PDA

View Full Version : Topraksız tarım hakkında endişeler




vetman996
06-11-2013, 22:40
Sayın Leventali Bey merhaba.

Azminize hayranım. Çok güzel bir çalışma sergiliyorsunuz.

#91 (http://www.agaclar.net/forum/1214539-post91.htm). mesajınızdaki konu mankenini görünce içimden yazmak geldi: Topraksız tarımda içimi kemiren, uykularımı kaçıran, uzun zamandır yazıp yazmamakta tereddüt ettiğim bir konu var. Buraya yazmamın sebebi ise sizin azminizle bir sinerji oluşturabilir miyiz? düşüncesi. Bir çok dostum yazdıklarıma tepki verecek ama gerçekleri yazmak zorundayız

Ben kısaca şöyle özetleyeyim: Yıllardır zihnimde zirai ilacın en az seviyede kullanıldığı ve verimin yüksek olduğu topraksız tarımla ilgili iş yapma fikri vardı ve geçtiğimiz yıl bunu hayata geçirerek topraksız tarım Ar-Ge serası kurduk ve çilek üretmeye başladık.

Küçük oğlum topladığımız çileklerden yedikten sonraki günün sabahı yüksek ateş ve boğaz enfeksiyonu olmuş şekilde uyandı. Bu bir kaç kez tekrar etti. Alerji olabilir düşüncesindeydik. Fazla üzerinde durmadık.

Bir ara uzman doktor arkadaşımla sohbetim esnasında zirai ilaç kullanmadan çilek ürettiğimizden bahsettim. Kendimce çok iyi bir iş yapıyordum. Besin olarak ne kullandığımı sordu. Ben de besin eriğinde kullandığımız gübrelerin ismini verdim.

Doktor Bey:"bu gübre bomba yapımında kullanılır, bunun vücuda şu zararı vardır, bunun bu zararı vardır. Toprakta bunlar biraz elimine edilebiliyor ama topraksız tarımda direk bitki üzerinden insan vücuduna geçiyor." deyince bir anda sesim kesildi.

Bir TV programında organik gübre konusunda uzman bir kimyagerin (Sn. Ahmet Arapoğlu) sözleri hala kulaklarımda çınlıyor "Türkiye'nin belirli bölgelerinden Amerika'daki bir üniversiteye toprak numuneleri götürdük ve analiz ettiler. Aşırı kimyasal gübre kullanıldığı için yakında Türkiye'de kanser patlar dedi Amerikalı onkolog profösör"

Değerli dostum; hoşumuza gitse de gitmese de bunlar gerçekler. Topraksız tarımda zirai ilaç kullanılmıyor diye çok ilgimi çekmişti ama kimyasal gübrelerin bu denli zararını bilmiyordum.

Topraklı tarımda kimyasal gübreleri toprağın bir nebze de olsa tolere ettiğini ama topraksız tarımda bunun daha vahim sonuçları olduğunu duyunca topraksız tarımın organik olarak yapılabilirliği üzerinde sinerji oluşturmamız gerektiğine inanıyorum.

Bir kaç üniversiteye yazdım ama henüz gelen bir sonuç yok. Aklıma doktora yapmaya başladığım ama doktoranın bana fazla bir katkısı olmayacağını anlayarak bıraktığım yıllar geldi. Yani üniversitelerin kendine hayrı yok.

Kıymetli dostum, dikkat ettiniz mi Kudret Hocanın topraksız tarımda yetiştirdiği limonun içindeki çekirdekler tekrar filizlenmiş. İşte bunlar bile topraksız tarımda kullandığımız gübrelerin sonucu.

Hatta konusunda uzman bir dost bu kimyasal gübrelerin kişinin DNA'sını bile bozduğundan bahsetti. Ne derece doğrudur bilemiyorum.

Şu üç günlük dünyada kimyasallarla beslenmek yerine doğallarla beslenmeyi seçmeliyiz. Gelecek nesilleri sağlıklı yetiştirmek üzerimize düşen bir görev. Bu nesli sağlıklı yetiştirmek için doğal topraksız tarımın yapılabilirliğini gösterebiliriz düşüncesindeyim. Siz ne dersiniz?

Selamlar... Saygılar...




leventali
07-11-2013, 01:33
Merhaba Sayın Vetman996

Öncelikle söylemeliyim ki, endişelerinizin tamamına katılıyorum. Bu konuda aşırı bir bilgim yok. Araştırmam da yok. Ama görünen bir şey var ki rakamlar. Bu rakamlar öyle böyle rakamlar da değil. Avrupa'nın, ABD'nin yüzde 90'ların üzerinde topraksız tarımı yapıyor olmaları. Buna rağmen içimi kemiren bir kuşku yok mu? Var!

Kendi çapımda yaptığım araştırmalar gösteriyor ki, bu iş amatörlerin işi değil. Zira bu hazırlanan besin eriyiklerindeki maddelerin bir çoğu masum değil. Hatta kimisi ürkütücü bile. O yüzden çok ciddi bir labaratuvar ortamında, ciddi kontroller yapılabilen bir yapıda bu endişelerimizin giderilebileceğine inanıyorum. Zira aldığımız en basit ağrı kesiciler de bile, hatta çocuklarda kullandığımız ateş düşürücülerin prospektüsünü okusanız vermezsiniz bile, insan bedenine zararlı onlarca madde mevcut.

Ve topraklı tarımdaki toprağın elimine etkisi: Topraklı tarımda kullanılan kimyasalları, zehirli ilaçları bildikçe ve Çukurova gibi çalıyı dikseniz ağaç olan yapının artık ekin kaldıramaz hale geldiğini görünce ve topraksız tarımla mukayese edince şunları söylemek geliyor içimden:

Topraklı ya da topraksız fark etmeksizin bilinç ve de Allah korkusu.

Sizi ve kendimi bir parça rahatlatmak adına marulların hasadından önce bir tanesini mutlaka laboratuvara göndereceğim. Aslında bunu daha sonra paylaşmak istiyordum ama madem yeri geldi söyleyelim. Sonuçlarını da burada yayınlayacağım ki bu konuda gerçekten çok bilgili üye arkadaşlarımız var ve bu konu tartışılmalı.

Bu konu sadece sizi ya da beni de düşündürmüyor. Dünyada bunun geniş tartışmaları yapılmış ve hala yapılıyor. Organik tarım için de aynı tartışmalar yapılıyor. Zira bunca hava kirliliğinde ne derece organik olabiliriz? Günde üç kez arabalarla ilaçlanan mahallede organik tarım yapabilir miyiz?

Buraya yazdıklarımdan topraksız tarımı savunuyor gibi bir durum çıkmasın. Çünkü bırakın topraksızını, topraklı bir tarım tecrübem bile olmadı. Yazım baki kalacak. Takriben 1 yıl sürecek çalışmalarımı bu başlıkta paylaşacağım. Topraksız tarımda böyle bir sakıncayı görürsem de bunu da yazarım. Zira bu işi ticari olarak yapmayı, en azından şimdilik, düşünmüyorum.

Ama şunu bir, iki ayda çok iyi anladım ki topraksız tarım amatör işi değildir. Çünkü amatörce başladığım bu işte ki halen amatörce devam ediyorum, edindiğim tecrübeler bu işin öyle anlatıldığı kadar kolay olmadığı, en az topraklı tarım kadar uğraştırıcı, zahmetli olduğu ve hatta ondan daha fazla insanı yorduğu bir gerçek. Çünkü birçok teknik bilgi istediği gibi çok da aşina olamayacağımız konularda (kimya, biyoloji vs.) da bilgi sahibi olmamızı gerektiriyor. Topraklı tarıma nazaran bir o kadar da bütçe istiyor. Yani hep istiyor. 10 kilo domatesi 1 milyara yiyorsunuz. Çünkü bir sürü elektronik ıvır zıvır almak zorundasınız.

Yani teoride amatörce de yapılabilir görünse de pratikte öyle olmuyor.

Bitki hastalıklarıyla ilgili bir araştırma yapıyordum. Tarım bakanlığının pdf dosyası çıktı önüme. Şu hastalıkta şu ilaç verilir diye bir tablo yapmışlar. Tablonun dipnotunda şöyle yazıyordu:

Kırmızı işaretliler AB ülkelerine ihraç ediyorsanız kullanılmamalı
Mavi işaretliler ABD'ye ihraç ediyorsanız kullanılmamalı
Sarı işaretliler Rusya'ya ihraç ediyorsanız kullanılmamalı

(Renklerin sırasından emin değilim)

Şimdi bu yazı Türkiye Cumhuriyeti Devleti Tarım Bakanlığı'nda kullanılıyorsa internet sayfasında vah benim ülkemin insanlarının haline. Demek ki daha neleri neleri yiyoruz? Yani koskoca bakanlık diyor ki, "Ey Türk Milleti. Bak sen bu üç ülkenin insanından daha değersizsin."...

Devlet eliyle millet zehirlenir mi arkadaş. Konu çok saptı ama bu yazıyı okuyunca kendimi çok kötü hissettim.

Konu sapmadan Sayın Vetman, inanın bende endişeliyim. Bu endişeyi gidermenin de tek yolu, hasattan önce bir kaç ürünü laboratuvara göndermek.

Şu gerçeğin altını da ısrarla çizmek istiyorum. İstiyorum ki, bu işe heveslenmiş arkadaşların hevesini kırmamak adına. Tarımla uğraşın. Topraklı ya da topraksız. Yer, mekan sorununuz varsa topraksız yoksa topraklı ama uğraşın.

Sayın Vetman,Uyarınız, öneriniz ve ilginiz için ayrıca teşekkür ederim. Bir hususun da ayrıca sizin vesileniz aracılığıyla altını çizmek istiyorum. Ben, okumuş, araştırmacı, ilmi, bilmi, fenni seven, okuduğunu anlayan birisi olarak artık tvlerdeki boy gösteren profesörlerin hangisine inanacağımı şaşırmış durumdayım. İnanın bana artık hiç birinin söylediğine inanmıyorum.

İnandığım tek şey var. Bedenimin sesini dinliyorum. Canım şeker istiyorsa yiyor, tuz istiyorsa yiyorum. İstemediğinde aklıma bile gelmiyor. Acıktığım zaman yiyorum ve canım ne isterse. Susazdığım zaman su içiyorum.

Şeker yeme diyene de tuz kullanma diyene de günde şu kadar su tüketeceksiniz diyene de inanmıyorum zira hep bir birlerini yalanlayıp duruyorlar.

Hz. Muhammed'e sormuşlar:
- bir hususu Allah'ın emredip emretmediğini nasıl anlayacağız?
Hz. Muhammed:
- İnsan aklına uymayan hiç bir şeyi Allah emretmemiştir.

Son cümlenizdeki önerinize gelince. Neden olmasın efendim, zevkle. Siz önerin, yardımcı olun bir bölümü de ona ayıralım. Onu da öğrenelim. Zaten laboratuvardan olumsuz bir sonuç çıkarsa döneceğimiz nokta orası olacağından, bir ucundan başlamış oluruz.

vetman996
07-11-2013, 06:41
Merhaba Sayın Vetman996

Öncelikle söylemeliyim ki, endişelerinizin tamamına katılıyorum. Bu konuda aşırı bir bilgim yok. Araştırmam da yok. Ama görünen bir şey var ki rakamlar. Bu rakamlar öyle böyle rakamlar da değil. Avrupa'nın, ABD'nin yüzde 90'ların üzerinde topraksız tarımı yapıyor olmaları. Buna rağmen içimi kemiren bir kuşku yok mu? Var!

Kendi çapımda yaptığım araştırmalar gösteriyor ki, bu iş amatörlerin işi değil. Zira bu hazırlanan besin eriyiklerindeki maddelerin bir çoğu masum değil. Hatta kimisi ürkütücü bile. O yüzden çok ciddi bir labaratuvar ortamında, ciddi kontroller yapılabilen bir yapıda bu endişelerimizin giderilebileceğine inanıyorum. Zira aldığımız en basit ağrı kesiciler de bile, hatta çocuklarda kullandığımız ateş düşürücülerin prospektüsünü okusanız vermezsiniz bile, insan bedenine zararlı onlarca madde mevcut.

Ve topraklı tarımdaki toprağın elimine etkisi: Topraklı tarımda kullanılan kimyasalları, zehirli ilaçları bildikçe ve Çukurova gibi çalıyı dikseniz ağaç olan yapının artık ekin kaldıramaz hale geldiğini görünce ve topraksız tarımla mukayese edince şunları söylemek geliyor içimden:

Topraklı ya da topraksız fark etmeksizin bilinç ve de Allah korkusu.

Sizi ve kendimi bir parça rahatlatmak adına marulların hasadından önce bir tanesini mutlaka laboratuvara göndereceğim. Aslında bunu daha sonra paylaşmak istiyordum ama madem yeri geldi söyleyelim. Sonuçlarını da burada yayınlayacağım ki bu konuda gerçekten çok bilgili üye arkadaşlarımız var ve bu konu tartışılmalı.

Bu konu sadece sizi ya da beni de düşündürmüyor. Dünyada bunun geniş tartışmaları yapılmış ve hala yapılıyor. Organik tarım için de aynı tartışmalar yapılıyor. Zira bunca hava kirliliğinde ne derece organik olabiliriz? Günde üç kez arabalarla ilaçlanan mahallede organik tarım yapabilir miyiz?

Buraya yazdıklarımdan topraksız tarımı savunuyor gibi bir durum çıkmasın. Çünkü bırakın topraksızını, topraklı bir tarım tecrübem bile olmadı. Yazım baki kalacak. Takriben 1 yıl sürecek çalışmalarımı bu başlıkta paylaşacağım. Topraksız tarımda böyle bir sakıncayı görürsem de bunu da yazarım. Zira bu işi ticari olarak yapmayı, en azından şimdilik, düşünmüyorum.

Ama şunu bir, iki ayda çok iyi anladım ki topraksız tarım amatör işi değildir. Çünkü amatörce başladığım bu işte ki halen amatörce devam ediyorum, edindiğim tecrübeler bu işin öyle anlatıldığı kadar kolay olmadığı, en az topraklı tarım kadar uğraştırıcı, zahmetli olduğu ve hatta ondan daha fazla insanı yorduğu bir gerçek. Çünkü birçok teknik bilgi istediği gibi çok da aşina olamayacağımız konularda (kimya, biyoloji vs.) da bilgi sahibi olmamızı gerektiriyor. Topraklı tarıma nazaran bir o kadar da bütçe istiyor. Yani hep istiyor. 10 kilo domatesi 1 milyara yiyorsunuz. Çünkü bir sürü elektronik ıvır zıvır almak zorundasınız.

Yani teoride amatörce de yapılabilir görünse de pratikte öyle olmuyor.

Bitki hastalıklarıyla ilgili bir araştırma yapıyordum. Tarım bakanlığının pdf dosyası çıktı önüme. Şu hastalıkta şu ilaç verilir diye bir tablo yapmışlar. Tablonun dipnotunda şöyle yazıyordu:

Kırmızı işaretliler AB ülkelerine ihraç ediyorsanız kullanılmamalı
Mavi işaretliler ABD'ye ihraç ediyorsanız kullanılmamalı
Sarı işaretliler Rusya'ya ihraç ediyorsanız kullanılmamalı

(Renklerin sırasından emin değilim)

Şimdi bu yazı Türkiye Cumhuriyeti Devleti Tarım Bakanlığı'nda kullanılıyorsa internet sayfasında vah benim ülkemin insanlarının haline. Demek ki daha neleri neleri yiyoruz? Yani koskoca bakanlık diyor ki, "Ey Türk Milleti. Bak sen bu üç ülkenin insanından daha değersizsin."...

Devlet eliyle millet zehirlenir mi arkadaş. Konu çok saptı ama bu yazıyı okuyunca kendimi çok kötü hissettim.

Konu sapmadan Sayın Vetman, inanın bende endişeliyim. Bu endişeyi gidermenin de tek yolu, hasattan önce bir kaç ürünü laboratuvara göndermek.

Şu gerçeğin altını da ısrarla çizmek istiyorum. İstiyorum ki, bu işe heveslenmiş arkadaşların hevesini kırmamak adına. Tarımla uğraşın. Topraklı ya da topraksız. Yer, mekan sorununuz varsa topraksız yoksa topraklı ama uğraşın.

Sayın Vetman,Uyarınız, öneriniz ve ilginiz için ayrıca teşekkür ederim. Bir hususun da ayrıca sizin vesileniz aracılığıyla altını çizmek istiyorum. Ben, okumuş, araştırmacı, ilmi, bilmi, fenni seven, okuduğunu anlayan birisi olarak artık tvlerdeki boy gösteren profesörlerin hangisine inanacağımı şaşırmış durumdayım. İnanın bana artık hiç birinin söylediğine inanmıyorum.

İnandığım tek şey var. Bedenimin sesini dinliyorum. Canım şeker istiyorsa yiyor, tuz istiyorsa yiyorum. İstemediğinde aklıma bile gelmiyor. Acıktığım zaman yiyorum ve canım ne isterse. Susazdığım zaman su içiyorum.

Şeker yeme diyene de tuz kullanma diyene de günde şu kadar su tüketeceksiniz diyene de inanmıyorum zira hep bir birlerini yalanlayıp duruyorlar.

Hz. Muhammed'e sormuşlar:
- bir hususu Allah'ın emredip emretmediğini nasıl anlayacağız?
Hz. Muhammed:
- İnsan aklına uymayan hiç bir şeyi Allah emretmemiştir.

Son cümlenizdeki önerinize gelince. Neden olmasın efendim, zevkle. Siz önerin, yardımcı olun bir bölümü de ona ayıralım. Onu da öğrenelim. Zaten laboratuvardan olumsuz bir sonuç çıkarsa döneceğimiz nokta orası olacağından, bir ucundan başlamış oluruz.
Sayın Hocam,

Hemen altını çizerek belirteyim. Konunun Topraklı Tarım/Topraksız Tarım kıyaslaması boyutuna indirgenmesini hiç istemem.

Topraklı Tarımda kullanılan zirai ilaç zehirlerini Topraksız Tarımda en az miktarda kullanıyorsunuz veya kullanmanıza gerek kalmayabiliyor. Örneğin yabancı ot ilaçlarını.

Benim yazmaya çalıştığım "topraksız tarımı kimyasal gübre kullanmadan yapamazmıyız."

Topraksız tarım yapan bir dostun paylaşımları arasına topraklı tarımı savunan yazı yazıp saygısızlık yapamam. Böyle bir anlaşılma varsa düzeltmek isterim.

Konu buraya gelmişken hemen belirteyim. Ben topraksız tarımdan yanayım ve bunun kimyasal gübre kullanılmadan yapılabileceğini düşünüyorum.

Her şey gönlünüzce olsun efendim...

Selamlar... Saygılar...

ankafar
07-11-2013, 08:07
Yeniden merhabalar,


Topraklı ve topraksız arasındaki ilginç fark gözler önünde. Elbette lezzet kıyaslaması da yapılacak ve buraya yazılacak.

Lütfen yetiştirenler bilgi verirse sevinirim. Marullar 18. günü buldu. 1.2 EC devam ediyordum. Sitede daha önce ekenleri okuyorum 2 EC, 2.4 EC ye çıkan bile mevcut. Kaynak taraması yaptım, 1.2 ile 2.2 arasında. Değişik dönemlerde oynanıyor.

Bende sistem EC'sini (yani marul sabit EC sini) dün gece itibariyle 1.4'e çıkardım. İki gündür su tüketimi de EC tüketimi de arttı. 10 gün içerisinde gün gün yavaş yavaş EC'yi artırmayı düşünüyorum. Gerçi gelişimleri gayet iyi. Ama sanki büyümelerinde bir duraklama oldu. Çok belirli olmuyor ama bugün sanki biraz daha kendindelerdi.

Sudaki oksijeni artırmak için pompa düzeneğini değiştirdim. İki kanal pompaydı. Birini sulamaya diğerini de suyu yukarıdan depoya düşürerek oksijen sağlamaya ayırdım.

Bir de burası önemli, daha önceki sistemde her bir kanal 2 boruyu besliyordu ve çok hızlı akıyordu. EC tüketimleri gayet düşüktü. Günlük 20-30 ml civarında. Yeni sistemde damlama spagatti borusu diye anılan 3 mm'lik boruyu, damlama borusuna bağlayarak suyu tek kanaldan 4 boruya dağıttım. Dolayısıyla su daha yavaş akmaya başladı. Yani akıntı daha yavaş. Öyle ki pompayı durdurduğumda fazla bir su gelmiyor borulardan. EC tüketimi 100-130 ml ye yükseldi. Oysa eski sistemde neredeyse 50-60 lt su boşalıyordu depoya pompayı durdurduğumda.

Bir de iki gündür güneş çok keskin ve yakıcı görünmediği için jütü aşağı indirdim.

Şimdi burada şöyle bir durum var. İki değişikliği de aynı gün yaptığımdan dolayı çok da kesin sonuçlar olmayacak:

1- EC değeri 1.4'e çıkartıltıktan sonra beslenmeye hız verdiler ve EC tüketimleri arttı.
2- Su akıntısı yavaş olduğundan beslenmeyi daha rahat yapabiliyorlar.
3- %50'lik jüt ışık eksikliği yaratıyor besin almaları yavaşlıyor. jüt kalkınca beslenme hızlandı.
4- Her üçünün de etkisi olabilir.

Gelişimleri gayet iyi gidiyordu ise bu değişikliklerin nedeni nedir diye sorabilirsiniz. Daha önce de sormuştum, EC 1.2 başlayıp hasada kadar 1.2 mi gideceğiz diye. Kimse cevap vermedi. Araştırmalarımda da ne ararsanız var. Dün yurtdışı bir kaç kaynaktan detaylı anlatımları okuduğumda fidenin ilk ekim ve gelişim sürecinde 1.2 ile başlıyorlar ve bitki büyümesine göre 4 ayrı aşamaya kadar getiriyorlar EC'yi. Bu aşamalarda EC miktarlarını marulun cinsine göre belirlediklerini belirtiyorlar. 1.2 ile 2.2 ve hatta 2.4. Besin eriyi formüllerini de vermişler. Şu an öğrenmeye zaman ayırmayı düşünmediğim için o bölümle ilgilenmedim. Ancak, bir gelişme durgunluğu hissettim, eski hızlarında büyümüyorlardı. Duraklama dönemine girdiler. Ve 1.2'den 1.4 de çıkarmaya karar verdim. 130 ml besin eriyiği tüketmişler bugün. Bende şaşırdım.

Bu besin tüketiminin nedeni yapmış olduğum pompa düzeneği değişikliği de olabilir. Depodaki su yeniden depodaki suya yukarıdan dökülüyor. Acaba herhangi bir kimyasal bu esnada uçup, EC değerini mi düşürüyor?

Bu konularda yorum yapacak arkadaşlara şimdiden teşekkür ederim.

Bu arada soru sormak isteyen arkadaşlardan ricam, özelden mesaj atmak yerine buraya direk yazarlarsa, konuyu okuyan arkadaşlara da bir faydamız olur, belki bizim yanlış bildiğimiz bir hususu buradan bilgili bir arkadaş düzeltebilir ve daha uygun olur kanısındayım. Bu mesajım bana özelden mesaj atmayın anlamında değildir lütfen doğru anlaşılsın.

Çok sık ölçüm yapıyorum. Bazan günde 4-5 kez. Bunun ne derece doğru olduğunu bilemiyorum. Yani bu ölçümlerde su eksilmelerini tamamlıyor, EC eksilmelerini besinle tamamlıyor PH yükselmişse düşürüyorum. Bunun sık yapılmasının doğru olup olmadığı konusunda emin değil ama bazı kaynaklar EC değişikliklerini bitkiye hissettirmeyin anlamında açıklamalar yapmışlar. Yani EC sık değişiklik gösteriyorsa sık kontrol edilmesini, yavaş hareket ediyorsa seyrek kontrol ve tamamlama yapılmasını öneriyor. Okuduğum kaynakların bir çoğu yabancı. Marul ile ilgili olanlardan önemli gördüğüm bölümlerini ve kaynağın kendisini toplu olarak bir süre sonra buradan yayınlayacağım.

Ne yazık ki her konuda olduğu gibi bu konuda da bir tarama yaptığınızda binlerce belki on binlerce yabancı kaynak bulabiliyorsunuz, yerli kaynaklar ise birkaç profesörün kitaplarında kalmış.

Sadece bu yüzden bile Agaçlar.Net'i kuranlar, bu güne getirenler, amatörce gibi yapılan ki bana kalırsa bir çoğu son derece profesyonel, çalışmaları yapanlar Türk tarım tarihinde önemli bir yere sahip olacaklardır.

Çok sık ölçüm yapıyorsanız ölçü aletlerinizin dijital olmasında fayda var. PH metreyi dijital sipariş ettim. Hediye geleceği için marka modelini bilmiyorum.

EC metreyi Kudret Bey'den getirtmiştim. Analog. Son derece kullanışlı. El emeği, göz nuru. Ellerine sağlık. Bir üst modelini, değerleri dijital olarak veren, bekliyoruz. Birden fazla farklı besin deposu ölçümleri sık yapıldığında bayağı zorlanıyor insan. Ama dijitalleri bile arada bir doğruluğunu kontrol etmek için edinilmesi gerek bir cihaz olduğu kanısındayım.

Saygı ve sevgilerle...

Merhabalar,

Öncelikle çalışmalarınızda başarılar dilerim gayet güzel gidiyor gibi geliyor.

Sorulara gelince,

Howard Resh solusynunu kullanırsanız eğer kendisi der ki; EC genel olarak 1.5-2.0 arasında kalır pH ise 5.5 gibi olur bu değerler iyidir. Yani ec değerinizi arttırabilirsiniz burada belirtmeniz gereken büyük olasılıkla musluk suyu kullanıyorsunuz ve bu suyun ec değerini belirtmemişsiniz. Örneğin normal suyun ec değeri 0.8 ise ve bunu 1.2 ye çıkartıyorsanız biraz düşük gelir. EC değeri 0 a yakın su kullanmak gerekli tabi ancak bulunması zor malum.

Depoya yukarıdan dökülme olayı güzel bir uygulama buharlaşan kimyasal olmaz ve oksijen girmesini sağlar. Biz 10 tonluk depoda bu sistemi uyguluyoruz kötü sonuç yok.

EC düşüşü bu sebepten olmaz büyük ihtimalle suyun akış hızını düşürdüğünüz için bitkiler daha rahat mineralleri çekmeye başladı. Çok hızlı vermeyin suyu yeterli. Bitkiler büyüdükçe marulda kök gelişimi çok olur suyun akışını azaltırlar zaten.

EC ölçümü için çok sık yapmanızda sorun yok aslında ancak ben kurduğum küçük sistemlerde depoyu doldurup bir kez ölçüm yapıyorum sonra depo bittikçe yapıyorum. Büyük sistemlerde otomazyon mevcut tabi ki. Otomazyon olmayan sistemlere stoklardan belirli ölçülerde alarak su ile sulama tankında açarak kullanıyorum. Siz tahminimce 100 litrelik tank kullansanız 3-5 günde bir suyu yenileme ihtiyacı duyarsınız sadece.

EC metre olayında arada sırada kalibre etmek gerekli yoksa yanlış ölçümler alınmaya başlar. :) sorular ve cevaplar birbirine girmiş olabilir şimdiden kusura bakmayın.

ankafar
07-11-2013, 09:03
Sayın Leventali Bey merhaba.

Azminize hayranım. Çok güzel bir çalışma sergiliyorsunuz.

91. mesajınızdaki konu mankenini görünce içimden yazmak geldi: Topraksız tarımda içimi kemiren, uykularımı kaçıran, uzun zamandır yazıp yazmamakta tereddüt ettiğim bir konu var. Buraya yazmamın sebebi ise sizin azminizle bir sinerji oluşturabilir miyiz? düşüncesi. Bir çok dostum yazdıklarıma tepki verecek ama gerçekleri yazmak zorundayız

Ben kısaca şöyle özetleyeyim: Yıllardır zihnimde zirai ilacın en az seviyede kullanıldığı ve verimin yüksek olduğu topraksız tarımla ilgili iş yapma fikri vardı ve geçtiğimiz yıl bunu hayata geçirerek topraksız tarım Ar-Ge serası kurduk ve çilek üretmeye başladık.

Küçük oğlum topladığımız çileklerden yedikten sonraki günün sabahı yüksek ateş ve boğaz enfeksiyonu olmuş şekilde uyandı. Bu bir kaç kez tekrar etti. Alerji olabilir düşüncesindeydik. Fazla üzerinde durmadık.

Bir ara uzman doktor arkadaşımla sohbetim esnasında zirai ilaç kullanmadan çilek ürettiğimizden bahsettim. Kendimce çok iyi bir iş yapıyordum. Besin olarak ne kullandığımı sordu. Ben de besin eriğinde kullandığımız gübrelerin ismini verdim.

Doktor Bey:"bu gübre bomba yapımında kullanılır, bunun vücuda şu zararı vardır, bunun bu zararı vardır. Toprakta bunlar biraz elimine edilebiliyor ama topraksız tarımda direk bitki üzerinden insan vücuduna geçiyor." deyince bir anda sesim kesildi.

Bir TV programında organik gübre konusunda uzman bir kimyagerin (Sn. Ahmet Arapoğlu) sözleri hala kulaklarımda çınlıyor "Türkiye'nin belirli bölgelerinden Amerika'daki bir üniversiteye toprak numuneleri götürdük ve analiz ettiler. Aşırı kimyasal gübre kullanıldığı için yakında Türkiye'de kanser patlar dedi Amerikalı onkolog profösör"

Değerli dostum; hoşumuza gitse de gitmese de bunlar gerçekler. Topraksız tarımda zirai ilaç kullanılmıyor diye çok ilgimi çekmişti ama kimyasal gübrelerin bu denli zararını bilmiyordum.

Topraklı tarımda kimyasal gübreleri toprağın bir nebze de olsa tolere ettiğini ama topraksız tarımda bunun daha vahim sonuçları olduğunu duyunca topraksız tarımın organik olarak yapılabilirliği üzerinde sinerji oluşturmamız gerektiğine inanıyorum.

Bir kaç üniversiteye yazdım ama henüz gelen bir sonuç yok. Aklıma doktora yapmaya başladığım ama doktoranın bana fazla bir katkısı olmayacağını anlayarak bıraktığım yıllar geldi. Yani üniversitelerin kendine hayrı yok.

Kıymetli dostum, dikkat ettiniz mi Kudret Hocanın topraksız tarımda yetiştirdiği limonun içindeki çekirdekler tekrar filizlenmiş. İşte bunlar bile topraksız tarımda kullandığımız gübrelerin sonucu.

Hatta konusunda uzman bir dost bu kimyasal gübrelerin kişinin DNA'sını bile bozduğundan bahsetti. Ne derece doğrudur bilemiyorum.

Şu üç günlük dünyada kimyasallarla beslenmek yerine doğallarla beslenmeyi seçmeliyiz. Gelecek nesilleri sağlıklı yetiştirmek üzerimize düşen bir görev. Bu nesli sağlıklı yetiştirmek için doğal topraksız tarımın yapılabilirliğini gösterebiliriz düşüncesindeyim. Siz ne dersiniz?

Selamlar... Saygılar...

Merhabalar Sayın Vetman,

Gerek topraksız tarım gerekse bahçe tarımı yapan biri olarak biraz kişisel görüşlerimi yazmak istedim bu konuda,

Öncelikle topraksız tarımda kullanılan bütün gübreler toprakta bulunan minerallerdir. Bunun farkına varmak lazım zira istediğiniz toprağı analiz ettirin içerisinde azot fosfat potasyum bulunur ve kimyasal olarak bunlar tuz formatında bulunmak zorunda olduğu için koyduğunuz şeyden bir farkı yoktur.

"Doktor Bey:"bu gübre bomba yapımında kullanılır, bunun vücuda şu zararı vardır, bunun bu zararı vardır. Toprakta bunlar biraz elimine edilebiliyor ama topraksız tarımda direk bitki üzerinden insan vücuduna geçiyor." deyince bir anda sesim kesildi."
Bu doktor arkadaşınız ne yazık ki olaya gündüz kadın programlarına katılan doktor gözüyle bakmış. Evet bomba yapımında kullanılan gübre vardır fakat aynı gübre kalp ilacı ve erkeklerde ereksiyon sorununa çözüm olarak başlangıç materyalı olarakta kullanılır yani hangi pencereden baktığınıza göre değişir. Bunun yanında toprakta elemine ediliyor topraksızda direk bitki üzerinden insana geçiyor tabiri cidden komik. Zira elemine edilme dediğiniz şey bunların yapı taşı olarak kullanılmasıdır, yani topraktaki demir de topraksız tarımda kullanılan demir de bitkinin klorofillerindeki heme grubunu oluşturur yani bitki bunları yapı taşı olarak kullanır. Örneğin siz içtiğiniz suyun içerisindeki kalsiyumu kemik, dişlerde yapı taşı olarak kullanırsınız. Yani direk insana geçme yok hatta topraksız tarımda bitkiye özgü formul kullanarak bu gübre kullanımı çok azaltılır malum.

Kıymetli dostum, dikkat ettiniz mi Kudret Hocanın topraksız tarımda yetiştirdiği limonun içindeki çekirdekler tekrar filizlenmiş. İşte bunlar bile topraksız tarımda kullandığımız gübrelerin sonucu. Yok böyle bir şey toprakta da filizlenme meydana gelebilir çok garip bir olay değil. Daha çok zamanla alakalı bir durum.


Hatta konusunda uzman bir dost bu kimyasal gübrelerin kişinin DNA'sını bile bozduğundan bahsetti. Ne derece doğrudur bilemiyorum. Bütün maddeler değil ancak minorları kullanırken dikkat etmek gerekli örneğin molibden tehlikeli bir maddedir ancak normal toprakta da mevcuttur (zaten bu ürünü topraktan çıkartıyorlar). eğer cildinize değdirmezseniz sorun olmaz (ben laboratuvarda çok daha zararlı maddeler kullanabiliyorum ancak ona göre koruma önlemlerimi alıyorum). Şunu iyi tahlil etmek gerek asıl sağlık sorunu bitkilere verilen gübreler(mineraller) değil bitkilere kullanılan pestisit/herbisitlerdir. buda malum topraksız tarımda daha az kullanılır.

Örneğin çilekte toprakta üretim yapanlara bakın hangi kimyasalları kullanıyorlar hayatta çilek yemezsiniz :) Bence yapılması gereken iyi tarım uygulamalarına önem vermek yani ilaçlama yaptıktan sonra o ilacın etkisi gidene kadar kesinlikle satış yapmamak. Ben dalından koparıp yıkamadan yiyemediğim herhangi bir ürünü kimseye satmam

Topraksız tarımda tamamen organik kullanılamaz mı? kullanılabilir ancak neresi farklı olacak bilemiyorum siz zannedersem solucan gübresi üretiyorsunuz peki solucan gübresinin tam olarak içeriğini biliyor musunuz? Basitçe içerik şu şekilde, Şimdi bunları solucanın gübresinden almakla normal olarak vermek arasında ne fark vardır?

• Organic Carbon 20.43 – 30.31 %
• Nitrogen 1.80 – 2.05 %
• Phosphorus 1.32 – 1.93 %
• Potassium 1.28 – 1.50 %
• Carbon : Nitrogen 14-15 : 1 %
• Calcium 3.0 – 4.5 %
• Magnesium 0.4 – 0.7 %
• Sodium 0.02 – 0.30 %
• Sulphur Traces to 0.40 %
• Iron 0.3 – 0.7 %
• Zinc 0.028 – 0.036 %
• Manganese Traces to 0.40 %
• Copper 0.0027 – 0.0123 %
• Boron 0.0034 – 0.0075 %
• Aluminium Traces to 0.071 %
• Cobalt, Molybdenum Present in available form
Bunu yanlış anlamayın bu konuda ki çabanızı ve azminizi çok takdir ediyorum ve destekliyorum. Çok güzel noktalara gidilebilir bu yolla. Günü geldiğinde ben de ne kadar yardımcı olabilirsem olmak isterim size.


