fcı
11-06-2013, 05:59
İyi günler,
Balkon hikayemi anlatmadan önce agaclar.net'e katkıda bulunan herkese teşekkür etmek istiyorum.
Bitkilerle maceram geçen sene sonbaharda Yıldız Parkı'nı gezerken yerde duran meşe palamutlarını ekmeye karar vermemle başladı. Palamutları hemen soğuk katlamaya aldım. Bunu duyan annem Ortaköy Migros'a gelmeden kaldırımda tek duran epey yaşlı ve büyük at kestanesi (beyaz çiçekli) ağacından düşen kocaman iki tohumu bana getirdi. Annemin büyüdüğü köy yolların üzerini kaplayan at kestaneleriyle kaplıymış. Tahmin ettiğiniz gibi ağaçların tümünü dikkatsiz sürücüler ağaçlara çarpıp öldükleri için kesmişler, bahçelerinde duran ağacı da manzarayı kapatıyor diye kesmişler ve yine tahmin ettiğiniz gibi köy bir daha asla eskisi gibi görünmemiş. Her neyse, onları da katlamaya ilave ettim. Bu sene şubat başında ektiğim tohumlardan resimlerde gördüğünüz iki at kestanesi filizlendi. Palamutların bir tanesi kök çıkardı (resimde en sağda biraz görünen saksı). Şu ana değin, toprağı kazıp baktığımda palamut ve tek kök halen sağlıklı görünse de bir türlü filiz çıkarmadı. Ben de ümidi kesip bir türlü atamıyorum. Öylece duruyor. Bakalım.
Gerçekten süratli büyüyen at kestanelerinin İlk çıkan dörder yapraklarının üzerinde kahverengi lekeler belirmişti. Yapraklar çok büyük ve ince olduğundan güneş yanığı olduğunu zannediyorum ancak ağacın buna benzer bir mantarı da olduğundan riske atmayıp tüm yaprakları koparıp attım. 6 numaralı ağacın yeni çıkan yaprakları yaklaşık yüzde altmış-yetmiş oranında küçüldü. 17 numaralı olanın gövdesi büyümeyi bırakarak iki ana dala ayrıldı ve yaprakları yüzde seksen-doksan oranında küçüldü. Aslında henüz haziran olduğundan yapraklarını tekrar koparıp daha da küçültebileceğimi zannediyorum ancak henüz ilk yılları olduğundan yapmayacağım. Şu anki boyutlarında, odunsu gövdeleri ve açık yeşil yapraklarıyla gerçekten çok tatlı görünüyorlar. Sürekli budayarak ağaçları kırk-elli santimetre boyutta tutmayı düşünüyorum.
Antalya'da büyüdüğümden ağaç yetiştirmeyle ilgili olsam da bu genelde çelik ve aşıyla sürdürüldüğünden tohum filizlendirmeye hiç tanık olmadım. Ve sanırım bu sitedeki diğer birçoğunuz gibi bende de açıkçası bağımlılık yaptı. Durmadan etrafta ağaç dallarını, manav tezgahlarını keser oldum.
Bu sırada mart-nisan aylarında etrafta bolca bulunan japon kurtbağrı ağaçlarının meyveleri düşmeye başladı. Her ne kadar, ülkemizde yetişen o kadar ağaç türü varken, görünüm olarak (çiçek, meyve, yaprak vs.) pek bir cazibesi olmayan kurtbağrı ağaçlarının ülkenin her tarafına ekilmesini çok desteklemesem de tohumlar hazır kaldırıma dökülüp heba olurken biraz alıp ekmeye karar verdim. 2 ve 15 numaralı saksılarda görülenler. Temizleyip doğrudan ektim. Çok başarılı bir ağaç yaklaşık yüzde seksen-doksan gibi bir oranda çimlendi.
Aynı dönemde bir üst sokakta saksıda duran yetişkin bir kuş üvezi ağacına rastladım ve ağacın tamamı geçen yıldan kalan dalında kurumuş meyvelerle kaplıydı. Bir avuç alıp, meyveleri yumuşasın diye suda beklettim. Ardından yarım milimetrelik tohumları meyveden çıkarıp tek tek temizleyip, on gün soğuk suda beklettikten sonra, zaten kış görmüş olduklarından çoğunu doğrudan ektim. Bir kısmını yine de soğuk katlamaya aldım. Toprağa ektiklerim birkaç haftada çıktı (1 ve 12 numaralı saksılar), soğuk katlamadaki tohumlar da ondan iki hafta sonra dolapta çimlenmeye başladı. Başta büyümeleri yavaş ancak gittikçe hızlanıyor gibi. Hem bakım gerektirmeyen hem çok kolay üretilen hem de çiçek, meyve ve yapraklarıyla çok güzel görüntü veren yurdumuzun bu doğal ağacının daha çok rağbet görmesi gerektiğine inanıyorum.
