View Full Version : Doğanın Tahribinin Sorumlusu Sizce Kimdir
Bu başlıkla bir konu açıp fikirlerinizi öğrenmek istedim...
Bence doğanın tahribinin yegane sorumlusu insandır. Aklıma Matrix-1 filminden bir bölüm geldi. Seyredenler bilir... Ajan Smith, Morpheus'u sorgularken şunları söylemişti:
"İnsan bir virüs gibidir. Bir yere yerleşir ve oradaki kaynakları tüketinceye dek uğraşır. Bulunduğu yeri mahvedince de başka bir yere gider aynı işleri tekrarlar. Bu gezegende bir hastalık gibisiniz..." (Yaklaşık olarak bunun gibi sözlerdi.)
Gerçekten de insan bu tanımlamaya çok uygun. Bir kaynaktan, Anadolu'da bir zamanlar orman oranının % 60-% 80 olduğunu okudum; ya şimdi... Tropikal ormanların bugün % 90'ı yok olmuş durumda; peki sorumlusu kim?
Bir insan olarak utanarak söylüyorum ki, içinde yaşadığı çevreyi yok etmeye insan kadar hevesli ve eğilimli bir varlık yoktur...
Biraz karamsar sözler sarfettim ama bence gerçek böyle...
"insan" yapıyor diye özetlemek yetersiz değil mi? Diğer ihtimaller epey az çünkü.
Hangi insan tipi yapıyor diye konuşmamız gerekir. Cehaletten, çıkar ilişkilerine; yoksulluktan, zengin olma hırsına, politikaya kadar uzanan bir dizi neden var. Bunları tek tek saptamalıyız...
Bence insanlar arasında ayrım yapmadan hepsi doğaya zararlı diyorum... Belki de buna sebep insan nüfusunun diğer canlılara oranla çok daha yüksek olması (tabi böcekleri saymazsak). Ama asıl unusur insanın tahrip gücü ve doğayı değiştirme eğilimi.
Mesela önce ağaçları yok ediyoruz, sonra da kalkıp yöreye uygun olmayan ağaçlarla ağaçlandırma yaptığımızı sanıyoruz. Belki yeni ormanlar kuruyoruz ama doğanın ekolojik dengesini bozuyoruz...
LaZKoPaT
18-05-2005, 04:17
insanlar yapıyor ama insanlar arasında belileyecek olursak kentlerde, şehirlerde yaşayan insanlar orman köylüsüne nazaran ormana daha fazla zarar veriyor. Orman köylüsü gelirinin, yaşamının kaynağının orman oldığunu bilir ve ormanı korur ama şehirde yaşayan insanlar için ormanı koruma, ağaç yetiştirme pek süzkonusu değildir ama tüketime gelince evet. Ayrıca köyden kente hızlı bir şekilde göç olduğu için orman köylüsü de azalmaktadır. Bu şelide bir oran kurarsak orman köylüsüne de ihtiyaç vardır onların kentlere göç etmemelerini engellemek gerekir bu da nasıl olur derseniz bana göre orman köylüsünün ormandan yararlanmasına izin verilmelidir (aşırı olmıyacak şekilde ve belli ölçülerde) ve bunun karşılığında ormanı koruması ve yetiştirmesi istenir ki zaten orman köylüsü bunu yapar. Fakat biz orman köylüsüne ihtiyacından azını verirsek bu sefer orman köylüsü kaçak kesime gidecek buda oramnın yok olmasının iki koldan olmasını sağlıyacak (hem orman köylüsü hemde kentde yaşayan insanlar)
Bence insanlar arasında ayrım yapmadan hepsi doğaya zararlı diyorum... Belki de buna sebep insan nüfusunun diğer canlılara oranla çok daha yüksek olması (tabi böcekleri saymazsak). Ama asıl unusur insanın tahrip gücü ve doğayı değiştirme eğilimi.
Bu cümleleri olduğu gibi kabul edersek, elimiz kolumuz bağlanmaz mı? "insan böyledir" diye kesip atıyorsak, biz burada neden varız, ne yapmaya çalışıyoruz?
Tabii ki sadece biz değiliz ama bu forumda soruluyor diye, sohbete en yakın kişiler biziz...
Ben dahil, buradakiler doğaya hiç zarar vermiyor demek istemiyorum. Ama bilmeye, öğrenmeye çalışıyoruz. "Bu Türkler böyledir" mantığıyla, genelleme yapmak gibi, "insan doğaya zararlı" diye genelleme yapmak da konuyu en baştan çıkmaza sokuyor.
Hayır zararsız demek, inanılmayacak bir yalan olduğu için söylenemez.
Evet doğru demek ise teslimiyetçilik olmayacak mı?
Cihangir
18-05-2005, 06:03
Mesela önce ağaçları yok ediyoruz, sonra da kalkıp yöreye uygun olmayan ağaçlarla ağaçlandırma yaptığımızı sanıyoruz. Belki yeni ormanlar kuruyoruz ama doğanın ekolojik dengesini bozuyoruz...