Organik olayına gelir isek. Aile olarak örneğin kayısı üretiyoruz ne bir gram gübre ne de ilaç kullanıyoruz. Geçen sene satışımız kg başına 40 kuruştu (o sırada Ankarada satış fiyatı 8 tl idi) bunun tek nedeni düzgün ilaç ve gübre kullanan kişilerin ürünlerinin daha büyük olması daha hoş gözükmesiydi. Yani bizim vatandaş organik organik dese de gidip en ilaçlısını alır ona daha çok para verir. Ne yazık ki piyasa ve talep bu yönde. O zaman üretici ne yapsın? Hem az ürün alacak hem ürününü tehlikeye atacak hem de az para kazanacak nerede bu işin mantığı?

İsmail Karagülle
07-11-2013, 12:10
Ankafar ,
Allah razı olsun .

Sizden önceki değerli arkadaşlarımın yazılarını okuyunca ödüm koptu .

Zira bu işe kafayı takma nedenim bir anda çöktü.

Ne kadar zamandır ve Üstelik İstanbul'da düzenimi bozarak köye gidip kulube ve küçük bir sera yaparak hem zaman hem emek hem para harcayarak hevesle başlayıp mücadele ettiğim bir konu birden çöp oluverdi gözümde .

Ama konunun açılıp irdelenmesi çok da iyi oldu .

Başarılarınızın devamını dilerim .

Hepiniz sağlıcakla kalın

gazeteci28
07-11-2013, 13:50
Sevgili arkadaşlar,
laboratuvar sonuçlarını merakla bekliyorum. bir ara bende yetiştirdiğim ürünleri tahlil ettirmeyi düşünüyordum ama devam etmediğim için vazgeçtim.

laboratuvara göndereceğiniz marulla ilgili iki ayrı örnekleme yapabilir misiniz?
1. örnek: Marulu tezgahtan ayırıp paketleyip göndermek.
2. örnek: Marulu 3-4 gün sade su ile beslemek.

Ürünlerin pazara sürülmeden önce bir kaç gün sade suyla beslendiği yönünde bir bilgi hafızamda var. Bundan amaç bitkideki nitrat birikmesini gidermek.

kolay gelsin.

Kudret Tezel
07-11-2013, 20:45
Bence amatörce cahilce araştırmalar yapmaktansa üniversite bazında yapılan araştırmalara kulak vermek daha iyi olur kanısındayım.
Lütfen izleyin.topraksız tarım üniversite çalışmaları - YouTube (http://www.youtube.com/watch?v=L8B64-j1ko4)

vetman996
07-11-2013, 22:03
Sayın Leventali Bey merhaba,

Ne demek istediğimi doğru anladığınız için sizi tebrik ediyorum. Yazdıklarımdan başka anlam çıkaran dostlara da hayret ediyorum. Kendilerine yazdıklarımı tekrar okumalarını tavsiye ediyorum.

Herkes işe amatörce başlar. Ama bazıları amatör kalır, bazıları daha profesyonel olur. İnşallah siz profesyonelce çalışmalar yapanlardan olursunuz.

Bir sinerji oluşturmak istedim sadece. Topraklı tarımda doğal gübre kullanılarak bitki yetiştiriliyorsa, topraksız tarımda doğal gübre kullanılarak bitki yetiştirilemez mi? Ana fikir buydu. Ama gördüm ki yazdıklarım bazı dostlarımın ödü koparmış. Bu kadar acımasız olduğum için üzgünüm.

Yıldız Üniversitesiyle ilgili videonun son kısmında "hiç bir gübreleme yapılmıyor" dediğini duydum. Besin eriği içinde kimyasal gübre kullanmıyor olabilirler belki. Ayrıca üniversitenin serasında bilgisayar ortamında hazırlanan besin eriği ile, başka bir amatörün cahilce hazırladığı besin eriği arasında mutlaka fark vardır.

Sayın Gazeteci28 Beyin bahsettiği Nitrat birikmesi mide kanserinin etkeni olduğu bilim adamlarınca bulunmuş. Belki bilim adamları ve onkologlar yanılıyordur. Kimyasal gübreler masumdur. İnsan vücuduna zararı yoktur :))

Selamlar... Saygılar...

leventali
07-11-2013, 22:12
İyi akşamlar,

Sayın Vetman996, sizi, hissiyatınızı,endişenizi, ilginizi doğru anlıyorum. Telaş etmenize gerek yok. Sizlerin yorumları sadece benim için değil, gelecekte bu sayfaları okuyanlar için de değerli bilgiler oluşturacaktır; olumlu ya da olumsuz...
İyi niyetinizden en ufak bir kuşkum yok rahat olun.

Sayın Ankafar, Evet musluk suyu kullanıyorum ve EC si 0.3 ve artık 2-3 gündür marulları 1.4 EC ye yükselttim. PH da 6-6.5 Civarında. Kullandığım solusyonun Howard Resh solusyonu olup olmadığını Kudret Bey açıklayabilir. Zira içeriğini bilmiyorum. Marul için hazırlamış olduğu eriyik.

Kullandığım tank 200 litrelik. Bunun yaklaşık 200 litrelik kısmı dolu. 4 boru mevcut bunlarda da yaklaşık 24'er litre su var ortalama 300 litreye karşılık geliyor toplam su miktarı. Bu su sürekli devirdaim oluyor. 20 gün önceki hazırladığım tanktaki suyu hiç değiştirmedim. Bunun değişme süresi konusunda bilgisi olanlar paylaşırsa sevinirim. Zira forumda bu alanda çalışma yapmış arkadaşlarda da farklı uygulamalar söz konusu.

Yorumlarınız için de ayrıca teşekkür ederim. Bu kimyasallar konusu daha önce de forumda tartışılmış. Hatta yurt dışı kaynaklar da gösterilmiş. Sonuç alınamamış gibi duruyor. Konu ortada kalıyor. Kimse net olarak şöyledir, diyemiyor. Kabul edilebilir değerlere(!) her zaman kuşkuyla yaklaşmışımdır. Hele ki ülkemizde.

Ancak yine karıştırdığım internet ortamındaki bilgiler ışığında topraksız tarımın tercih nedenlerini bir teraziye koyduğunuzda sadece ticari nedenlerden olmadığını da görüyorsunuz. Bilinçli ve teknik yapıldığında daha az kimyasalla ürünü satış durumuna getiriyorunuz. Olumlu olumsuz yönlerini bir tarafa yazdığımızda olumlu yönü oldukça fazla. Belli ki insanların kaygıları net bir şekilde giderilememiş.

Kudret Bey'in vermiş olduğu video linkinde yüzde yüz organik ifadesi kullanılıyor ki, bu organiğin ne olduğu konusunu üniversitenin anlayamamış olduğunu gösterir. Besin eriyikli topraksız tarımın organiklikle alakası olmadığı konusunda dünyada netleşmiş tezler mevcut. Bu tezleri çürütmek adına söylenebilen tek şey "Kimin penceresinden bakacağız? Bahçevanın mı, laborantın mı yoksa çiftçinin mi" diye bilimsel olmayan terimler kullanılıyor. Buna rağmen tartışmanın bitmediği, bitmeyeceği aşikar.

O yüzden amatörce yapılan tüm araştırmaların cahilce(!) olmadığı kanısındayım.

Ancak yine altını çizerek söylüyorum. Türkiye'den giden ihraç ürünleri, özellikle AB ülkelerine, inanılmaz testlerden geçiriliyor. Avrupa yasaları ve Avrupalı bilim adamları bizimkiler kadar esnek değil. Ve Türkiye'den giden ürünlerin, oranını bilemeyeceğim ama, içinde topraksız tarımdan giden ürünler de mevcut.

O yüzden çok da uzak bakmıyorum topraksız besin eriyikli tarıma. Hatta sırf daha az kimyasal kullanılması bile tercih sebebim.

Sayın İsmail Karagülle, Rahmetli Cemil Meriç "Kanevçeler-1" kitabında şöyle diyordu:

Okudukça cahilleştim!

Sizin yazınızı okuyunca yaklaşık üç aydır kaç kez sizin düştüğünüz ruh haline düştüğümü hatırlamıyorum. Sizin bu alanda bulunma sürenizi bilmiyorum ama benim 3 ayda ne kadar çok kaynak taradığımı tahmin bile edemezsiniz. Bir yazı okuyorsunuz yüreğiniz hopluyor, bir yazı okuyorsunuz rahatlıyorsunuz.

Bu işin Türkçesi şu: Bu iş dünyada çok yeni. Yani dünya tarihinde eski diyemeyeceğiniz kadar çok yeni. Elbette yapılan araştırmalardan olumlu ya da olumsuz sonuçlar çıkacaktır. Ve her araştırmacı da kendi tezini savunacaktır. Bu arada da topraksız tarım yoluna durmaksızın, büyüyerek devam edecektir.

Hatalıca hazırlanmış, kriterlerine uygun yapılmayan bir topraksız tarım ürününün labaratuvar sonuçlarının hatalı çıkması kadar doğal birşey olmayacağı kanısındayım. Önceki yazımda belirttiğim gibi besin eriyiğini hazırlayacak ve uygulayacak kişinin son derece yetkin olması bu konunun kilit anahtarını oluşturuyor kanaatindeyim.

Sayın gazeteci28, Eğer labaratuvarı ücretsiz ayarlayabilirsem bu iki tip testi de yaptıracağım. Mantıklı gibi duruyor. Ücretini de araştırmadım. Ama büyük bir ihtimal ücretsiz yaptırabileceğimi düşünüyorum. Olmadı borudan çıkardığım gibi labaratuvara teslim edeceğim. Sonuçlarını sizin gibi ben de merak ediyorum.

Kalemini esirgemeyen tüm arkadaşlara yürekten teşekkür ediyorum.

Bugün ilginçtir, marullar da domatesler de sadece su tüketmişler. İş icabı gün boyu Mersin'deydim. Sabah 10 gibi 5 litre su ekledim ve ölçüm yaptım EC tam (sistem EC'si 1.4), akşam 8 gibi su tankına 5 litre su ekledim ve EC ölçüm EC tam. Domates ler için de aynı. Bugün gün boyu su tüketmişler. Yarın yeni resimlerini eklerim.

Saygı ve Sevgilerle...

Kudret Tezel
08-11-2013, 00:07
''Kudret Bey'in vermiş olduğu video linkinde yüzde yüz organik ifadesi kullanılıyor ki, bu organiğin ne olduğu konusunu üniversitenin anlayamamış olduğunu gösterir.''

Sayın levetali gerçekten bunu yazabiliyorsanız sizin organik tanımı hakkındaki bilginiz üniversitenin fersah fersah ilerisinde olmalı. O halde neyi tartışıyoruz ki siz ne derseniz odur. Bizleri aydınlattığınız için teşekkür ederiz. Anlaşılıyor ki dünyada topraksız tarım yapan, ve bize yolladığınız ürünlerde şu şu ilaçları kabul etmiyoruz diye şart koşabilen ülkeler bile işin vehemetinin Farkında değil. HAYRET.:)

İsmail Karagülle
08-11-2013, 00:14
Sayın arkadaşlar tabii ödüm koptu .
Biz daha temiz bir üretim olduğu kanaatinde olduğumuz için topraksız tarıma ilgi duyduk .

Üstelik bu durumdan zarar gördükten sonra , iki ağabeyim kansere yakalandı . Birini kaybettik diğeri hala mücadele ediyor.

Ve kanserin nedeni hala bilinemiyor. Sadece istatistiklere göre karar veriliyor. Ve akla gelen her olasılık kanser nedeni olarak gösteriliyor.

Biz toprakta yetiştirilen bitkiler için kullanılan ilaçların bu konuda suçlandığını düşünüp toraksız tarım buna da çare olabilir mi ? Diye düşünürken ve bu konuda oturduğumuz yerde değil Kentten köye göç ederek ve emek zaman harcayarak bu konuda çabalarken bir de baktım , biz boşuna uğraşıyormuşuz topraksız da kanser yapıyormuş. hatta insanın dna sını bile bozuyormuş diye okuyunca bunca umut ve emekle uğraştığımız topraksız tarımın Adeta çöp bir düşünce olduğunu sizlerden dinliyoruz.

Toprakta tarım yapılırken bitkinin topraktan alacağı nitrat miktarı çok da belirlenemezken ,

Topraksız tarımda bitkinin ne kadar nitrat alacağı bizim tarafımızdan belirleniyor.

Üstelik ot ve böcek için ilaçta kullanılmıyor.

Bunu böyle bilirken , fikirlerini önemsediğim arkadaşlardan gelen tersine yorum ve yazı Ödümü koparmaz da ne yapar.

Ne kadar zamandır bu işle uğraştığıma dair soru vardı .

Konuya ilgimin 2000 yılından önce başladı . Önceleri sadece okuyordum . Araştırıyordum . 2000 yılında balkonda denemeye başladım .

Son bir yıldır da Köyümde bir sera yaparak topraksız ve toprakta ikisini de birlikte sıfır ilaç prensibi ile yapmaya çalışıyorum . Ve öğrenmeye devam ediyorum .

Ama öğrenecek daha çok şey olduğunu biliyorum .

Bilgilerimiz, yanıldıklarımıza yetecek seviyede değil. Ben farkındayım . Herkesin de farkında olmasını diliyor ve tavsiye ediyorum . Zira ben artık oldum, biliyorum dedikten sonra esas tehlikeler ve yanlış yapmalar başlıyor.

Bütün arkadaşlara başarılar diliyorum .

Sağlıcakla kalmanızı temenni ediyorum .

vetman996
08-11-2013, 01:48
Sayın İsmail Abicim,

Kısır tartışmalara hiç girmem, ama fikirler tartışılabilmeli.

Besin eriği hazırlanırken kullanılan gübrelerin içinde sadece Azot, Fosfor, Potasyum yok. Bunların içinde kadmiyum, kurşun, nikel, arsenik gibi ağır metaller de var malesef. Fazla kafa karıştırmak istemiyorum.

Kısaca özetlemem gerekirse:

Topraklı Tarım mı? Topraksız Tarım mı? sorusuna kesinlikle ve kesinlikle Topraksız Tarım Nedenini siz de biliyorsunuz ve benim gibi topraksız tarıma gönül veren dostlar da biliyor. (topraklı tarıma göre kimyasalların daha dengeli kullanılması, özellikle zirai ilaçların Pestisit-Herbisit vs. kullanılmaması)


Kıymetli abi, eğer düşündüklerimi hayata geçirebilirsem 3 dönüm kadar topraksız tarım serası yapma düşüncesindeyim. Şu anki mevcut topraksız seramızın bir kısmında doğal gübre ile topraksız tarım denemeleri yapıyorum. (organik gübre ifadesini kavram karmaşası oluşturmamak için bilerek kullanmıyorum)

Forumda bir kaç yerde bahsetmiştim. Denemelerin bir kısmında solucan gübresi kullanacağım. Solucan gübresini (Humusunu değil) suyun içine attığınızda nescafe gibi suda eriyebiliyor. En güzel yanı besin eriğindeki elementleri bitkinin alacağı formda hazırlayarak bitkiye sunması.

Kullandığınız besin eriğinin doğal gübre olduğunu bilseniz, elde ettiğiniz ürünleri daha zevkle yemez miydiniz.

Kullandığınız besin eriğinin yarısı bile doğal gübre olsa daha iyi olmaz mıydı.

Sayın abicim ben bir mum yakmak istedim ama sizin yüreğinizi yaktım sanırım. Beni affedin lütfen.

Biliyorum bana kızıyorsunuz ama gün gelecek bana da Allah razı olsun diyeceksiniz.

Topraksız tarım topraklı tarımdan daha iyi, bundan emin ol. Ama biz daha iyisinin peşindeyiz. Bu yazıları da ticari düşünerek yazmıyorum kesinlikle.

İyilik yap at denize balık bilmez ise Halik bilir.

Selamlar... Saygılar...

ankafar
08-11-2013, 08:27
Sayın Leventali Bey merhaba,

Ne demek istediğimi doğru anladığınız için sizi tebrik ediyorum. Yazdıklarımdan başka anlam çıkaran dostlara da hayret ediyorum. Kendilerine yazdıklarımı tekrar okumalarını tavsiye ediyorum.

Herkes işe amatörce başlar. Ama bazıları amatör kalır, bazıları daha profesyonel olur. İnşallah siz profesyonelce çalışmalar yapanlardan olursunuz.

Bir sinerji oluşturmak istedim sadece. Topraklı tarımda doğal gübre kullanılarak bitki yetiştiriliyorsa, topraksız tarımda doğal gübre kullanılarak bitki yetiştirilemez mi? Ana fikir buydu. Ama gördüm ki yazdıklarım bazı dostlarımın ödü koparmış. Bu kadar acımasız olduğum için üzgünüm.

Yıldız Üniversitesiyle ilgili videonun son kısmında "hiç bir gübreleme yapılmıyor" dediğini duydum. Besin eriği içinde kimyasal gübre kullanmıyor olabilirler belki. Ayrıca üniversitenin serasında bilgisayar ortamında hazırlanan besin eriği ile, başka bir amatörün cahilce hazırladığı besin eriği arasında mutlaka fark vardır.

Sayın Gazeteci28 Beyin bahsettiği Nitrat birikmesi mide kanserinin etkeni olduğu bilim adamlarınca bulunmuş. Belki bilim adamları ve onkologlar yanılıyordur. Kimyasal gübreler masumdur. İnsan vücuduna zararı yoktur :))

Selamlar... Saygılar...


Tekrardan merhabalar,

Öncelikle Sayın Vetman umarım yazdıklarımı yanlış anlamamışsınızdır amacım ne sizi ne başkasını rencide etmek yahut benim bildiğim doğrudur demek. Önceki yazımda belirttiğim şeyi aynen yazmak istiyorum Bunu yanlış anlamayın bu konuda ki çabanızı ve azminizi çok takdir ediyorum ve destekliyorum. "Çok güzel noktalara gidilebilir bu yolla. Günü geldiğinde ben de ne kadar yardımcı olabilirsem olmak isterim size. "


Gülücüklerle bilim insanları bunu söylüyor(cidden bu kısım olmamış) bu böyledir denilen olgulara biraz bilimsel açıklık getirelim. Böylelikle bu konuda insanların kafasında sorun kalmaz.

Öncelikle Organik (kompost şeklinde yahut direk dışkı formatında elde edilen) ve inorganik (sizin kimyasal olarak nitelendirdiğiniz) gübrelerin karşılaştırmasını yapalım:

Alıntıladığım makalenin adı "Influence of different types of fertilisers on the major antioxidant components of tomatoes" ilgili makaleye bu adresten (http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0889157505000633) ulaşabilirsiniz. Basitçe özetlemek gerekirse nitrat, klor bazlı amonyak, sulfat bazlı amonyak organik olarak yonca malçı ve tavuk gübresi hidroponik domates üzerine etki karşılaştırması yapılmış.
452658
Tablo 4 te verim karşılaştırmasında organik kökenli olan ürünlerin diğer inorganik ürünlere göre verimde düşüş yaşadıkları gözlemlenmiş (bu zaten beklenilen bir şey)
452659
Tablo 5 te ise çıkan domateslerde ki mineral miktarları karşılaştırmış (birikme var mı diye) burada açıkça inorganik bitkilerde olan birikme organik olan birikmeye yakın durumda. Yani istatistiksel olarak bir fark yok

Belirtmek istediğim bir diğer makale mide kanseri uyarısında bulunduğunuz nitrat birikmesi üzerine makaleye buradan (http://s08.cgpublisher.com/proposals/232/index_html)ulaşabilirsiniz. Basitçe özetlemek gerekirse toprakta üretilen hıyarda 208.2 mg/kg nitrat çıkarken hidroponik sistemde üretilen hıyarda 42.6 mg/kg nitrat çıkmış yani toprakta tam 5 kat fazla nitrat birikmesi olmuş. Bu sonuçlara göre sizin bilim adamları zannedersem toprakta üretim yapmayın demeleri lazım.

Peki bunların haricinde sizin belirttiğiniz organik gübre kullanarak yapsam kötü mü olur sözünüze şunu eklemek istiyorum. Kullanacağınız yahut kullanmayı planladığınız ürünlerin sağlık açısından sıkıntı çıkartmayacağından emin misiniz? Yani kimyasal dediğiniz gübrelere kanser yapar dedikten sonra (ki makaleler birikmenin toprağa göre çok daha az olduğunu yahut topraksızda organiğe göre bir fark olmadığını gösterdiği halde) organik(dışkı, kompost, malç) temelli ürünler çok sağlıklı mıdır?
Bunu da Earthworms as vectors of Escherichia coli O157:H7 in soil and vermicomposts isimli makaleden alıntılayarak açıklıyalım makaleye buradan (http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1111/j.1574-6941.2006.00142.x/full)ulaşabilirsiniz. Burada der ki toprak solucanları E. coli O157 nin taşınmasına yardımcı olarak E. coli O157nin dikey yayılımını arttırır. Peki bu E. coli O157 tam olarak nedir derseniz bilgiye buradan (http://tr.wikipedia.org/wiki/Escherichia_coli_O157:H7)ulaşabilirsiniz. Yani bu tür gıda zehirlenmesi ve kolit hastalıklarına yakalanma şansını arttırıyor.
Solucan değil de başka bir hayvansal atık kullansam onun derdi olmaz derseniz onun içinde ayrı bir makale mevcut onu da buradan (https://dl.sciencesocieties.org/publications/jeq/abstracts/34/6/2082)görebilirsiniz. Soğan, mısır, lahana üzerinde yapılan çalışmada bitkilerin hepsinin antibiyotikleri çektikleri gözlemlenmiş. Vücuda giren fazla antibiyotiğin ne derece zararlı olduğunu anlatmama gerek yok zannedersem.

Şimdi son olarak bu yazdıklarımı inanın kendi tezimi korumak amacından ziyade olaya biraz daha geniş açıdan yaklaşılması için yazdım. Her ürünü topraksızda üretmezsiniz yahut toprak daha iyidir diye bir durum yoktur. Madalyonun her zaman iki yüzü vardır. Bu sebepledir ki ben hem topraksız tarım hem de toprakta tarım yapıyorum. Topraksız tarımda organik kullanımına karşı olmamın asıl sebebi bitkiye tam olarak ne verdiğimi asla bilemeyecek olmamdır. Yani aylar arasında yahut ürünler arasında verimde büyük değişimler görürsünüz. Ben topraksız tarımı bir çeşit fabrika gibi görürüm her sene ne zaman dikeceğiniz ne zaman ve kaç ton ürün alacağınız belli olmalı.

Bu arada Besin eriği hazırlanırken kullanılan gübrelerin içinde sadece Azot, Fosfor, Potasyum yok. Bunların içinde kadmiyum, kurşun, nikel, arsenik gibi ağır metaller de var malesef. Fazla kafa karıştırmak istemiyorum. demişsiniz ancak ben hayatımda bu dediğiniz element ve bileşiklerin hiç birisini kullanmadım yahut kullanana da rastlamadım. Zira bitki bunları kullanmaz zaten.

Kudret Tezel
08-11-2013, 08:39
Sayın ankafar, gerçekten size bir teşekkür borçluyuz.İnsanların aklını karıştıran birçok soruya bilimsel yaklaşımla cevap vermişsiniz. Umarım şüphesi olanlar biraz rahat nefes alırlar. Topraksız tarımın tadını çıkartmaya devam ederler.Sağolun varolun.Teşekkür ederiz.

İsmail Karagülle
08-11-2013, 09:46
Saygıdeğer arkadaşım vetman ,;

Aslında aynı şeyleri düşünüyoruz ve aynı endişeleri taşıyoruz. Ve tabii fikirlerimizi aklımıza takılanları paylaşacağız .

Senin topraksız tarım konusundaki çabalarını biliyoruz. Konu hakkındaki araştırma ve uygulamalarını taktirle izliyoruz. Ve gerçekten izlerken mutlu oluyoruz.


Besin eriyiği içinde
kadmiyum, kurşun, nikel, arsenik de var demişsin.

Bunlar besin eriyiğinde gerçekten var mı?

Bir de bilmediğim için soruyorum .

İnsan hayvan gibi canlılar önlerine konan yiyeceği olduğu gibi mideye indirirken , bitkiler her terkipte kendine verileni yerler mi ?
Örneğin , sığırın önüne tavuk gübresi ile tavuk yemini karıştırıp verseniz yemem demez. Ve Tavuk gübresi içindeki nitratı gövdeye indiriverir. Ve tabii çok çabuk kilo yapar. Sonra nitrat sığırın sindirim sisteminde nitrite dönüşür ve sonrasında oksijeni sistemde azaltır ve sonrasında hücreler üzerinde oksijenizlik ve kansere sebep olur . Diyen bilim adamları var.

Bu durum İnsan içinde öyle.

Ben şunu merak ediyorum ,

Bitki önüne konan ( toprakta veya topraksızda) her şeyi olduğu gibi bünyesine alabilir mi?

Bitki önüne konan tavuk gübresini parçalamadan bünyesine alabilir mi?

İsmail Karagülle
08-11-2013, 09:59
Toprakta nitrat oranı çok fazla olma olasılığı her zaman var .
Mesela , Ben geçen sene yaptım .
Topraksız ortamda geçen sene ıspanak ve marul için toprağı hazırlarken İlçe tarımdaki sizin meslekdaşınız olan değerli arkadaşıma sordum . Koyun gübresi ne kadar koyayım diye , yanmış olursa fazlasının zararı olmaz dedi.

Biz de onun dediği miktarın iki misli koyun gübresini toprağa karıştırdık . Tabii ıspanak ve marullar adeta çoştu .

Topraksız gübrelemesinde böyle bir şey asla yapmıyoruz. Hangi oran kabul edilmişse o orana bağlı kalmaya aşırı özen gösteriyoruz. Ve bunu gramın milyonda biri kadar hassasiyetlerle yapmaya çalışıyoruz.

Bu açıdan bakıldığında hangi sistemi kullanırsak nitrat aşımı olacağı açık değil mi?

leventali
08-11-2013, 12:13
Tüm arkadaşların kalemine sağlık. Yeter ki eleştiri de, öneri de rencide sınırında olsun. Yoksa konu hakkında bilgisi olmayan buraya yazmasın demiyorum ki örneğin 3 aylık bilgiyle benim bilgim belki de forumda en az olandır.

Ama benim bildiğim şeylerde var ve bildiğimden emin olduğum şeylerde.

Örneğin Levent Ali Keten, "Kardeşim bu %100 organiktir ya da Bu %100 şöyledir, böyledir", diyebilir. Kimdir Levent Ali Keten? Yazılımcı. Yani toplumda bir birey. Bilimsel bir hükmü yoktur. Olsa olsa bilimde yüzde kavramlarını öğrenememiş biridir deyip geçersiniz.

Örneğin iktidar partisinin millet vekillerinden birisi çıkıp " Şu ülkeye savaş açmalıyız!" gibi saçma bir cümle kurabilir. Gerek parti içinde gerek, ülke içinde ciddiye alınmasa da üzerine gidilir biraz. Dünyada yaratacağı etkisi, siyasi, politik anlamda, bir hiçtir.

Ama bir dış işleri bakanı bırakın bu cümleyi, bu cümleyi çağrıştıracak bir kelime dahi kullansa, ülkenin büyüklüğüne göre, dünya siyasetini, politikasını ve alt dallarını harekete geçirir.

Daha öncede yazmıştım. Şems'e sormuşlar "En iyi Neyi bilirsin?",diye "Haddimi", diye cevaplamış. Çünkü o artık Şems. Yani ağzından çıkacak her kelimenin insanlar üzerinde yaratacağı etkinin farkında.

Eğer bir Üniversite bu kadar güzel bir çalışmanın sonuçlarını açıklarken, %100 ifadeli kelimeler kullanabiliyorsa bu üniversitenin yaptığı hiç bir çalışma dünyada "Bilim Adına", dikkate alınmayacaktır. Zira bilimsel çalışmalarda, cümlelerde böyle bir oran yoktur. Bu haddini aşmaktır. Beni ciddiye almayın demektir.

Yoksa Levent Ali Keten olarak üniversiteye kafa tutacak fersah fersah bilgim de yoktur. Ona rağmen (Dünyayı benim döndürdüğümü sandığım yaşlarım hariç) hiç bir zaman böyle oranları kullanmadım.

Üniversite mükemmel ötesi bir sera kurmuş, mükemmel ötesi çalışmalar yapmış, zaman harcamış, mükemmel ötesi bunu insanlarımıza duyuruyor. Tüm bu mükemmeliğin bir kelimeyle yok olmasınadır benim isyanım. Levent Ali Keten istediği cümleyi kurabilme özgürlüğüne sahiptir. Zira sade bir bireydir. Dikkate alırsınız almazsınız. Ama Üniversite diyorsak, bilim diyorsak, bilim adamı diyorsak işte o zaman iş değişir Sayın Tezel.

Üniversite yıllarımda dizgi atölyem vardı. Ankara Ulus Çocuk Esirgeme Kurumu karşısında. Küçük bir büro. O zamanlar bilgisayar bu kadar yaygın değildi. Haliyle kalemle, daktiloyla, kesip yapıştırmayla yapılan tezleri (öğrenci, doktora vs.), üniversite öğretmenlerinin kitaplarını 4-5 yıl boyunca bilgisayar ortamında dizdim. On parmak yazarken iki gözünüz sadece okur. Öyle farklı konularda öyle araştırmalar, öyle tezler, öyle kitaplar okudum ki o 4-5 yıllık dönemde anlatamam. Elbette bana öğrettiği binlerce şey oldu. Ama bu araştırmaları yapanların titizliğinden (büyük çoğunluğunun) öğrendiğim yegane şey, bilimsel araştırmaların, makalelerin sonuçlarını hoyratça kelimelere dökemeyeceğiniz.

Sayın Ankafar'ın yazıları ve vermiş olduğu linkler, bilgiler burayı ayrı bir renklendirdi. Kendisine yürekten teşekkür ediyorum. Konu hakkındaki bilgisini ezmeden kullanma gayretine de.

Konunun topraklı, topraksız tartışması gibi algılanmaması gerek. Konu bitkinin kimyasalı doğal yollarla mı, dışarıdan müdaheleyle mi alıp vermesidir.

Burayı yazmadan izleyen arkadaşların da kafasına onlarca soru takılmaması adına, "Kanser yapar, yapıyor" gibi çok tehlikeli kelimelerin özenle kullanmasını tavsiye ederim. Çünkü yine bilimsel çalışmalar sonuçlarını açıklarken (kanser hakkında) şöyle bitirirler: "Dünyada 6-7 milyar insan var. Tüm bunların bilgileri net olarak bilinemediğinden ve böyle bir imkan olmadığından, yapılan araştırmalar sonucunda çıkan yüzdeler bunu gösteriyor", derler. O yüzden her çalışma önemlidir ama net değildir.

Yapılan tüm araştırmalar kalp hastalarına 70-80 yıldır yumurtayı bu ve benzeri hastalara yasaklarken, yine aynı bilimsel araştırmayı yapanlar üç-beş yıldır yumartanın insan hayatının hiç bir döneminde bedeninden eksik etmemesi gerektiğini buldular. Yumurta yemeyinden, yumurta yiyine geçtik.

Altını çize çize söylüyorum. Bu konudaki bilgim okuduğum makalelerden ibaret. Zaman geçse de böyle bir sonuca ulaştırabilecek labaratuvar çalışmasını yapamayacağım için de bundan öte gitmeyecek. Korkarım bu sadece benim için de geçerli değil. Ha denilse bile böyle bir çalışmanın, insan üzerine olası etkilerinin araştırılması onlarca yıla tekabül edecektir.

Topraklı, topraksız, organik... Her birinin bir birine oranla üstünlükleri, avantajları ve dezavantajları olduğu sürece bu tartışma bırakın burada, bilimsel çalışmalar anlamında da hiç bitmeyecektir.

Ama beni tedirgin eden şey, Türkiye'nin tam da bu konuda araştırmalar yapmaya, hatta bunu uygulamaya geçirmeye yeltendiği zamanlarda bu tartışmaların alevlenmesi. Sadece burada, bu forumda değil sosyal medyada bile. Türk tarımının içler acısı durumunu düzeltebilmeye adım olarak gördüğüm bu konunun insanları tedirgin edebilecek düzeyde tartışmaların içine çekilmesinde.

Kimya, yanlış uygulamaların sonucunda kötü sonuçlar doğurur. Doğru uygulamaların yıllardır hayat kurtardığını biliyoruz.

Tartışmaları bu boyutta yaparsak, burayı okuyan duyarlı insanlarında kafasını karıştırmamış oluruz.

Duygularım, düşüncelerim, ön sezilerim bu işin yapılabilirliği yanında. Ve kısa zamanda bunu onlarca tarımla uğraşan kişilere anlattım. Bu serada ticari bir beklentimin olmayacağını m2 sinden bile anlarsınız. Eğer ben evin damında bunu yapabiliyorsam, sizde yapabilirsiniz diye görücüye çıkarmamın nedeni, Türkiye'deki tarım açmazına bir nebze katkımın olabilmesini düşünmemden dolayıdır.

Hassas arkadaşların da düşüncelerinin sadece ticari olmadığı inancındayım.

Konuyu çok dallandırıp budaklandırmamak adına aslında herkesin altına imzasını atacağı ve bir başlıkta toplanması gereken, tartışma boyutunda değil, bir metin hazırlayıp, bu metnin doğruluğunu bilimsel kuruluşlara da imzalatıp, insanların kafalarını karıştırmamak adına yayımlanması gerekiyor.

Zira bu konu Türk tarımını yakından ilgilendiren bir konu.

Eğer izniniz olursa bu tartışmanın daha da uzamasını istemiyorum. Burada sizlerden, yetiştirmeye çabaladığım ürünlerle ve sistemle olan eksiklerimi, önerilerinizi, eleştirilerinizi bekliyorum.


Ayrıca Kudret Bey'den de, konuya olan hassasiyetinden ötürü kaleminin kaydığını düşünüyorum, "Amatörler ve Cahiller" konusunu düzeltmesini istirham ediyorum.

Saygı ve sevgilerimle...

merdefe
08-11-2013, 18:31
Hayat Güzeldir, Araştırmak güzeldir. her gün karşımıza yeni bir sorun çıkması ne kadar güzel derim ben her gün kendime çünkü öğrenmeye araştırmaya çözmeye iter insanı.. Neyse çok konuşdum. Harika bir konu ve devamını bekliyoruz. Siz uçmuşsunuz Sayın LeventAli Saygı ve Sevgilerimle ..

Not: uçmuşsunuz derken harika şeyler yapıyorsunuz manasında..

Kudret Tezel
08-11-2013, 19:36
Sayın leventali, dediğiniz gibi ''amatörler ve cahiller''deyimi ile,
''Bence amatörce cahilce araştırmalar yapmaktansa''
söylemi arasında oldukça büyük fark var. Niyetim kimseyi kırmak değil , lütfen sağ duyunuz ile birkere daha değerlendiriniz.

Milyonlarca hatta milyarlarca insanın topraksız tarımla yetişen çileği yerken, bir arkadaşımızın yetiştirdiği çilekten yiyen çocuğunun çilek yedi diye hastalanmasını ganimet sayıp, dünyanın kabullendiği topraksız tarımı yeren, onlar yenirmi, verdiğiniz gübreden bomba yapılır diye konuşa bilen bir doktorun söylediklerine prim veren yazınız beni gerçekten şaşırttı. Zira bunu baz alarak bende tahliller yaptıracağım konuyu araştıracağım demenizde tuz biber ekti.

Ama ne yazık ki arkadaşımıza sayın arkadaşım acaba bir ilaçmı kullandınız ve zamanından önce hasad ettiniz,veya siz farkında olmadan çocuğunuz çileklerin güzelliğine dayanamayıp ilaçlı çilekleri mi yedi acaba diye sormadınız. Teknolojinin geliştirdiği dünyanın kabul ettiği bir sistemi sanki çiftci memedin bulduğu bir şeymiş gibi basite aldınız. Sanki tahliller siz istediğiniz için yapılacak veya siz araştırıyorsunuz diye değerlendirilecek gibi bir imaj verdiniz.

Ve farkında olmadan topraksız tarıma gönül verenler içinde bir kuşku korku oluşturdunuz.
Neredeyse İsmail Karagülle arkadaşımız köye gitmekten vaz geçeçekti az kalsın:)

Sayın leventali lütfen söylediklerimi samimi olarak bir değerlendirin. Haklı mıyım haksız mıyım kararı size bırakıyorum. Topraksız tarımın sağlık açısından geleceğini görebilmek Biz cahil amatörlerin işi olamaz. Bilim adamları var , üniversiteler var , araştırma kurumları var. Herşeyde olduğu gibi onların dediklerine inanmak zorundayız aksi taktirde geleceğimiz tehlikede olabilir. Öyle diyorlar. Onun için kısır tartşmaları bırakıp dünya standartlarında topraksız tarımı öğrenmek için çaba sarfedelim bu işi layıkı ile yapmayı öğrenelim. Selamlar sevgiler.

