View Full Version : Küresel Isınma
Mine Pakkaner
29-10-2006, 19:43
Sera Etkisi ve Küresel Isınma
Dünya atmosferi çeşitli gazlardan oluşur. Ayrıca küçük miktarlarda bazı asal gazlar bulunmaktadır. Güneşten gelen ışınlar (ısı ışınları/kısa dalgalı ışınlar), atmosferi geçerek yeryüzünü ısıtır. Atmosferdeki gazlar yeryüzündeki ısının bir kısmını tutar ve yeryüzünün ısı kaybına engel olurlar. (CO2, havada en çok ısı tutma özelliği olan gazdır.)
Atmosferin, ışığı geçirme ve ısıyı tutma özelliği vardır. Atmosferin ısıyı tutma yeteneği sayesinde suların sıcaklığı dengede kalır. Böylece nehirlerin ve okyanusların donması engellenmiş olur. Bu şekilde oluşan, atmosferin ısıtma ve yalıtma etkisine sera etkisi denir. Dünya atmosferi cam seralara benzer bir özellik gösterir.
Son yıllarda atmosferdeki CO2 miktarı hava kirlenmesine bağlı olarak hızla artmaktadır. Metan, ozon ve kloroflorokarbon (CFC) gibi sera gazları çeşitli insan aktiviteleri ile atmosfere katılmaktadır. Bu gazların tamamının ısı tutma özelliği vardır.
CO2 ve ısıyı tutan diğer gazların miktarındaki artış, atmosferin ısısının yükselmesine sebep olmaktadır. Bu da küresel ısınma olarak ifade edilir. Bu durumun, buzulların erimesi ve okyanusların yükselmesi gibi ciddi sonuçlar doğuracak iklim değişmelerine yol açmasından endişe edilmektedir.
İnsanların çeşitli faaliyetlerinin küresel ısınmaya katkısı şöyledir:
Enerji kullanımı %49,
Endüstrileşme %24,
Ormansızlaşma %14,
Tarım %13'tür.
KAYNAK (http://www.cevreorman.gov.tr/hava_02.htm)
Yalnız Çınar
08-11-2006, 16:10
Mine hanım selamlar, uzun zamandır forumda yazamıyordum vaktim olmadığı için. Yine her zamanki gibi harika bir başlık açmışsınız. takip edeceğim. Arkasından Kyoto Protokolu ve temiz enerjiler gelecek mi?
yanlız çınar gerçekten kayıpsın..
Jeoloji doktorası yapmış bir arkadaşım yaşam süremiz içinde, suların bir metre yükseldiğini görme riskinin çok yüksek olduğunu söyledi.
Türkiye'de dahil olmak üzere hiç kimse sera gazlarının kontrol edilmesi için Kyoto sözleşmesini ciddiye almıyor..Malesef bu konuda en çok gaz üreten ABD başta..
Oysa Dünyanın bütün büyük kentleri sanayi kentleri aynı zamanda liman şehri.. bütün verimli ovalar deniz seviyesine yakın.. Bir metrelik su yükselmesi nelere neden olur..
Mesela, Hollanda , bangladeş diye bir ülke kalmaz..
Daha önce bir provası oldu. Deniz seviyesinden bir buçuk metre aşağıda olan New orleans şehri sular altında kaldı..hoş Amerikalılar bundan bir ders çıkarmadılar..hatta siyahların çoğunlukta olduğu kent afet bölgesi bile ilan edilmedi..
başka ne olur..
Antik Miletos şehri tekrar liman olur.. Yani söke ovası denize geri döner..
torbalıdan denize girebilirsiniz.
Efes'de tekrar limanına kavuşur..
Ve bütün avrupa şehirlerinin çoğu..
Dünyanın yakın zamanlarda gördüğü en büyük buzul Yeni Zelanda'ya doğru yaklaşıyor..
Sibirya buzla kaplı Taygaları hızla eriyor..
yaşam oratadan kalkmaz.. daha öncede Dünya büyük çaplı sarsıcı değişimler geçirdi...
Sadece bilinen uygarlık çöker..
Atalarımız son buzul çağını başarıyla atlatabilmişti..
Golfstream sıcak su akıntısının kesilme riski var.. daha önce en azından bir kaç kere olduğu düşünülüyor.
ama bizden önce birkaç yaşam biçiminin ortaya çıktığı düşünülürse..(dinozorlar gibi, üstelik bizden daha uzun süre yaşadıkları düşünülürse dünyanın asıl sahibi onlar sayılır)
yaşam sürer, ama bekli insan değilde başka bir varlık hakim olur..
Bilim kurguya kaymış gibi ama gerçek olabilir
Oğuz Sağlam
09-11-2006, 12:35
Bakî kalan gökkubbeden gelip geçen bir hoş seda, rahmetli Mustafa Kemal’i yarın ulusça anmadan önce bir sözünü tekrar etmek istedim. “İstikbal göklerdedir!”.
Gerek ulusal gerek uluslararası bazı “enerji” konulu kurul ve çalışma guruplarında yer alıyorum. Bunun yanında “küresel ısınma”, “Karbondioksit ve diğer zararlı gazların emisyonu”, “Sera etkisi”, “Kyoto Protokolü”, “AB-Binaların enerji performansı yönergesi” ve benzer konularda gereksiz bir paranoya içinde olduğumuzu sanıyorum.
Sn. memet’in yazdıklarıyla tamamen paralel izde bazı olguları paylaşmak istedim.
Pek çok değerli bilim insanı, önemli bilimsel gerçekliklerin halkla paylaşılması adına çok önemli eserler ortaya koymuşlardır. Bu eserlerin pek çoğu, cilt sırtına “kutsal kitap” yazılası kitaplardır. Bu öncülerin başında Carl Sagan, Isac Asimow, Stephan Howking ve Hoimar Von Ditfurth gibi müthiş insanlar gelir. Bilimsel gerçekler artık ulaşılabilir, anlaşılabilir…
Bundan yaklaşık bir milyar yıl önce yeryüzünde ortaya çıkan ilk yaşam formu, o zamanki atmosferi oluşturan karbondioksiti özümleyerek oksijen saldı atmosfere. Yeryüzü atmosferi, aslında organizma için zehir olan oksijenle o zaman haşırneşir olmaya başladı. Zamanla bu tekhücreliler ve atmosferdeki oksijen o kadar arttı ki (sanırım bu dönemde oksijen yüzdesi yaklaşık % 35-40lara varmıştı) bu organizmalar kendilerini zehirleyerek yeryüzünden silinme riski karşısında direkten döndüler. Çünkü atmosferde biriken oksijeni kullanan yeni hücre yapıları oluştu. Bu oksijen karbondioksit döngüsü o-gün-bu-yan devrilegelir.
“İstikbal göklerdedir!.”
Yeryüzü ve üzerindeki yaşam çok ciddi riskler altında; Büyük bir göktaşı, bir kuyruklu yıldız hatta başıboş bir gezegen birkaç yıla kadar çıkagelip çarpabilir. Ya da son olarak 700.000 yıl önce gözlenen kutup değişimi (kuzey kutbu ile güney kutbunun yer değiştirmesi) gerçekleşebilir. Bu süreçte yaklaşık 1000 yıl manyetik alan korumasından yoksun kalan yeryüzünde çok ciddi sıkıntılar gözlenebilir. Güneş sistemi, samanyolu galaksisi içindeki yörüngesinde yoluna devam ederken bir gezegen ya da yıldız ya da toz ya da iz bulutuna dalabilir. Hatta bir virüs ya da bakteri çıkıp da tek bir insan kalmayıncaya kadar yeryüzünü tavaf edebilir. 150 milyon yıl hüküm sürmüş ve yeryüzüne hakim olmuş dinazorları yeryüzünden silen felaket her ne ise onu kat be kat aşan ve tüm yaşamı sıfırlayan kıyamet senaryo ve ihtimalleri bile çok fazla.
Doğru, H. sapiens soyu yeryüzünde birçok türün yok olmasına bazı doğal felaketlere neden olmuş olsa da bu felaketler bahsettiğim ihtimallerin yanında anılmayası olaylardır. Hasbelkader bu şanslı seyrimiz devam etse bile güneşin bir ömrü var. Hayat, yeryüzü hayatı, güzel balıklarımız, rengarenk çiçeklerimiz herşey eninde sonunda yeryüzünden silinecek. Çünkü yeryüzü silinecek. 2-3 milyar yıl sonra önce bir kızıldeve dönüşecek olan güneş o kadar genişleyecek ki dünyayı yutacak. O zamana kadar hep kumarda kazansak bile (ki bunu yeryüzü yaşamı olarak söylüyorum) eninde sonunda yok olacağız.
“İstikbal göklerdedir!.”
Tek kurtuluş yolu var. Gökler. Uzay. Evrensel zaman ölçütlerinde adı bile anılmayacak insansoyunun bütün varoluşu ömründe teknolojik olarak bu gün gelinen nokta uzaya kolaylıkla açılacağımızı açıkça ortaya koyuyor. Ve dünya ortadan kalktığında torunlarımız burada olmayacaklar (sa da çoook uzaklarda olacaklardır).
Üstelik bu güne kadar canına okuduğumuz söylenen doğanın da soyunu (en azından önemli kısmının) kurtararak. Çünkü biz doğadaki diğer yaşam formları olmadan kendi soyumuzu sürdüremeyiz. Ve çooook büyük Nuh’un Gemileri ile evrende tufan ardı kara arayışında olacak sevgili torunlarımız. Dünyada o zaman bulunan yaşam formları neler ise onlar ile birlikte. İnsanoğlu bu doğanın yokedicisi değil kurtarıcısı olacaktır. İnsanoğlu bu doğanın katili değil hizmetkarı olacaktır. İnsanoğlu doğanın umutlarının sonu değil devamı olacaktır.
Sn. memet’le oldukça paralel düşünüyorum.
Ancak, unutulmaya ki bilimkurgu olmadan bilim, bilim olmadan bilimkurgu olmaz. Bilimkurgucular olmasaydı insanlık ve bilim nasıl hayal eder tasarlar ve üretirdi?
Rahmetli Atam ne demiş “İstikbal göklerdedir!.” Yarın tekrar onun anılarını ulusça tazeleyip anacağız inşallah…
Bu arada küresel ısınma, piramidik ilerleme, pirizmatik sera etkileri konusunda kötü halde kullanıldığımızı düşünüyorum. Bu konular sözümona gelişmiş ülkelerin ekonomilerini besleyen “ekonomik argümanlar” gibi geliyor bana. Kendileri eski teknoloji ile üretip, karbondioksiti bolca üretip, ozon tabakasını imha edip kazanıp kasalarını doldurunca, yeni teknoloji/yüksek maliyet/az emisyon sistemlerini bizlere de yüksek bedellerle pazarlayarak kendi havalarını da garantiye alıyorlar.
Sn. memet’in de altını çizdiği gibi, buzul devirleri ve ılıman dönemler bir osilasyon halinde gelir gider. Karaları sular basar, denizler yükselir, karalar çölleşir. Sonra bir başka nedenlerle osilasyon tersine döner. Tersi yaşanır.
Bu anlattıklarımdan aşırı rahat olmamız gerektiği anlaşılmasın. Elbette doğa korunmalı, mümkün olduğu kadar. Yoksa göklere çıkamadan, henüz yeryüzündeyken, bir üyesi olduğumuz yeryüzü yaşamını kendimizle birlikte burada tüketiriz. Ya da biz ve bir kısım canlı tükenir ve evrim yeni kapı aralıklarından yeni bilinçlere doğru yol alır.
E bu çelişki değil mi?
Bir yere kadar evet, o yerden sonra hayır…
Nereye kadar: ekonomipolitikaya…
Politika hiç haz etmediğim, ne evrimsel, ne bilimsel, ne kozmik anlamda var olmayan bir “şey”, bir “hilkat garibesi” insanoğlunun bir “fekes”i.
İnsansoyu bu doğanın bir üyesi, ancak ilginçtir ki dünyada yaşam sona erdikten sonra halen var olabilmesi için de doğa için büyük şans. Er ya da geç, öncelikle yeryüzünde de doğal dengenin “doğal olarak” bir koruyucusu ve destekçisi olmak zorunda. Küremiz ısınıyor diye egemen ulusların ekonomilerine hizmet etmeden, pirizmamızı soğutmadan, piramidimizi koruyarak panikten uzak duralım.
“İstikbal göklerdedir!.”
Saygılar,
Küresel ısınma felaketi kapımızda - 1
Önay Yılmaz / Milliyet
Başlarken...
Dünya, "Küresel ısınma" kavramıyla 19. yüzyılda tanıştı. Ama popülerlik kazanması 20. yüzyılın sonlarında oldu. Son yıllarda ise günlük konuşmamıza yerleşti. Günümüzde ortalama eğitim almış herkes, az veya çok "küresel ısınma" ve "iklim değişikliği" kavramlarından haberdar. Sıcaklıkların artması, aşırı yağmurlar, seller, beklenmedik hava değişimleri bilgili bilgisiz herkesi ürkütüyor; hemen, "Neler oluyor?", "Dünya nereye gidiyor?", "Bütün bunlar kıyamet alametleri mi?" gibi çeşitli soruları akla getiriyor.
Peki nedir bu küresel ısınma?
Kömür gibi fosil yakıtların kullanılması, ormanların yok edilmesi, karbondioksit ve metan gazı gibi sera gazlarının atmosferdeki miktarını artırdı. Bunların artışı, yerkürenin sıcaklığını etkiledi. Atmosferde bulunan ve kısaca sera gazları adı verilen karbondioksit, su buharı, ozon, metan, azotoksit ve koloroflorokarbon gazlarının miktarındaki artış, dünyadan atmosfere geri yollanan güneş ışınlarının daha fazla tutularak yeniden atmosfere yayılmasına yol açıyor. Yani bu sera gazları vasıtasıyla sıcaklık atmosferde tutuluyor. Bu da ortalama sıcaklığın artması anlamına geliyor.
Bunun işaretleri neler?
Geçen yüzyılda dünyanın sıcaklığı 0.6 derece arttı. Deniz seviyelerinde yükselmeler olurken, buzulların bir kısmı eridi; hâlâ da erimeye devam ediyor. Dünyanın çeşitli yerlerinde yağış miktarları değişti, kimi bölgelerde fırtına ve sel olayları arttı.
1860 yılından beri görülen en sıcak 20 yılın 19'u, 1980'den sonra yaşandı. 1998, aletsel kayıtlara, ağaç halkası ve buz örneklerine göre son bin yılın en sıcak yılı; 2002 ise ikinci en sıcak yıl oldu. Son 50 yıl, buzul kayıtlarına göre son 6 bin yılda gözlenen en sıcak yarım yüzyıl. Okyanus sıcaklık kayıtlarına göre 1950'li yılların ortalarından 1990'ların ortalarına kadar önemli bir ısınma yaşandı.
Bu küresel iklim değişiminin sorumlusu kim?
Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu soruya şöyle yanıt veriyor:
"Bu soruların yanıtı Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli tarafından net bir şekilde verilmiş ve büyük kabul görmüş. Sadece insana bakarak, yani doğal nedenleri ihmal ederek şu anki ısınmayı tam olarak açıklayamayız. Ama tüm etkenleri dikkate aldığımız zaman şu anki ısınmayı tam olarak açıklayabiliyoruz.
Sonuç olarak bilimsel anlamda hiç şüphe yok; artık insan iklimi değiştiriyor, hem de jeolojik evrelerde hiç gözlenmemiş kadar hızla değiştiriyor. Bu yüksek ısınma yüzünden de yeryüzünde tropikal fırtınalar, kuraklık ve ani seller şeklinde alarm zilleri çalıyor... Tabii anlayana!"
Bu yazı dizimizde küresel ısınma ve iklim değişiminin Türkiye'ye etkileri konusu üzerinde duracağız. "Türkiye'yi yakın gelecekte nasıl bir iklim bekliyor?", "Türkiye bu değişime nasıl hazırlanıyor?", "Bu konuda devletin bir politikası var mı?" gibi soruların yanıtlarını arayacağız.
Türkiye, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC- Intergovernmental Panel of Climate Change) tarafından yapılan araştırmada, iklimin yaratacağı etkiler bakımından dünyadaki en riskli 5 bölge arasında yer alıyor.
IPCC'nin 2002'de yayımlanan 5'inci Teknik Raporu'na göre, 1901-2000 yılları arasında Türkiye'de her 10 yılda sıcaklık 0.2 derece arttı, yağışta da ortalama yüzde 10 oranında düşüş meydana geldi. 2071-2100 yılları arasında da Samsun'dan Adana'ya bir hat çizildiğinde bunun batı kısmının 3-4 derece, doğu kısmının 4-5 derece ısınacağı tahmin ediliyor.
Senaryolara göre, 2030'da Türkiye'nin büyük kısmı oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine girecek. Sıcaklıklar da 2 ile 3 derece artacak. Deniz seviyesi de en kötü tahminlere göre, 2030'da azami 30, 2050-2100 yılları arasında da 100 santime kadar yükselebilecek. Tabii bütün bunların da Türkiye'ye etkileri hiç de iyi sonuçlar doğurmayacak. Bilim adamlarına göre Türkiye, "kaybeden ülkeler" arasında yer alacak.
Atmosferi kirletiyoruz
İklimbilimci Doç. Dr. Murat Türkeş, iklim değişikliğinin Türkiye'de neden olabileceği çevresel ve sosyoekonomik etkileri sıralarken iyi bir tablo çizmiyor.
Türkeş, iklim kuşaklarının, yerkürenin jeolojik geçmişinde olduğu gibi, ekvatordan kutuplara doğru yüzlerce kilometre kayabileceğini, bunun sonucunda da Türkiye'nin, bugün Orta doğu ve Kuzey Afrika'da egemen olan daha sıcak ve kurak bir iklim kuşağının etkisinde kalabileceğini söylüyor. İklim kuşaklarındaki bu kaymaya uyum gösteremeyen fauna ve floranın da yok olacağını belirtiyor.
'İlk 20 ülke arasındayız'
Türkeş ayrıca, küresel ısınmaya yol açan atmosfere karbondioksit miktarı bırakma konusunda da Türkiye'nin dünya ülkeleri arasında hiç de iyi bir sırada olmadığını vurguluyor.
Türkiye'nin yılda atmosfere 220 milyon ton civarında karbondioksit bıraktığını belirten Türkeş, "Dünya sıralamasında ilk 20'nin içindeyiz. Bu bizim açımızdan hiç de iyi bir sonuç değil. 2010 yılında bu rakamın 400 milyon tona ulaşacağını tahmin ediyoruz" diyor.
Önümüzdeki yıllarda Türkiye'de neler olabileceğine dair senaryoları, konuyla ilgili çalışmalar yürüten İTÜ Uçak ve Uzay Fakültesi Meteoroloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Murat Türkeş gibi iklimbilimle uğraşan uzmanların görüşlerinden yola çıkarak ele alacağız.
Sıcaklıklar artacak
Küresel iklim modellerine göre, 2030'da Türkiye'nin büyük kısmı oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine girecek. Sıcaklıklar kışın 2, yazın ise 2 ila 3 derece artacak. Bununla birlikte dünyada olduğu gibi Türkiye'de de özellikle gece sıcaklıklarında önemli artışlar şimdiden görülmeye başlandı. Çünkü atmosfere salınan fosil yakıt atıkları, yeryüzünün soğumasını önleyen bir "battaniye" görevi yapıyor.
Isıtma mevsimi kısalacak
Yıllık ortalama sıcaklıkları artarsa İstanbul'da ısıtma mevsimi 25 Kasım'da başlayıp 2 Nisan'da sona erecek. Yani 48 gün daha kısalacak.
Özellikle büyük kentlerde, sıcak devredeki gece sıcaklıkları belirgin biçimde yükselecek; bu da, havalandırma ve soğutma amaçlı enerji tüketimini artıracak.
GAP yöresinde alarm
Türkiye genelinde yağışlar azalacak. GAP alanı başta olmak üzere tüm nehirlerin taşıdığı su miktarı düşecek.
Nehirlerle daha az beslenen baraj göllerinin su seviyesi önemli ölçüde azalarak hidroelektrik enerji üretimi aksayacak. Van Gölü'ne de su akışı duracak.
Tropikal iklime benzer olan iklimde düzensiz, ani ve şiddetli yağışlar, seller, heyelan ve erozyonu artıracak.
Turizme büyük darbe
Diğer Akdeniz ülkeleri gibi Türkiye için de en büyük sorun deniz seviyelerindeki yükselmeler olacak. Turistik plajlar ve yat limanları yükselen deniz suyu ile kullanılamaz hale gelebilecek. Zengin kuzey ülkeleri daha sıcak hava şartlarına sahip olunca, Türkiye gibi sıcak ülkelere daha az seyahat edebilecek. Ayrıca artan hava sıcaklıkları nem ile birleşince daha yüksek bunaltıcılığa neden olabileceği gibi, sağlık sorunları olan yaşlı turistlerin sayısında azalmalar olabilecek.
Uludağ eriyecek
Mevsimlik kar ve kalıcı kar-buz örtüsünün kapladığı alan ve karla örtülü devrenin uzunluğu azalabilecek.
Daha az kar yağışı ve çabuk erimeden dolayı, Uludağ gibi kış spor merkezlerinden daha kısa sürelerde yararlanılabilecek ya da bu merkezler hiç kullanılamayacak. Kar erimelerine bağlı olarak çığ sayısında artışlar görülebilecek.
Kuş cenneti yok olacak
Akdeniz havzasındaki su seviyesinde 2030'a kadar 12-18; 2050 yılına kadar 14-38; 2100'e kadar da 35-65 santimlik yükselmeler bekleniyor.
Deniz seviyesinin yükselmesinin yaratacağı en önemli problemlerden biri de tuzlu deniz suyunun tatlı su kaynaklarını tehdit etmesi. Tuzlu deniz suyu, nehirler ve yeraltı suları gibi, tatlı su kaynaklarını yok edebilecek.
Ayrıca kıyı şeridinde ve deltalardaki tarım alanları kullanılamaz hale gelebilecek. Türkiye'de en riskli yerler Seyhan, Ceyhan, Göksu, Patara, Eşen Çayı, Fethiye, Büyük Menderes, Küçük Menderes, Bakırçay ve Gediz gibi Akdeniz deltaları olacak. Kuş cenneti ve benzeri milli parklar tahrip olabilecek. Kuşların göç yolları ve konaklama yerleri değişebilecek.
Deniz seviyelerindeki yükselmelere yönelik tahminler değişebiliyor. Örneğin Ukraynalıların Karadeniz için yaptıkları tahminler 1.5 metre kadar çıkıyor. Deniz seviyesi 10 santim yükselse bile etkileri büyük olacak.
Türkiye'de maalesef büyük bir nüfus kıyılara kayıyor. İleriki yıllarda 50 milyon kadar insanın kıyılarımızdaki su seviyesinden kötü bir şekilde etkileneceği bekleniyor.
50 milyon tehdit altında
Kıyılarda su seviyesi yükseldiği zaman bütün yollar ve tesisler aynı Van Gölü'nün etrafında olduğu gibi bundan kötü bir şekilde etkilenecek. Uzmanlar, denizin kıyısında yapılan Karadeniz Otoyolu'na da bu anlamda dikkat çekiyorlar.
Kaynak (http://www.milliyet.com.tr/2006/11/22/guncel/agun.html)
Küresel ısınma felaketi kapımızda - 2
Önay Yılmaz / Milliyet
Fındık ve çay Karadeniz'i terk edecek
NASA'nın (Amerikan Ulusal Hava ve Uzay Ajansı) yaptığı bir araştırmaya göre, erozyonun şiddetlenerek devam etmesi ve etkili tedbirler alınmaması halinde, Türkiye'nin büyük bir bölümü 2040 yılında çöl olacak.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin 2000 yılı sonlarında açıkladığı rapor ise ülkemizin yer aldığı Akdeniz ve Ortadoğu bölgesinde kuraklık artışı ve tarımsal verimde düşüş öngörmekte, küresel ısınmanın zararlı etkilerini en önce ve en şiddetli biçimde yaşayabileceğimize dikkat çekmekte. Aynı şekilde çölleşmeyle mücadele eylem planı verilerine göre düzenlenen Dünya Çölleşme Haritası'nda Anadolu, çölleşme tehlikesi derecesi "yüksek" ve "çok yüksek" sınıfına sokulmakta.
Türkiye'nin çölleşmesi, özellikle ülke tarımını büyük ölçüde etkileyecek. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Ahmet Atalık da, "Küresel ısınmanın denizlerimiz ve tarımımız üzerine etkileri" konusunda çeşitli kaynakları inceleyerek yaptığı araştırmasında, Türkiye'de yaşanacak olumsuzlukları özetledi. Atalık'ın araştırmasında dikkat çeken başlıklar şöyle:
Hamsi tehlikede
Atmosferde olduğu gibi denizlerimizde de sıcaklık yükseliyor. Denizlerimizde daha sıcak sulardan gelen ve damak tadımıza uymayan balıklar görülmeye başlandı. Serin olan Marmara ve Karadeniz gibi kuzey denizlerimizde sardalye, kupes ve salpa gibi nispeten sıcağı seven balıklara rastlanmakta. Sıcaklık artışıyla başta hamsi olmak üzere mevcut balıklarımız üreme sorunu yaşayacaklarından, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelecek.
İç sularımızda meydana gelecek zayıflama, akarsu ve göllerimizdeki canlı yaşamını da etkileyecek. Bakteri ve hastalıklardaki çoğalma, hem denizlerimizdeki, hem de iç sularımızdaki balık yetiştiriciliğini tehlikeye sokacak.
Kaplumbağalar gelemeyecek
Buzulların erimesi sonucu denizlerde görülecek yükselmeler, özellikle Türkiye'deki sahil kumullarını üreme alanı olarak kullanan deniz kaplumbağalarının, gelecek nesilleri üzerinde büyük olumsuzluklar yaratacak. Kumulların sular altında kalması nedeniyle denizkaplumbağaları gelemeyecek.
Bitki türleri azalacak
Deniz seviyelerindeki yükselme sahillerde erozyon etkisi yaratacak. Bu da bitki türleri ve topraklar üzerinde olumsuz bir etkiye neden olacak. Türkiye 13 bin bitki türüne ev sahipliği yapması nedeniyle zengin bir biyo- çeşitliliğe sahip. Bunun özellikle tarım ve tıp alanında önemi çok büyük. Küresel ısınmanın etkisiyle Türkiye, zengin biyoçeşitliliğini kaybedecek. Bitkiler ısınmanın etkisiyle kuzeye doğru hareketlenecek, göç yolları üzerinde kimyasallar kullanılarak tarım yapılan büyük tarlalarla ya da kentlerle karşılaşan bitki türleri bunları aşamayacaklarından dolayı yok olacak.
Harran Ovası'na dikkat!
Su kaynaklarındaki zayıflamaya karşın bugünkü miktarlarda ürün alabilmek için sulamada kullanılan su miktarını artırmak gerekiyor ki, artan nüfusumuzun su ihtiyacı da göz önüne alındığında bu olanaksız. Ayrıca sıcak iklimde suyun yanlış kullanımı çölleşmeye yol açmakta. GAP bölgesinde özellikle en yaygın sulamaya açılan Harran Ovası'nda bu sorun belirgin şekilde görülmeye başlanmış durumda. GAP topraklarının ilerideki en önemli sorunu tuzluluk olacak. Bir zamanlar "verimli ay" olarak tanımlanan Mezopotamya bölgesindeki toprakların yüzde 80'inin tuzlanarak elden çıktığı unutulmamalı.
En hızlı çölleşen yerler
Tarım toprakları üzerinde hızlı kentleşme ve sanayileşme yaşanan Bursa, Sakarya ovaları, Çukurova, İzmir, Manisa, Kocaeli ve İstanbul, Türkiye'nin en hızlı çölleşen yöreleri. Küresel ısınmanın etkisine girildiğinde, bu ovaları ve tarım arazilerini çok arayacağız.
Su ihtiyacı artıyor
Küresel ısınma nedeniyle şu anki üretimi yapabilmek için yapılan hesaplamalara göre yüzde 40 daha fazla sulama yapılması gerekmekte. Ancak su kaynaklarımızın zayıflamaya başlaması, nüfusun artması ve sıcaklıktaki artışla daha fazla içme ve kullanma suyuna ihtiyaç olması bunun mümkün kılmayacak. Türkiye'de bitkisel üretim miktarı yaşanacak kuraklıkla birlikte azalacak.
Pamuk kuzeye göçecek
Tarım ürünlerinde önemli değişimler yaşanacak. Şu anda Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde yaygın olarak yetiştirilen pamuk, meydana gelecek sıcaklık artışıyla muhtemelen Karadeniz ve Marmara bölgelerimize doğru hareket edecek. Ancak yağışların kısa periyotta ve birden meydana geleceği düşünülürse, sık sık sel yaşanacağı da kaçınılmaz bir doğa olayı olacak. Yağıştaki bu olumsuzluklar özellikle pamuk üretimini kötü etkileyecek. Bölgesel olarak uygun olsa da sert rüzgâr, yağış ve buna bağlı yaşanacak seller, ülkemizde pamuk üretimini önemli ölçüde sınırlandıracak.
Kuzeye gidecek!
Türkiye'deki tarımsal ürün ihracatı içinde fındık önemli bir yer tutuyor. 2005'te 8 milyar dolarlık tarım ürün ihracatının 2 milyar dolarlık kısmını tek başına sağlamış. Ülkemizdeki sıcaklık artışına bağlı olarak fındık da muhtemelen daha kuzeye göç edecek. Böylece Türkiye fındık üretimindeki tekel konumunu kaybedecek. Özel iklim koşullarına ihtiyaç gösteren ve ülkemizde fındıktan da daha dar bir şeritte yetiştirilebilen çay da ülkemize getirildiği Batum ve daha da kuzeye hareket edecek tarım ürünlerimiz arasında yer alacak.
Şekerimiz düşecek
Şekerpancarı şeker üretimimiz açısından stratejik öneme sahip bir ürün. Türkiye'nin hemen her bölgesinde sulu arazilerde yetiştirilmekte. Sıcaklık, sulama, tuzlanma ve en önemlisi de su kaynaklarımızın zayıflayacağı ihtimali göz önünde bulundurulduğunda Türkiye'nin gelecekte şekerpancarı üretiminin de yetersizleşeceğinden söz edilebilir.
Genellikle düz arazilerde sebze üretimi yapılması nedeniyle ülkemizde yaşanan ve artarak yaşanacak olan sel felaketleri de üretime olumsuz etki yapacak.
Gıdada dışa bağımlı olacağız
Sığır, koyun ve keçi olarak hayvan varlığımız 1980'de 80 milyon baş iken günümüzde artan nüfusumuza karşın yarı yarıya azalarak 40 milyon başa düşmüş. Bununla bağlantılı olarak et tüketimimiz de gelişmiş ülkelerin altında. Küresel ısınma hayvanlarımızın et ve süt verimini de kötü etkileyecek, yetersiz beslenmeyi daha da artıracak.
Ülkemizde hayvansal protein açığı baklagillerle kapatılmakta. Gerek baklagiller gerekse petrolden sonra alımına en fazla döviz ödediğimiz yağlı tohumlu bitkiler de sulu tarım alanlarında yetiştirilebildiğinden küresel ısınma baklagil ve yağlı tohumlu bitkiler üretimimizi de olumsuz yönde etkileyecek. Özetle gıdada dışa bağımlı hale geleceğiz.