Dün akşam, tam da bu söylediklerini anlatan bir yazı okudum.. Paralelinde doğru bir saptama yapmışsın diyebilirim.. Çok iyi..
Yazıyı mı ? İnceliyoruz, uygun görürsek yazarından izin alıp, ekleyeceğiz siteye..
Cihangir
18-05-2005, 06:06
"Hangi canlı türü ?" sorusuna verilecek cevap bence de insan olacaktır.. Ancak agaclar net üyeleri koro halinde "ben insan deeeeğil miyiiiim ! " diye başlamazlar mı türküye ? di mi ama.... :)
Cihangir'in okuduğu yazıyı merak ediyorum. Bizimle paylaşırsa sevinirim.
Başka bir başlık altında da bahsetmiştim. Ağaçlandırma yaparken yeni ormanlar kurarken veya ormana bakım yaparken doğayı taklit etmek zorundayız. Doğa daha önce oraya hangi bitki türünü getirmişse onunla ağaçlandırmaya devam etmek zorundayız. Doğa bizden güçlüdür ve bizi her zaman yener. Bu orman teşkilatının 150 yıllık tecrübesiyle sabittir.
İnsanlar -köylü ve şehirli ayrımı yapmaya gerek olmadığını düşünüyorum- doğayı tahrip etme konusunda oldukça başarılılar.
Mesela biz çocukken ağaçların dallarını keser ok ve yay yapardık, daha fidan sayılabilecek yaştaki ağaçları toprak hizasından keser mızrak yapardık. Çevremizdeki büyüklerimizden de bu konuda ne bir tepki aldık, ne bir uyarı, ne de bir öğüt...
Son zamanlarda Türkiye'deki bazı siyasilerin kavak ağaçlarının polenlerinin zararlı olduğu saplantısıyla kavak katliamı yapmaları da bir başka örnek...
Artık insanın doğaya verdiği zararlar hakkında genelleme yapmaya hakkımız yok mudur? Birkaç istisna hariç insan doğaya karşı olan savaşını hala sürdürüyor ve zaferi kazanana yani dünyayı artık yaşanmaz bir yer kılana kadar da bu savaşı sürdürecek gibi görünüyor...
Anlaşamıyoruz sanırım.
Peki sizin dediğiniz doğru olsun. İnsanların tümü doğayı mahvediyor ve bu böyle sürecek.
Bunun üstüne başka ne denebilir? Konuyu sürdürecek şey kalmadı...
Evrende insan elbetteki doğayı etkileyen en hakim güç.
Bununla birlikte etkisi dışında gelişen olaylarda insan, yuvasını tahrip ettiğimiz karınca kadar aciz kalabiliyor. Kutuplarda eriyen buzulların debisinin Nil Nehrinin debisine eşit olmasında insanın etkisi tabii ki tartışılır.
Burada insana düşen, doğanın dinamiği içindeki etkileri gözlemleyerek bunu canlıların lehine çevirecek önlemleri almak.
Doğaya eritmesi için yüzyıllar gereken atıklar hediye ederek, ya da değil dünyayı evrenin dengesini altüst edecek nükleer denemeler yaparak ya da bazı canlıların neslinin tükenmesine neden olarak sadece kendi sonunu hızlandırır.
Divinity
18-05-2005, 18:44
Bence insanlar arasında ayrım yapmadan hepsi doğaya zararlı diyorum... Belki de buna sebep insan nüfusunun diğer canlılara oranla çok daha yüksek olması (tabi böcekleri saymazsak). Ama asıl unusur insanın tahrip gücü ve doğayı değiştirme eğilimi.
Mesela önce ağaçları yok ediyoruz, sonra da kalkıp yöreye uygun olmayan ağaçlarla ağaçlandırma yaptığımızı sanıyoruz. Belki yeni ormanlar kuruyoruz ama doğanın ekolojik dengesini bozuyoruz...
Bu konuda birkaç şey söylemek istiyorum öğrendiklerimden aktararak, bir bölgedeki ağaç topluluğunu yok ettikten hemen sonra tekrar bir ağaç topluluğu kurulması zaten mümkün değildir, ekolojik denge ilk oluşmuş ağaç topluluğunun yok edilmesiyle zaten bozulmuştur.
Türkiyede ağaçlandırılacak bölgelerin belirlenmesinde sadece o bölge değil tüm türkiyenin ekolojik sistemi göz önüne alınır, gerçi türkiyede bir bölgedeki ağaç topluluğunun diğer bölgeleri etkileyecek kadar büyük olmadığını da biliyoruz, yıllanmış ormanlarımız ne yazık ki çok küçüktür. Kendi ekolojik dengelerini bile çevre şartları yüzünden zorlukla sağlamaktadırlar. Bu dengeler yağış, sıcaklık, nem, toprak, hava, su kaynaklarından oluşur. Tek bir tanesinin yok olması hepsini zincirleme etkiler.