İsmail Karagülle
08-11-2013, 19:56
:) Kudret Hocam , Artık geçmiş olsun . İstesem de İstanbul'a geri dönemem.

O kadar kendimi bu topraksız tarım konusuna kaptırdım ki , Bu yolda zaman zaman moral bozuklukları olsa da yola devam .

Yalan söylemeye gerek yok . Bazı olumsuzluklar benim de başıma geldi .

Ama her seferinde nerede yanlış yaptım . Neyi doğru öğrenemedim diye kendimi sorguladım .

Ve topraksız tarım ile uğraşmaktan ve ortaya çıkan problemlerimden de çok memnunum . Çıkan her sorun yeni bir şey öğretiyor. Bunu halledince de piyangodan ikramiye çıkmış gibi seviniyorum .

Bu konu çok yeni bazı bilgiler yanlış öğrenilmiş olabilir. Başka sebep aramak yerine kendimizi sorgulamalıyız.

leventali
08-11-2013, 21:22
Merhaba Kudret Bey,

Ben ne yazarsam yazayım, okuyan herkes kendi hissiyatında algılayacaktır yazdığımı. O yüzden kimseyi incitmek niyetim yok. Sizin forumda zaman ayırıp fedakarca yazdığınız yazıların hemen bir çoğunu okudum. Okumadıklarım gözden kaçanlardır. Bilginizi, tecrübenizi esirgemeden paylaşmanız, bir öğretmen edasında anlamayana defalarca anlatmanız azmi takdire şayan bir davranış.

Bu işe vermiş olduğunuz gönül ve emek ister istemez sizi aşırı duyarlı yapmış ve bu kadar emek vermiş birisi olarak da hakkınız olarak görüyorum.

Yazımı, yazılarımı tekrar tekrar okumama rağmen Sayın Vetman'ın yaşadıklarını onaylayan bir yazıma, okuyana korku salacak bir yazıma ben rastlayamadım. Yazım yeniden iyice okunursa daha iyi anlaşılacaktır.

Bu konulara net cevap verecek, bilimsel anlamda insanları rahatlatacak bir bilgim olmadığından sizin gibi, Sayın Ankafar gibi bu alanda bilgiye sahip arkadaşların mutlaka uygun yanıtları vereceğinden hiç şüphem yoktu.

Ben Sayın Vetman bu konuda yazmadan da, buraya yazmasam da, tahlil yaptıracaktım. Bunu keşke linkini verdiğiniz üniversite yapmış ve bizi rahatlatmış olsaydı ki onların imkanları bizimkinden daha fazla.

....Teknolojinin geliştirdiği dünyanın kabul ettiği bir sistemi sanki çiftci memedin bulduğu bir şeymiş gibi basite aldınız. Sanki tahliller siz istediğiniz için yapılacak veya siz araştırıyorsunuz diye değerlendirilecek gibi bir imaj verdiniz.
Ve farkında olmadan topraksız tarıma gönül verenler içinde bir kuşku korku oluşturdunuz....

Bunu hangi cümlemden çıkardığınızı lütfen alıntı yaparak belirtmeniz gerekecek (basite almak, Sayın Vetman istediği için tahlil yaptıracağım ve kuşku korku oluşturduğum) çünkü bunları itham olarak kabul ettim.

... Bence amatörce cahilce araştırmalar yapmaktansa...

... Bence amatörce araştırmalar yapmaktansa...

Ben bu iki cümle arasındaki farkı düzeltmenizi, size bırakıyorum.

Ve ben gerçekten bu tartışmanın noktalanmasını istiyorum. Size inanınki saygı duyuyorum. Ve sizin cevabınızdan sonra yorumları okuyan arkadaşların bunun üzerine yorum yapmamasını rica ediyorum.

Yapmış olduğum amatörce çalışma hakkında dilediğiniz soruyu, öneriyi, eleştiriyi lütfen çekinmeden yazın. Ama bu konuyu lütfen burada bitirelim.

Saygı ve sevgilerimle...

Kudret Tezel
08-11-2013, 21:24
Bravvo sayın karagülle,nekadar güzel söylediniz.Hangi olumsuzluk la karşılaşırsak karşılaşalım hatayı kendimizde arıyacağız. Onu bunu suçlamak yerine yetersik kalan bilgilerimizi tamamlamaya çalışacağız. hata ortamımızdan, fidemizden seramızdan besinimizden formülümüzden gübremizden sistemimizden herşeyden olabilir Ama hepsinin toplamı eşittir ( = ) bilgisizlikten kaynaklanır. Birde imkansızlıktan kaynaklanan hatalar vardırki onlar önemli değildir imkan sağlandığında yeri doldurulacaktır. Yeterki boşluğu tesbit edebilelim. Bilgisizlikten olan hatayı imkansızlıktan diyerek değerlendirisek kendimiz kandırırız. İnsanın yaptığı en kolay şey kendi kendini kandırmasıdır.
Bugün teknoloji bir dönümden 80 ton alıyorsa hedefimiz o olmalı. birgün olacaktır belki ama çıta 120 tona çıktıysa yine geç kaldık demektir. Hedefimiz bugün örnek aldıklarımıza yarın örnek olmaktır.
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA BÜYÜR.

İsmail Karagülle
08-11-2013, 21:35
Ve sizin cevabınızdan sonra yorumları okuyan arkadaşların bunun üzerine yorum yapmamasını rica ediyorum.

Susmak zorundayız.

vetman996
11-11-2013, 07:13
Değerli yorumlarınızı esirgemezseniz beni mutlu edersiniz.

Sayın Leventali Bey merhaba.

Çalışmalarınızı ilgi ve takdirle izliyorum. Bana sorulan sorulara “sizin çalışmalarınızı gölgelememek adına” cevap vermeyecektim ama çalışmalarınıza yorum yapabilmem için ilk önce bunları cevaplamam gerekiyor. Hoşgörünüze sığınarak detaya girmeden ve kendi yorumlarımı fazla katmadan bu yazıyı bitirmeye çalışacağım.

Topraksız Tarım Türk tarımının kurtuluş reçetesidir. İlk önce bunun altını çizmem gerekir. Ben topraksız tarım kimyasallar minimum kullanılarak da yapılabilir düşüncesindeyim ve bunu belirtmek istedim. Dostlar bunu yanlış yorumlamışlar fazla detaya girmiyorum.

Peki niçin kimyasalı minimum kullanılarak topraksız tarım yapma ihtiyacı hissediyorum. Buradan İsmail Karagülle abinin sorusuna da yanıt vermiş olayım:

Besin eriği hazırlarken kullanılan ve Kudret Hocanın bize vermiş olduğu besin eriği formülünde de bulunan diamonyum fosfat gübresi ve içeriğinde bulunan ağır metallerle ilgili bir araştırma. Özetle özellikle fosfor kayalarının içinde kadmiyum, kurşun, nikel, arsenik olduğunu söylüyor. Makaleye buradan ulaşabilirsiniz.
http://www.ekoloji.com.tr/resimler/55-1.pdf

Diamonyum fosfat içinde bulunduğu tespit edilen kadmiyum ve zararları ile ilgili makaleye de buradan ulaşabilirsiniz. Özetle :Kadmiyum gübrelerle bitkilere geçer ve insanlar tarafından alındığında Kadmiyum ve bileşenleri böbrekler ve karaciğerde birikerek yüksek tansiyon, akciğer kanseri, kemik erimesi ve kansızlık gibi önemli rahatsızlıklara neden olabilir.
http://batem.gov.tr/yayinlar/derim/2007/32-39.pdf Doktor arkadaşımın bu ağır metallerin toprakta elemine edildiğini söylediği çok açık.

Sayın Ankafarın paylaştığı makale İran’daki bir araştırma. Burada tavuk gübresini araştırmada kullanmışlar ki zaten ham tavuk gübresi içeriğindeki yüksek nitrat nedeniyle tarımda kullanılması uygun değildir. Yoncanın da fazla nitrat içerdiği bilinen bir gerçek. Araştırma bu şekilde yapılınca doğal gübreye gerek yok anlamı çıkmış ne yazık ki. Ama başka bir araştırmada topraksız tarımda kimyasal gübre ile elde edilen marulda nitrat birikimi bulunmuş ve bunun önlenmesi için de hasattan beş gün öncesi nitrat da içermeyen düşük Ec’li bir besin eriği önerilmiş. Nitratın zararlarıyla ilgili Tübitak Dergisinde yayınlanmış bir makale.
http://journals.tubitak.gov.tr/agriculture/issues/tar-00-24-1/tar-24-1-1-98021.pdf

Makalede geçen bir metin:”sebzelerle vücuda alınan ve fazla miktarda vücutta biriken nitrat ise; vücutta bağırsak zarlarının parçalanmasına ve A vitamini noksanlığına yol açar, tiroid bezlerinin fonksiyonunu olumsuz yönde etkiler. Nitratların vücutta nitritlere dönüşmesi sonucu oluşan nitrit ise, kandaki hemoglobin ile birleşmek suretiyle methemoglobin oluşumuna yol açmakta, bu bileşik ise kanın oksijen taşıma kapasitesini azaltarak hayati tehlikelere yol açmaktadır. Özellikle süt çocuklarında hemoglobin %50’si methemoglobine dönüştüğünde hayati tehlike meydana gelmektedir. Nitrit ayrıca vücutta aminler ve amidler ile reaksiyona girmek suretiyle yüksek düzeyde kanserojen etkiye sahip nitrosaminlerin oluşumuna da yol açabilmektedir.”

Bu da Nitratın mide kanseriyle ilişkisini ortaya çıkaran bir çalışma:
Bu çalışmanın orijinal ismi:With a population of low and high risk for gastric cancer nitrate nitrogen levels in drinking water in urban areas: an environmental epidemiology study.
Bu çalışmaya buradan bakabilirsiniz: Nitrate nitrogen levels in drinking water of urban areas with high- and low-risk populations for stomach cancer: an environmental epidemiology study - Springer (http://link.springer.com/article/10.1007%2FBF00461645#page-1)

Siteden bir arkadaş Besin Eriğinde kullanılan bazı hammaddeler hakkında bilgiler derlenmiş.
http://www.agaclar.net/forum/topraksiz-tarim/7427.htm

Bomba yapımında kullanılan gübre ifadesini sadece doktor arkadaşım kullanmamış.İşte bir haber: Çay tarımında kullanılan gübre bomba yapımında da kullanılıyor:
Türk Çayı (http://www.turkcayi.com/detay.asp?id=266)

Kimyasal gübrelerin insan vücuduna zararları bunlarla sınırlı değil ama ben detaya girdikçe dostların ödü kopar ve bu da bizi üzer. Ayrıca çevreye olan zararları da var ki ben bu konuya hiç girmedim. Merak eden dostlar kimyasal gübrelerin insan ve çevreye verdiği zararlardan bir kısmını bu makaleden okuyabilirler:http://batem.gov.tr/yayinlar/derim/2008/24-34.pdf

Ben topraksız tarıma karşı değilim. “topraksız tarım sadece kimyasallar kullanılarak yapılır” anlayışına karşıyım. Benim demek istediğimi anlamadan topraksız tarım karşıtıymışım gibi paylaşımlarda bulunan dostlara teessüf ediyorum.

Yazım çok uzadı ve ben söylemek istediklerimi henüz aktaramadım. Devam edeceğim…

vetman996
11-11-2013, 07:29
Topraklı tarım yapan bir dostuma topraksız tarımın üstünlüklerini anlatıyordum. Bir ara “aslında sizin yaptığınız da bir nevi topraksız tarım ama sizinki kontrolsüz topraksız tarım” dedim. Anlamayınca izah ettim. “ Türkiye topraklarının 5 de 1’inde organik madde miktarı %1’in altında. Aşırı kimyasaldan topraklardaki canlı materyal kalmamış verimsizleşmiş, çoraklaşmış (topraksız tarımda kullanılan yetiştirme ortamı gibi yani). Gübre kullanırsanız verim alıyorsunuz, kullanmazsanız verim alamıyorsunuz. Biz ise bunu besin eriği kullanarak daha kontrollü yapıyoruz, bizim yaptığımız kontrollü topraksız tarım, sizinki ise kontrolsüz topraksız tarım” dedim. Bana hak verdi.

Siz Tavuk gübresini hiçbir işlemden geçirmeden kümesten çıktığı gibi kullanırsanız hem toprağa hem çevreye en az kimyasal gübreler kadar zarar verirsiniz. Sığır gübresi de aynı şekilde.

Sayın Ankafarın bahsettiği gibi sığır gübresinde antibiyotik kalıntısı bulunabilir. Ama bu gübreyi işlemden geçirdiğinizde hiçbir kalıntı kalmaz. Bununla ilgili araştırmalar:
An Error Occurred Setting Your User Cookie (http://www.tandfonline.com/doi/abs/10.1080/03601234.2013.836871#.UoBhM3DK6sU)
Removal of nutrients and veterinary antibiotics from swine wastewater by a constructed macrophyte floating bed system (http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S030147971000232X)

Büyükbaş gübresinde antibiyotik kalıntısı olabileceğini düşündüğümüz için biz bunun önlemini aldık. Paylaşımlarımızı takip eden dostlarımız bunu bilmektedirler.

Sayın Ankafarın bahsettiği gibi Solucan gübresinde E.Coli olabilir mi? Eğer ruhsatsız, merdivenaltı üretimle üretilmiş ise olabilir. Ama ruhsatlı bir şekilde üretimi yapılmış ise bu mümkün değil. Çünkü Tarım Bakanlığı (Gıda Tarım Ve Hayvancılık Bakanlığı) bu ihtimali göz önünde bulundurarak her türlü tedbiri almıştır ve “ Yönetmeliğe uygun” üretim yapıldığında solucan gübresin de E.Coli bulunması mümkün değildir.
http://http//www.tarim.gov.tr/Documents/Mevzuat/Talimatlar/gkgm/organik_gubre_talimati.pdf

Yönetmelik ve talimatlar göre solucan gübresini veya hayvan menşeli her tür gübreyi piyasaya arzdan önce ısıl işlemden geçirmeniz gerekir. Böyle bir gübrenin içinde E.Coli bulunmaz

Sayın Ankafarın şunu bilmesini isterim ki kimyasal kullanılmadan veya minimum kimyasal kullanarak da topraksız tarım yapılabilir. Doğal kaynaklı mineral maddeler kullandığınızda veriminizde düşme de olmaz. Zaten yurt dışında bunların denemeleri yapılıyor ve mineral maddelerin köklerden daha iyi alınabilmesi için topraksız tarımda mikoriza mantarları kullanılmaya başlamış bile.

Topraksız tarımda kullandığımız besin eriği içindeki mineraller doğal kaynaklı olduğunda daha sağlıklı olduğu, kimyasal kaynaklı sentetik olarak elde edildiğinde insan vücuduna zararlı olduğuyla ilgili güzel bir makale okumuştum ama şimdi bulamadım. Bulduğumda da aşağıda verdiğim linklerden paylaşacağım. Bu makalede özetle sentetik olarak elde edilen minerallerin bitkilere bir zararı olmazken insan vücuduna girdiğinde zararından bahsediyordu. Hatta örnek veriyordu doğal olarak elde edilen balın şifa kaynağı olduğu halde mısırdan sentetik olarak elde edilen glikozla yapılan sahte balın insan vücuduna zararını da örnek göstererek anlatıyordu.

Tüm bu paylaştıklarımı yan yana getirdiğinizde ve topraklı tarımda kullanılan kimyasal gübreler, fungusit, herbisit vs. vs. düşündüğünüzde kimyasalları en az kullanarak topraksız tarım yapılması gerektiği sonucu ortaya çıkıyor.

Biz mum yakmaya devam edeceğiz. Dostlarımızın ödü kopmasın diye fazla detaya girmeyeceğiz. Leventali Beyin görsel şölenini gölgelememek için de paylaşımlarımızı bu linklerden:
http://www.agaclar.net/forum/topraksiz-tarim/29441.htm
http://www.agaclar.net/forum/topraksiz-tarim/31832.htm
http://www.agaclar.net/forum/temel-konular-toprak-gubre-tohum-sulama/32156.htm sürdüreceğiz.

Hemen bir konuyu da eklemem gerekiyor: Kimyasal topraksız tarıma karşıyım ama topraklı organik tarıma da karşıyım. Nedenine gelince; Türkiye’de yapıldığı şekilde yapılan organik tarımda % 30 civarında bir verim düşüklüğü yaşanıyor. Bu da Türk tarımını en az elli yıl geriye götürür.

Fazla uzattım bitirmeliyim yazımı.

Her şey gönlünüzce olsun dostlar.

Selamlar… Saygılar…

fozada
11-11-2013, 12:41
Sayın Leventali Bey merhaba.

Azminize hayranım. Çok güzel bir çalışma sergiliyorsunuz.

91. mesajınızdaki konu mankenini görünce içimden yazmak geldi: Topraksız tarımda içimi kemiren, uykularımı kaçıran, uzun zamandır yazıp yazmamakta tereddüt ettiğim bir konu var. Buraya yazmamın sebebi ise sizin azminizle bir sinerji oluşturabilir miyiz? düşüncesi. Bir çok dostum yazdıklarıma tepki verecek ama gerçekleri yazmak zorundayız

Ben kısaca şöyle özetleyeyim: Yıllardır zihnimde zirai ilacın en az seviyede kullanıldığı ve verimin yüksek olduğu topraksız tarımla ilgili iş yapma fikri vardı ve geçtiğimiz yıl bunu hayata geçirerek topraksız tarım Ar-Ge serası kurduk ve çilek üretmeye başladık.

Küçük oğlum topladığımız çileklerden yedikten sonraki günün sabahı yüksek ateş ve boğaz enfeksiyonu olmuş şekilde uyandı. Bu bir kaç kez tekrar etti. Alerji olabilir düşüncesindeydik. Fazla üzerinde durmadık.

Bir ara uzman doktor arkadaşımla sohbetim esnasında zirai ilaç kullanmadan çilek ürettiğimizden bahsettim. Kendimce çok iyi bir iş yapıyordum. Besin olarak ne kullandığımı sordu. Ben de besin eriğinde kullandığımız gübrelerin ismini verdim.

Doktor Bey:"bu gübre bomba yapımında kullanılır, bunun vücuda şu zararı vardır, bunun bu zararı vardır. Toprakta bunlar biraz elimine edilebiliyor ama topraksız tarımda direk bitki üzerinden insan vücuduna geçiyor." deyince bir anda sesim kesildi.

Bir TV programında organik gübre konusunda uzman bir kimyagerin (Sn. Ahmet Arapoğlu) sözleri hala kulaklarımda çınlıyor "Türkiye'nin belirli bölgelerinden Amerika'daki bir üniversiteye toprak numuneleri götürdük ve analiz ettiler. Aşırı kimyasal gübre kullanıldığı için yakında Türkiye'de kanser patlar dedi Amerikalı onkolog profösör"

Değerli dostum; hoşumuza gitse de gitmese de bunlar gerçekler. Topraksız tarımda zirai ilaç kullanılmıyor diye çok ilgimi çekmişti ama kimyasal gübrelerin bu denli zararını bilmiyordum.

Topraklı tarımda kimyasal gübreleri toprağın bir nebze de olsa tolere ettiğini ama topraksız tarımda bunun daha vahim sonuçları olduğunu duyunca topraksız tarımın organik olarak yapılabilirliği üzerinde sinerji oluşturmamız gerektiğine inanıyorum.

Bir kaç üniversiteye yazdım ama henüz gelen bir sonuç yok. Aklıma doktora yapmaya başladığım ama doktoranın bana fazla bir katkısı olmayacağını anlayarak bıraktığım yıllar geldi. Yani üniversitelerin kendine hayrı yok.

Kıymetli dostum, dikkat ettiniz mi Kudret Hocanın topraksız tarımda yetiştirdiği limonun içindeki çekirdekler tekrar filizlenmiş. İşte bunlar bile topraksız tarımda kullandığımız gübrelerin sonucu.

Hatta konusunda uzman bir dost bu kimyasal gübrelerin kişinin DNA'sını bile bozduğundan bahsetti. Ne derece doğrudur bilemiyorum.

Şu üç günlük dünyada kimyasallarla beslenmek yerine doğallarla beslenmeyi seçmeliyiz. Gelecek nesilleri sağlıklı yetiştirmek üzerimize düşen bir görev. Bu nesli sağlıklı yetiştirmek için doğal topraksız tarımın yapılabilirliğini gösterebiliriz düşüncesindeyim. Siz ne dersiniz?

Selamlar... Saygılar...

Sayın Vetman,

Topraksız tarımın insan sağlığı üzerinde olumsuz bir etki yaratıp yaratmayacağı konusu belki de bu işle uğraşan herkesin aklından bir kez geçmiştir. Siz de bu düşünceyle kendinizce araştırma yapmışsınız. Ancak gördüğüm kadarı ile işin sadece gübre boyutu ile ilgilenmişsiniz.

Toprakta yapılan tarımda ülkemiz gerçeklerini sanırım herkes az çok biliyor. Kanımca asıl korkulması gereken tarım türü, toprakta yapılan ve ülkemizde tam anlamıyla kontrolsüz seyreden ilaçlama ve ondan daha da vahim olan hormon kullanımı. Meyve ve sebzelerde kullanılan hormonların büyüme üzerindeki etkisinden, kanser yapıcı özelliklerine kadar birçok konu bugün detaylarıyla ortaya konmuş durumda. Burada bir sürü rapor, bilimsel makale linki ve istatistik paylaşmamın anlamı yok, zira google araştırması hepsini ortaya koyar.

Topraksız tarımın yoğun uygulandığı ülkeler Hollanda, ABD, İngiltere vs. gibi ülkelerin insanlarına bakınca bizim insanımızdan daha sağlıklı olduğunu görmek ilginç bir detay olsa gerek. Söz konusu ülkelerde yaş ortalaması 75-90 arası seyrederken, ülkemizde 60-70 aralığında. Yani ağırlıklı olarak sizce "sağlıksız" bir yöntem olan topraksız tarımla beslenen insanların, mantıksal olarak ömürlerinin de kısa olması gerekmez miydi? Oysa durum tam tersi. Toprakta tarım yapan ülkemizde insanlarımız AB ve ABD ortalamasının altında bir yaşam uzunluğuna sahipler.

Bu neye benziyor biliyor musunuz, kediyi köpeği pis kabul eden, eve sokulmamasını öğütleyen ve köpekten kediden her türlü hastalığın gelebileceğine inanan bir toplumun, evinde bunları besleyen, hatta kimi zaman yatağına kadar alabilen insanlardan daha sağlıksız ve kısa ömürlü olmalarına..

Ülkemizde halen toprağını analiz ettirmekten dahi aciz çiftçiler mevcut, aynı çiftçiden tarlasında kontrollü bir gübreleme yapmasını bekleyebilir misiniz? Eğer kontrolsüz bir tarım türü varsa ve ülkemizde bunu adlandıracaksak bu ne yazık ki topraklı tarımdır. Bahçe sular gibi tarım ilacı kullananından, para hırsı ile zaten zararlı olan hormonu ultra aşırı derecede kullananına kadar geniş bir yelpazede yer alan kişiler, kanserin baş sorumlusudurlar. Kullandığı hormonla ürünü bir an önce paraya tahvil etme peşindeki kişi, yine aynı üründeki tarım ilacının toplama zamanına yetişmediğini bilmez mi sizce?

Bir kimyasal gübrenin bomba yapımında kullanılması o maddenin hepten zararlı olduğunun göstergesi nasıl olabilir? Bu tarz bir düz mantık kullanarak hayatı yaşamaya çalışırsak, elimizi hiç bir şeye dokunduramayız sanırım. Hayatın her alanına girmiş plastikten de bomba yapılıyor, ama hepimiz gibi siz de, size bunu söyleyen doktor da, marketten aldığı sebzeyi, meyveyi onunla taşıyor, uzun süre onunla temas ediyor.

Özetle şunu söylemek istiyorum, topraksız tarımı icat eden, uygulayan ve ürünlerini tüketen toplumlarla, kendi toplumumuzu kıyaslayın. Sağlık durumlarını ve ortalama ömür uzunluklarını karşılaştırın. Eminim ki problemi başka yerlerde aramaya başlayacaksınız.

leventali
11-11-2013, 13:49
Sayın Ankafar, vermiş olduğunuz bilgilerden ve tecrübe paylaşımınızdan dolayı size sonsuz teşekkür ederim.

Kullandığım besin eriyiği içeriğini bilmediğimden, üzerinde oynama yapamıyorum. Ama 1.6 önerinizi dikkate alacağım. PH'ı 6.5 civarında tutmam söylendi. Bu hasadı ki tahminim 15 gün sürer, kaldırdıktan sonra Ankara'ya kızımı ziyarete geleceğim. Eğer fırsat bulursam sizinle de tanışmak isterim.

Sayın Vetman996,
Bu projeye başladığım ilk sayfada kısa bir paragraf yazmıştım. Aslında yorum yapacak olan arkadaşların şevkini kırmamak adına cümlelerimi çok da açık yazmamıştım. Kudret Bey'e son yazdığım yazı ile de bu konuyu tamamen kapatmıştım. Sayın Kudret Bey'in cevap vermemesini de bu başlığın özünden ayrılmamak adına kendince konuyu kapatmış olduğuna yoruyorum.

Israrla konunun kapanmış olduğunu vurguladığım halde, bu başlıkla çok da ilgisi olmayan konuları burada paylaşmanız doğrusu beni rahatsız etti. Site yöneticisinden rica ederek ve sizden de özür dileyerek bu konuların kaldırılmasını ya da taşınmasını rica edeceğim.

Hiç bir laboratuvar çalışmasının sonucu %100 doğruyu ya da %100 yanlışı göstermez, gösteremez. Zaten bu araştırmayı yapan kişiler araştırma sonuç bölümünde, eğer bilim adamıysa, uzun uzadıya anlatırlar bunun böyle olduğunu.

Türkiye, tarımda kendi kendine yeten 1. sırada ender ülkelerden biriydi. Bu alanda yapılan her çalışmayı baltalayan laboratuvar çalışmaları maalesef Türkiye'de onlarca deneme çiftliklerinin kapatılmasına neden oldu. Toprağı, suyu, iklimi bol olan bir ülkenin tarımda ithalat yapması ne acıdır.

Sizi, çalışmalarınızı ve ne ürettiğinizi bilmiyorum. Ancak bu işin bir üslubu olduğunu düşünüyorum. Dünyada 50-60 yıl gibi kısa ama kökleri binlerce yıla dayanan topraksız tarımın bunca yerden yere vurulmasını hoş karşılamıyorum. Bir paket sigaradaki zararlı maddeleri ve insan bedenine yaptığı etkileri buraya yazmaya kalksak sayfalar dolusu yazı olur.

Bu iş devlet politikası olmadığı sürece de maalesef bu kısır tartışmaların içerisinde en büyük zararı yine toplum görecektir. 10-20-30 yıllık devlet politikalarıyla bu topraksız tarımın desteklenmesi ve AR-GE'sine ciddi para ayırması ve çiftçisini bu yönde eğitmesi ve kanunlarını bu yönde düzenlemesi durumunda topraksız tarım, topraklı tarımdan daha fazla güven ve istek kazanacaktır.

Cemil Meriç bir yazısında: "Her alevi yangın diye söndürürseniz, ileride ışık olacak ateş bulamazsınız.", diyor bir yazısında.

Küçük çaplı bir araştırmayla topraksız tarım uygulamalarının büyük bir çoğunluğunu Türkiye'de Hollanda yapıyor. Bu işten de çok ciddi paralar kazanıyor. Yani çok ciddi paralar Türkiye dışına gidiyor. Nedeni ise bu yönde kendisini geliştirememiş, geliştirmek istese de istediği sermayeye ulaşamamış esnaflardır. Ben inanıyorum ki Sayın Ankafar, bu çalışmasında hesaba dahil etmediklerini, kendi cebinden harcayıp yazmadıklarını not tutsa, abartıyor olabilirim, bir dönüm sera kurabilir.

Bunu şunun için yazıyorum: Bu işin Ar-Ge'sine devlet para ayırmıyor. Bu işi araştırıp yapmak isteyen insanlar kendi öz sermayeleriyle, kısıtlı imkanlarla, milyar dolarlık firmaların yaptığı araştırmaları yapmaya gayret ediyor. Parasız satın alamayacağınız tek şey bilgidir. Bunu da sadece Türkiye'de parasız satarlar. Bunca emek, çaba, maddiyat harcayarak, her bir çalışmanın ve hatta evin balkonunda yapılan bir çalışmanın bile, bu konuda eşi bulunmaz bir AR-GE olduğunu hatırlatmak isterim.

Siyah ve beyazın 256 tonu olduğunu size hatırlatmak isterim. Türkiye, yabancıların laboratuvar çalışmalarından yeterince maddi kayba uğradı zaten. Daha dalında filiz olan bir konuda bu kadar ciddi ve iddialı cümlelerle olaya yaklaşmanızı hiç doğru bulmadım.

Birkaç hususun daha altını çizerek bu konuyu tamamen kapatıyorum.

1- Lütfen başlıktaki çalışmalarımla ilgili, eleştiri, öneri her şeyi yazın. Uzunluğu kısalığı, cümle düşüklüğü, dil bilgisi, bilgi noksanlığı hiç önemli değil. Lütfen yazın. Yazın, eksik biliyorsanız bilen bir arkadaş mutlaka düzeltecektir. Sizin sayenizde bu eksik bilgiyi bilen bir çok kişi de sizin cesaretle yazdığınız yazıdan doğru bilgi olarak öğrenecektir.

2- Lütfen başlıktaki çalışmalarım dışında topraklı, topraksız, organik vs. konuları polemik konusu olacak şekle getirmeyin. Zira bu başlıkta bir AR-GE çalışması yapıyorum. Ama farklı bir başlık açarsanız buraya da gelip düşüncelerimi yazmaktan imtina etmem. Üyeler arası polemikler uzaktan okuyanları, ki yakından okuyan, yazan beni bile, ciddi etkilemektedir.

Yazan kişi sayısını hesaplamadım ama okuyan kişi sayısı 3 bine ulaşmış. Bu ne demek istediğimi daha iyi anlatıyor sanırım. Okuyan her zaman çoğunluktadır.

3- Bu çalışma amatör olarak başladı ama amatör olarak devam etmiyor. Hakkını veremesem de bu alana bir AR-GE katkısı olmasını istiyorum.

Şu ana kadar kaç çiftçiyle konuştum bilemiyorum ama hemen hepsinin korkularını giderecek bir çalışma oluyor bu çalışma. Ürünün laboratuvar testine varana kadar yayınlayarak birçok kişinin aklına takılmış soruları da cevaplamaya çalışacağım.

Benim yaptığım bu çalışmanın sonucunu merakla bekleyen inanın onlarca çiftçi tanıdığım mevcut. Çalışmanın sonuçları güzel olursa, babadan oğula 3. kuşağa geçmeyen çiftçilik konusu, şimdiki topraksız tarımcılara atfedilen "Kıravatlı Çiftçi" durumuna geçtiğinde bu kuşak sayısının artacağı düşüncesindeyim.

Yanlış anlaşılmasın Sayın Vetman! Sizin de yardımlarınızı, yorumlarınızı, tecrübelerinizi esirgememenizi rica ediyorum. Ancak çizdiğim sınırlar çerçevesinde.

Saygı ve Sevgilerimle...

vetman996
11-11-2013, 16:20
Sayın Leventali Bey.

Bu sayfada sizin konunuz dışında yorum yazmayacağımdan emin olabilirsiniz. Bana sorulan sorular vardı ve benim onları cevapladıktan sonra sizin çalışmalarınız ile ilgili yorum yazmam gerekiyordu. Ben kimseye sataşmadan cevabımı yazdım ve konu benim için kapanmıştır.

Sabrınızı zorladım sanırım, affedin ve hakkınızı helal edin lütfen.

Selamlar... Saygılar...

malina
12-11-2013, 15:49
Buradaki yazılar Damda 12 m2 Hidroponic Sera Yapımı (http://www.agaclar.net/forum/topraksiz-tarim/32636.htm) başlığından taşınmıştır.

Konu başlığı için başka öneriniz varsa, iletirseniz değiştiririm...

kiziltan
12-11-2013, 16:28
merhaba
topraksiz tarim urunlerinin nekadar guvenilir olup olmadigi, organik sayilip sayilmayacagi bunlar bir tarafa, ekonomik olup olmadigi bence biraz daha tartisilmali.

Uretim tecrubeleri olan Todor, Yalan Dunya, M.Ayhan bizlere faydali bilgi verebilirler. Sn vetman bu ise yatirim yapti, arastirdi simdi dusuncesi ne bilmiyorum.

Mersin bolgesinde toprak verimliligi varken, cukurova gibi bir harika tarim alani varken para yatirip topraksiz yapmanin faydasi var mi? Sn Levent Ali arastirma yaptigini soyluyor , kastim o proje degil. Ticari topraksiz sera Tarsus veya yakinlarinda nekadar faydali olur? Yatirima deger mi, atilan tas urkutulen kusa deger mi?

Yil icerisinde uretilen cilek miktari, ortalama satis fiyati, ortalam maliyet falan bu rakamlar aciklansa ogrenebilecegiz. Turkiye de satilik olmayan sera yok gibi diyorlar bunun sebebi ne? Yeteri kadar buyuk olmuyormu yatirim, pazarlama orgutlu degil mi, olsa cozum olur mu? Cilek ektiginde satis fiyatini tutturamayinca, kar edebilmek icin musteriye dogrudan perakende satmak zorunda kalanlar var degil mi? Bu cozum mu?

idris şenol
12-11-2013, 19:24
insan bilmediği görmediklerine herzaman düşman olmuştur
topraksız tarım teknik bir iş ,öncelikle basitte olsa bir sisteme dayanılması gerekir
geçensene topraksız kıvırcık serasını gezme imkanım oldu,ordaki çalışıan mühendis arkadaş
birgün bu işi yapacak para bulabilirsem ,,,kesinlikle topraksız bir sera kurucam demesi yaptığı, işin nekadar güzel olduğunu farkına varmış

İsmail Karagülle
12-11-2013, 19:25
Çok doğru oldu . Tartışma bölümü . Söyleyecek sözü olan bu başlıkta daha rahat söyler . Konu arada kaynayıp gitmez

kiziltan
12-11-2013, 20:06
Sayin Senol merhaba

Mesajinizda bence onemli 3 nokta var
1- teknik bir is
2- sorumlu olan muhendis
3- para bulabilirsem

Amatorce girilecek is degil, cok yatirim gerektiriyor ve mutlaka profosyenele emanet etmek lazim. Bu yatirim nezaman donecek, verimli arazide kurmak dogru mu? Bunlara cevap ariyorum. Bir de bu soyelen dogru bir degerlendirmeyse, Izmir de modern sera kuranlar neden kapatti? Neden bukadar kiralik ve satilik sera var.

Bulmak istedigim yapilan hata nedir, ne yapmali, ne yapmamali ki sonuc iyi olsun.

Belki basit seyler, her sene Antalya`da sel felaketi, sonrasinda perisan durumda seralar televizyon haberlerinde. O bolgede her yer tasli, toplansa, sera tabani yerden 1 metre kadar yuksek yapilsa ( bu taslar kullanilarak ) bir kere sel felaketinden etkilenmese ve 1 -1,5 TL sina satilacak mal 3 TL sina satilsa yapilan masraf cikar mi?

Okudugum tun kitaplar neredeyse ayni, almislar Hollanda orneklerii hepsi ayni. Orada gunluk gunes alimi bizle ayni mi? Cok gecirgen naylona ihtiyacimiz var mi? Orada satis fiyati ayni mi? ( Besin girdileri ithal oldugundan ayni, iscilik sanildigi kadar ucuz degil eger verimlilik kiyaslanirsa neredeyse ayni )

Londra da 150 gram ispanak 1 pound yani kilo fiyati neredeyse 20 TL, onlar pazara bizden yakin. Uzakdoguda kavun tanesi en ucuz 70 dollar, bizde nekadar. Bizim cilek kaca gidiyor, organize ve devlet destekli \Hollanda ve Ispanya cilegi orada kaca satiliyor?