Hastalıklar ve zararlılar artacak
İklimde görülecek sıcaklık artışı ile hastalık ve zararlılarda artış görülecek ve tarımsal üretimde daha fazla zirai mücadele ilacı kullanmak gerekecek. Bu da toprak ve su kaynakları üzerinde kirlenmelere yol açacak.
Yalıları su basabilir
İTÜ Uçak ve Uzay Fakültesi Meteroloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Orhan Şen, deniz seviyesinin yükselmesiyle birlikte özellikle kıyılarda bulunan bazı ünlü yalıların da bundan etkileneceğini belirterek, "Su seviyesinin yükselmesiyle birlikte özellikle Boğaz kesiminde yer alan su seviyesine yakın bazı tarihi yalıların en az birinci katları sular altında kalacak" dedi.
Şen, Anadolu'nun kurak ve sıcak bir iklime girmesiyle tarımda büyük değişimler yaşanacağını, özellikle Karadeniz'de bağcılığın giderek önem kazanacağını söyledi.
Japonların büyük projesi
Japonların Türkiye ile büyük bir projeye başlayacaklarını anlatan Şen, "Japonlar küresel ısınma sonucunda Türkiye'nin tarımında 100 yıl sonra ne gibi değişiklikler olacağını araştırmak üzere görüşmelere başladılar. Çukurova'da araştırma yaptılar. İklim değişimi sonucu Türkiye'den ileride ne gibi tarım ürünlerini alabileceklerine dair geniş kapsamlı büyük bir proje bu" dedi.
Neler yapılabilir?
İnsanlarımıza su kaynaklarını kirletmeden kullanmaları bilinci yerleştirilmeli.
Tarımda suyun kullanımı, çölleşmenin önüne geçilebilmesi açısından kontrol altında tutulmalı.
Denizlerimizdeki ve iç sularımızdaki balık popülasyonlarımızın durumu yakından izlenmeli, bu konuyla ilgili Ar-Ge bütçeleri ve çalışmaları artırılmalı.
Bitkisel ve hayvansal üretim materyallerinin kuraklığa adaptasyonu üzerinde önemle durulmalı.
Zirai mücadele ilaçlarının kullanımı yakından izlenmeli. 8 Kasım 2006 tarihinde yayımlanan 9. İlerleme Raporu'nda da belirtildiği üzere ülkemizde 2000 ilaç bayisi ilkokul mezunu.
Küresel ısınmanın olumsuz etkilerinden en fazla etkilenecek Akdeniz kuşağında yer alan ülkemizin bu tehlikeyi en hafif şekilde atlatabilmesi açısından tarımımız, denizlerimiz, su kaynaklarımız ve topraklarımızın yönetimini tek elde toplayacak bir genel müdürlük zaman kaybetmeden kurulmalı ve çalışmalarına derhal başlamalı.
Kaynak (http://www.milliyet.com.tr/2006/11/23/guncel/agun.html)
Küresel ısınma felaketi kapımızda - 3
Önay Yılmaz / Milliyet
İklim göçlerine hazır olalım!..
İngiltere'de 2003'te yayımlanan bir rapor, 50 yılda meydana gelecek iklim değişikliğinin denizlerin yükselmesi, şiddetli fırtınalar, sellerin yanında, binlerce insanın da hayatına mal olacağını ortaya koyuyor.
Raporda, daha sıcak geçecek yaz ayları yüzünden 30 bin insanın fazladan deri kanseri olacağı, fazladan 10 bin yiyecek zehirlenmesi ve binlerce sıcak çarpması vakası yaşanacağı belirtiliyor. Tabii her şey bununla bitmiyor. Tüm bunların yanında, küresel ısınmanın, dünyadaki göçleri, ülkeler arası anlaşmazlıkları, savaşları ve küresel hastalıkları da artıracağı tahmin ediliyor.
Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, senaryolara göre yaptığı değerlendirmede, küresel ısınmanın, ülkemizde de iklim göçlerini hızlandıracağını, ulusal güvenliğimizi tehdit edeceğini ve sağlığımızı etkileyeceğini vurguluyor. Kadıoğlu'nun çalışmasına göre meydana gelebilecek değişimler şöyle şöyle:
Kent-köy arasında göç
Küresel ısınma, göç sorununu da beraberinde getirecek. İster kıyılarda, ister kıyılardan uzakta olsun yakın bir gelecekte milyonlarca insanın, evlerini veya ülkelerini terk edip göçmekten başka bir çaresi kalmayacak. Bu değişim, dünyada olduğu gibi Türkiye'de de şu an sürüp giden kıtlık, göç ve mülteci sorunlarını artıracak. Türklerin, Orta Asya'dan göç etmelerinin başlıca nedenleri arasında iklim değişikliğine bağlı olarak bölgede ortaya çıkan kuraklık, salgın hastalıklar ve kıtlığın da bulunduğu görülür.
Hükümetlerarası İklim Değişimi Paneli tarafından 2030 yılı için yapılan senaryolara göre, çevresel tahribat nedeniyle milyonlarca insan büyük olasılıkla göç etmeye zorlanacak. Bazı ada ülkeleri toplum ve kültür olarak tümüyle yok olabilecek. Bazı yerlerde yağış şiddetindeki artış göçü tetikleyecek; iklim değişimi köyden kente göçü hızlandıracak. Aynı zamanda iklim değişimi kentlerdeki altyapının çökmesine ve dolayısıyla kentten köye göçe de neden olacak.
İklim savaşları çıkabilir
İklim değişimi, ulusal güvenlikle ilgili sorunları da doğuracak. Senaryolara göre, iklim değişiminden dolayı göçler tetiklenecek ve bunun sonucunda etnik sorunlar ortaya çıkacak veya mevcutlar daha da şiddetlenecek. Su kullanımı üzerinde şiddetli anlaşmazlıklar çıkabilecek. Çevresel ve eğlence amaçlı su ve doğal kaynak kullanımı kısıtlanacak. Bazı ülkelerin ulusal ekonomisi tamamen değişebilecek.
Uzmanlar, tarihin, hava koşullarının sonucunda belirleyici rol oynamış savaşlarla dolu olduğunu, fakat günümüzde değişen iklimin de savaşların sebebi olabileceğini vurguluyor.
Tüm bu nedenlerden dolayı da, Silahlı Kuvvetler'imizin de meteoroloji bilimine bakış açısını değiştirmesi gerekmektedir.
Tropikal hastalıklar artacak
İklimin değişimi ve hava sıcaklığının artması ülkemizde sağlık sorunlarını da ortaya çıkaracak. Sıcak hava dalgaları yaşanacak. Aşırı sıcağın etkisiyle kalp ve başta astım olmak üzere solunum hastalıklarında artış gözlenebilecek. UV-B radyasyonundaki artış, cilt kanserine, göz zedelenmelerindeki artışa neden olabilecek. Böceklerden kaynaklanan enfeksiyonlar, sıtma, sarıhumma, tifüs artabilecek.
Orman yangınları
Kısaca küresel ısınma ve iklim değişimi, ülkemizde sürüp giden kuraklıkları, sayı ve şiddet bakımından artırarak sivrisinek ve tropikal hastalıklarda daha fazla tehlikeler oluşturacak.
İklim değişimiyle yaşanacak kuraklıkla orman yangınları mevsimi daha erken başlayacak. Bu yangınların sayısında artışlar olabilecek. Son yirmi yılın verileri ülkemizdeki tüm orman yangınlarının Muğla, Antalya, İzmir ve Çanakkale gibi sıcak ve kurak bölgelerdeki illerde meydana geldiğini ortaya koyuyor. O nedenle bu bölgelere büyük önem verilmesi gerekiyor.
Su fakiri olacağız
1990 iklim şartlarına göre, Türkiye'de bir yılda kişi başına düşen su miktarı 3070 metreküp. İklim şartlarının değişmeyeceğini kabul etsek bile, sadece nüfus artışı nedeniyle 2050'de Türkiye'de bir yılda kişi başına düşen su miktarı 1240 metreküp olacak. Artan nüfusumuzla bir de küresel iklim değişimi sonucu daha kurak bir iklime sahip olacağımız göz önüne alındığında, 2050'de Türkiye'de kişi başına düşen su miktarı 700 ile 1910 metreküp arasında olacak. Bu da şu an Kıbrıs adasındaki kişi başına düşen su miktarı kadar. Diğer bir deyişle, değişen iklimi ve artan nüfusuyla Türkiye iyice su yoksulu bir ülke olacak.
Çekirge istilası
Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Türkiye dahil birçok ülke için hava şartlarına bağlı olarak aylık "Çöl Çekirgesi Tahminleri" yapmakta. Bu tahminlere önümüzdeki yıllarda daha fazla ihtiyacımız olacak. Çünkü çekirge sürülerinin geçtiği yerlerde kıtlık oluşmakta ve onlarla doğru mücadele edilmezse insanlar açlıktan ölebilmekte.
Küresel projeler üretiliyor
TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi Kimya ve Çevre ile Enerji enstitülerinde, sera gazlarının salınımlarının ve iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılması amacıyla, değişik araştırma projeleri yürütülüyor. Bu enstitülerden yapılan ortak açıklamada şu görüşlere yer verildi:
"Örneğin, iklim modelleri ile yapılan çalışmalar sonucu ülkemizin gelecek 100 yıl içerisinde, daha sıcak ve kurak, daha az üretken ve çölleşme süreçlerine karşı daha fazla eğilimli bir iklim kuşağının etkisi altına girebileceği düşünülmektedir.
Burada özellikle ülkemiz için ileride karşılaşılacak olan sorunların belirlenmesi ve çözüm yöntemleri geliştirilmesi konularında yapılan araştırma faaliyetlerini şöyle sayabiliriz:
Yeni ve yenilenebilir enerji kaynakları geliştirilmesi, mevcut enerji kaynaklarının daha verimli kullanımı
Geleceğin temiz enerji taşıyıcısı hidrojen teknolojilerine yönelim
Karbondioksit salınımı yaratmayan biyokütle enerji dönüşüm sistemlerinin geliştirilmesi
Fosil kökenli yakıtların daha verimli ve temiz değerlendirilmesi
Termik santralların daha verimli çalıştırılabilmesi ve bunlara alternatif olabilecek yakıt pilli güç santrallarına dönüşüm
Ulaşım sektöründe mevcut içten yanmalı motorlar yerine kullanılabilecek yakıt pili teknolojilerinin geliştirilmesi
Enerji depolama aracı olan bataryalar
Ülkemiz koşullarına uygun hava kalitesi, yönetim stratejileri geliştirilmesi
Temiz üretim teknolojilerinin geliştirilmesi
Sürdürülebilir su yönetimi ve alternatif su kaynaklarının geliştirilmesi
Çöl tozları yağacak
Prof. Dr. Cemal Saydam, küresel ısınmayla çöl tozlarının ülkemize daha fazla geleceğine dikkat çekerek şöyle diyor:
"Küresel ısınma sürdükçe sahra üzerindeki ısınma da artacak ve olağan rüzgârlarla daha fazla toz atmosfere çıkacak ve uygun yerde soğuk havayla karşılaşınca yağışı tetikleme mekanizmalarını devreye sokacak.
Çöl sınırı kapımıza dayanmış durumda. Küresel ısınmanın etkisini ilk hissedecek olan ülkelerin başında maalesef biz geliyoruz. Ama günlük çekişmeler böyle küresel işleri maalesef bizden uzak tutmakta.
Tek çare, bu işin ne kadar stratejik önemi haiz olduğundan kısaca bahsetmek ve mesela Genelkurmay'ın 'Bu nedir hocam, gel bize bir anlat bakalım' demesini beklemek. Umarım çok geç kalmayız."
'Hastalıklar afetlerle birlikte arttı'
Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Çevre Çalışma Grubu'ndan Prof. Dr. Çağatay Güler ve Doç. Dr. Songül A. Vaizoğlu, "Küresel İklim Değişikliği ve Sağlık" konulu araştırmalarında şunları vurguladılar:
"Afetlere bağlı olarak ölümlerde, yaralanmalarda, enfeksiyon hastalıklarında ve bulaşıcı hastalıklarda artış görülmekte; göçler, toplumsal sorunlar ortaya çıkmakta. Dolaylı etkilerin neden olduğu sağlık sorunları arasında, sıtma, dang ateşi, solunum yolları hastalıkları bulunuyor. Su ve gıda kaynaklarının azalması sonucunda da su ve gıdayla bulaşan hastalıklarda da artışlar var. Ayrıca çevresel göçlerin artması, psikolojik sorunlar, toplumsal çatışmalara bağlı çeşitli sağlık sonuçlarını da ortaya çıkarmaktadır. Artan sıcaklık polen mevsiminin uzamasına yol açıyor. Astım gibi alerjik hastalıklar da çoğaltmakta."
Göller kuruyor
Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı raporunda da iklim değişikliğinin önümüzdeki yıllarda Akdeniz'i cehenneme çevireceği vurgulandı. Vakfın araştırmasına göre, şimdiden Türkiye'nin en önemli 13 gölü için tehlike sinyalleri çalmaya başladı. Hatta Amik Gölü'nün kurumasıyla Hatay'ın ikliminin de değiştiği belirtiliyor. Tehlikede olan göller şunlar: Kırşehir Seyfe Gölü Konya'daki Eşmekaya Sazlığı, Hotamış Sazlıkları, Suğla Gölü, Samsam Gölü, Akşehir Gölü, Tuz Gölü, Kayseri Sultansazlığı, Burdur Kestel Gölü, Kahramanmaraş Gavur Gölü, Afyon Eber Gölü, Isparta Beyşehir Gölü.
Küresel ısınma felaketi kapımızda - 4
Önay Yılmaz / Milliyet
Türkiye hazır değil
Hazırlanan senaryolara göre Türkiye için durum bu kadar vahim ve önemliyse ne yapmamız gerekiyor? Ülke olarak ne gibi projeler üretiyoruz? Kısaca küresel ısınmaya hazır mıyız? Bilim adamlarına göre bu konuda en azından bazı raporlar var ama henüz politikalar yok.
Yıllardır araştırma yapıp makaleler yayımlayarak ülkemizde afet bilincinin yerleşmesini sağlamaya çalışan bilim adamlarından biri olan Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, "Bizler için gidecek ne başka bir dünya ne de başka bir Türkiye olmadığını unutmamalıyız. Küresel iklim değişimi gerçek bir sorundur ve biz gelecek planlarımızı küresel iklim değişikliğinin sonuçlarını düşünerek yapmalıyız" diyor.
Çalışmalar yetersiz
Küresel iklim değişimi ve küresel ısınmanın büyük doğal afetler olduğunu, çağdaş ülkelerdeki gibi bu afetlerin yaratacağı risklerin düşünülüp onlara karşı hazırlanılması gerektiğini anlatan Kadıoğlu, şunları söylüyor:
"Türkiye'nin bu konuda sağlıklı politikalar geliştirip bunları takip edebilmesi için öncelikle bilim insanlarını harekete geçirip araştırmalara ağırlık vermesi gerekmektedir.
Türkiye'de iklim değişimi çalışmaları daha çok kişisel çabalar ile dar bir çerçevede sürdürülmekte, küresel iklim değişimi sosyo-ekonomik planlarda göz önüne alınmamakta ve Türkiye'nin uluslararası arenadaki haklı tezleri de bilimsel desteklerden yoksun kalmaktadır."
Politikalar belirlenmeli
Doç. Dr. Murat Türkeş de "Küresel ısınma önlenemez ve bugünkü hızıyla sürerse, gelecekte Türkiye'yi hangi koşullar beklemektedir?" sorusunun yanıtının mutlaka verilmesi gerektiğini vurguluyor.
"Türkiye gelecek 100 yıl içerisinde, bugün Kuzey Afrika'da egemen olan daha sıcak ve kurak, daha az üretken ve çölleşme süreçleri ile orman yangınlarına karşı daha fazla eğilimli bir iklim kuşağının etkisi altına girebilecektir" diyen Türkeş, şöyle devam ediyor:
"Türkiye'nin yaklaşan felakete karşı kendisine en uygun politika araçları ile bunların uygulanmasını sağlayacak olan yasal önlemleri, kalkınma hedeflerini, önceliklerini ve gereksinimlerini dikkate alarak bir an önce belirlemesi gerekmektedir."
Yeni teknolojiden yararlanmalı
Türkeş, iklim değişikliğine uyum ve karşı önlemler kapsamında Türkiye için, özetle şu önerilerde bulunuyor:
Artan sera etkisine ve ormanların yok edilmesi gibi insan etkinliklerine bağlanan iklim değişikliğinin, Türkiye'de su kaynakları, kuraklık ve çölleşme üzerindeki olası etkileri sürekli izlenmeli.
Gelecekteki daha sıcak ve kurak koşullar dikkate alınarak, buna uygun tarımsal bitki çeşitleri belirlenmeli.
Sürdürülebilir tarım ve ormancılık ilkeleri uygulanmalı; tarım ve orman arazilerinin amaç dışı kullanımı önlenmeli.
Türkiye tarım bölgeleri, toprak, su ve iklim koşulları dikkate alınarak belirlenmeli ve bölgelere uygun çeşit seçimi yapılmalı ve bunlar geliştirilmeli.
İklim değişikliği ve kuraklık ile öteki hava ve iklim afetlerini de dikkate alan yasal bir tarım sigortası sistemi bir an önce hazırlanmalı ve tarımsal üretim gelişmiş ülkelerde olduğu gibi devlet tarafından desteklenmeli.
Ormanların birer karbon yutağı olduğu da dikkate alınarak, ormanlaştırma, yeniden ormanlaştırma, erozyon kontrolü ve çayır/mera ıslahı için bütçeden yeterli kaynak aktarılmalı.
Doç. Murat Türkeş, dünya ülkeleriyle birlikte Türkiye'nin gelecek 20 yılda sera gazı salınımlarını azaltmak amacıyla yeni bilimsel ve teknolojik olanaklardan yararlanması gerektiğini de söylüyor.
Dünya, Kyoto'dan sonrasını konuşuyor
Açık Radyo Yayın Yönetmeni ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Ömer Madra, "Geri döndürülemez felakete ne kadar kaldı?" sorusuna, "Dünyadaki önemli bilim akademilerine, iklimbilimcilere, iktisatçılara, Birleşmiş Milletler'e, düşünce kuruluşlarına göre artık dünyanın beklemeye tahammülü yok" diye yanıt veriyor. Madra'nın görüşleri şöyle:
"Geri dönülmez noktaya varmadan dünyanın kurtarılabilmesi için gerekli teknolojik ve ekonomik olanaklar mevcut; eğer derhal harekete geçebilirsek!
Buzlar altındaki yakıt
Dev petrol, enerji şirketleri ve onlarla işbirliği yapmış görünen birçok lider, 'Bekle ve gör' politikasını savunuyor. Aslında muhteşem kârlar peşinde küresel ısınmaya büyük yatırım yapmaya devam eden dev petrol şirketleri, eriyen Kuzey Buz Denizi'nin altındaki petrol ve doğalgaz yataklarında 'petrole hücum' başlatmak için sıraya girmiş durumda...
Türkiye'de de karar alma mercileri küresel ısınmanın hayatımızın her yönünü etkileyecek en büyük tehlike olduğu, bununla militanca mücadele etmeye hazır oldukları yolunda bir söylem geliştiriyorlar. Ama bir yandan da 'bekle-gör' diyorlar. Dünyada iklim değişikliği konusundaki tek uluslararası anlaşma olan Kyoto Sözleşmesi'ni (sanayileşmiş ülkelerin karbondioksit salınımını 1990 yılı seviyesine göre, sadece yüzde 5 indirmesini öngören protokol) imzalayıp onaylamanın da elbet zamanı geleceğini, Türkiye'nin menfaatleri neyse ona göre hareket edileceğini söylüyorlar. Doğru bilgi vermiyorlar bize. Kyoto Sözleşmesi'ni dünyadaki 190 küsur ülkenin ezici çoğunluğunu teşkil eden 168'inin imzaladığını söylemiyorlar...
İklim yıkımının önde gelen iki zengin ülkesi ABD ile Avustralya ve onların peşinden gittiği görülen Türkiye gibi birkaç ülke dışında, kimse kalmamış... İklimi yıkıma uğratan sera gazlarının atmosfere salımında son 15 yıldaki en büyük artış rekorunun yüzde 73'e yakın bir oranla Türkiye'de olduğu da pek söylenmiyor.
'Masum ülkelerden biriyiz'
Bakan, 'Biz Türkiye olarak karbondioksit salınımlarında dünyadaki en masum ülkelerden biriyiz' diyor. Türkiye'nin kendisine bir 'yol haritası' çizdiğini, küresel iklim değişikliğiyle ilgili tüm senaryolarda üzerine düşeni son derece hassas projektörler altında incelemeye aldığını, atıklarla ilgili olarak 2014'e kadar eylem planını önüne koyduğunu söylüyor.
Ama bütün bunlara bir anlam vermek çok zor! Kyoto Sözleşmesi'ne Türkiye'nin 2014'te veya AB üyeliği gerçekleştiğinde taraf olması imkânsız. Çünkü, Kyoto Sözleşmesi zaten 2012'de işlevini bitirmiş ve yürürlükten kalkmış olacak! Şu sıra, Kyoto sonrasında ne yapılacağı tartışılıyor!.."
Bakan Pepe: Hazırlanıyoruz
Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe, küresel ısınma konusunda Türkiye'nin 1. İklim Değişikliği Ulusal Raporu ile kendisine yol haritası çizdiğini, enerjiyi verimli kullanmakla hem hava kirliliğini hem de sera gazları emisyonlarının azalacağını belirtiyor.
Türkiye'nin güneş, termal, rüzgâr enerjisini yeterince kullanamadığını vurgulayan Pepe, "Temiz enerjiye ihtiyaç hızla artıyor. Türkiye, bu alanda üniversiteleriyle, özel sektörüyle çok ciddi bir çalışma hazırlığı içinde" diyor.
Türkiye'nin karbondioksit salınımlarında dünyadaki en masum ülkelerden biri olduğunu söyleyen Pepe, "Biz, yeni Çevre Yasası'yla karbondioksit salınımlarında çok önemli bir yeri olan metan gazlarının kaynağı katı atıklarla ilgili çok ciddi eylem planı ortaya koyduk. Bu planla Türkiye kendisini adeta programlama, sınırlama durumuna getirdi. Türkiye bu atıklarla ilgili olarak 2014'e kadar eylem planı koydu önüne" diye ekliyor.
'Kyoto Sözleşmesi'
Türkiye'nin şu anda Kyoto Sözleşmesi'ne taraf olmasının mümkün olmadığını belirten Pepe, şöyle devam ediyor:
"Türkiye, bu raporla Kyoto'ya doğru giden güzergâhta kendisi kendi planlarını yapıyor. Türkiye'nin, AB üyesi olmadan Kyoto'ya taraf olabilecek noktaya geleceğini bugün zannetmiyoruz. Ama böyle bir kararı da yalnızca bizim bakanlığımız alamaz. Çünkü bu karar, endüstri alanı dahil tüm mekanizmaları fazlasıyla ilgilendiriyor."
Çevre ve Orman Bakanlığı yetkilileri, İklim Değişikliği 1. Ulusal taslak raporunun, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekreteryası'na gönderileceğini vurguladılar.
Hiçbir çalışma yok
TMMOB Meteoroloji Mühendisleri Odası Başkanı Mustafa Diren, iklim değişikliğinin ülkemiz üzerindeki etkileriyle ilgili bugüne kadar söylenenlerin sadece yabancı araştırma sonuçlarından ibaret olduğunu belirtiyor ve şöyle diyor:
"Emisyon verilerimiz dahi yok. Enerji Bakanlığı tarafından hazırlanan birincil enerji üretimi 2005-2020 dönemi projeksiyonlarında, fosil kaynakların kullanılacak olması nedeniyle karbondioksit emisyonlarında yüzde 300'lere varacak artışlar öngörülmekte. Buna karşılık enerji, sanayi ve ulaşımda yüzde 80'lere varan ölçüde fosil kaynaklara bağımlı olan ülkemizde, orta vadede bu durumu değiştirecek yönde alternatif politikalar konusunda bir girişim görülmemekte. İklim değişikliği sonucunda ülkemiz yarı kurak iklimden kurak iklime kayacaktır. Ancak şu ana kadar tarım ve su kaynakları için yeni durumu gösterebilecek bir model çalışması da yapılmamıştır."
kaynak (http://www.milliyet.com.tr/2006/11/25/guncel/axgun02.html)
Mine Pakkaner
26-11-2006, 01:13
Prof.Dr. Mikdat KADIOĞLU
http://www.hurriyet.com.tr/_yazarlar/images/109b.jpg Ortadoğu’nun ilk Küresel İklim Değişimi Konferansı bugün başlıyor
"Hangi senaryoya bakılırsa bakılsın küresel iklim değişiminden Türkiye olumsuz bir şekilde etkilenecektir.
Olumsuzluklar kuraklık, ani seller ve deniz suyu seviyesindeki yükselme şeklinde üç başlık altında toplanabilir." Bu cümleyi yazıp söylememin üzerinden neredeyse 10 sene geçti ama ilk defa bu tespit halkın ve diğer medya elemanlarının dikkatini çekti.
Uzun yıllardır "Ülkemizde artık bu konu bir magazin malzemesi veya felaket tellalığı gibi ele alınıp geçiştirilmemeli. Bu konu uzun vadeli bir afet gibi ele alınmalı ve ortaya koyduğu riskleri azaltmak için risk yönetimine gidilmeli" de dedik ama pek ciddiye alan olmadı. Hálbuki son yıllardaki bilimsel gözlem ve bulgulara göre; dünyada buharlaşma, kuraklık ve göçler artıyor; yağmurun büyük kısmı şiddetli sağanak şeklinde oluyor; tundralar eriyor; mercanlar beyazlıyor; buzullar geriliyor veya küçülüyor; deniz su seviyesi yükseliyor; orman yangınları, fırtına ve sel hasarları görülmemiş bir ölçüde artıyor.
*
Bu nedenle, küresel iklim değişimi probleminin çözümüne katkıda bulunmak için onu sadece aşırı hava olaylarında veya bir korkutucu rapor yayınlanınca hatırlamamalıyız. Çünkü günümüzde iklim değişikliği toplumların en az kalkınma, açlık, sağlık kadar dünyanın üzerinde durması gereken çevre sorunlarının başında gelmektedir.
Birçok nedenden dolayı Türkiye şu an bu konudaki hedef ve stratejisini belirleyip, emisyon hedefini göz önüne alıp doğru dürüst enerji politikaları belirlemezse bunun maliyeti ve vebali ileride daha büyük olabilir. Bu nedenle, "Düşün, Yerel Hareket Et" felsefesi, ister küçük ister büyük olsun, Türkiye’de de yerel yönetim, belde, belediye ve bireyler tarafından bir an önce hayata geçirilmelidir... Bunun için de iklim değişiklikleri tahminlerine göre, ülkemiz ve bölgemiz su kaynaklarının, tarımının ve ormanlarının, genel olarak ekosistemin olası etkilenme derecelerini araştırmak, tespit etmek, çözüm önerileri ortaya koymak ve karar vericilerimize bu bilgi desteğini sağlamak gerekir. Bu tür çalışmalar gelecekte ülkemizin arazi kullanımı, su ve tarım politikasına yön verebilecek çok önemli çalışmalardır.
Bu nedenle mensubu ve başkanı olduğum Türkiye’nin ilk ve tek Meteoroloji Mühendisliği Bölümü olarak, İstanbul Teknik Üniversitesi bünyesinde 1953 yılından beri meteoroloji mühendisi ve yüksek mühendisleri yetiştirmekte ve doktora öğretimi yapmaktayız. Bölümümüzün görevi, hava, sel, çığ, kuraklık vb. tahminlerinin yanı sıra, iklim değişimi gibi atmosferdeki tüm olayları incelemek, onların yaşamımızı nasıl etkilediğini, bilimsel yöntemlerle açıklamak, gerekli öneri ve çözümleri ortaya koymaktır.
*
Bu tür çalışmalarımızdan biri olarak, bugün İstanbul Teknik Üniversitesi Ayazağa Yerleşkesi Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde üç günlük bir uluslararası konferans gerçekleştiriyoruz: "Küresel İklim Değişimi ve Ortadoğu." Program ve ayrıntılı bilgi için <http://www.climatechange_middleeast.itu.edu.tr/> web adresine bakınız.
Uzun süredir uluslararası bilim çevrelerinde duyurulan bu konferansa ABD, Avrupa, Türkiye ve Ortadoğu ülkelerinden saygın bilim insanları katılıyor. Böylece konferans, günümüzün en güncel konularından biri olan küresel iklim değişimi üzerinde çalışan bilim insanlarını Ortadoğu’yu tartışmak üzere ilk defa İstanbul’da bir araya getiriyor. Bilimsel (fakat İngilizce) konuşmaları takip etmek üzere ilgi duyan herkesin bu konferansı izlemesi bizi çok mutlu edecek ve onurlandıracaktır.
Kaynak (http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/5468192.asp?yazarid=109)
Mine Pakkaner
01-12-2006, 11:44
BİLİM ADAMI LOVELOCK'TAN KIYAMET SENARYOSU100 yıl içinde dünya nüfusunun 10'da 9'u ölecek
Dünyanın 8 derece ısınacağını öne süren çevre bilimci Lovelock: Küresel ısınmaya karşı alınan önlemler boşuna! Artık yapacak bir şey yok!
http://www.milliyet.com.tr/2006/12/01/yasam/resim/axyas01.jpg DIŞ HABERLER SERVİSİ
Ünlü İngiliz yazar ve çevre bilimci James Lovelock, dünyanın gelecek 100 yıl içinde 8 santigrad derece daha ısınacağını ve bu koşullarda dünya nüfusunun ancak 10'da birinin yaşayabileceğini söyledi.
Reuters'ın haberine göre, küresel ısınmaya karşı alınan önlemlerin "övgüye değer olsa da boşuna olduğunu" savunan Lovelock, 8 derecelik ısınmaya yol açacak tüm koşulların çoktan oluştuğunu ifade etti.
Bazı araştırmacıların karbondioksit emisyonunu sınırlamak amacıyla alınan önlemlerin küresel ısınma artışını önümüzdeki 100 yılda 2 santigrat dereceyle sınırlı tutabileceğini ileri sürmesine karşın Lovelock, bu çabaları da "böbrek yetersizliği olan bir hastanın ölümden başka alternatifi olmadığı için yaşam ünitesinin fişini çekememesine" benzetti.
http://www.milliyet.com.tr/2006/12/01/yasam/resim/axyas012.jpg
Dünya iklimi 7 kez değişti
87 yaşındaki bilim adamı, daha önce de dünyayı, 'varlığını kendi başına sürdürebilen bütüncül bir organizma'ya benzeten Gaia teorisinin yanı sıra nükleer enerjiyi destekleyerek meslektaşlarının tepkisini çekmişti.
Dünyanın yedi kez küresel iklim değişikliği yaşadığını ve hepsini atlatmayı başardığını kaydeden Lovelock, Buzul Çağı'nın sona ermesiyle dünyanın Afrika kıtası büyüklüğünde bir toprak parçasını kaybettiğini belirtti.