Konu hakkında fikrimi söylemek gerekirse, kesinlikle insanın çevreye en büyük zarar veren olduğuna katılıyorum, fakat bunu tartışmak gerekir. Tüm insanlık doğaya zarar vermemiştir, teknolojinin gelişmesi doğaya insanın verdiği zarardan daha fazlasına mal olmuştur. Ağaç ve türlerinin işlenebilmesi, teknolojide kullanılması, büyük savaşlar, yağmalar, yok oluşlar, yangınlar, seller, bunların tamamı doğaya belli zararlar vermektedir, insan unsurunun elinde olan koruma yetisini nefsine terketmesi tüm bunların sebebidir. Fakat hiçbirşey için geç olmadığını biliyoruz, doğa kendini tamir edebilen bir dengeye sahiptir. Yok olan türler yerine yenileri gelebilir, yine ekolojik denge kurulabilir, bizim yapmamız gerekense sadece buna izin vermektir. :)
Sanırım uzun bir yazı oldu. Yanlışlarım varsa düzeltmekte çekinmeyiniz. :p
Cihangir
18-05-2005, 21:33
Herkes farklı bir çizgide yürüyor bu dünyada.. Hayat herkesin karşısında farklı olaylar çıkartıyor.. Kafamızdaki fikirler bu yüzden farklı şekilleniyor..
Ben Kağan'ın savunduğu düşüncenin doğruluğuna inanıyorum ama bu düşünce, hayatın içinde Kağan'ın karşısına çıkan olayların şekillendirdiği küçük bir kısım.. Önemli bir konu.. Fakat, tek başına bir bütünü temsil etmiyor, doğayı tahrip konusunu tek başına üstlenecek kadar yeterli bir açıklama değil..
Evet, insanoğlu kendisine sunulan nimetlere karşı, cahilce, canice saygısızlık yapabiliyor.. Bunun pek çok örneği var.. Her konuda bu böyle değil mi ? Zaten böyle uç noktalar olmasaydı, bu dünyada insan kaynaklı sorun kalır mıydı ?
Önemli olan bizim bu uç noktalardan hangisinde olduğumuz.. Ormanı kesip yok eden insanların olduğu ucun tam zıt yönündeki uçta yerimizi almışız işte.. Bir aradayız ama topumuz seferber olup, kesilen ağaçların yerine fidan dikmeye kalksak başarabilir miyiz ? Ne mümkün !!! Öyleyse, insanların yanlış şekillenmiş veya şekillenememiş fikirlerine hitabederek güçlenmeliyiz.. Güçlü olmak zorundayız..
Doğayı sadece insan tahrip etmiyor.. Doğal felaketlerin yaptığı tahribattan arta kalan yaşam alanlarına ihanet ediyor insanların bir kısmı.. Diğer kısımda kalanların hakkını yemek doğru olmaz.. Bu nedenle genelleme yapamayız..
Orman yangınlarını söndürmek için çabalarken hayatını kaybeden kaç itfaiye görevlisi var kimbilir.. Kaç insan var ki, bahçesindeki ağaçla konuşur...
Bekar evimde, taşınırken düşen saksının içindeki kurumaya yüz tutmuş çiçeğe, altı ay boyunca hergün, sevgi dolu sözcüklerle cesaret veren ben, altı ay sonra gördüğüm bir tomurcuk yüzünden ne kadar mutlu olduysam, şimdi de o kadar mutluyum.. Beni kimse o "genel"in içine sokamaz.. Benim ayrıcalığım var.. Ben bir ağaçlar.net üyesiyim, ben bir düşünceyi temsil ediyorum.. En azından benim çocuklarım, torunlarım bu genellemenin dışında kalacaklar..
Kızımı da bu siteye üye yapacağım.. Henüz altı yaşında ama sokakta yere çöp atmamayı da iki yaşında öğrenmişti..Bu akşam söyledim, çok sevindi..
Bir gün gelir, ağaçları kesip yok edenlerin çocukları da bize katılır..
Sevgilerimle..
İnsanın doğayı tahribi hakkında bu bölümün başından beri yazdıklarım bir genellemedir. Yani "insanlar doğaya zararlıdır" dediğim zaman kastettiğim bireyler değil bir topluluktur (insan topluluğu). Zaten adı üstünde: "genelleme"...
Bu siteye üye olan bir kişi tabii ki doğa severdir, ağaç severdir, yeşil severdir; hatta öyle olmak zorundadır... Bu niyette olmayan bir kişinin, ağaçlarnet sitesinde yeri olabilir mi? Site yöneticileri ağaçlarnet sitesinin bir misyon sitesi olması yolunda gerekli çaba ve yönlendirmeleri zaten en uygun biçimde yerine getiriyorlar.