Bakiniz ben sorun neredeyi ariyorum topraksiz tarima karsi degilim. Pazarlama sorunluysa ne yapmali, devlet ne yapmali, ama en onemlisi tekstilci, insaatci, yap satci kredi veriliyor diye seraciliga soyunsun sonar seralar satisa ciksin, bu iyi degil ki.

Kucuk ciftcinin 500 metrekare sera ile birsey yapabilmesi mumkun mu? Bir ay kadar once forumda vardi 20 kilo domates 1 TL satilmis, care ne, care nerede ?

ankafar
12-11-2013, 20:33
Topraklı tarım yapan bir dostuma topraksız tarımın üstünlüklerini anlatıyordum. Bir ara “aslında sizin yaptığınız da bir nevi topraksız tarım ama sizinki kontrolsüz topraksız tarım” dedim. Anlamayınca izah ettim. “ Türkiye topraklarının 5 de 1’inde organik madde miktarı %1’in altında. Aşırı kimyasaldan topraklardaki canlı materyal kalmamış verimsizleşmiş, çoraklaşmış (topraksız tarımda kullanılan yetiştirme ortamı gibi yani). Gübre kullanırsanız verim alıyorsunuz, kullanmazsanız verim alamıyorsunuz. Biz ise bunu besin eriği kullanarak daha kontrollü yapıyoruz, bizim yaptığımız kontrollü topraksız tarım, sizinki ise kontrolsüz topraksız tarım” dedim. Bana hak verdi.

Siz Tavuk gübresini hiçbir işlemden geçirmeden kümesten çıktığı gibi kullanırsanız hem toprağa hem çevreye en az kimyasal gübreler kadar zarar verirsiniz. Sığır gübresi de aynı şekilde.

Sayın Ankafarın bahsettiği gibi sığır gübresinde antibiyotik kalıntısı bulunabilir. Ama bu gübreyi işlemden geçirdiğinizde hiçbir kalıntı kalmaz. Bununla ilgili araştırmalar:
An Error Occurred Setting Your User Cookie (http://www.tandfonline.com/doi/abs/10.1080/03601234.2013.836871#.UoBhM3DK6sU)
Removal of nutrients and veterinary antibiotics from swine wastewater by a constructed macrophyte floating bed system (http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S030147971000232X)

Büyükbaş gübresinde antibiyotik kalıntısı olabileceğini düşündüğümüz için biz bunun önlemini aldık. Paylaşımlarımızı takip eden dostlarımız bunu bilmektedirler.

Sayın Ankafarın bahsettiği gibi Solucan gübresinde E.Coli olabilir mi? Eğer ruhsatsız, merdivenaltı üretimle üretilmiş ise olabilir. Ama ruhsatlı bir şekilde üretimi yapılmış ise bu mümkün değil. Çünkü Tarım Bakanlığı (Gıda Tarım Ve Hayvancılık Bakanlığı) bu ihtimali göz önünde bulundurarak her türlü tedbiri almıştır ve “ Yönetmeliğe uygun” üretim yapıldığında solucan gübresin de E.Coli bulunması mümkün değildir.
http://http//www.tarim.gov.tr/Documents/Mevzuat/Talimatlar/gkgm/organik_gubre_talimati.pdf

Yönetmelik ve talimatlar göre solucan gübresini veya hayvan menşeli her tür gübreyi piyasaya arzdan önce ısıl işlemden geçirmeniz gerekir. Böyle bir gübrenin içinde E.Coli bulunmaz

Sayın Ankafarın şunu bilmesini isterim ki kimyasal kullanılmadan veya minimum kimyasal kullanarak da topraksız tarım yapılabilir. Doğal kaynaklı mineral maddeler kullandığınızda veriminizde düşme de olmaz. Zaten yurt dışında bunların denemeleri yapılıyor ve mineral maddelerin köklerden daha iyi alınabilmesi için topraksız tarımda mikoriza mantarları kullanılmaya başlamış bile.

Topraksız tarımda kullandığımız besin eriği içindeki mineraller doğal kaynaklı olduğunda daha sağlıklı olduğu, kimyasal kaynaklı sentetik olarak elde edildiğinde insan vücuduna zararlı olduğuyla ilgili güzel bir makale okumuştum ama şimdi bulamadım. Bulduğumda da aşağıda verdiğim linklerden paylaşacağım. Bu makalede özetle sentetik olarak elde edilen minerallerin bitkilere bir zararı olmazken insan vücuduna girdiğinde zararından bahsediyordu. Hatta örnek veriyordu doğal olarak elde edilen balın şifa kaynağı olduğu halde mısırdan sentetik olarak elde edilen glikozla yapılan sahte balın insan vücuduna zararını da örnek göstererek anlatıyordu.

Tüm bu paylaştıklarımı yan yana getirdiğinizde ve topraklı tarımda kullanılan kimyasal gübreler, fungusit, herbisit vs. vs. düşündüğünüzde kimyasalları en az kullanarak topraksız tarım yapılması gerektiği sonucu ortaya çıkıyor.

Biz mum yakmaya devam edeceğiz. Dostlarımızın ödü kopmasın diye fazla detaya girmeyeceğiz. Leventali Beyin görsel şölenini gölgelememek için de paylaşımlarımızı bu linklerden:
http://www.agaclar.net/forum/topraksiz-tarim/29441.htm
http://www.agaclar.net/forum/topraksiz-tarim/31832.htm
http://www.agaclar.net/forum/temel-konular-toprak-gubre-tohum-sulama/32156.htm sürdüreceğiz.

Hemen bir konuyu da eklemem gerekiyor: Kimyasal topraksız tarıma karşıyım ama topraklı organik tarıma da karşıyım. Nedenine gelince; Türkiye’de yapıldığı şekilde yapılan organik tarımda % 30 civarında bir verim düşüklüğü yaşanıyor. Bu da Türk tarımını en az elli yıl geriye götürür.

Fazla uzattım bitirmeliyim yazımı.

Her şey gönlünüzce olsun dostlar.

Selamlar… Saygılar…

Madem bu konu taşındı bir kaç ekleme yapalım. Öncelikle insanları yanlış yollara sokmamak adına kimyasal topraksız tarım diye bir olay yoktur. Topraksız tarım vardır ve burada mantık; içerisine belirli oranlarda mineral takviye ederek toprak yapısını taklit etmek, bitkinin istediği dönemde istediği kadar besini almasını sağlamak ve kullanılan substratlar ile bitki köklerinin daha iyi hava almasının sağlanması ile birlikte üretim miktarında artış yakalamaktır.

Topraksız tarımda kullandığımız besin eriği içindeki mineraller doğal kaynaklı olduğunda daha sağlıklı olduğu, kimyasal kaynaklı sentetik olarak elde edildiğinde insan vücuduna zararlı olduğuyla ilgili güzel bir makale okumuştum ama şimdi bulamadım.
O makalenin yazarı Nature dergisine vs çıkabilir bunları ispatlar ise nobele bile gidebilir. Cidden bu sentetik dediğiniz gübreler sonuçta suda çözünüyorlar ve içerik olarak element yahut kök halinde kalırlar. Örneğin kalsiyum nitratı suda çözerseniz Ca+2 ve 2 adet NO3 çıkar bu kadar basit. Nitrat ise aşağıdaki grafikte yer alan bitki reaksiyonuna girer. Şimdi bu nitratı ister topraktan ister sudan ister havadan verin işte bu çembere girer.
453638

Hatta örnek veriyordu doğal olarak elde edilen balın şifa kaynağı olduğu halde mısırdan sentetik olarak elde edilen glikozla yapılan sahte balın insan vücuduna zararını da örnek göstererek anlatıyordu.
Doğal bal ve sahte bal bizim konumuzla alakası yok zira element ve kompleks bir maddeyi karşılaştırmak petrol ve araba lastiği karşılaştırmak gibi bir şey...


Sayın Ankafarın bahsettiği gibi sığır gübresinde antibiyotik kalıntısı bulunabilir. Ama bu gübreyi işlemden geçirdiğinizde hiçbir kalıntı kalmaz.
Burada işlemden geçirilmeyen dışkı kaynaklı gübre olduğu ve ülkemizde yasal olarak satılabildiğini belirtmek gerekir. Malum konumuz sizin ürettiğiniz gübre değil organik gübreler ise

Biz mum yakmaya devam edeceğiz. Dostlarımızın ödü kopmasın diye fazla detaya girmeyeceğiz.
Benimde mum söndürmek gibi bir iddam yok tam tersine elimden geldiğince herkese yardımcı olmaya çalışırım. Burada da fikirlerimizi tartışıyoruz bunda bir sorun yok.


Sayın Ankafarın şunu bilmesini isterim ki kimyasal kullanılmadan veya minimum kimyasal kullanarak da topraksız tarım yapılabilir. Doğal kaynaklı mineral maddeler kullandığınızda veriminizde düşme de olmaz.
Ben buna inanmıyorum zaten olsaydı organik tarımın verimi en az normal tarım kadar olurdu bunun yanında zaten dediğiniz şey yapılıyor adı aquaponik ancak hiç düşündünüz mü neden ticari aquaponik sistemlerde marul harici ürün pek yetiştirmezler? Yahut madem verim kaybı yok neden dünya genelinde bir kişi bile ticari sistemini bu konuda yapmaz? Topraksız tarım yeni bir olay falan değil sonuçta Türkiyede bile kurulan domates seralarının bir çoğu topraksız.


Zaten yurt dışında bunların denemeleri yapılıyor ve mineral maddelerin köklerden daha iyi alınabilmesi için topraksız tarımda mikoriza mantarları kullanılmaya başlamış bile.

Mikorizyal mantarlar bambaşka bir konu organiklik sağlamaz. Minerallerin köklerden alınabilmesi için toprakta etkilidir ayrıca birleşme olabilmesi için fosfat azlığı gerekir. Bu konuyu benim yazdıklarıma karşı argüman olarak söylemiş olmanız enteresan zira biz aynı zamanda mikorizyal mantar üretimi yapıyoruz. Ancak topraksız tarım ve mikorizya tamamen farklı konular. (Bu arada şu an yürüttüğümüz bir Tübitak projesi kapsamında bunun topraksız tarıma etkisini karşılaştırmalı olarak yapıyoruz)

Yönetmelik ve talimatlar göre solucan gübresini veya hayvan menşeli her tür gübreyi piyasaya arzdan önce ısıl işlemden geçirmeniz gerekir. Böyle bir gübrenin içinde E.Coli bulunmaz

1) ısıl işlem 70 derece de yapılıyor (tam ölüm için 121 derece 1,25 bar basınç gereklidir) Zaten bu yüzden yönetmelikte bertaraf etmek değil azaltılması kelimesi geçiyor.
2)E.coli için gram materyalde 0 ila 1000 arası koloni geçer alıyor yani gübre için 1000 koloni oluştursa bile (E.coli olsa bile) gübreyi Türkiye de satabilirsiniz
453649

Besin eriği hazırlarken kullanılan ve Kudret Hocanın bize vermiş olduğu besin eriği formülünde de bulunan diamonyum fosfat gübresi ve içeriğinde bulunan ağır metallerle ilgili bir araştırma. Özetle özellikle fosfor kayalarının içinde kadmiyum, kurşun, nikel, arsenik olduğunu söylüyor. Makaleye buradan ulaşabilirsiniz.
http://www.ekoloji.com.tr/resimler/55-1.pdf
Zannedersem bu makaleyi yalnızca koymuş olmak için koydunuz okursanız bu makaleyi sizin tezinizi çürüttüğünü göreceksiniz zaten. Açık açık fosfat kayasından kullanırsak belirtilen metaller 358,335,386ve531mgkg-1 sizin karşı çıktığınız kimyasal sentez ile yapılırsa 14,11,201ve81mg çıkıyor? O zaman doğal kayadansa kimyasal sentez daha temiz olmaz mı? Birde bu maddeleri yiyen canlıların gübrelerinde sizce ağır metal hiç kalmayacak mı?

Neyse cidden konuyu kendi açımdan burada kapatmak istiyorum. Ancak şunu belirtmek isterim ki keşke önce kontrollü deney ile ortaya verim farkı olmadığını vs koyup (belki en az 1er dönüm içerisinde) ondan sonra bu konuşmaları yapsaydık.

İsmail Karagülle
12-11-2013, 20:48
Bir problemin çıkacağını önceden gördüğüm bir yazıydı . Isı 46 mı 47 mi ne gösteriyordu . Gözlerime inanamadım . Ve gerçek mi diye sormuştum, arkadaş çok önemsememiş olacak ki , aradan zaman geçti .Ve arkadaş şimdi soruyor Yaprak ucu yanıklığı oldu ne yapmam gerekir diyor.

Ben o yazımda ısıyı yüksek görünce bitkiler haşlanacak demiştim . Haşlanma ötesinde yanmaya başlamış.

Bir yorumcu arkadaşımız teşhisi yapmış ve 25 derece üstü sıcaklık ve kalsiyum fazlalığı bunu yapar demiş.

Şimdi , yazılımcı arkadaşımız , bitki için gerekli normal şartları sağlayamadığı bir serada çalışarak nasıl tespitler yapacak ve bunları yazılıma geçirecek ?

Sera öncelikle bitkinin istediği iklim şartlarını yerine getirmek için kullanılır. Sera kurmanın amacı budur. Daha bu aşamayı geçmeden bir takım şeyleri sabit haline getirip yazışım yapılacak ?
Topraksız veya başka bir konuda yeterli bilgiye sahip olmadan , çok şey biliyorum zannederek , Veya bildikleri yanıldıklarına yetmezken , nasıl olur da ben yapamam , ben yapamıyorsam bu çok zor bir iştir . Çok teknoloji gerektirir. Çok sermaye gerektirir gibi hükümler verilebilir.

Bir sitede yazılanlara güvenerek , veya bir kaç internet bilgisi ile topraksız yatırımına girersek , batınca da bu topraksız tarım zor iş arkadaş demek , Neden battığımızı bilmemek ve kabahati başkalarına atmak başka bir işte yine batacağımızın göstergesidir.

ido2323
12-11-2013, 20:55
Öncelikle ilgili arkadaşa teşekkür diyoruz, fakat alayı açıklamakta yarar var;
Öncelikle bitkiler besin eriğinden Kno3, Mgso4 gibi bileşikler direkt olarak alamazlar bu mucizedir böyle bişey mümkün değildir; eğer almış olsalardı muhteşem bi metobolizma bozukluğu yaşıyor olurduk. Besin eriğini biz amatörler hazırlarken gerekli oranda uygun ph ve iletkenlikte hazırlıyoruz ve besin eriği homojen bir hal alıp(hepsi çözünüp) bitki ile buluşuyor.

Bu durumda suda anyonlar(Ca,Mg,Na,K) ve katyonlar(PO4,SO4,NO3,NH4) bulunur.

yani bitkinin kökleri sadece iyonları alabilecek durumdadır, patlayıcı olarak tarif edilen KNO3,NH4NÔ3 gibi bileşikleri alamazlar.
Ancak kökleri yenilebilen bitkiler ve ya ürüne besin eriği sıçramış ise durum farklıdır bu durum da sıvı haldeki besin eriği buharlaşıp ürünün üst kısmında ya da kökü yenen bitkilerde direkt bileşikler bulunur, iyonlar bulunmaz ve kanser yapar buna dikkat etmek gerekir.

Bu yüzden besin eriğinin bitki ile nasıl bir ilişki içinde olduğuna ve ürünü iyice yıkamaya(su tutunca kolay kolay gitmez) özen göstermelisiniz.(çilekler besin eriği havalandırılırken çileğe gübre bulaşmasına neden oluyor ve insanlarda bunu yiyorsa ortada büyük bi ihmalkarlık vardır.)

Organik gübre hakkında ve ya nasıl organik gübre yaparım şeklinde merak eden arkadaşlar varsa benle irtibat kurabilirler konu başlığı açıp aşama aşama açıklarım. Teşekkür ediyorum hayırlı akşamlar

İsmail Karagülle
12-11-2013, 21:14
Öncelikle ilgili arkadaşa teşekkür diyoruz, fakat alayı açıklamakta yarar var;
Öncelikle bitkiler besin eriğinden Kno3, Mgso4 gibi bileşikler direkt olarak alamazlar bu mucizedir böyle bişey mümkün değildir; eğer almış olsalardı muhteşem bi metobolizma bozukluğu yaşıyor olurduk. Besin eriğini biz amatörler hazırlarken gerekli oranda uygun ph ve iletkenlikte hazırlıyoruz ve besin eriği homojen bir hal alıp(hepsi çözünüp) bitki ile buluşuyor.

Bu durumda suda anyonlar(Ca,Mg,Na,K) ve katyonlar(PO4,SO4,NO3,NH4) bulunur.

yani bitkinin kökleri sadece iyonları alabilecek durumdadır, patlayıcı olarak tarif edilen KNO3,NH4NÔ3 gibi bileşikleri alamazlar.
Ancak kökleri yenilebilen bitkiler ve ya ürüne besin eriği sıçramış ise durum farklıdır bu durum da sıvı haldeki besin eriği buharlaşıp ürünün üst kısmında ya da kökü yenen bitkilerde direkt bileşikler bulunur, iyonlar bulunmaz ve kanser yapar buna dikkat etmek gerekir.

Bu yüzden besin eriğinin bitki ile nasıl bir ilişki içinde olduğuna ve ürünü iyice yıkamaya(su tutunca kolay kolay gitmez) özen göstermelisiniz.(çilekler besin eriği havalandırılırken çileğe gübre bulaşmasına neden oluyor ve insanlarda bunu yiyorsa ortada büyük bi ihmalkarlık vardır.)

Organik gübre hakkında ve ya nasıl organik gübre yaparım şeklinde merak eden arkadaşlar varsa benle irtibat kurabilirler konu başlığı açıp aşama aşama açıklarım. Teşekkür ediyorum hayırlı akşamlar

Kansere neden olduğu söylenen , maddeler , topraksız tarımda bulunuyor da toprakta bulunmuyur mu?

Açıklık getirirseniz memnun oluruz.

Organik gübre yapıldı diyelim . Bitki bu gübreleri olduğu gibi mi bünyesine alacak , onlar toprakta ayrıştıktan sonra alınmayacak mı ?

Yani her durumda bitkinin alabileceği forma dönüşmesi gerekmiyor mu?

Açılık getirirseniz memnun oluruz.

kiziltan
12-11-2013, 22:05
Sayin Karagulle ile ayni dusunuyorum. Topraksiz tarim girdilerinde kansorejen tehlikesi var olabilir, ama ayni tehlike geleneksel tarimda da var. Mevsimi disinda urun yetistirilmesinin tehlikeli oldugunu bilim insanlari soyluyorlar, bu konu tum seralari sorguluyor.

Sadece kullanilan besin maddeleri degil, hibrit tohum, ilaclar, gun isigi yetmediginde suni isiklandirma, gibi bir suru etkileyen faktor var zaten.

Hangi turde tarim yapsak asilama bile urunu etkiliyor. Kabak uzerine domates asilamak, kabak uzerine karpuz asilamak urun miktarini artirdi ama garip meyve ve sebzeler cikti. Kim cocuklugumuzun domatesini, karpuzunu, salataligini, cilegini bulabiliyor, sikayetci degil. Bu zorlama urunlerin tehlikesi yillar sonar ortaya cikiyor ve hata yapmisiz deniyor.
Bizlerin bu kansorejenlik iddiasina cevap bulmamiz zor. Elestiri gibi algilamasin ama bu konuda hassa olan sn vetman, tavuk ciftliginde yetistirdigi tavuklar hakkinda yazilan ve soylenenleri duyunca vazgecebiliyor mu? Yoksa kabuledilen bu diyerek devam mi diyor. Ayni karari topraksiz tarimda da verebilir saniyorum.

Bence topraksiz tarim kucuk ciftci icin uygulanabilir ve ekonomik degil. taze sogan yapip iscilik masrafi agir gelince birakan arkadaslar var. Hemen birakmali mi? Yabancilar taze sogani temizleyip kumeleyip baglayan makinayi yapmis saatte 5 ton ambalajlayabiliyor. Simdi bu makinayi edinmenin maliyeti olunca uretimin de okadar buyuk olmasi gerekiyor, ve geliyoruz ekonomik yatirim buyuklugu hesabina ve amatorlukten dolayi vazgeciliyor. Bu forumda makinaci, elektronikci, otomasyoncular var, birlesip ufak bir sistem kurulsa ve ucuz olsa bir konuyu halletmis oluruz. Sonuc alamasak ya da yeteri kadar ucuz olmasa da yine kaybetmeyiz, denedik olmadi deriz.

Topraksiz tarim iyiymis deyip, en sicak yerde ( Mersin ) ustelik damda yaparsan sonuc alamazsin arkadas. Ekonomik olmaz, sen o cografyada marulun dibini bahcene gom, birak hic ugrasma yinede bir miktar yetisir. Sanirim sn Levent Ali bunu biliyor sadece isin otomasyon yazilimini denemek istiyor, ticari yonunde degil isin.

Birileri Yalan Dunya ve Todor u bu basliga cagirsa iyi olacak kendi basliklarina ugramiyorlar nasil ulasirim bilmiyorum. Bu arkadaslar eskiden bu konulari epeyce yazdilar.

fozada
13-11-2013, 09:56
Başlığın buraya taşınması iyi olmuş. En azından Sn. Leventali'nin çalışmalarını sergilediği başlığı katletmemiş olacağız.

Ben burada görüşlerimi yazarken şunu da belirtmeyi isterim; ben topraksız tarım uzmanı mıyım? Hayır. Ben çiftçi miyim? Hayır. Ancak matbaanın Osmanlı'ya neden 200 yıl gecikmeli geldiği konusunda fikir sahibi biriyim.

Sağlık açısından endişeniz olabilir, olmayabilir. Ancak bunu "bir arkadaşımın dayısı demiş ki", "bizim amcaoğlu geçen sene televizyonda duymuş", "komşunun eniştesine tanıdığı bir kimyager söylemiş" gibi kaynağı, desteği ve değeri olmayan söylemler yerine elle tutulur örneklerle ifade etmek, endişenin ciddiye alınabilirliğini direkt olarak etkileyecektir sanırım.

smnvrl
13-11-2013, 11:23
Bir düşünceyi savunacağız diye karşı tarafı bitirmeye çalışıyoruz bu kadarına gerek var mı ? halen aylar önce yapılan tartışmaların tekrarını görüyorum. Bunun sonucu nasıl olacak kim haklı çıkacak? Ortada deneyler konuşulmadan yapılmadan edilmeden lobisi güçlü olan mı haklı çıkacak ? İşe başlamadan olumsuzluklarını bizzat görmeden bu kadar tartışmamıza gerek var mı ?

Burada görüş bildiren kişiler hep belli tecrübeye sahip değerli insanlar, Sizden bir okuyucu olarak (Daha önce tartışmacı idim) ricam,

Savunduğumuz düşünceleri, fikirleri , teknikleri deneysel olarak paylaşalım. En iyi yere getirmeye çalışalım. Topraksız da topraklıda gübresi de her alan bize lazım.

Saygılarımla.

fozada
13-11-2013, 11:44
Sözkonusu olan marul üretimi ise, topraksız tarım yöntemi uygulandığında yapraklarda bir nitrat birikimi olabileceği biliniyor. Ancak her derdin bir devası var sözünden hareketle, bu konuda birkaç şey daha söylemek isterim.

Marul yetişirken, bünyesine aldığı nitratı fotosentez yoluyla nitrojene çeviriyor. Ancak ışık ortamının yetersiz oluşu fotosentez olayını aksatırsa, yani bitki fotosentezi gereği kadar döngüleyemezse, bitkinin aldığı nitrat da nitojene çevrilememiş ve nitrat olarak bünyesinde kalmış oluyor.

Aslında duruma bu açıdan bakıldığında, toprakta yapılan marul üretiminde de eğer yeterli gün ışığı yoksa ve kimyasal gübre kullanılıyorsa bu sorunun ortaya çıkacağı düşünülebilir. Topraksız tarım yapanlara bu yüzden nitrat testi yapmaları öneriliyor. Nitrat oranının sınır değerlerin üzerinde olması durumunda, fotosentezi teşvik etmek amacıyla UV lambaları kullanılması tavsiye ediliyor.

Bunun haricinde yine yüksek nitrat durumunda tanktaki besin eriyiğinin tamamen boşaltılıp, klor içermeyen bir suyla, nitrat değerleri kabul edilebilir düzeye inene kadar beslenmesi gerektiği ifade ediliyor. Ayrıca bu tür durumlarda nitrat oranı düşük bir besin eriyiği ile beslenip, normal değerlere çekilmesi de tavsiye edilenler arasında.

Bu gösteriyor ki, marul hasat edilmeden önce nitrat testine tabi tutulmalı, nitrat oranı yüksekse, bahsedilen yöntemlerle nitrat değerinin kontrol altına alınması ve hasadın sonra yapılması gerekli.

Nitrat test kitleri yurtdışında, 30-35 dolar gibi bir fiyatla satılıyor. Türkiye'de var mı bilemiyorum. Elbette test kiti "bitki test kiti" olmalı. Zira su, toprak ve bitkinin kendisi için ayrı ayrı kitler mevcut.

kiziltan
13-11-2013, 11:49
Sayin smnvrl

Merhaba, size katiliyorum, bitki yetistirme uzmanlari, kimyagerler, genetikciler bosa okumus sanki, ben de dahil gaza gelip kendimizi onlarin konularina sokuyoruz.

Otomasyon sistemi arastirmalarina, iklimlendirme sistemi yapimina, ufak bazi mekanik sistemlerin yapimina hem tartisarak hem deneyerek varim. Sanirim sadece izleyici olarak kalacagim, sonunda lobisi olan, malzeme satip kazanan falan isi sertlestirecek, mesajlar silinecek falan.. ben izleyeyim yeter.Sagolun

Todor
13-11-2013, 19:47
En basitinden şöyle düşünüyorum ben;
Hangi şekilde yetişmiş bir ürünü yurt dışına satmanız daha kolay, hangi ürün için GLOBALGAP sertifikası almanız daha kolay?

Hep anlatmaya çalışıyorum ama çok açık olamıyorum sanırım. Topraksız tarımda başarılı olabilmek için birden çok faktör var. Anca bu faktörler bir araya gelirse başarılı kabul edilebilinir. 100 milyar masraf yapıp senede 10 ton domates çıkartırsanız olmaz, ürününüzde toprakta yetişine göre fazla pestisit, nitrat varsa olmaz. Neden bitkilerin vegatatif gelişiminde 150 ppm azot aşılmamalı deniyor, neden potasyum klorür değilde potasyum sülfat kullanıyoruz? Neden mangan sülfat yerine potasyum per manganant değil? Bilim insanları bir çok soruya kafa yormuş ve cavaplamış. Amerika'yı tekrar tekrar keşfetmek manasız.

En az iki kat ürün alacaksınız,
Ürününüz çok daha sağlıklı olacak,
Ürün kaliteniz daha yüksek olacak,
İşçiliğiniz daha az olacak,
Dünya kaynaklarını çok daha tasarruflu kullanacaksınız.

Bunlardan birini bile yerine getiremiyorsanız başarılı bir yetiştirici değilsiniz. Ben yaptım oldu mantığı olmuyor, toprakta 40 günde yetişen marulu 50 günde yetiştirince olmuyor. Yetiştiriğiniz taze soğan acı ve kükürt kokulu ise olmuyor, üzerinde satışa geldiği halde hala ilaç kalıntısı varsa, bir patlıcan için 10 ton su 5 kw elektrik tüketiyorsanız başarılı olmuş olmuyorsunuz.

Hidrofonik, sağlıklı bir üretim şeklidir hem sizin için, hem dünyanın geri kalanı için.

ido2323
13-11-2013, 20:17
Evet soruları cevaplayalım;

Bildiğiniz gibi endüstrinin gelişmesi ile birlikte insan oğlu son 1 asırda toprağı ve havayı inanılmaz düzeyde etkilemiştir, 1 asır önce 18 ppb olan karbondioksit gazı günümüzde 600 ppb düzeyine kadar fırlamıştır. % 4 e fırladığında dünya üzerindeki canlıların çoğu asidoz sebebi ile ölmüş olacaktır. Aynı durum toprak içinde geçerlidir baca gazları ekzos gazları atmosferde su buharınında etkisi ile yeryüzüne (toprağa) asit yağmuru şeklinde ulaşmkatadır. Ve toprağa karbonik asit sülfirik ya da nitrik asit formunda olacak şekilde düşmektedir ve toprağın yüzyıllardır koruduğu doğal ekosistem ve denge mahvolmaktadır. 1 asır önceyi kıyasladığımızda günümüzde organik tarım yaptığını sanan kuruluş ya da kişiler hacivat ve karagöz oyununun bir çeşidini sergiliyorlar aslında ortada organik ya da doğal olan birşeyler yok çünkü ne atmosferimiz ne de toprağımız artık doğal değil her neyse burda bu sitede yazmaya başlasam sayısal değer versem eminim insanların vicdanı parçalanır her neyse gelelim biz bu durumdan nasıl en az etkileneceğiz;

ah o kahrolası av tüfeklerinin saçmaları evet o havaya sıktığınız avlandığınıuz av tüfekleri allah topunun belasını versin havaya ateş edildiğinde kurşun saçmalar toprağa karışmakta ve asit yağmurlarınında etkisi ile toprakta kurşun çözünmektedir. Bildiğiniz gibi kurşun inanılmaz derecede kanser yapan bir ağır metaldir, bizde o kurşun içeren tarlada yetişen buğdaydan yapılan ekmeği yemekteyiz, ister inanın ister inanmayın analiz yaptığım bazı unlarda muhteşem kurşun çıkmaktadır, aynı durum toprakta bulunan antimon kadmiyum aluminyum v.b. metallerin fazla asidik ortamda çözünmesi ile daha da çok kanser yapıcı bir hal almaktadır.(İsterseniz yağmurlu bir günde yağmur suyunun phını ölçüp kendi gözlerinizle görebilirsiniz 4 e kadar düştü diyenlere rastlayacaksınız.) Bu bağlamda bu bilgileri bilmenizde fayda var çünkü bilen çok az kişi var gelelim yediğimiz gıdalara evet yediğimiz gıdalar alayı koruyuvu maddesi içerir ve en çokta bitkiler etkilenir.
Mesela sodyum benzoat potasyum sorbat askorbik asit sitrik asit ve ya gulutamatlar
En acayibi ise salam sucuk ve sosiste bulunan sodyum nitritttir. Lütfen küçük çocuğu olan üyelerimiz varsa yedirmesin mide ve bağırsak kanseri yaptığı ispatlanmıştır. Konumuzla ne alakası var şöyle bi alakası var sodyum nitrit içeren gıda maddeleri bitki ile buluştuğunda bitkinin kök kısmındaki oksijeni absorblar yani bitkinin kökleri oksijensiz kalır ve organik madde reaksiyonu sekteye uğrayıp kansorejen fonel ve amin içerikli komponentler haline geçer ve kanser yapar. topraksız tarımda böyle bi fantazi siz suya nitrit içeren maddeler katmadığınız sürece olmaz.

Organik gübreyi merak eden arkadaşlara şunu söyleyeyim isterseniz dünyaları birleştirin günümüz dünyasında organik tarım aşkı mümkün değil eğer organik gübrem var ve ben bunu bitkilerimde kullanacağım derseniz bitki organik gübreyi şöyle alır.
mesela organik magnezyum kaynağı olarak verdiğim linkteki tuzun magnezyum demir ya da sodyum tuzu organik ortamda iyonlarına ayrışır bitki magnezyumu kullanırken edtayı ise organik karbon olarak köklerinden alır yani karbondioksit gazı gibi karbon kaynağı olmuş olur ( ama organik karbon)
Ethylenediaminetetraacetic acid - Wikipedia, the free encyclopedia (http://en.wikipedia.org/wiki/Ethylenediaminetetraacetic_acid)

Not:Bir çok bitki yaprakları sararıp dökülürken yapraklarında inanılmaz düzeyde organik maddeler bulundurur(Mg,K,Na,PO4,NO3,NH4,Ca,....), yani mi sararıp dökülen yaprakları toplasak güzelce sirke ile yıkasak öğütüp güneşte kurutsak bu organik gübre olur mu ? Öyle güzel olur ki... kalın sağlıcakla yazacak sabır kalmadı.

kiziltan
13-11-2013, 20:43
Merhaba Sayin Todor

Sizden tekrar okuyabilmek guzel, topraksiz tarim icin yatirim yaparken gubre formulunu, sulama frekansini, durgunsu mu akan su mu falan dusunmemize hatta yepyeni bir otomasyon icadina ihtiyacimiz yok, bence. Piyasada olanlari daha ucuza yapabilen seracilara ucuza satarsa yeter, once ucuza taklit sonar tecrube kazanip yeni system.Montaj otomobil yapmadan kafadan otomobil uretilmiyor ki. Bunlar zaten belli sizin de dediginiz gibi Amerika zaten kesfedilmis tekrar aramak gereksiz.

Ulkenin hangi cografyasinda yapalim ki zaten veremli olan topragi betonla kaplamayalim, verimsiz, ucuz kaliteli uygun suyu olan yeri bulalim, ihracat icin havaalani liman gibi yerlere yakin olalim, devlet yeterli teknisyen egitimi icin yardimci olsun, sonra karar verelim yatirima.

Isciligi aza indirebilecek teknik cozumler uretmek icin ugrasalim, hangi urunde sansimiz var bakalim, herkes domates yapti ben de yapayim iyi sonuc vermiyor. Hollandali, Ispanyol donumde 70 ton yapiyorsa ben de 70 ton yaparsam sansli olmak icin , nakliye dezavantajini kompanse edebilmek icin yapabilecegim ne olablir? Benim isciligim gercekten ucuz mu? Avrupa`da calisan Turk ile Yalova`da calisan Turk isini ayni titizlik ve ciddiyetle yapiyorsa benim isciligim ucuz olur, yoksa bu avantajim yok benim. Boru firmasi cikip yeni teknoloji getirdim 80 ton/donum urun alacaksin diyor ama serayi bana iki kati fiyata veriyorsa beni bastan olduruyor, aslinda ban o yatirima girdigimde intihar ediyorum.

Yeni urunler bulmam gerek, isciligi ucuza getirmem lazim. Son zamanlarda Turkiye`de luks lokantalar disinda gormedigimiz icin haberdar olmadigimiz mini sebze surgunleri var, kimse denedi mi? Hidroponik, kucuk alanda fazla katmadeger veriyor, kisin aydinlatma masrafina katlanirsan isitma kolayligi sagliyor, kapali salonlarda yapabiliyorsun, yani tavuk da oldugu gibi aydinlatma yapiyorsun, gunes isigi olmasa da oluyor.. Urun cok hafif oldugundan ucakla tasiyabiliyorsun, ithalatci istedigi kaliteyi taahhut edersen her gun sevkiyat sarti koyuyor, yani satici olarak devamli musterim olsun diye ugrasacagina, tersine o gelip hergun vereceksen alirim diyor.

Bizler forumda oturup baska seyler konusuyoruz. Bu mikro sebzelerde ekmek var, hidroponik ama sadece su kullaniliyor, GUBRE YOK . Satildigi ambalaji icinde uretiliyor isciligi gaha az. Avrupa`da bildigim kadariyla 2 cok buyuk uretici var, baskasi girmesin diye uretebilenle anlasma yapip tum malini aliyor, ithalediyor.

Buyuk masrafi tohum, geri kalanlar cok ucuza maloluyor, ithal girdi yok, iscilik sade iscinin yapabilecegi seylerden ibaret.

Bunlar icin tohum pesindeyim, birkisim urunler Turkiye`de yok, olanlar da alt tur olarak tutmuyor, bu nedenle disaridan getirmeye ugrasiyorum. Bir kere akinca sonraki tohum sorunsuz, ekip tohum alabiliyorsun, hibrit veya GDO sorunu olmadigindan kendi tohumunu uretebiliyorsun.

Bu konuda gercekten ugrasmak isteyen varsa ozel mesaj atsin, yeterli ilgi olursa konu basligi actiralim, tum bildiklerimi paylasmaya varim. Ilk deneme uretimi icin yeri olan varsa ilk harcamalarinda ortak olabilirim bile ( ben Turkiye`de degilim ).

Yeni urunler denenmezse, Trakya`da, Izmir`de sera kurup bir sezon zor dayanan marulcular gibi olmak var. Antalya`da durgun su domates serasi herseyi calisir durumda yerinde "kiralik" ,sahibi kabzimal , ekonomik olsa kiraya verir mi?