Yazar ayrıca, Çin ve Hindistan gibi kömür enerjisine dayalı olarak sanayileşen ülkelerin, ABD'nin soruna teknolojik bir çözüm getirilebileceği inancını boşa çıkardığını söyledi. Lovelock, mevcut sanayileşme koşullarının devam etmesi halinde yüzyılın ortalarına doğru Çin'in küresel ısınma nedeniyle halkını doyuracak yiyeceği üretemeyeceğini de sözlerine ekledi.
Kaynak (http://www.milliyet.com.tr/2006/12/01/yasam/axyas01.html)
Emre Akkus
04-12-2006, 20:47
Teşekkürler,...
Mine Pakkaner
04-12-2006, 23:40
Küresel Isınma ve İklim değişikliğinin Sebepleri
Sanayi devriminden beribaşta fosil yakıtların yakılması, ormanların yok edilmesi ve çeşitli insan etkinlikleri atmosferdeki karbondioksit, metan, diazotmonoksit gibi sera gazlarının birikimlerini artırmaktadır.
Ayrıca sanayi etkinlikleri, atmosferde daha önce hiç olmayan kloro floro karbon (CFC) gibi kuvvetli sera etkisine sahip gazların atmosfere bırakılmasına yol açmıştır.
Karbondioksit atmosfere fosil yakıtların yakılması (petrol,doğalgaz ve kömür) ve ağaç ve ağaç ürünlerini yakılması ile karışmaktadır.
Atmosferdeki karbondioksit birikimi Sanayi Devrimi öncesine göre %31 artış ile 280 ppm den 20003 yılında 378 ppm e yükselmiştir.
Metan atmosfere oksijensiz ortamda organik maddelerin ayrışması sırasında karışmaktadır.
Günümüzde giderek artan pirinç tarımı ve büyükbaş hayvan yetiştiriciliği bu gazın atmosferdeki birikimini etkilemektedir.
Atmosferdeki metan miktarı Sanayi devrimi öncesine göre %151 artış ile 700 ppb den 2000yılında 1750 ppb e yükselmiştir.
Güçlü bir sera gazı olan Diazotmonooksit özellikle tarımda suni gübre kullanımı sonucu atmosferdeki birikimi hızla artan bir sera gazıdır.
En güçlü sera gazları atmosferde doğal olarak bulunmayan ancak endüstriyel süreçler sonucu atmosfere bırakılan hidroflorokarbonlar (HFC), perflorakarbonlar(PFC) ve sülfür heksaflorid (SF6) dir.
Eski teknoloji ile üretilmiş buzdolapları ve klimalar bu gazların esas kaynağıdır.
Orman Tahribatı
Ormanlar karbondioksiti emer, oksijen üretir, toprağın erozyona uğramasını önler, iklimi yumuşatır,su döngüsüne katkıda bulunur ve birçok bitki ve hayvan türüne zengin bir yaşam olanağı sağlar.
Son 40 yılda 3 milyar hektar orman alanı tahrip edilmiştir.
Her sene yaklaşık 14 milyon hektar tropikal orman yok edilmektedir.
Akdeniz’deki ormanların % 90 ı kesilmiştir.
Brezilya’da 1995-1997 arasında 60 bin kilometrekare orman tahrip edilmiştir.AZALAN ORMANLAR KÜRESEL ISINMA DÖNGÜSÜNÜ DAHA DA HIZLANDIRMAKTADIR.
Kaynak: Küresel Isınma İzmir Çalışma Grubu Broşürü
Mine Pakkaner
06-12-2006, 14:02
İklim Değişikliği Hakkında 10 Gerçek
1. Atmosferdeki karbondioksit oranı son 60 yıldır artıyor ve bugün endüstrileşme öncesinden %35 daha fazla.
2. Hiçbir önlem alınmadıı takdirde atmosferdeki karbondioksit düzeyi 2050 yılında endüstri öncesi dönemin iki katına çıkacak. Karbondioksit düzeyinin iki katına çıkması dünyayı 1.4 ile 5.8 santigrat derecedearasında ısıtacak ve bu insanlık tarihinde görülmüş en büyük ısı değişimi olacak.
3. Sıcaklık ölçüm kayıtlarına göre, tüm dünyada son 150 yıldaki, 20 en sıcak yılın 19 u, 1980 den sonra ve bunların son dördü de son yedi yılda gerçekleşti.
4. Birleşmiş Milletler’ e göre bu yüzyıl içinde deniz seviyesindeki yükselme 88 cm yi bulabilir.
5. 2050 yılına gelindiğinde ortalama sıcaklık artışı 2 santigrat derece geçerse 3 milyar insan susuzluk, 250 milyon insan da sıtma riskiyle karşı karşıya kalacak.
6. Önümüzdeki 10 yıllar içinde, türleri tehlike altında olan memelilerin %25’i, kuşların %12’si küresel ısınma ile yok olabilir.
7. İklim değişikliği bitki ve hayvanların kutuplara ve yüksek yerlere göç etmesine yol açıyor, göç ve çiftleşme zamanlarını değiştiriyor. Son 50 senedir kurbağaların çiftleşmesi, çiçeklerin açması ve kuşların göçü her 10 yılda ortalama 2-3 gün erken başlıyor.
8. Gelişmiş ülkelerde sera gazlarının yaklaşık %67’si fosil yakıt kökenli enerji santrallerinden, % 18’i ulaşımdan kaynaklanıyor.
9. İngiltere Dış İşleri Bakanı Jack Straw, 2010 yılına gelindiğinde her yıl 265 milyar dolarlık küresel ısınma kaynaklı maddi zarar oluşacağını söyledi.
10.Dünya üzerindeki buzulların toplam hacmi 1960’ dan beri 4200 km3 azaldı.
Kaynak: Küresel Isınma İzmir Çalışma Grubu Broşürü
Mine Pakkaner
07-12-2006, 01:57
Aşağıdaki linklerde konumuz ile ilgili çok kısa video ve animasyonlar var.Dili İngilizce, ancak dil bilmeyenler için, sadece izlemek bile bilgilenmeye yetiyor.
Küresel Isınma1 (http://www.eppg.com:8080/ramgen/tlw3/2_global_warming.rm)
KüreselIsınma2 (http://www.mhhe.com/biosci/genbio/tlw3/eBridge/Chp31/animations/ch31/1_global_warming.swf)
Küresel ısınma sonuçları (chttp://eprentice.sdsu.edu/f042/dsimpson/wip/global_warming0001.wmv) ile ilgili bu video ilginizi çekebilir.
Mine Pakkaner
13-12-2006, 00:47
İnekler en büyük çevre düşmanı çıktı!
Ne otomobil, ne uçak, ne de deodorantlar! Son çevre raporuna göre küresel ısınmaya en çok, fazla sera gazı üreten inekler neden oluyor
http://www.milliyet.com.tr/2006/12/12/yasam/resim/axyas01.jpg DIŞ HABERLER SERVİSİ
Büyükbaş çiftlik hayvanların en büyük çevre düşmanı olduğu açıklandı. Birleşmiş Milletler'e bağlı Gıda ve Tarım Örgütü'nün (FAO) hazırladığı 400 sayfalık rapora göre, büyükbaş hayvanlar, iklime, ormanlara, içme suyuna ve vahşi doğa yaşamına büyük zarar veriyor. Küçükbaş hayvan, tavuk, domuz ve keçilerin de çevreye benzer zararlar verdiği belirtilen raporda, bu konuda en çok suçlanması gereken canlıların dünyada yaşayan 1.5 milyar sığır olduğunu açıklandı.
Çevreye zararlı 100 gaz!
Rapora göre, küresel ısınmaya neden olan sera gazlarının yüzde 18'i büyükbaş hayvanlardan çıkıyor. Büyükbaş hayvanlar, dünyayı karbondioksitten 20 kat daha hızlı şekilde "ısıtan" metan gazının da yüzde 9'unu üretiyor!
Büyükbaş hayvanların "çevre günahları", küresel ısınmayla da sınırlı kalmıyor. Havayı kirleten türde, 100'ün üzerinde farklı gaz salan sığırlar, dünya çapında ormanlık alanların yok olmasıyla da suçlanıyor.
Gübre üretmek, eti işlemek ve nakletmek için yakılan mazot da, sera gazlarından en bilineni olan karbondioksitin atmosfere toplam salınımının yüzde 9'una neden oluyor.
Kaynak (http://www.milliyet.com.tr/2006/12/12/yasam/axyas01.html)
Mine Pakkaner
14-12-2006, 00:23
http://www.sabah.com.tr/2006/12/13/im//D24E7A4BC5ACDE4EB4D19694b.jpg
http://img.sabah.com.tr/i/1_pix_beyaz.gif http://img.sabah.com.tr/i/1_pix_beyaz.gif
Dünyanın dengesi bozuldu
Alpler'de kayak merkezleri müşteri çekebilmek için yapay kar yöntemine başvurur, Moskova'da papatyalar çiçek açarken, mevsim
normallerinin çok üzerindeki ılıman hava Noel alışverişini olumsuz etkiliyor.
Danimarka'da kelebekler uçuyor, Kuzey ülkelerinde kar altında olması gereken bazı golf sahaları yeniden açılıyor ve çiftçilerin önemli bölümü mahsul erken alınacak ve ürün donacak diye endişe duyuyor.
Bir tarihçi, Avrupa'nın son 500 yılın en sıcak sonbaharını yaşadığını söylerken, kimi uzmanlar, bunun doğal bir durum olduğunu, ancak birçoğu da insanoğlunun kullandığı fosil yakıtların neden olduğu sera etkisine yol açan gazlarla bir ilgisi bulunduğunu düşünüyor.
Rusya'da
rekor aralık sıcaklıkları ayıları kış uykusuna yatmaktan alıkoyuyor, başkent Moskova'da papatya ve mor menekşelerin çiçek açtığı görülüyor. Kar ve buz altında olması gereken Moskova'da 7 Aralıkta hava sıcaklığı 7,7 derece ölçülmüştü.Avrupa'da ılıman hava Noel satışlarını da etkiliyor.
Beyaz bir Noel bekleyen tüketiciler, Noel alışverişi için henüz harekete geçmezken, Almanya'da perakendeciler derneği (HDE), sıcak havada Noel ruhu bulunmadığından Noel alışverişinin de yapılmadığına dikkat çekiyor.
Hollanda meteoroloji kurumu (KNMI) da 2006'nın son 300 yılın en sıcak yılı olduğunu ve bilim insanlarının küresel ısınmayla bağlantılı olarak sel baskını, kuraklık ve denizlerin yükselmesi gibi tehlikelerin artabileceği uyarısında bulunduklarını belirtiyor.
Macaristan'da çiftçiler, şaşkına dönen bitkilerin ve mahsulün soğuklarda donmasından endişe ediyor, Almanya'da astım hastaları polenlerden şikayet ediyor ve İsveç'te de görülmemiş aralık selleri dikkati çekiyor.
Nature dergisi de 2006 güzünün Kristof Kolomb Atlas Okyanusu'nu geçtiği zamandan bu yana en sıcak mevsim ve ortalamalardan 2 derece yüksek olduğunu belirtiyor.
Kaynak (http://www.sabah.com.tr/dun100.html)
Mine Pakkaner
15-12-2006, 00:17
Yakın zaman sonra kış turizmi diye birşey kalmayacak anlaşılan... İleride kar sadece masallarda anlatılıp eski filmlerde izlenecek.
-----------------------------------------
Küresel ısınma sezonu açtırmadı
Küresel ısınma yüzünden kar yağmayınca kış turizm merkezlerinin birçoğu sezonu açamadı. Turizmcilerin kulağı Meteoroloji'den gelecek kar müjdesinde!
http://www.milliyet.com.tr/2006/12/14/guncel/resim/axgun01.jpg DOĞAN HABER AJANSI
Küresel ısınma nedeniyle yeterli kar yağışı olmaması kayak merkezlerindeki işletmecileri de zor durumda bıraktı. Kış turizm merkezlerinden hiçbirinde kayak yapılamazken birçoğu da sezonu açamadı. Kar sıkıntısına rağmen işletmelerin Kurban Bayramı ve yılbaşı rezervasyonları büyük oranda doldu.
KARTALKAYA-BOLU: Köroğlu Dağları'nın zirvesindeki 2 bin rakımlı Kartalkaya Kayak Merkezi'nde kar kalınlığı düne kadar 10 santimetrenin üzerine çıkmayınca kayak sezonu açılamadı. Kar kalınlığı dün başlayan yağışla birlikte 15 santimetreye ulaşırken işletmecileri umutlandırdı. Personel de kartopu oynayarak karın keyfini çıkardı. Otellerin yılbaşı rezervasyonlarındaki doluluk oranı yüzde 30 ile yüzde 50 arasında değişirken 15 Aralık ve 20 Aralık'ta sezonu açmaya çalışan işletmeciler kar yağışının süreceği beklentisiyle büyük sevinç yaşadı.
PALANDÖKEN-ERZURUM: Kış turizminin gözde kayak merkezlerinden Palandöken'de hiç kar olmamasına rağmen yılbaşı rezervasyonlarıyla doluluk oranı yüzde 100'e ulaştı. Beş yıldızlı Polat Renaissance, Dedeman ve Palan Oteli genel müdürleri, yeni rezervasyon başvuruları almadıklarını bildirdi. Kayak için yeterli karın olmadığını belirten işletmecilere, sevindirici haber Meteoroloji'den geldi. Meteoroloji Bölge Müdürlüğü uzmanları, önümüzdeki günlerde bölgede yoğun kar yağışı beklendiğini bildirdi.
SARIKAMIŞ-KARS: Sarıkamış ilçe merkezinin güneydoğusundaki 2 bin 634 metre yükseklikte kayak merkezinde de kayak yapacak kadar kar yağmadı. Çamlar arasında toplam 12 kilometreyi bulan beş etaplı piste sahip Cıbıltepe Kayak Merkezi'ndeki işletmeciler odaların aylar öncesinde tutulduğunu, yılbaşına doğru kayak için yeterli kar yağışı beklediklerini söyledi. Kar-Sar-Tur Genel Müdürü Sacit Özbey, bölgeye mevsimin bu günlerinde kar yağmamasının 10-15 yılda bir görüldüğünü belirterek, "Yüksek kesimlerde 5-10 santimetre kar var. Sabırsızlıkla kar yağmasını bekliyoruz" dedi.
ERCİYES-KAYSERİ: Geçen yıl kayak sezonunun kasım ayı ortalarında açıldığı Erciyes Kış Sporları ve Turizm Merkezi´nde kar olmaması nedeniyle otellerden bazıları kapılarını açamadı. İşletmeciler, önümüzdeki hafta içinde kar yağması halinde her şeyin değişeceğini düşünüyor ve sürekli Meteoroloji'den müjdeli haber bekliyor.
ILGAZ- ÇANKIRI: Çankırı'nın Ilgaz ilçesinde bulunan bazı tesislerde bayram ve yılbaşı rezervasyonları doldu, bazılarında da yüzde 40'ı geçti. Ancak kayak pistinde 20 santimi geçmeyen Ilgaz'daki işletmeciler, 15 Aralık´dan itibaren kar yağışı beklentisine girdi. Kayak yapılabilmesi için kar kalınlığının en az 50 santimetre olması gerekiyor.
KARTEPE- KOCAELİ: İstanbul'a en yakın merkezlerden 1850 metre rakımlı Kartepe Kış Sporları Kayak Merkezi'nde de şu anda kar yağışı olmadı. Buna rağmen 1000 yatak bulunan tesislerin, yılbaşı ve bayram tatili rezervasyonları büyük oranda doldu. Geçen yıl aynı tarihte kayak yapılabilen Kartepe'de, kayak yapmaya yeterli kar yağışı ancak yeni yılın ilk haftasından sonra bekleniyor.
Uludağ'da kar 1 santimetre
ULUDAĞ-BURSA: Uludağ'da bir süre önce kalınlığı 20 santimetreye ulaşan kar sıcakların etkisiyle eridi. İki gün önce etkili yağışın ardından da kar kalınlığı 1 santimetre olarak ölçüldü. Geçen yılbaşında kar kalınlığının 1 metreyi bulduğu Uludağ'da, yağış beklendiği, ancak kayak yapmaya yetmeyeceği belirtildi. Yılbaşı ve bayramın aynı tarihlere gelmesi nedeniyle paket programlar hazırlayan otel yöneticileri, rezervasyon oranının yüzde 40'larda olduğunu kaydetti.
Kaynak (http://www.milliyet.com.tr/2006/12/14/guncel/axgun01.html)
Devasa buzul koptu. (http://video.milliyet.com.tr/default.asp?kanal=1&id=2188&tarih=2006/12/30&get=30.12.2006) Kanal D'de yayınlanan haber.
Mahmut Leventoğlu
01-01-2007, 10:20
Acı göl kurudu,Beyşehir,Akşehir,Eber cançekişiyor.Seyfe aynı durumda. Seydişehir le Bozkır arasındaki Suğla gölü kurudu. Sultansazlığı kurudu. Tuz gölüne Konyanın bütün atıkları dökülüyor. Ve diğerleri ..... Hala bu ülkenin doğru düzgün bir SU politikası yok.
Çukurova kurudu,çiftçi yağmur duasına çıktı
Türkiye'nin en verimli tarım arazileri aylardır susuz
Çukurova'nın hemen hemen her köyünde topluca yağmur duasına çıkanları görmek mümkün. Çünkü kasım ayının ilk haftasından bu yana, bereketli topraklar yağmura hasret.
Yağmur yağması dileğiyle kurban kesimi için, yatırlar tercih ediliyor. Ovadaki yedi yatır, köylülerin uğrak yeri haline geldi. Orada kesilen kurbanın makbul olduğu düşünülüyor.
Yağmur duaları köyden köye, kuzeyden güneye değişiyor. En sık başvurulan yöntem ise ceketleri ters giyip, ellerle olmayan bulutları gayrete getirmek.
Ziyaret ve dualar, kurulan kazanda pişirilen kurban etiyle çekilen ziyafetle son buluyor. Ancak kimilerine göre hala eksik var. Duaların kabulü için bazı şartlar tam anlamıyla yerine getirilmemiş.
Bölge halkının bir kısmı geçtiğimiz günlerde Meteoroloji'den gelen "Bir süre daha
yağmur yok" açıklamasını, duanın eksik yapıldığına bağlıyor.
Ama son çare olarak yağmur duasını görenler tecrübeyle konuşuyor ve yağmurun yağacağına inanıyor.
http://www.haberglobal.com/detay.asp?hid=1719
Bir trajikomik hikaye daha.
Ormanlar, gerek atmosfere bırakılan sera gazı yayılımlarının azaltılmasında, gerekse atmosferden sera gazı emme yoluyla 'karbon yutağı' oluşturulmasında önemli roller oynamaktadır. Nitekim tortul kayaçlar dışında, karalarda tutulan karbonun yaklaşık % 67'si orman ekosistemlerinde depolanmış durumdadır. Bitki örtüsü tarafından tutulan karbonun % 75'i de ormanlarda depolanmıştır. Ayrıca, çok uzun ömürlü odun ürünleri (ahşap binalar, mobilya vb.) çürüyüp yanmadıkları sürece karbon depoları olarak kalmaktadır.
Bilindiği gibi fotosentez esnasında, atmosferden alınan karbondioksit, karbon ve oksijen moleküllerine ayrılır; sonra karbon, karbonhidratların meydana getirilmesinde kullanılıp kök, gövde, dallar ve yapraklarda depolanırken, oksijen atmosfere bırakılır. Böylece sera gazlarından en önemlisi olan karbondioksit miktarının, atmosferde belli bir dengede tutulması sağlanır. Bunu, sessiz sedasız, hiçbir gürültü çıkarmadan işleyen ve tek bir atık oluşturmayan dev bir fabrikaya benzetebiliriz.
Öyle bir fabrika ki, zararlı maddeleri faydalı hale dönüştürüyor. Böylesine faydalı bir fabrikanın veya kaynağın kıymetinin bilindiğini ve korunduğunu söyleyemiyoruz. Günümüzde 3,87 milyar hektar bir alana sahip olan ormanlar, karaların yaklaşık % 30'unu kaplamasına rağmen, 1990-2000 yılları arasında bütün dünyada, yılda ortalama 9,4 milyon hektar orman alanı ortadan kaldırılmıştır. Yani, aynı dönemde, dünya orman alanında, % 2'lik bir azalma meydana gelmiştir. Bu olumsuz gelişmeler sonucunda, bitki örtüsü, toprak ve organik maddelerin karbon dengeleri bozulduğundan, insanoğluna rahmet vesilesi olarak verilen ormanlar, suiistimalimiz yüzünden bir karbondioksit ve felaket kaynağı haline gelmektedir.
Orman eko-sistemleri, odunsu canlı kitlelerin her yıl artması ve dökülen yaprakların toprak karbon deposuna katılmasıyla karbon tutmaktadır. Ağaçlar dikildiklerinde, her yıl emdikleri karbondioksitin büyük bir kısmı, gelişen bitki biyokitlesine gitmektedir. Bu durum, ağacın gelişmesinin ilk 30-40 yıllık döneminde yüksek oranda karbon tutulmasına sebep olmaktadır. Orman eko-sistemi olgunlaştıkça, toprağın organik madde miktarı ve ekosistemdeki toplam solunum (karbondioksit emilmesi) artmaktadır. Eko-sistem tamamıyla olgun hale geldiğinde ise, artık bir karbondioksit yutağı özelliği taşımamaktadır.
Bu durumda, atmosferden alınan karbon miktarı, ağaçların biyo-kitlelerinden geri verilene ve toprakta tutulan karbona eşit olmaktadır. Ağaçların olgunluğa ulaşma yaşları, ağaç türü ve iklim bölgelerine göre değişmektedir. Ancak, karbon tutulmasının çok büyük bölümü ilk 60-100 yıl içerisinde gerçekleşmektedir.
İyi gelişmiş, 100 yaşındaki bir kayın ağacının, fotosentez için 40 milyon m3 havayı yapraklarıyla emerek, bu hava içerisindeki 1200 m3 karbondioksiti, 6 ton karbon olarak bağladığı da araştırmalarla belirlenmiştir.
Ormanlar, bir ağaç topluluğu olmanın yanı sıra, binlerce yılda yaratılmış toprağıyla, içinde barındırdığı milyonlarca bitki, hayvan ve mikroorganizmayla ve bunların karşılıklı münasebetleriyle bir çevre sistemi ve yaşama birliğidir. İnsan eliyle yok edilen bu sistemin tekrar insan eliyle geri getirilmesi son derece güçtür. Binlerce yıldır, fotosentez, bitki ve topraktaki canlılık faaliyetlerine bağlı olan solunumla, karadaki biyosferle atmosfer arasında sürekli ve dengeli bir karbon akışında hayatî hizmet gören ormanlar, dünyanın akciğerleridir.
Bütün bu bilgilerin ışığı altında, insanlara düşen görev; dünya üzerindeki bitki örtüsünü korumak, orman arazisi göründüğü halde çıplak olan sahaları ağaçlandırmak, mevcut ormanlar üzerindeki insan baskısını azaltmak ve tahrip edilen orman alanlarını ıslah etmek olmalıdır.
Hayatın devamlılığı için devr-i daimler şeklinde yaratılan oksijen, azot, su buharı ve karbondioksit hazinelerinin insanın hırsıyla bozulması tekrar insana pahalı bir maliyetle dönüyor. Bunda doğrudan vebali olmayan milyarlarca insan da zarar görüyor.
Daha az tüketimin yapıldığı, dolayısıyla daha az maddenin üretildiği daha sade ve mütevazı bir hayatla bu hassas dengeler eski halini alabilir.
Küresel Isınma ve Ormanlar / Ahmet TARIK
Kaynak (http://www.fesih.com)
Küresel İklim Değişimi ve Türkiye Bildiğiniz Havaların Sonu
Mikdat Kadıoğlu
Güncel Yayıncılık
Drama Yayınları
Dünya halkları açlıkla, savaşla, ekonomik krizle, yolsuzluk ve adaletsizlikle başa çıkmaya çalışırken; soyunu tehdit eden bir başka olayla, "küresel ısınma"yla karşı karşıya kladı, bırakıldı...
Daha fazla para ve güç kazanma hırsıyla Dünya'nın bütün doğal kaynakları acımasızca tüketildi... Türkiye gibi ülkelerde ise bu iki unsura bir de plansız ve yanlış uygulamalar eklendi... Doğa da büyük bir intikam hazırlığı içerisinde... Haklı olarak...
Bu tehdidi algılayan bir avuç insandan biri de Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu... Kadıoğlu'nun yıllardır dikkat çektiği gibi "küresel ısınma kapımıza" ve tüm insalığı tehdit ediyor. Acaba nasıl ediyor ve bugünlere nasıl gelindi? Türkiye'yi etkisi altına aldığını kimi zaman kişisel tanıklığımızla kimi zaman da çeşitli kaynaklardan öğrendiğimiz "küresel ısınma" gerçeğiyle nasıl baş edebiliriz? Hangi önlemler alınabilir? Daha da önemlisi tarımdan salgın hastalıklara Türkiye'yi nasıl bir gelecek bekliyor?
Bilim insanı kimliğini tavizsiz taşıyan Mikdat Kadıoğlu bu kitabında "küresel ısınma ve iklim değişiminin" gerçeklerine dikkat çekerken, hava ve iklim olaylarıyla ilgili yanlış bilinen birçok olguya da açıklık getiriyor.
Yeryüzünün Acısı
Hubert Reeves
Yapı Kredi Yayınları
Binlerce yıl önce Mısır'da, iklim değişikliklerinin yol açtığı büyük bir kıtlık ve yoksulluğun yaşandığı tespit edildi.
Bu dönemde büyük medeniyetler yerle bir olurken; İnsanlar, yaşanan kıtlık ve açlıktan, çocuklarını yiyecek duruma geldiler!
İklimlerde meydana gelen ani değişiklikler, tıpkı doğal afetlerdeki gibi tüm canlıların ve insanların yok oluşuna neden olabilmektedir...
Bilim adamlarının, gelecekte dünyamız için kaçınılmaz olarak, ortaya koyduğu bir gerçek var:
Küresel Isınma ve iklim değişiklikleri...
Gezegenimizin hali hazırdaki durumu, dünyayı artık geri dönülmez bir yola sürüklemiştir.
Elli yıl sonra, bazı ülkelerin sular altında kalarak haritadan silineceği tahmin ediliyor...
Yeryüzünde kuraklığın artacağı, sınırların su savaşlarıyla şekilleneceği hesap ediliyor...
Belki de dünyamız, geçmişte olduğu gibi açlık ve sefalet, uraklık ve dondurucu soğuklarla mücadele edecek!
Nil'de Ölüm, Küresel Isınma
Köksal Pabuçcu
Nesil Yayınları
İnsanoğlu üzerinde yaşadığı yaşlı gezegenle uyumlu ve sevgi dolu bir ilişki içerisinde değil ne yazık ki. Yeryüzünün sayısız nimetinden yararlanıp diğer bütün canlılarla bir arada sorunsuzca yaşamak varken, doludizgin dramatik bir sona ilerliyoruz.
Küresel ısınma, doğal kaynakların tükenmesi, sivil sanayi ve savaş sanayisi nedeniyle sularda ve topraklarda meydana gelen kirlenme, zenginliklerin dengesiz dağılımı, beslenme sorunları ve birçok türün yokoluşu, cehennemi bir görüntü çıkarıyor ortaya.
Saygın bilim adamı Hubert Reeves, Frédéric Lenoir'ın sorularına verdiği cevaplarla, en son bilimsel verilere dayanarak, insanlığın ve gezegenimizin karşı karşıya olduğu tehlikeleri teker teker ele alıyor. Hemen ciddi önlemler alınmazsa insanlığın geleceğinin hiç de parlak olmadığını somut biçimde ortaya koyuyor.
Hubert Reeves yaşamın sürebilmesi için hepimizi harekete geçmeye çağırıyor.
Küresel Isınma Fetişizmi
Yusuf Şahin
Seçkin Yayıncılık
Bu çalışmanın temel varsayımı şudur: Küresel ısınma, çevreyle ilişkili pek çok sorunun kaynağı olarak görülmekte ve bu yüzden, bu alandaki devlet müdahalesinin meşrulaştırılmasının bir aracı olarak işlev görmektedir/görecektir.
Bu kitabın, küresel ısınma üzerine yapılan tartışmalarda biraz farklı bir bakış açısına sahip olması bakımından, önemli bir boşluğu dolduracağı, hiç değilse, aynı şeyleri tekrarlamak yerine konuyla ilgili bilgilerimizi yeniden sorgulamayı mümkün kılacağı kanaatindeyiz. Burada, sadece, liberal bir perspektiften, bir çevre politikasının nasıl meşrulaştırılabileceğine; buradan hareketle, liberal birisinin, Kyoto Protokolü'nü nasıl değerlendirebileceğine, ülkesinin küresel ısınmayla mücadelede nasıl bir yol izleyebileceğine dair değerlendirmeleri yer almaktadır.
Kitapta Yer Alan Önemli Konu Başlıkları
Nasıl Bir Küresel Çevre Politikası? Çözüm Köklerdedir
Küresel Isınmanın Sebebine İlişkin Mülahazalar
Küresel Isınmanın Halihazırdaki Durumu Üzerine İki Farklı Senaryo ve Bu Senaryolardan Yarar Sağlayanlar
KP ve Türkiye
SESSİZ TEHLİKE
MICHAEL CRICHTON
Altın Kitaplar
Z. HEYZEN ATEŞ / Radikal (http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=ktp&haberno=5529)
Michael Crichton, aslında Harvard Üniversite'sinde Tıp Fakültesi mezunu, Cambridge Üniveristesi'nde eğitmenlik kariyeri olan, 1968 yılından beriyse tıpla değil, yazarlıkla uğraşan ve bu işi de herkese taş çıkartacak kadar başarılı bir biçimde yapan bir Amerikalı. Kırk yıla sığdırılmış yirmi kitap, sekiz dizi, yapımcı olarak imza attığı yedi, senarist olarak imza attığı on iki film, sinema, televizyon ve edebiyat dalında alınmış yirmiden fazla ödül... ABD'de her kitabı 'best seller' listelerine giriyor, Hollywood onun senaryolarını kapışıyor ve hatta elinin değdiği film ve dizilerin, tv projelerinin başarısız olmalarına imkânsız gözüyle bakılıyor.
Felaketler sinsilesi
Crichton'ın kullanmaktan hoşlandığı konular arasında 'varsayımsal' felaketlerin özel bir yer tuttuğunu söyleyebiliriz. Kısaca, bilimde henüz ulaşılmamış gelişmelerin elde edilmeleri halinde ortaya çıkabilecek tekno-felaket teorileri. Bunun en bilinen örneğini söylediğim zaman ne kastettiğimi hemen anlayacaksınız: Bir dinozor dna'sından dinozorları klonlamayı başarırsak ne olur? Evet 'Jurasik Park'tan bahsediyorum. Crichton onun da mucidi Spielberg'le beraber. Zihin kontrolünün tehlikelerini ele aldığı ve George Segall'ın başrolü oynadığı 'Terminal Man' ya da Dustin Hoffman ve Sharon Stone'lu 'Küre' filminde ele aldığı 'Uzaylılarla ilk temas gerçekleşirse ne olur?' sorunsalı yine Crichton imzalı felaket teorileri arasında en popüler olanlardan.
