeden çıkıp gelivermiş düğüne..
Eğlencenin en güzel, en coşkulu olduğu anda,
Hesperidlerin altın elmalarından birini bırakıvermiş büyük masaya..
Üzerinde de bir not, ''en güzele''!..
Birbirinden güzel tanrıçalar, en güzelin kendileri olduğunu düşünerek elmayı sahiplenmeye çalışmışlar..
En başta da Afrodit, Hera ve Athena..
Bir tartışmadır başlamış,
Eris, ulaşmıştır amacına..
Nifak tohumlarını serpmiştir tanrıçaların arasına...
Ve yine kimselere görünmeden geldiği gibi sessizce çıkıp gitmiştir...
Tanrıçaların büyüyen tartışmaları sonucunda, birileri çıkar ve der ki; Yüce Zeus karar versin kimin en güzel olduğuna..
Zeus arada kalmış..
Elmayı karısı Tanrıça Hera'ya verse, diğer Tanrıçalar kıyameti koparacaklar..
Athena **** Afrodite verse bu sefer de karısının kıskançlık ve gazabından kurtulamayacak..
Zeus bu işi başından savmak için bir çare düşünmüş ve demiş ki; ''Kaz Dağlarının yakışıklı çobanı Paris'i bulun, onun engin güzellik anlayışı en güzelin kim olduğunu tayin eder''..
Bütün bu olanlardan sonra ortada üç Tanrıça kalmış,
Akıl, sanat, strateji, barış ve savaşın tanrıçası Athena,
Göklerin Kraliçesi, kadınların ve evliliklerin koruyucusu, Zeus'un karısı Hera,
Ve deniz köpüklerinden doğan, güzeller güzeli aşk tanrıçası Afrodit..
Kaz dağlarına gidip Paris'i bulmuşlar..
Çobanın elinde, üzerinde "en güzele" yazan altın elma..
Karşısında heyecanla bekleyen üç tanrıça..
Eris'in saçtığı nifak tohumları burada da bir kez daha kendini göstermiş..
Tanrıçalar, Paris'i çeşitli vaatlerle etkilemeye çalışmışlar..
Hera, kuvvet, zenginlik ve egemenlik vaad etmiş..
Athena, Akıl ve zeka vaad etmiş..
Güzeller güzeli Afrodit ise, dünyanın en güzel kadınının aşkını...
Afrodit'in güzelliği karşısında zaten kendinden geçmiş olan Paris,
-belki de tanrıçanın kendisini vaad ettiğini düşünerek-
Yavaşça elmayı Afrodit'e uzatıvermiş..
Böylece 'Dünyanın İlk güzellik yarışması' da gerçekleşmiş..
Afrodit, sözünde durarak dünyanın en güzel kadını truvalı Helene'in aşkını vermiş Paris'e..
Ama bu aşk büyük bir felaketin, truva savaşının da fitiliymiş..
Rahşan ERDEM
20360
Üç Güzeller
Penelophe
10-09-2007, 01:38
İlk güzellik yarışmasını tasvir eden bir tablo daha..
Penelophe
10-09-2007, 13:25
İlk güzellik yarışmasında Afrodit'e verilen elma, Hesperidlerin Elma Bahçelerinden koparılmış, altın bir elmaydı..
Tanrıça Hera bu ağacı Titan Gaia'nın kendisine düğününde hediye ettiği meyve ağacının dallarından yetiştirmiştir..
Elmaları başına, bekçilik etsinler diye, Gece Niks'le ile Karanlık Erebus'un çocukları olan Hesperidleri (güneşin battığı yerin perileri) koymuştur..
Ancak Hera, Hesperidlerin elmaları sürekli yemelerinden dolayı, yüz başlı ejderha Ladon'u da bahçeye bekçilik yapması görevlendirmiştir..
Hesperidlerin Elma Bahçeleri bir çok mitte konu olmuştur, en önemlilerinden birde Herakles'in 12 görevinden biri, yüzbaşlı ejderha ladon'u öldürüp, bu bahçeden bir elma almaktır..
Rahşan ERDEM
20404
Frederic Leighton'ın The Garden of Hesperides isimli yağlıboya eseri.
Penelophe
13-09-2007, 03:26
Albert Herter'in yağlıboya tuval üzerine, 'The Garden of Hesperides' isimli tablosu.
Penelophe
24-09-2007, 05:14
Zengin ve görkemli bir şehirdi Babylon..
Pyramus, genç, yakışıklı bir delikanlı ve bu şehirde yaşardı..
Evlenme çağında, alımlı, güzel bir genç kızdı Thispe ve evleri Pyramus'la yan yanydı..
Birlikte büyüdüler, birlikte genç oldular..
Birbirleri için yaratılmışlardı ve çok sürmedi aşık oldular..
Evlenmeyi istediler..
Aileleri tartıştı bir gün..
Karabulutlar dolaşıyordu üzerlerinde üzgün gençlerin..
Pyramus'un babası;
"Thisbe'yi görmemelisin"!..
Thisbe'nin babası ve annesi;
"Pyramus'tan uzakta kal"!..
Pyramus ve Thisbe, ayrı kalmayı denedi, ama sevgileri o denli kuvvetliydi ki,
ayrı kalamadılar..
Ve bir gün tuğladan bir duvar, iki ailenin evlerini ayırdı...
Ama aşıklar, duvarda bir deliği keşfetti...
Tek bir taşın düşmesinden oluşan küçücük bir delik..
Pyramus ve Thisbe, birbirleriyle gizlice konuşmaya başladı..
21320
Günden güne sevgi sözcüklerini fısıldadılar birbirlerine..
Ama delik çok küçüktü..
Sadece sözcükleri paylaşabiliyorlardı, bir dokunuşu değil!..
Ve heran yakalanma korkusuyla..
En sonunda karar verdiler, kaçacaklardı..
O gece şehir kapılarının hemen dışında, akarsuyun yanında ki uzun bir dut ağacının altında buluşacaklardı..
O gece Thisbe, ev halkının uyumasını bekledi...
İpek pelerinini aldı omuzlarına ve ayaklarının ucunda vardı dut ağacının yanına..
Ay ışığında parlayan küçük beyaz meyvelerin altında bir kayaya oturdu ve beklemeye koyuldu..
Çalılıklarda birden bir hışırtı duydu..
"Pyramus"? diye seslendi..
Ama çalılıklardan dışarı gelen onun sevgisi değildi, çenesinden kanlar damlayan büyük bir aslandı..
Avını yemiş ve dereye su içmek için geliyordu..
Thisbe, korkuyla atıldı ve koşmaya başladı..
Narin omuzlarını örten ipek pelerini kayıverdi omuzlarından..
Ama dönüp bakamadı bile, hızla koştu..
Bulduğu bir ağaç kovuğuna saklandı..
Aslan dereye indi, suyunu içti, pelerini gördü ve kokladı, parçaladı, ağzından akan kanlara buladı..
Ve ormana doğru uzaklaştı..
Pyramus hala ailesinin yatmasını bekliyordu heyecanla..
Ve endişeli endişeli güzel sevgilisini düşünüyordu..
Nihayet el ayak çekilince, koşar adımlarla çıktı evden..
Nefes nefese dut ağacının altına attı kendini..
"Thisbe"?
Hiçbir cevap yoktu...
Pyramus, etrafına baktı..
Derenin yanında, çamurlu ayak izlerini gördü aslanın..
Thisbe'nin pelerini yerdeydi!!!
Pyramus, pelerini aldı, göğsüne bastırdı..
"Hayır"! diye inledi, "Hayır"!..
''Thispe, seni buraya getiren benim..
Ben kim, seni sevmek kim! seni koruyamadıktan sonra..
Ölümüne ben sebep oldum ve yaşayamam bu acıyla''..
Pyramus, kılıcını çekti ve öyle bi şiddetle sapladı ki, dutun küçük yumuşak meyveleri kana bulandı..
Ve koca bir ağaç gibi yere yıkıldı..
Thisbe, aslan şimdiye kadar gitmiş olmalı diye düşündü ve saklandığı yerden çıktı..
Çok karanlıktı, ay ışığında ağacın altında bir karaltı gördü, bu aslan mıydı?
Sonra bir kıpırtı gördü ve ileriye koştu..
Bu Pyramus'tu!!