Isciligi biraz azaltabilecek bir sistemi youtube da gordum, youtube girip "gandpa" diye aratin goreceksiniz, japonca sesli ama ingilizce altyazili. Koca serada bir kisi hem dikip hem topluyor.

Cok uzun oldu, kusura bakmayin, ben kimyadan gubreden, bitki yetistirmenin detaylarindan anlamam o tartismalara girmem, giremem ukalalik olur. Onlari siz yazin ben okurum, ama cok detayli olunca anlamiyorum bile, lazim olunca bir muhendis bulur teknik kismini ona emanet veririm diyorum.

Hidroponigin saglikli olduguna inaniyorum, olmasaydi Avrupa Birligi ve ABD hemen yasaklar kullanilmis seralari bize ucuza satar cikardi !

vetman996
13-11-2013, 22:05
Sayin Karagulle ile ayni dusunuyorum. Topraksiz tarim girdilerinde kansorejen tehlikesi var olabilir, ama ayni tehlike geleneksel tarimda da var. Mevsimi disinda urun yetistirilmesinin tehlikeli oldugunu bilim insanlari soyluyorlar, bu konu tum seralari sorguluyor.

Sadece kullanilan besin maddeleri degil, hibrit tohum, ilaclar, gun isigi yetmediginde suni isiklandirma, gibi bir suru etkileyen faktor var zaten.

Hangi turde tarim yapsak asilama bile urunu etkiliyor. Kabak uzerine domates asilamak, kabak uzerine karpuz asilamak urun miktarini artirdi ama garip meyve ve sebzeler cikti. Kim cocuklugumuzun domatesini, karpuzunu, salataligini, cilegini bulabiliyor, sikayetci degil. Bu zorlama urunlerin tehlikesi yillar sonar ortaya cikiyor ve hata yapmisiz deniyor.
Bizlerin bu kansorejenlik iddiasina cevap bulmamiz zor. Elestiri gibi algilamasin ama bu konuda hassa olan sn vetman, tavuk ciftliginde yetistirdigi tavuklar hakkinda yazilan ve soylenenleri duyunca vazgecebiliyor mu? Yoksa kabuledilen bu diyerek devam mi diyor. Ayni karari topraksiz tarimda da verebilir saniyorum.

Bence topraksiz tarim kucuk ciftci icin uygulanabilir ve ekonomik degil. taze sogan yapip iscilik masrafi agir gelince birakan arkadaslar var. Hemen birakmali mi? Yabancilar taze sogani temizleyip kumeleyip baglayan makinayi yapmis saatte 5 ton ambalajlayabiliyor. Simdi bu makinayi edinmenin maliyeti olunca uretimin de okadar buyuk olmasi gerekiyor, ve geliyoruz ekonomik yatirim buyuklugu hesabina ve amatorlukten dolayi vazgeciliyor. Bu forumda makinaci, elektronikci, otomasyoncular var, birlesip ufak bir sistem kurulsa ve ucuz olsa bir konuyu halletmis oluruz. Sonuc alamasak ya da yeteri kadar ucuz olmasa da yine kaybetmeyiz, denedik olmadi deriz.

Topraksiz tarim iyiymis deyip, en sicak yerde ( Mersin ) ustelik damda yaparsan sonuc alamazsin arkadas. Ekonomik olmaz, sen o cografyada marulun dibini bahcene gom, birak hic ugrasma yinede bir miktar yetisir. Sanirim sn Levent Ali bunu biliyor sadece isin otomasyon yazilimini denemek istiyor, ticari yonunde degil isin.

Birileri Yalan Dunya ve Todor u bu basliga cagirsa iyi olacak kendi basliklarina ugramiyorlar nasil ulasirim bilmiyorum. Bu arkadaslar eskiden bu konulari epeyce yazdilar.
Değerli Kiziltan merhaba.

Topraksız tarım mı ? topraklı tarım mı? bu konu çok tartışıldı. Bunların tekrar tekrar tartışılmasını ben doğru bulmuyorum. Her ikisinin de avantaj ve dezavantajları var. Söz konusu sağlık olunca topraksız tarımın daha sağlıklı olduğu da ortada.

Benim dikkat çekmek istediğim konu ise topraksız tarımda kimyasal gübre kullanıldığı için çok da masum olmadığı. Topraksız tarım sanki organik tarım gibi lanse ediliyor.

Tek derdim topraksız tarımı daha az kimyasal kullanarak yapılabilirliğini göstermek.

Foruma ilk yazımı yazarken biraz sert giriş yapmışım ve bu da yanlış yorumlandı. Polemiklere girmeden bildiklerimi yazmaya çalıştım. Bazı cevapları yazmayacağım ki dostlarım üzülmesin. Konuyu ticari çıkar için yazdığımı düşünen dostlar adına üzüldüğümü bildirmeliyim.

Ben topraksız tarıma inanmış biriyim. Bunu doğal gübrelerle yapılabilir hale getirebilirsek her bitkisever kendi evinde dahi bunu kolayca yapabilir düşüncesindeyim.

Topraksız tarım dünyada çok tutulan bir sistem. Büyük yatırımcı kesiminin kullandığı sistem "hydroponic sistem" veya "ortam kültürü sistemi". Biraz daha orta kesimin kullandığı sistem ise "aquaponic garden" sistemi.


Sayın Kiziltan. siz ilk yatırım maliyetinin yüksekliğinden bahsetmiştiniz. Ar-Ge seramızda ilk yatırım giderlerini %60 düşüren bir sistem kurduk ve güzel sonuç aldık. Yanlış değil ilk yatırım giderlerini %60 düşürebiliyoruz.

Ben topraksız tarımı 2-3 dönüm, doğal gübreli ve bahsettiğim ilk yatırım maliyetlerini düşürdüğümüz sistemle yapmayı düşünüyorum. Doğal gübrenin olabilirliğine inanıyorum ama denemelerimiz devam ediyor. Eğer bunu başarabilirsek çocukluğumuzun domatesini, karpuzunu, salatalığını, çileğini bulabiliyor olacağız.

Geçen yıl Salihli'de topraksız tarım yapan büyük bir firmanın serasındaki üretim müdürü mühendis arkadaşla konuştuğumuzda "Bu yıl 1 milyon dolar zarar ettik. Küçük bir hata bize pahalıya patladı" dedi. Bu sera Hollanda'lı bir firmanın kontrolünde kurulmuş ve üretim yapıyordu. Bahsettiğiniz satılık seralar küçük hatası pahalıya patlamış seralar olabilir mi acaba.

Tavuk çiftliğimizdeki tavuklar için cevabımı yeri burası olmadığı için özel yazabilirim. Ama kesinlikle hormon kullanmıyoruz ve yararlı mikroorganizmayı agaclar.net sayesinde öğrendim. Yararlı mikroorganizmalar sayesinde Antibiyotik kullanmaya gerek kalmayabiliyor.

Her şey gönlünüzce olsun.

Selamlar... Saygılar...

kiziltan
13-11-2013, 23:07
Merhba Sn Vetman

Umarim teziniz dogrudur ve yeni bir yol bulursunuz ve daha saglikli urunler satabilirsiniz, bunu herkes ister.

Topraksiz tarimin ilk yatiriminda, tabana beton dokulecek, tercihedilen sisteme gore havuz yapacaksin/ kanal veya boru alacaksin/ , bunlarin ayaklari olacak, sera cam/naylon/polikarbon tercih edilecek, otomasyon olacaksa eger EC ve PH icin sensorler, depolar oransal vana-pompa sistemi kuracaksin, isitma sogutma sistemi hizli ve hassa olacak, sisleme ve golgeleme sistemi kuracaksin, karbondioksit sistemi kuracaksin... peki sevgili arkadasim yatirim maliyetini nasil dusureceksin? Her yapacagin tasarruf kaliteni etkileyecek diyorum, nerede tasarruf oluyorsa lutfen soyle de biz girecek olsak hata yapip parayi bosa vermeyelim.

Salihli deki sera buyuk zarar yazdiysa bu benim dediklerimin teyidi oluyor. Topraksiz tarim hata kabuletmiyor, bir hata buyuk zarar demek. Hollanda`li kurmussa diyelim ki sistemler dogru, basinda muhendisler var kucuk ( yoksa buyuk mu diyelim ) hata buyuk zarar.

Sayin Vetman, Salihli zaten rahat ziraat yapilabilen bir yer degil mi? 20 donum yer al ustune 5.000.000 dollar/euro yatir domates uret. Hadi baskasini hesaplayalim, oralarda tarla metrekaresi 10 TL civarinda , aldin 20 donum yer, yatiracagin 5 milyon dollar eder 10 milyon Tl ne yapar 1000 donum tarla. ( 5 milyon x 2 /10 ) Topla etti 1020 donum. Sevgili arkadasim o paraya 1000 donum tarla aliniyor. Hadi biz alalim 500 donum kalaniyla tum tarim makinalarimizi alalim. Artik ne istersen ek bic, hangisi kazanir hangisi kaybeder , hangisi daha riskli ?

Topraksiz tarim Japonya, Malezya, Hollanda gibi arazinin pahali oldugu yerde yogun uretim icin iyi. Avustralya`da yerlesim yerleri arasinda mesafe uzun olunca lokal uretim icin iyi. Allah bize vermis Ege, Akdeniz, Denizli, Aydin, Antalya, Cukurova biz kalkip o cografyada o iklimde o sulak arazide topraksiz tarima sermaye yatiriyoruz, ustelik ithalediyoruz.

Sn Todor soyluyor ya, ya daha kaliteli ve ucuz ureteceksin, ya iki misli ureteceksin yoksa zarar ediyorsun, cunku aldigin kredi yatirdigin para alternatif kazanci olabilir degil mi?

Tavuk konusunu sanirim aciklayamamisim, ben hormondan degil baska seyden bahsediyorum. Yumurta icin hayvanlari isiga bogup geceyi gunduzu sasirtmiyor muyuz, yumurtasi etkilenmiyor mu, kendisi tavugun etkilenmiyor mu? Et tavuguna uretim hizli olsun ucuz olsun diye basinca antibiyotigi, basinca balik ununu et sagliksiz olmuyor mu? Dogal surecte 6-8 ayda gelecegi kiloya 45 gunde gelen tavuk tamamen zararsiz mi?
Bence bunun topraksiz tarimda bir karsiligi var, dogal olarak 50-60 ( mevsime ve iklime gore ) yetisecek marulu zorlayarak 35 gunde yetistirince etkileniyor olabilir diyorum, bilimsel dayanak gosterecek bilgim yok, kim biliyorsa soyler. Siz besicilik de yapiyorsunuz, daha cok ve cabuk et uretebilmek icin hayvana dogal gidasinda olmayan balik unu ve kemik unu verince oluyor deli dana hastasi. Hayvan **** bitki, dogal gelisim surecine mudahale edince sonuc kotu oluyor. Ancak topraksiz tarimda bu tur zorlama pek yok onun icin cok riskli olarak degerlendirmiyorum.

Kisacasi diyorum ki bizim ulkemizde su, iyi iklim ve verimli toprak olan yerlerde topraksiz sera yapmamak lazim, sartlarin uygun olmadigi yerlerde uygun sartlar icin kurmak tamam.
Sogan cucugunu perlite dikip gubre verecegine, topraga dikip sulasan arada nekadar fark cikiyor, tam rakamlari bilmiyorum, sanirim Todor ve M.Ayhan biliyordur soyler.

Topraksiz tarim sagliksiz ve gereksiz demiyorum, tarima uygun yerde bu tip sera yatirimi gereksiz diyorum, Trakya`da tarim arazisine fabrika kurmak gibi oluyor, Mersin`de Antalya`da verimli araziye beton dokup topraksiz sera kurmak. Sartlarin tam uygun olmadigi yerlerde ise kurulmasi ve uygulanmasi cok faydali.

Seralarin neden satildigina gelince, satanlara sormali para kazandiklari ya da soylendigi gibi 5 yilda yatirim geri dondugunden degil ! Yanlis hesap, arastirmadan yatirim, batiyorlar sevgili Vetman, serada domates ekmekle tarlaya bugday ekmek ikiside para kazandirmaz, katma degerli mal calismak bunu da yatirimdan once arastirmak sart. Seraya biz domates ekiyoruz, Hollanda`li gul ekiyor , kim cok kazaniyor, daha iyi ornek var mi?

Veteriner degilim, ziraat muhendisi de degilim, ben makinaciyim. Bilmeden kimsenin ihtisas alanine girip ukalalik ettimse kusura bakmasin. Bendeki Rizeli`nin sade mantigi.

Sizin arastirmalar icin hem para hem zaman harcadiginizi biliyorum, basarlar dilerim. Lutfen devamedin bilin ki birseyler bulanlar deneme cesareti olanlardi ve sizden daha akilli degillerdi.
Saygilarimla
KIZILTAN

idris şenol
15-11-2013, 19:25
sevgili arkadaşlar topraklımı topraksızmı tartışması çok önce yapıldı bitti ,bu form topraksız tarım formu topraklı yapmak isteyenlere saygım sonsuz ,aynı zamanda bende topraklı bahçemde hayvan gübresi ile ürünler yetiştiriyorum işin o yünü ayrı
velakin dünya artık topraksız tarıma yelken açmış durumda biz haala topraklımı topraksızmı tartışmasını yapmak biraz gülünç :))birazda abest....<
çorluda can tekstil sahibi sanırım mehmet can abimiz ,can tekstilin sahabi aynı zamanda topraksız 100 dönüm seraya sahip ,tekstilden çıkan sıcak suyu serada kullanıp tarkya ortamında dometes yetiştiryor ,domtesler kiler marketlerde yok satıyor ben devamlı takipteyim kışın sadece birkaç defada olsa bu dometeslerden alıyorum harika tad renk şekil
Hollandalılar sistemi kurmuş ve tahütname imzalaımşlar şirket bilgileri gizli ve ürün satma garantisi vermişler nitekim ruslar en büyük müşterisi
şimdi bu kısa muhabet kıssadan hisse hikayesi ,artık imkansızlaıklar geride kaldı
biz bişeyler yapamaıyoruz diye tüh kaka demek gelecekte yeniliklere yelken açmayı geciktirir ,matabaa 200 yıl bize gelmemesinden ne farkı olur
http://www.cangrouptr.com/ltr/agrocan.php

kiziltan
15-11-2013, 19:49
Sn Idris Senol`un yazdiklari cok guzel.

Trakya`da kisin domates yetisirilemeyecegine gore elindeki sicak sudan faydalanip isitmis serayi. Yani ucuza getirmis isitmayi.

Isi profesyoneline vermis, Hollanda`lilara, bir de anlasma yapmis " buy back " yani kurdugun serada yetisen mali alacaksin demis.

Soylediklerim dogru cikti :

1- Topraksiz tarim yatirimini normalde yetistiremeyecegin yerde uygun sartlari saglayarak
yapacaksin.
2- Iklim sartlari geregi bu urunu toprakli tariminda yetistiremeyen musterin olacak. Iste
Rusya.
3- Nakliye kolay olacak, trakya`dan gemiye koymak Istanbul Hali`ne goturmekten kolay.
4- Yatirim icin milyon dolari odedigi firmaya demis ki " Senin teknolojin, senin gozetimin
oyleyse ver garantini al mali " O`da almis.

Topraksiz tarim yatirimi bu zaten, dedigim tum sartlar yerine gelmis isin buyuk kismi hallolmus.

idris şenol
15-11-2013, 20:04
demekki sadece Anamurda veye Antalyada bu iş olacak diye birşey yok,yeterki eldeki imkanları iyi deyerlendirip problemleri belirleyip imkanları deyerlendirip seçimimizi yapabililiriz
sn kudret tezel kimyager deyil elektirik mühendisi ama araştırıcılık bitmek tükenmek bilmeyen maşallah enerjisi onu zıraat müh danışmaı haline getirmiş
illaki zıraat müh gerek yokmuş.))

kiziltan
15-11-2013, 20:29
Sn Senol katilmiyorum. Sn Tezel`i takdir ediyorum. Ama bir sera kuracak olsam basina gecirmem. Ne yaparsa yapsin yillarini veren okuyan ziraatcileri tercihederim. Sn Tezel beni anlayacaktir. Ne zaman bir sera kuramiyorsa eger kiralar, calisytirir basarir ozaman size katilirim.

Dini konulari ilahiyatciya sorarim, Kuran`i 50 kere hatmedene degil. Bu konu cok aciliyor hep soyledigim bir sey var:

Ben makinaciyim, oturup dogumla ilgili 10 kitabi onar kez okusam, dogum soyle boyle diye konussam, dogru da konussam, caresiz birisini dagin basinda dogurtsam. Kim dogum uzmani yerine bana esini, kizini, gelinini dogum icin emanet eder?

Sayin Tezel`in tecrube ve bilgisine inaniyor guveniyorum, saygi duyuyorum, kendileri de biliyor ama daha ilerisi icin bir iddialarini duymadim kendilerinden. Bir iddia ortaya koyarlarsa dusunurum. Kolayi var derim ki Antalya`da bir sera yillik kirasi kaca, ben vereyim ( mesela ) 3000, sen calistir, sonunda kazanirsak kari senin ben 3000+1000 TL alayim, kaybedersek zarar senin ben parami alayim. Baskasi hakkinda sizinle konusmam aslinda dogru degil, kendileri boyle bir sey soylemeden dahasini yazmayayim.

Topraksiz tarim, dogru yerde, dogru boyutta, dogru urun ile profesyonel idaresinde cok iyi yatirim. Biri eksik olsa batar. Bu benim fikrim.

vetman996
18-11-2013, 18:21
Sayın İsmail Karagülle Abimizden müthiş yorum.

Kar etmeyen iş yoktur.
Ama batmayan iş de yoktur.
Ticaret köşe dönme olarak algılanmamalı.

Tarım sektörü ticaretin en az kazandıran dalıdır.

Ama unutmamak lazım ki dünya toprakları artmıyor. Ama insan nüfusu artıyor.
Kapitalist sistem artan nüfusu nasıl doyururum diye çareler arıyor. Afrika ve diğer geri kalmış ülkelerde tarım plantasyonları kuruyor.(uzun zamandır yapıyor)

Şimdilerde tarımdan kısa zamanda çok ürün almanın çareleri aranırken yapılan teknolojik uygulamalar insanları kanser vs gibi hastalıklarla mücadele etmeye mecbur bıraktığından iyi tarım , organik tarım gibi uygulamalara geçiyor.

Anlatmak isteğim , Çok büyük arazilerin sahibi ve büyük sermaye sahibi değilseniz .

Küçük bir araziniz varsa, iyi tarım veya organik tarım yapın . Ürettiğiniz ürün, hem insanları hasta etmesin , hem de ürününüzü iyi paralara satabilin .

Az bir toprakla ve az bir sermaye ile konvansiyonel tarımdan para kazanmak çok zor.

Ama küçük bir arazide organik tarım yaparsanız , emeğinizin karşılığını alırsınız.

Ben bu sene sertifikasyon işlemini yapmadan deneme üretimi yaptım .

Hem de bu işi hiç bilmeden sorarak öğrenerek yaptım .

120 metre kare seradan 150 kilo ıspanak aldım .
480 kök marul aldım .

ıspanakları konuyu bilen çevreme sattım . kilosunu 3 tl den sattım .

Eğer bu ıspanağı toptan verseydim . 50-70 krş tan verebilirdim .
marulları toptan satsaydım 40-50 krş tan satabilirdim .

Ben tanesini 2 tl den sattım .

Üstelik sertifikam yok . Sadece üretimi hiç bir ilaç kullanmadan tamamen doğal şartlarda yaptığımı bilen çevreme sattım .

Ispanak ve marul veremediğim tanıdıklarımız da bize niye vermedin diye gönül koydular.

Yani dünya organik ve iyi tarıma doğru doğru giderken , biz de buna ayak uydurmalıyız. Planlarımızı buna göre yapmalıyız.
Sağlıcakla kalın.

Topraksız tarımı organik bir şekilde yapabilsek nasıl olurdu acaba?

Selamlar... Saygılar...

kiziltan
18-11-2013, 21:09
Sn Vetman

Bu azmin ve caliskanliginla sen bulursun bu cevabi, yilma ugras, bu kadar uzaktayken benim elimden gelen dua etmek.

Aquaponic, hem balik hem bitki diyecegim ama dengeyi kurmak cok zor, bitkiler olse baliklar gidiyor, baliklar azalsa ve ya cogalsa bitkiler godoyor.

Yakinda bir alabalik ciftligi olsa, onlarin suyu surekli akip gittigi icin atik sularini kullanabirsin lazimoldugu kadar, fazlasini birakirsin dereye gider. Ama dikkat etmek lazim, antibiyotik verdiklerinde sakin suyu kullanma bitkiler icin hepsini oldurur!

Tecrube ettigin cilek sende epey bilgi biriktirdi. Kafama takilan bir soru var. Levent Ali Bey PVC boru ilr akansu sistemi calisiyor, su belli aralikla geciyor borudan. Bu arada durgun su sisteminde ise bitki surekli su icinde, kok havalansin diye oksijen veriyorlar .

Simdi akansu sisteminde boruyu tamamiyla doldursan, bitki koku icinde, durgunsu olmuyor mu? Boru icine akvaryum borusu gecirip hava basarsan su icinde cozunmus oksijen miktari yukselir, boru yuvarlak oldugundan tam dolmayacak ustte 1-2 mm bosluk kalinca kokler oksijen almis olacak. Bu calisir mi sizce ?

Neden kafama takildi soyleyeyim, boyle calisabilse, elektrik kesintilerinden ve surekli EC oynamasindan biraz korunmus olur, gunde birkackere gidip gelmez basina.

Saygilarimla

yağmur
18-11-2013, 21:57
Ben topraksız tarımla ilgili yazıları takip eden bir forum üyesi (bir ev hanımı merakı sadece yoksa bu işe atılmak için değil) olarak sizlere bir soru sormak istiyorum ancak birazda çekiniyorum doğrusu tartışma vs. olsun istemem. Benim merak ettiğim konu topraksız tarım yaparken kullandığınız plastikler genel itibariyle pvc sanıyorum. Bu pvc en zararlı plastik kabul ediliyor ve kesinlikle yiyecek maddeleriyle temas etmemeli deniliyor. Acaba topraksız tarımın başka bir materyal kullanılarak yapılması mümkün değil midir? Ya da diğer daha az zararlı plastiklerle? Örneğin pp kullanılarak?

kiziltan
18-11-2013, 22:07
Sn Yagmur

PVC ve PP ya da PET hangisini koyasniz sisteme, hele asit ortami olusunca teorik zararli olabilir. Hic zarar olmasin derseniz cam kullanin derim, gucu yeten varsa yapar. Durgunsu sisteminde bu plastikler yok, havuzlar beton, ekim yapilan siniler polystyrene ( yani beyaz kopuk ).
Eger kanal, yani boru degil ustu acik kanal yaparsaniz, ongerilimli sekilde beton kullanin.

Ancak okudugum hicbir yazida acikca zararli oldugundan bahsedilmiyordu,

leventali
19-11-2013, 00:40
Herkese iyi akşamlar,

Herkesin bir birini kırmadan, yanlış anlamadan bu kadar ince bir konuyu tartışabilmesi ne kadar güzel. Ben konuyu taşıttıktan sonra devam etmez diye bu başlığa hiç uğramamıştım. İsmim bayağı bir zikredilmiş arkadaşlar tarafından. Konuyla alakalı olmayan bir kaç şey de ben yazmak istiyorum. 3 aylık tecrübeden sonra, 3 aylık biri haddinde.

Öncelikle İsmail Bey'e bir cevap vermek istiyorum. Sitem algılamasın, zira her daim önünde saygıyla eğileceğim bir büyüğüm. Onun her kelimesinin altında bir öğreti ararım ben.

Sera otomasyonu yazma fikrim yoktu. 2.5 yıl süren yoğun bir yazılım sürecim oldu. Bunu bilen bilir. Bu 2.5 yılda 1 numara artık gözlüğüm, her tarafı sızlayan kemiklerim vs. oldu. Nihayetinde bitirdik bitirmesine ama ister istemez sıkıldık her şeyden. Tat alamaz olduk Türkiye'ye geldiğinden beri kullandığımız internetten. Yeni bir uğraşı gerekti. Bir tesadüf eseri, bir müşterimin Kayseri'deki bahçesini uzaktan cep telefonuyla önce jenanatörü, sonra sulamayı çalıştırma isteğini hayata geçirirken yaptığımız araştırma sırasında tanıştım Agaclar.Net'le.

Aklımın bir köşesinde her zaman tarım oldu. Sera oldu. Halk tabiriyle elektronik, mühendis tabiriyle otomasyon sera. Zaman zaman bu otomasyonu yazabilmek için girişimlerde bulunsam da boşa çıktı.

Küçük bir sera kurup, şöyle 3-5 metre, hani hobi olsun, bende şu ilgimi çok çeken akan su kültürünü bir deneyim dedim. Tabi annemi kıramadığımdan 20 m2 bir sera oldu.

Ben sanat okulu Tesviye bölümü mezunuyum. Üniversiteyi GÜTTEF'te (Gazi Turizm Otelcilik ve İşletmecilik Eğitim Fakültesi) okudum. Döndüm sevdiğim yazılımı yaptım bugüne kadar.

Sanat okulunda bize sera yapmasını öğretmezler. Ama kaynak yapmasını öğretirler. Yani bir resim varsa, eğer eliniz biraz da yatkınsa, benim gibi aradan 20 sene de geçse bu bilgiyi unutmaz yaparsınız.

Serayı yapınca, otomasyon yazma fikride beraberinde geldi. İyi bir tüccar değilim. İyi bir tarımcı hiç değilim. İyi bir öğrenci olduğum da söylenemez, zira herkesin bir defada anladığını ben 10 defada anlarım. Bazen 20, 30... Ama iyi bir yazılımcı olduğumu bastıra bastıra söyleyebilirim.

İyi bir program tarifle yazılmaz. Yazılır yazılmasına ama ilk başladığınızla, sona geldiğiniz durum arasında bin kez değişiklik yapar, bin tane yama diye tabir ettiğimiz şeylere maruz kalırsınız. Sonra öyle bir noktaya gelirsiniz ki yama kaldırmaz, komple yeni baştan, edindiğiniz tecrübeler ışığında programı yeniden yazarsınız.

3 ayda bu konuda okuduklarım, okuduğum makalelerdeki tecrübeler, okuduğum öneriler, kendi araştırdığım konular bir sera programı yazma algoritmasını çıkartmaya yetmez. Dikkatinizi çekti mi bilmem ama elektronik donanımını yapmayı bir süre erteledim. Nedenlerini yazarım birazdan.

JTİ sigara fabrikasının dağıtım, muhasebe ve mobil uygulamasını yazmak için firmada 15 gün onlarla birlikte çalıştım. Her bir departmanında. İşler nasıl yürüyor diye. Her kullanıcının karşılaştığı sorunlar, sahada karşılaşılan sorunlar, mobil uygulamada çıkacak aksaklıklar vs... Sonra oturup programı yazıp teslim ettik. Hala da kullanıyorlar.

Benim bir çiftçilik tecrübem olmadı. Sera konusu ise hiç. Hele benim gibi damda sera sanırım iki elin parmakları kadar yoktur Türkiye'de. Hemde Tarsus'ta. Çukurova'da yani.

Yazılarımda da bahsettim. Belki bir yıl sadece süreç çalışacak ve ben öğreneceğim. Belki bir yıl sonra yazmaya başlayacağım. Belki bir yılda, belki iki yılda bitecek yazılım diye. Eldeki imkanlar dahilinde çok da verimli olmayan bir çalışma yapıyorum. Sensörler aracılığıyla alınacak bilgileri şu anda manuel olarak ben yazıyorum. Sera içi ısısı 25 dereceleri geçtiğinde içeride vantilatör çalışıyor. Yeterli mi bunu bilemiyorum. Deneyerek öğreniyorum. Ama sera ısısı hiç 47 dereceyi bulmadı. 35 dereceye ulaştığı bir gün jüt ve vantilatör koydum. oda içeriyi 25-28 dereceleri arasında tutuyor. Tanktaki ısı ise bir kaç defa benim hatamdan 25 dereceyi buldu.

Anlatmaya çalıştığım şey, şu ana kadar yapmış olduğum onlarca hatayı ve farkına hata olarak varmadıklarımı da deneyerek, bizzat test ederek yapıyorum.

Besin eriyiklerini Kudret Bey'den getirttim. İçeriğini bilmiyorum. Kendisine de hiç sormadım. Yukarıda teknik bilgileri olduğu kesin arkadaşların bahsettiği maddelerden kullanmış da olabilir kullanmamış da.

Ona rağmen ben ürünü tahlil ettirdiğimde olumsuz sonuç Kudret Bey'den kaynaklı olmayacak. zira ben doğru EC ölçümünü 5 günde öğrendim. Eksik verdim, fazla verdim, suyum çeşme suyu vs. vs. vs.

Ben yapılabilirliği denedim. Hataları görmek istedim. O günkü duygu, düşünce ve tecrübelerimi sakınmadan yazmaya çalıştım. Yazdım da. Ama her içimden geldiği gibi değil. Zira burası mayınlı arazi. Bir kaç kez de mayınların patladığı aşikar. Yaptığım üç kuruşluk Ar-Ge çalışması için böyle bir siteye zarar vermekten çekindim.

Emekli değilim. Hem çalışıp, hem buna zaman ayırıyorum. Şu yazıyı yazmaya başladığım saat ile şu dakika bakıyorum 3 saate yakın zaman geçmiş. Şu saatte bile uzaktan yardım destekte bulunabiliyorum. Yani çalışıyorum aynı zamanda.

Bu işe amatör olarak girip, amatör olarak devam etmek isteyenler yani ticari düşünmeyenler, marulları kaldırdıktan sonra yazacağım rapor bölümünü okusunlar. Tüm içtenliğimle tecrübelerimi, kalem kalem yazılmış masrafları bulabilecekler.

Zor mu kolay mı konusu. Zor kardeşim. Bunu bir kabul edelim zor. Neden zor? Çünkü bizim çiftçi Memet'in karakterini biliyorum. Şimdiki yaptığı gibi saldım çayıra tarımı, topraksız tarımda da yaparsa biz zehirden başka bir şey yemeyiz. Burada yazılanlardan bu çıkıyor.

Ama işin ehli, eğitimli (ille üniversite mezunu değil), bir müddet bu alanda çalışmış, yeterli birikimi olan, kuralları "İhlal etmek için yazılmış." diye algılamayan birisi için topraksız tarım kolay. Ve bu kişinin ürettiği ürünler, topraklı topraksız fark etmeksizin çiftçi memetin ürününden daha sağlıklı, daha güvenilir, daha lezzetli.

Sayın Todor son noktayı koymuş zaten. Bunlardan biri eksikse olmaz, diye.

Sayın İdo2323


Ancak kökleri yenilebilen bitkiler ve ya ürüne besin eriği sıçramış ise durum farklıdır bu durum da sıvı haldeki besin eriği buharlaşıp ürünün üst kısmında ya da kökü yenen bitkilerde direkt bileşikler bulunur, iyonlar bulunmaz ve kanser yapar buna dikkat etmek gerekir.

diye yazmış. Yazdıklarından anladığım kadarıyla yeterli teknik bilgi, donanım ve yetkinliğe sahip bir arkadaşımız. Aynı yetkinlikteki kişilerden buna itiraz da gelmemiş. Yani bizim besin eriyimiz öyle hoyratça kullanabileceğimiz, dikkatsizce oraya buraya dökeceğimiz, kafamızın estiğince EC yükseltip düşereceğimiz bir şey değil. Bunun buharlaşma riskinde bile sorun var anladığım kadarıyla. Hele ki bitki yapraklarına, meyvelerine değmesi başlı başına bir sorun. Yanlış anladıysam düzeltsin lütfen.

Yazılanları okuyunca, içeriğini, oranını bilmediğimiz bir besin eriyiğini kullanmamızın çok da doğru olmadığını da çıkarsadım. Yanlışsam lütfen düzeltsin.

Yazılanı okuyunca, çocukları bu sera içinden uzak tutmam gerektiğini anladım. Yanlışsam yine düzeltsin.

Amatör de olsa yaptığımız işin risklerini bilelim, öğrenelim. Kaldırıp atalım demiyorum. Ama öyle basit, kolay, masrafsız olmadığını söylüyorum.

Bu besin eriyiğine elimizi değiriyoruz. Bazan üstümüze sıçrıyor. İşimizi bitirip elimizi sabunla yıkıyoruz ama risklerini bilmek istiyorum.

Örneğin ben öneri üzerine PH'ı düşürmek için sülfürik asit kullanıyordum. Sayın Ankafar bunun doğru olmadığını söyledi. Marullar son haddine geldiği için bir şey kullanmıyorum şu anda.

Hediye gelen PH metre arızalı çıkınca ölçüm yapabileceğim bir şey de kalmadı. Yarın gidip PH kağıdı alacağım o gelene kadar.

Toparlayacak olursam bunca yazdıklarımdan şu sonuçlar çıkar:

1- Topraksız besin eriyikli tarım, dikkatli, düzenli, teknik, yeterli donanımla ve bilgiyle uygulandığında sağlık açısından bir sakıncası yok. Daha verimli. Daha az işçilik, daha az maliyet.

2- Bilgisiz kişilerin elinde, bu tartışmanın fitilini ateşleyen Sayın Vetman'ın tabirine ilaveyle saatli bomba!

3- Sayın Kızıltan'ın önerileri dikkate alınıp, yetiştirilecek ürün seçimi karlılığı artıracak unsurlardan en önemlisi. Herkesin ektiğinden ziyade, tüketimi az da olsa, ekonomik değeri yüksek ürünler seçilmeli.

4- Topraksız tarımı öcülükten kurtaracak olan kurumlar üniversiteler. Bu konuda yapılmış ve yapılmakta olan araştırmalar ve sonuçları mevcut. Sonuçlarını herkesin anlayabileceği dilde paylaşsınlar.

5- Amatörce bu işi yapacak arkadaşlar şunu bilsin ki, ilerisi için ticari düşünmüyorsanız oldukça maliyetli bir iş. Oldukça zahmetli bir iş. Bir çok konuda yeterli bilgiyi bulamayacaksınız. Bulsanız da eğitiminiz, bilginiz yetmeyebilecek. Zira bir çok alet, edevatla tanışacaksınız.

İlk evine akvaryum alanların yaşadığı tüm şeyleri yaşayacaksınız. Zevkinden çok eziyete dönüşecek her şey. Ya yılmadan öğreneceksiniz ve artık her şeyi öğrendiğiniz için balığınızı doğurtup, yemini bile kendiniz hazırlayıp işin zevkini çıkarttığınız gibi, bitki, balık besleyip akvaryumcuyla ürün becayişi yapacaksınız, ya da depoya kaldıracak veya en yakın arkadaşınıza onca para harcadığınız bir ton ıvır zıvırıyla vereceksiniz.

Peki yine amatörce, daha az eziyet çekerek, daha temiz bilgiyle ve daha az maliyetle bu iş yapılıp zevkine varılamaz mı?

Elbette varılır. Kendi başlığımda da önerdim. Önerirken de sitenin amaçlarına uygun olup olmadığını bilmediğimi belirttim. Uygun değilse boşuna tartışmanın bir anlamı olmayacağını da belirttim.

Nedir çözüm? Minik bir kooperatif...

Bilgiler için kalemini esirgemeyen herkese teşekkür ederim.

Saygı ve sevgilerimle...

vetman996
21-11-2013, 00:18
Hydroponic sistemde yetiştirilmiş bir dometes.

Bunun nedeni kimyasal gübreler olabilir mi? Sorular... Sorular... Sorular...

Strange Hydroponic Tomato Has Seedlings Growing Inside - YouTube (http://www.youtube.com/watch?v=fSNyWaIRIbs&list=UUnX36N5FXYX1Oa6rzPDp7Cw&index=2)

vetman996
21-11-2013, 00:29
Bu da hydroponic sistem.

Mükemmel dizayn edilip otomasyon kurulmuş.

İzlerken imrenmemek elde değil.