Aynı dönemde yediğim meyvelerin tohumlarını da toplamaya başladım. En çok elma yediğimden ilk onları ektim. Çoğunun buzluk gördüğünü tahmin ettiğimden katlamaya almadım. Çimlenme oranı düşük; yüzde yirmi civarı. Çimlenenler 7, 8, 9(solda duran) ve 11 numaralı saksılarda görülüyor. Elmaları türleri karışık starking, golden delicious, fuji vs. Tohumlardan ne çıkacağı ise tam bir muamma. 7 ve 11 numaralı elmaların henüz üçer küçük yaprakları varken yaprak kenarlarına doğru beyaz desenler belirmeye başladı. Mantar olma ihtimaline karşılık yaprakların hepsini söküp tüm elmalara sulandırılmış süt püskürttüm. Ardından 7 numaraya yeşil renkli bitlerden bulaştı elle toplayıp ardından üzerine basit bir haşere kovucu sprey sıktım. Son olarak 11 numaranın bir yaprağında geniş kahverengi lekeler oluşunca tüm yapraklarını tekrar söktüm. Şu anda hepsi sağlıklı görülüyor.
Mart ayında manavda bir koli aşırı derecede yumuşamış nar duruyordu. Bir tanesini alıp içinden bir miktar tohumu temizleyip doğrudan ektim. Neredeyse hepsi çıktı. 9(sağ taraftakiler), 10 ve 13 numaralı saksıda görüldüğü gibi ilk yapraklarını çıkardılar.
4 numarada görülen tropik türü bir kayısının çekirdeğinden çıktı. Bu filiz benim hayatımda gördüğüm en tatlı ağaççık. Bu dönerek büyüme şekli, yaprakların biçimi gerçekten harika. Keşke hep bu boyutta tutabilsem. Ardından ektiğim ninfa cinsi kayısı çekirdeklerinden üç tanesi köklendiyse de görünürde henüz bir hareket yok.
14 numarada görülenler Köpük çalısıdır; Skimmia japonica. Yol kenarından toplayıp doğrudan ektim üç-dört haftada çimlendiler. Onlar da şimdi ikinci yapraklarını çıkarıyorlar.
16 numarada gördüğünüz doğu çınarı. İki hafta önce Baltalimanı'nda sahil yolundaki çınar ağaçlarının birinin dibinde dalında kuruyup yeni düşmüş bütün bir koza buldum. Kozayı bozup, hepsini gördüğünüz saksıya oldukları gibi ektim. Neredeyse bir haftada çimlendiler. Bu küçücük filizlere bakıp asırlık kocaman ağaçları düşünmek gerçekten heyecan verici.
3 numarada sardunya var. Yol kenarından koparıp ektim. Köklendiler. Umarım büyürler de.
5 numaradaki bitkiyi Belgrad Ormanı dolaylarında bu halde buldum. Altında fındık içine benzer tohumu halen duruyor. Etrafta ona benzer yaprağı olan bir ağaç da olmadığından türünü bilmiyorum. Sitenin ilgili bölümüne de sordum, cevap bekliyorum.
19 numaradaki güller kardeşlerimden hediye geldi, kırmızı ve beyaz. Üzerlerinde herhangi bir emeğim henüz yok. İlk çiçeklerini verdiler, ikincileri bekliyorum.
Güller dışında kiraz (cherry) domates de kardeşimden hediye. Onları da bugün yemeye başlayacağım.
Bahar başında apartmanın girişini kaplayan orman sarmaşığından üç dal alıp ekmiştim. Hepsi tuttu. Aslında sarmaşığa ilgim yok, gerçi zamanla odunlaşan gövdeleri çok güzel görüntü veriyor ama bu tür özellikle yaprakları sürekli kalp şeklinde kaldığından hoşuma gitti. Bunun Persian ivy türü Hedera colchia var. Dentata olduğunu düşünüyorum.
Yıldız Parkı'nın üst girişinden girip ara yolunu takip edince sağda birkaç japon aralyası bulunuyor. Giderseniz meyvelerini dalında kurumuş olarak halen bulabilirsiniz. Ben biraz aldım. Bir gün suda bekletip temizleyip ektim. Bir-iki haftaya çıkmaya başladılar. Bu kadar aralyayla ne yapacağım hiç bilemiyorum.
Sukulentlerim de var. Hepsini gördüğünüz halde oradan buradan toplayıp ektim. Umarım yaşarlar. Türleri halen muallakta. İki tanesinin türlerini ilgili bölümde sordum.