Pyramus'un başını dizine dayayıp, gözyaşları içinde sordu;
Ne oldu sana sevgilim?
Pyramus'un dudakları hareket etti ama tek sözcük çıkmadı..
Tispe'nin kollarında öldü Pyramus..
Onun gözyaşlarıyla yıkandı..
Etrafına bakarken, kendi pelerinini gördü Tispe,
Ve olanları anladı..
Pyramus'un kılıcını alıp, kalbine sapladı ve sevgilisinin yanına düşüp, öldü..
Thisbe ve Pyramus'un aileleri, bir mezarda birleştirdi onları, dut ağacının altında..
Geciken bir birleştirmeydi bu..
Ve Tanrılar..
Böylesine tutkulu ve yüce bir aşkı,
Dut ağacının beyaz, küçük, yumuşak meyvelerini Pyramus'un kanının kırmızısına dönüştürerek,
Thispe'nin gözyaşlarını da yapraklara dönüştürerek, ölümsüzleştirdiler...
Pyramus ve Thisbe sonsuza kadar o ağacın altında yaşayacaklardı artık..
Karadutun lekesi çıkmazmış ellerden, ama koparıp bir yaprak ağaçtan ovuşturursanız elinizde,
Leke temizlenirmiş..
Tıpkı, Thispe'nin gözyaşlarının, Pyramus'un kanını temizlediği gibi..
Rahşan ERDEM
Kaynak (http://www.readtolearn.org/skillpacks/pdf/Pyramus.pdf)
Not:Çeviriyi yaptığım bir web sayfası daha vardı fakat bulamadığım için tek kaynak yazdım.
Penelophe
24-09-2007, 11:41
Miti tasvir eden bir mozaik.
Sevgili Penelophe, ne kadar güzel anlatmışsın, teşekkür ederim. Sayfayı sayın Todor'un linkinde gördüm ve hepsini bir solukta okudum. Sağol, devamını bekliyoruz.
Penelophe
28-09-2007, 12:27
Apollon, bir gün Chios adasının engin vadilerinde gezerken, Cyparissus adında bir gençle tanışır..
Cyparissus, büyüleyici şiirler yazan, yiğit bir avcıdır..
Şiirleriyle Apollon’un kalbini çalıverir..
İki genç kırlarda avlanarak ve şiir okuyarak günlerini geçirir..
Apollon’un periler tarafından korunan, kutsal bir geyiği vardır..
Çok dallı ve gelişmiş altın boynuzlara, boynunda elmaslardan bir çelenge sahip,
Bütün insanların onu sevmek için ellerini uzattığı,
Evcil,
Bütün sözcüklerin söyleyebileceğinden daha güzel bir geyik..
Apollon, bu geyiği Cyparissus’a hediye eder..
Cyparissus geyiği herkesten çok sever..
O kadar çok sever ki hiç yanından ayırmaz...
Zengin çayırlar boyunca beraber gezerler..
Kristal sularda yıkanırlar..
Çok sıcak bir yaz gününde, güneşin merhametsiz ışınlarından korunmak, serinlemek için,
Kalın çalılıkların arasına giriverir, kutsal geyik..
Cyparissus ise yakınlarda avlanmaya çıkmıştır..
Çalılıkların arasından gelen bir hışırtı duyar..
Bu, yapraklardan tam seçilemese de büyük bir avdır Cyparissus için..
Yayını gerer büyük avcı ve okunu fırlatır..
Ondan iyi avcı yoktur bu civarlarda..
Büyülü geyik birden çalıların arasından sıçrar ve yere düşüverir..
Cyparissus o an anlar!..
O, çok sevdiği kutsal geyiğini, ölümcül bir şekilde yaralamıştır..
Ve oracıkta ölür kutsal geyik..
Kalbi donar o an Cyparissus'un!..
Kederinin tarifi yoktur..
Sonsuza dek acı çekmelidir artık..
Apollon'a yalvarır;
''Canımı al, bu kederle yaşayamam''!..
Apollon çok sevdiği Cyparissus'un sesine kulak verir..
Bu sınırsız kederi, herkes görmelidir..
Cyparissus'un kalın, gür saçları, karanlık yeşil yapraklara dönüşmeye başlar..
İncecik bedenini kabuklar sarar..
Yaprakları göğe uzanır..
Apollon onu, haşmetli bir servi ağacına dönüştürmüştür..
Ve fısıldar;
''Ben, senin için yas tutacağım, diğerleri için de sen yas tutacaksın''..
Cyparissus, kederin simgesi, ağlayan bir servidir artık..
Cupressus funebris..
Rahşan ERDEM
Penelophe
30-09-2007, 07:04
Demeter, bereket ve toprak tanrıçası..
Simgesi buğday başağı, doğanın anası..
Kızı Persephone'u çalınca Hades,
Uyku terkeder gözlerini..
Bir çare bulmalıdır bu uykusuzluğa..
Ve kırılgan, boynu bükük,
Bir çiçek olan,
Gelinciği yaratır..
Uykusuzluğuna dermandır artık gelincik..
Uyku tanrısı Hypnos'un başına tac olur gelincik..
İnsanlar, kırlarda gelincik gördüklerinde biliyorlardı ki,
Toprakları bereketlidir artık..
Gelincik uyku, tohumları ise,
Sağlık ve kuvvet getirdi yeryüzüne..
Rahşan ERDEM
21721
Başını süsleyen buğday başakları ve gelinciklerle Demeter'i tasvir eden bir rölyef.
Penelophe
01-10-2007, 06:32
Apollon, ah yine Apollon..
Müziğin, şiirin, sanatın ve güneşin tanrısı..
Clytie ise, ormanlarda, su kenarlarında dolaşarak günlerini geçiren,
Altın sarısı saçları, deniz mavisi gözleri olan bir su perisi..
Apollon'a aşık..
Kırlarda durur, Apollon'un gökyüzünden yüzünü göstermesini beklerdi..
Sabah güneşiyle yıkanırdı..
Leucothoe vardı birde..
İran kralı Orchamus'un güzeller güzeli kızı..
Apollon, Leucothoe'i gördü birgün ve Eros orada sapladı oklarını iki gencin kalbine..
Orchamus çok katı bir babaydı..
Aşıklar gizli gizli buluştular bu yüzden..
Her buluşma iki genci daha da bağlıyordu birbirine..
Clytie bir gün ormanda dolaşırken,
Apollon'la Leucothoe'nin sevgi dolu öpüşlerine şahit oldu!..
Clytie, kıskançlığın sınırına vardı..
Hırsına engel olamadı..
Orchamus'a gitti ve, iki gencin gizli buluşmalarını anlattı..
Kızına karşı öfkeyle mahmuzlanan Orchamus,
Leucothoe'yi diri diri mezara gömerek cezalandırdı..
Apollon haberi aldığında yıkıldı..
Leucothoe yoktu artık!..
Onun narin sevgilisi yoktu!..
Apollon, kendisini bir genç kızın ölümüne neden olacak kadar çok seven Clytie'den nefret etti..
Clytie, kırlarda oturdu, Apollon'u bekledi..
Bekledi, bekledi, bekledi..
Apollon gelmedi..
O, onun biricik Leucothoe'sinin ölümüne neden olmuştu..
Bir cezası olmalıydı bunun..
Ve Apollon karar verdi,
Clytie artık, daima Apollon'u izleyecekti..
Başı daima Işığın Lordu'na dönük olacaktı..
Clytie'i günebakana dönüştürdü..
Artık sonsuza kadar Apollon'u izlemek zorundaydı..
Rahşan ERDEM
***
Apollon, ah yine Apollon..
Müziğin, şiirin, sanatın ve güneşin tanrısı..
Clytie ise, ormanlarda, su kenarlarında dolaşarak günlerini geçiren,
Altın sarısı saçları, deniz mavisi gözleri olan bir su perisi..
Apollon'a aşık..
Kırlarda durur, Apollon'un gökyüzünden yüzünü göstermesini beklerdi..
Sabah güneşiyle yıkanırdı..
Apollon'a seslendi bir gün Clytie,
Aşkını anlattı..
Haykırdı, onsuz olamayacağını..
Apollon, önemsemedi Clytie'i..
Clytie üzgün..
Kırlarda bekledi Apollon'u..
Yaşama küstü..
Dokuz gün boyunca yemedi içmedi..
Gözyaşları ve çiğ taneleri ile beslendi..