İçinizde gel gitler yaşıyorsunuz. Acaba? Sorular... Sorular... Sorular...

hidroponik - YouTube (http://www.youtube.com/watch?v=Q9q6v8efDEU)

ykaya194
21-11-2013, 06:09
Bu da hydroponic sistem.



hidroponik - YouTube (http://www.youtube.com/watch?v=Q9q6v8efDEU)

Tam bir seri üretim.Bu işi mutlaka yapmalıyım.

ankafar
21-11-2013, 09:03
Hydroponic sistemde yetiştirilmiş bir dometes.

Bunun nedeni kimyasal gübreler olabilir mi? Sorular... Sorular... Sorular...


Daha fazla konuyu uzatmak istemiyordum fakat buna cevap vermek gerek. Gerçekten amacınız ne tam olarak anlayabilmiş değilim. Zira daha önceden bunun topraksız tarım ile alakası olmadığını belirtmiştim.

Bunun neden olduğunu araştırmak yerine bilimsellikle alakası olmayan söylemler ve anlamsız videolarla buradaki insanların aklını neden karıştırmak istiyorsunuz? Şunu belirteyim asla bu işi ticari düşündüğünüz için böyle yazılar yazdığınızı düşünmedim ancak son zamanlarda neredeyse her konunun altına solucan gübreniz ve açacağınız e-ticaret sitesinin viral reklamını yaptıkça fikirlerim değişmeye başladı. Bence bunlar kötüdür öcüdür demek yerine kurarsınız bir domates serası vs en az 1 dönüm olacak şekilde alırsınız yıllık 30 ton ürün dersiniz ki bu daha iyidir. Bu olmadan verim olarak bir fark olmaz diyemezsiniz. Yahut anlaşırsınız bir şirketle yaptırırsınız klinik araştırmanızı bu konuda(bakanlığın belirttiği ölçülerde) bu daha sağlıklıdır dersiniz. Ondan sonra seçimi insanlara bırakırsınız.

İlk mesaja bakalım demişsiniz ki; Kıymetli dostum, dikkat ettiniz mi Kudret Hocanın topraksız tarımda yetiştirdiği limonun içindeki çekirdekler tekrar filizlenmiş. İşte bunlar bile topraksız tarımda kullandığımız gübrelerin sonucu.
-İşte bu kadar kesin konuşabilmeniz için neyin ne olduğunu çok iyi bilmeniz gerekir. Bir konuda uzman olmadan o konuya hakimmiş gibi konuşmak belki de ülkemizin en büyük sorunu. O yüzden lütfen bu kadar kesin konuşmalardan kendimizi alıkoyalım.

Bu konuyu biraz araştırsaydınız zaten bulabileceğiniz şekilde sizi ve aklı karışmış diğer kişileri bilgilendireyim;
-Çimlenmeyi etkileyen 2 ana çeşit hormon vardır Absisik asit ve Giberellik asit. ABA (absisik asit) çimlenmeyi önlerken GA (çeşitli giberellinler vardır hatta bunlar bir hormon grubudur) çimlenmeyi teşvik edici etki yaparlar.

-Normalde bitkilerin içerisinde ABA miktarı çimlenmenin önlenmesi için yeterli düzeydedir. (yani normal koşullarda kestiğiniz bir meyvede bu şekilde çimlenme görmezsiniz)

-Biyolojide Viviparity denilen bir olgu vardır. Yani zigotların anaç materyalden bağımsız bir şekilde gelişmesi. Bitkilerde bu olay ABA olmadığı durumlarda kendisini gösterir. (Bazi ağaç türlerinde kozalak içerisinde çimlenme olur bu normal viviparitidir).

-Bazi bitkiler viviparous mutant olabilirler yani sistemlerinde ABA sentezinin yok olması yahut az miktara düşmesi yaşanabilir. Bu yüzden çimlenme meyve içerisinde başlar.

-Domatesler, pirinç, mısır, kabak, turunçgiller vs bu tarz mutasyonlara açık bitkilerdir aslında bu çimlenme bu türler için anormal değildir. Doğada mutasyonlar olur bunlarda normaldir. (örneğin şu an yediğimiz beyaz kültür mantarı 1926 da ortaya çıkan normalde kahverengi olan mantarın mutant halidir ancak beyaz renk daha çekici olduğu için dünyaya yayılmıştır)

-Bunun yanında özellikle saklama koşulları etkili olur. Uzun süre kuru ve soğuk yerde tutulan domates içerisindeki sıvı (domates suyu) jelleşerek domateste çimlenmeyi teşvik eder.

kursun
21-11-2013, 11:45
Domates içerisinde bu çimlenme görüntüsünü
toprakta yetiştirdiğim domateste de görmüştüm. (Sanırım pembe domatesti)

Mehmet Can
21-11-2013, 21:14
Sayın ANKAFAR düşüncelerime tercüman olmuşsunuz teşekkür ederim size.

kiziltan
21-11-2013, 21:55
Sn. Vetman

Yeni ugrasinizla ilgili bir tez calismasi buldum saniyorum. Cukurova Universitesi`nde yapilmis bir yuksek lisans tezi, basligi :

SERA TOPRAKSIZ DOMATES YETISTIRICILIGINDE KIMYASAL VE ORGANIK GUBRELEMENIN KARSILASTIRILMASI .... Abdullah BOZKOYLU

Ulasmak icin google da arama kismina bcawt69p-292013-14.pdf yazip arattiriniz CUKUROVA UNIVERSITESI FEN BILIMLERI TRAGLOR baslikta 95 sayfa pdf olarak bulacaksiniz.

Ben detayli ilgilenmedigimden soyle bir okudum. Umarim isinize yarar.
Saygilarimla
Engin KIZILTAN

İsmail Karagülle
30-11-2013, 15:41
Taşınma yaramıyor. En hararetli tartışmalar bile taşınma sonunda duruveriyor. Belki de iyi oluyordur.
Böylece tartışmaları yumuşatmanın en iyi yolu tebdil-i mekan oluyor..
Yani iyi bir metod olarak uygulanabilir.

vetman996
26-12-2013, 10:50
Taşınma yaramıyor. En hararetli tartışmalar bile taşınma sonunda duruveriyor. Belki de iyi oluyordur.
Böylece tartışmaları yumuşatmanın en iyi yolu tebdil-i mekan oluyor..
Yani iyi bir metod olarak uygulanabilir.
Sayın İsmail Abi Merhaba.

Kendime verdiğim kısıtlamayı bitirdim döndüm geldim yine.

Sizce bu tartışmanın bitmesinin nedeni tebdil-i mekan mı yoksa benim uyguladığım sistem mi?

Size bahsettiğim gibi bir cevap yazmıştım. Tekrar okuyunca ağır olduğunu gördüm. Düşündüm: Ya Huzur Bulacaktım, Ya Hüzün Duyacaktım. Bu yazımı yayınlayınca hüzün duyacaktım ama ben huzur bulmayı tercih ettim.

Bir araştırma yazısı okumuştum. Kimyasal gübrelerin aşırı kullanımında Giberellik asit hormon düzeyinin bozulacağı ve çimlenmenin teşvik edileceği yönündeydi. Ben de bu yazıya dayanarak yazmıştım tartışma konusunu.

Ben topraksız tarımı değil, topraksız tarımdaki dengesiz gübre kullanılmasının sakıncalarını anlatmak istemiştim aslında.

Ticari düşünenler istedikleri şekilde kimyasal gübre kullanımına devam etsinler ama amatörce bir şeyler üretmek isteyenler ise kimyasal gübrelerin yanında doğal gübreyi de kullansınlar istedim. En azından kimyasal gübrelerin masum olmadığını bilsinler istedim.

Çok şey mi istedim bilmiyorum ama saygı gösterdiğim dostların tepkisine bir mana veremedim.

Ben en azından Leventali Bey'in kimyasal gübreyi kullanırken konu mankenimiz için gösterdiği hassasiyeti görünce kendi kendime teselli buldum.

vetman996
26-12-2013, 11:18
Yazıdaki bir başka konu ise benim reklam yaptığımdı. Evet ben kimyasal gübrelere karşı solucan gübresinin reklamını yapacağım. Çünkü bu bizim ve gelecek kuşakların daha sağlıklı beslenmeleri için önemli bir konu. Kimyasal gübrelerden kurtuluş reçetemiz. Ben bunun reklamını yapmamın bir sakıncası mı var acaba.

Solucan gübresi üretimi için mutlaka solucan satın almanıza da gerek yok. Zor bir süreçtir ama doğadan solucan toplanarak da bu iş yapılabilir. Ben bu düşüncedeyim. Topraksız tarımı amatörce yapmak isteyen dostlar kendi elde ettikleri solucan gübresini kullanarak topraksız tarım yapabilirler. Bu konuda daha detaylı paylaşımlarım olacaktır.

Leventali Bey bizi Topraksız Köylü Kahvesine davet etmiş ama biz siteye girmeden kahve de kapanmış. Hayırlısı olsun.

Tartışmalar besin eriği üzerinde devam etmiş. Hatta bazı kırgınlıklar da olmuş. Besin Eriği Formullerinin ne kadar değerli olduğunu sonradan öğrendik. Formüllerini aldığımız üstadların üzerine basa basa "bu formülleri kimseyle paylaşma sakın. Yoksa hakkımı helal etmem" tarzındaki ifadelerine bir anlam verememiştim.

Bu formüller hayvan yemi hazırlarken kullandığımız rasyon örneklerine ne kadar benziyor. Her hayvan yetiştiricisinin rasyon hazırlamak için bilgisi olması gerekmediği gibi, her besin eriği hazırlayıcısının formül hazırlama bilgisi olmasına da gerek yok aslında. Bazı kuralları tabi ki bilmesi gerekiyor.

Hele amatör yetiştiriciler için Hoagland formulü yeter aslında. Tabi denenmiş ve başarılı sonuçlar alınmış formüller var elimde. Ama bunları kimseyle paylaşmayacağıma söz verdim malesef. Diğer üstadlar izin vermiyor ama Kudret Hocam izin verirse bize vermiş olduğu kendi formülünü paylaşabilirim.

Her şey gönlünüzce olsun efendim.

Selamlar... Saygılar...

vetman996
26-12-2013, 11:37
Değerli Dostlar Merhaba.

Kimyasal gübrelerin zararlerı hakkında okuduğumuz bir çok bilimsel yayınlara ve haberlere bir yenisi daha eklenmiş. Tartışmalara girmemek için yorum yazmıyorum.

Sayın İsmail Karagülle Abiden "Allah Razı Olsun" ifadesini duymayı ne kadar istediğimi anlatamam.:D

Bilinsiz gbre kullanmnda kanser riski - Hrriyet (http://www.hurriyet.com.tr/yasasinhayat/10436584.asp)

Bilinçsiz gübre kullanımında kanser riski

A.A

Toprak analizi yaptırılmadan bitkiye verilen kimyasal gübrelerin de kanserojen özellik gösteren yanlış zirai ilaç ve hormon kullanımı gibi olumsuz etki yapabildiği bildirildi.

Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sait Gezgin, Türk tarımının en büyük sorunlarının başında bilinçsiz gübre kullanımının geldiğini söyledi.

Halen Türkiye'deki çiftçilerin sadece yüzde 4'ünün toprak analizi yaptırdığını bildiren Prof. Dr. Gezgin, diğer çiftçilerin kulaktan dolma bilgilerle tarladaki bitkisi için gübre kullandığını, bu durumun ise toprağın yapısını bozarak büyük ekonomik kayıplara neden olduğunu belirtti.

Toprak analizi yaptırılmadan yanlış gübre kullanımının ülke ekonomisine yıllık maliyetinin yaklaşık 8 milyar doları bulduğunu ifade eden Prof. Dr. Gezgin, “Toprak analizi yaptırılmadan bitkiye verilen kimyasal gübreler, toprakta ve bitkilerde nitrat, kadmiyum, arsenik, krom gibi ağır metallerin birikimine neden olarak, kanserojen özellik gösteren yanlış zirai ilaç ve hormon kullanımı gibi olumsuz etki yapıyor” dedi.

KANSEROJEN ETKİ

Prof. Dr. Gezgin, pek çok yerde kimyasal gübreler azot ve fosforun gereğinden çok fazla kullanıldığını ifade ederek, şunları kaydetti:
“Bu besin elementleri toprakta bitkinin ihtiyaç duyduğu miktarın onlarca katı fazlasına ulaşabiliyor. Bu kez bitkilerdeki fazla nitrat birikimi hem tarım ürününde verimi ve kaliteyi düşürüyor, hem de bitkinin yapısında biriken nitrat bu ürünleri tüketen insanlarda kanserojen etki yapıyor. Sadece azot değil, diğer bazı besin elementlerini içeren gübrelerin bilinçsiz kullanımında da aynı sorunlar yaşanmaktadır. Böylece toprağın verimi azalıyor, hatta o bölge artık tarım yapılamaz hale geliyor. Yanlış gübre kullanımının yol açtığı olumsuzluklar, tıpkı ilaç kalıntısında olduğu gibi ihracata gönderilen ürünlerin de sağlıksız olduğu gerekçesiyle geri dönmesine yol açıyor.”

Bilinçsiz ilaç kullanımının da bitkilerde ilaç kalıntısına neden olduğunu belirten Prof. Dr. Gezgin, şöyle devam etti:

“Her ilacın üzerinde, bitkinin içinde hangi sürede kaybolacağı, ilaç atıldıktan kaç gün sonra hasat yapılabileceği yazmaktadır. Ancak pek çok çiftçi, ilacı attıktan hemen sonra, ürünü fiyatı yüksek iken satma kaygısıyla toplayıp pazara götürüyor. Bitkide henüz yok olmamış ilaç kalıntısı da doğrudan insanlara geçerek kanserojen etki yapıyor.”

Bitki büyüme düzenleyicileri olan hormonun ise doğru kullanıldığında sakıncalı olmadığının altını çizen Prof. Dr. Gezgin, sorunun temelinde, gübre ve ilaçta olduğu gibi hormonda da bilinçsiz kullanımın yattığını ifade etti.

İLAÇ, GÜBRE VE HORMON KULLANIMI REÇETEYLE YAPILSIN

Prof. Dr. Gezgin, yanlış gübre kullanımı sorununun çözülmesi için, 2004 yılında çıkarılan İyi Tarım Uygulamaları Yönetmeliği'nin hayata geçirilerek, gübre, ilaç ve hormon kullanımının toprak analizi sonunda yazılacak reçeteyle uygulatılmasının, bir zorunluluk olduğunu savundu.
Türkiye'de çiftçilerin çoğunun bilinçsiz gübre kullanmaya devam ettiğini söyleyen Gezgin, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu bilinçsiz gübre kullanımı aynı zamanda çiftçilerimizin hem ürün, hem de fazla harcama nedeniyle gelir kaybına neden oluyor. Reçeteye dayalı gübre kullanımına başlanmasıyla topraklarımızın sürdürülebilir kullanımı sağlanmış olacaktır. Çiftçilerimiz azot başta olmak üzere çeşitli kimyasal gübreleri gereğinden fazla kullanmaya öyle alışmış ki, toprak analizi yaptıktan sonra tavsiye ettiğimiz gübre miktarlarını çok yetersiz buluyorlar.”

Prof. Dr. Gezgin, Türkiye'de pek çok yerde yeteri kadar toprak analiz laboratuvarı bulunduğunu, çiftçilerin bu konuda bilinçlenip toprak analizi yaptırması, gübre ve ilacı da yazılacak reçeteyle kullanmaları durumunda hem maliyetlerini düşürüp yüksek miktarda ürün alacaklarını, hem de insan sağlığına zarar veren ürünlerin yetişmemiş olacağını kaydetti.

İsmail Karagülle
26-12-2013, 11:44
Hoş geldin Vetman , hassasiyetini anlıyorum . Düşüncelerinin art niyetli olmadığını , tartışılmasının kimseye zararı olmayacağını düşünüyorum .

Benim yazılarımın geneline bakacak olursan , besin eriyiği meselesinin biraz uzman işi olduğunu , topraksız tarım amatörce yapılacaksa hazır eriyik bulabilmenin bir nimet olduğunu anlatmakistemişimdir.

Besin eriyiğinde bulunan maddelerin kimyasalmaddelerin bir çoğunun kullanımında tehlikeler olduğunu , biliyor ve bunu anlatmaya çalışıyorum .

Ben bir ara ph ayarlamak isterken ellerimdeki derinin bir santim sarktığını gördüm .
Asit aynı kapta bulunanbeze bulaşmış .Ve ben de farkında olmadan o bezi elimde tuttuğumda , ellerimin derisi sarkıverdi.

Yani bu basit bir hata , uzman biri bu hatayı yapmaz ama acemi biri çok kolay bu hataya düşebilir.

Neyse yeniden hoş geldin . Senin gibi arkadaşları izlemekten zevk alıyoruz. Bir daha kendini kenera çekerek bizleri de cezalandırmazsın inşallah .☺

İsmail Karagülle
26-12-2013, 11:46
Allah razı olsun .:D:D:D

vetman996
26-12-2013, 13:21
Allah razı olsun .:D:D:D
Hoş bulduk Değerli Abicim.

EGOlarımızı bir kenara bırakarak paylaşımlarda bulunabilmek için bazen bir kenara çekilip, hüzün duymak yerine huzur bulmayı seçmek gerekebiliyor. Bana bu süre çok uzun geldi. Umarım bir daha başvurmak zorunda kalmam.

Besin eriğini hazırlamanın zorluğunu biliyorum. Hazır besin eriği bulmanın büyük bir nimet olduğunu da biliyorum. Ama besin eriği için formülleri bu kadar sır gibi saklamanın mantığını anlayamıyorum. Halbuki Topraksız Tarım kitaplarında veya bilimsel makalelerde bu formüller mevcut.

Besin eriğini kullanacak arkadaşların çalışmaları da amatörce olduğu için Ec ve Ph değerlerini kontrol ettikleri müddetçe ve formüllerindeki maddelerde eksiklik olmadığı müddetçe Hoagland formulünden bile gayet başarılı sonuçlar da alırlar. Bu konuyu bu kadar büyütmeye gerek olmadığını düşünüyorum.

Kıymetli İsmail Abi, özel mailinizde belirttiğiniz Hocama karşı benim tarafımdan yapılmış her hangi bir yanlışlık mı var. Ben bunu tam olarak anlayamadım. Benim kendisini eleştirdiğimi düşünüyorsunuz sanırım. Bu kanıya nasıl vardığınızı merak ediyorum. Kendisine saygım sonsuzdur.

Selamlar... Saygılar...

kiziltan
26-12-2013, 13:34
Hosgeldiniz Sn Vetman. Solucan gubresi isi bir tarafa besin formulu, amator hazirlasin islerine girmissiniz, birileri bu ABD ve Israil operasyonu siz hazir almaya devamedin, zaten bu iste fiyat farki falan yok derse sasmayin.

Su solucan isinde internette gordugumuz tesislerden fakli olarak neleri deniyorsunuz, mumkunse paylasabilir misiniz, burada bir miktar aldim bir ise yaramadi, sonra bir uretici ile konustum, cok kar oldugundan sahtesini piyasaya suruyorlar dedi. Orada herhangi bir sertifika mecburiyeti var mi, dolandiricilar kimseyi magdur etmesin.

Saglicakla kalin
Engin KIZILTAN

İsmail Karagülle
26-12-2013, 15:54
Hoş bulduk Değerli Abicim.

EGOlarımızı bir kenara bırakarak paylaşımlarda bulunabilmek için bazen bir kenara çekilip, hüzün duymak yerine huzur bulmayı seçmek gerekebiliyor. Bana bu süre çok uzun geldi. Umarım bir daha başvurmak zorunda kalmam.

Besin eriğini hazırlamanın zorluğunu biliyorum. Hazır besin eriği bulmanın büyük bir nimet olduğunu da biliyorum. Ama besin eriği için formülleri bu kadar sır gibi saklamanın mantığını anlayamıyorum. Halbuki Topraksız Tarım kitaplarında veya bilimsel makalelerde bu formüller mevcut.

Besin eriğini kullanacak arkadaşların çalışmaları da amatörce olduğu için Ec ve Ph değerlerini kontrol ettikleri müddetçe ve formüllerindeki maddelerde eksiklik olmadığı müddetçe Hoagland formulünden bile gayet başarılı sonuçlar da alırlar. Bu konuyu bu kadar büyütmeye gerek olmadığını düşünüyorum.

Kıymetli İsmail Abi, özel mailinizde belirttiğiniz Hocama karşı benim tarafımdan yapılmış her hangi bir yanlışlık mı var. Ben bunu tam olarak anlayamadım. Benim kendisini eleştirdiğimi düşünüyorsunuz sanırım. Bu kanıya nasıl vardığınızı merak ediyorum. Kendisine saygım sonsuzdur.

Selamlar... Saygılar...
Vetman , o yazı yaklaşık bir ay önceye ait olmalı , ne yazdığımı net olarak hatırlayamıyorum . Ve artık o konunun kapatılması gerektiğine inanıyorum.
Ve geriye doğru araştırıp ne yazmışım diye bakmak da istemiyorum . Bunun bir şeye yarayacağını zannetmiyorum .

Fakat ben bu konuda , senin yanlış yaptığını zannetmiyorum .
Ben bu işin polemik olmadan yürümesinden yanayım.

Özetle , solucan gübresi yapılmalı ,
Bunun topraksız tarımda denemesine devam edilmeli ,

Besin eriyiğini herkesin kendisinin yapmasına çalışılmalı ,

İsteyen bir araya gelsin bir arada malve hizmet alımı yapsın . Bu devam etmeli.

Farklı bakış açıları , birbirine husumet gibi algılanmamalı.

Farklı düşünceler olacak bunların çatışmasından doğrular çıkar.

Benden şimdilik bu kadar.

Eğer bir iş yapılamamış ise , bunun nedeni sadece işi yapanın bir yerlerde yaptığı yanlış yüzündendir.
Böyle düşünürsek , bir sonraki denememizde başarmamız daha kolay olur.

Vetman son söz genel bir sözdür. Senin için asla geçerli değildir. Yaptıklarından bu bellidir.

capsaicin
15-03-2014, 21:25
Peki, tüm bu 6 sayfa içinde merak eden, soran olmamış, benim sormak istediğim birkaç soru var.

1. Bütün bu naylonlar, borular vs kimyasal ürünler; bu topraksız sulu üretimle zamanla bunların içindeki kimyasallar su aracılığıyla bitkiye ve meyvesine geçmiyor mu?

2. Besin amaçlı hazırlanan tüm bu kimyasal isimli karışımların/sıvı gübrelerin kısa, uzun, orta vadede insan sağlığına herhangi bir zararı olup olmadığıyla ilgili araştırmalar var mı? Topraklı tarımda kullanılan solucan, yanmış çiftlik gübresi gibi standart gübrelerle aynı zararsızlıkta, güvende denilebilirler mi?

3. Genel olarak baktığımızda topraksız tarım; vücuda zararlı kimyasal girme/girmeme açısından %100 güvenli mi? Bunun yapılmış testleri var mı?

4. Sağlık, besleyicilik, lezzet, aroma açısından organik, doğal gübreli, bahçe mahsülünün yanına yaklaşabilir mi?

5. Kışın pazarlarda satılan tatsız, tutsuz domates, salatalık, çilek gibi sebze/meyveler bu şekilde hızla mahsül alınan topraksız tarım ürünü mü, yoksa standart sera ürünü mü?

6. Bonus soru: Bu satılan domatesler, çilekler neden bu kadar lezzetsiz? Kuru ekmek bile daha lezzetli hale geldi. Seradan ise seranın zararı nedir ki lezzete, aromaya bu şekilde etki ediyor?

Eleştiren değil, bilmeyen biri olarak bunları merak ederek sordum.

ateşkaptan
15-03-2014, 21:37
Eğer forum da yazılanları okumuş olsaydınız, bu sorulara muhatap olmayacaktım.

Sadece Hollanda'yı örnek göstersem veya İsrail çöllerinde yapılanları google eart den inceleyebilseniz,

bu ülkelerin neden bu işleri yaptığını merak edebilir duruma gelebilir ve bana bunu sorma ihtiyacını duymazdınız.

Lütfen bir daha forumu gezerseniz, bütün sorular zaten içinde,

Saygılar.

fagu03
16-03-2014, 00:45
3. soruya cevap vereyim. Almanyanin domates salatalik kivircik eisberg bilimum cogu meyva ve sebze hollanda ispanya dan karsilanir. Coguda topraksiz klturlerde yetisir. Bence zararli olsaydi yas ortalamasi 82 olmazdi. Japonyada 81. japonyada bu sistemleri yillardir kullaniyor.

MeyveliTepe
16-03-2014, 01:05
Peki, tüm bu 6 sayfa içinde merak eden, soran olmamış, benim sormak istediğim birkaç soru var.

1. Bütün bu naylonlar, borular vs kimyasal ürünler; bu topraksız sulu üretimle zamanla bunların içindeki kimyasallar su aracılığıyla bitkiye ve meyvesine geçmiyor mu?

2. Besin amaçlı hazırlanan tüm bu kimyasal isimli karışımların/sıvı gübrelerin kısa, uzun, orta vadede insan sağlığına herhangi bir zararı olup olmadığıyla ilgili araştırmalar var mı? Topraklı tarımda kullanılan solucan, yanmış çiftlik gübresi gibi standart gübrelerle aynı zararsızlıkta, güvende denilebilirler mi?

3. Genel olarak baktığımızda topraksız tarım; vücuda zararlı kimyasal girme/girmeme açısından %100 güvenli mi? Bunun yapılmış testleri var mı?

4. Sağlık, besleyicilik, lezzet, aroma açısından organik, doğal gübreli, bahçe mahsülünün yanına yaklaşabilir mi?

5. Kışın pazarlarda satılan tatsız, tutsuz domates, salatalık, çilek gibi sebze/meyveler bu şekilde hızla mahsül alınan topraksız tarım ürünü mü, yoksa standart sera ürünü mü?

6. Bonus soru: Bu satılan domatesler, çilekler neden bu kadar lezzetsiz? Kuru ekmek bile daha lezzetli hale geldi. Seradan ise seranın zararı nedir ki lezzete, aromaya bu şekilde etki ediyor?

Eleştiren değil, bilmeyen biri olarak bunları merak ederek sordum.

Mesajınızı Sn.Ateskaptan'ın uygulamalarını anlattığı başlıktan buraya taşıdım. Sanırım bu başlığa daha uygun. Sorularınız ile belirttiğiniz endişeleriniz epey tartışılmış ama henüz tüm boyutlarıyla ortaya konmamış olabilir.

Buradan devam edebiliriz.

sulukök
16-03-2014, 02:41
Sayin Capsaicin,

Kimya konusunda uzman değilim. Tarım konusunda da öyle. Bütün konulara ve de tabii sağlık işe ilgili her konuya bilimsel yaklaşılması gerektiği düşüncesine katılırım. Bu nedenle cevaplarım yeterli olmayacaktır. Kategorik ve de yüzeysel olacaktır. Bir de bu forumda amatörce de olsa bir şeyler yapmaya çalıştığım için yanlı olacaktır. Ama yine de, kapalı cevap vermek yerine düşünmeye ve öğrenmeye yönlendirici olmaya niyetli cevaplar vermeye çalışacağım.

Sorularınızın çoğu için en altta yatan temel soru "bitki besinini nasıl alır", ve de "insanlar besinini nasıl alır" konularına kadar iner. Çünkü bitkiler ve insanlar besin zincirinin çok farklı düzeylerindedir ve "besinleri" çok farklıdır. Bitkiler çoğunlukla temel elementleri bir takım tuzlardan iyon şeklinde alıp, güneş ışığından yararlanıp daha karmaşık moleküllere dönüştürürken, biz nsanlar bu karmaşık molekülleri besin olarak alıp, parçalayıp öyle kullanırız.

Yani sorulara cevap ararken bu madde bitkiye nasıl etki eder, bize nasıl etki eder diye ayrı ayrı düşünmek gerekir.

Plastikler konusu günlük hayatın en yaygın sorunlarından biri, sadece topraksız tarımın değil. Zararlı mı değil mi? Çok fazla araştırma var. Eminim zararsız olduğunu bildirenler kadar zararlı olduğunu bildiren bilimsel / akademik çalışma vardır. Yemeklerimizi plastik kaplarda yiyoruz ve zararsız olduğu söyleniyor. özellikle PET ve PP türü plastikler. Buradan anlamamız gereken, bu maddeler bizim besin karışımlarımız ile bozunmuyor, besinimize karışmıyor, bize zarar vermiyor.

Peki plastikler bitkiye zararlı mı. O çok farklı bir soru, çünkü besini farklı. Ama plastikler kimyasal bakımdan birçok kimyasal maddeye / reaksiyona karşı çok dayanıklı. Bir de bitki kendi besini olan temel maddeler yerine, karmaşık plastik moleküllerini köklerden içeri alabilir mi? O bambaşka soru. Alıp da zarar görürse belki daha iyi, bitki ölür, biz de yemeyiz, sorun kalmaz. Alabiliyor ve yaşıyorsa, bir soru daha var ki sorduğunuz asıl soru o: O yabancı maddeyi biz yersek ne olur?

İşte bunun için bitkilerin nasıl beslendiğini, köklerin hangi maddeleri nasıl emdiğini bilmek gerekiyor ki, sanırım bunu en iyi yapan topraksız tarım araştırmacılarıdır. Çünkü amacı / hedefi bu. Şu maddeler şu oranda kullanılacak diyebilmek için gerçekten bu araştırmaların yapılmış olması gerekir.

Hepsi yapılmış mıdır, yeterli midir. Hayır. Günlük konularda bütün konularda (besin, ilaç, cep telefonu, vd.) yapılmış mıdır, yeterli midir. Hayır.

Lezzet, besleyicilik konularu da aynı. özü şu: Bizim formül dediğimiz 16 elementlik liste, ve karışım oranları tam ve doğru mu? Ki forumda ve benzer ortamlarda bu konunun tartışıldığını görebilirsiniz.

Kural olarak:
- Her bitki için geçerli tek formül yok. ya da farklı olursa daha iyi.
- Bir bitkinin her dönemi için tek formül yok, ya da farklı olursa daha iyi.
- Bugün 16 temel element konuşuluyor, ama araştırmalar sürüyor, bu liste uzayabilir. Mesela vanadyumun da bitkiler için önemli bir element olduğunu okudum bir yerlerde. Bir süre sonra iz elementler listesine girecektir.

Bunlar daha iyi araştırılıp, daha fazla detaylandırıldığında bitkiler daha lezzetli, daha besleyici olacaktır.

Bitkiler çok temel maddeleri tuzlar şeklinde alıyorsa, çok yüksek derecede karmaşık moleküllerden oluşan doğal gübre nasıl ve neden daha iyi oluyor?

1. Bunlar çok zengin depo. Topraktaki diğer canlılar tarafından bölünüp parçalanıp, bitkini ihtiyacı olan temel maddelere yani alabileceği şekle dönüştürülüyor.

2. Dozlama konusu: Tüm maddeler öyle birden bire değil, yavaş yavaş bozunarak, birlikte ve dengeli olarak verilmiş oluyor. Ama doğal gübreyi de çok verirseniz "yakar", yani aynı şey olur.

Peki pazardakiler neden kötü? Yetersiz araştırma veya uygulama sonucu. Çoğunlukla hormonlu üretim sonucu. Topraksız tarım hormonlu üretim demek değil.

Topraksız tarım seracılığın bir üst aşaması. Serada daha çok fiziksel koşulların denetlenmesi hedeflenmişken, topraksız tarımda buna kimya da ekleniyor. Yani topraktan sağlanan tüm besinler doğru ve dengeli olarak verilmeye çalışılıyor.

Bu nedenle sadece sera biraz eksik. Kışın ille de domates yetiştireceğim derseniz zorlama oluyor. Tozlanma için arı kullanmaz hormon kolaycılığına kaçarsanız o zaman işte plastik domatesler çilekler çıkıyor ortaya.

Kabaca benim bakış açım bu. Umarım yeterince merak ve öğrenme kapısı açmışımdır.

capsaicin
16-03-2014, 09:40
Sulukök komşum ayrıntılı cevabın için teşekkür ederim. Bazı merak ettiklerimde aydınlandım. Fakat bu başlıkta beni tatmin edemeyen şey kimyasal gübre ve bu plastik/yan malzemeler konusu. Neden? netlik, kesinlik yok. Kesin bilinen birkaç şey var doğada değil mi?

Her şeyin fazlası zarar.
Kimyasallarla ne kadar çok oynarsan, geri dönüşü de o kadar vahim olur.
Doğanın dengesini bozarsan senin de dengen bozulur.

Bugün bana ileri derece karmaşık kimyasal bir bileşim gösterin ki insan sağlığına zararı ortaya çıkmamış olsun. Ayrıca kimyasal konusunu bazı kişilerce lego gibi algılanıyor. Yani doğadaki x cismini al. Analiz et, içinde a,b,c,d maddeleri olsun. Oranları da çıksın. Hah bende lab'da ayn oranda a,b,c,d yi karıştırayım işte x yaptım. Hayır öyle olmuyor işte. Kimyasallarla ve oranlarıyla oynayıp elde ettiğimiz karışımla doğadakinin sadece görsel aynasını yaratmış oluyoruz. Birebir aynısını değil. Dolayısıyla yarattığımız şey mutant aslında.

Bu; deniz akvaryumu kurup, deniz yaptım demekle eşdeğer. Deniz akvaryumunda deniz balığı yaşamıyor mu? yaşıyor, peki o deniz midir, deniz şuyuna eşdeğer midir? Kimyasal gübreyle, sulu ortamda bitki yetişiyoruz, peki o doğa mıdır, doğadaki yetişme midir? Olmadığı zaten bitkilerin gelişim oranlarından ve verimliliğinin artmasından belli. Bakın herkes verimliliğe kafayı takmış durumda. Ben daha bu forumda bir kişiden "yahu arkadaşlar tamam gübre gübre gübre, bol verim, bol mahsül, büyük bitki ,bol çiçek, bol yaprak diyoruz da, bu doğanın akışına uygun mu" sorusunu görmedim. Bir insanın günlük alması gereken vitamin ve mineraller de belli. Az alırsa olacakları bell, -çok alırsa- olacakları belli değil mi? Kimi zararsız idrarla, terle atılma gibi yan etkiler, kimi ise vücutta birikmeler mesela değil mi? Beyinde aluminyum birikmesinin hala alzheimer ile alakası olup olmadığı tartışılıyor mesela.

Herkes çiçeği de çok çiçek versin, domatesi de çok domatesi versin, menekşesinden de bol iri yaprak fışkırsın derdinde. Bakın kötü demiyorum. Bilmiyorum da zaten. Ama bu bitkiler doğada bu kadar bol besini bulabilirler miydi? Doğada toprakla buluşan bir domates tohumu, bitkiye dönüp, kedi halinde yetiştiğinde, asla bizlerin yaptığı gibi bol besin bulamayacaktı. Toprakta ne varsa onu alacaktı. **** yüzyıllardır çiftçiler sadece çiftlik gübresiyle ürün alırken, amerikanın kurcalamaları sonucunda bugün neredeyse full kimyasal olan sebze, meyve dünyası arasında hiç fark yok mu. 40 yaşını geçgin arkadaşlar kaçınız nerede o eski domatesler, salatalıklar demiyorsunuz?

Eskiden, ülkemizde, ne gelişmiş akıllı gübreler kullanılırdı, ne kimyasal gübreler, ne de çok gübre kullanımı. Gübre bitki besinini alsın, zayıf olmasın, sağlıklı kalsın diye kullanılıyordu, çok mahsül versin diye, çok büyük olsun diye değil. Yanlış mıyım?

Denilebilir ki topraksız tarım, veyahul su ortamında üretim artık günümüzde çok gelişti. Bunun hocaları var. Üniversitede bölümleri var. Her şey bilgiyle yapılıyor. Yıllardır kullanılıyor bir zararı yok. E ben size şunu sorayım yıl ne? 2014. Marsa yerleşme planları yapıldığı, sizin bilgisayarınızndan bir tıklı aldığı sinyalı fiber kabloyla cam içinden ışık koduyla başka kıtaya yollayıp, oradan aldığı veriyi yine bilgisayarınıza ışık koduyla verip müziğinizi çalan, videonuzun oynatan ve bunu 1 saniyede yapan bilgisayarlarınızın olduğu gelişmiş dinyada bugün en eski doğal gıdalarımızdan biri olan yumurtanın sarısı/beyazı, her gün yenmeli mi yenmemeli mi, kolestrol zararı var mı yok mu konularında bir netlik yok. Bilim adamları ikiye ayrılmış, her 2-3 yılda bir birbirlerinin tezini çürütüyorlar.