Bu yazının konusu olan Sessiz Tehlike'de yine bir felaket/komplo teorisini içeriyor. Nicholas Drake yönetimindeki Ulusal Çevre Kaynakları Fonu'nu (NERF) destekleyen George Morton isimli zengin bir adamın avukatı olarak çalışan Evans'ın yaptığı araştırma ve kendini NERF'e ekonomik destek sağlamak amaçlı bir komplonun ortasında bulması; çevre koruma örgütlerinin kendilerini finanse etmek adına attıkları politik ve bilimsel açıdan spekülatif adımlar romanın eksenini oluşturuyor. Bu romanı okuduktan sonra Crichton'ın, dipnotlarla ve bilimsel belgelerle desteklediği görüşünü kabul edecek okuyucuların bir daha hiçbir çevre örgütüne sıcak bakabileceklerini zannetmiyorum.
Michael Crichton, küresel ısınma konusundaki karşı tepkisi, küresel ısınmaya karşı cephe oluşturan kurum kuruluş, hükümet ve sosyal örgütleri bir dönemin genetik ayrımcılığını destekleyen, ırkçılığa zemin hazırlayan hareketiyle aynı kefeye koyduğunu belirttiği konuşmalarıyla ortalığı hareketlendirmişti.
Bilimsel kaynaklara dayanan roman
Crichton bu sefer de küresel ısınma konusunda hepimizin kandırıldığı, çevreyle ilgili konularda manipule edildiğimiz ve işlerin aslının küresel bir komplo olduğu yolundaki teorisiyle kuyuya bir taş daha atıyor. Korkunun insanlar üzerinde Demokles'in kılıcı misali sallandırıldığını ve bu korkuyor olma halinden yararlanılarak hükümetler ve özel gruplar tarafından rahatça yönlendirildiklerini söylüyor yazar. 2005 yılından beri de basın toplantıları düzenleyip, küresel ısınmayla ilgili olarak sivil toplum örgütlerinin işi çok abarttıkları, dünyada bundan çok daha acil ilgi gerektiren sorunlar olduğu ve de 'Sanayi Devrimi sırasında dünya genelindeki ısı artışı son on yılda olduğundan çok daha yüksek oranda olduğu için', son yıllarda yaşanan ısı değişikliklerinin dünya için alışılmadık olmadığı yolunda açıklamalar yapıyor.
Sessiz Tehlike'de roman karakterleri arasında geçen tartışmalar çoğunlukla bilimsel kaynaklardan alınan dipnotlarla desteklenmiş yani bu kitap kurgu kısmını bir tarafa bırakırsak ciddi araştırmalara dayanıyor, küresel ısınma, buzulların erimesi, nehirlerin kirlenmeleri gibi konularda kullanılan veriler uydurma değil. Seçimler ve politik grupların bu baskı unsurunu kullanmaları yolundaki teorilere gelince, bunlarla ilgili dipnotlar da var, neye inanacağınız elbette size kalmış. Crichton'ın inanmamızı istediği 'Sessiz Tehlike' aslında ne? Çevre örgütlerinin ve hükümetlerin milyonlarca insanın ölümüne yol açacak felaketler planladıkları değil elbette ama 'olmayan bir çevre felaketi'ni teorize edip abartarak, reklam panoları ve panellere taşıyarak aslında politik bir kampanya yürütüyor olmaları.
(http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=ktp&haberno=5529)
Ölümcül Sıcak : Küresel Adalet ve Küresel Isınma
Tom Athanasiou, Paul Baer
Çevirmen:
Ali K. Saysel
Bgst yayınları
Küresel iklim değişimi, içinde bulunduğumuz yüzyılın en çetin ekoloji sorunlarından birisi. Modern endüstriyel ekonominin can damarı olan fosil yakıtların tüketilmesi sonucu atmosfere salınan seragazları birikerek iklim değişimine neden oluyor. Aşırı iklim olayları daha şimdiden geniş insan topluluklarını etkilemeye başladı. Yakın geleceğe dair bilimsel tahminler deniz seviyelerinin yükseleceğini, aşırı sıcak ve soğukların yaşanacağını, sel, tayfun ve kuraklıkların sıklaşacağını öngörüyor. Yaklaşan ekolojik çöküşü engelleyebilmek için küresel seragazı üretiminde acilen ve ciddi boyutlarda indirime gidilmesi gerekiyor.
Birbiriyle kıyasıya rekabet eden ulus devletlerin, ABD güdümündeki uluslar arası siyasetin, zengin-yoksul ve kuzey-güney bölünmesinin egemen olduğu bir dünyada bu görevi yerine getirebilecek miyiz? Küresel iklim sorunu küresel adalet sorunundan ayrı düşünülebilir mi?
Ölümcül sıcak, küresel atmosferi paylaşmanın hakkaniyetli yollarını bulmadığımız müddetçe, zengin ve yoksul dünya arasında kalıcı ve uygulanabilir bir uzlaşmanın tesis edilemeyeceğini ve nihayetinde iklim koruma mücadelesinin başarısızlığa uğrayacağını savunuyor.
AKINTIYA KÜREK
Ömer Madra
Parantez yayınları
21. yüzyılın en temel meselesi, insanlar (ve bütün canlılar) ile onların yaşadığı ortam, yani çevre arasındaki ilişki olacağa benzer. Daha doğrusu, canlılarla çevre arasında adamakıllı bozulmaya yüz tutan dengenin nasıl düzeltilebileceği meselesi. Çevre meselesine ilişkin en temel gerçeklik ise, fiziki dünyanın değişme hızı ile insan toplumunun bu değişmeye gösterdiği tepkinin yavaşlığı arasındaki keskin zıtlık.
İklim değişmesi üzerine çalışan uluslararası bilim insanlarının bundan dört ay önce yayınladıkları iki önemli rapordaki rakam ve grafikler bu zıtlığı hayli net biçimde ortaya ortaya koyuyor: Atmosferdeki karbondioksit (CO2) oranı, endüstri devriminin başladığı kabul edilen 1750 yılından bu yana %31 oranında artmış. Dahası, bugün havamızdaki CO2 oranı, büyük olasılıkla son 20 milyon yılda ulaşılan en yüksek seviye.
Dahası, günümüzdeki CO2 artışı, son 20,000 yıldan, yani son Buzul çağından bu yana görülmemiş bir hıza ulaşmış! "Sokaktaki adam" bile, bu büyük değişimin insanın fosil yakıt tüketen yaşama tarzından kaynaklandığını gösteren bilimsel kanıtları görebilir artık. Yeni raporlarda karbondioksit, metan ve nitratoksit gazları ile bacalardan fışkıran sülfür aerosollerinin atmosferdeki yoğunluğunu gösteren grafiklere şöyle bir göz atmak yeterli: Bu dört gazın atmosferdeki konsantrasyonu 1700'lerin sonlarına kadar yatay bir çizgi ile gösterilirken, 2000'e doğru neredeyse dimdik bir düşey çizgiye dönüşüyor.
Bu dehşetengiz dört grafik çizginin tek bir makul açıklaması var: Sebep aynı: Fosil yakıtların tüketilmesi. Gazlar, güneş ışınlarından gelen sıcaklığın atmosferden çıkmasına izin vermiyorlar, bir camekân gibi atmosfere hapsediyorlar onu. İşte size "sera etkisi". Yani, küresel ısınma.
Küresel ısınmaya bağlı olarak meydana gelen bir yığın aşırı iklim değişikliğinin yalnız kanıtlarını değil, belirtilerini de gözle görebilecek hale geldik, sıradan insanlar olarak: Suudi Arabistan'da geçen ay ortalama 50 derece sıcaklık hüküm sürerken, dağlık bölgede ilk kez lapa lapa kar yağdı, karayolları kapandı, 75 kişi yaralandı. Çin'de sadece 40 dakika yağan bir şiddetli yağmur sonucunda 16 kişi öldü, 30 kişi kayboldu, yüzbinlerce insan sel felaketzedesi oldu. Antakya'da bölge tarihinin en büyük sel felaketi trilyonlarca liralık maddi zarar yarattı, üç-dört gün önce Kocaeli'ne 10 - 15 dakika süreyle düşen şiddetlice bir yağmur, orada 1932'den beri görülen en büyük felakete yol açtı...
Dört bir yanı saran seller, dört bir yanı kasıp kavuran kuraklıklar, dev orman yangınları, eriyen kutuplar, kaybolup giden buzullar, yükselen okyanuslar, kaybolup giden türler, ağararak ölüp giden mercan kayalıkları, okyanus akıntılarının kesilmesi ile yeniden girilecek bir buzul çağı ihtimali, ve yeniden yaşanabilecek Nuh tufanları...
Her gün usandırıcı bir hızla artarak gözlerimizin önünden geçip giden bu haberler, raporlar, sivil kuruluşların çağrıları ve karanlık tahminler insan toplumları için bir değişim talebine yol açmıyor ama.
Asıl değişimin enerjide olduğu düşünülüyor çünkü. Daha iyi bir hayat yaşamak, daha kaliteli şeyleri daha çok tüketmek üzerine kurulu bir düşünce tarzı egemen. O yüzden de küresel ısınma konusunda herhangi bir tedbir almaktan çok, ekonomik ilerlemeye konsantre olmuş durumdayız. Bill McKibben'ın yazdığı gibi: "Bir anlamda, fiziki dünya, ekonomi dünyası kadar gerçekmiş gibi gelmiyor bize: Ekonomiyi kucaklayıp mıncıklıyoruz, siyasilerimiz ekonominin daha da büyümesini hızlandırmak için elden gelen tüm kararları alıyor. 'Fosil yakıtlara bağımlılığımız, ekonomimize zarar verir," dedi mi biri, iş oracıkta bitiyor. Ama, biri 'Fosil yakıt bağımlılığı, gezegenimizi mahfediyor,' dediğinde, bu saçma sapan bir laf gibi görünüyor. Yani, dünyanın kendisi soyut, ekonomi ise somut gerçekliğe dönüşmüş durumda."
İşte bu yüzden de, çokuluslu dev petrol şirketleri fosil yakıtlardan kaynaklanan küresel ısınmayı yok saymak için milyonlarca dolar harcıyor; dev petrol şirketlerinin has "adamı" Bush da enerji sıkıntısını ve ekonomiyi tek gerçek kabul edip, gülünç denecek kadar sulandırılmış olan ve sera gazı salımlarını kısıtlamayan ülkelere yaptırımı olmayan Kyoto Protokolü'nü bile toptan reddiyor. O, dünyadaki son bakir alanları ve deniz diplerini petrol araştırmaları için kullanmayı planlıyor. ABD'den küresel ısınmayı önlemek için dünyanın yörüngesini değiştirmek gibi öneriler ciddi ciddi geliyor da, araba sayısını azaltıp daha küçük taşıtlara geçmek ya da alternatif enerji aramak gibi öneriler, gayri ciddi bulunmak bir yana, neredeyse "zındıklık" sayılıyor.
Öte yandan, bütün bu acaip durumun tek sorumlusu olarak çokuluslu şirketleri ya da dünyanın tek süpergücü ABD yönetimini suçlamanın ise pek bir anlamı olmadığını söylemek de gerekiyor. Durmadan tüketen, daha çok tüketen, gelişmek, büyümek isteyen insana hizmet ediyor onlar, eninde sonunda.
Ne yani? Dünyanın suyu ısınıyor diye o benzin yutan ciplerimizden, klimalarımızdan, merkezi ısınma sistemlerimizden, TIR dolu otoyollarımızdan ve alışveriş furyalarımızdan mı vazgeçelim?
Saf ticari hayatın o kısacık görüşlü kazanç hırsını bırakıp dayanışma ve bireysel özsaygıyı koyalım onların yerine?
Yok canım, bizden sonra tufan!
(Akıntıya Kürek'ten)
İklimin Efendileri
Tim Flannery
Klan Yayınları
En nihayetinde, günümüz dünyasında hepimizin yüz yüze olduğu en önemli sorun ile ilgili açık ve net bir çalışma. Eğer şu ana kadar Tim Flannery’nin etkileyici yazılarına bağımlı hale gelmediyseniz, bu kitapla onu keşfedebilirsiniz: Bu eser kesinlikle, şu ana kadar yazılmış en iyi kitap!
”JARED DIAMOND
“Bu, inanılmaz bir kitap: heyecan verici, şiirsel, tutkulu ve çok geç olmadan harekete geçmek için hepimizin bilmesi gereken bilgilerle dolu.
”REDMOND O’HANLON
İklim değişikliği ne anlama geliyor?
Küresel ısınma hayatlarımızı nasıl etkileyecek?
Yıkıcı fırtınaların ve daha sık yaşanan kuraklıkların nedeni küresel ısınma mı?
Peki ya bütün bunları durdurmanın bir yolu var mı?
Tim Flannery, bu kaçınılmaz ve acil küresel felaketin herkes tarafından bilinmesini sağlayacak bir şekilde, net ve açıklayıcı bir dille küresel iklim değişikliğini tüm boyutlarıyla anlatmaktadır. İklimin milyonlarca yıllık tarihini mükemmel bir öykücü ustalığıyla anlatarak, yüz yüze olduğumuz durumu daha net bir şekilde tahmin edebilmemizi sağlamaktadır. Fosil yakıtlar tüketerek, her geçen gün atmosferimizdeki sera etkisini artırıyor ve yerküremizi daha sıcak bir hale getiriyoruz.
Her ulus bu durumdan farklı şekillerde etkilense de hepimizin ortak olarak deneyimlediğimiz bir şey var: artık iklimin efendileri bizleriz ve yarattığımız yeni iklim koşulları tüm medeniyetimizin bugününü ve yakın geleceğini tehdit ediyor.
Tim Flannery bize, bu sorunla başa çıkabilmek için hepimizin yapabileceği şeyler olduğunu anlatıyor. İklim değişikliğini engellemek için neler yapabileceğinizi öğrenince çok şaşıracaksınız. İklimin Efendileri, hayatınızı değiştirecek!
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü yayınları...
http://www.meteor.gov.tr/2006/bilgi/bilgi-bilgiedinme.aspx?subPg=D
Ya son kitabı 2002 de bastılar, ya da 2002'den bu yana siteyi güncellemiyorlar :)
Mine Pakkaner
10-02-2007, 12:13
TEMA Diyor ki;
Toprağı Koruyun,Küresel Isınmaya El Koyun!..
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli Raporu (IPCC), küresel ısınmanın son 50 yılda % 90 oranında insan eliyle arttığını ve asırlarca süreceğini resmen ilan etti. Rapora göre, sera gazlarından biri olan karbondioksitin küresel düzeydeki artışı büyük ölçüde fosil yakıt (petrol, petrol türevleri,doğalgaz ve kömür) kullanımından ve tarımsal faaliyetlerden kaynaklanıyor. Metan ve diazot mono oksit(N20) oranlarındaki değişimlerin kaynağı da yine tarımsal faaliyetler.
ABD, Rusya ve Japonya Atmosferi En Çok Kirleten Üç Ülke
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli Raporu’na (IPCC) göre; atmosfere karbon salarak dünyayı en çok kirleten ilk üç ülke 5,5 milyar ton ile ABD, 2.8 milyar ton ile Rusya ve 1.3 milyar ton ile Japonya gibi, sanayileşmiş ülkeler. Türkiye bu sıralamada 2004 yılında atmosfere bıraktığı 294 milyon ton ile 13’ncü olarak üst sıralarda yer aldı. Sadece bu üç ülkenin yılda atmosfere saldığı 9.6 milyar ton olduğu göz önünde bulundurulursa, Türkiye’nin 294 milyon ton ile neden olduğu zarar çok düşük oranda kalıyor. Ancak, Raporda Türkiye’nin 1990-2004 yılları arasında %72,6’lık bir artış kaydederek atmosferi kirletme konusunda dünyada en hızlı artış kaydeden ülke olması ise endişe verici. Yeni Rapor da TEMA Vakfı’nın daha önceki IPCC ve NASA Raporları’na dayanarak 15 yıldan bu yana söylemekte olduğu, eğer tedbir alınmaza Türkiye 40 yıl sonra çöl olacak uyarısının artık çok uzak bir gelecek olmadığını destekler nitelikte.
Uzmanlar, küresel ısınmanın etkilerinin asırlarca süreceğini kaydediyorlar. Ama mücadele için kararlı olursak ve harekete geçersek, bu etkiyi azaltabilir, en aza indirgeyebiliriz. IPCC Raporu’na göre, karbondioksit sera etkisine neden olan en etkin gazdır. Eğer topraklarımızı doğru yöntemlerle işler ve akılcı kullanırsak hem sera etkisi yaratan bu gazın azalmasını hem de organik karbon tutulmasını sağlayarak toprağın verimini arttırırız.
Topraktaki Organik Karbonu Yöneterek, Toprağın Verimini Arttırabilir,
Küresel Isınmanın Etkilerini Azaltabiliriz
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde toprağın tarımsal üretkenliğinin azalması tarım, mera, orman vb alanların amacı dışında kullanılarak kısmen insan etkili toprak kalitesi kaybına neden olmaktadır. Toprak kalitesi ve tarımsal verimlilik arasındaki pozitif ilişki aynı şekilde toprak organik karbonu ve toprak kalitesi arasında da mevcuttur. Dolayısıyla devam eden bozunma süreci toprak kalitesini azaltmaktadır. Bozulan ekosistem ve tarımsal topraktaki organik karbon da çözünerek CO2 ve CH4 formunda atmosfere salınmakta ve iklim değişikliği nedenleri arasında yer almaktadır.
TEMA Diyor ki; Küresel Isınmaya Karşı Mücadelede Çaresiz Değiliz
TEMA Vakfı, Dünyaca kabul edilen bilimsel veriler ve toprak konusundaki 15 yıllık bilgi ve deneyimleri ışığında; toprakların doğru ve verimli kullanılarak toprakta organik karbon oluşumunun ve tutulmasının arttırılmasının, küresel ısınma, açlık, erozyon, çölleşme, ormansızlaşma ve tarım alanı kaybı gibi sorunların çözümü için atılacak büyük bir adım olduğu değerlendirmektedir.
Toprakta organik karbon tutulması her yönüyle kazanç sağlayan bir süreçtir. Verimliliğini kaybetmiş toprakların rehabilitasyonundan, kaynağı belli olmayan kirliliğin azaltılarak yüzey, yer altı sularının temizlenmesi gibi yan faydalarla ekosistem kalitesinin yükseltilmesine ve fosil yakıt emisyonunu azaltarak atmosferdeki CO2 miktarının azaltılmasına kadar bir çok yönü vardır. Nitekim, yapılan bilimsel tespitler; toprak işleme yöntemleri, bitkilendirme, tarımsal ormancılık(ağaç tarımı) gibi uygulamalar ile hektar başına 1.3 tona kadar organik karbonun toprakta tutulmasının sağlanabildiğini göstermiştir.
İnsan Neslinin Devamı İçin Kararı Biz Vereceğiz
TEMA Vakfı; Tarım, Çevre ve Orman ile Enerji Bakanları’nın biraraya gelerek ortak eylem planı oluşturmasının olumlu bir gelişme olduğunu değerlendirmektedir. Ancak bu planda sivil toplum kuruluşlarının görüş ve çözüm önerileri de mutlaka yer almalıdır. Kaybedecek vakit yoktur. Karar vericilerin bu konuda sürdürülecek mücadeleyi kağıt üzerinde değil, bizzat uygulayarak gerçekleştirmesi gerekliliği kamuoyunun beklentisidir. Kararı bizim neslimiz alacaktır, ama bu karar bizden sonraki tüm insan neslinin devamlılığını belirleyecektir.
Toprak Yoksa Hayat Yok...El Koyun; Türkiye Çöl Olmasın !..
TEMA Vakfı, “Türkiye Çöl Olmasın!” sloganıyla başladığı ve “Toprak Yoksa Hayat Yok. El Koyun!” mesajı devam eden mücadelesine hız kesmeden sürdürüyor. Ülke genelinde başta halkımız, kurum ve kuruluşlar olmak üzere 300.000’ni aşkın TEMA Gönüllüsü ve Temsilcisi ile gerçekleştirilen çalışmalar, küresel ısınmanın etkilerinin azaltılması için ülkemizin yaptığı çalışmalara katkı sağlamaya devam edecektir.
TEMA VAKFI
Editöre Notlar:
Toprak Yoksa Hayat Yok... El Koyun !..
TEMA Vakfı Birleşmiş Milletler tarafından Çöller ve Çölleşme Yılı olarak ilan 2006 yılında Toprak Yoksa Hayat Yok.... Toprak Yoksa Ekmek Yok...Soruna El Koyun” sloganıyla bir kırsal kalkınma seferberliği başlattı. 2007 yılında da devam eden kampanya ile 10 köyde daha topraklarımızı verimli kılacak küresel ısınmanın etkilerini azaltmaya katkı sağlayacak 10 kırsal kalkınma projesi uygulanacak. Ülker Gıda Kırklareli, Evyap Erzurum, halkımız da Ardahan’a El Koydu. 5 köy daha el konulmasını bekliyor.
Verimli topraklarımız gidiyor. Biraz dikkatli düşününce sonuç çok açık: toprak yoksa ekmek yok, toprak yoksa süt yok, toprak yoksa su yok, toprak yoksa hayat yok...El Koymazsanız 30 yıl sonra el koyacak toprağımız kalmayacak. Daha fazla bilgi ve katılım yöntemleri için; www.elkoyun.com (http://www.elkoyun.com/)
IPCC- İklim Değişikliğiyle İlgili Hükümetlerarası Paneli
1988 yılında Birleşmiş Milletler Çevre Programı ve Dünya Meteoroloji Örgütü’nün desteğiyle kurulan “Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)” insan kaynaklı iklim değişikliği riskinin anlaşılması konusuna ilişkin bilimsel, teknik ve sosyo-ekonomik bilgilerin değerlendirilmesi amacına yöneliktir. Panel, 1990, 1996 ve 2001 yıllarında üç tane geniş çaplı değerlendirme raporu yayınlamıştır. Bu değerlendirme raporlarının yanında, özel raporlar da hazırlamakta ve teknik çalışmalar da yapmaktadır. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin yapmış olduğu tüm bu çalışmalar, uluslararası politika ve iklim değişikliği hakkındaki müzakerelerde yol gösterici rehberler olarak kullanılmaktadır.
Toprakta Karbon Tutulması
Dünya toprakları içerdiği 1550 Petagram organik (1 Petagram=1 Milyar ton) ve 750 Petagram inorganik karbonla yerküredeki 5 karbon havuzu içinde okyanuslar ve jeolojik havuzun ardından üçüncü sırayı alır.
Topraktaki karbon havuzu büyük ve değişken bir stok olduğundan topraktaki karbon bağlama potansiyelinin alan kullanımı ve yönetimine bağlı değişimlerinin belirlenmesi önemli bir strateji olarak karşımıza çıkmaktadır. Topraktaki yaşam (biota) için birincil enerji kaynağı ve besin olan toprak karbon havuzu topraktaki biyolojik aktivitenin devamlılığını da sağlar.
Sera Gazları
Karbondioksit : Fosil yakıtların (petrol ve türevleri, kömürlerin ve doğal gazın) sanayide kullanılması sonucunda oluşarak atmosfere karışmaktadır. %80 – 85’i fosil yakıtlardan, %15-20’si de canlıların solunumundan ve mikroskobik canlıların organik maddeleri ayrıştırmasından kaynaklanmaktadır. Küresel ısınmada % 50 paya sahiptir. Atmosferdeki ömrü 50 – 100 yıldır.
Halokarbonlar: En fazla bilinenleri kloroflorokarbonlar (CFC’ler), Hidrocloroflorokarbonlar (HCFC’ler) ve Hidroflorokarbonlar’dır (HFC’ler). Yoğunlukları diğer sera gazlarının çok altında olup karbondioksiten 3.000-13.000 kat küresel ısınmada etkili olurlar. Doğal olarak çok nadir meydana gelirler. Atmosferde 400 yıl kadar kalabilirler.
Kloroflourkarbon Gazları (CFC-H): Bu sera gazları için doğal kaynak yoktur. Spreylerdeki püskürtücü gazlar, soğutucu aletlerde kullanılan gazlar, bilgisayar temizleyiciler, bu gazların başlıca yapay kaynaklarıdır. Küresel ısınmadaki payları % 22 oranındadır.
Metan: Organik artıkların oksijensiz ortamda ayrışması sonucunda meydana gelmektedir. Başlıca kaynakları pirinç tarlaları, çiftlik gübreleri, çöp yığınları ve bataklıklardır. Etki payı % 13 kadardır.Küresel ısınmada karbondioksite göre 23 kat daha fazla etkilidir. Atmosferde kalış süresi 11-12 yıldır.
Ozon: Başlıca kaynağı, egzoz gazlarının 2/3’ünü oluşturan azot oksitlerin ultraviyole ışınları ile fizikoşimik reaksiyona girmesidir. Güneşin ışınlarına bağlı olduğu için (geceleri üretilmez) miktarı çok değildir. Küresel ısınmadaki sera etkisi % 7 kadardır.
Azot Oksitleri: Kaynakları egzoz gazları, fosil yakıtlar ve organik maddelerdir. Küresel ısınmadaki payı % 5’dir. Isıyı tutmada Karbondioksitten 200-300 kat daha etkilidir. Ancak atmosferdeki miktarı karbondioksite göre daha azdır. Atmosferde kalış süresi 150 yıldır. Atmosferde artmasında azot içeren gübreler, lağım suyuyla temas etmiş bitkiler ana sebebi olabilir. (Odun yakmak da azot oksitlerin artmasına neden olur.)
Su Buharı: Küresel ısınmada sera etkisi bakımından en başta gelir. Ancak yeryüzüne yakın atmosfer içindeki miktarı çok nadir hallerde yükselir. Bol miktarda bulunduğu atmosfer katmanı genellikle bulutların oluştuğu yükseklerdeki atmosfer tabakalarındadır. O nedenle daha çok güneşten gelen ışınları tutmada ve yükseklere yansıtmada (albedo) etkilidir. Atmosferdeki yoğunlukları değişir. Soğuk hava az su tuttuğundan dolayı kutuplarda su buharı çok azdır. Bunun aksine tropik bölgelerde ise atmosferdeki rutubet % 4’e kadar su buharı içerebilir. İnsan aktivitelerinin su buharı oluşumu üzerindeki etkisi çok azdır.
Kaynakça:
1. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli Raporu (IPCC) - Şubat 2007
2. BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), “Çiftlik Hayvanlarının Uzun Gölgesi”.Raporu – Kasım 2006 (Çeviri: Süreyya İsfendiyaroğlu, TEMA Vakfı Proje Yöneticisi)
3. Vagen T. G., Lal R., Singh B.r; (2005): Soil Carbon Sequestration in Sub-Saharan Africa: A Review ( Afrika’da Sahra-altı Bölgede Toprakta Karbon Tutulması), Land Degredation & Development Sayı :16, sf: 53-71. (İngilizce).
4. Lal R.; (2003): Offsetting Global Carbon Emissions by Restoration of Degraded Soils and Intensification of World Agriculture and Forestry, (Bozulmuş Toprakların Restorasyonu, Dünyaki Tarım ve Ormancılığının Yoğunlaştırılmasıyla Küresel Karbon Emisyonlarının Azaltılması), Land Degredation & Development Sayı :14, sf: 309-322. (İngilizce).
5. Lal R.; (2006): Enhancing Crop Yields in the Developing Countries through Restoration of the Soil Organic Carbon Pool in Agricultural Lands, ( Tarım alanlarındaki Toprak Organik Karbonu Havuzlarının Restorasyonuyla Gelişmekte Olan Ülkelerdeki Tahıl Hasadının Arttırılması.), Land Degredation & Development Sayı :17, sf: 197-209. (İngilizce).
http://www.haberturk.com/haber.asp?id=15427&cat=110&dt=2007/02/20
Küresel ısınmaya karşı ilk önlem mesailer!
Onur G. HİTİT
27-02-2007, 21:28
Küresel ısınma eylemine çağrı
Son günlerde internette dolaşan bir elektronik posta, küresel ısınmaya karşı ortak eylem çağrısı yapıyor.
Elektronik postada yer alan eylem planı şöyle: 1 Mart 2007 tarihinde yerel saatlerin farklılığı gözetilmeksizin saat 19.55 ile 20.00 arası tüm dünyada enerji kaynakları kesilecek. Bu tür eylemleri insanların bugünlerine ve geleceklerine sahip çıkmak olarak nitelendiren WWF Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Genel Müdürü Dr. Filiz Demirayak, ‘Bu maili, büyük tehlikeye yönelik farkındalığın artması şeklinde okumak gerek” dedi.
“ŞALTERLERİ İNDİRELİM, KONTAKLARI KAPATALIM”
“1 Mart günü saatler 19.55’i gösterdiğinde evde ya da iş yerlerinde şalterleri indirelim! Arabadaysak yol kenarına çekip kontak kapatalım!” şeklinde çağrı yapan e-postada amaç; 5 dakikalık kesinti ve sonrasında meydana gelecek enerji tasarrufuyla karar mercilerinin dikkatini çekmek. Dünyanın her yerinde enerji kaynaklarını 5 dakikalık süreyle kesintiye çağıran e-postanın kaynağı ise belli değil.
“KÜRESEL ISINMADA TOPLUMLAR UYANIYOR”
Bu tür eylemlerin, geleceklerine sahip çıkmak isteyen insanların harekete geçme isteğini ortaya koyduğunu söyleyen Dr.Filiz Demirayak, “Böyle eylemlerin bu kadar yaygın bir şekilde ve küresel ölçekte sirküle ediliyor olmasını insanların bu büyük tehlikenin farkına varmaları, farkındalığın artması ve harekete geçme isteği olarak okuyorum ki bu bilinç, küresel ısınmada çok zorunlu bir parça. Bu konuda toplumların uyanıyor olması çok önemli” dedi.
“BU TÜR EYLEMLERİN DESTEKLENMESİ LAZIM”
Eylemin siyasilere bir mesaj olduğunun altını çizen Demirayak, “Karar vericilerin bakış açısında, toplumsal hareketler etkili olacaktır. Siyaset ve iş dünyası bu konuda bir tür uyanışa geçti, bu tür hareketler birbirlerini tetikleyen ve destekleyen demokratik hareketlerdir, o yüzden cesaretlendirilmeleri gerekir. Bunun diğer farklı proje ve eylemlerle de bütünleşmesi lazım ki, herkes üzerine düşeni yapsın” diye konuştu.
“EYFEL KULESİ DE KARARTILMIŞTI”
Birleşmiş Milletler Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli raporunun yayınladığı Şubat ayı başlarında da benzer bir eylem yapılmış ve küresel ısınmanın etkilerine dikkat çekmek isteyen çevre örgütleri beş dakikalığına ışıkları kapatma çağrısında bulunmuştu.
Eylemde, 20 bin ampülle aydınlatılan Eyfel Kulesi karanlığa gömülmüş, ülke çapında yapılan eylemin ardından elektrik şirketi, bu süre içinde 800 megawatt’lık bir düşüş kaydettiğini bunun da normal tüketimin yüzde 1’i olduğunu açıklamıştı.