Zayıfladı, bitkin düştü..
Onun bu halini gören diğer tanrılar ona acıdı,
Ve onu bir Ayçiçeğine dönüştürdüler..
Birden ayaklarının toprağın derinliklerine girmeye başladığını hissetti..
Bacakları ve bedeni, incelerek yeşilimsi bir renk aldı..
Güzel yüzü bir çiçeğe,
Altın saçları, taç yapraklara dönüştü..
O gün bu gündür ayçiçekleri,
Sabahtan akşama kadar güneşi takip ederler..
Akşam olup da günbatınca, boyunlarını bükerler..
Rahşan ERDEM
***
İki mit vardır Ayçiçeğine ait,
Seçim size kalmış..
***
21783
Fransız ressam, Charles de La Fosse'nin(1636-1716) Clytie Cahnged in to a Sunflower isimli, barok tarz, yağlıboya tablosu.
Not: Ayçiçeğinin latince adı: Helianthus annuus L, Helios: Güneş, Anthus: çiçek sözcüklerinden gelir..
Penelophe
08-10-2007, 12:10
Hyakinthos..
Tanrısal bir kahraman..
Amyklas ve Diomede’nin oğlu..
Güzel yüzlü, dillere destan..
Avcılıktan ve disk atmaktan hoşlanan genç Hyakinthos,
Kırlarda gezerken Apollon'la karşılaşır..
Apollon, bu güzelliğe hayran olur..
O günden sonra, hep birlikte dolaşırlar dağ bayır..
Birlikte avlanırlar,
Birlikte disk atarlar..
Rüzgar Tanrısı Zephyrus vardır birde..
İlkbaharın müjdecisi..
Engin denizlere ve vadilere rüzgar sağlayan..
O da Hyakintos'a aşıktır..
Karşılıksız bir aşk..
Apollon ile Hyakinthos birgün kırlara disk atmaya giderler..
Soyunup, vücütlarını yağlarlar ve yarışmaya başlarlar..
İlk Apollon başlar..
Öyle bir fırlatırki diski, disk bulutları deler ve gözden kaybolur..
Bu güçlü ve deneyimli atıştan sonra genç Hyakinthos,
Diski var gücüyle fırlatır..
Onların neşeli yarışmalarını izleyin ve hırstan gözü dönen Zephyrus dayanamaz,
Şiddetli bir esinti yaratarak,
Hyakinthos'un attığı diskin yolunu şaşırmasını sağlar!..
Disk, sert zemine çarpar, döner ve Hyakinthos'u alnının orta yerinden vurur!..
Başı yana düşer Hyakinthos'un..
Yemyeşil çimenler, al kanlara boyanır..
Bu ölümcül darbe, Hyakintos'un Apollon'nun kollarında son bulan yaşamıdır..
Apollon bu korkunç kaza karşısında dehşete kapılır..
Acısı tarifsizdir..
Çareler arar ama genç Hyakinthos ölmüştür artık..
'Keşke, keşke senin yerine ben ölseydim, sen yaşamalısın' diye haykırır Apollon..
Birden çimenler yeniden yeşile dönmeye başlar,
Tam Hyakintos'un bedeninin yattığı noktada,
Emsalsiz güzellikte ve Apollon'un gözyaşlarıyla beslenen bir çiçek oluşur..
Apollon bu çiçeğe sevgilisinin adını verir; Hyakinthos..
Her yıl ilkbaharda sümbüller başlarını kaldırır topraktan,
Ve yaşamlarının sonuna geldiklerinde,
Boyunlarını bükerler Hyakinthos gibi..
Rahşan ERDEM
***
Mozart'ın 1767 yılında 11 yaşındayken yazdığı, Apollo et Hyacinthus adlı operadan.. (http://www.youtube.com/watch?v=MtH0RNweotc)
Penelophe
15-10-2007, 13:34
Tarihe tanıklık eden bir ada..
Kıbrıs..
Bu adanın kralı Kinyras'ın, Smyrna adında güzeller güzeli bir kızı vardır..
Smyrna babasına aşıktır..
Bir gece babası onun kim olduğunu görmeden, babasıyla beraber olur..
Ertesi gün babası gerçeği öğrendiğinde,
Öfkeden çılgına döner..
Kızını öldürmek için kılıcını çeker..
Tam bu sırada tanrılar araya girerek,
Smyrna'yı bir Mersin Ağacına dönüştürürler..
Smyrna'nın Mersin Ağacına dönüşmesinden 10 ay sonra,
Bu ağacın kabuğundan çok güzel bir bebek doğar..
Adonis'tir bu bebeğin adı..
Aşk ve güzellik tanrıçası Aphrodite, bu güzel bebeğe tutulur..
Büyüyünce bebek kendisinin olsun ister..
Bebeği kaçırarark Hades'e götürür,
Persephone'a bakması için teslim eder..
Güzel Persophone da bebeğe aşık olur..
Adonis büyüyüp yakışıklı bir avcı olduğunda,
Aphrodite Adonis'i almaya gelir..
Fakat Persophone vermek istemez..
İki tanrıça amansız bir kavgaya tutuşurlar..
Öyle bir kavgadır ki bu,
Olympos'takiler bile kavgayı duyar..
Zeus araya girer ve iki tanrıçayı ayırır..
Ve Adonis'in, yılın dört ayını Persophone ve dört ayını da Aphrodite'in yanında,
Kalan zamanı da, gönlü nerede isterse orada geçirmesine karar verir..
Adonis kalan zamanını da güzel Aphrodite'in yanında geçirir..
Aphrodite'e aşık olan Savaş tanrısı Ares,
Kıskançlığa kapılır..
Ares'e göre,
Adonis, Aphrodite'nin hemen hemen bütün zamanını almanın bedelini ödemelidir!..
Adonis, dağlarda avlanmayı çok sever..
Aphrodite de bu yakışıklı genç adamla dağ bayır dolanır,
Onu kötülüklere karşı korur..
Yine birgün iki aşık avlanmaya çıkarlar..
Aphrodite çiçek toplamaya dalmıştır..
Fırsattan yararlanan Ares,
Büyük bir yaban domuzunu Adonis'in üzerine salar!..
Adonis mızrağını fırlatıp hayvanı yaralar..
Fakat hayvan ölmez ve can acısıyla Adonise saldırır,
Ve Adonis'i, kasığından ölümcül bir darbe ile yaralar..
Aphrodit, koşarak sevgilisinine yardıma gelir..
Koşarken ayağına batan bir diken yüzünden akan kan,
Aphrodite'nin çiçeği olan beyaz gülü kırmızıya boyar..
Adonis ölmüştür artık..
Aphrodite, gözyaşlarına boğulur..
Yapacak hiçbirşeyi yoktur..
Tanrıların güçlerini sınırlandıran tek şey, ölümdür çünkü..
Aphrodite, sevgilisini yaşatmak için,
Adonis'in kasığından akan kan damlalarını,
Kıpkırmızı bir çiçeğe dönüştürür..
Anemon'a..
O gün bu gündür, ilkbaharda dağlar Anemonlarla süslenir..
Rahşan ERDEM
22545
Penelophe
16-10-2007, 04:21
A.Bloemaert'in Aphrodite and Adonis isimli tablosu..
22544
Sevgili penelophe, Teşekkürler bu güzel paylaşımların için.
Bahçemde sanırım 30-40 adet sümbülüm vardı. Bu hikayeyi okuyunca adetlerini daha da çoğaltacağım ve hep senin yazdıklarını hatırlıyacağım.
Sevgiler.
Penelophe
22-10-2007, 12:34
Güzeller güzeli, Smilax..
Tek kusuru, kibri..
Genç ve yakışıklı, ölümlü Crocus..
Duygusal ozan..
Smilax'ı gören Crocus'un aklı başından gider bu güzellik karşısında..
Aşkını ciğ tanelerine yazar Smilax görsün diye..
Ama kibirli Smilax görmemezlikten gelir Crocus'u..
Crocus anlatır, Smilax duymaz..
Birgün Crocus, Smilax'ı nehirde yıkanırken yakalar ve aşkını dile getirir..
Ama Smilax, 'Benim tutunacak bir dala ihtiyacım yok, hele senin gibisine hiç yok!' diyerek tersler Crocus'u..
Crocus, hayata küser..
Smilax'ın peşinden ayrılmaz ama tek kelime de etmez..