Kolestrol konusu ayrı, iyi mi, kötü mü, oranı ne olmalı, gerekli mi, ne kadar gerekli hala belli değil. Her 5 senede bir karşı iddialar atılıyor. Herkes cephelenmiş durumda.


Biz daha doğanın bize verdiği binlerce yıldır yediğimiz yumurtanın sırrını tam olarak çözememişken, köfte harcı yapar gibi karıştırıp yaptığımız kimyasal gübrelere, ve bu gübrelerin bitki aracılığıyla bize zararı olup olmadığına ne derecede, ne kesinlikle emin olabiliriz?

Yani "almanya yiyor, yaş ortalaması 82, demek ki sorun yok" kabul edilebilir bir bilimsel cevap değil bence. Ona bakarsak tüm şampuanlarda, tüm diş macunlarında zararı yıllardır kanıtlanmış sls var. Tüm kozmetik kremlerde, tıraş ürünlerinde zararı kanıtlanmış parabenler var. En az 50 yıldır kullanılıyor. Verecekleri zararı verecekleri kişilere veriyorlar. "Bak kullanılıyor, sorun yok" demek olmaz. Bir maddenin zararlı olduğunun anlaşılması için ona maruz kalan her canlının etkilenmesi gerekmez ki. 10 kişiden 2sine bile zarar verebiliyorsa zararlıdır. Çünkü o 10 kişiden biri siz de olabilirsiniz. Ayrıca zarar veren maddelerin hepsi kısa vadede sorun gösterecek diye birşey yok. Orta, uzun vadede, hatta jenerasyonda bozukluk yaratabilir. Belki sende sorun yok, ama uzun vadede çocuğunun kısırlığına neden olacak? Evinizde yemek yapıp, aluminyum folyoya sarıp fırına veriyorsunuz. Aluminyumun yüksek ısıda ortama karıştığı biliniyor mesela. Aluminyumu da onyıllardır kullanıyoruz? birşey olmuyor diyoruz, ama olan şeylerin acaba aluminyum folyo kullanımından olup olmadığını ne kadar biliyoruz? Ne kadar araştırması var? Büyük üreticiler bu araştırma tiplerine ne kadar prim verdirir sizce? Tıptaki bizi iyileştirsin amacıyla kimyasalar ve doğadaki maddeler karıştırılarak yapılan ilaçların tamamının önemsiz, ya da önemli pek çok yan etkileri de var değil mi?

Daha yumurta çözülmemişken, biz bunlara ne kadar muvaffakız, bir oturun düşünün bence. Burada topraksız tarım yapan arkadaşlar alınmasın, üniversitede okumuşu hatta öğretim üyesi de vardır aramızda. Ben karşı çıkmıyorum. Ben sadece aklımdaki soruları yazıyorum. Üretim yapacağımdan falan da değil. Merak. Ha bana ürün alırken seçme şansı sunulsaydı bu normal bahçe ürünü, bu topraksız sulu tarım ürünü diye, o zaman seçer miydim topraksız tarım ürününü?

Asla. Zaten bu yüzden de bize neyin ne olduğu, nereden gelmiş olduğu, nasıl üretildiği bilgisi verilmiyor. Aynı restoranın mutfağının nasıl olduğunu bilememeniz gibi. Önünüze geleni yiyorsunuz.

Ama bakın bu benim kişisel tercihim kimse alınmasın. Belki de gerçekten sorunsuzdu ve tamamen güvenli bir yöntemdir. Ben sadece buna ünanmadığımı ve kendi adıma bilimde daha ne kadar geri olduğumuzu hele kimyasallar konusunda, düşündüğümde bu sistemin güvenine inanamıyorum. Bu konuda kendisinden ağaç teknolojisi dersi almış olduğum sayın Ersin Yücel hocama da danıştım. Bakalım ne diyecek. Kendisinin pek çok konuda araştırmaları, çalışmaları ve yayınları vardır.

Profesr Doktor Ersin YCEL - Akademik Tantm Sayfas (http://academy.anadolu.edu.tr/xdisplayx.asp?kod=0&acc=eyucel)

Histroy Channel'ın modern marvels serisinde "farming technology" adlı bir bölüm var. Eskiden günümüze amerikada ziraatçiliğin nasıl bozulup kimyasala ve hormona döndüğünü, herşeyin nasıl kitleler için, bol ürün, bol sürüme dönüştüğünü, bilgisiszliğin, araştırmamanın, cahilliğin getirilerini anlatan çok güzel bir belgesel. Misal yılarca ddt'yi dezenfektan diye çocuklarının yüzlerine sıkmışlar. O zaman acaba ddt zararlı mı diye sorsak, olur mu canım bak herkes kullanıyor, mis gibi dezenfektan, sen de sık çocuğuna okula yollamadan cevabı almaz mıydık?

"Ne hikmetse" pek çok bölümünü youtube'da dahi bulup izleyebilirken, bu herşeyi açıkca gösteren belgesel telif hakkı nedeniyle kaldırılmış tüm ortamlardan. Büyük üreticilerin gücü diyorum ben buna. Ama isteyen ulaşabilir. Beceremeyen bana özelden nasıl izleyebileceği konusunda yardımcı olmaya çalışırım.

sulukök
16-03-2014, 11:10
Sayın Capsaicin,

Bircok konuda kesinlik / netlik yoktur, çünkü bilimde kesinlik yoktur. Öyle olması da normaldir. Çünkü bilim kuşkucudur. Eksik ya da yanlış yapma olasılığı her zaman vardır. Bir başka çalışma bir öncekinin sonuçlarının eksik-yanlış olduğunu gösterebilir. Ancak unutmamamız gereken, yanlış olan bilim ya da bilimsel yöntem değil, o tekil çalışmadır.

Yanlış olma olasılığı sadece Topraksız tarıma özgü olmadığı için, arada örnekler vermeye çalıştım zaten, günlük yaşantımızdaki diğer konularda da aynı yanlışlar olabileceğini belirttim, yumurta konusu da buna güzel bir örnek olmuş. Yani mesela plastik ya da alüminyum kaptan cola içmek ne kadar sağlıklı ise, topraksız tarım ürünleri de en az onlar kadar ya da daha sağlıklı diyebilirim.

Topraksız tarım laboratuvarda x, y, z maddelerini karıştırıp domates elde etmek şeklinde bir üretim değil (... henüz. Eminim o günler de gelecektir, o bambaşka bir teknoloji). Burada gerçek üretici hala "doğal", yani domatesin kendisi. Bu teknik ile biz sadece domatesin istediği (ya da bizim öyle zannetiğimiz diyelim) besinleri kontrollu olarak veriyoruz.

Sadece bir örnek olarak, şekildeki azot döngüsüne bakarsak bitkinin azotu nasıl kullandığını görebiliriz:

Azot Dngs (http://www.cografyalar.com/y-195-Azot-Dongusu.html)

Şimdi bu döngü tam mıdır, doğru mudur, bütün bitkiler için geçerli midir? Buna hayır demek için aksi yönde bilimsel çalışma yapıp sonucu ortaya koymak gerekir. Aksi durumda bilimi inkar etmiş oluruz.

Cevabı evet diye kabul edersek, o zaman topraksız tarımda doğru yoldayız demektir. Cevabı belki diye verirsek, o zaman topraksız tarımdan kaçmak yerine bu yöntemle daha lezzetli domatesi yetiştirmek için daha çok araştırma yapmamız gerekir demektir.

Bu sadece azot değil, diğer maddeler için de benzer şekilde, ve de hepsi farklı döngülerde alınıp veriliyor olabilir. Ama bugünkü bilimsel bulgularla 16 element için nasıl alınıp verildiği konusunda en azından bir konsensüs var. Aksi görüş olamaz mı. Tabii ki. Ama bilimsel olarak kanıtlamak kaydıyla, toptan redderek değil.

Bu nasıl yapılacak? Tek tek kökleri ve değişik ortamlarda/durumlarda inceleyerek. Bilimin yaptığı da bu. Kök ucu konulu aramalardan rasgele seçtiğim biri şu:

Root Development and Abiotic Stress Adaptation | InTechOpen (http://www.intechopen.com/books/abiotic-stress-plant-responses-and-applications-in-agriculture/root-development-and-abiotic-stress-adaptation)

Tesadüf, işin biraz da tarhsel / evrimsel boyutunu anlatmış. Kök ucu, root tip, meristem gibi sözcüklerle ararsanız binlerce bilimsel makale bulursunuz. Kimi hangi maddenin nasıl alındığını araştırmış, kimi ortamın etkisini, kimi köke yapışan mantarı, vb..

Ancak bu tür çalışmalar bize verdiğimiz kimyasalların zararlı olup olmayacağı konusunda ışık tutabilir. Ve topraksız tarım da bu tür çalışmaların üzerine kurulu. İlk başta "yav şu üç gübre yerine 5-10 farklı madde versek olmaz mı " diye bile başlamış olabilir, ama artık bugün bunun bilimi var.

Yumurta konusu çözülmedi, ne yapacağız. Hiç yemeyelim mi?

Biz yemeye, bilim adamları araştırmaya devam edecekler. Yarın yine farklı bir sonuç çıkacak, ama zamanla daha kapsamlı, farklı durumları daha iyi açıklayan daha kalıcı sonuçlara ulaşılacak.

Topraksız tarım da öyle. Siz yemeyeceksiniz, kabul. Ama araştırmalar devam edecek. Bilerek / isteyerek yiyenler gün geçtikçe artacak.

Unutmamak gerekir ki en ilkel tarım bile doğayı değiştirme yönünde bir çalışmadır. Sonra biraz daha iyisi, biraz daha iyisi derken bu günlere gelinmiş. Hangi noktada durabilirdik ki?

ankafar
16-03-2014, 13:12
Elimden geldiğince yanıtlamaya çalışayım umarım belirli alanlarda biraz daha bilgi verebiliriz. Bir sonraki mesajınızda yazdıklarınızı da okuyarak yazmaya çalışıyorum. (Yine de bir çok soruya cevap kişisel görüşümdür kesin bu böyledir diye bir iddam yok)

Benim üretim konusunda ki görüşüm herkes için bir üretim olması gerektiği üzerinedir. Topraksız tarım dünya genelinde ki tarımın binde birini bile oluşturmaz ileride çok fazla da artacağını zannetmiyorum. (Zira sebze vs ürünleri toplam tüketimin çok küçük bir kısmını oluşturur). Bunun yanında gerek normal tarım gerek organik tarım olması gereken üretim metodlarıdır. Hepsinin avantaj ve dezavantajları vardır.

1. Bütün bu naylonlar, borular vs kimyasal ürünler; bu topraksız sulu üretimle zamanla bunların içindeki kimyasallar su aracılığıyla bitkiye ve meyvesine geçmiyor mu?

Güzel bir soru bu. Olabildiğince dayanıklı malzeme kullanmak kısa süreli poşetler yerine en başarılı çözümü verecektir. Tabi şunu da düşünmek lazım bu tarz boruların bir çoğu içtiğimiz suyu taşımakta da kullanılıyor yani daha önce dikkat etmemiz gereken yerler var mıdır?
Yine de en dayanıklı ve kaliteli üretim malzemesini seçmek hatta yeni malzemeler bulmak elzem. Kişisel görüşüm Hindistandan gelen plastik malzemeden daha kalitelisi oluk giderleri kullanmak.


2. Besin amaçlı hazırlanan tüm bu kimyasal isimli karışımların/sıvı gübrelerin kısa, uzun, orta vadede insan sağlığına herhangi bir zararı olup olmadığıyla ilgili araştırmalar var mı? Topraklı tarımda kullanılan solucan, yanmış çiftlik gübresi gibi standart gübrelerle aynı zararsızlıkta, güvende denilebilirler mi?

Kimyasal isimli karışımlar dediğiniz yalnızca topraksız tarımda kullanılmıyor. Önce toprakta yapılan tarıma dikkat etmek gerek galiba çünkü topraksız tarımda topraklı tarıma göre bile (düzgün bir sisteminiz var ise) daha az gübre kullanılır.

Kendi sistemimde suyu sürekli devir daim ettirerek zaten toprağa bu gübrelerin verilmesini engelliyorum en azından elimden geldiğince doğa dostu bir sistem kullanıyorum. Normal tarla üretiminde neredeyse her sene toprağa karışan gübreler içme sularına karışması vs asıl sorunu teşkil ediyor bence.

Bitki üzerine etkilerini daha önceden bir makale ile anlatmaya çalışmıştım toprakta yetiştirilen bir bitki ile topraksız ortamda yetişen bitkinin yapraklarında ki nitrat birikmesi olayı.

3. Genel olarak baktığımızda topraksız tarım; vücuda zararlı kimyasal girme/girmeme açısından %100 güvenli mi? Bunun yapılmış testleri var mı?

Burada zararlı kimyasalın ne olduğunu bilmek gerekir. Belki toprak üzerinden yapılan tarıma göre karşılaştırmak gerekir kanaatindeyim.

4. Sağlık, besleyicilik, lezzet, aroma açısından organik, doğal gübreli, bahçe mahsülünün yanına yaklaşabilir mi?

Yukarıda dediklerinizin bir çoğu aslında üretim metodundan farklı olarak bitkinin türü ile alakalı yani genetik yapısı tat, aroma, besleyiciliği etkileyen genel faktörler. Örneğin çilek üretiminde sweet charlie türünü tercih ederseniz daha tatlı küçük kırmızı ürünler alırsınız bitki başına 600gram iyi bir üretimde alırsınız bir başka türde daha tatsız büyük ve pembemsi ürün alsanız bile üretiminiz 800gram civarına gelir. Şimdi burada hangisinin yetiştirileceğine arz talep dengesi karar verir. Sizce vatandaşımız ikisine aynı parayı vermek isterse çiftçi hangi ürünü diker?

Bunun yanında sağlık açısından yine altın pirinç örneğine bakarsak yahut antioksidanı arttırılmış domateslere bu ürünler asıl olarak besleyicilik açısından çok daha başarılıdır ancak yine de genetik materyalı bir anlam sağlar üretim metodu değil.

Dediğim gibi neyin ne kadar sizin damak zevkinize göre olacağını asıl arz-talep belirler. Pembe domates tohumları mevcut onları dikerseniz topraksız tarıma yine istediğiniz tadı bulabilirsiniz ancak bir dönümden ne kadar üretirsiniz orasını bilemem. Eğer o ürüne 10tl verecek kişiyi ve pazarı bulabilirse bir çiftçi bunun üretimine girer.

5. Kışın pazarlarda satılan tatsız, tutsuz domates, salatalık, çilek gibi sebze/meyveler bu şekilde hızla mahsül alınan topraksız tarım ürünü mü, yoksa standart sera ürünü mü?

Genellikle sera ürünü olurlar kış üretiminde kullanılan türlerde değişik olacağı için topraklı yahut topraksız olduğunu anlayamazsınız (büyük olasılıkla topraklı üretim).


6. Bonus soru: Bu satılan domatesler, çilekler neden bu kadar lezzetsiz? Kuru ekmek bile daha lezzetli hale geldi. Seradan ise seranın zararı nedir ki lezzete, aromaya bu şekilde etki ediyor?

Önceki cevaplarımda belirttiğim kısım, genetik yapı yüzünden. Lezzetli ürünler genelde az verim sağlar bunun yanında doğada aşırı verim veren yabani tatsız türler vardır aralarında yapılacak çaprazlamalarla pazara sürülebilecek verimli türler bulunur tabi bu ürünler her zaman istediğiniz tadı vermez. Yahut eski tatları insanlar aramaya meyilli olurlar. Şu an piyasada olan ürünlerin atalarına bakıp ne kadar eskiler diye bir bakmak lazım, belki ileride sizin damak tadınıza uygun ürünler de gelecektir.

Burada cidden sormamız gerek çok soru var...

1) Kullanılan gübreler topraklı tarımda daha çok kullanılıyor mu? Bu zararlı değil mi (cidden bir patates üreticisi ile konuşursanız şaşarsınız)

2) Hayvansal dışkı kaynaklı gübreler kimyasal gübreler gibi bir tehlike içerir mi? Yahut kesinlikle içermez mi? Örneğin deli dana hastalığı ne bakteridir ne virüstür bir priondur (yanlış bağlanmış protein). Prionları ısıtsanız da yok edemezsiniz ileri zamanlarda bu şekilde yeni bir hastalık gelebilir mi?

3) Acaba gübreler mi yahut bitkinin dışına yediğimiz kısıma kullanılan pestisitler daha mı zararlı? (toprakta herbisitler de kullanılır)

4) Asıl soru madem bu tarz bir talep var bunun arzının düzeltilmesi için neler yapılmalı yani organik pazarlar ne yazık ki organik üretimi arttırmayı sağlamadı çiftçiyi daha çok kazanır duruma getirmek için neler yapılabilir?

nukeshore
02-05-2014, 09:21
Ben balkonda amatörce topraksız tarımla bitki yetiştirsem.
Bilgisizce/beceriksizce çok farklı besin maddelerini, olabilecek en yanlış oranlarla bitkiye versem, ve bu bitki mucize eseri ölmese/kurumasa, ve biz çoluk çocuk bu bitkiyi yesek; bu bitkinin sağlık yönünden bize zararı olur mu?

leventali
02-05-2014, 11:35
Yap kardeşim. Dilediğin kadar hata yap. Ne yapabilirsin ki? En fazla bitkin çürür öğrenirsin. İnsanların kafası çok karışık bu konuda. Çünkü topraklıda nasıl yetiştirildiğini görmüyorlar. Zaten böyle bir tartışmaları da yok. Çiftçinin yaptığı hataların bütününü yiyoruz zaten hep birlikte; sadece haberimiz olmuyor.

Yetiştireceğin mahsül ne kadar tutacak ki? 10 kök domates var benim serada. Sanıyor musunuz evin tüm domates ihtiyacı buradan karşılanıyor. Hayır. Dışarıdan da alıyoruz.

Bu besin eriyiği işi teknik olarak o kadar abartıldı ki ilk başlarda ben bile ister istemez tereddüte düştüm. Yazılanların çoğunda haklıkık payı yok mu? Elbette var. Ama bu amatörleri bağlamaz. Çünkü sen 10 dal domates eksen, her daldan 10 kilo domates alsan toplamda, 100 kilo yapar. Böl 5 e (5 ayda) 20 kilo yapar ayda. Bu en iyimser tahmin bu arada. Zaten onun 15 kilosunu konu komşu götürür. Kalanda kimseye bir şey yapmaz.

Başlığa bakın: Topraksız tarım hakkında endişeler! Siz hiç bir yerde topraklı tarım için gördünüz mü böyle bir başlık? Ben görmedim. Size bir şey söyleyeyim mi? Zirai ilaç kullanılmıyor bu tarımda. En azından ben şu ana kadar kullanmadım. Zirai ilaçtan daha zararlı bir şey var mı bana söyler misiniz? Ve topraklı tarımda kullanmayan var mı? Hormondan bahsetmeyeceğim bile.

O yüzden hiç korkmadan yetiştirin evinizde ve çoluk çocuk afiyetle yiyin. Dilediğiniz kadar da yanlış yapın. Korkacağınız şey besin eriyiği değil, zirai ilaçlar olsun. Onu bile prosedürüne uygun kullandığınızda insan sağlığına bir zararı yoktur ya da en azdır.

Saygı ve sevgilerle...

tiryaki
02-05-2014, 12:01
Ben balkonda amatörce topraksız tarımla bitki yetiştirsem.
Bilgisizce/beceriksizce çok farklı besin maddelerini, olabilecek en yanlış oranlarla bitkiye versem, ve bu bitki mucize eseri ölmese/kurumasa, ve biz çoluk çocuk bu bitkiyi yesek; bu bitkinin sağlık yönünden bize zararı olur mu?

Bu konunun ilk başlığını okursanız olabileceğini görürsünüz
http://www.agaclar.net/forum/1215719-post1.htm

kiziltan
02-05-2014, 15:46
Merhaba

Amatorun yetistirdikleri ile profesyonel ile yarismasini beklemek yanlis. Amator kendisi icin kuracagi basit ve ucuz bir system ile ne yetistirebilse karina olacak, hem ne yetistirdigini, nasil yetistirdigini bilecek, hem tarlaya gitme imkani olmadigi halde birseyler yetistirecek, hem bir ogrenme surecinde olacak. Bakiniz en tecrubelilerden olan Sn Kufret TEZEL bile surekli ogreniyor, kendisinin yetistirdigi kavun belkide alabilecegi kavundan daha pahaliya cikabilir, ama yetistirmenin ve bunu yapabilecek bilgiye ulasmanin hazzini tadiyor. Ben fazla degil, en iyiyi degil ama sadece kendi urunumu yetistirmek istiyorum, bunu en alcak binanin 4 katli oldugu ve 100 m2 bile yesil alani olmayan sokagimizda yapmak istiyorum. Isterse bir kok domates 1 kg versin, ogrenir artiririm diye dusunuyorum. Besin isi de oyle, ortak malzeme alinabilse mutlaka ucuza cikacak, bir elementin 20 ppm mi yoksa 25 ppm mi olacagi onemli degil, once yap dene sonar gelistir diyorum kendime.

Su ortaklasa alim isi bir olsun, daha zevkli olacak bu is.
Saglicakla kalin

leventali
02-05-2014, 22:34
Ne diyebilirim ki tiryaki kardeşim. Geçen gün bir kanalda profesör tiltli birisi topraksız tarımı yerden yere vuruyor ve ağzından salyalar akıyordu.

Adamı dinlesen yiyecek bir gıda maddesi bulamazsın.

Türkiye'deki kanserin artışından tutunda aklınıza gelecek bin bir çeşit hastalığın nedeni bunlarmış.

Ben bu adamın bir tane topraksız sera gördüğünü bile sanmıyorum. Elinde bir araştırma olduğunu da sanmıyorum. Ama konuşurken sanıyorsunuz biz ölmüşüz haberimiz yok!

1970'li yıllardan sonra artan kanser vakalarının nedenini, dünyanın en büyük ilaç firmasında çalışan bir kimyager kitap yazdı anlattı. Anlamsızca verilen ilaçlar! Dünyanın önündeki en büyük tehlikenin, antibiyotiklerin artık etkisini yitirdiğini acı acı anlatıyor bilim adamı. Çünkü tüm insanlığı antibiyotik manyağı yaptılar.

Olmayan hastalıklar türetildi, olanlardan da yeni yeni hastalıklar icat edildi ve insanlara dayadılar ilaçları. Vahşi kapitalizmin yarattığı canavara artık onu yaratanlar bile karşı durmaya çalışıyor.

Gelelim topraksız tarım meselesine. Bitkinin hızlı gelişimi, bitki veriminin topraktakine oranla fazla oluşu, daha dirençli oluşu insanların kafasında soru işaretleri yarattı.

Peki neden oluyor bunlar?

1- Topraksız tarımda bitkinin istediği her şart (hava, su, nem, ışık, besin...) koşulsuz olarak sağlanıyor. Bitkinin yetişme ortamında ihtiyaç duyacağı her konu teknik olarak sağlanıyor.

Bu da bitkinin sağlıklı gelişmesini sağlıyor.

2- Sağlıklı bitki, aynı insan gibi daha çok besin tüketiyor. Besini, toprağın ona sağladığı kısıtlarla değil, ihtiyaç duyduğu oranda veriliyor. Verilen maddelerin adı evet kimyasal. Ama bu kimyasallar topraklı tarımda da kullanılan kimyasallar. Yani gübreler. Tek farkı biz sulandırarak, depodan veriyoruz.

Genç ve sağlıklı bir insan, yeterli gıdayla beslendiğinde nasıl ki daha verimli oluyorsa bitkilerin de bizden bir farkı yok. Onlar da verimli oluyorlar. Kısıtlı imkanlarla 1 kilo veriyorlarsa, sağlıklı ve ona sağlanan imkanlarla 3 kilo veriyorlar.

3- Topraklı tarımın vazgeçilmez unsuru olan zirai ilaçlama yapılmıyor. Çünkü toprak koşulları olmadığından, toprak zararlılarıyla mücadele edilmiyor. Sırf bu yüzden bile topraklı tarımla zararı kıyaslanamaz.

4- Meseleye verim açısından bakıldığı için, fazla ürün vermesi öcü gibi görülüyor. Aynı zamanda maliyetinin düşük olması kafada daha da soru işaretleri yaratıyor.

Peki neden maliyeti düşük topraksız tarımın?

a) Tarla sürme gibi bir derdiniz yok. Çapa gibi bir derdiniz yok. Bu ikisi bile binlerce liralık traktör ve işçilik maliyetleri girdisine neden oluyor.

b) Gübrenin 1 gramı bile araya gitmiyor. Suyun da öyle. 1 dönüm serada 1 yılda yetiştereceğiniz ürüne kullanacağınız gübre ve su miktarıyla 1 dönüm topraklı tarımda bir mahsül bile alamazsınız.

c) 1 dönüm topraksız seradan yılda alacağınız ürünü topraklıdan hayal bile edemezsiniz.

d) Yağmurda, çamurda, fırtınada, doluda, sıcakta ya da soğukta en az zararı topraksız tarımda görürsünüz. Düzgün imal edilmiş bir serada, gerekli koşullar sağlanarak 365 gün ürün ekersiniz. Hemde mevsim fark etmeksizin.

Topraksız tarımda maliyetlerle kıyaslandığında 1'e mal edilen bir ürünü topraklı tarımda 5'le 10'la çarpın minimum.

Ben topraksızda 1 liraya mal edeceğim 2 liraya satacağım. Topraklıda maliyetlerle kıyaslandığında bu adamın ayakta kalma imkanı var mı arkadaşım?

İşte böylesi bir konu ülkemizde bir öcü haline getirilmeye çalışılıyor.

Daha ucuz imalat, halkın daha ucuza yemesi anlamına gelir. Çiftçi gübreciye, mazotçuya daha az bağımlı olur. Zirai ilacın büyük bir kısmı ithal ya da imal bile edilmez.

Hem devlet, hem millet, hem çiftçi kazanır. Yetmez, ürettiğimiz malı dünyaya pazarlarız. Hem sadece ürettiğimiz ürünü değil. Teknolojimiz de o düzeyde gelişir. Hollandalılardan daha kıyak seralar yapmazsak ne olim ben?

Teşbihte hata olmaz, hani kuyu taş meselesi var ya? Neyse...

Son bir kaç cümle de sağlık açısından yazacağım. Uzun oldu kimse kusura bakmasın.

Arkadaşlar, lütfen sokağa çıktığınızda kafanızı kaldırın ve insanların suratına bakın. Yeni sevgili yapmış kız ya da erkek telefonda konuşmuyorsa, kimsenin yüzü gülmüyor. Hemde tabiri caizse adam kesmiş gibi herkesin suratı.

Benim gençliğimde insanların bir birine yaptığı şakaya, şimdi adam öldürürler.

Çünkü artık insanlar mutlu değil. Herkes stres altında. Genci bile gülmüyor. Siz selfielere bakıp da aldanmayın. Sokağa çıkın. Çünkü insanlar eskisi gibi geçinemiyor. Geçinen de hayatını maddelere bağlamış. Araba, ev, plazma tv., iphone 5, vs...

Tüm hastalıkların anası nedir biliyor musunuz? Stres.

İnsanın inanç ve azmi, dünya tıp tarihinde ilacı bulunmayan kanseri yenebiliyor. İnanç ve azim kalmadı insanlarda. Artık ölülerimiz bile çok genç. Etrafıma bakıyorum 45-50 yaşında insanlar ölüyor. Kalp krizi diyorlar. 45 yaşında bir insanın kalbi ne kadar çalıştı ki isyan etsin? Ama işin iç yüzü öyle değil.

İnsanlar mutlu değilse beden yaşama azmini yitiriyor. Doktora gidiyorsunuz, size dayıyorlar ilacı. Okusanız prospektüsünü, bitkiye verdiğimiz besini içer onu içmezsiniz.

Topraksız tarımın, varsa, zararı bu konuda amiyane tabirle zurnanın son deliğidir.

Dün otomobil dünyasında "Devrim"i kaybettik, bugün tanrı bize yeni bir yol açtı. Topraksız tarımı da Devrim Arabasına çevirmeyiz inşallah.

Saygı ve sevgilerimle...

MeyveliTepe
03-05-2014, 00:42
Gelelim topraksız tarım meselesine. Bitkinin hızlı gelişimi, bitki veriminin topraktakine oranla fazla oluşu, daha dirençli oluşu insanların kafasında soru işaretleri yarattı.

Peki neden oluyor bunlar?

1- Topraksız tarımda bitkinin istediği her şart (hava, su, nem, ışık, besin...) koşulsuz olarak sağlanıyor. Bitkinin yetişme ortamında ihtiyaç duyacağı her konu teknik olarak sağlanıyor.

Bu da bitkinin sağlıklı gelişmesini sağlıyor.

2- Sağlıklı bitki, aynı insan gibi daha çok besin tüketiyor. Besini, toprağın ona sağladığı kısıtlarla değil, ihtiyaç duyduğu oranda veriliyor. Verilen maddelerin adı evet kimyasal. Ama bu kimyasallar topraklı tarımda da kullanılan kimyasallar. Yani gübreler. Tek farkı biz sulandırarak, depodan veriyoruz.

Genç ve sağlıklı bir insan, yeterli gıdayla beslendiğinde nasıl ki daha verimli oluyorsa bitkilerin de bizden bir farkı yok. Onlar da verimli oluyorlar. Kısıtlı imkanlarla 1 kilo veriyorlarsa, sağlıklı ve ona sağlanan imkanlarla 3 kilo veriyorlar.

3- Topraklı tarımın vazgeçilmez unsuru olan zirai ilaçlama yapılmıyor. Çünkü toprak koşulları olmadığından, toprak zararlılarıyla mücadele edilmiyor. Sırf bu yüzden bile topraklı tarımla zararı kıyaslanamaz.

4- Meseleye verim açısından bakıldığı için, fazla ürün vermesi öcü gibi görülüyor. Aynı zamanda maliyetinin düşük olması kafada daha da soru işaretleri yaratıyor.

Bu argümanlarda bence çok fazla genelleme var. Bunlar ne topraksız tarımı yüceltir, ne de topraklı tarımı batırır.

Çok detaya girilmeden, sorululan en temel soru, topraksız tarımda üretilen besinler sağlığa zararlı mıdır, değil midir?

Topraksız tarım sadece bir teknik. Teknik tek başına ne zararlıdır ne de değildir.

Ancak, kastedilen inorganik mineral bileşikleriyle beslenmiş sebzelerin sağlığa zararının olup olmadığı olsa gerek.

Buna verilebilir yanıt "inorganik mineral bileşiklerinin" ne olduğu ile doğrudan ilintili.

Söz gelimi, bitkiye arsenikli bir bileşik veriliyor ise, elde edilen ürünün sağlığa zararlı olacağı muhakkak.

Fakat klasik hidroponik uygulamalarında dahi mineral bileşiklerinin ve deneysel formülasyonların hiç birinde bitkinin ihtiyaç duyduğu ve doğrudan besin olarak kullandığı bilinen iyonları içermeyen bileşikler kullanılmaz.

Bu bakımdan marketten alınan kutu, kavanoz, şişe vb. ambalajlarda satılan gıdalardan önemli bir farkı var.

O kutuların şişelerin etiketlerini okursak, aslında bizler için gıda olmayan, sadece kutuların, şişelerin satılabilmesi için gereksinim duyulduğundan irademiz dışında bizlere yedirilen bir sürü madde görürüz. Bunların bir çoğunun bazı kronik hastalıklarla bağlantılı olduğuna dair araştırma ve yayınlar da mevcut.

İçinde sadece bitkinin gerçekten ihtiyaç duyduğu ve doğrudan alabileceği formdaki mineralleri barındıran bir besleme şekliyle elde edilen sebzenin zararlı olma olasılığı var mıdır?

Bence yoktur. Topraksız tarım ile ilgili söylenebilir ve tartışılabilir pek çok şey belki vardır, ama pestisit kullanılmadan, doğru formülasyonlar ile yetiştirilmiş bir topraksız tarım ürününün sağlığa zararlı olmasını sağlayabilecek hiç bir bilinmez mevcut değil.

Yeterince yararlı bir besin midir? şeklinde sorulmuş olsaydı yine çok tartışma götürürdü.

"Kimyasal" sözcüğüne de açıklık getirmeye çalışalım.

Kimyasal olmayan ne var ki? Her maddenin bileşiklerden oluştuğunu, bileşikleri oluşturanların da periodik tabloda yer alan elementler olduğunu hepimiz biliyoruz. Öyle ki, kimse bitkilerin ve diğer tüm canlıların periyodik tabloda yeri olmayan şeylerle beslenebildiğini iddia edemez.

Diyelim ki organik domates yetiştiriyoruz ve domateslerde çiçek burnu çürüklüğüne rastladık, ne yaparız?

Organik bir yöntem kullanalım. 10 gr yumurta kabuğunu ezip un haline getirelim, 400 gr sirkede 3 gün arada bir karıştırarak bekletelim, yumurta kabukları eriyince 20 litre su ile karıştırıp domateslere yapraktan verelim. Kimsenin bir itirazı olmaz.

Alternatif olarak 38 gr kalsiyum asetatı (C4H6CaO4.H2O) 20 litre suda eritip yapraktan verelim dersek kimyasal diye kuşku duyan çok olur.

Oysa her iki yöntemin de kimyasal içeriği birebir aynıdır ve 120 ppm kalsiyum verir.

Karşılaştırma yaparken, kimyasal gübrelerin kullanıldığı, mikroorganizma faaliyetinin sıfırlanmış olduğu topraklı tarım ile karşılaştırma yapmamak gerek. Birincisi, ticari gübrelerin, kaplama ve dolgu maddelerinin ne içerdiği meçhul. İkincisi, bunları toprağa verirken zaman ve dozajın doğru olma olasılığı düşük. Verilen dozajlar toprakta depolanıp bitki tarafından uzun sürede kullanılabilecek özelliklerde değil çoğu zaman. Bunun yerine toprak canlılarını öldürür, yeraltı sularına karışır, bir çoğu da atmosfere karışıp yok olur.

Oysa hidroponikte kullanılan kimyasal gübre değil, bunların da hammaddesi olan, suda çözünebilir ve kökler tarafından hemen alınabilir minerallerdir. Yeraltı sularına, havaya bir şey karışmaz, çevreye bir etkisi olmaz.

Esas karşılaştırmayı organik ve doğal tarım teknikleri ile yapmak gerekir.

Evet, klasik topraksız tarım ile yetiştirilmiş ürünler zararlı değildir diyebiliriz, fakat sağlıklı bir toprak ekolojisinin ürettiği besinlerle yetişmiş sebzelerle aynı besleyicilik özelliklerine sahip midir?

Topraksız tarımda bitkilere verilebilen 12-15 civarındaki mineral bitkinin topraktan alabileceklerinin tamamı olsaydı buna da evet diyebilirdik belki, fakat değil.

Bitkilerin topraktan aldığı mineraller için şöyle bir sınıflama yapılmış:

1. Mineral olmayan elementler-- Hidrojen (H), Oksijen (O), Karbon (C)
2. Birincil mineral elementler-- Azot(N), Fosfor(P), Potasyum (K)
3. İkincil mineral elementler– Kalsiyum (Ca), Magnesyum (Mg), Kükürt (S)
4. İkincil mikro elementler -- Bor (B), Bakır (Cu), Demir (Fe), Klor (Cl), Mangan (Mn), Molibden (Mo), Sodyum (Na), Nikel (Ni), Çinko(Zn)
5. Faydalı mineraller -- Kobalt (Co), Silikon (Si)
6. İz elementler -- 100'den fazla

6.cı gruptakilerin bitkilere göre bilinenleri var elbette, fakat henüz bilinmeyenleri de çok.

Devasa bir toprak biyolojisinin döngüsü içinde yer alan bitki köklerinin bitkiye ve meyvesine taşıdıklarının zenginliğini ve çeşitliliğini topraksız tarımda uyguladığımız formüllerle açıklamak konuyu fazlasıyla hafife almak olur.

Biraz karikatürize etmek olacak ama topraksız tarımda sebze, meyve üretmeyi ömrünün sonuna kadar biberonla beslenen insana benzetebiliriz.