Roma’da ünlü Kolezyum, Madrid’in en ünlü anıtı Puerta de Alcala’da da ışıklar kısa bir süreliğine söndürülmüştü.
EYLEME KATILARAK DESTEK VERECEK HERKESE TEŞEKKÜRLER!
Saygılarımla...
:( Acı ve çaresiz günlere giriş yaptık..çareler tükenmeden uyanmak lazım..evet bende bu maili dağıtarak bu eyleme katılacağım..tüm üyeleri de davet ediyorum..
Bu çağrıyı bizimle paylaştığın için teşekkür ederim Sayın Tolkien..
Aslında bunu (mesela) her pazartesi 19.55 ile 20.00 arası düzenli yapmak gerek.
Aslında eylemin yapılacağı gün ve saatte evde olmak yerine az çok sözümüzün geçebileceği cafe ,pastane gibi işyerlerine dağılsakta daha çok cep telefonu , daha çok ampul ,daha çok musluk kapattırsak fena olmaz değil mi ? Bir fikir benimkisi ne dersiniz
Onur G. HİTİT
28-02-2007, 11:43
Aslında eylemin yapılacağı gün ve saatte evde olmak yerine az çok sözümüzün geçebileceği cafe ,pastane gibi işyerlerine dağılsakta daha çok cep telefonu , daha çok ampul ,daha çok musluk kapattırsak fena olmaz değil mi ? Bir fikir benimkisi ne dersiniz
İlk önce çok güzel bir kullanıcı adına sahip olduğunuzu belirtmek isterim.
Ortaya koyduğunuz fikir çok güzel ve bir o kadar da önemli.
Ben projeden, evraktan falan pek anlamam. Benim yaşadığım çevrede de kirlilik başlangıcı var. Bu konuda kendi imkanlarımla, yaşadığım beldenin yönetimine bir proje sunmak istiyorum. Bu konuda özellikle birkaç gün veya birkaç hafta yoğun bir çalışma yapmaya karar verdim. Kirlilikle ilgili olarak fotoğraf çekme imkanım var. Bunları belgeleyerek, güzel bir anlatımla etrafımdaki insanları bilinçlendirmeye çalışacağım. Beldede bir şey olmazsa Ankara'ya kadar yolu var.
Dünyayı değiştirmek istiyorsak önce kendimizi (ve beraberinde etrafımızdakileri) değiştirmeliyiz.
Okyanuslar bile küçük damlalardan oluşmuştur.
Bu konuyla direkt ilgili olarak, "medeni" tabir edilen dünyaya "ilkel" tabir edilen büyük bir insandan bir söz:
"Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak!.."
Kızılderili Şef Seatle
Saygılarımla...
Az önce kayıtlı tüm arkadaşlarıma mail attım. Birazdan da elemanlarımla yapacağım haftalık toplantının sonunda durumun vehametimden bahsedip eyleme çağıracağım. Hani ilkokulda ödev verirlerdi. Gökyüzünü inceleyip günlük notlar alırdık.Ödev olduğu için yapmama şansımız olmazdı. Bende personelime dışarı çıkıp mahallelerindeki katılım yüzdesini öğrenmelerini söyleyeceğim. Zorla da olsa birşeylerin ucundan tutmak ve tutturmak gerekiyor. Çünkü ''YARIN ÇOK GEÇ OLABİLİR'' sözünün artık hükmü yok. '' BUGÜN PEK ÇOK ŞEY İÇİN ÇOK GEÇ''
Bu eylem çağrısı benim de bugün elime geçti. Hemen tanıdığım herkese yolladım. Umarım başarılı bir eylem olur. Bir an önce harekete geçmemiz gerek çünkü.
agaclar.net gibi bir forumda bile konuya sadece 5 kişi yazdıysa benim hiç umudum yok ! Kahvede çok daha fazla sohbet ediliyor. Eee buraya hobi için geliyoruz, politikaya ne gerek var.
Bu e-posta'nın yayılma amacının "bu" olduğuna inanmıyorum.
Bu e-postadan yola çıkarak yola çıkarak bir şeyler yapılacaksa iyi güzel ama benimde posta kutuma düşen bu e-postayı açmadım ve yaymadım.
Birilerinin belirli "zaafları" kullanarak bunu pek çok kez yaptığını biliyoruz.
caploonba
28-02-2007, 19:33
Arkadaşlar çok daha geç olmadan bu sene içinde dernek gibi birşey açılması lazım belki size komik gelebilir ama.Bence dünya çapında etkili olabilmesi için ilk kendi ülkemizde adım atıp sonra dünya çapında yaymamız lazım.
caploonba
28-02-2007, 20:37
Sevgili darkyes google da 1 mart küresel ısınma eylemine çağrı diye aratırsanız doğruluğunu görürsünüz.Bu maili siz ve bütün üyelerin maille arkadaşlarına,yakınlarına yollayıp uygulamanızı tavsiye ederim.Ben şu anda yollayacak bir forum ve arkadaş arıyorum ama nerdeyse herkese yolladım.
Bizde arkadaşlarla bu harekete katılıyoruz yaklaşık 50 kişi olduk
sevgiler...
Bilgisayarla çok geç tanışan ve uzun bir süre bilgisayara uzay mekiği muamelesi yapan biri olarak bende aynı e postayı tanıdıklarıma yolladım.Eylemede kendimce destek vermeye çalışacağım. Bilgilendirme için teşekkürler.
Küresel ısınma konusundaki kampanyalara destek için 1 Mart'ta, tüm dünyada ortak bir eylem gerçekleştirilecek. Dünyanın her yerinde yerel saat farkı gözetilmeksizin 19.55-20.00 arasında tüm enerji kaynakları kapatılacak.
Eylemin amacı; söz konusu kesintiyle meydana gelecek enerji tasarrufunun önemine değinmek ve yetkilileri harekete geçirmek. Çevre örgütlerinin organizasyonu ile internet üzerinden yayılan eylem planına göre otomobildekiler kenara çekip arabayı durduracak, evde tüm ışık ve musluklar kapatılacak, elektrikli aletler 5 dakika çalıştırılmayacak. Küresel ısınma konusunda Türkiye'yi ilgilendiren bir başka kampanyanın da hazırlıkları sürüyor. Havaya salınan gazların azaltılmasını öngören Uluslararası Kyoto Protokolü'ne Türkiye'nin de dahil olması için kamuoyu baskısı oluşturulacak.
Bir deli bir kuyuya taş atmış diye düşünmeye başladım. Neden hiç bir yerde "şu, bu, şunlar, bunlar" gibi bir şey yok? Bu durup dururken çıkmamış belli ama kim/kimler çıkarmış?
Sevgili darkyes google da 1 mart küresel ısınma eylemine çağrı diye aratırsanız doğruluğunu görürsünüz.Bu maili siz ve bütün üyelerin maille arkadaşlarına,yakınlarına yollayıp uygulamanızı tavsiye ederim.O e-postayı değil.
Sonuçta katılınılır veya katılınırılmaz ama ben o e-postaya "inanmıyorum" :)
Bu arada bir alınan her e-posta aynı mı dikkat ettiniz mi?
Kaç tane bu konuyla ilgili e-posta aldınız? Biçim olarak tıpatıp aynı mı idiler?
Geldikleri -ileten harici- kaynak neresiydi?
vs. vs. vs.
Sevgili Tolkien başta bir alıntı yapmış ama alıntı'da WWF'nin adı geçmekte.
Bu durumda ben şuralarda bir yerde buna ilişkin bir şeyler olmasını beklerdim.
http://www.wwf.org.tr/haberler/haber-odasi/
Peki bu garip değil mi?
Yanlış anlaşılmasın ama www.eksisozluk.com (http://www.eksisozluk.com) ya da sozluk.sourtimes.org sitesi bir yalan haber oluşturmuş özellikle internet medyası haberi gerçek gibi bir anda duyuru vermişti.
denizakvaryumu
28-02-2007, 22:45
Türkiye ilginç bir ülke;
http://ya2003.yeniasir.com.tr/12/21/index.php3?kat=ana&sayfa=gediz1&bolum=dizi
http://www.sifiryokolus.org/?sayfa=29&id=75
http://www.kesfetmekicinbak.com/doga/03694/
bu ve benzer olaylara tepki yok.....
---------------------------------------------------------------------
Türkiye de altın çıkarmak yasak
Türkiye de nükleer santral kurulması yasak
Yurt dışından dolara ve euroya endeksli altın alımı serbest
Yurt dışından dolara endeksli doğal gaz alımı serbest
--------------------------------------------------------------------
şimdi Türkiye üzerinde "kyotoyu imzala " baskısı
--------------------------------------------------------------------
Bir yorum;
..."Mesele bir sözleşmenin imzalanması basitliğine indirildiği için şüphelidir. Sebepleri ve çözümleri konusunda şüphelidir. Eski ABD başkan yardımcısının da dahil olduğu, "olağan şüpheliler" tarafından dillendirildiği için şüphelidir. Batının, kendisine rakip olmak üzere olan Hindistan, Brezilya, Çin gibi ülkeler üzerinde baskı aracı yaratma faaliyeti olarak göründüğü için şiddetli derecede şüphelidir!
Doğa aşkımızı kıskançça korumak zorundayız. Bu duygumuzu sömürmeye kalkanlara karşı dikkatli olmalıyız. Üçüncü dünyalılar olarak, eski sömürgecilerin her dediğine inanan eski Afrika ve Amerikan yerlilerinden farklı olduğumuzu, o sömürgecilere göstermek zorundayız!"
Erkan Mazıcıoğlu
.
Sayın darkyes lütfen yanlış anlamayın. Tartışma açmak amacıyla değil bilgilenmek için soruyorum. Hangi deli ne için hangi kuyuya taş atmış. Sera gazının ana sebebi olarak gösterilen fosil kaynaklı yakıtların kullanımının azaltılamasına benzer tedbirler bildiğim kadarıyla tüm dünyanın gündeminde.Bu sembolik eylemin ne tür bir sakıncası olabilir.
Eylemin sakıncası yok aksine yararı var. Buna kesinlikle lafım yok.
İlk yazdığım cümle şuydu mailin başında: "Bu e-posta'nın yayılma amacının "bu" olduğuna inanmıyorum."
Bunu göz önüne alarak yazdıklarımı tekrar incelerseniz benim tasvip etmediğimin böyle bir eylemenin yapılması olmadığını göreceksinizdir.
Unutmuşum özür dilerim. Delinin kuyuya taş atma işi şunun gibi bir şeydir.
Yanlış anlaşılmasın ama www.eksisozluk.com (http://www.eksisozluk.com/) ya da sozluk.sourtimes.org sitesi bir yalan haber oluşturmuş özellikle internet medyası haberi gerçek gibi bir anda duyuru vermişti.Olayın şakadan ibaret olduğu anlaşılmıştı. Çünkü site sahiplerinin yaptığı bir şakaydı. Oysa haber sitelir haberi gerçek bir haber gibi vermişti. Kaynak araştırması yapmadıkları ve sitenin sahibine dahi "Böyle bir şey var, ne oldu?" sorusunu sorma zahmetinde bulunmadıkları için.
Kahvede çok daha fazla sohbet ediliyor. Eee buraya hobi için geliyoruz, politikaya ne gerek var.
Buranın başlığının "Doğa, ... ve Politikaları" olması benim gibi apolitik birini dahi yazmasa dahi en azından izlemekten geri bırakmıyor.
Bence buraya yazılmamasının sebebi genel itibariyle foruma yazılmaması ile aynı.
Ayrıca belirli üyülerin sadece belirli konuları/bölümleri takip etmesi bu tür konuların gözden kaçmasına sebep oluyor. Çok ziyaretçi alan kahvehaneye de uğramayan onca üye var aylardır bir yerlerde yazmalarına rağmen :)
Olmazsa bu konuya yarın kahvehanede de değinelim. Böylece oradakilerin de ilgisini çeker. Bazı şeylerin keşfedilmesini beklemeyip keşfetmesi gerekenlerin gözüne sokmak gerekbilir. ;)
Bu mail bana da bir hafta boyunca yaklaşık 5-6 kez geldi. Okulda herkesin dilinde. Haberlerde bile gördüm. Ben de elimden geldiğince yaymaya çalışıyorum. Eyleme katılmayacak mıyım? Katılacağım FAKAT sorarsanız fikrin ne diye, haybeye çaba harcamaktan başka birşey değil derim.
Beş dakikalık bir tasarrufumuz olacak evet ama sizce kim anlayacak bu durumdan birşeyler? Kimler ders çıkaracak? Eylemi gerçekleştirecek olanlar zaten bilinçli olan kesim olacak. Karanlığı, gelecekteki yokluğu beş dakikalığına yaşayacak olanlar da yine aynı kesim yani hali hazırda geleceği görebilen kesim.
O sırada insanlar sinemalarında patlamış mısırlarını kıtırdatırken bir yandan filmlerini seyredecekler. Hangi işletmeci şalterlerini indirir ki? Hoş(!) müzikler eşliğinde eller havaya partiler devam edecek. Cadde'de(!), otobanda, yarış pistlerinde asfaltlar ağlatılmaya devam edecek. Petrol kuyuları yerin dibini sömürmeye devam edecek (Düşünsenize beş dakikalığına şalter indirdiklerini...).
Daha çok örnek var verebileceğim ama ne bende o mecal var bu ne de bu saydıklarımı yapanlarda arlanma.
Velhasılıkelam bunlar boşa giden son çırpınmalarımızdan başka birşey değil. Bu tür provokasyonlara karşı heyecan duyabilmeyi isterdim ama sonuçta elle tutulur şeyler olmadığı sürece malesef bazı şeyler çok komik geliyor.
DarkYES gibi bende, yayabildiğiniz kadar yayın maillerine itibar etmem. Ticari olarak satılan "5 milyon e-posta adresi" gibi cd lerin bu şekilde toplandığını düşünüyorum. Yoksa posta kutuma, gelen benimle hiç alakası olmayan reklam içerikli e-postaları gönderenler, e-posta adresime nasıl ulaşsın ki? Unutmayalım adres satmak önemli bir sektör.
En azından biraz daha konuşulmaya başlanması güzel.
Mail bana doğrudan gelmedi, bir arkadaşım özel olarak bilgilendirdi. Başlatanın belli olmaması yüzünden, foruma duyurmakta kararsız davrandık.
Küresel ısınmayı bırakıp ayrıntıya takılıyorum ama, bu belirsizlik dışında dikkatimi çeken bir şey vardı. Tüm dünyada aynı anda ama saat 20'de... Bize çok uygun bir saat olması ilginç geldi.
Sabah haberlerinde
"1 Mart'ta tüm dünyada yerel saatlerin farklılığı gözetilmeden 19:55-20:00 saatleri arasında tüm enerji kaynakları kesilecek."
deniliyordu.
Avrupa'daki çalışma saatlerine denk geliyor olabilir. Buradan (http://www.yildizliblok.com.tr/uazaman.asp) bakarız.
Zaman, Milliyet, Hürriyet ve Ntvmsnbc sitelerinde buna ilişkin haber göremedim.
Bu haberi veren kanal hangisiydi?
Habertürk değildir umarım :)
Yurt dışı kaynaklı bir haber yok mu. Gerçekten küresel bir eylem mi değil mi görsek.
Ben biraz aradım, ama yabancı sitelerde herhangi bir şey bulamadım.:)
Evet çok şey için umutlandık bu ülkede bugüne kadar ve defalarca umutlarımız söndü. Kan bağışlarından tutunda , yardım kampanyalarına , ağaç dikme organizasyonlarına kadar heyecan duyduğumuz her işin sonunda kendimizi kötü hissetmemizi sağlayacak bir ''ACABA ? '' kaldı aklımızda. Haklısınız. Ama umut yaşatır insanı ve heyecan duymadığınız zaman zevk alamazsınız yaptığınız hiç bir şeyden. Belkide insan olmak bunu gerektirir. yeniden yeniden heyecanlanıp umutlanmayı. Ben bu tür kitlesel girişimleri görünce kişisel aktivitelerimi artırmak için inanılmaz istek duyuyorum.
Dünyanın geleceği için umudum olmazsa oğluma o dünyanın güzelliklerini , tabiatı, canlılığın devamını öğretemem ki.
Yürümenin en önemli koşulu ilk adımı atmaktır. Adımı kimin ne amaçla attığı çok ta önemli değil. Ben ve organize ettiğim kendimce kalabalık bir ekip dünyaya 5 dakika hediye edecek bugün. Ondan çaldığımız yüzyıllara karşılık gelmeyecek elbet ama benimde son adımım olmayacak. 6 nolu mesajda Tolkien'in belirttiği gibi paranın yenmeyeceğini öğretebileceğimiz çok insan var ama zaman yok!
Küresel eylem günü (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/6033088.asp?m=1&gid=112&srid=3432&oid=6)
Hürriyet
Eylem planı, e-posta adreslerine gönderilerek duyuruldu.
Kaynak olarak e-mail gösteriliyor.:)
Kaynak olarak e-mail gösteriliyor.:)
Bu bana çok daha hüzünlü geliyor... Kimliği belirsiz bir e-postanın eylem önerisinden başkası yok, demek ki.
Önlemler serisinde de diş fırçalarken suyu açık bırakmayın vardı...
Bu tarz eylemlerde önemli olan kişiye kişisel tepkisinin de önemli olduğunun, yaptırım gücü olduğunun hatırlatılması. Bu gücü kullanmak insana haz verir.
Tabi eylemin yöntemi (http://www.hurriyet.com.tr/dunya/6041230.asp?m=1&gid=112&srid=3431&oid=2) de önemli. :)
Zaman, Milliyet, Hürriyet ve Ntvmsnbc sitelerinde buna ilişkin haber göremedim.
Bu haberi veren kanal hangisiydi?
Habertürk değildir umarım :)
Benim karşılaştığım haber sanırım Star'daydı. Güvenlirliğini siz düşünün artık :rolleyes:
Bu organizasyonun yurt dışında olacağına dair izlenim zayıf..
Ama unutmayalım.aydınlık için bir dakika karanlık eyleminin de başlangıcı buna benziyordu.
Bu topiği okuyup hiç mesaj görmediğim zaman çok üzüldüm, chat yapar gibi diğer topiklerde mesajlar yazarken, buraya hiç mesaj gelmemiş...
geçenlerde bir slayt beni derinlerden üzdü, o günleri ya biz **** torunlarımız görecek elbet..Utanıyorum, dişlerimi fırçalarken boşa akıttığım su için şimdiden özür dilerim gelecek nesillerden.
http://rapidshare.com/files/18896351/Y_l_2070.pps.html
Bizde arkadaşlarla bu harekete katılıyoruz yaklaşık 50 kişi olduk
sevgiler...
malesef elimize yüzümüze bulaştırdık, minicik bir eylem planı bile yapamadık kimse verdiği sözü tutmadı ????
47-4= 43 kişi sözünde durmadı!
çok üzgünüm..
arodopman
01-03-2007, 22:43
1 Mart 2007
Saat 19.55
Bu akşam eylemin yapılacağı duyurulduğu saatte İstanbul’ da. 1.Köprü yolunda Mecidiyeköy – Zincirlikuyu arasında adım adım yol alıyordum arabamla. Saatler 19.55’ i gösterdiği anda dur kalklarla yorulan arabamı özellikle stop ettirip çevremde ne yapılıyor diye bakındım. Rastlantı bu ya, benim arabamdan başka yorulan yoktu herhalde ki, ne sağa çeken ne duran vardı. Tam Ali Sami Yen Stadının önünde viyadükte durmuştum. Etraftaki yanan ışıklardan da sönen olmadı. Sanki herkes ‘’Bana ne bu enerji eyleminden, zaten bu saatte benim enerjim bitmiş bir an evvel evime atayım kendimi’’ dercesine bir umursamazlık içinde idi. Sanırım bir tek arkamda ki araç işin ayırtına varmış olacak ki. Durumdan vazife çıkarıp, acı acı kornasına basıp, sürekli selektör yapmaya başladı. Belli ki canı sıkılmıştı durmaktan. Oysa benim durduğum zaman süresince kaplumbağa hızı ile iki metre yol almış olacaktı. Önünde duran benim gibi bir saygısızı da uyarması hakkı idi. Radyolarda acaba bu saatte konu ile ilgili bir program var mı diye ararken yanımdan geçen polis aracının ‘’Bekleme yapma Reno’’ anonsuyla irkildim. Kontağı çevirip, yavaş yavaş yoluma koyuldum. Uyarı reno’ ya gelmişti. O yola devam etmeye başlamıştı. Ben bir dakika dahi yapamadığım eylemimle birlikte yine gerilerde kalmıştım. İlerleyen bir toplumda gerilerde kalmanın garipsi hüznünü duyumsayarak, kendimi, toplumumu, insanlığı sorgulayarak eve attım kendimi ve o eylem anını sizlerle paylaşmak istedim.
Bence bu durumun etkili olabilmesi için bunun araksında birinin durması lazım.
Gerçekten birileri -canlı bir kişi/kurum/dernek vs.- çıkıp da böyle bir eylem açıklaması yaparsa o zaman bence etkili olabilir. Aksi taktirde bir sonuç alınabiliceğini sanmıyorum; en azından sağlıklı bir sonuç.
Bir dakika karanlık eylemlerini hatırlayın.. başlangıçta cılız ve önemsizdi.. günler sonra yaygınlaşmıştı. tek seferlik bir eylemin örgütlenmesi o kadar kolay değil. Haberleri dikkatle dinledim gece. Eylemden sözederken dışarda böyle bir hareket olduğuna dair bir işaret olmadı hiç.
denizakvaryumu
02-03-2007, 14:05
Arkadaşlar, doğayı sevip korumamız gerekir evet. O hepimizindir. Bir kişi yahut zümrenin değildir!
Fakat değinmek istediğim bir konu var. Kyoto sözleşmesini imzalamak şuan için Türkiye'nin karına değildir! Türkiye bunu imzalamamıştır nedeni enerji açığının olmasıdır. İşin Özü şudur;
Dünyada ozon tabakasına en çok zararı veren ve üretim yapan ülke ABD dir. Atmosferdeki zararın %65 ini ABD vermektedir. Ancak oda Kyotoyu imzalamamıştır. Çünkü imzaladığı takdirde bağzı tazminat ve yükümlülüklerin altında kalması mühtemeldir. Kyoto sözleşmesinde her ülkeye kendi potansiyeline vs.. göre bir kota verilmektedir. Büyük devletler, gelişmiş devletler ise bu yüzden ilersi için yatırımlarını endüstri faliyetlerini, yani fabrikalarını 3. dünya ülkelerine taşımakta, o ülkelerin kotalarından kullanmaktadır! Bu bir çeşit sömürüdür!
Gelişmiş ülkeler "YAP, İŞLET, DEVRET" modelini bu nedenden ötürü gelişmemiş, 3. dünya ülkelerine getirmişlerdir! Türkiye'de bu kıskacın içersindedir! Devlet YAP, İŞLET, DEVRET modelini desteklemektedir. Buda Gelişmiş ülkelerin Türkiye'nin kotasına ortak olması anlamına gelir.
Türkiye'nin Atmosfere verdiği zarar %3 seviyesindedir. Ancak bu artmaktadır. Kyotoyu imzalamak Bugün Türkiyeye 25 milyar dolar zarar getirir. İşte Türkiye bu nedenle imzalamamaktadır!!!
Rusya geçenlerde Kyoto'yu imzalayacağını açıklamıştır. Önceden imzalamayan Rusya'ya ne3 omuşta imzalıyorum demiştir?
Rusya kendi endüstriyel faliyetlerini yine 3. dünya ülkesi olan LİBERYA ya taşıma kararı almıştır. Liberya ile antlaşma imzalamış, tahahhüd olarak Liberya'yı BM'nin bu prestijli DÜNYA GÜVENLİK KONSEYİ'ne girmesi için destek sağlayacağını, belitmiştir. (geçici üye olarak, BM'nin Dünya güvenlik konseyinin 5 daimi üyesinin dışında 2 yılda bir değişen geçici üyeleri vardır.)
Türkiye'de bu konseye girmek için şuan Rusya ile politik bir savaş içersindedir. Türkiye bu bağlamda Türk Cumhuriyetleri, İslam ülkelerini ve balkan ülkelerini bunun için yanına almaya çalışmaktadır.
Küresel ısınmanın getirdiği bir politik/diplomatik savaştır bu. Ancak Kyotoyu imzalamak düşünmeden yapılabilecek birşey değildir!
Onur Ekinci
-------------------------------------------------------------------
"Mesele bir sözleşmenin imzalanması basitliğine indirildiği için şüphelidir. Sebepleri ve çözümleri konusunda şüphelidir. Eski ABD başkan yardımcısının da dahil olduğu, "olağan şüpheliler" tarafından dillendirildiği için şüphelidir. Batının, kendisine rakip olmak üzere olan Hindistan, Brezilya, Çin gibi ülkeler üzerinde baskı aracı yaratma faaliyeti olarak göründüğü için şiddetli derecede şüphelidir"
Erkan Mazıcıoğlu
--------------------------------------------------------------------
Türkiye de altın çıkarmak yasak
Türkiye de nükleer santral kurulması yasak
Yurt dışından dolara endeksli doğal gaz alımı serbest
Yurt dışından dolara ve euroya endeksli altın alımı serbest
ve şimdi kyoto baskısı..........
-------------------------------------------------------------------
aslında pazılın parçaları birleştirilince, resim net olarak görülüyor..
.
Mehmet Ali Aşık
03-03-2007, 06:30
Bu eylemi ortaya cikaran kisiler kesinlik halkimizin iyi niyetlerini suistimal etmek niyetinde.Bu uydurma eylemin ortaya atilmasinin sebebi vardir elbette.Boyle bir eylem dunya capinda yapilsa bile neye faydasi olucak mevsimlerini degistirecek? Kursel isinma dedikleri seyin insan faliyetleri sonucu oldugunu ortaya koyan kesin bir kanit yoktur.Dunyanin tarihinde bir çok defa mevsimler ve sicaklik degismistir.on sene sonra buzul cagina giremeyecimizi kim garanti verebilir?metoroloji bir kac haftalik hava durumunu bile asla tam tuturamiyor.
iklimlerin degisitigi Havalarin isindigi kurakligin olacagi su kaynaklarinin tehlikede oldugu bir gercek Fakat kuresel isinma kus gribi de oldugu gibi manipule ediliyor.Basinin olaya yaklasim sekli ayni.Bu konuya kuresel isinma dosyaninda devam edecegim.
Kuresel isinma sonucu tarim uretim sezonun 14 gun once baslagini okumustum bu da isinmanin iyi bir etkisi omali
DİDEMNAZ
03-03-2007, 10:33
Eyleme katıldım.Ve koca mahallede tektim.Yinede inatla 5 dak. bekledim siz neler hissettiniz bilmiyorum ama ben dünya için dua ettim.Ben sadece dua etmekle kalmıyorum kendi çapımda birşeyler de yapmaya çalışıyorum.Evim Düden Şelalesi'ne yakın ,etrafı boş arsalarla dolu.Sahiplerinin çoğu yurt dışında.Ben, annem,eltim arsa sınırlarına ne bulursak ektik.Dut, limon,akasya,kavak ve zeytin.Çoğu kendi bahçemizde yetişenlerin saksılarda büyüttüğümüz fidanları.Geçen yaz evimin yanındaki arsanın sahibi geldi.3 limon ağacını görünce çok sevindi.Tarlayı o değerlendirmeyi düşününceye kadar kullanabileceğimizi söyledi.Bu sezon fıstık ekmeyi düşünüyoruz.Umarım diğerleride sevinir.Öğrencilerime çöplerini ayrı poşetlerde biriktirip atmayı davranış haline getirmeye çalışıyorum.Belediye her ne kadar bize ayrı konteynırlar vermese bile çöp toplayan insanlar vardır hani.Görünce başımızı çeviririz çöpten plastik,metal cam ayrıştırıp satanlar.Hiç olmazsa onların işini kolaylaştırırız.Aslında o insanları tebrik etmek lazım.Geri dönüşümün önemini kavramışlar.
DİDEMNAZ
03-03-2007, 11:05
Arkadaşlar, yeriniz müsaitse arsanın kimin olduğunun önemi yok korkmayın bir kenara ufacık bir meyve fidanı dikin.İnsanlarla bire bir iletişimi olan arkadaşlar bırakın reklamlardaki aldatmacaları.İnsanlarla konuşup ikna edelim.Üç kuruş fazla veririz ama sonunda dünyayı kazanırız.Hepiniz kendinize iyi bakın.Bugün seraya gidip bir fidan alın........
DİDEMNAZ
03-03-2007, 11:40
Az önce kayıtlı tüm arkadaşlarıma mail attım. Birazdan da elemanlarımla yapacağım haftalık toplantının sonunda durumun vehametimden bahsedip eyleme çağıracağım. Hani ilkokulda ödev verirlerdi. Gökyüzünü inceleyip günlük notlar alırdık.Ödev olduğu için yapmama şansımız olmazdı. Bende personelime dışarı çıkıp mahallelerindeki katılım yüzdesini öğrenmelerini söyleyeceğim. Zorla da olsa birşeylerin ucundan tutmak ve tutturmak gerekiyor. Çünkü ''YARIN ÇOK GEÇ OLABİLİR'' sözünün artık hükmü yok. '' BUGÜN PEK ÇOK ŞEY İÇİN ÇOK GEÇ''
Bizim mahale %1 .Kendi sınıfım %100 eğer beni kandırmıyorlarsa.
syngnathidae
05-03-2007, 23:53
KÜRESEL ISINMA
“Küresel ısınma” denince, bütün dünyada sıcaklığın sistematik bir şekilde artması süreci anlaşılmaktadır. Bu yolla bir iklim değişikliği meydana gelmektedir. Çünkü sıcaklık artınca buharlaşma artar, yağışlar ve hava hareketleri değişir. Küresel iklim değişikliğini; belirli olmayan zamanlarda meydana gelen hava halleri değişikliği ile karıştırmamak gerekir. Örneğin belirsiz zamanlarda veya herhangi bir mevsimde meydana gelen kuraklık (örneğin bizde kış kuraklığı) veya yaz kuraklığı olan bölgelerde yağışlı yazlar olayı “hava değişikliği” olarak nitelenir yani iklim değişikliği değildir. O nedenle son 10-15 yıl içinde, sıcaklığın bütün dünyada sistematik olarak artışı, 1983 yılından itibaren ölçmelerle belirlenmiştir. Son yüzyılın en sıcak ve en kurak yazları son 8 – 10 yıl içinde yaşanmıştır. Sıcaklık ölçümleri ile elde edilen bu sonuçları, bazı buzul erime olayları da desteklemektedir. Örneğin, güney kutbundan şimdiye kadar görülmemiş büyüklükte buzul parçalarının koparak ayrılması, İzlanda Buzul’larının son 30 yılda şimdiye kadar görülmeyen bir hızla erimeleri, Himalaya ve Alpler’de cereyan eden buzul erimesi süreçleri gibi dünya üzerinde yaygın olarak görülen süreçler “Küresel Isınma” gerçeğinin yadsınamaz kanıtlarıdır.