Kırlarda dolaşan Smilax'ı takip eden Crocus'u gören tanrılar,
Onu oracıkta,
Hüzünlü, mor bir çiğdeme çevirirler..
Her ilkbaharda, kırlarda çiçeklenir ve hüznünü haykırır..
Smilax da yaptığının cezasını çekmelidir..
Kendisine tutunacak dal arayan bir sarmaşık olarak yaşar sonsuza kadar..
Rahşan ERDEM
Smilax (http://www.agaclar.net/forum/showthread.php?t=3344&highlight=smilax)
Crocus (http://www.agaclar.net/forum/showthread.php?p=160090&highlight=crocus#post160090)
Sevgili Penelophe ;
Mitoloji derslerimiz uzun zamandır boş geçiyor . Sanırım farkındasınız . Daha önceleri fikir beyan etmemem , bu sayfaları okumadığım anlamına gelmiyor . Sadece kirlilik yaratmamak adına susuyordum . Ama çok uzun bir ara oldu artık .;)
Penelophe
11-12-2007, 07:12
..ilk fısrsatta..
Sevgili penelophe, bak benim gibi düşünenler de var.
Güzel yazılarını bekliyoruz.
Sevgili penelophe, bak benim gibi düşünenler de var.
Güzel yazılarını bekliyoruz.
Yalnız değilsiniz aynı düşünceler içindeyim :)
Hoş Penelophe' ye de ilettim ama buradan da yazmak isterim.
Çok hoş bir anlatım ve çok hoş bir konu başlığı..
Penelophe
18-03-2008, 01:00
Zeus ve Semele’nin ulu oğlu,
Simgesi Asma,
İçkisi şarap..
Dionysos..
Üzüm, Şarap ve bağcılık tanrısı Dionysos..
Şarabı armağan eder insanoğluna,
Görmek için, azının insana keyif ve zevk verdiğini,
Çoğunun ise akla zarar olduğunu...
***
Odysseus..
Yüce Leartes’in oğlu..
İthake kralı..
Odysseia ve İlyada’nın kahramanı..
Kurnaz ve zeki,
Truva atını yapacak kadar kurnaz..
10 yıl süren Truva savaşı bitmiştir artık..
Denizlerde evini aramaktadır Odysseus..
Bir akşam üstü, 12 adamıyla beraber dağlık bir kıyıya varır..
Bitkindirler ve de aç..
Bir mağaraya girerler..
Mağara tıka basa peynir ve üzüm doludur..
Aç karınlarını doyururlar ve uykuya dalarlar..
Bu mağara Deniz Tanrısı Poseidon’un oğlu,
Tek gözlü dev, Kiklop’a aittir..
Dışarda koyun sürüsünü otlatan Kiklop mağaraya dönmüştür artık..
Mağaranın ağzını kocaman bir kaya parçasıyla kapatır ve koyunları saymaya koyulur..
Bu sırada davetsiz misafirlerini fark eder ve keyiflenir..
Her gün peynir yemekten sıkılmıştır,
Bu iyi bir akşam yemeği olacaktır onun için…
Hemen Odysseus’un iki adamını yere çarpar ve ağzına atar..
Zavallı adamlar neye uğradıklarını anlamamıştır bile..
Sonrada tek gözü açık uykuya dalar..
Odysseus, kayayı zorlar çıkmak için ama nafiledir,
Değil açılmak, kıpırdamamaktadır bile..
Eğer bir şey yapmazsa hepsi yavaş yavaş ölüp gidecektir..
Ertesi sabah Kiklop iki adamı daha yer ve koyunları otlatmak için yeniden dışarı çıkar,
Kayayı mağaranın girişine kapatmıştır elbette..
Odysseus düşünür..
Adamlarıyla beraber mağaradaki bütün üzümleri çiğnerler ve Odysseus'un Dionysos’tan öğrendiği şarabı yaparlar..
Akşam Kiklop geldiğinde Odysseus, O’na bu şaraptan ikram eder..
Kiklop çok beğenmiştir bu aromalı içeceği..
Odysseus’la sohbet eder,
Adını sorar,
‘Hiçkimse’dir’ benim adım der Odysseus..
Neşelendikçe içer, içtikçe neşelenir ve sızar..
Odysseus, Kiklop’un bir gemi direği büyüklüğündeki topuzunu alır,
Ucunu sivriltir ve ateşte sertleştirir..
Adamlarıyla beraber tuttukları topuzu ateşte kızdırıp,
Olanca kuvvetleriyle devin gözüne sokarlar..
Acıyla yerinden fırlayan Kiklop, feryat eder..
Kalkar ve mağaranın kapısındaki kayayı kaldırıp,
Kapıdan çıkanları tutmak için elleriyle boşluğu yoklar..
Sadece koyunlar çıkıyordur..
Odysseus ve adamları öldürdükleri koyunların postları altında,
Dört ayak üzerinde çıkmışlardır çoktan kapıdan..
Kiklop’un feryatlarını duyan diğer devler üşüşürler başına,
Sorarlar,
‘Sana bunu kim yaptı?’
Kiklop; ‘Hiçkimse der’..
Odysseus, daha evine ulaşmak için bir çok macera atlatacaktır..
Rahşan ERDEM
32429
Odysseus Kiklop'un Mağarasında, Jakop Jordeans, Puşkin Güzel Sanatlar Müzesi, Rusya
Yine çok hoş bir öykü sevgili Penelophe. Oğluma mitoloji öyküleri okurdum küçükken. Ama elimdeki kitapların kalın, ayrıntılı anlatımları vardı. Ben de özetleyerek anlatırdım. Oğlum kendi okumaya başladığın da çok ağır bu kitaplar ona. Sizin kullandığınız kaynak ya da tavsiye edeceğiniz bir kitap var mı bu konuda?
Ben Odyseus'u hiç sevmem. "Toplumsal Cinsiyetçilik"in babası olarak düşünürüm onu:
Ali "döneceğim Hatçe'm" diyerek Almanya'ya çalışmaya gider. Orada evlenir, çoluk çocuğa karışır. Derken emekli olur, karısı ölür. Ali "ölmeden önce doğduğum toprakları bir kez daha göreyim" diyerek köyüne döner. O da ne? Hatçe hâlâ kendisini beklemektedir. Ali Hatçe ile evlenir.
İlk bekleyen kadın Penelophia, bekleten Odyseus'tur. Neyse ki bir kadın yazar Penelophia'nin gerçek öyküsünü anlatır bize ama çok geçtir. Sistem yerleşmiştir bir kere, Hatçelerin ömrü beklemekle geçer, geçer, geçer.
Penelophe
18-03-2008, 16:00
Sevgili Abk, okuduğun için ben teşekkür ederim. Mitoloji Homeros'tan okunmalı diyenlerdenim, tabi ki Odessia ve İlyada ama eğer daha yalın bir kaynak isterseniz, Tübitak yayınlarından, Colette Estin ve Helene Laporte'nin yazdığı, Yunan ve Roma Mitolojisi'ni önerebilirim.
Tübitak yayınlarından, Colette Estin ve Helene Laporte'nin yazdığı, Yunan ve Roma Mitolojisi'ni önerebilirim.
Teşekkürler.
Penelophe
18-03-2008, 16:16
Tiya, Odysseus'la Ali'yi karşılaştırabilmeniz gerçekten çok ilginç zira çok farklı örnekler..
Ali'nin döneceğim diye gitmesi, evlenip çoluk çocuğa karışması ve ölmeden önce sırf doğduğu toprakları bir kez daha görmek için yurduna dönmesi, e hazır dönmüşken de sırf Hatçe bekliyor diye, Hatçe ile evlenmesi ve Odysseus'un istemediği bir savaşa gitmek zorunda kalması, ve savaş biter bitmez de tek amacının evine dönmek olması ve başından sayısız olay geçirerek 13 yıl sonra evine dönebilmesi, bütün bu süre zarfında Penelophe'yi büyük bir aşkla sevmesi, iki olay arasındaki fark sizce de çok açık değil mi?
Kısaca şöyle de diyebiliriz, 'körü körüne beklemek' ve 'gidenin döneceğinin bilerek beklemek' arasında ve de 'gidenlerin karakterleri' arasındaki farklar da çok bariz.