Şimdilik bu kadar.
Balkon hikayemi anlatmadan önce agaclar.net'e katkıda bulunan herkese teşekkür etmek istiyorum.
Bitkilerle maceram geçen sene sonbaharda Yıldız Parkı'nı gezerken yerde duran meşe palamutlarını ekmeye karar vermemle başladı. Palamutları hemen soğuk katlamaya aldım. Bunu duyan annem Ortaköy Migros'a gelmeden kaldırımda tek duran epey yaşlı ve büyük at kestanesi (beyaz çiçekli) ağacından düşen kocaman iki tohumu bana getirdi. Annemin büyüdüğü köy yolların üzerini kaplayan at kestaneleriyle kaplıymış. Tahmin ettiğiniz gibi ağaçların tümünü dikkatsiz sürücüler ağaçlara çarpıp öldükleri için kesmişler, bahçelerinde duran ağacı da manzarayı kapatıyor diye kesmişler ve yine tahmin ettiğiniz gibi köy bir daha asla eskisi gibi görünmemiş. Her neyse, onları da katlamaya ilave ettim. Bu sene şubat başında ektiğim tohumlardan resimlerde gördüğünüz iki at kestanesi filizlendi. Palamutların bir tanesi kök çıkardı (resimde en sağda biraz görünen saksı). Şu ana değin, toprağı kazıp baktığımda palamut ve tek kök halen sağlıklı görünse de bir türlü filiz çıkarmadı. Ben de ümidi kesip bir türlü atamıyorum. Öylece duruyor. Bakalım.
Gerçekten süratli büyüyen at kestanelerinin İlk çıkan dörder yapraklarının üzerinde kahverengi lekeler belirmişti. Yapraklar çok büyük ve ince olduğundan güneş yanığı olduğunu zannediyorum ancak ağacın buna benzer bir mantarı da olduğundan riske atmayıp tüm yaprakları koparıp attım. 6 numaralı ağacın yeni çıkan yaprakları yaklaşık yüzde altmış-yetmiş oranında küçüldü. 17 numaralı olanın gövdesi büyümeyi bırakarak iki ana dala ayrıldı ve yaprakları yüzde seksen-doksan oranında küçüldü. Aslında henüz haziran olduğundan yapraklarını tekrar koparıp daha da küçültebileceğimi zannediyorum ancak henüz ilk yılları olduğundan yapmayacağım. Şu anki boyutlarında, odunsu gövdeleri ve açık yeşil yapraklarıyla gerçekten çok tatlı görünüyorlar. Sürekli budayarak ağaçları kırk-elli santimetre boyutta tutmayı düşünüyorum.
Antalya'da büyüdüğümden ağaç yetiştirmeyle ilgili olsam da bu genelde çelik ve aşıyla sürdürüldüğünden tohum filizlendirmeye hiç tanık olmadım. Ve sanırım bu sitedeki diğer birçoğunuz gibi bende de açıkçası bağımlılık yaptı. Durmadan etrafta ağaç dallarını, manav tezgahlarını keser oldum.
Bu sırada mart-nisan aylarında etrafta bolca bulunan japon kurtbağrı ağaçlarının meyveleri düşmeye başladı. Her ne kadar, ülkemizde yetişen o kadar ağaç türü varken, görünüm olarak (çiçek, meyve, yaprak vs.) pek bir cazibesi olmayan kurtbağrı ağaçlarının ülkenin her tarafına ekilmesini çok desteklemesem de tohumlar hazır kaldırıma dökülüp heba olurken biraz alıp ekmeye karar verdim. 2 ve 15 numaralı saksılarda görülenler. Temizleyip doğrudan ektim. Çok başarılı bir ağaç yaklaşık yüzde seksen-doksan gibi bir oranda çimlendi.
Aynı dönemde bir üst sokakta saksıda duran yetişkin bir kuş üvezi ağacına rastladım ve ağacın tamamı geçen yıldan kalan dalında kurumuş meyvelerle kaplıydı. Bir avuç alıp, meyveleri yumuşasın diye suda beklettim. Ardından yarım milimetrelik tohumları meyveden çıkarıp tek tek temizleyip, on gün soğuk suda beklettikten sonra, zaten kış görmüş olduklarından çoğunu doğrudan ektim. Bir kısmını yine de soğuk katlamaya aldım. Toprağa ektiklerim birkaç haftada çıktı (1 ve 12 numaralı saksılar), soğuk katlamadaki tohumlar da ondan iki hafta sonra dolapta çimlenmeye başladı. Başta büyümeleri yavaş ancak gittikçe hızlanıyor gibi. Hem bakım gerektirmeyen hem çok kolay üretilen hem de çiçek, meyve ve yapraklarıyla çok güzel görüntü veren yurdumuzun bu doğal ağacının daha çok rağbet görmesi gerektiğine inanıyorum.