İnsanlığın yerleşik yaşama geçişinden bu yana, dünya iklimi neredeyse değişmeyen bir gidiş izliyor; sıcaklıklarda herhangi bir ciddi değişim olmuyor. Bu nedenle bizler de gerek hava sıcaklıklarının gerekse iklim desenlerinin dünya tarihi boyunca hep aynı kaldığını, değişmediğini düşünüyoruz. Ne var ki iklimbilimcilerin bulguları hiç de böyle olmadığını gösteriyor. Gerçekte dünya iklim sistemi, durgun bir yapıda olmaktan çok uzak. Yüzlerce milyon yıllık sıcak dönemler, bunların ardından gelen onlarca milyon yıllık soğuk dönemler; soğuk dönemlerin içinde yüz bin yıllık periyodlarda ve yaklaşık on bin yıl süren ılık vahalar ve bunların içinde de onlarca ya da yüzlerce yıl süren görece hafif, soğuklu sıcaklı birçok dönem var. Kısacası dünya zaman zaman değişen sürelerle hem ısınıyor hem de sonra yeniden soğuyor.
Örneğin son bir milyar yıl içinde yaklaşık 250 milyon yıl süren sıcak dönemlerin ardından gelen dört büyük soğuk dönem oldu. Sıcak dönemlerde, dünyanın ortalama sıcaklığının 22°C kadar olduğu sanılıyor; bugünkünden 7°C daha fazla! Bu dönemlerde kıtalar bugünkü yerlerine oturmamıştır. Karaların iç bölgelerinde ılık ve sığ denizlerle bataklıklar vardır; deniz düzeyleri yüksektir, kutuplarda buz bulunmaz; oraları da bitkiler ve ormanlarla kaplıdır. Bu sıcak dönemler, bir süre sonra soğuk ama daha kısa süren dönemlerle kesiliyorlar. Bu köklü iklim değişimi de birkaç yüz yıl gibi kısa bir sürede oluyor.
Gezegenimiz, son olarak, yaklaşık elli milyon yıl önce soğuk bir döneme girdi. Aslında su anda hala onun içindeyiz. Bu dönemde hava sıcaklıkları düştü, kutuplardan başlayarak orta enlemlere değin uzanan buz tabakaları kapladı dünyayı. Canlıların doğal yaşam alanları değişti. Yeni koşullara uyum sağlayamayan türler yok oldu; yeni türler ortaya çıktı. Bu soğuk çağda, yüz bin yıl arayla görülen ve yaklaşık on bin yıl süren kısa dönemlerin dışında dünya sürekli soğuk oldu.
Peki bu periyodik ısınma ve soğumaların nedeni nedir? 250 milyon yıllık sıcak ya da yüz bin yıllık soğuk dönemlere yol açan güçlü etkiler nelerdir? iklimbilimciler de çok uzun zamandır bu sorulara yanıt arıyorlar, ilk soruya daha yanıt bulabilmiş değiller. Ancak ikincisi için bazı ipuçları var.
1930'lu yıllarda Sırp bilim adamı Milutin Milankoviç, Dünya'nın Güneş çevresindeki elips biçimli yörüngesinin, 95 000 yılda bir basıklaştığını gösterdi. Bu periyod akla hemen, yüz bin yıllık buz çağlarını getiriyor. Yörüngedeki bu değişimin yanı sıra Milankoviç, Dünya'nın ekseninde de 41 000 yıllık periyodu olan doğrusal bir kayma ile 23 000 yıllık periyodu olan dairesel bir sapma daha olduğunu buldu. Günümüz bilim adamları Dünya'nın bu hareketlerim bilmekle birlikte, bunların Dünya'nın değişken iklimiyle olan ilişkisini daha tam olarak kuramadılar.
Kimi iklimbilimciler, kıta kayma hareketlerinin ve dağ oluşumlarmın iklim değişimlerinde bir etkisi olabileceğini düşünüyor. Çünkü bu tür hareketler okyanuslardaki akıntı sistemlerini ve atmosferdeki rüzgarları etkiler. Kimi bilim adamları da yanardağ etkinliklerindeki periyodik bir aşırılığın iklim sistemini etkileyebileceğini savunuyorlar. Yanardağ patlamalarıyla atmosfere çok büyük miktarlarda toz yükselir. Bu tozlar, güneş ışınlarının geçişini engelleyen bir tabaka oluşturur ve böylece dünyanın sıcaklığı da düşer. 1991'de Filipinler'deki Pinatubo yanardağının patlaması yüzünden bir yıl boyunca dünyanın ortalama sıcaklığı 1°C kadar düşmüştü. Bunlardan başka Güneş lekeleriyle iklim olayları arasında bir ilişki arayan bilim adamları da var. Gerçekten de Güneş'in manyetik alanındaki değişimler ve Güneş lekeleri, yayılan enerji miktarını etkiler. Bu da doğal olarak Dünya'nın aldığı enerji miktannın değişmesine yol açar.
Soğuma ve ısınmaların nedenleri daha anlaşılabilmiş değil; ama son bir milyon yılda dünyayı en azından dokuz kez buz tabakalarının kapladığı biliniyor. Bugün aslında, bundan elli milyon yıl önce başlamış olan soğuk dönemin içindeki kısa süreli sıcak vahalardan birindeyiz: Büyük bir olasılıkla da vahanın sonu görünmeye başladı. Amerika ve Avrupa'nın ortalarına değin gelen buz tabakaları, bundan 18 000 ile 14 000 yıl önce çekilmeye başladılar. Buzların çekilmesi ısınmanın ilk belirtileriydi. Bu kısa ılık dönemin en yüksek sıcaklıklarına 8000 yıl kadar önce ulaşıldı; hava bugünkünden yalnızca 1-2°C daha sıcakti. Dört bin yıl kadar önce sıcaklık düşüşleri başladı. Tabii ki arada kısa süreli görece ılık dönemler oldu. Örneğin bin yıllarındaki böyle bir ısınma sırasında, Vikingler Izlanda'ya ve o zamanlar yeşil olan Grönland'a gidip koloniler kurdular; hatta Amerika'ya bile gittiler. Ama sonra soğukların geri gelmesiyle Grönland buzla kaplandı ve koloniler de çöktü.
Bilim adamlarına göre dünya şu anda artık soğuma eğiliminde olmalı. Ancak son yüz elli yıllık gözlemler, bir şeylerin sanki ters gittiğini gösteriyor. On dokuzuncu yüzyılın ortalarından 1940'a değin, dünyanın özellikle kuzey yarım küresinde belirgin bir ısınma gözlenmişti. Sonra, 1940'tan başlayıp 1960'lı yılların sonuna değin süren yaklaşık 0,25°C'lik bir soğuma yaşandı. Bu dönemde Alaska ve İskandinavya'daki buzulların geri çekilmesi durdu. Hatta isviçre'dekiler ilerlemeye bile başladılar. Ne var ki 1970'li yıllarda dünya yeniden ısınmaya başladı. Kasım 1976'da iklimbilimci Dr. Wallace S. Broecker "Yirmi-otuz yıl sürecek, hızlı bir ısınma döneminin başında olabiliriz. Eğer doğal soğuma eğilimi sona erdiyse, küresel sıcaklık büyük bir artış gösterecektir... bu ısınma 2000 yılında, dünyanın ortalama sıcaklığını son bin yılın en üst düzeyine çıkartabilir" demişti. Bugünkü durum ortada: Ağaç halkaları, buz örnekleri, mercanlar ve okyanus tabanlarından alınan örnekler üzerinde yapılan incelemeler, 1997 yılının son 1200 yıllık dönem içindeki en sıcak yıl olduğunu ortaya koydu. 1998 ise 1997'den bile daha sıcak geçti.
Isınıyoruz
Bugün dünyanın en soğuk bölgesi neresidir sorusuna verilecek yanıt, kuşkusuz Antarktika'dır. Avustralya'nın iki katı büyüklüğündeki bu kıtanın hemen hemen tümü (% 98) buzla kaplıdır. Yaklaşık yüz milyon yıl önce süper kıta Gondwana'dan kopan kıta yavaş yavaş bugünkü yerine oturdu. Oluşumundan sonra çok uzun bir süre üzerinde buz bulunmayan Antarktika'da yaklaşık on beş milyon yıldır değişmeyen bir buz takkesi bulunuyor.
Kıtayı kaplayan buz tabakası, gelen güneş ışınlarının %80-85'ini geri yansıtır. Antarktika'nın günümüzde bu denli soğuk olmasının temel nedeni budur. Buz tabakasının ortalama kalınlığı 1,5 km'dir ama bu kalınlığın 4,5 km'yi aştığı yerler de vardır. Dünyadaki buzların % 90'ı (yaklaşık 30 milyon kilometreküp), Antarktika'da bulunur ve bu buzlar, dünyadaki temiz suların % 70'ini içerir.
Bu yapısıyla, Antarktika'nın dünya iklimi içinde önemli bir yeri vardır. Her şeyden önce kıta, dünya iklim sisteminin soğutucu birimidir. Soğutma etkisinin dünya rüzgar desenlerinin oluşumunda önemli bir yeri vardır. Bu etkinin yanı sıra Antarktika'nın okyanusla olan ilişkisi de çok önemlidir.
Dünyadaki iklimin en önemli öğelerinden biri de bilim adamlarının taşıyıcı bant adını verdikleri okyanus akıntı sistemidir. Mobius şeridine benzer biçimdeki akıntı, kimi zaman dipten kimi zaman da yüzeyden gider. Dünyadaki tüm ırmaklarda akan suların yirmi katı kadar su taşıyan bu akıntı sistemi izlanda yakınlarında soğur ve yoğunlaşarak dibe batar. Yön değiştiren akıntı dipten, güneye, Afrika'ya, doğru ilerler.
Afrika'nın güneyinde, Antarktika yakınlarında, akıntı iki kola ayrılır. Kollardan biri Avustralya'nın .doğusundan geçerek Pasifik Okyanusu'nun kuzeyine yönelir. Yol boyunca ısınır ve yüzeye çıkar; sonra ABD'nin batı kıyılarını izleyerek güneye iner ve Avustralya'nın kuzeyinden geçer. Öteki kol Hint Okyanusu'nda bir çember çizer; ısınan ve yüzeyden akan sular Avustralya'nın batisında birinci kolla birleşir. Ondan sonra taşıyıcı bant tek bir büyük kol biçirninde Afrika'nın batisından geçerek kuzeye yönelir. Yol boyunca buharlaşma nedeniyle suları azalan akıntının tuz oranı yükselmiştir; kuzeye yaklaştıkça da. soğur, izlanda yakınlarında bu soğuk ve yoğun sular dibe batar. Böylece döngü tamamlanır.
Taşıyıcı bant, okyanuslar arasında su ve ısı alışverişini sağlar. Bu sistem sayesinde Pasifik ve Hint Okyanuslarının sıcak suları Atlantik'e taşınır. Bu sırada yüzeyden giden akıntının üzerindeki hava da ısınır ve akıntının yakınından geçtiği karaların iklimi yumuşar. Örneğin Kuzeybatı Avrupa, taşıyıcı bant sayesinde yaklaşık 10°C daha sıcak olur.
Güney yarımkürede yaz mevsimi geldiğinde, Antarktika'da eriyen buzların soğuk suları da dibe çöker ve taşıyıcı banta katılır; sonra da kuzeye yönelir. Bu nedenle Antarktika, hem soğukluğu hem de taşıyıcı banta aktardığı soğuk suları nedeniyle dünya iklim sisteminin dengesi açısından çok önemlidir.
Son yıllarda bilim adamları kıtanın iç bölgelerinin aldığı yağış miktarında bir artış, bunun yanında kıyılarındaki buz hacminde de bir azalış gözlüyorlar. Buz hacmindeki benzer bir azalma Arktik Denizi'yle dünyanın orta ve alçak enlemlerindeki buzullarda da kendini gösteriyor. Örneğin Afrika'da Kilimanjaro Dağı'ndaki buzul, 20. yüzyılda kütlesinin yaklaşık dörtte üçünü yitirdi. Aynı dönemde Kafkaslardaki buzulların kütlesi yarıya indi. Çin-Rusya sınırında, Tiyen Şan Dağları'ndaki buzullarsa son kırk yılda yaklaşık % 20 küçüldüler.
Yirminci yüzyılda denizlerin düzeyi 10-25 cm kadar yükseldi ve günümüzde de her yıl yaklaşık 2 mm yükseliyor. Bunun 0,2-0,6 mm kadarı okyanusların ısıl genleşmesinden (tıpkı yazın ısınan elektrik hatlarının sarkması gibi) kaynaklanıyor. Yükselmenin geri kalan bölümünün, buzların ve buzulların erimesi yüzünden olduğu sanılıyor. Bilim adamları bu durumu kaygıyla izliyorlar. Ama onları daha da kaygılandıran olay, buzulların erime hızının son yıllarda giderek artıyor olması. Örneğin Yeni Zelanda'daki buzullar yalnızca yirmi yılda kütlelerinin dörtte birini yitirdiler, İspanya'da 1980'de yirmi yedi olan buzul sayısı bugün on üçe düşmüş durumda. Peru Andları'ndaki Qori Kalis buzulu, 1963-78 yılları arasında, yılda dört metre kadar geri çekilirken, 1995'te buzulun yıllık geri çekilme hızı otuz metreye ulaştı. Bilim adamlarına göre buzullardaki bu erime, bir tek şeyi gösteriyor; küresel bir sıcaklık artışını.
Sıcaklık artişının tek göstergesi buzulların erimesi değil kuşkusuz. Göllerin su sıcaklıklarındaki artışlar ya da atmosferde sıcaklığın 0°C'ye düştüğü yüksekliğin, 1970'ten bu vana her yıl, 4,5 m kadar artması da birer gösterge. Ancak dünya sıcaklığındaki artışı, en belirgin olarak gözler önüne seren kanıt, yaklaşık 140 yıldır dünyanın birçok yerinde tutulan sıcaklık kayıtları. Bu kayıtlar incelendiğinde, 1860-2000 yılları arasında küresel sıcaklığın yaklaşık 0,5-0,7°C yükselmiş olduğu görülüyor. Sıcaklığın en hızlı arttığı dönem de son yirmi yıllık dönem.
Bir dereceden bile küçük bu artışın aslında pek de önemli bir artış olmadığı düşünülebilir. Ancak 1500'lü yıllarda başlayıp 1800'lü yıllara değin süren ve Avrupa'da Küçük Buz Çağı olarak anılan soğuk dönemde, ortalama küresel sıcaklık, bugünkü değerinin yalnızca 1°C altındaydı. Günümüzden 12 000 yıl kadar önce sona eren son buzul çağındaysa dünyanın ortalama sıcaklığı bugünkü düzeyinden yalnızca 5°C daha düşüktü. Bize sayı olarak pek küçük gelen bu sıcaklık değişimlerinin, iklim kuşakları, canlıların doğal yaşam alanları ve insanların toplumsal yaşamları üzerinde gerçekte büyük etkileri olur.
Atmosfer
Güneş sisteminde, Merkür dışındaki tüm gezegenlerde, hatta kimi gezegenlerin uydularında bile atmosfer bulunur. Bu atmosferlerin kalınlığı, içerdiği gazlar ve yapısı gezegenden gezegene değişir. Örneğin Mars'ta, karbon dioksitten (CO2) oluşan ince ve soğuk bir atmosfer vardır. Öte yandan Venüs'te başta yine CO2 olmak üzere, azot, kükürt dioksit ve su buharından oluşan çok yoğun ve sıcak bir atmosfer bulunur. Mars'ın yüzey sıcaklığı -130°C'ye kadar düşerken Venüs'te sıcaklık 500°C kadardır. Mars'ın atmosferi çok incedir ve Güneş'ten gelen yüksek enerjili morötesi ışınları engelleyecek bir yapıda değildir. Öte yandan Venüs'ün atmosferindeki bulut tabakası öylesine kalındır ki yüzeyden Güneş'i görmek olanaksızdır. Her iki gezegenin atmosferi de bugün için hem insanlar hem de Dünya'daki başka canlılar açısından -kimi mikroorganizmalar dışında- bu gezegenleri yaşanamaz kılıyor. Yeryüzünde yaşam, atmosferimizin oluşturduğu uygun koşullar sayesinde başlamış ve onun değişimleriyle birlikte evrim geçirerek biçimlenmiştir.
Bilim adamları, oluşumunun ilk aşamalarında Dünya'nın bir atmosferi bulunmadığını düşünüyorlar. Tektonik hareketlerin sonucunda Dünya'nın iç kısımlarından gelen gazların zamanla bir atmosfer oluşturduğu var sayılıyor. Bu ilk atmosferin içeriği ve yapısı bugünkünden çok farklıydı. Örneğin oksijen yok denecek kadar azdı; bir ozon tabakası da yoktu.
Günümüzde dünya atmosferim oluşturan temel gazlar azot (N2) ve oksijendir (O2). Bu iki gazın yanı sıra argon (Ar), karbon dioksit (CO2), metan (CH4), su buharı (H2O), eser miktarda başka gazlar ve havada asılı küçük parçacıklar, ayresoller, bulunur. Atmosferimiz, birbirinen farklı özellikler gösteren katmanlardan oluşur. Gazların, her katmandaki oranları değişiktir. Ama ilk yüz kilometre boyunca azotun (% 78) ve oksijenin (%20,5) oranları pek değişmez. Yükseklik arttıkça katmanlardaki gazların yoğunluğu (metreküpteki atom ya da molekül sayışı) da düşer.
Atmosferin ilk ve en yoğun tabakası troposferdir. Troposferin kalınlığı yalnızca 10-15 km'dir ama atmosferdeki gaz kütlesinin % 85'i de bu katmanda bulunur. Burada yükseklik arttıkça sıcaklık azalır; en üst kısımları -60°C kadardır. Atmosferdeki su buharının hemen hemen tümü buradadır. Troposferin üzerinde yaklaşık 50 km kalınlığındaki, kuru ve daha az yoğun stratosfer yer alır. Stratosferin ilginç bir özelliği vardır; troposferin tersine, sıcaklık yükseklikle birlikte artar. Güneş'ten gelen morötesi ışınlar, stratosferin üst kısımlarındaki (35-48 km arası) iki atomlu oksijen moleküllerini parçalar. Ama oksijen atomları, bu kez ozon (03) oluşturacak biçimde yeniden birleşirler. Oluşan ozon tabakası, Güneş'ten gelen ve Dünya'daki yaşam için tehlikeli olan morötesi ışınların geçişini engeller. Stratosferden sonra sırasıyla mezosfer, termosfer ve iyonosferyer alır.
Uzaydan bakıldığında, dünyamızın yaydığı enerjinin dalgaboyuyla, -18°C'deki bir cisimden yayılan enerjinin dalgaboyunun aynı olduğu görülür. Ne var ki Dünya'da ortalama yüzey sıcaklığı 15°C'dir. Bu durum, ısının yer yüzüyle atmosferin alt katmanları arasında tutulduğunu gösterir. Gerçekten de Güneş'ten Dünya'ya gelen enerji, troposferde tutulur. Atmosfer olayları diye adlandırdığımız rüzgar, yağmur, dolu, fırtına vb. olaylar hep bu en alt ve en yoğun tabakada olur.
Sera Etkisi
Güneş'in iç bölgelerinde oluşan füzyon tepkimeleri sırasında, çok büyük miktarlarda enerji açığa çıkar. Bu enerji yavaş yavaş Güneş'in yüzeyine doğru iletilir ve oradan da bütün dalgaboylarındaki elektromanyetik dalgalar biçiminde uzaya yayılır. Güneş sistemindeki gezegenler, büyüklüklerine ve Güneş'e olan uzaklıklarına göre, bu enerjinin küçük bir bölümünü paylaşırlar geri kalanı, uzayda yayılmayı sürdürür.
Dünya'ya gelen ışınların yaklaşık dörtte biri, bulutlardan yansıyarak uzaya döner. Geri kalan enerjinin yaklaşık dörtte birini (% 28) stratosferdeki ozon tabakasıyla troposferdeki bulutlar ve su buharı soğurur. Atmosferin soğurduğu ışınların % 90'ı bizim göremediğimiz kızılötesi ve morötesi ışınlar, % 10'u da görünür ışındır. Bir başka deyişle atmosfer, Güneş'ten gelen görünür ışınların onda dokuzunun yeryüzüne geçişini engellemez. Yeryüzüne ulaşan bu ışınlar da onu ısıtır. Tropikal kuşaktan yükselen sıcak hava kutuplara doğru, soğuk kutup havası da yüzeye inip ekvatora doğru yönelir. Böylece atmosfer olayları, su çevrimi, karbon çevrimi vb. süreçler isteyerek dünyada yaşamın sürmesi sağlanır.
Gelen ışınlarla ısınan Dünya, tıpkı dev bir radyatör gibi davranmaya başlar. Ancak bu ısıyı Güneş gibi tüm dalgaboylarında yayamaz; yalnızca kızılötesi ışınlar biçiminde yayabilir. Ne ki yüzeyden yayılan bu ışınların yalnızca küçük bir bölümü uzaya gidebilir. Çünkü atmosferdeki su buharı, karbondioksit ve metan molekülleri bu ışınları soğurur; sonra da yüzeye doğru yansıtır. Böylece Dünya'nın yüzeyi ve troposfer, olması gerekenden daha sıcak olur. Bu olay, Güneş ışınlarıyla ısınan ama içindeki ısıyı dışarıya bırakmayan seraları andırır ve bu nedenle de doğal sera etkisi olarak bilinir.
Bu sürecin başlıca aktörleri olan, su buharı, karbon dioksit ve metan da sera etkisi yapan gazlar ya da kısaca sera gazları olarak anılırlar. Bunların yanı sıra azot oksit (N2O) ve kloroflorokarbonlar (CFC) da sera etkisi yapar. Ancak bunların atmosferdeki oranları çok küçüktür.
Dengeli bir sera etkisinin Dünya'daki yaşam için büyük bir önemi vardır. Çünkü dünyayı sıcak ve yaşanabilir kılar. Eğer bu etki olmasaydı yeryüzünde ortalama sıcaklık -18°C dolayında olurdu. Tıpkı Mars'takine benzer bir durum. Öte yandan şiddetli bir sera etkisi de Dünya'yı çok sıcak bir gezegen yapabilir; tıpkı Venüs gibi. Sera etkisinin, Dünya'yı olduğundan daha sıcak yapmasının yalnızca insan için değil tüm canlı türleri için yaşamsal bir önemi vardır. Hatta Dünya'da yaşamın başlamasının bile sera etkisiyle belki bir ilişkisi olabilir.
1970'li yılların başında ABD'deki Corneli Üniversitesi'nden iki bilim adamı, Cari Sagan ve George H. Mullen, ilginç bir düşünce ortaya attılar. Dünya'da okyanusların yaklaşık 3,8 milyar yıldır var olduğu ve en basit yaşam biçimlerinin de bu okyanuslarda yaklaşık 3,5 milyar yıl önce ortaya çıktığı tahmin ediliyor. Ayrıca aynı dönemde oluşumunun ilk aşamalarındaki Güneş'in, bugünkünden % 30 daha sönük olduğu ve çevresine daha az enerji yaydığı da biliniyor. Sagan ve Mullen'in düşüncesine göre, o dönemde Güneş'ten gelen enerji miktarı, Dünya'yı bugünkü gibi ısitamayacak ve okyanuslardaki suların da sıvı olarak bulunmasına olanak vermeyecek denli azdı. Bu durumda okyanusların donması ve yaşamın da ortaya hiç çıkamaması gerekirdi. Ama hiç de öyle olmadı. Çünkü o dönemde atmosferin yapısı ve içeriği bugünkünden çok farklıydı. Güneş'ten gelen yetersiz enerjiye karşın Dünya'nın yüzeyi, suların sıvı kalmasını sağlayacak denli sıcakti. Bunun nedeni de günümüzdekinden çok daha şiddetli bir sera etkisinin yaşanıyor olmasıydı. O dönemde atmosferdeki CO2 oranı bugünkü düzeyinin 100-1000 katiydı. Zamanla oksijen üreten alglerin ve fotosentez yapan kara bitkilerinin ortaya çıkmasıyla bu oran giderek düştü. Atmosferin içeriği değişmeye başladı; canlılar sayesinde atmosferdeki karbon dioksit sürekli azalırken oksijen miktarı artti.
Bu düşüncenin kanitlanması olanaklı değil. Kuşkusuz başka bilim adamları sera etkisini dışlayan değişik senaryolar üretebilir. Ama Sagan'la Mullen'in senaryosunda aksayan bir yan da yok. Atmosferimizin içeriğinin, milyarlarca yıllık dünya tarihi boyunca zaman zaman değişmiş olduğu artık herkesçe biliniyor. Hatta bunun somut bir örneğine, bugün bizler tanıklık ediyoruz; 20. yüzyıl boyunca sera gazlarının atmosferdeki oranları sürekli artti ve hala da artıyor. Bunlardaki artış da atmosferin ısı tutma kapasitesini arttırıyor ve böylece küresel sıcaklığın yükselmesine yol açıyor. Bu gazlar arasında en çekilişi su buharı. Dünyadaki sera etkisinin % 75'inin su buharından kaynaklandığı düşünülüyor. Bu durum, ilginç ve tehlikeli olabilecek bir kısır döngü oluşturuyor. Çünkü dünya ısındıkça okyanuslardan, deniz, göl ve ırmaklardan daha büyük miktarlarda su, buharlaşıp atmosfere karışır.
Atmosferdeki daha çok su buharı da sera etkisinin artması yani dünyanın biraz daha ısınması demektir. Ne ki insanların su çevrimi üzerinde yapabilecekleri doğrudan bir etki yok. Ama sera etkisini arttıran öteki gazların büyük bir bölümünü, insanlar üretiyor. Bunların başında da karbon dioksit geliyor.
On yedinci yüzyılın başlarında keşfedilen karbon dioksit, renksiz bir gaz. Atmosferde % 0,03 (on binde üç) oranında bulunuyor ve temel olarak, karbon içeren maddelerin (kömür, petrol, doğalgaz vb) yakılmasıyla, fermantasyonla, hayvan ve bitkilerin solumalarıyla üretiliyor.
Günümüzde bilim adamları, 1860'tan bu yana görülen yaklaşık 0,7°C'lik küresel ısınmanın % 60'lık bölümünden, karbon dioksitin sorumlu olduğu kanısındalar. Çünkü atmosferdeki karbon dioksit miktarı son 200 000 yılın en üst düzeyinde. Bu kadar fazla karbon dioksitin atmosfere karışmasından da kuşkusuz, otomobillerde, fabrikalarda, elektrik santrallarında vb. fosil yakıtları yakan insanlar sorumlu.
Gerçekte bu düşünce hiç de yeni değil. Daha 19. yüzyılın ortalarında, atmosferin bileşimindeki küçük değişimlerin bile büyük iklimsel değişikliklere yol açabileceği tahmin ediliyordu. Bu konu üzerinde çalışan ve atmosferdeki karbon dioksitin dünya iklim sistemine olan etkisini ilk fark eden, Nobel Ödüllü isveçli kimyacı Svante A. Arrhenius oldu. Arrhenius 19. yüzyılın sonlarında, karbon dioksit oranındaki değişimin, dünyanın yüzey sıcaklığım nasıl etkileyeceğini hesapladı. Onun hesaplarına göre karbon dioksit oranı iki katma çıkarsa, yaklaşık 6°C'lik bir küresel ısınma olacaktı! Arrhenius'un bulduğu değer, bugün iklimbilimcilerin öngörülerine oldukça yakın.
Bu konuya yönelik ilk pratik uygulamalar ancak 20. yüzyılın ortalarında gerçekleştirildi. Atmosferdeki karbon dioksit miktarının sistematik olarak gözlenmesine 1958'de başlandı. O yıllarda yapılan gözlemler, yaklaşık yüz yıllık bir dönemde atmosferdeki karbon dioksit miktarının % 25 oranında artmış olduğunu ortaya koydu. Bilim adamları, bu artışın temel nedenini fosil yakıtların kullanılması ve ormanların yok edilmesi gibi insan etkinlikleri olduğunu düşünüyor. Çünkü buz örnekleri üzerinde yapılan çalışmalar atmosferdeki karbon dioksit oranının binlerce yıldır değişmediğini ortaya koyuyor; ta ki Endüstri Devrimi başlayana dek.
Dünyanın kabuğu denince akla hemen, dünyanın iç kısmında sıvı durumundaki mantonun üzerinde bulunan ve kalınlığı yer yer 6 km ile 70 km arasında değişen katı bölüm, litosfer, gelir. Ne var ki bilim adamlarının Dünya'nın kabuğundan anladıkları daha farklıdır. Onlara göre kabuk, o katı bölüm, litosfer, ile birlikte hidrosferi (okyanuslar, denizler, göl ve ırmaklar), atmosferi ve buralarda yaşayan canlıları (biyosfer) da kapsar. Kabuğu oluşturan bu katı, sıvı ve gaz bölümler ve biyosfer birbirleriyle sürekli ve yoğun bir etkileşim içindedir. Bunlardan herhangi birindeki bir değişiklik ötekilerde de değişimlere yol açar. Karbon çevrimi, bu karşılıklı ilişkiyi ortaya koyan güzel ve somut bir örnektir.
Yaşam, havadaki karbon dioksitin, canlı organizmalardaki karbon temelli organik bileşiklere dönüşmesi üzerine kuruludur. Dünyadaki karbonun büyük bölümü kayalardadır. Ancak bun¬lardaki karbonun çevrime katılması çok uzun sürer. Öte yandan atmosferle hidrosfer arasında çok daha hızlı bir karbon alışverişi vardır. Atmosferdeki karbon dioksit suda çözünerek karbonik asit oluşturur; son¬ra sırasıyla bikarbonat ve karbo¬nat iyonlarına dönüşür. Suyun içinde yaşayan bitkiler fotosentez için suda çözünmüş olarak bulunan karbonatlardan ve karbon dioksitten yararlanırlar. Okyanuslar her yıl atmosferden yaklaşık 104 milyar ton karbon dioksit çeker ve 100 milyar ton kadar da karbon dioksit salar. Okyanusların karbon çevrimindeki etkisi bilinmekle birlikte bu çevrimde yer alırken hangi iç süreçlerin işlediği hala açıklığa kavuşmuş değil.
Karadaki bitkiler de fotosentez sırasında atmosferdeki karbon dioksiti alır ve karbon temelli bileşiklere çevirirler. Bunların bir bölümü metabolizmalarında kullanılır; geri kalan bölümü de depolanır. Bitkilerin depoladığı karbon, bitki yiyen hayvanlara geçer. Kara bitkileri fotosentez yoluyla her yıl yaklaşık 100 milyar ton karbon dioksiti atmosferden çeker. Bitkiler, hayvanlar ve toprak her yıl soluma yoluyla 100 milyar ton karbon dioksit salar.
Karbon, ağaç dokularında da depolanır. Kayalardan sonra karalardaki en büyük karbon deposu ormanlardır. Yaşayan ormanlar yeryüzündeki; geçmiş dönemlerde yaşamış ormanlar da yer altmdaki (kömür, petrol ve doğalgaz biçiminde) karbon depolarıdır. Dünyadaki doğal süreçlerin on milyonlarca yıldır depoladığı bu karbon stokları, yirminci yüzyıl boyunca insanlar tarafından çok hızlı bir biçimde atmosfere (karbon dioksit olarak) geri verilmiştir; hala da veriliyor. Öte yandan atmosferdeki karbon dioksit oranım düşürecek ormanlar da hızla yok ediliyor. Fosil yakıtların tüketimi ve ormansızlaştirma yüzünden her yıl atmosfere yaklaşık 7 milyar ton karbon dioksit salınıyor.