Ayrıca, Toplumsal Cinsiyetçilik ile Odysseus arasında nasıl bir bağ kurdunuz anlayabilmiş değilim.:)
Bir tanede benden. Tanrılaştırılmadan önce Asklepios, Apollonun oğlu diye geçer mitolojide. Yarı tanrı Asklepios, babasınında yardımıyla hekimliği öğrenir ve insanları tedavi etmeye başlar
ama Asklepios işinde o kadar iyidir ki ölüleri bile diriltmeye başlar. Buna öfkelenen Zeus, onu bir yıldırımla çarpar ve öldürür. Asklepiosun mezarındanda hepimizin çok iyi bildiği sarımsak çıkar.
Buda başka bir hikaye Narkissos çok yakışıklı bir gençtir. Ama bir sorun vardır. O kendisi gibi mükemmel bir eş bulamaz, buyüzdende hiç bir kıza yüz vermez. Pek çok peri ona talip olsada o yanaşmaz. Bir gün bir göl kenarında sudaki yansımasına bakarken, yansımaya aşik olur ve suya düşer, boğulur. Ordanda Nergis doğar
Aziz Gerzeli
22-03-2008, 00:16
evet bu ağaç İzmir Bergama Askpleonda 10 sene önce en son görmüştüm.
Aziz Gerzeli
22-03-2008, 00:19
Bir tanede benden. Tanrılaştırılmadan önce Asklepios, Apollonun oğlu diye geçer mitolojide. Yarı tanrı Asklepios, babasınında yardımıyla hekimliği öğrenir ve insanları tedavi etmeye başlar
ama Asklepios işinde o kadar iyidir ki ölüleri bile diriltmeye başlar. Buna öfkelenen Zeus, onu bir yıldırımla çarpar ve öldürür. Asklepiosun mezarındanda hepimizin çok iyi bildiği sarımsak çıkar.
Buda başka bir hikaye Narkissos çok yakışıklı bir gençtir. Ama bir sorun vardır. O kendisi gibi mükemmel bir eş bulamaz, buyüzdende hiç bir kıza yüz vermez. Pek çok peri ona talip olsada o yanaşmaz. Bir gün bir göl kenarında sudaki yansımasına bakarken, yansımaya aşik olur ve suya düşer, boğulur. Ordanda Nergis doğar
Boğulduğu yerde yanılmıyorsam İzmir Karaburun yöresi.Nergisler diyarı.Teşekkürlerimle.
Sevgili Penelophe;
Neredeyse bir ay geçmiş aradan. Yeni bir öykü zamanı gelmedi mi acaba?
Sevgili Penelophe; Ben senin tavsiye ettiğn kitabı almadım henüz.Buraya yazdığın öykülerin çıktısını alıyorum ve oğlumla birlikte okuyoruz. Bundan ikimiz de çok hoşlanıyoruz. Ve birden boğulmamış oluyor oğlum, her öykünün arasında zaman oluyor. Hem keyifli, hem öğretici. Hem de okuması kolay. Yani bu sayfa bizim için çok önemli. Umarım "yaz, yaz, yaz..." diyerek seni sıkboğaz etmemişimdir.
Göndermiş olduğum mesaj silinince, yukarıdaki mesajı tekrar gönderdim. Hazır Penelophe yeni bir öykü yazmamışken, bahane yaratıp baskı oluşturabilirim belki, diye düşündüm. :p;)
Hep ağaçlarla ilgili olunca konu sıkıntısı çekmen doğaldır. Ama başlığı değiştirsen, sadece "mitoloji" olsa, olmaz mı?
Penelophe
29-04-2008, 11:28
Konu bulmak zor oluyor cidden, ama başlığı değiştirmek doğru olmaz gibime geliyor. Aslında sırada güzel bir mit var fakat daha toparlayamadım.:) En kısa zamanda..;)
Siteye sık uğrayamıyorum son aylarda. Hazır girmişken Penelophe'nin aktardığı son öyküleri okuyayım dedim ama bu kez daha da uzun bir ara vermişiz. Yeni bir öykü bekliyoruz....
Oğlum için Türk destanlarını okuyabileceği, sade anlatımlı bir kitap arayışındayım son günlerde. Yardımcı olursanız sevinirim.
Penelophe
19-11-2008, 11:14
Yazacağım, siz böyle bekledikçe de çok mahcup oluyorum. Dediğim gibi, hem biraz yoğunum hem de konu bulmak zor, bildiklerimi kısa sürede tüketmeseydim keşke.:p
Sevgili Abk, oğlunuz kaç yaşında bilemiyorum ama sizin için uygun olacağını düşündüğüm bir seri buldum kitap ambarında. Hem de indirimli.:)
http://www.kitapambari.com/ambar/product.php?productid=43347
Bir göz atın.;)
hassoman
19-11-2008, 15:13
Şu günlerde lise çağlarımda okuduğum Homeros'un İlyada'sına yeniden okumaya başladım...
Eimde mitoloji sözlüğü ders çalışır gibi okumaktayım... Bu yüzden birikiminizin ve bilgilerinizin ne kadar değerli olduğunu, katkılarınızın ne kadar önemli olduğunun bilincindeyim... Bu nedenle teşekkür ederim...
Penelophe
19-11-2008, 18:09
Dedem, güzel sözleriniz ve mitoloji sevginizden dolayı ben teşekkür ederim. Sözlük ilk başta çok yardımcı olacaktır ama kısa bir süre sonra ihtiyaç duyacağınızı sanmıyorum, mitoloji alıp götürüyor insanı..
Sizleri tanımaktan ziyadesi ile mutlu oldum. Hele kültürsüzlügün pirim yaptığı günümüzde bu satırları okumak ve sitenin ziyaretini gormek kalbimi mutluluk ve güzelliklerle doldurdu. İnanıyorum ki güzellikler sayenizde yaşamaya devam edecek
zeolit
Penelophe
22-10-2009, 13:00
Güneş tanrısı Apollon..
Koronis, Teselya Kralı Phleyas'ın biricik kızı..
Aşk çeker onları birbirlerine..
Bir gece Apollon ve Koronis birleşiverirler sessizce..
Kronis'den Apollon'a armağan bir bebektir bu gecenin meyvesi..
Fakat Arkadia'dan gelen bir yabacıya kayar Koronis'in gönlü sessizce,
İschys'i gördüğünde Apollona'a olan sadakatini kaybeder,
Bir gece de onunla geçirir, Apollon'dan hamile olduğu halde!..
Apollon'un kargası, durumu görür ve Apollon'a haber verir..
Öfkesini dizginleyemeyen Apollon ise çılgınca emreder kardeşi Artemis'e;
Yak onu!
Artemis, kurduğu büyük odunlardan oluşan ateşe atıverir Koronis'i..
Koronis yanmakta olduğu sırada, o kadar yükselir, o kadar büyür ki alevler,
Simsiyah dumanlar kaplar yeri, göğü,
O ana kadar beyaz olan Karga, simsiyah oluverir bir anda..
Koronis ölmek üzeredir artık diri diri,
Apollon çıkar dumanların arasından ve ustaca bir hamleyle açar Koronis'in karnını,*
Oğlu Asklepios'u çıkarır oradan...
Apollon yarı ölümlü olan oğlunu büyütmesi için,
Centaur Kherion'a verir..
Asklepios, doğanın içinde özgürce ve doğanın sırrına vara vara büyür..
Hastaları iyileştirmesini, ve her derde deva türlü reçeteyi de Kherion'dan öğrenir..
Yanından hiç ayırmadığı asasına** dayanarak hastalara şifa dağıtır..
Her geçen gün biraz daha yetiştirir kendini..
Reçeteleriyle ün salar, bütün hasta insanlar ona gelmeye başlar..
Ama Asklepios'a yetmemektedir bu başarı, o ölümsüzlüğü aramaktadır çünkü..
Yine böyle günlerden birinde,
Bir hasta ziyareti dönüşü,
Kendisini sokmaya çalışan bir engereği öldürür ve bir ağaç altına oturur dinlenmek için..
O sırada başka bir yılanın gelerek,
Öldürdüğü engereği, ağzında tuttuğu bir bitki vasıtası ile dirilttiğini görür!
Ölümsüzlüktür bu..
Hemen bu bitkiden bir parça alır ve dağ tepe günlerce bitkiyi arar..
Ve sonunda bu bitkiyi bulur..