Benim anlatmak istediğim "insanın" (bireyin değil) doğaya zararlı bir nitelik taşımasıdır. ****** bazı kültürlerde ve bu kültürlere bağlı olan toplumlarda doğaya sevgi ve saygı vardır. Bununla ilgili fikirlerimi de sitenin bir sayfasında (http://www.agaclar.net/forum/showthread.php?t=172) belirtmiştim ve şöyle demiştim:
"Malesef kontrol insanda... İnsan da bu kontrol olgusunu kendine tanınmış bir hak olarak düşünüp doğaya acımasızca zarar vermeyi sürdürüyor. Ama bütün insanlar böyle değil; çok az da olsa bazı insanlar doğaya saygılarını sürdürüyor... Mesela Kızılderililer'in bazılarında ve Eski Türkler'de bunların örneklerini görebiliriz. Kzılderililer beyaz adamın neden ormanları yok ettiğini, bufaloları neden ihtiyacından daha çok öldürdüğünü bir türlü anlayamamışlardır.
Eskiden bir Kızılderili bufalo avladığını zaman bufalodan özür diler, bufalonun ruhuna onu öldürme nedenini açıklarmış.
Benzer inançlar Eski Orta Asya inançlarını sürdüren Türkler'de de görülmektedir. Eski Türkler'in yeni doğan her çocuk için bir ağaç diktiğini hepimiz biliriz. Ayrıca Eski Türkler'de ormanlar ve özellikle ormanlık dağlar kutsaldı. Göktürkler'in ve ataları Hunlar'ın kutsal merkezleri Ötüken Yış idi ("yış" sözcüğü Eski Türkçe'de "ormanlık dağ" anlamına gelir). Bugün dahi Orta Asya'da yaşayan şamanik inançlara bağlı Türk ve Moğol boyları toprağı kutsal saydıklarından, toprağı ekmezler, ona zarar vermek istemezler.
İlkel ve vahşi diye tanımladığımız insanların doğaya olan sevgi ve saygısına bakın, bir de uygar (?) olan bizlerin yaptıklarına. Acaba hangimiz uygar..."
Sözün kısası savunduğum fikir, insanın (genelleme kavramı içinde düşünecek olursak) doğaya karşı tahripkâr bir tavır alması ve bu tavrını da devam ettirmesidir...
Cihangir
24-05-2005, 11:43
Bu konuya devam edelim diyorum.. Bence doğayı seven insanların, doğayı korumak gibi bir misyonları da olmalı.. Bu konuda insanları bilinçlendirmeliyiz.. Daha önce, hazır bir aradayken bu konuda da bilgilerimizi paylaşmalıyız bence...
Diyorum ki ; köylülerin ormandan ağaç kesmesiyle, bir fabrikanın bacasına filtre takmayıp, hakim rüzgar yönünün diğer tarafındaki tüm canlıları zehirlemesini kıyaslayalım..
Terazinin iki kefesine yerleştirelim bu iki olayı..( Keşke iki kefe de boş kalabilse ) Bir kefeye, ormandan ağaç kesip, eşeğine yükleyen, kışın ısınma ihtiyacını karşılamak için parası olmadığından ağaç kesen bir köylü mü daha ağır basacak, yoksa dünya kadar parasından bir kısmını harcamaya kıyamayıp, canlıları zehirleyen patron mu ağır basacak..
Sizce hangisini engellemek daha öncelikli ? Köylüyü mü yoksa patronu mu ?
Peki sizce hangisi daha zor ? Ya da imkansız mı ?
İspanya AB'ye girdiğinde 400 küsür fabrikasının filtre yüzünden faaliyetinin durdurulduğunu duymuştum.. Bu konuyu irdeleyenler, patron ya da işçi tarafından bakıyorlardı olaya.. AB'ye girene kadar fabrikalarımızın bacalarını, arıtma tesislerini v.s. AB standartlarına getirebilmesine ise imkansız olarak bakıyorlar..
Ne yani ? Bizi AB'ye almazlarsa, fabrikalarımız filtre takmayacaklar mı ? İnsanlarımız zehir solumaya, bitkilerimiz asit yağmurlarıyla sulanmaya ve çocuklarımız kanser olmaya mahkum mu olacak ?
İlla ki AB'ye mi girmemiz lazım, insan gibi yaşayabilmek için ???
Köylülerin ağaç kesmesinden bahsederken niyetim onları suçlamak değildi; yanlış anlaşılmasın. Bir düşünün... Dağın başında oturuyorsunuz... Maddi geliriniz epey düşük... Kışın sıcaklık eksi otuzun altında; kış 7-8 ay sürüyor... Şehre inip kömür almaya kalksanız astarı yüzünden pahalıya gelir; sonuçta ev geçindiriyorsunuz... Bu durumda siz de ağaç kesip ailenizi, evinizi ısıtmaz mısınız; hem arazi sizinse kim karışır? Ben olsam ben de keserdim...