Şu anda atmosferde 750 milyar ton dolayında karbon dioksit bulunuyor. Bitkilerin, hayvanların ve toprağın soluması, fosil yakıtların kullanılması, ormansızlaştirma ve okyanus-atmosfer etkileşimi yüzünden her yıl yaklaşık 207 milyar ton karbon dioksit atmosfere salınıyor. Bu miktar her yıl artıyor. Öte yandan, kara bitkilerinin fotosentezi ve yine okyanus-atmosfer etkileşimi nedeniyle de yaklaşık 204 milyar ton karbon dioksit her yıl atmosferden çekiliyor. Bu durumda yılda 3 milyar ton dolayında karbon dioksit atmosfere ekleniyor. Bu da aslında insanların fosil yakıt kullanımı sonucunda atmosfere salınan karbon dioksit miktarına eşit. Ne var ki dünyadaki fosil yakıt rezervleri, atmosferdeki karbon dioksit düzeyini 5-10 katına çıkaracak denli fazla. Bilim adamlarının tahminlerine göre insanlar, yer altmdaki bu karbon stoklarını yavaş yavaş atmosfere aktaracak. 2050 yılında atmosferdeki karbon dioksit oranının 1850'deki düzeyin iki katına, 2100'de de üç katına çıkması bekleniyor.
Su buharı ve karbon dioksitle birlikte, dünyanın ısınmasına yol açan bir başka gaz da metan. Havadan hafif olan metan, renksiz ve kokusuz bir gaz ve atmosferde, karbon dioksit miktarının iki yüzde birinden daha az bulunuyor. Ama metan moleküllerinin ısı tutma yeteneği, karbon dioksit molekül¬lerinin 20 katıdır. Atmosferde kalış süresi de 10 yıl kadardır. Bilim adamları yaşadığımız küresel ısınmanın % 10-15'lik bölümünden atmosferdeki metanın sorumlu olduğunu düşünüyorlar. Atmosferdeki metan miktarı tıpkı karbon dioksit miktarı gibi biyolojik süreçlerden etkileniyor. Ölen bitki ve hayvanların anaerobik çözünmesi sırasında topraktaki bakterilerce ortaya çıkartılıyor. Bu nedenle de nemli topraklarda, pirinç tarlalarında, bataklık bölgelerde ve çöplüklerde bolca bulunur. Ayrıca doğal gazın % 50-90'ı metandır. Petrol, doğal gaz ve maden çıkarma çalışmaları sırasında da atmosfere metan karışır. Günümüzde atmosferdeki metan oranı 18. yüzyıldakinin 2,5 katıdır. Yapılan araştırmalar metan miktarının her yıl % l oranında arttığını gösteriyor. Küresel ısınma organik madde çözünümünü hızlandırdığı için bilim adamları metan miktarındaki bu artışın daha da hızlanacağını tahmin ediyorlar.
Kaynak: http://www.haberbilgi.com/bilim/cevre/kuresel_isinma01.html
Mehmet Ali Aşık
06-03-2007, 16:32
Arkadaslar ne kadar iyi niyetli ve safsiniz!Bu eylem haberini gercekmis gibi yayanlar sizinle resmen dalga geciyor ve siz hala eyleme tek katilan bendim insanlarin umrunda degil gibi yorumlar yapiyorsunuz.Bu olayin arka yuzunu arastiran yokmu hiç Allahaskina?
Eylem mailinin kaynaginin eksi sozluk gibi asla guvenilmez ve Genelkurmay tarafindan SAKINCALI sayilan bir sayfadan gelmis olmasi sasirtici degil.Kaynagin ne oldugu fazla onemli degil aslinda amacin ne oldugu onemli!
KURESEL IKLIM DEGISIMINI isiklari kapatarak motorlari durdurarak engelleyemzsiniz akilinizi kullanin.En fazla karbonmonoksit ureten havayi kirleten ulke ABD! peki ABD yi yontenler enayimi kendi ulkelerinide yok edecek olan"kuresel isinmaya "karsi bir sey yapmasin? nedenini soyleyim çunki Amerika ilklim dedisikliginin dogal nedenlerden dolayi oldugunu biliyor!
simdi malum basinin bu 1 mart sozde kuresel isinma eylemini irdeleyeim.
"Elektronik postada yer alan eylem planı şöyle: 1 Mart 2007 tarihinde yerel saatlerin farklılığı gözetilmeksizin saat 19.55 ile 20.00 arası tüm dünyada enerji kaynakları kesilecek. Bu tür eylemleri insanların bugünlerine ve geleceklerine sahip çıkmak olarak nitelendiren WWF Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Genel Müdürü Dr. Filiz Demirayak, ?Bu maili, büyük tehlikeye yönelik farkındalığın artması şeklinde okumak gerek? dedi."
WWF Turkiye sitesinde bu konu ile bir bilgi olmadigi bir yana Demirayagin dediklerine dikkatli okuyalim.Vakfin mail ve eylem ile pek ilgisi olmadigini ortaya.
Ayrica bu eylem tarihini internette ingilizce aradim bir ama kuresel bir eylem bulamadim.sadace subatin son gunlerinde Avrupada sembolik olarak
eyfel kulesinin isiklarinin sondurulmesi gibi bazi eylemer yapimis.
ntv bu haberi asagidaki gibi bozuk bir Turkçe ile geçmis.Eylem yapilmadan Tum dunya enerji kaynaklarini kesti iddasi ile kafa karistiyorlar.
http://www.ntvmsnbc.com/news/401134.asp
."Küresel soğuma için 5 dakika
Son günlerde internette dolaşan bir elektronik posta, küresel ısınmaya karşı ortak eylem çağrısı yapıyor. Buna göre; 1 Mart Perşembe günü saat 19.55?te tüm dünya 5 dakika boyunca tüm enerji kaynaklarını kesildi.
Turkiyedeki entellektuel insanlari yanlis yonledirilmekte kullanilan radikal gazetesi haberi "Küresel ısınma için eylem zamanı!" adi altinda Wasgintondan bildirerek vermis ancak haberde eylemle ilgili bilgi yerine bilimadamlarinin kuresel isinmaya dair raporlarindan soz ediyor.
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=214293
internethaber sitesi her iki gunde bir "felaket yaklasti" "Buzullar eriyor" haberleriyle bizi kuresel isinmaya karsi bilinçlendiren çevreci sitemiz bir mart gunu "Tum dunya karanliga gomulecek" Haberini gecti!!!
http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=70847
'
Küresel ısınmaya küresel eylem
27 Şubat 2007 Salı 00:04
E-postalar ile yayılan mesajlarda küresel ısınmaya karşı büyük bir eylem hazırlığı yapıldığı bildiriliyor. 1 Mart'ta gerçekleştirilmesi planlanan eylemde yerel saatlerin farklılığı gözetilmeksizin bütün dünyada 19.55-20.00 saatleri arası tüm enerji kaynakları kesilecek. Evde ya da iş yerinde şalterler inecek, elektrikler kesilecek. Arabalar yol kenarına çekilecek.
Bütün dünyada yapılacak bu 5 dakikalik enerji kesintileriyle karar mercilerinin dikkatlerinin çekileceği ve meydana gelecek enerji tasarrufuyla kesel ısınmaya karşı toplumsal tepkinin gösterilmesi öngörülüyor.
Türkiye Kyoto'yu İmzala
Küresel ısınmaya karşı mücadelede bir adım da http://www.kyotoyuimzala.org/ adlı internet sitesinde atıldı. Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan, ünlü yazar Aslı Erdoğan, Okan Bayülgen, Cumhuriyet gazetesi yazarı Oral Çalışlar, Açık Radyo Yayın Yönetmeni Ömer Madra, Rüstem Batum, Sezen Aksu, Teoman ve yönetmen Zeki Demirkubuz'un da önderliğinde "Türkiye Kyoto Protokolünü İmzala" kampanyası başlatıldı. İnternet üzerinden yürütülen kampanyaya şu ana kadar 43933 kişi destek verdi.
internethaber eylem haberini "Turkiye kyotoyu imzala" teranesi ile bagdastirmis. Bu eylemi destekleyen "aydin sanatcilarimizda" bakin masaallah !Turkiyeyi ve dunyayi onlar kurtaracak.
DİDEMNAZ
06-03-2007, 21:41
http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/haber.do?haberno=507984
NE GÜZEL BİZİM İÇİN ARAŞTIRMIŞSINIZ.Ama biz de biliyoruz bunun kaynağı belirsiz bir mail olduğunu, bu sadece bir tepki.Bizi çocukça heyecanlandıran bir tepki.Aylarca uğraşırsın bazı çocuklarla, davraniş kazanabilmeleri için ama bir tepki bunu beş dakikada yapabilir.Sadece çocuklar mı bazı yetişkinler içinde aynı şey geçerli değil mi?Gereken ilgiyi görmedi mi, bir daha yapalım.Amaç farkındalık yaratmak değil mi?
Mehmet Ali Aşık
08-03-2007, 01:16
sayin didemnaz verdiginiz linkte yeni bir sey yazmiyor .zaman gazetesinide hiç guvenim yoktur.Su ayrintiyada gulmeden edemedim "Antalya'da ise Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Antalya Şubesi, etkinlik düzenlediği işletmenin elektriklerini beş dakika süreyle kapattırdı. Dernek üyeleri yoldan geçen araçları durdurarak eyleme desteğe çağırdı.":)
Bu sahte eylemde amaç farkindalik yaratmak degil Propganda yapmaktir."malum basin" bu eylemi butun dunyada hemde saat farki gozetmeksizin yapilacak gibi lanse etti oysaki boyle bir sey yok!!!Bu sizin zorunuza gitmiyormu kafanizda soru isaretleri olusturmuyormu?
iyiki katilim olmadi yoksa bes dakika sonunda herkes ayni anda elektirigi acsaydi asiri yuklenmeden bir çok sorun çikacakti.
mantiksiz eylem olursa tabii katilan olmaz ayrica eylem boyle yapilmaz guvenilir sivil toplum orgutleri bir araya gelir bir plan yapilir basina onceden haber verilir reklam yapilir vb...
DİDEMNAZ
08-03-2007, 23:02
Tamam bu söyleşiyi son bir şey sorarak bitiriyorum.Türk basınının hali ortada.Siz hangi gazeteyi önerirsiniz?Özel mesaj atabilirsiniz.Sağlıcakla kalın, arada bizi aydınlatmayı unutmayın.
Sevgili Mehmet Ali Işık,
Öncelikle teşekkür ederim ben ve benim gibi bu eyleme katılan tüm çevrecilere SAF dediğiniz için .Ben bunu bir iltifat olarak aldım. Siz sadece kaynağı belli ve sizce çok güvenilir organizasyonlara katılın biz saflar çevre için düşünülen mantıklı herşeye varız. Ben , elemanlarım ve ulaşabildiğim dostlarım 5 dakika enerji kullanmadığı için kimsenin zarara uğradığını zannetmiyorum. Ama siz telafi etmek için hergün 5 dakika fazla kullanırsınız elektiriği suyu olur biter. Keşke bu eylem benim aklıma gelseydi de arkasında ben dursaydım.
Küresel ısınmada insanlığın rolünü sorgulayan bilim adamlarının ölüm tehditleri aldığı ve bilim çevrelerinden dışlandığı öne sürüldü
DIŞ HABERLER SERVİSİ
İngİlİz The Daily Telegraph gazetesinde yer alan bir iddiayı öne süren uzmanlar, politikacı, çevreci ve bilim adamlarından oluşan güçlü bir ittifakın küresel ısınmanın çevreye gerçek etkilerini hasır altı ettiğini söyledi. Devletlerin bilim adamlarını susturarak ortak bir tavır almaya çalıştığını belirten uzmanlar, "Einstein bu şartlar altında çalışmalarına fon bulamazdı" dedi.
Kanada'dakİ Winnipeg Üniversitesi'nin eski iklimbilimcilerinden Timothy Ball, iklim değişikliğinin insanların eseri olduğu konusundaki endişelerini açıklamasının ardından e-posta yoluyla 5 ölüm tehdidi aldığını iddia etti. Ball, "konuşmaya devam ederse, küresel ısınmayı görebilecek kadar yaşayamayacağı" tehdidinin yer aldığını açıkladı.
Kaynak: milliyet.com.tr (http://www.milliyet.com.tr/2007/03/13/yasam/yas07.html)
Mehmet Ali Aşık
21-03-2007, 01:17
tabiat kardesim benim bu eyleme katilanlarin iyi niyetlerinden hiç bir suphem yoktur.Kuresel isinmanin insan faliyetleri sonucu olustuguna bende vaktiyle inaniyordum ama okudum arastirdim ve bu konunun manupile edildigi kararina vardim.Dedigim gibi eyleme katilanlari asagilamak gibi bir niyetim yok ancak bu e -mektubu ortaya atanlarin iyi niyetlerinden supheliyim.Bu yuzden bazen asabi yaziyorsam kusura bakmayin.
islerim dolayisiyla forma fazla giremedim bu konuyuda fazla uzatmak istemiyorum ama nette rastladigim su sayfada yazilanlara deginmeden edemiycegim.
Bizdeki bir mart eyleminin aynisi tam bir ay once fransada "LAlliance pour la PlanÃt" isimli kurulus tarafindanhttp://journeyhomeburke.blogspot.com/2007/02/global-warming-protest-tonight-february.html duzenlenmis.Duzenleme sebebi ise ertesi gunu Birlesmis Milletlerin kursel isinmayi ele alacagi bir toplanti yapmasi ve Fransizlarin tavirlarini ortaya koymak için saat 7:55 de bes dakika elektirklerin (arabalarin yol kenarina çekilmesinden soz edilmiyor :))kesilmesi çagrisi yapilmasi.Fransizlar kuresel çapta destekte beklemisler bu eylemlerinde.Yani eylemin amaci kamuoyu yaratmak yoksa bes on dakika elektirik kapamayla hiçbirsey degismeyecek.
Simdi bana bu sorunun cevabini verecek birisi olursa memnun olucagim !neden fransada bir subatta(BM nin toplantisindan bir gun evvel) yapilan eylem Turkiyede bir ay sonra bir martta duzenleniyor?Bir martin ne ozelligi var? Sevgili basinimiz bu eylemi neden kuresel çaptaymis gibi lanse etti? bu mektubu ortaya yayanlar iyi niyetlerinden dolayi mi,saka olarak mi yoksa baska sebeblerden dolayi mi ? yaydilar siz karar verin.
beyaz melek
21-03-2007, 14:06
5 dakikalık bir elektrik enerjisi tasarrufunun dünyaya faydası ne olucak ?
belki olur **** umarım olur! dünyayı kurtaran adam oluruz hepimiz :)
Keşke hep duyarlı olabilseydik ama olmadık, bundan sonrada olunacağını pek sanmıyorum. Duyarlı olanlarında neyi nekadar kurtarmaya gücü yetecek bilemiyorum yani ben ümitsizim.
pyroxevil
25-03-2007, 16:56
selamlar..
ben de bir internet sitesinde yöneticiyim..biz de elimizden geldiğince doğaya olan borcumuzu ödemeye ve küresel ısınma konusuna dikkat çekmeye çalışıyoruz..
bu konuda videolar yapmaya başladık..bikaç örnekle paylaşmak ve bizim girişimlerimizden bahsetmiş olmak istedim...
http://www.youtube.com/watch?v=c1Wqp5M5teY
http://www.youtube.com/watch?v=DrLQRNLeEQE
Mine Pakkaner
27-03-2007, 22:37
Ürperten ''küresel ısınma'' açıklamaları
Küresel ısınmanın, Türkiye’yi yakın yıllarda ciddi oranda bitki ve hayvan türünün yok olması, gelecek 50 yılda ise çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya bırakacağı bildirildi.
Şehirleşme, yanlış arazi kullanımı ve doğal habitatlar üzerindeki baskıların, son 20 yıl içinde 13 bitki türünü tamamen yok ettiği, baskıların devam etmesi durumunda ise önümüzdeki 10 yıl içinde bin 500’e yakın bitki türünün tehdit altına gireceği kaydedildi. Hayvan türlerinin de aynı tehlike ile karşı karşıya bulunduğu, Anadolu parsı, çizgili sırtlan ve Akdeniz fokunun yok olma tehlikesi bulunan türlerden bazıları olduğu bildirildi.
Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Ekoloji ve Çevre Biyolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Latif Kurt, AA muhabirine yaptığı açıklamada, doğada her canlının yaşam zincirinin bir halkası olduğunu kaydetti. Kurt, "Türlerin ve genetik çeşitliliklerin yok edilmesi, doğanın kısır ve kırılgan bir yapıya bürünmesi, insan dahil diğer canlı türlerinin yaşamlarının tehlikeye girmesi anlamına geliyor" dedi. Kurt, "Dünya nüfusunun katlanacağını hepimiz biliyoruz.
Bunu durdurmanın ilk ve en etkin yolu, nüfus artışını kontrol altına almak olmalı. Asıl olan, sürdürülebilir kalkınma yerine, sürdürülebilir yaşam ilkesidir" dedi.
Her ülkenin ekonomik, kültürel ve biyolojik olmak üzere üç tür zenginliği olduğunu ifade eden Kurt, "Biyolojik zenginlik açısından dünyanın en önemli bölgesinde bulunuyoruz. Ancak biz bu zenginliğimizin farkında değiliz" diye konuştu.
"CANLILAR ISINMAYA AYAK UYDURAMAZ"
Kurt, yaşam kuşaklarının kaymasının, canlı türlerini zora sokacağını, bunun sonucunda meydana gelecek değişikliklere, birçok canlı türünün ayak uyduramayacağını ve yok olacağını söyledi. Kurt, şunları kaydetti:
"Zira canlılar için elli, yüz yıllık periyotlar çok kısadır. Canlılar ancak yüzbinlerle, milyonlarla ifade edilen süreçlerdeki değişikliklere uyum sağlayabilirler. Asırlarla ifade edilen ani değişimler, bitki ve hayvan türlerini tehdit etmekte ve canlılık, küresel bir yok oluşla karşı karşıya kalmaktadır.
Nitekim, birçok canlı türü yok olmuş ve birçoğu da yok olma tehdidiyle karşı karşıyadır. Özellikle biz insanlarla benzer ekolojik isteklere sahip olan memeli türlerindeki yok oluş, insan nesli için de tehlike çanlarını gündeme getirmektedir."
"BİN 500’E YAKIN TÜR TEHDİT ALTINDA"
Eski SSCB Devlet Başkanı Michael Gorbaçov’un "21. yüzyılda ulusları bekleyen en önemli tehdit, askeri olmaktan çok ekolojik felaketler olacaktır" sözünü hatırlatan Kurt, Gorbaçov’un bu görüşünde yanılmadığını söyledi. Kurt, şunları kaydetti:
"13 bitki türünün nesilleri tükenmiştir ve bin 500’e yakın tür, 10 yıl içinde yok olma tehdidi altındadır. 843 tür çok yüksek risk, 181 tür ise doğada çok kısa bir sürede yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Aynı yok oluş hayvanlarda da görülüyor. Herkesin bildiği gibi Anadolu Parsımız vardı. En son 1970’lerde gözlendi. Maalesef, parsı bugün Anadolu’da gören yok. Tamamen yok
olduğu düşünülüyor. Bunun gibi, çizgili sırtlan, Akdeniz foku, Karakulak gibi bazı hayvan türleri üzerinde de yakın gelecekte bir yok oluş bekleniyor."
KONYA’DAKİ KUM FIRTINALARI
Türkiye’yi çölleşmenin beklediğini savunan Kurt, "Bizim güneyimizde bir çöl kuşağı var. Küresel ısınmayla dünyadaki yaşam kuşakları yer değiştirecek ve Türkiye, güneydeki çöl kuşağının etkisine girerek tamamen çölleşecek. Önümüzdeki 50 yıl içerisinde bu durum bekleniyor" dedi.
Konya’da geçen hafta yaşanan kum fırtınasının, bunun bir göstergesi olduğunu vurgulayan Kurt, şunları söyledi:
"Aynı şekilde bizim güneyimizdeki Irak ve Suriye çöllerinden kalkan kum fırtınalarının Gaziantep, Kahramanmaraş ve Şanlıurfa gibi güneydeki illerimizi zaman zaman etkisi altına aldığını görüyoruz. Bütün bunlar çöllerin kuzeye doğru ilerlemekte olduğunun ve bizim çölleşmeye doğru gittiğimizin bir göstergesidir.
Zira, Anadolu çölleşmeye çok müsait olup, bu durum geçmişte de Konya Karapınar çevresinde yaşanmıştır. Konya Karapınar’da yaşayan insanlar sabah kalktıklarında kapı önlerinin kum yığınlarıyla kaplandığını görmüşler ve bu nedenle yöreden büyük bir göç yaşanmıştır."
KÜRESEL ISINMA DOĞAL PERİYOT DEĞİL
Dünyanın 4,5 milyar yaşında olduğunu belirten Kurt, dünya iklimleri üzerinde etkileri olan bir takım doğal süreçlerin bulunduğunu belirtti. Kurt, "Örneğin, dünyanın 93 bin yılda bir kutuplardan basıklaşması, 23 bin yılda bir güneş yörüngesinden sapması ve bin yılda bir de kuraklaşması söz konusudur. Bunlar doğal süreçler iken günümüzde yaşanan küresel ısınma ve kuraklık ise bu doğal periyotlardan tamamen bağımsız ve insan kaynaklıdır" diye konuştu.
Kurt, değişik jeolojik dönemlerde, dünyada gözlenen volkanik faaliyetlerin dünya iklimleri üzerinde etkisinin bulunduğunu ancak günümüzde aşırı volkanik herhangi bir faaliyet olmamasına rağmen dünyanın ısınmaya devam ettiğini söyledi.
"TÜKETİM ALIŞKANLIKLARI DEĞİŞMELİ"
Küresel ısınmanın nedenlerinden birisinin de tüketim alışkanlıkları olduğuna işaret eden Kurt, "Çılgınca, fütursuzca tüketiyoruz. ’Ne kadar tüketirsen o kadar insansın ya da yaşam kaliten o kadar yüksek’ diye insanlar aldatıldı.
Kalkınma çabaları veya bir takım uluslararası şirketler, kar amaçlı olarak toplumları tüketime yönlendirdi. Bu gidişata dur demek için hepimiz bir takım alışkanlıklarımızdan vazgeçeceğiz. Bir takım şeylerden taviz vereceğiz" dedi.
Tüketicinin yönelişlerinin, uluslararası tröstleri çevreye dost olan ürünleri üretmeye zorlayacağını belirten Doç. Dr. Latif Kurt, "Fosil yakıtların kullanımını düşürmek gerekiyor. Toplu taşımaya yönelmek, yürüme alışkanlığını geliştirmek ya da bisiklete binmeye insanları alıştırmak gerekiyor. Bunların sağlık açısından yararları da vurgulanmalı" dedi.
Kaynak: http://www.milliyet.com.tr/2007/03/27/son/sontur12.asp
Mehmet Ali Aşık
28-03-2007, 15:15
internethaber sitesi bu haberi Turkiyenin son elli yili kaldi basligi altinda vermis.Doç. Dr. Latif Kurt'un soyledikleri alakasiz seyler anadolu parsinin ve bazi turlerin yok oldugundan soz ediyor bunun kuresel isinma ne tur bir ilgisi var anadolu parsinin yetmislerde yok oldugu tahmin ediliyor kuresel isinma o zamandan berimi var? Konyadaki çollesmede yanlis tarim ve havyancilik usullerinin uygulanmasinin buyuk payi vardir.
Kurt'un verdigi diger mesajlarida dusundurucu , nufus artisini kontrol altina alin,tuketimi azaltin,bir takim seylerden taviz verin,petrol kullanimina son verin!
Makalede "KÜRESEL ISINMA DOĞAL PERİYOT DEĞİL" bolumu tamamen bilimsellige aykiridir prof. bazi periyodik degisim orneklerini verdikten sonra bu degisim dogal degil insan sonucu diyerek kestirip atmis nerdeyse samanyolundaki milyarlarca yildiz ve galaksilerin degisimleri ve dunyaya etkileri hakkinda nasil bu kadar emin olabilir.
alg: Basitçe sulardaki tek hücreli ve çok hücreli fotosentez yapabilen canlılardır. (dünyadaki karbondioksitin oksijene dönüşümünde karadaki bitkilerden daha fazla (yakaşık olarak 3 kat) katkı sağlarlar.)
Kaliforniya'daki Deniz yosunu Araştırma Laboratuvarları'ndan John Martin, demirin, besin maddelerince zengin denizlerdeki fitoplankton (alg) üretimini arttırdığı hipotezini ileri sürmektedir. Güney okyanusunu demir ile gübrelemenin fitoplankton fotosentezini ve atmosferden 60 kat fazla CO2 içeren derin okyanusa atmosferden Co2 nin uzaklaştırılmasının mümkün olabileceğini de idda etmektedir.
1988 yılı Temmuz ayında Chisholm ve Morel (1991) Woods Hole Deniz Bilimleri Enstitüsü'ndeki Jonural Club kongresinde bunu ilk olarak şakayla söylediğini belirmiş ve tahminen 300000 ton demir ile Güney Okyanusunda yaşayan fitoplanktonun ani alg çoğalması yaparak milyonlarca ton karbondioksiti atmosferden uzaklaştıracağını ve böylece küresel ısınmayı ortadan kaldırabileceğini söylemiştir. Dr. Stranglove'un vurguladığı gibi, demir yüklü bir geminin yarısıyla bize buz çağını verebileceğini iddia etmiştir.
Yüzyıllar boyunca, atmosferdeki CO2 konsantrasyonunda değişmeler oluşmaktadır. İnsanoğlunun aktiviteleri sonucunda günümüzde CO2 konsantrasyonu yaklaşık 350ppm( parst per million)'e kadar yükselmiştir. Son buzul çağından beri (18.000 yıl önce) bu değer yaklaşık 200ppm artmıştır. Buz devri sonunda CO2 1900 yılıyla benzer olarak 280ppm'lik atmosferik konsantrasyona sahipti. son buzul çağı boyunca CO2 konsantrasyonundaki düşüş şu şekilde açıklanmaktadır: Rüzgar oranı 1.5 katlık bir artışla beraber, dünyanın kurak bölgelerinde beş kat yükselme görülmüştür. Bu iki faktör havadaki toz partiküllerinin 50 kat artmasını sağlamıştır. Demir, dünyada en fazla bulunan dördüncü element olduğu için havadan gelen tozlar önemli miktarda demir içerirken, büyük bir kısmı da denizlerde birikmiştir. böylece fotosentezde 3 kat artış ve CO2 saviyesinde 200 ppm'e kadar düşüş ortaya çıkmaktadır. Bunun sonucunda da sera etkisindeki düşüşle beraber dünya giderek soğumuştur (Martin, 1990).
Güney okyanusunda demir birikiminin atmosferik CO2'i azalttığı fikri, dünyanın doğal biyokimyasal döngüsüne dünya çapında büyük bir müdahale edip etmememiz hakkındaki tartışmalara yol açmaktadır. Martin aşşağıdaki fikirleri ileri sürer.
Bunun gerçekten de o kadar yeni ya da önemli bir konu olmadığı söylenebilir. Her şeyden öte biz karasal ekosistemin yapısını değiştirdik, ormanları tarlalara, tarlaları çöllere, nehirleri göllere ve çölleri yeşil alanlara dönüştürdük.
Denizlerde demir birikiminin görülmesi hakkında niçin bu kadar bu kadar büyük bir yaygara koparılıyor? Fosil yakıtları kullanarak atmosferin kimyasını istemeden fakat bilerek değiştiriyorsak, demir birikimi ya da diğer bazı olaylar sayesinde atmosferi niçin değiştirmemeliyiz? Chisholm ve Morel (1991).
Sonuçta hipotez denenmeye karar verildi. John Martin açık denizde büyük çaplı bir demir zenginleştirme deneyi için bilimsel ve lojistik plan geliştirildi ancak 1993 yılında kanser nedeniyle zamansız ölümü, denemenin sonucunu görmesini engelledi. 1993 yılı Kasım ayı ortalarında 480 kg demir taşıyan RV Columbus Iselin Galapagos adalarının 500 mil güneyine ulaştı. Demir konsantrasyonu yaklaşık 0.05 mM'dan 4 mM'a yükseltilerek, 24 saatte 8x8 km'lik bir alana kılcal borularla pompalandı. Su örnekleri alınmış ve fitoplankton ile besleyici maddeler incelenmiş, bu arada P-3 Orion uçağı fitoplankton pigmentlerindeki değişmeler için suyu optik olarak taramıştır. Sonuçlar fitoplankton da artış görülmesine karşın, artış laboratuvarkültürleri için beklenenden daha az olmuştur. Bu olay olasılıkla bu süre içinde %50 oranında artış gösteren zooplanktonların (Hayvansal küçük canlılar) fitoplanktonları tüketmesinden kaynaklanmaktadır. (Wells, 1994). Deney 1955 yılında tekrarlanmış (Coale ve ark., 1996) ve yine fitoplankton artışı gözlenmiştir.
Deney Kuzey Okyanusuna demir eklenmesiyle atmosferden CO2'in uzaklaşmasının mümkün olabileceğini göstermektedir. Atmosferik CO2 konsantrasyonunu önemli derecede etkileyecek kadar yüksek miktarlarda Demir zenginleştirilmesinin yapılmasının, atmosferdeki CO2 yi denetimsiz olarak fazla azaltması ve dolayısıyla başka bir global bir tehlikenin artacağı konusundaki tartışmaların çıkmasına neden olmaktadır.
Bu verilere göre sizce;
1) Küresel ısınmayı engellemek için bu deney uygulanabilir mi?
2) Uygulanabilirse nasıl yapılmalıdır?
3) Uygulanamazsa neden?
Deney Kuzey Okyanusuna demir eklenmesiyle atmosferden CO2'in uzaklaşmasının mümkün olabileceğini göstermektedir. Atmosferik CO2 konsantrasyonunu önemli derecede etkileyecek kadar yüksek miktarlarda Demir zenginleştirilmesinin yapılması atmosferdeki CO2 ve global bir tehlikenin artacağı konusundaki tartışmaların çıkmasına neden olmaktadır.
Bir yazım yanlışı mı var? Ben mi anlamadım...
Anlatılmak istenen şu: Eğer denize demir eklenmesiyle azaltılacak CO2 miktarı beklenenden fazla olursa, bitkilerin kullanacağı CO2 de azalacağından Birçok bitki (Dolayısıyla diğer canlılar da) yok olacak.
Eklenecek demir miktarının belirlenmesi de zor. Çünkü Bu konuda yapılan denemeler hep laboratuvar koşullarında gerçekleştiriliyor. Laboratuvar koşulları asla doğa koşullarına benzemez. çünkü doğa değişkendir. Örneğin laboratuvarda fitoplanktonları (algleri) yiyecek zooplanktonlar yok. hadi koyuldu diyelim bunların miktarı ve türü ne olacak. hadi bunlar da bilindi diyelim dünyanın her yerinde bu oran farklı. hadi onu da ayarladılar diyelim. ışık, sıcaklık, rüzgar vb etmenler var. Yani laboratuvarda doğal koşulları sağlamak neredeyse imkansız.