Herkese de ölümsüzlüğün sırrını bulduğundan bahseder..
Yeraltı tanrısı Hades'in bile kulağına gider,
Asklepios'un ölümsüzlüğün reçetesini bulduğu..
İnsanların ölmemesi demek, Ölüler Ülkesinin anlamını yitirmesi demektir..
Hades, Asklepios'u cezalandırması için Zeus'a gider..
Zeus'un da işine gelmez bu durum, çünkü sadece tarılar ölümsüz olmalıdır..
Asklepios, elinde ölümsüzlük otu, doğada dolaştığı bir sırada,
Zeus'un yıldırımlarıyla oracıkta yere yığılıverir..
Ölümsüzlük otunun tohumları toprakla buluşur,
Orada bir bitki yeşerir..
Her derde deva sarımsak..
Apollon acılar içinde oğlunun yanına gelir,
Acısı büyüktür ama babası Zeus'a karşı gelemez..
Oğlunun cansız bedenini gökyüzüne armağan*** eder,
Sonsuza dek orada yaşasın diye..
* İlk sezeryan ameliyatı.
** Tıbbın sembolü.
*** Ophiuchus (Yılancı) Takımyıldızı
Not: Mitolojide Hipokrat, Asklepios'un torunudur. Asklepios adına yapılan tapınaklara Asklepion denir. İlk hastanelerdir bunlar. İzmir/Begama'da bulunan, en büyüğü olmakla birlikte, kapısında ''ölüm buradan giremez'' yazmaktadır.
Rahşan ERDEM
Malina, başlık yazamadım, yazacağım yeri bulamadım:S Başlığa Asklepion yazar mısın lütfen..
ne kadar hoş bir hikaye bazen kendimizi tutamaz iki belki de üç çanak ay çekirdeği yeriz sonun da azıcık kalır ve of sıkıldım deriz. Artık ay çekirdeği yerken iki kere düşüneceğim
ellerinize, bilginize sağlık.
odysseus35
11-01-2012, 12:41
DEFNE AĞACI EFSANESİ (ANTAKYA – HARBİYE)
Baş Tanrı Zeus'un oğlu olan Apollon güneş tanrısıymış ilk zamanlarında. Her sabah, dört tanrısal atın çektiği altın arabası ile, peşinde güneş, gökyüzünü bir uçtan bir uca dolaşırmış baş tanrı Zeus'un oğlu. Bir gün yine altın arabası ile dolaşırken gökyüzünde korkunç bir piton yılanına rastlamış. Yılanın büyüklüğünden ve görünüşünden korkan Apollon tanrısal kılıcını çektiği gibi öldürmüş dev piton yılanını. Apollon dev piton yılanını öldürmüş ama bu sefer de vicdanı rahat etmemiş. Yılanı öldürerek tanrısallığının kirlendiğine inanan Apollon, kirlenen bu tanrısallığını temizleyebilmek için yeryüzüne inmiş ve 7 yıl boyunca burada bir kralın sürülerine çobanlık yapmış. Çobanlık yaparken tanrıların çalgısı liri çalmayı öğrenmiş. O kadar iyi ve güzel çalıyormuş ki Zeus ona müzik Tanrısı olmayı da sağlamış bu sayede.
Yine birgün gökyüzünü dolaşmaya çıkmış dört tanrısal atın çektiği altın arabasıyla. Bir uçtan bir uca gezerken gökyüzünü, elinde oku ve yayıyla bebek yüzlü aşk Tanrısı Eros'a rastlamış. Eros'un bebeksi yüzüne ve elindeki ok ve yaya bakan Apollon kendisini tutamamış ve Aşk Tanrısına şöyle demiş “ Ey aşkın tanrısı! Bu savaş araçları senin eline hiç yakışmıyor. Onları bana verirsen, uygun olan yerde, yani savaş meydanlarında kullanırım. Bilirsin benim attığım ok yerini bulur, bu konuda benim üzerime yoktur” Apollon'un bu sözleri çocuk gözlü, bebek yüzlü Aşk Tanrısı Eros'u çok kızdırmış. Güzel gözleri sinirden alev alev parlamış.
Apollon'a demiş ki; “Ey Güneşin, müziğin, okun Tanrısı güçlü ve akıllı Apollon. Söylediklerinde elbette ki doğruluk payı var. Senin oklarının her şeyi vurabilir mutlaka. Ama unuttuğun bir şey var ki o da benim oklarım seni bile vurabilir. Benim işimi neden böyle küçümsüyorsun” Eros sözlerini bitirdikten sonra Apollon'un yanından hızla uzaklaşmış. Ama bir yandan da Apollon'a oklarının tadını tattıracağına yemin etmiş. Apollon günlerden birgün yine yeşillikler içindeki ülkesinde oturmuş lirini çalarken, ormanda yalnız başında dolaşmakta olan güzeller güzeli su perisi Daphne'yi görmüş. Onu görür görmez bütün vücudunu bir titreme almış. Kendinden geçmiş bir halde tanrıçaları bile kıskandıran bir güzelliğe sahip olan bu su perisini izlemeye başlamış. Ancak onları izleyen birisi daha varmış. Aşk tanrısı Eros. Eros, Apollon'un kendisini küçümsemesinin intikamını almanın vaktinin geldiğini görünce sevinmiş ve hemen sadağından sadece tanrıların görüp hissedebildikleri oklarından nefret okunu çekip Daphne'nin yüreğine saplayıvermiş. Eros'un Tanrısal okları kalbine saplanan Daphne'nin kalbi artık yeryüzünde aşka kapatılmış böylece. Eros sadağından çıkardığı aşk okunu da Apollon'un kalbine saplayıvermiş. Apollon'un kendini beğenmiş sözlerinden böylece intikam almış aşkın Tanrısı Eros. Daphne ailesinin ve babasının tüm ısrarına rağmen evlenmeyi kabul etmiyormuş. Bu güzel su perisi her gün ormana çıkıp yeryüzündeki bütün canlıları güzelliğine hayran bırakarak dolaşıyormuş.
Apollon da artık hergün bu güzeller güzeli su perisini görebilmek için gökyüzündeki krallığından inip ormanda dolaşın bu büyüleyici güzeli izliyormuş gizli gizli. Artık ne savaşlardaki başarısı, ne avdaki keskin nişancılığı ne de ustaca çaldığı lirin tanrısal ezgileri tatmin etmiyormuş Işığın ve avcıların tanrısı Apollon'u. Hergün ormana gidip kalbini esir alan Daphne'nin tanrıları kıskandıran güzelliğini izliyormuş. Günler geçtikçe onu uzaktan uzağa izlemek yetmez olmuş güçlü ve yakışıklı Apollon'a. Kendi kendine demiş ki “ben ışığın ve müziğin tanrısı güçlü, yakışıklı, korkusuz Apollo'yum. Niye çekiniyorum ki. Gidip şu ormanın güzel kızıyla konuşayım. Aşkından dalgalanıp, göğsümü delen şu kalbimin acısını bastırayım” Kendi kendine böyle cesaret verdikten sonra güzeller güzeli Daphne'nin karşısına çıkmış Apollon. Daphne aniden karşısına çıkan Tanrı Apollon'u görünce korkmuş ve ondan kaçmaya başlamış. Apollon da onun peşinden koşuyormuş. Bir yandan da Daphne'ye, O'na olan aşkını haykırıyormuş. “Dur, kaçma benden güzeller güzeli peri kızı. Ben Apollon'um, güneşin, müziğin ve ışığın tanrısı. Senin düşmanın değilim. Bütün bu yeryüzünde bana aşık olmayacak tek bir canlı bile yokken sen niye benden kaçıyorsun.” Daphne'nin durmaya hiç niyeti yokmuş. Tam aksine kalbindeki nefret okunun etkisiyle Apollon'un bu aşk sözlerinden daha da korkmuş ve ciğerlerini yırtarcasına kaçmaya devam etmiş.