Aynı dönemde yediğim meyvelerin tohumlarını da toplamaya başladım. En çok elma yediğimden ilk onları ektim. Çoğunun buzluk gördüğünü tahmin ettiğimden katlamaya almadım. Çimlenme oranı düşük; yüzde yirmi civarı. Çimlenenler 7, 8, 9(solda duran) ve 11 numaralı saksılarda görülüyor. Elmaları türleri karışık starking, golden delicious, fuji vs. Tohumlardan ne çıkacağı ise tam bir muamma. 7 ve 11 numaralı elmaların henüz üçer küçük yaprakları varken yaprak kenarlarına doğru beyaz desenler belirmeye başladı. Mantar olma ihtimaline karşılık yaprakların hepsini söküp tüm elmalara sulandırılmış süt püskürttüm. Ardından 7 numaraya yeşil renkli bitlerden bulaştı elle toplayıp ardından üzerine basit bir haşere kovucu sprey sıktım. Son olarak 11 numaranın bir yaprağında geniş kahverengi lekeler oluşunca tüm yapraklarını tekrar söktüm. Şu anda hepsi sağlıklı görülüyor.
Mart ayında manavda bir koli aşırı derecede yumuşamış nar duruyordu. Bir tanesini alıp içinden bir miktar tohumu temizleyip doğrudan ektim. Neredeyse hepsi çıktı. 9(sağ taraftakiler), 10 ve 13 numaralı saksıda görüldüğü gibi ilk yapraklarını çıkardılar.
4 numarada görülen tropik türü bir kayısının çekirdeğinden çıktı. Bu filiz benim hayatımda gördüğüm en tatlı ağaççık. Bu dönerek büyüme şekli, yaprakların biçimi gerçekten harika. Keşke hep bu boyutta tutabilsem. Ardından ektiğim ninfa cinsi kayısı çekirdeklerinden üç tanesi köklendiyse de görünürde henüz bir hareket yok.
14 numarada görülenler Köpük çalısıdır; Skimmia japonica. Yol kenarından toplayıp doğrudan ektim üç-dört haftada çimlendiler. Onlar da şimdi ikinci yapraklarını çıkarıyorlar.
16 numarada gördüğünüz doğu çınarı. İki hafta önce Baltalimanı'nda sahil yolundaki çınar ağaçlarının birinin dibinde dalında kuruyup yeni düşmüş bütün bir koza buldum. Kozayı bozup, hepsini gördüğünüz saksıya oldukları gibi ektim. Neredeyse bir haftada çimlendiler. Bu küçücük filizlere bakıp asırlık kocaman ağaçları düşünmek gerçekten heyecan verici.
3 numarada sardunya var. Yol kenarından koparıp ektim. Köklendiler. Umarım büyürler de.
5 numaradaki bitkiyi Belgrad Ormanı dolaylarında bu halde buldum. Altında fındık içine benzer tohumu halen duruyor. Etrafta ona benzer yaprağı olan bir ağaç da olmadığından türünü bilmiyorum. Sitenin ilgili bölümüne de sordum, cevap bekliyorum.
19 numaradaki güller kardeşlerimden hediye geldi, kırmızı ve beyaz. Üzerlerinde herhangi bir emeğim henüz yok. İlk çiçeklerini verdiler, ikincileri bekliyorum.
Güller dışında kiraz (cherry) domates de kardeşimden hediye. Onları da bugün yemeye başlayacağım.
Bahar başında apartmanın girişini kaplayan orman sarmaşığından üç dal alıp ekmiştim. Hepsi tuttu. Aslında sarmaşığa ilgim yok, gerçi zamanla odunlaşan gövdeleri çok güzel görüntü veriyor ama bu tür özellikle yaprakları sürekli kalp şeklinde kaldığından hoşuma gitti. Bunun Persian ivy türü Hedera colchia var. Dentata olduğunu düşünüyorum.
Yıldız Parkı'nın üst girişinden girip ara yolunu takip edince sağda birkaç japon aralyası bulunuyor. Giderseniz meyvelerini dalında kurumuş olarak halen bulabilirsiniz. Ben biraz aldım. Bir gün suda bekletip temizleyip ektim. Bir-iki haftaya çıkmaya başladılar. Bu kadar aralyayla ne yapacağım hiç bilemiyorum.
Sukulentlerim de var. Hepsini gördüğünüz halde oradan buradan toplayıp ektim. Umarım yaşarlar. Türleri halen muallakta. İki tanesinin türlerini ilgili bölümde sordum.
Şimdilik bu kadar.