Burada önemli olan insan nüfusunun çokluğu... İnsan yaşamak zorunda; yaşamak için de doğadan yararlanmak zorunda... Ev, kağıt, mobilya, kapı, ayakkabı ... vs yapmak için ağaç kesmek zorunda... Ve daha önemlisi 6 küsür milyar insan bunları yapmak zorunda... Sonuçta doğanın tahribi kaçınılmaz...
Peki insan nüfusu diyelim 100 milyon olsaydı... O zaman doğadan yararlanma ve doğayı tahrip oranı 60'ta bir azalacaktı.. İnsan nüfusu artmaya devam ettikçe doğayı tahrip oranı da sürekli artacak... Ve bir yerde yaşlı dünyamız bizi taşıyamaz duruma gelecek...
Bu genellemeyi anlamıştım tabii, sadece hızlandırmak istedim. Sonuçta insanlara bu bilinci verecek olan diğer insan grubundan söz etme aşamasına geldin.
Konuya dalmasam daha iyi olacaktı :)
Oltaya geldik sanırım... :p :p :p
Cihangir
24-05-2005, 21:24
Bu genellemeyi anlamıştım tabii, sadece hızlandırmak istedim. Sonuçta insanlara bu bilinci verecek olan diğer insan grubundan söz etme aşamasına geldin.
"insanlara bu bilinci verecek olan diğer insan grubu" ???
Hani nerede o bilinçli insan grubu ??? Böyle bir konuda, söyleyecek bir çift sözleri yok mu ? Yoksa, insanlara nasıl bilinç verecekler ???
Ben sorarım arkadaş ya.. Ne kızıyonuz hemen !! Kızacağınıza yazın fikrinizi.. Oturup okuyorsunuz ooooh, ne ala memleket.. İcraat olcek bi kere !!!!!!!!!!!!
Di mi malina.. İyi dedim di mi ? :cool:
cihangir çok gerginsin yine :) Sakin ol
Çayımı aldım, dinliyorum..:)
sonuçta suçlu da, savcı da, yargıç da insan mı oldu..
Kurban?
backyard
25-05-2005, 07:40
kurban da kendisi aslında
farkında değil
"siz onu umursamazsanız, doğa sizi hiç umursamaz"
site sloganı bu amaçla seçilmişti... Sonunda yaptıklarınız size dönecek...
Aslında duygum, daha argo bir dille ifade etmekti ama toparladım...
İnsan aslında kurbanlardan biri, kurban tüm canlılar..
Gittikçe daha zor bir dünya da yaşıyoruz..
Öncesini bilmediğimizden, doğalının bu olduğunu düşünüyoruz ve
bu bazı şeyleri kavramamızı zorlaştırıyor.
Hergün yediğimiz besinlerin zararları hakkında yeni bir şey okuyoruz
Buna rağmen, aynen devam ..
:(
aklından geçen neydi..argosu yani :cool:
Çok pis tahmin ederim...:D
Cihangir
26-05-2005, 19:02
İnsan aslında kurbanlardan biri, kurban tüm canlılar..
Gittikçe daha zor bir dünya da yaşıyoruz..
Aslında olayın ayrıntısını yakalamaya çalışırken, bütünün anlamını kaçırmamak lazım di mi ama ? Şöyle ki ; dünya üzerinde kurulmuş bütün sistemler, canlı&cansız herşey, insanoğluna yaşayabileceği veya daha iyi yaşayabileceği ortamı hazırlamak için yaratılmış.. Yani, diğer canlılar da insanoğluna hizmet için varlar bu dünyada .. Eğer insan onlara kötü davranıyorsa, bu hem kendine hem de diğer insanlara zarar verir.. Düşünüyorum da ; ağaçlar ve/veya diğer bitkiler olmasaydı, evcil&yabani hayvanlar olmasaydı, hatta mikroorganizmalar olmasaydı nasıl yaşayabilirdik ki bu dünyada.. Onların yaptığı hizmetleri görmüyorsak bunun adı nankörlüktür.. Düşünün bir kere; yumurtadan çıkan bir civciv, diğer kanatlı yavruları gibi, tüysüz, gözleri kapalı, annesinin ağızdan kendisini beslemesini bekleyen çaresiz yavrucaklar olsalardı ! Tavuk sektörü olur muydu sizce ? Ya da, hamsiler & istavritler & sardalyalar senede tek bir yavru yapsalardı ! Bu şöyle birşey... Kadınlar olmasaydı biz erkekler bu dünyada aç & susuz kalırdık.. Sersefil gezmiyorsak onlar sayesindedir.. Dedim ya, nankörlük etmeyelim !! :o
backyard
26-05-2005, 20:13
İnsanoğlu, son yüzyılda, tüm tarih boyunca yok ettiği canlı türlerinin yaklaşık bin katını yeryüzünden sildi. Soyları tükenen canlıların yüzde 12’sini kuş, yüzde 23’ünü memeliler, yüzde 25’ini ağaç türleri ve yüzde 32’sini de kıyı canlıları oluşturuyor. En korkunç istatistik ise, balıklara ait. Son 50 yılda balık türlerinin yüzde 90’ı yok oldu.
http://www.agaclar.net/index.php?id=1757
Cihangir
26-05-2005, 20:21
" En korkunç istatistik ise, balıklara ait. Son 50 yılda balık türlerinin yüzde 90’ı yok oldu."