Apollon çaresizlik içinde Daphne'yi kovalamaya devam ediyormuş. Bir yandan da şöyle sesleniyormuş ona” Kaçma benden ne olursun ey güzeller güzeli. Bak ben ışığın tanrısıyım ama senin aşkından gözlerinden gözlerim kör, okun tanrısıyım ama kalbime saplanan bu aşk okunun dermanı yok bende. Dur ne olur kaçma benden, beni senin peşinden koşturan aşktır, düşmanlık değil!” Bu sırada Olympos'taki tahtında bütün olup biteni gören Tanrıların tanrısı Zeus bütün bu olan biteni izliyormuş. Oğlunun düştüğü bu içler acısı duruma üzülüyormuş ancak olaylara da müdahale etmek istemiyormuş. Daphne kaçmaya Apollon da onu kovalamaya devam etmiş. Bir an gelmiş ki Daphne artık Apollon'un yakıcı tanrısal nefesini hissetmeye başlamış ensesinde. Yorgunluktan iyice titreyen bacakları artık gövdesini taşıyamayacak hale gelmiş. Birden durarak ayağı ile toprağı eşelemiş ve şöyle feryat etmiş; “Ey toprak ana, beni ört, beni sakla, beni koru” Daphne'nin bu içten yalvarışıyla birlikte vücudu birden ağırlaşmaya başlamış. Ayakları toprağın derinliklerine doğru kaymış, yeryüzündeki bütün kadınları kıskandıran bedeni kabuk bağlamış, kokusundan bütün canlıların başını döndüren saçları da yapraklara dönüşmüş. İnce, narin kolları uzamış ve dallara dönüşmüş ve güzel Daphne bir defne ağacına dönüşmüş. Gördükleri karşısında şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırmış genç ve güçlü Apollon.
Üzüntüden bol bol gözyaşı dökmüş ve defne ağacına sarılmış. Güzelim yapraklarının kokusunu doyasıya içine çekmiş. Apollon Defne ağacına şöyle demiş; “Ey güzeller güzeli, ben seni çok sevdim. Sen beni istemedin ve benden kaçtın. Oysa ki ben sana ne kadar aşıktım ve şu yeryüzünde beni reddedecek başka bir canlı yoktu. Ben seni karım yapacaktım. Madem ki benim karım olamadın o zaman benim onur ağacım olacaksın. Bundan böyle ben ve tüm kahramanlar senin ağacının dallarıyla süsleyecekler kendilerini. Kokulu saçlarından olan bu ağacın yaprakları yaz ve kış yeşil kalacak ve ben onları taç yapacağım başıma.” Bu içten ve tatlı sözler üzerine defne ağacına döne Daphne saygıyla eğilmiş Apollon'un karşısında. İşte bu tanrısal aşk hikayesinin geçtiği yer bugünkü Antakya'nın Harbiye'sidir. Ve derler ki Harbiye'nin şelaleleri de güzel Daphne'nin döktüğü gözyaşlarıdır..
odysseus35
11-01-2012, 13:30
ODYSSEUS DESTANI
Eski Yunan'da, şair Homeros'un yazdığı varsayılan iki büyük destandan biridir. Destana adını veren kahraman Odysseus'un bir başka adı da Ulysses'tir. Homeros'un öbür destanı bildiğimiz gibi İlyada'dır. Gerek İlyada, gerek Odysseia,Yunanlılar'la Truvalı'lar arasındaki savaş üstüne Yunanlılar'ın anlattığı bir dizi efsaneden oluşur.
Bu savaşta Yunan orduları Truva kentini on yıllık bir kuşatmadan sonra ele geçirerek yerle bir ettiler. Homeros İlyada'da, kuşatmanın onuncu yılında olup bitenleri anlatır oysa Odysseia'nın öyküsü daha sonra, uzun savaşın bitiminde tüm Yunanlı kahramanlar evlerine dönerken başlar. Bu türden birçok dönüş öyküsü yazıldıysa da Homeros, Odysseus'un aşılması güç engeller ve serüvenler dolu öyküsünü çok güzel bir şiir diliyle kaleme aldığı için Odysseia zamanımıza kadar gelebilmiştir.
Odysseus'u, Yunanistan Yarımadası'nın batı kıyısı açıklarındaki İthake Adası'ndaki evinde karısı Penelophe ile oğlu Telemakhos beklemektedir. O dönemde Anadolu'nun kuzeybatısındaki Truva kentinden küçük bir gemiyle yelken açıp kara görünceye kadar yol almak olsa olsa iki ya da üç hafta sürerdi. Ne var ki, bu yolculuk Odysseus'un on yılını aldı. Odysseia aslında onun evine dönmesini geciktiren olayların öyküsüdür. Homeros öyküyü, yolculuğun başlangıcında değil, sona oldukça yakın bir anda, su perisi Kalypso'nun Odysseus'u birkaç yıl alıkoyduğu ada da başlatır.
Destan, tanrıların gökyüzündeki toplantılarında Odysseus'un artık Kalypso'nun yanından ayrılarak evine dönmesine karar vermeleriyle başlar. Eski Yunan efsanelerinde tanrılar hep insanların yaşantılarına karışır ve bazen pek de adaletli sayılmayacak kararlar verirlerdi. Tanrıların bazıları Odysseus'tan yanayken, bazıları da ondan nefret ediyor ve ona kötülük etmek istiyordu. Baş düşmanıysa deniz tanrısı Poseidon'du. Odysseus'un gemisinin sürekli olarak kazaya uğraması ve rotasını şaşırması hep bu yüzdendir. Tanrılar Odysseus'u eve dönmesine izin vermeyi kararlaştırdıkları zaman bile, Poseidon'un ona duyduğu öfke sürmektedir.
Öte yandan, Odysseus'tan yana olan Savaş Tanrıçası Athena, Odysseus'un oğlu Telemakhos'a öğüt vermek için toplantıdan sonra doğru İthake'ye gider. Telemakhos ile Penelophe birtakım sorunlarla yüz yüzedir. Odysseus'un evine yerleşen komşu ülkenin ileri gelenleri Penelophe'ye artık kocası öldüğüne göre aralarından birini kendisine koca seçmesi için baskı yapmaktadır. Penelophe, ancak Odysseus'un yaşlı babası için dokuduğu kefeni bitirdikten sonra karar vereceğini söyleyerek onları oyalar. Gündüzleri dokuduğu kumaşları geceleri sökerek zaman kazanmaya çalışır. Kılık değiştirip kendisini Odysseus'un eski bir arkadaşı olarak tanıtan Athena'nın gelişi Penelophe'yi büyük ölçüde rahatlatır. Athena Telemakhos'a, babasını araması için yola çıkmasını salık verir. Athena'nın da onunla birlikte çıktığı bu yolculuk, Penelophe'nin kararını daha da geciktirmesini sağlar. Penelophe ile evlenmek isteyenler çok öfkelenerek, döndüğü zaman Telemakhos'u öldürmeyi planlarlar.
Yunanistan'ı baştan başa dolaşan Telemakhos, sonunda Truva Savaşı'nın çıkmasına neden olan Helen'in kocası Sparta Kralı Menelaos'tan Odysseus'un bir ada da Kalypso'nun yanında olduğunu öğrenir. Oysa tam bu sırada tanrılar Kalypso'nun Odysseus'u özgür bırakmasına karar vermişlerdir. Odysseus Kalypso'nun yardımıyla bir sal yapıp denize açılır, ama Poseidon'un nefreti bir kez daha felaketine neden olur. Deniz tanrısı, bir fırtınayla salı batırır. Odysseus boğulmaktan kurtulur ve yüzerek bir adaya çıkar. Adanın kralı olan Alkinoos'un kızı Nausikaa Odysseus'u bulur ve ona yardım eder. Bu arada ona gönlünü kaptıran ve orada kalması için yalvaran Nausikaa, Odysseus'u alıp babasının sarayına götürür. Odysseus, Kral Alkinoos'a ve bütün saraylara bu adaya ayak basıncaya kadar başından geçenleri anlatır.
Odysseus, Truva Savaşı'ndan sonra İthake'ye dönmek için gemisine binip yola çıktığını, ama çok geçmeden sert bir fırtına yüzünden Lotophagoi (Lotus Yiyenler) ülkesine sürüklendiğini anlatır. Bazı denizciler orada Lotus'un meyvesini yedikleri için yolculuğun amacını unutur, arkadaşlarını bile tanımazlar. Odysseus onları zorla gemilere bindirip yeniden yola çıkarır. Derken dev soyundan, tepegöz yaratıklar olan Kikloplar'ın yaşadığı bir adaya çıkarlar. Orada, Polyphemos adlı dev Odysseus'un altı arkadaşını öldürerek yer, ama dev uyurken Odysseus bir sopayla onun gözünü kör ederek kaçmayı başarır.