Topraksız tarımın bir teknik olduğunu yazmıştım. İnorganik minerallerle steril beslemenin tek yol olmadığını belirtmeliyim. Boyutları toprak biyolojisi kadar olmasa da hidroponik sistemlere biyoloji eklenmesi konusunda ciddi çalışmalar ve yayınlar da var.

leventali
03-05-2014, 11:57
Sayın MeyveliTepe,

Son derece açıklayıcı, net, çok teknik içermeyen yazınız için teşekkür ederim.

Amacım genelleme yapmak da değildi, topraklı tarımı yermek de. Zaten bakılacak olduğunda topraksız tarımda yetiştirilebilecek ürün sayısı topraklıyla kıyaslanamaz bile.

Bu yapılan tartışmalar, eğer topraksız tarım Türkiye'de belirli bir orana gelmiş olsaydı ve insanlar neyin ne olduğu hakkında biraz da olsa bilgi sahibi olsaydı ve sizin yazınızdaki gibi çok teknik içermeyen makaleleri okuduğunda doğru yorumlayabilecek eğitim düzeyinde olsaydı harika olurdu.

Tartışmanın başlama noktası benim başlığım altında Sayın Vetman'ın yeğeninin yediği çilekten zehirlenmesi ve doktorun ona söyledikleriyle başladı. Bu düzeyde başlayan bir tartışmanın gelebileceği nokta yoktur. Teknik ve hurafe savaşır durur. Yazımda da belirttim, adam profesör ve söylediklerine kanım dondu. Kimyasallarla ilgili konuşacak düzeyde eğitimim ve bilgim olmayabilir ama bu konuda araştırma yapıp, analiz etme eğitimine sahibim. Ama televizyon gibi bir medyada, hemde profesör tiltli biri bu lafları ederse bırakın eğitimsiz insanlarımızı eğitimli insanlarımız bile endişeye kapılır. Eğitimli insanlarımızın bile kaçı bu konuşulanları bir de kendisi araştıracak kültüre sahip?

Kimyasal sözcüğü uzunca bir zamandır gerek dünyada gerek ülkemizde çok da iyi anılmadı. Kimyasal saldırı, kimyasal atık, ölümcül kimyasallar, kimyasallar, kimyasallar...

Bana sorulan ilk soru "Kimyasal kullanıyor musun?" Evet, dediğimde,
"Yok o zaman işe yaramaz!" deniyor.

Cevabım "Hayır kimyasal kullanmıyoruz. Topraklı tarımda kullanılan gübreleri sıvı olarak veriyoruz." dediğimde, "Süpeeeer!" diye tepki alıyorum. Yanlış anlaşılmasın bunları konuştuğum insanların hepsi üniversite mezunu. Doktor olan bile var içerisinde.

Topraksız tarımı hobi amaçlı yapıyorum. Ticari düşünmüyorum. Ticari bir şey de satmıyorum. Bir gün gelip ticari düşünmeyeceğim anlamına da gelmiyor. Ama içine girdim ve gördüm ki derya deniz. Kimyadan fiziğe kadar içine almadığı mühendislik konusu yok. Bu konular teknik düzeyde yetkin kişilerle tartışılabilir. Ve bu tartışmalardan çok şey öğrenilebilir.

Ama topraksız üretilen bir çileğin zehirlediği konusuyla açılan bir tartışmada kim, neyi, ne kadar anlar ayrı bir tartışma konusu.

Bu alan aynı inşaat sektörü gibi motor bir alan. Çünkü beraberinde bir çok alana yan sanayi oluşturabilecek düzeyde. Elektrik, elektronik, kimya, biyoloji, fizik, inşaat, metal sanayi, plastik sanayi, mühendisliğin hemen her alanı... Ülkemiz ve etraf coğrafyamız gibi tarım fakiri olan bir yerde bu alanda çok ciddi destekleri devlet teşvik etmeli. Bu alana sadece çiftçilik açısından da bakmamak gerekir.

En masum ilaçların, kimyasalların bile kimi insanlara yan etkisi vardır. Penisilinin iyi ettiği milyonlarca insan olduğu gibi, test edilmeden vurulursa 1 kaç dakikada öldüreceği insanlar da mevcut.

Aslında bu başlığa kendime hakim olamadan cevap yazarak kendime de başlığa da iyilik yapmadım. Bayağı altlarda kalan bir konuydu ve öyle de olması gerekiyordu.

Çünkü bu başlıkta yeterince alanında eğitimli kişiler her okuyanın anlayabileceği düzeyde teknik bilgiler de vermişti.

O yüzden bu başlığa benim son yazım. Pişmanlığımı azaltan tek şey, Sayın MeyveliTepe'nin her düzeye hitap eden yazısı oldu.

Saygı ve Sevgilerimle...

MeyveliTepe
03-05-2014, 13:02
O yüzden bu başlığa benim son yazım. Pişmanlığımı azaltan tek şey, Sayın MeyveliTepe'nin her düzeye hitap eden yazısı oldu.Bence böyle düşünmemelisiniz. Kavramların bu kadar karıştığı bir mecrada doğruları ve yanlışları biribirinden titizlikle ayırmak hepimizin ödevi.

Not: Önceki mesajınızda belirttiğiniz argümanlardaki genellemelerden söz etmiştim. O argümanların tam tersini gösteren uygulamalar da var. Topraksız tarıma kökten negatif yaklaşan kişiler yapılan genellemelerin tersine örneklerden hareket ederek konuyu anlamsız bir tartışmanın içine çekme fırsatı bulabilirler.

Söz gelimi, bitki gelişimi ve veriminin daha fazla olduğu, bitkilerin daha dirençli olduğu argümanları her zaman geçerli olmayabilir. Aksine, bitki direnci doğal tarım yöntemleriyle yetiştiricilikte doğası gereği daha iyidir. Topraksız tarımda bunu geliştirmek için özel çaba gerekir.

Sağlıklı bitki sağlıklı ekolojinin sağladığı bir şeydir. Steril bir ortam sağlıklılık anlamına gelmekten çok en küçük bir kontaminasyonda çöküşe varan kırılganlığı işaret eder.

Zirai ilaçlama topraklı tarımın vazgeçilmezi olmadığı gibi, ilaçsız yetiştiricik topraksız tarımın da doğası değildir. Bir çok topraksız tarım uygulamasında en az topraklıdaki kadar sentetik toksik pestisitler kullanılıyor. Serada domates uygulamalarında (topraklı veya topraksız oluşuna bakılmaksızın) bitkilere yapraktan bol bol potasyum silikat veriyorlar. Böylece meyve henüz olgunlaşmadığı halde olgunlaşmış gibi yeknesak kırmızı görünüyormuş (geçekten de marketlerde uçtaki domatesleri henüz yeşil domates salkımı gördünüz mü? - buna karşılık kendi yetiştirdiklerinizde salkımdaki domateslerinin hepsinin aynı anda kızardığını gördünüz mü?)

Maliyet konusuna da dikkat etmek gerek. Evet, hidroponik sistemlerin işletme maliyetleri nisbeten düşük, ama yatırım amortismanları hesaba katıldığında o kadar düşük değil, duruma göre daha pahalı bile olabilir.

leventali
03-05-2014, 19:44
Sonuç olarak dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz Sayın MeyveliTepe. Her iki argümanı da savunmak ya da yermek için oldukça fazla neden var.

Ve her iki tarımda da vijdan ve eğitim öncelikli konu.

Bu denli önemli bir konuyu salt bu başlık üzerinden tartışmaya açmak, dediğim gibi benim boyumu aşar. Deneyerek, okuyarak öğrendiklerim var ama bu amatör düzeyde. Agaçlar'daki topraksız tarımla ilgili okumadığım bir satır bile yok. Tartışmaların besin düzeyinde kalması açıkçası bu tarımın en önemli noktalarını ıskalıyoruz gibime geliyor. Ve bu tarım tartışılacaksa başlığı bu olmamalı. Ya da hep bu başlığın konusu etrafında dolaşmamalıyız kanısındayım.

50 -60 yıllık geçmişi olan ve onlarca mühendislik dalını ilgilendiren bu konunun ortasının bulunamayacağı da aşikar.

Toprağın olmadığı ya da verimli olmadığı, koşulların uygun olmadığı her yerde uygulanabilecek bu sistemin doğru anlaşılabilmesi için hemen her bir alan için başlık açıp buralarda tartışılmasının gerekli olduğunu düşünüyorum.

Tarsus'ta evimin 4. katında damda tarım yapabiliyor olmak büyük ayrıcalık. 20 m2 gibi bir serada verimli kullanıldığında bir ailenin kendi ihtiyaçlarının bir kısmını karşılayabilecek imkan sağlanıyor. Eğer damın komplesini kapatsam ki yaklaşık 140 m2, bir aileye ciddi sayılabilecek bir gelir getirebilecek bir sistem. Çukurova'da yüz binlerce dönüm dam var.

Bu sistem pahalı bir sistem değil Sayın MeyveliTepe. Pahalılaştırılmış bir sistem. Ucuzlamasının tek yolu kullanımının çoğalmasıyla mümkün. Kullanımının çoğalması beraberinde teknik konularda bilgi havuzu oluşturur. Bu bilgiyle yanlış bilinen doğrular ortaya çıkar. Daha çok Ar-Ge yapılır, daha çok bilim adamı bu konuya zaman ayırır.

Her yıl bu konuda milyonlarca doların belki de milyarlarca, X,Y,Z ülkelerine gitmesi kanıma dokunuyor. Yabancı sermaye düşmanı da değilim.

Topraklı tarımdaki tüm endişeleri giderdik, topraksız tarıma sıra geldi.

Topraklıdan neyini farklı yapıyoruz da bu konuda bu kadar endişe duyuyoruz onu da anlamış değilim.

Arsenik örneği bana, altın araması biten yerlere ekilen, neyse ismini vermeyim, meyve sebzeleri getirdi aklıma. Topraklı da hemde...

Bu konu dışında bir başlık açılırsa seve seve katılırım.

Saygı ve sevgiler...

MeyveliTepe
03-05-2014, 23:31
Her iki argümanı da savunmak ya da yermek için oldukça fazla neden var.

Ve her iki tarımda da vijdan ve eğitim öncelikli konu.

İş savunmak veya yermek ayrımına gelirse savunurken de yererken de yanılgı kaçınılmaz olur.

Oysa bu konuya tamamen başka bir açıdan bakmak gerektiğini düşünüyorum.

Topraklı tarım ve topraksız tarım biribirine alternatif olan (birinden birinin uygulanıp diğerinin terkedilmesi anlamında) yöntemler değil bence.

Topraklı tarım diye de tek bir kavram yok zaten.

Bu başlık, "topraksız tarım hakkında endişeler" olarak açılmış. Gerçeğe uygun olmasa da algı seviyesinde endişe duyanlar olabilir.

"Endişe", topraksız tarım ile üretilenleri yersek zararı olur mu? Topraksız tarımın çevreye bir zararı olur mu? vs. vs. şeklinde olabilir.

Çok açık bir gerçek ise, topraksız tarım ile üretilenleri besin olarak tüketmek (şayet besin eriyikleri doğru malzemeler ile hazırlanmış ise) marketlerde satılan kutular, şişeler, paketlerden çok daha güvenli. İçinde en azından, insan gıdası olmayan sodyum benzoat yok.

Şayet pestisit kullanılmadan yetiştirilmiş ise organik ürünler kadar güvenli. Besin değerleri bakımından besin eriyiklerinin verdikleriyle sınırlı olsa dahi zararlı olmayacağı da son derece açık.

"Çevre"den izole olması her durumda çevreye doğrudan bir etkisinin olmamasını sağlıyor

Bu sebeplerle başlıktaki "endişeler" yersiz.

Yazdığınız gibi terasınızda, kiminin balkonunda yapılmaması için hiç bir sebep yok. Zaten en büyük avantajı tarıma uygun toprağın olmadığı yerde yapılabilmesi değil mi?

Bahçenizde organik üretim yaparken, terasınızda hidroponik üretim yapmaya ne engel olabilir?

Benim seramın yarısı organik, yarısı da hidroponik oldu. Aynı çeşidi, aynı fideden, aynı gün, aynı serada hem organik hem de hidroponik yetiştirme fırsatı buldum.

İlk ürünlerin hasatı bugünlerde tamamlandıktan hemen sonra yerine gelecekler hidroponik tekniğinin biyoloji ilave edilmiş uygulamaları olacak. Yine aynı çeşidi aynı serada, sadece inorganik besin, inorganik besin + biyoloji, sadece biyolojik besin ve ayrıca topraklı organik ile yetiştirip görme fırsatı da bulacağım, ki bunların bu başlıktaki "endişe" ile hiç bir ilgisi yok.

Montreal'in orta yerinde bir binanın terasına kurulan devasa bir serada (http://montreal.lufa.com/en/about-the-farm), hidroponik tekniklerle ve herhangi bir pestisit de kullanılmadan sebze üretilip abone usuluyle aynı şehirdeki abonelere günlük olarak dağıtılıyor. Lojistik süreci çok kısalmış olduğu için yetiştirilenler çoğunlukla lezzetli hairloom çeşitler. Anlaşıldığı kadarıyla bina çatısından durduk yere gelen onca taze, güvenli ve lezzetli sebzeden dolayı herkes memnun.

ykaya194
04-05-2014, 09:26
Uzun süredir konu ile ilgili yorumları ilgi ile takip atmekteyim ancak bu konuda bilgi eksikliğimden dolayı yorum yapmak istemedim.Konu uzadıkça net sonuca varılamayacağı anlaşılmaktadır.
Konu hakkındaki yorumları okudukça beni orta okulda yaptığımız ve konusu "sanat sanat içinmidir, sanat toplum içinmidir " olan münazarayı hatırlattı. Hangi gurup kazandı derseniz, tabii ki konuya edebi ve felsefi yönde bol bol laf üreten gurup kazandı, ben karşı gruptaydım.
Tarımsal bir ürünün yetiştirme metodu sağlığa zararlı olup olmadığını bilmek için onu yalnızca üretmek yetmez zira bitkinin fizyolojisini iyi tanımak gerekir. Türkiye'deki ziraat fakültelerinde tarımsal biyoteknoloji bölümü 3-4 yıl önce açıldı ve bu yıl ilk mezunlarını verecek. Umarım önümüzdeki yıllarda buradan mezun olacak (benim oğlun dahil) öğrencilere akademik araştırma yapma fırsatı verilerek, halk arasında oluşan tereddütleri ve bilgi kirliliğini bir nebze olsun gidermiş olurlar.

Bitki kimyasal elementleri bünyesine öncelikle hangi yollarla alır, örneğin; azot bitkinin temel besin maddesidir ancak saf haliyle bitki için bir şey ifade etmez ancak ve ancak topraktaki bakteriler azotu işleyerek bitkinin bünyesine salınımını sağlar. Halbuki topraksız tarımda bitki bünyesine saf azotun hangi elementler ile yapacağı bileşimden sonra alımını gerçekleştirir ki bunu iyi bilmek gerekir. Bence yorumlarda konuyu varsayım ve duyumları fazla edebiyat yaparak anlatım yerine daha çok teknik konulara ağırlık verilerek işlenirse_ki forum üyeleri daha fazla bilgilenmiş ve teredütlerini gidermiş olur kanısındayım.

Yanlış anlaşılmasın amacım konuya katkıda bulunmak, eleştiri değil zira konuyu geniş geniş anlatan yorumları zevk ve ilgiyle takip ettiğimi bilmenizi isterim.

Saygı ve sevgiler.

MeyveliTepe
04-05-2014, 11:21
Konu hakkındaki yorumları okudukça beni orta okulda yaptığımız ve konusu "sanat sanat içinmidir, sanat toplum içinmidir " olan münazarayı hatırlattı. Hangi gurup kazandı derseniz, tabii ki konuya edebi ve felsefi yönde bol bol laf üreten gurup kazandı, ben karşı gruptaydım.

Siz ortada bir "münazara" mı görüyorsunuz? Ben atlamışım, nasıl bir münazara olduğunu belirtirseniz makbule geçer.

ykaya194
04-05-2014, 11:51
Siz ortada bir "münazara" mı görüyorsunuz? Ben atlamışım, nasıl bir münazara olduğunu belirtirseniz makbule geçer.

Örnekteki münazara konusu gibi bu konuda negatif ve pozitif yönleri ile her türlü yoruma açık yani paylaşımların ucu açık olmuş demek istedim ve münazara olduğunu da söylemedim. Zira söyleseydim taraf olduğum tezi savunurdum.

MeyveliTepe
04-05-2014, 12:17
Örnekteki münazara konusu gibi bu konuda negatif ve pozitif yönleri ile her türlü yoruma açık yani paylaşımların ucu açık olmuş demek istedim ve münazara olduğunu da söylemedim. Zira söyleseydim taraf olduğum tezi savunurdum.

Bir şey negatif ve pozitif yönleriyle yorumlanırsa bu yorumların ifade edildiği paylaşımların ucu açık olduğu anlamına mı geliyor (ne demek istendiğini anlamasam da)? Kapalı mı olması lazım? Ne olursa kapalı olduğunu düşünürsünüz?

ykaya194
04-05-2014, 13:30
(ne demek istendiğini anlamasam da)? Kapalı mı olması lazım? Ne olursa kapalı olduğunu düşünürsünüz?

Tam kapalı olması da gerekmiyor ancak genel kanı bir yönde olmalı_ki sonuçta bir kanaat oluşsun. Paylaşımlarda, hangi bitki yetiştirme metodun insan sağlığına en az zararsız olduğuna dair ortak bir kanıya varılmadığı kanaatindeyim, dolayısıyla bitkinin fizyolojik yapısına daha fazla değinilir, teknik içerikli, anlaşılır, eksiksiz ve net bilgiler işlendiği takdirde, topraksız tarımdaki endişeleri de azaltmış oluruz kanısındayım.

Saygı ve sevgiler.

MeyveliTepe
04-05-2014, 15:06
... Paylaşımlarda, hangi bitki yetiştirme metodun insan sağlığına en az zararsız olduğuna dair ortak bir kanıya varılmadığı...

Ben de tam bundan bahsediyordum zaten.

Bir an için organik yetiştiriciliği hariç tutalım, herhangi bir bitki yetiştirme metodunun "en az zararsız" (çok zararlı anlamında mı? en zararsız anlamında mı?) olup olmadığı söz konusu metod ile doğrudan ilintili midir? Yoksa belirleyici olan metod olmayıp, bitkiye ne verildiği, hastalık ve zararlılarla nasıl mücadele edildiği midir?

Organik yetiştiriciliği ayrı tutalım diye yazdım, çünkü tanımı gereği toprağa verilmesi gerekenler (veya verilebilir olanlar), zararlılarla mücadede kullanılabilir yöntemler önceden belirlidir.

Bitki fizyolojisi, mineral asimilasyonları, sayısı yüzlere varan iz elementler, amino asitler, diğer organik bileşikler, köklerden emililim, yapraklardaki fotosentez mekanizmaları, bitki içindeki taşınım mekanizmaları, bitki biyolojik faaliyetleri içinde yüzlerce enzimin amino asitin, karbon bileşiklerinin sentezlenmesi, hücre çoğalması vs.vs. devasa bir literatürün burada tekrarı topraksız tarım metotlarının ne zararlı olduğuna ne de faydalı olduğuna işaret eder.

Yazdığım ilk mesajda belirtmiştim, bitkinin gerçekten ihtiyaç duyduğu mineraller, bitki köklerinin doğrudan alabileceği formlarda ve denenmiş formülasyonlarla bitki köklerine verildiğinde, toksik pestisit de kullanılmadığında, meyvesinin insan tüketiminde yetiştirilme metodu sebebiyle zararlı olabileceğine dair herhangi bir neden ve kanıt yoktur.

Bu paragrafta bir çok koşul var. Ucu açık görünmesinin sebebi belki bu koşullardır. Fakat, meyvenin zararlı mı faydalı olduğunu belirleyen yetiştirme tekniği değil, belirtilen koşullardır.

Paragrafta basitçe yazılmış bazı şeylerin okuyanına göre oldukça detaylı anlamları da var elbet.

Söz gelimi;


Bitkinin gerçekten ihtiyaç duyduğu mineral denirken, arsenikli bileşik verilmeyecek diye düşünülebir (arsenik sadece bir örnek),
Bitki köklerinin doğrudan alabileceği formlarda denirken toprak biyojojisinin var olmadığı ortamda bitki köklerinden emilmeye hazır nihai form'dan bahsediliyor. (Örnek: nitrobacter'in mevcut olmadığı durumda azotu NH4, NH3, NO2 formlarında değil de NO3 formunda vermeyi tercih ederiz çünkü bir kaç istisna dışında bitkiler genellikle azotu NO3 formunda alırlar)
Denenmiş formülasyonlar denirken hem kullanılan bileşikler, hem içerdiği minerallerin miktar ve biribirlerine oranları, suda çözünürlükleri bitkiler tarafından alımı, bitkiye olan etkileri, meyvesi, verimliliği vs. bitki gelişimi bakımından denenmiştir. Önceki deneyimleri kadar başarılı olacağı muhakkaktır.
Pestisit konusundan bahsetmeye gerek var mı bilmiyorum. Kalıntı bırakacak pestisitler izin verilenin altında olsa dahi zararlıdır.

Görüldüğü bu koşulların varlığı hem topraksız yetiştiricikte başarılı olmanın hem de zararlı olmayıp faydalı ürünler elde etmenin koşullarıdır.

Benzer koşulların topraklı tarımda da varlığı kuşku götürmez.

Bu sebeple endişe duyulması gereken yetiştirme tekniği değil, nasıl (neler kullanılarak) yetiştirildiğidir.

Kaldı ki, hidroponik tekniklerde steril ve inorganik bitki besleme tek yöntem de değil.

fagu03
04-05-2014, 20:24
Sayin Ustad Montereale dun itibari ile kar yagmis. Nisanda 20 derece iken dun birden kar lapa lapa yagmis

fagu03
04-05-2014, 20:27
Hidroponic sisteminizin detaylarini sitede yahut blogda
paylasacakmisiniz.

aziztoprak
25-10-2014, 09:06
Bravo aynı sorular benim de aklımı kurcalıyordu. Ben henüz başlamadım ama çizimlerimi yaptım, bazı malzemelerimi almaya başladım. Tabi bu soruları sorarak kimsenin hevesini kırmak istemem, zaten burada yapılan işlere son derece hayranlık duyduğumdan dolayı bu işe ilgi duymaya başladım. Ama bu sorular ciddi olarak kafamı kurcalıyor. Bunların mutlaka cevaplanması gerekiyor diye düşünüyorum. İşte başka bir başlıkta benim sorduklarım. Bunlar bir ışık tutan olursa minnettar kalırız.

Sayın Sergüzen önemli bir konuya değinmiş. Kendisinin de belirttiği üzere kimyasalların kullanımı esnasında doğrudan tehlike ve zararlarını konu etmiş. Ancak bunun yanında, topraksız tarımda kullanılan kimyasal muhtevalı besin eriyiklerinin direk olarak bitki bünyesine verilmesi (katı nötr ortam veya direk su aracılığı ile tabii ki) durumunda bitkinin veya sebzenin insan sağlığına zararlı hale gelip gelmediği hususu mutlaka incelenmelidir.

Şu sorular benim beynimi kemirip duruyor. Eminim ki başkalarının aklında da bu sorular mevcuttur:
-Organik tarım yönetmeliğinde topraksız tarıma izin verilmiyor. Buna göre organik tarımı en sağlıklı ürünlerin yetiştirildiği tarım olarak bildiğimize göre, bu durumda topraksız tarımın organik tarıma göre daha sağlıksız olduğu sonucuna ulaşırız. Resmi anlamda bunu kesin bir dille söylemek mümkün. O zaman topraksız tarımın diğer usullere göre sağlık anlamında hangi sırada kaldığını sormak gerekiyor. Yani mesela; 1-normal toprakta yetiştirilen, ilaçlaması yapılan, suni gübreler v.s. kullanılan 2-Seralarda aynı şekilde toprakta üretilen, 3-Serada -organik?- üretilen, 4-Serada topraksız üretilen, 5-Topraksız katır oratam/su kültürü vb. bu sınıflamayı direk tarım branşında olan arkadaşlar daha iyi yapabilir. Netice olarak bizim özellikle genelde yaygınlaşan katı ortam topraksız tarım uygulaması hangi sıraya düşüyor?

Ayrıca topraksız tarım için piyasada -mikro organik besin- adı altında ürünler görülüyor. Bunlar gerçekten organik midir?

Diğer bir konu, topraksız tarımda, kimyasal eriyiklerden tamamen kurtulmanın bir yolu yok mudur? Mesela enzimlerden bahsedildiğini duydum. Evlerdeki meyve sebze artıklarından elde edilen enzimler?. Bunlar kimyasal besin eriyiklerinin yerini tutabilir mi?

Cevap verebilecek arkadaşlara şimdiden teşekkürler.

Sağlıkla kalın.

aziztoprak
25-10-2014, 09:17
Sayın Leventali,

Yazınızda bahsettiğiniz tarım bakanlığının yayınladığı PDF dosyasını iletmeniz mümkün mü? Bu husus beni de rahatsız etti. Ben böyle durumlarda bilgi edinmeden bu konuyu ilgili makama sormadan edemem. Ne demek Türk milleti AB, ABD, Rus vatandaşşlarından daha mı değersiz. Neden onların sağlık nedeniyle yemediklerini biz yiyelim! Nasıl oluyor böyle birşey? Tamam burası Türkiye, bunlar normal denebilir ama en azında yönetenlerden hesap ta mı sormayalım?

Hürmetler.

aziztoprak
25-10-2014, 10:49
Aynı videonun sonunda ilaveten "bu yolla tamamen organik! ürünler üretiliyor" ifadesi kullanılıyor. Üniversitedeki hocalar veya araştırmacılar bunu diyorsa vay halimize!

Halbuki organik tarım yönetmeliğine göre topraksız tarımda organik tarıma izin verilmiyor.

Bkz. (18 Ağustos 2010 ÇARŞAMBA
Resmî Gazete
Sayı : 27676

YÖNETMELİK

Tarım ve Köyişleri Bakanlığından:

ORGANİK TARIMIN ESASLARI VE UYGULANMASINA

İLİŞKİN YÖNETMELİK
Organik bitkisel üretim kuralları

MADDE 8 – (1) Organik bitkisel üretim kuralları aşağıda belirtilmiştir.
e) Organik tarımda, topraksız tarıma izin verilmez.

Bu maddeden şunu anlamak gerekir. Belki topraksız tarımda organik üretim çalışması yapıyor olabilirsiniz, ancak resmi anlamda topraksız tarımda yaptığınız işe tamamen organik tarım diyemezsiniz. En azından bir üniversite olarak diyemezsiniz. Eğer bilimsel olarak diyebiliyorsanız. Yönetmelik bilimsel bir gerçekliğe aykırı hazırlanmış demektir ki bu mantıksız bir durum.

Saygılar,

MeyveliTepe
05-11-2014, 22:09
Bravo aynı sorular benim de aklımı kurcalıyordu. Ben henüz başlamadım ama çizimlerimi yaptım, bazı malzemelerimi almaya başladım. Tabi bu soruları sorarak kimsenin hevesini kırmak istemem, zaten burada yapılan işlere son derece hayranlık duyduğumdan dolayı bu işe ilgi duymaya başladım. Ama bu sorular ciddi olarak kafamı kurcalıyor. Bunların mutlaka cevaplanması gerekiyor diye düşünüyorum. İşte başka bir başlıkta benim sorduklarım. Bunlar bir ışık tutan olursa minnettar kalırız.

Sayın Sergüzen önemli bir konuya değinmiş. Kendisinin de belirttiği üzere kimyasalların kullanımı esnasında doğrudan tehlike ve zararlarını konu etmiş. Ancak bunun yanında, topraksız tarımda kullanılan kimyasal muhtevalı besin eriyiklerinin direk olarak bitki bünyesine verilmesi (katı nötr ortam veya direk su aracılığı ile tabii ki) durumunda bitkinin veya sebzenin insan sağlığına zararlı hale gelip gelmediği hususu mutlaka incelenmelidir.

Şu sorular benim beynimi kemirip duruyor. Eminim ki başkalarının aklında da bu sorular mevcuttur:
-Organik tarım yönetmeliğinde topraksız tarıma izin verilmiyor. Buna göre organik tarımı en sağlıklı ürünlerin yetiştirildiği tarım olarak bildiğimize göre, bu durumda topraksız tarımın organik tarıma göre daha sağlıksız olduğu sonucuna ulaşırız. Resmi anlamda bunu kesin bir dille söylemek mümkün. O zaman topraksız tarımın diğer usullere göre sağlık anlamında hangi sırada kaldığını sormak gerekiyor. Yani mesela; 1-normal toprakta yetiştirilen, ilaçlaması yapılan, suni gübreler v.s. kullanılan 2-Seralarda aynı şekilde toprakta üretilen, 3-Serada -organik?- üretilen, 4-Serada topraksız üretilen, 5-Topraksız katır oratam/su kültürü vb. bu sınıflamayı direk tarım branşında olan arkadaşlar daha iyi yapabilir. Netice olarak bizim özellikle genelde yaygınlaşan katı ortam topraksız tarım uygulaması hangi sıraya düşüyor?

Ayrıca topraksız tarım için piyasada -mikro organik besin- adı altında ürünler görülüyor. Bunlar gerçekten organik midir?

Diğer bir konu, topraksız tarımda, kimyasal eriyiklerden tamamen kurtulmanın bir yolu yok mudur? Mesela enzimlerden bahsedildiğini duydum. Evlerdeki meyve sebze artıklarından elde edilen enzimler?. Bunlar kimyasal besin eriyiklerinin yerini tutabilir mi?

Cevap verebilecek arkadaşlara şimdiden teşekkürler.

Sağlıkla kalın.

Bu mesajınızdaki sorularınıza kaç gündür cevap vereceğim, fırsat olmadı.

Topraksız tarımda inorganik bitki beslemenin sağlığa zararlı olduğuna dair hiç bir kanıt, hiç bir gerekçe ve hiç bir neden yok.

Bunun şartları ise;

1. Sentetik toksik pestisit kullanılmamış olacak,
2. inorganik besinlerin içinde bitkinin ihtiyacı olmayan başka mineral veya bileşikler olmayacak, olanlar ise bitkinin ihtiyacı olan ppm değerlerine uygun olacak (olmaz ise zaten bitkide muhtelif arazlar olur).

Bitkiler toprak ekosisteminin bir sonucu olarak topraktan kökleriyle zaten bu mineralleri alıyor.

Soruyu şöyle sorsaydınız daha anlamlı olurdu.

"Toprakta ve organik yetişirilmiş bir sebze, meyve mi, topraksız tarımda inorganik beslenmiş sebze meyve mi daha iyidir?" (iyidir ile kastedilen daha fazla vitamin, daha fazla besin vs.)

Bunun yanıtı ise toprakta ve organik yetiştirilmiş ürünlerin potansiyel olarak daha iyi olabileceği olurdu. Sebebi ise, bitkiler kökleriyle toprakta bulunan bir çoğu henüz bilinmeyen o kadar çok şeyi alıyor ki. Bir çoğu ölçülmese de bunların meyvelere muhakkak bir yansıması var.Ölçülenler arasında belirgin bir fark yok.

Pratikte topraksız tarımda bitkiye verilenler ne eksik ne fazla tam bitkinin istediği mineraller olduğu düşünüldüğünde, bana göre, topraklı ama kompoze gübre vs. kullanılarak üretilenlere göre net bir üstünlük sağlar.

Evet, topraksız tarım bir çok ülkenin mevzuatına göre bitkiler organik bile beslense organik tarım kapsamına girmiyor.

Bunun tartışmalı uygulamaları yok değil. Söz gelimi, organik katı ortam kullanılıp, biyoloji içeren organik besinle beslenmiş bitkileri topraklı organik ürünlerden ayıran nedir? Bence hiç bir şey :)

Böylece son sorunuzu da yanıtlamış oluyorum. Evet, topraksız tarımda inorganik besleme yerine organik besleme mümkün ve uygulanabilir.

Bu yıl, topraksız koşullarda, bir kaç denemeden sonra elde ettiğim organik bir bitki çayı ile şahitli olarak eşit yetiştirdiğim bitkiler inorganik beslenenlerle birebir aynı verimliliği gösterdiler.

hosseda
06-11-2014, 09:35
Topraksız tarım bilmediğim bir konu olduğundan mı, değişime hep tereddütle yaklaşan yapımdan mı bilemiyorum ama marul alırken kök tarafında çamur olmayanları almıyorum. Tek sebebide topraksız yetişmiş olabilir endişem...

Hatalı bir tutum olabilir tavrım ama seçim hakkım olduğu sürece toprakta yetişeni (fiyat farkı ödemem gerekse de) tercih edeceğimden şüphem yok.

Bir tüketici olarak bu konudaki fikrimi yazmak istedim.

sulukök
06-11-2014, 17:05
Sayın HoşSeda,

Sadece siz değil, genelde herkes - biz Topraksızlar da dahil, değişime karşıdır, tutucudur. Belki de bu bir korunma içgüdüsü: Bilmediğin şeyden uzak dur!

Ama, size şöyle sorsam:

Çamurlu aldığınız marulun toprağına verilen gübre doğru miktarda mıdır?
O marula verilen ilaç doğru miktarda mıdır, kalıntı var mıdır?
O marul hormonlu mudur (Hormonlu marul olur mu, onu da bilmiyorum ama, marul burada sembol), değil midir?

Çamuru görünce bütün bunlardan emin olup, içiniz rahat yiyebiliyor musunuz?

Genel olarak bizde o kadar çok ve o kadar ilgili-ilgisiz gübre/ilaç kullanılıyor ki, hem toprak ve sularımız zehirleniyor, hem bizler. İhraç tarım ürünleri neden ikşde bir geri dönüyor?

Topraksız tarım en azından toprağa ve suya dokunmuyor, onlar kirletmiyor. Gerisi ise tamamen bilimsel bir üretm şekli...

hosseda
06-11-2014, 19:46
Sayın sulukök yazdıklarınızda haklısınız.

Bildiklerimin ( topraklı tarımla yapılan üretimde elde edilen ürünlerin) sağlıklı olduğu hususunda ne yazıkki endişelerim az değil ancak o ürünlerde kendimce almaya çalıştığım önlemler var.

Ama hakkında bilgi sahibi olmadığım topraksız tarım ile üretilen ürünler için alabileceğim hiç bir önlem yok, yapabileceğim tek şey onları bilerek satın almamak.

Sizin de belirttiğiniz gibi endişemin sebebi değişimlere duyulan tedirginlikler büyük ihtimal.

MeyveliTepe
04-12-2014, 11:42
...

Diğer bir konu, topraksız tarımda, kimyasal eriyiklerden tamamen kurtulmanın bir yolu yok mudur? Mesela enzimlerden bahsedildiğini duydum. Evlerdeki meyve sebze artıklarından elde edilen enzimler?. Bunlar kimyasal besin eriyiklerinin yerini tutabilir mi?



Chinampa’ların ışığı – 8 (İrfan Çayı) (http://blog.meyvelitepe.org/2014/12/04/chinampalarin-isigi-8-irfan-cayi/)

Gürkan Yeniçeri
29-09-2016, 08:08
Konuyu etraflıca konuşmuşsunuz çok güzel.

İki yıldır ırımtüzen (akuaponik) yapıyorum. Kendi çapımda sadece ailemi beslemek amaçlı. Kışın alabalık, yazın ise sazanlarla sistem yürüyor. İki adet sistemim var ve sebze yatakları volkanik mıcır ve kil toplarla dolu. Refraktometre ile ürünün besin değerlerini ölçüp internetteki tablolarla karşılaştırıyorum. İlk başlarda kötüydü ama kaya tozu, demir ve iz mineralleri eklentilerinden sonra düzeldi. Şimdi Mikoriza deniyorum. Mikoriza köklere yapışan mantarlar topluluğu ve bitki ile simbiyotik ilişkiye girip besliyor, suyu temizliyor vesaire.

1 metreküp su + 45 alabalık + 640litre sebze yatağı ile sürekli çalışan su ve geceleri kapadığım hava pompası ile sistem dönüyor. Aslında balık miktarı çok fazla. 640 litre sebze yatağı maksimum 32 erişkin balık kaldırırdı ama benimkiler yavru sayılır.

Sistemlerin resimlerini Google Photos (https://goo.gl/photos/aQSejoqtjYMc5HGo6) adresinden görebilirsiniz.