Nankörlüğün daniskası .. :mad:
PS : Daniska böyle mi yazılır ? Danimarkalılarla bi alakası var mı ? Merak ettim..
faruk altun
18-10-2007, 15:42
meseleyi 'diğer canlılar da insanoğluna hizmet için varlar bu dünyada' şeklinde koyarsak eğer ortada bir problem olmaması gerekmezmi? öyle ya bize hizmet için var olanlar işlerini yapıyor zaten. kullanan-kullanılan ilişkisinin olduğu her yerde mutluluk ve mutsuzluk durumu yok mu? Farkına varılması gereken şey tam da bu noktada insanların da diğer canlı ve cansızlar gibi doğanın efendisi değil sadece bir parçası olduğu gerçeğini unutmamaktır.Tersi durumda bu gerçeğin bize her hatırlatılması daha pahalıya patlamakta, şimdilik ödenebilecek bedeller gibi gözüksede bir gün buna gücümüz yetmeyecek. ne ilginçtir ki o gün geldiğinde efendiler için kimse gözyaşı dökmeyecek.
salvador
29-02-2008, 00:36
Ekolojide İnsan Merkezlilik?!
(Çağatay Tavşanoğlu)
Günümüzde insan merkezlilik, sahip olduğu doğaya karşı vurdumduymaz
ve bencil özellikleriyle ekolojistler tarafından şiddetle reddedilen ve
toplumdaki yaygın etkisinin silinmesine çabalanan bir olgu olarak
karşımıza çıkmaktadır. İnsan merkezli yaklaşımlar, insanoğlunun
doğayı teknoloji yoluyla katlettiğini ve geri dönülmez bir uçuruma
doğru sürüklenmeye başladığını fark ettiği 1960’lardan beri
sorgulanmaya başlanmıştır. Bu zamandan sonra geçen 40-45 yıllık
dönemde, doğa bilimlerinde ve birçok uygulamalı bilimde ekolojik
(bütünsel) bakış açısı yaygınlaşmaya başlamıştır.
Ancak özellikle –insana daha yakın duran – sosyal bilimlerde, bu
anlayıştan kurtulmaya karşı bir direnç ortaya çıktığından
dolayı, doğa bilimlerindeki kadar hızlı bir ekolojik düşünce
dönüşümü yaşanamamıştır. İnsanı dışlayarak ekosistemlerin
devamlılığının sağlanamadığının fark edilmesiyle birlikte,
ekoloji biliminin çok disiplinli bir alan haline gelişi, ister istemez
birçok sosyal bilim dalının da ekoloji ile çalışma zorunluluğunu
doğurmuştur (Kışlalıoğlu ve Berkes, 1994). Bunun sonucunda da,
sosyal bilimlerde ekolojik kıpırdanmalar yaşanmış ve “sosyal
ekoloji” ya da “insan ekolojisi” olarak adlandırılan kavram ortaya
çıkmıştır.
Editörlü bir kitapta yayınlanan bir makalede (Kaplan, 2005), “ne
kadar insanmerkezlilik?” sorusu, kentsel ekolojik planlamada geleneksel
paradigmayla ekolojik paradigma arasındaki zıtlıklar sentezlenmeye
çalışırken sorulmaktadır. “Ekolojist yaklaşımların içine biraz
da insanmerkezlilik katalım, ama ne kadar?” söylemi aslında ekolojist
bilimciler açısından yadırganacak bir durumdur. Bunun sebebi,
21.yy’da yaşadığımız bu günlerde artık bu tarz indirgemeci
“çevreci” yaklaşımların ekolojik yaklaşımların içine sokulmaya
çabalanmasına son verilmesi gerekmesi ve ekolojist paradigmanın, kentsel alanların planlanmasında ana ekseni oluşturmasının kaçınılmaz
olmasıdır (Kaplan, 2005). Böyle bir sorunun sorulması, sığ
kapsamlı “çevre” yaklaşımlarının hakim olduğu yıllara
dönülmesinin beklendiği hissini uyandırmaktadır. Gerçi, yazarın
makalesinin aslında, 1994 yılında yayınlanmış bir sunumun yalnızca
–yazarın kendi deyimiyle- “tümce ve sözcük düzenlemesi
yapılarak” 2005 yılında yeniden yayınlandığı göz önüne
alınırsa, bu belki hoşgörülebilir! Ancak, bu noktada yazarın on bir
yıl boyunca ilgili literatürü de takip etmediğini görmek
üzücüdür.