Polyphemos'un elinden canlarını kıl payı kurtardıktan sonra rüzgarlar tanrısının adasına varırlar; tanrı onlara, dönüş yolculuklarını engelleyebilecek bütün rüzgarların içinde hapis tutulduğu bir torba verir. On gün sonra tam İthake'ye yaklaşırken, meraklarını yenemeyen tayfalar Odysseus uykudayken, içinde ne olduğunu görmek için torbayı açınca, ne kadar rüzgar varsa dışarı çıkar ve korkunç bir fırtına kopar. Gemiler İthake'den çok uzaklara sürüklenir. Çok geçmeden de Laistrygon adlı dev yamyamların yaşadığı bir ülkeye varırlar. Yamyamların saldırısına uğrayan gemicilerden yalnızca Odysseus'un gemisindekiler canını kurtarabilir. Kalan bu tek gemideki denizciler, acı ve umutsuzluk içinde, tanrıça Kirke'nin yaşadığı adaya varırlar. Büyücü olan Kirke, sarayında düzenlediği şölene çağırdığı denizcilerin çoğunu domuza dönüştürür. Ne var ki, Odysseus Tanrı Hermes'in verdiği sihirli bir otun yardımıyla onların imdadına yetişir. Kirke de büyüyü bozmaya razı olur. Odysseus ile arkadaşları bir yıl Kirke'nin sarayında kalırlar. Ama sonunda İthake'ye dönme istekleri ağır basar ve yeniden denize açılırlar. Ancak önce İthake'ye değil, bilge kahin Teiresias'ın ruhuna akıl danışmak için ölüler ülkesine yola çıkarlar. Teriesias, Odysseus'u yolculuk sırasında karşısına çıkacak tehlikelere karşı uyarır, bunlarla başa çıkabilmesi için öğütler verir.
Gerçekten de serüvenler birbirini kovalar, ama Odysseus hepsinden de sağ çıkmayı başarır. Şarkılarıyla erkekleri sarhoş edip ölüme sürükleyen güzel sesli Sirenler'in tehlikeli büyüsünden kurtulduktan sonra bir yanda canavar Skylla'nın, öte yanda Kharybdis anaforun bulunduğu boğazı da sağ salim geçer. Sicilya kıyılarına çıktıklarında Odysseus arkadaşlarını koyun ve sığır sürülerine dokunmamaları için uyarırsa da, onlar bu uyarıya kulak asmaz. Ne var ki, kesip yedikleri koyunlar gerçek ve Işık Tanrısı Apollon'un malıdır ve Apollon onları tam adadan ayrılırken korkunç bir fırtınayla cezalandırır. Gemi bir yıldırımla paramparça olur, tayfaların tümü boğulur. Tek başına kurutulan Odysseus dokuz gün denizle boğuştuktan sonra bu günkü Malta Adası olduğu sanılan, Kalypso'nun yaşadığı adada karaya çıkar.
Bu acılı öyküden Kral Alkinoos öyle duygulanır ki,yurduna geri dönebilmesi için Odysseus'a hem bir gemi, hem de tayfa verir. Bu kez Odysseus sağ salim İthake'ye varır. Derin bir uykudayken dost denizciler onu yavaşça kumun üzerine yatırırlar. Uyanınca Athena ona Penelophe ile evlenmek isteyenlerden söz eder ve Telemakhos'u öldürmeyi planladıklarını anlatır. Tanınmasın diye Odysseus'u dilenci kılığına sokar ve ona yardım etmesi için gizlice Telemakhos'u getirir. Yalnızca Telemakhos ve sadık bir uşak Odysseus kim olduğunu bilmektedir. Odysseus ne yapacaklarını planlarken hep birlikte uşağın kulübesine sığınırlar. Penelophe'yle evlenmek isteyenler, Odysseus'u dilenci sanarak kendi sarayında aşağılarlar.
Penelophe sonunda,her kim Odysseus'un büyük yayını germeyi başarırsa onunla evlenebileceğini söyler. Herkes dener, ama bu işi kolayca başaran hala dilenci kılığındaki Odysseus olur. Üzerindeki yırtık pırtık giysileri atınca kim olduğu ortaya çıkan Odysseus, Telemakhos'un yardımıyla, Penelophe ile evlenmek isteyenleri birer birer öldürür. Penelophe'nin bile tanımakta güçlük çektiği Odysseus'un çilesi son bulur, karısına ve evine kavuşur..
Henüz ilk sayfayı bitirdim ve okudukça büyülendim. Emeğine sağlık penelope .Bu site bağımlılık yapmaya başladı. Eyvah işler kalıyor kalkıp biraz günlük yaşama döneyim yoksa evde her şey aksıyacak.:D
odysseus35
14-02-2013, 14:51
Penelophe bir gün bir uçuruma sürüklemiş Odysseus'u.. O'na ait ne varsa silmiş atmış hayatından.. Aralarındaki tek bağ, o uçurumun kenarıydı artık.. Penelophe kendisinden çoktan vazgeçtiği için, vazgeçmek zorundaydı Odysseus. Kendisini bu denli sevdiğini söyleyen, o sadakat timsali kadının neden böyle davrandığını anlamaya çalışmış yıllarca.. ne kendisini o uçurumdan aşağıya atabilme cesaretini bulabilmiş kendinde, ne de Penelophe gelip itmiş kendisini.. ara sıra uzaktan yüzünü gösterip, usulca kaybolup gider olmuş, gecenin karanlığı içersine, ardında sessiz ve derin bir sızı bırakarak..
odysseus35
08-02-2014, 02:24
Küçük Yeşil Kurbağa ve Zar...
Asıl kaybettiği; hayatında bir kere yakaladığı insan olma şansıydı ve bu yüzdendi bütün hayal kırıklığı, belki de hırçınlığı...
Zamanın zorlayıcılığını gözleri göremezdi ve kulakları duyamazdı artık, bu yüzden Küçük Yeşil Kurbağa prense dönüşemedi!
Mutlu değildi evinde ama biliyordu oraya ait olduğunu... R.E.
belki de bu yüzden suretine razı geldi, aslını yitirmişti çünkü...
odysseus35
15-04-2014, 08:48
..ve Odysseus diyordu ki : "aslında o soğuk taşa kazılan; kalbimde, düşümde, içimdesin de geçen sendin..
odysseus35
24-05-2014, 11:41
ve aslında bana geldiğin ilk günün yıl dönümüydü, son hareketin..
kurdelelikedi
20-04-2015, 14:53
bugun sans eseri yabanci bir web sayfasinda ilginc bir mitolojik hikayeye rastladim, cok hosuma gitti, agac dostlariyla da paylasmak istedim. orijinali ingilizce oldugu icin direkt olarak kaynak vermiyorum fakat en azindan cevirerek buraya kazandirayim dedim.
amerikan yerlileri arasinda hastaliklar ile ilgili nesilden nesile gecen bir inanis/anlati.
insanlarin zulmunden bunalan hayvanat alemi bir gece yarisi ormanin kiyisindaki ucurumun kenarinda bulusmus. gececi hayvanlar asagidaki ormanlik alanda saklanirken gunduzculer ay isigindaymis.
hayvanlar diyorlarmis ki, insanlar dogaya verdiklerinden cok dogadan aliyorlar. hatta bazen sadece zevk icin bizleri olduruyorlar. etimizi yemeyip les olarak atip, bazen derimizi bazen de tuyumuzu caliyorlar.
gece boyunca her hayvan derdini anlattikca, insanlar her dertli hayvanin derdinden lanetlenmis, her konusan hayvan insan soyuna yeni bir hastalik salmis.
gece boyunca etraftaki bitkiler, agaclar hayvanlari dinlemisler, ne kadar onlara hak verseler de insanlara uzulmusler ve yardim etmeye karar vermisler. bazi bitkiler belli bir hastaliga iyilestirmeye gonullu olmus, bazilari baska bitkilerle biraraya gelerek yardim etmek istemis, bazilari ise birden fazla illete care olmus.
nebil1505
27-03-2016, 12:49
Yazılan mitolojik hikayeler çok güzel. Çok sağol Penelophe. Bize tekrarda bu mitolojik olayları hatırlattığın için.
vBulletin® v3.8.5, Copyright ©2000-2025, Jelsoft Enterprises Ltd.