Makalede yer alan ilginç bir nokta da, temelde farklı kavramlar olan
insan ekolojisi ile sosyo-biyolojinin özdeşleştirilmesidir.
Sosyo-biyolojinin, insana uygulanabilecek kısımları hakkındaki
tartışmalar halen sürüp gitmektedir (bkz. Gould, 1997). Oysa insan
ekolojisi, ekolojinin ve sosyal bilimlerin buluştuğu bir noktadır ve
çok disiplinli “çevre bilimleri” adı altında, günümüzde insan
tarafından yaratılmış birçok ekolojik sorunun çözümünde baş
rolü oynamaktadır.
Daha önce tarafımızdan vurgulandığı gibi, sosyal bilimci adaylarına
ekoloji dersinin hangi içerikle verilmesi gerektiği ülkemizde önemli
bir sorun oluşturmaktadır (Tavşanoğlu, 2004). “Çevrebilim” adı
altında yutturulmaya çalışılan olgunun aslında “ekoloji” olmadığı artık ortaya çıkmıştır.(Çalgüner, 2003). Nitekim, konunun son yıllarda yoğun olarak
tartışılmasıyla birlikte olguyu savunan ana kitap olan
“Çevrebilim”in son baskısında adı “Çevre
Politikası” olarak değiştirilmiştir (Keleş ve Hamamcı, 2005).
Kapsamlı bir ekoloji dersinin sosyal bilimler öğrencilerinden önce,
ekoloji konularında yeterince bilgi sahibi olmadan fikir yürüten bazı
sosyal bilimci akademisyenlere de “ne kadar!” ve “ne içerikte”
verilmesi gerektiğini de sanırım ekologların bundan sonra düşünmesi
gerekecek.
Dr.Çağatay Tavşanoğlu
Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü Ekoloji Anabilim Dalı
Kaynakça:
Çalgüner, Tahir., 2003. Çevre mi Ekoloji mi? Nobel Yayın Dağıtım, 104
sf., Ankara.
Çalgüner, Tahir., 2005. “Ekolojik bilim paradigması” ve planlama.
Çalgüner, T. (ed.) Şehircilik Çalışmaları’nda, sf. 267-299, Nobel
Yayın Dağıtım, Ankara.
Gould, S.J., 1977. Darwin ve sonrası: doğa tarihi üzerine
düşünceler. (Çeviri: Temürcü, C., 1998, Tübitak Popüler Bilim
Kitapları), 313 sf., Ankara.
Kaplan, Hülagü., 2005. Yeni bir kentsel tasarım paradigması olarak
ekolojik kentsel tasarım: açımlanması, temel ilkelerinin belirlenmesi
ve insan merkezlililğin yorumu. Çalgüner, T. (ed.) Şehircilik
Çalışmaları’nda, sf. 147-168, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara.
Keleş, R., Hamamcı, C., 1998. Çevrebilim, 3. baskı. İmge Kitabevi,
368 sf., Ankara.
Keleş, R., Hamamcı, C., 2005. Çevre Politikası, 5. baskı. İmge
Kitabevi, 427 sf., Ankara.
Kışlalıoğlu, Mine., Berkes, Fikret., 1994. Ekoloji ve Çevre bilimleri. Remzi
Kitabevi, 350 sf., İstanbul.
Tavşanoğlu, Çağatay., 2004. Ekoloji ≠ Çevrebilim: tartışmaya doğa
bilimleri cephesinden bir bakış. Üç Ekoloji 3: 139-141.
izzeterisen
10-03-2008, 20:32
Doğanın tahribinin tek sorumlusu "para"dır.
Bir ormana odun, bir ağaca kereste, bir keçiye pirzola, bir eve kira geliri, tatile lüks bir otel, ayağımıza bulaşan bir çamura pislik gözüyle bakıyoruz. Ardından festivaller düzenliyoruz,adında çevre, doğa vs. kelimeler olan. Hepsi hikaye. Adı doğa çevfe festivali ama festival korunması gereken doğa parçaları üzerinde yapılıyor,
Türkiyede de çok değişik vaadler (güya ideallar) le seçilen adamlar dopdolu, partisi ne olursa olsun,herkes torbayı doldurma derdinde. Vatandaşla güya diğer partililerle düşmanmış gibi konuşup sonra da karşılıklı kadeh tokuştururlar.
İnsan ömrü kısa, Üzümlüye fabrika yapılırsa yapılsın, devam eden nesil düşünsün. Değil mi?
Yatağan'a filtre taktırabildiler mi. Bildiğim kadarıyla hayır. Neden dersiniz. Vatandaşın tarım zararını ödemek filtre yaptırmaktan daha ucuz. İnsan sağlığı bozulmuş, insanlar ölmüş kimin umurunda. Yaban ellerin köpeğinini canı bizim insanımızın canından daha kıymetli.
Ohh içimi döktüm.
Oğuz Karsan
16-05-2008, 10:30
Merhaba.
Saat 10,30' da National Geography adlı televizyon kanalında bu sorunun cevabını nedenler ve sayılar ile verildi. Bir insanın doğumundan ölümüne kadar kullandığı malzemeler ve atıklar anlatıldı.
Mesela hayatımız boyunca 34 milyon kez göz kırptığımız, Yıkanmaya 1 milyon litre su harcadığımız 185 şişe losyon 200 şişe şampuan, 1,600 bebek bezi, 150 tüp diş macunu 3,5 buzdolabı ve fırın ve çamaşır makinası, ve bunun gibi çok güzel istatistiki bilgiler verildi.
Sonuç korkunç. Demek ki doğayı biz kirletiyoruz ve biz tahrib ediyoruz. Ama bir gerçeğin altını daha çizmek lazım. Birçok doğayı sevdiğini sanan kişi de teknoloji kullanarak bu işi hızlandırıyor. Mesela bilgisayarımızı üretmek için 150 litre kimyasal kullanılıyormuş. Peki bu kimyasal nereye gidiyor ?
Programda, Bu gün kullanmadığımız ancak yakın bir gelecekte onlar olmadan yaşayamayacağımız nesneler diye bir şeyden de söz edildi. Bunlar teneke kutu, fritöz, mikrodalga fırın, bisiklet, buzdolabı, çamaşır makinası, çamaşır asma telleri, cd, ısıtıcılar, bilgisayarlar, deterjanlar, video, kozmetikler, kurutma makinası, yeni ürünler, daha yeni ürünler den bahsedildi. Bazılarının artık çok gerekli malzemeler olduğunu varsaysak bile geri kalanları kullanmamamız için yeterli neden var.
Programın sonunda, bazıları doğada birkaç yılda kaybolabilecek ama birçoğunun petrol türevi olması nedeniyle 5,000 yıl kadar dayanabilecek plastikli malzemeden yapılmış çocuk bezi gibi ve aspiratör filtresi gibi ürünler olduğu vurgulandı ve yaşamı boyunca bir insanın kullandığı malzemeler bir meydanda sergilendi. Taksim kadar olmasa bile Şişli meydanı kadar bir alanı doldurduğu görüldü.
Kimseden Musa gibi yaşamasını beklemiyoruz. Ama doğayı korumak istiyorsak, kullandığımız malzemeleri seçerek kullanalım, ne kadar atık kalacağını ve nelere mal olacağını düşünelim. Artık seçici olmanın zamanı geldi.
Bir anlık rahatlığımızın veya şıklığımızın dünyamıza nelere mal olduğunu bilerek yaşarsak, bazılarından vazgeçebiliriz sanıyorum.
Saygılar.
Üç çocuk dedi olmadı, sonra beş,altıya çıkardı,
ispat için dokuz çocuklu bir aileye plaket verdi.
(plaketi verirken ne dediğini çok merak ettim :)
Bilimsel olarak çok çoğun iyiliğinin kanıtlandığını savundu.
Bence doğanın tahribinin birinci nedeni bu zihniyetler........
Tabi kim olabilir ki? Yasadigimz gezegenin akili canlilari (yani insanlar). Bence yasadigimiz Dünya`yi böyle hoyratca kullanmak akil isi degildir. Dünyamizda yasayan canlilar arasinda insanlardan baska hicbir canli cevresinin sonunu getirmiyor. Göya Insanlar en akkili yaratikmis Dünya´da.
------
Unutmamalıyız ki, sağlıklı bir çevre için vereceğimiz her hizmet, kendi sağlığımız ve çocuklarımızın geleceği içindir.
www.cevremizikoruyalim.de.tl
berduray
22-12-2008, 09:02
Bu haberi gördünüz mü? (http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=10613710&tarih=2008-12-21):(
Oğuz Karsan
22-12-2008, 23:56
Merhaba.
Sn. berduray,
Eklediğiniz yazıyı okuyunca pek şaşırmadım. Halka hizmet edeceğiz vaadiyle iktidara gelen her siyasinin, ülkemiz insanına değil de kendine ve yandaşlarına hizmet etmesi sanki bir gelenek haline gelmiş.
1. sınıf tarım arazisinin üzerine bile kendi çıkarları doğrultusunda inşaat izni verebilenler var.
Esas düşündürücü olan, işledikleri suç sayılabilecek icraatlarından dolayı şimdiye kadar kimsenin hesap vermemeyi becerebilmiş olması. Acaba çok duyarsız mıyız?
Saygılar
vBulletin® v3.8.5, Copyright ©2000-2025, Jelsoft Enterprises Ltd.