Yanlışlıkla gözden kaçırılacak bir durum olursa doğanın dengesi belkide dönüşümsüz olarak yok olabir. Bu yüzden risk alma konusunda kararsızlıklar yaşanıyor olabilir diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim :) İlk metni şöyle değiştirdim: ...yüksek miktarlarda Demir zenginleştirilmesinin yapılmasının, atmosferdeki CO2 yi denetimsiz olarak fazla azaltması ve dolayısıyla başka bir global bir tehlikenin artacağı...
Aradaki konuşmalarımız kalsın mı yoksa silelim mi, diyecektim vazgeçtim. Açıklamanız fazladan bilgi sağlıyor...
fitoplanktonları (algları) yiyecek zooplanktonlar yok. hadi koyuldu diyelim bunların miktarı ve türü ne olacak. hadi bunlar da bilindi diyelim dünyanın her yerinde bu oran farklı. hadi onu da ayarladılar diyelim. ışık, sıcaklık, rüzgar vb etmenler var.
Üstelik bu bilinmeyenler sadece alglerin denetimli çoğalması konusunda değil mi?... Demirin, alglerden bağımsız diğer canlılar üzerine etkisi de olabilir...
Bu iş giderek kırk katır mı kırk satır mı biçimine dönüşüyor :)
Evet aynen öyle. Ama bu konu şu ana kadar ortaya atılmış en elle tutulur konu. Belkide bu konu hakkında sorunu ortadan kaldıracak çözümler çıkabilir. İnsanların küresel ısınmayı engellemek için taviz vermesi artık çok zor. taviz verseler bile yeterli olmayacak çünkü nüfus artışı ve teknolojik gelişmeler sayesinde kirlilik daha çok artıyor. Şu an biz bile bilgisayar kullanarak doğaya CO2 salınımına katkıda bulunuyoruz değil mi? Bence Demir verilerek küresel ısınmaya engel olma çabaları insanları terbiye etmeden daha kolay.
Dünya genelinde bir kişi günde ortalama 100 gram et tüketiyor.
Gelişmiş ülkelerde et tüketiminin sınırlandırılması küresel ısınmayı yavaşlatabilir.
İngiliz The Lancet dergisinde yayımlanan araştırma, dünya nüfusunun 2050'ye kadar yüzde 40 artması ve hayvanların neden olduğu sera gazı emisyonunun azalmaması göz önüne alındığında, günlük kırmızı et tüketiminin 90 grama düşürülmesinin küresel ısınmayla mücadeleye katkıda bulunacağını gösterdi.
Canberra Üniversitesi Ulusal Epidemioloji ve Halk Sağlığı Merkezi'nden Anthony McMichael başkanlığındaki araştırmacılar, metan gazı üreten dana, koyun ve keçilerin etlerinin tüketiminin sınırlandırılması gerektiğini vurguladı.
Dünyadaki sera gazı salımının yüzde 22'sinin tarımdan kaynaklandığını söyleyen araştırmacılar, bu oranın sanayi sektöründen gelen sera gazı emisyonu oranıyla neredeyse aynı, ulaşım sektöründen geleninkindense yüksek olduğunu bildirdi.
Çiftlik hayvanlarının özellikle nakliyesi ve beslenmesinin, tarımdan gelen sera gazı emisyonunun (çoğu metan gaz şeklinde) yaklaşık yüzde 80'inin nedeni olduğunu belirten araştırmacılar, zengin ülkelerde et tüketiminin belli oranda azaltılmasının kalp-damar hastalıklarına, obeziteye, kolorektal kanser ya da başka kanser türlerine yakalanma riskini azaltacağından sağlık açısından da yararlı olduğunu söyledi.
Dünya genelinde bir kişi günde ortalama 100 gram et tüketiyor. Tüketim miktarı gelişmiş ülkelerde 200-250 gram, fakir ülkelerdeyse 20-25 gram.
Japon bilimadamlarının yaptığı, Temmuz 2007'de yayımlanan bir araştırma da bir kilogram sığır eti tüketiminin 36.4 kilogram karbondioksidin neden olduğu ısınmaya eşdeğer sera gazı salımına yol açtığını, yani bir kilogram et yemenin üç saat araba kullanıp bu arada evdeki bütün ışıkları açık bırakmakla verilen zararla eşdeğer olduğunu ortaya koymuştu.
Penelophe
30-11-2007, 16:52
Lütfen duyarlı olalım..
25791
25792
Vildan Sönmez
05-12-2007, 11:28
Aralık'ta tüm dünyayayla eş zamanlı miting: İklim değişikliğini durdurun!
Çok sayıda birey ve örgütün oluşturduğu "Küresel Eylem Grubu" (KEG)'nun 8 Aralık'ta İstanbul'da tüm dünyayla eş zamanlı olarak gerçekleştireceği "Kyoto'yu imzala / Küresel Isınma'yı durdur! konulu mitingle ilgili düzenlenen basın tolantısında konuşan Pelin Batu, "Bizler gezegenimize, suyumuza, Sinop'umuza, çifçimize sahip çıkmak için 8 Aralık'ta Kadıköy'de olacağız. Sizleri de bekliyoruz. Ne petrol, ne kömür, ne nükleer. Güneş, rüzgar bize yeter" dedi.
Küresel Eylem Grubu'nun Kyoto Antlaşması'nı Türkiye'nin de imzalaması için başlattığı kampanyanın basın toplantısı İstanbul, TMMOB Makina Mühendisleri Odası'nda gerçekleşti.
KEG adına konuşan Pelin Batu, dünyanın atmosfere yakın yüzeyinin ortalama sıcaklığının son yüzyılda 0,6 derece arttığına, buna petrol ve kömür gibi yakıtlardan çıkan gazlar ile diğer sanayi ve atık gazlarının büyük katkı yaptığının belirtildiğine, geçtiğimiz bir yıl içinde iklim değişikliğinin tüm beklentileri boşa çıkartarak beklenenden daha hızlı ve sert değişiklikler getireceğini ortaya koyduğuna" değindi.
'Petro Lobisi İnsanlığı Savaş ve İklim Değişikliğiyle İki Kere Vurmayı Başarıyor'
"Doğu Akdeniz'le birlikte Türkiye'de yaz boyu yaşanan ağır kuraklık, kentlerde susuzluğa, tarlalarda afete dönüştüğünü, tüm dünyada benzeri az görülmüş bir hudubat kıtlığı yaşandığını ve bir yandan kuraklık yaşanırken, öte yandan aşırı yağışlarda binlerce insanın yaşadığı evlerle birlikte yok olduğunu söyleyen Batu, "Bu yıl Aralık ayında Endonezya'nın Bali kentinde toplanacak olan İklim Değişikliği Zirvesi"nde acilen adım atabilmek amacıyla biraraya geleceklerini açıklayan hükümet başkanları, sorunun boyutları sebebiyle endişelerini gizlememelerine rağmen, silah ve petrol lobisinin enerji politikaları üzerindeki hakimiyeti devam ediyor. İklimi değiştirerek felaketimizi hazırlayan endüstri ve onun karları üzerine kurulu sistem için, Kuzey kutbunun erimeye başlaması sonucu ortaya çıkacak olan, tahminlere göre tüm kaynakların yüzde 25'i kadar petrol ve gaz yepyeni fırsatlar anlamına geliyor. Tarafların kutup şartlarına uygun yeni savaş gemileri için imalata başlaması, bölgede kurulacak askeri üslerle ilgili haberlerin birbirini takip etmesi, iklim felaketinin yanında paylaşım savaşlarıyla geliyor olduğunu net olarak ortaya koyuyor. Petrol hırsı insanlığı savaş ve iklim değişikliğiyle iki kere vurmayı başarıyor" dedi.
KEG de Orada Olacak
Pelin Batu, elimizdeki yenilebilir enerji kaynaklarının ve enerji verimliliğini artıran teknolojilerin nükleer güce göre daha hızlı, ucuz, güvenli ve temiz çözüm stratejileri olduklarını kanıtlıyor olmasına rağmen iklim değişikliğini bahane ederek, yeni nükleer reaktörler yapıldığını, Kyoto Anlaşması'nı imzalamamış, kayda değer üç ülkeden biri olduğumuzu, TBMM'de kabul edilen son enerji yasalarıyla hem fosil yakıtlara hem nükleer endüstriye kapıları sonuna kadar açtığımızı, Türkiye'nin iklim değişikliği etkisi altında hızla kuraklaşırken, su güvenliğimiz, çifçimizin geleceği tehdit altındayken hala kirli kömür santrallerinden, boru hatlarından ve doğal gaz anlaşmalarından vazgeçilmediğini ve bunlara rağmen Kyoto protokolü imzalanmadığını" sözlerine ekledi. Batu; "KEG (Küresel Eylem Grubu), amaç karbon salımlarını azaltmaksa, 'nükleer enerjinin' bu amaca hizmet edemeyeceğinin bir gerçeklik olarak karşımızda durduğunu haykırmak üzere 8 Aralık'ta Kadıköy'de olacak. Bizler de, gezegenimize, suyumuza, Sinop'umuza, çiftçimize sahip çıkmak için 8 Aralık'ta Kadıköy'de olacağız. Sizleri de bekliyoruz" dedi.
Mitinge Destek Çağrıları: "Zaman Daralıyor, 'Yaşam Savunucuları' Kadıköy'e..."
Basın toplantısında elinde bir "çalar saatle" söz alan Greenpeace (Yeşi Barış)'den Yeşim Aslan, zamanın daraldığını, eğer bir şeyler yapılmazsa önüne geçmenin daha da güçleşeceğini ve diğer ülkeler Kyoto'nun sonrasında neler yapılabileceğini konuşurken Türkiye'nin Kyoto'yu henüz imzalamadığını dile getirerek, "zamanın daraldığını" ifade etti ve 8 Aralık saat:12.00'de, mitinge katılan ya da evlerinde oturan herkesi çalar saatlerinin zilleriyle "alarm vermeye" çağırdı.
Basın toplantısında söz alan gazeteci-yazar Yalçın Ergündoğan yaptığı konuşmada; "üzerinde yaşadığımız gezegenin çatırdadığını bu nedenle de, kendisinin "en zeki", "en akıllı" olduğunu savunan kibirli "insan türü"nün doğadaki ayak izlerinin acil olarak azaltılması gerektiğine inanıyoruz" dedi. Doğanın da hayvanların da ne haklarını zavunacak ne "avukatları", ne çıkarlarını koruyacak "sendikaları", ne de siyasal iktidarları etkileyecek "oy hakları" var; bu nedenle duyarlı insanların onların yaşam haklarını ve varlıklarını savunmak zorunluluğunda olduğunu ifade eden Yalçın Ergündoğan, "tüm yaşam savunucularını 8 Aralık'ta Kadıköy'e çağırıyorum" dedi.
DİSK adına konuşan Genel Sekreteri Musa Çam da yaptığı konuşmada "emek örgütleri olarak 8 Aralık mitingne destek vereceklerini" vurguladı.
Yeşiller adına konuşan Dr. Ümit Şahin "Bilim insanlarının raporlarına göre önümüzdeki 8–10 yılda acil olarak önlemler alınmazsa iklim değişikliğinin sonuçlarının çok ağır olacağı, açlık ve kuraklık yaygınlaşırken, sel ve kasırga gibi doğal felaketlerin de artacağı, çok sayıda insanın göç etmek zorunda kalacağını hatırlattıklarını" vurguladı. şahin "Yeni termik santral kurulmaması ve var olanların kapatılmaya başlanılması gerektiğinin" altını çizdi.
ÖDP adına konuşan Nermin Kaplan, "Kyoto'yu imzalama talebinin günden güne aslında önemini de yitirdiğine, Avrupa'nın imzalamış olmasına rağmen gereklerini tam olarak yerine getiremediğine, Kapitalizmi ortadan kaldırmadan bunun hiçbir zaman başarıyla sonuçlanamayacağına değinerek, 8 Aralık mitingine destek olacağız" dedi.
8 Aralık " Küresel İklim Değişikliğini Durdurun" mitingini destekleyenler arasında, DİSK, KESK Şubeler platformu, Türk Tabipler Birliği, Çevre İçin Hekimler Derneği,, Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu, Metalurji Mühendisleri Odası, Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası, İstanbul Tabip Odası, Şehir Plancıları Odası, 78'lier Vakfı, Açık Radyo, Allianoi Platformu, Amargi, Barışa Pedal, Barışarock, Bianet, BirGün gazetesi, Buğday, ÇGD, DSİP, Dünya Yalnız Bizim Değil (DYBD) Platformu, Genç Siviller, ÖDP, sinop Bizim Platformu, Siyasal Ufuk Hareketi, Türkiye Sakatlar Derneği, Munzur Çevre Derneği, Yeşiller gibi kurum ve kuruluşlar yer alıyor...
8 aralık'ta mitingteyiz!
buluşma noktası. kadıköy tepe natilius önü
buluşma saati: 11.00, cumartesi günü
yürüyüş başlangıcı. 12.00'da.
küresel ısınmaya hayır diyebilmek için, ba$ka bir enerjinin mümkün olduğunu insanlara anlatabilmek için, nükleer enerjiyi istemiyoruz diyebilmek için.. geliyoruz..
8 aralıkta tüm dünya çevrecileri ile birlikte.. kadıköy'deyiz..
Alıntı: (http://www.lafmacun.org/bak/8+aralik+2007+kadikoy+mitingi)
Vildan Sönmez
06-12-2007, 12:02
Aşağıdaki linkte detaylar var.
http://www.agaclar.net/forum/showthread.php?t=6714
Mehmet Ali Aşık
25-12-2007, 19:54
ilkim degisikligini durduracaklarmis arkadaslar kolay gelsin bakalim! Eylemcilerin surekli Turkiyenin nukleer santal kurmasina karsi çikmasi dusundurucu! Nukleer Enerji ile ilgili bir proje uzerende çalisan bilim adamlarimizin uçaginin hain bir sabotaj veya teknolojik bir silahla dusurulmesi ,aselsan muhendislerinin intihar susu ile oldurulmesi kimse tarafindan protesto edilmez! Bilim adamlarini bir çok ulkede boyle esrarengiz yontemlerle yok ediliyor. Iraktada yuzlerce bilim adami katledildi.Turkiyenin gelismesini istemeyenler var bu yuzden "iklim degisikligi" uzerinden bir oyun oynaniyor.Kyoto protokolu teknolojik gelismesini tamamlamayan ulkeleri kontrol altinda almak için duzenlenmis bir anlasmaya benziyor.
Bundan yuz sene evvel internet benzeri bir teknolojiden soz eden NIKOLA TESLA o zamanlar tum dunyaya kablosuz ve BEDAVA gonderilecek elektirik kulesi insaa etmis
fakat Teslaya bilimsel calismalari için maddi destek çikan borsacilar insanlarin bedava enerji kullabilme dusuncesine karsi çikarak kuleyi yiktirmistir!
Oğuz Karsan
09-05-2008, 17:00
Merhaba,
Kyoto sözleşmesini imzalamamalıyız. Aydınlarımız kızabilir, ama bu kadar işsiz ile kyoto sözleşmesini imzalarsak bir daha belimizi doğrultamayız.
İnsanca yaşamak hepimizin hakkı. Ama bu dünyanın kirlenmesinden biz sorumlu değiliz.Gelişmiş ülkeler sanayileri ile Dünyamızı mahfettiler.Şimdi ise kazandıkları paralarla yaşanacak sağlıklı bir yer kalmadığını anladılar. Başka bir senaryo ise ; Dünyanın kalan son kirlenme sınırını kendileri kullanmak istiyorlar.
Nükleer enerji konusunda nasıl insanlarımızı yanlış yönlendirmeyi başarıp ülkemizi enerjide dışa bağımlı hale getirmeyi başarabildilerse, Şimdi de küresel ısınmayı bahane ederek gelişmemiş veya az gelişen ülkeleri sömürebilmek için yeni taktik geliştirdiler.
Küresel ısınma sahiden Dünyanın başına bela ama bu belayı biz açmadık. Yıllarca ürettikleri kimyasallar ve türlü türlü spreylerle Dünyayı yaşanmaz hale getirenler şimdi bedeli diğer ülkelere ödettirmek istiyorlar.
Küresel ısınma bahanedir. Amaç sömürüdür.
Bazı ülkeler anlaşmayı imzalama yanlısı görünürken, ucuz işcilik sağlayan ülkelerde Dünyayı kirletmeye devam ediyorlar
Saygılar
Columbia Üniversitesi ve Dünya Bankası uzmanları, önümüzdeki yıllarda yaşanacak sel, kasırga, deprem, volkan ve toprak kayması gibi doğal felaketlerin farklı ülkeleri nasıl etkileyeceğini araştırdı ve risk haritaları hazırladı.
Haritalara göre felaket bulutları tam da Türkiye�nin üzerinde. Özellikle deprem ve kuraklık açısından ülkemiz büyük tehlike altında görünüyor. Uzmanlar Türkiye�nin ciddi can ve mal kaybı yaşayacağını öngörüyor...
EN ÇOK ÖLÜM SAHİL ŞERİDİNDE OLACAK
Dünyanın risk haritalarında deprem, kuraklık ve selin ayrı ayrı büyük ölümlere yol açacağı görülüyor. Ölüm oranları açısından hazırlanan haritaya göre Türkiye�nin özellikle Ege, Akdeniz ve Karadeniz sahil şeridindeki birçok kişi deprem nedeniyle hayatını kaybedecek. Deprem ve toprak kayması gibi yer hareketleri tüm dünyada ise en çok Doğu Avrupa, Anadolu ve Orta Asya�da can alacak. Asya ülkelerinin büyük bölümünde sel, Afrika�da ise kuraklık nedeniyle milyonlarca kişinin öleceği tahmin ediliyor.
EKONOMİMİZ ALT ÜST OLACAK...
Uzmanların hazırladığı ikinci harita ise doğal felaketlerin ülkelere ne kadar ekonomik zarar getireceğini öngörüyor. Bu haritaya göre Türkiye genelinde jeofizik, yani deprem ve toprak kaymaları, kuraklık ve suya bağlı nedenler yüzünden büyük ekonomik kayıplar yaşanacak. ABD, Avrupa ve Avustralya�da da kuraklığa bağlı ekonomik zarar görülecek. Amerika kıtasının doğusu, Asya�nın güneydoğusu ve Avrupa�nın genelinde de sele bağlı ciddi bir ekonomik gerileme olacak.
Merhaba,
Kyoto sözleşmesini imzalamamalıyız. Aydınlarımız kızabilir, ama bu kadar işsiz ile kyoto sözleşmesini imzalarsak bir daha belimizi doğrultamayız.
Merhaba Oguz Arkadas,
sana burada katilmiyorum. Bazi konularda hakli olabilirsin. Önergin Küresel Isinmada en büyük pay gelismis büyük ülkelerdedir.
Yanliz Öyle bir yasa düsünüyorki küresel isinmaya yol acan karbondiyoksit oranina göre pay bicilmektedir. Yani hangi ülke ne kadar korbondioksit üretiyorsa, buna göre katki sunmalidirlar. Bu nedenden dolayi Dünyamizi heryönden encok kirleten ABD gibi ülkeler bu kyoto sözlesmesini imzalamak istmiyorlar. Oysa ABD hic gelecek nesili düsünmeden har vurup harman savuyorlar. Düsünün kü herkes bir ABD vatandasi gibi yasamis olsaydi gezegenimiz coktan altüst olmustu.
------------
Unutmamalıyız ki, sağlıklı bir çevre için vereceğimiz her hizmet, kendi sağlığımız ve çocuklarımızın geleceği içindir.
www.cevremizikoruyalim.de.tl
tavsanca
07-07-2008, 10:40
10 Ocak 2008
Al Gore artı Soros: Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek! www.iyibilgi.com
Sözde çevrecilerin yüzlerine buladıkları makyaj akmaya başladı. Bu öyle bir makyaj ki, hem size yeni bir “enerjiyi” pazarlıyor, hem de sırtınızdan para kazanıyorlar. Dilaver Demirağ, uygunsuz Al Gore’dan başlayarak, boyası çıkmış “çirkin” suratları gösteriyor. iyibilgi özel
Türkçe’de böylesi hoş deyimler vardır. Daha kötü bir durumu gösterip böylece zararımıza olan ama kayıpları diğeri kadar ağır olmayan bir işleme razı etmek için uygulanan bir yöntemdir. Genellikle korku salarak karşımızdakini kendi istediğimiz hale razı etmeyi içerir bu deyim.
İşte küresel ısınma denen doğa olayının -neee ben ne dedim, doğa olayı mı, olur mu öyle şey canım, küresel ısınma doğal moğal değildir tamamıyla insan kaynaklıdır öyle değil mi?- geldiği durum da bu aslında. Ama bu durumu daha da iyi açıklayan bir başka deyim var dilimizde: “Sinekten yağ çıkarmak”. En ufak bir şeyden bile kendine çıkar elde etmek anlamında kullanılan bu deyim özellikle Nobel ödüllü Al Gore ve onunla sıkı işbirliği içindekiler için çok geçerli bir deyim.
Medya denen beyin yıkama aygıtı, gerçekleri tıpkı güneş ışınlarını renklere ayrıştıran bir ışık tayfı gibi parçalayıp kendi yansıttığı prizmadan gösteriyor. Bu yansımaya göre Al Gore dünyayı kurtarmak için çabalayan bir aktivist, bir gerçek uzmanı, devasa petrol şirketlerine kafa tutan bir kahramandır. Rakipleri ise sürekli küresel ısınma olmadığı yalanını yayan ve bunu da bilimsel doğruluk adına değil, büyük petrol tekellerinin petrol karası vicdanları tarafından satın alındıkları için yapanlardır. Kısacası küresel ısınmayı sorgulamak eski engizisyon gibi bilime saldırmak, onu birtakım dogmalar adına baskı altında tutmak ile eş anlamlı gösteriliyor.
Lakin yine dilimize yerleşmiş bir deyimle “kazın ayağı öyle değil”. Tersine küresel ısınma etrafında koparılan fırtınada sadece petrol tekelleri değil, karbon ticareti ile yağlı kazançlar elde etmek isteyen büyük enerji devleri de epey bir pay sahibi.
Ama gelin ilkin Al Gore konusunda pek de konuşulmayan bazı gerçekleri dillendirelim. Şu an küresel ısınma konusunda bayraktarlık yapan ve George Bush’u Kyoto Sözleşmesini imzalamadığı için sıkıştıran Al Gore 10 yıl önce ABD heyetinin başındayken Kyoto Görüşmelerini enkaz haline dönüştürmüştü. İklim değişimi konusunda çalışan aktivistlerden George Monbiot İngiltere’nin Guardian gazetesinde yazdığı makalesinde “ABD’nin iklim müzakere ekibinin başında Al Gore olduğunu ve Avrupa Birliği’nin 2010 yılına kadar sera etkisi yaratan gazların yüzde 15 oranında azaltılması için ısrar etmesine rağmen, Gore ekibinin, 2012 yılına kadar yüzde 5.2 azaltacağı kararının, anlaşmayı tamamen yok ettiği”ni vurguluyor.
Peki, Al Gore’a güvenilebilir mi? Elbetteki hayır! Al Gore’un çevreciliği için kimi spekülasyonlar dolaşıyor. Örneğin kendisinin desteklediği biyodizel denilen ve soya, mısır gibi bitkilerden elde edilen sözde “çevreci” yakıtın bir numaralı pazarlamacısı olduğu açıkça görülüyor. MSNBC’ye verdiği röportajda Etanol ya da biyoyakıt denilen sözde çevreci yakıtla ilgili şunları söylüyor:
“Biyoyakıt enerjisinin kocaman yeni bir enerji kaynağı olacağını düşünün, özellikle de taşımacılık sektörü için. Her yerde bu enerjiyi göreceksiniz. Daha çok elektrik kablosu olan yakıt vasıtalarını göreceksiniz. Enerjinin kaynağı olarak biyoyakıttan faydalanılan yeni süreçleri göreceksiniz. Bu, süreçte tüketilen hiç petrol olmayacak. Biyoyakıt gerçek bir yenilenebilir enerji kaynağı olacak”.
Ve bilin bakalım ülkemizde de Açık Radyo başta olmak üzere pek çok yere finansal destek atan Açık Toplum Enstitüsü’nün finansörü olduğu söylenen spekülatör George Soros şu sıralar neye yatırım yapıyor ve doğal olarak hangi konuda bir duyarlık eşiği geliştirmeye uğraşıyor? Soros açıkça söylüyor: “Evet ben etanol da denilen biyoyakıtın spekülatörüyüm”. Haliyle Soros da küresel ısınmacı lobinin en canhıraş destekçilerinden…
Etanol ya da biyoyakıtın neden çevreci olmadığını ayrıca açıklayacağım. Amacım sadece dünyayı kurtaran adam Al Gore’un kapitalist sistemi yeşillendirme rolünü nasıl oynadığını göstermek. Tabii Al Gore’un Uygunsuz Gerçek filmine sponsorluk yapanların yeni enerji kaynakları pazarlamak isteyenlerden oluştuğu unutulmamalı ki bu filmdeki birçok şeyin abartıldığı İngiltere’de mahkeme kayıtlarına kadar geçti. Ardından sadece röportajlar, konuşmalar için “yeşil kurtarıcı”nın cebine milyonlarca dolar girdiğini de unutmamak gerekiyor. Kısacası küresel ısınma meselesi başlı başına bir sektör ve kazanç kapısı haline çoktan geldi bile. Elbette yeşil kolluklu enayi çevreciler sayesinde (tabii ülkemizde çevreden nemalananların kimler olduğundan da ayrıca söz etmek boynumuzun borcudur).
Atmosfer deniz, kirletmeyen keriz
“Küresel ısınma konusunda daha adam akıllı araştırma yapılmalı, bu konuda baş çeken IPCC modeli yanlış” diyen pek çok namuslu bilim adamının ise bu dogmaya karşı çıktıkları için petrol lobisi tarafından destekleniyor denilerek defteri dürülüyor. Lakin tüm bu karşılıklı suçlamalar içinde aslında birçok gerçek de kamuoyundan gizleniyor.
O da şu: Gerçekte tüm bu felaket haberleri iki tür olguyu gizliyor. Bunlardan ilki, bu toz duman arasında bu işten ekonomik çıkar elde edenlerin varlığı perdelenmiş oluyor. Böylece birileri Kyoto Protokolüydü, Bali Konferansıydı, iklim raporuydu deyip peşine düştüğümüz olguların üzerinden argo bir ifade ile malı götürüyor. Bunu anlamanın ve anlatmanın en iyi yollarından biri Kyoto Protokolünde yer alan bir madde. Bu madde karbon ticareti ya da emisyon ticareti olarak da geçiyor. Burada bir al gülüm ver gülüm durumu söz konusu.
Diyelim siz ileri derecede endüstrileşmiş bir ülkede faaliyet yürüten bir firmasınız. Kyoto protokolunda da ülkelerin ve sektörlerin 2012 yılına kadar belirlenen süre içerisinde ulaşması gereken karbon salma hedefleri var. Siz bu hedefi tutturamadınız o zaman henüz karbon salma düzeyi sizinkinden kat be kat az olan bir ülkedeki bir firmadan ya da ülkeden parayı bastırıp karbon kredisi alıyorsunuz ve böylece hedefleri tutturmuş oluyorsunuz. Bu şekilde atmosferi kirletme “hakkınızı”(!) kullanmış olurken bu işten para da kazanmış oluyorsunuz.
Mesela şu anda özellikle rüzgâr enerjisi sektörü bu işe çok duyarlı. Çünkü bu vesileyle bu işten çok para kazanacaklar. Haliyle birçok kuruluş bu işe yatırım yapıyor.
Bu arada birileri TV’lerde çıkıp “karbon ayak izinizi” azaltmak için evinizdeki ampulü az enerji tüketen ampulle değiştirmenizi, bunu yaparsanız çok ulvi bir şekilde dünyayı kurtarmış olacağınızı size vaaz etmiş oluyor. Amiyane tabirle birileri “malı götürürken” siz de “ben ne kadar çevreciyim” deyip “kerizlenmiş” durumuna düşüyorsunuz.
Diğer nokta ise şu; yaşamınız birilerinin yönetimi altına giriyor ki bunun adı apaçık totalitarizmdir. Bugün birileri neyi nasıl yapacağımızı -deyim yerinde ise tuvaletimizi nasıl yapacağımızdan eşimizle ya da sevgilimizle neyi nasıl yapacağımıza dek hayatımızı- baştan ayağa yönetiyor. Küresel ısınma konusu da böyle bir şey aslında. Birileri küresel ısınma olgusu ekseninde hayatınızın yönetimini ele geçirerek neyi kullanıp neyi kullanmayacağınızı, nasıl davranacağınızı, yaşamınızı nasıl planlayacağınızı size vaaz ediyor. Batılı ülkeler Saddam Hüseyin ya da şu sıralar Ahmedinejad’a, Batının egemenliğine itiraz eden başka ülke liderlerine faşist, despot diye küfürnameler döşenirken, aslında kendi kadife eldivenli, demokrasi maskeli faşizmlerini sizlerden gizlemiş oluyorlar.
Siz de medya vasıtası ile İran’ın ne kadar pis ve dikta rejimli bir ülke olduğunu, buna karşılık Batının ne kadar hoşgörülü ve demokrat olduğunu düşünüyorsunuz. Kısacası aslında birileri sizin beyninizi gayet güzel yıkayıp kendi istedikleri şeye inandırırken, perde gerisinde bambaşka şeyler dönüyor. Ama elbette eğer sıkı bir araştırmacı ve külyutmaz biri değilseniz bunlardan haberdar olmanız da mümkün değil, çünkü medya denen beyin iğfal şebekesi zihinlerinizi sömürgeleştirmeye azmetmiş bir halde. Size kendi işine gelenleri yansıtıp, sistemin aleyhine işleyen şeyleri ise gizliyor.
Kısacası bu küresel ısınma meselesi “çok su kaldıracak” bir konu. Ve bu konuya eğilmeye devam edeceğim. Ama sadece bu konuda değil birçok konuda ana akım medyadan yansıyanların dışında şeyler söyleyeceğim. Biliyorum etki alanım diğerlerininki kadar güçlü değil. Ama bir kişi bile asıl “uygunsuz gerçek”ler konusunda bir şeyler öğrenebilirse sistemin bir nebze olsun dışına çıkabilirse ben de amacıma ulaşmış olacağım.
ÖNEMLİ NOT: Bu yazdıklarımdan şu anlamın çıkmasını istemediğimi de baştan belirtmek istiyorum. Amacım ne çok şey bildiğimi gösterip bir tür bilgi tanrısı olmak ya da gerçek sizi özgür kılacak lafları ile kendime bir şeyler atfetmek değil. Hayır, ben de sizler gibiyim. Sadece ortada dolaşan şeyleri bir araya getirip bunlardan çıkacak anlamı size aktarmış oluyorum o kadar. Dahası kendi adıma bu medya kalemşorlarından acayip rahatsızım ve birilerinin bir şeyleri kalkan edip insanların iyi niyetini suiistimal etmesinden rahatsızım. O nedenle yapabildiğim oranda birilerinin tekerine çomak sokmak, oyunlarını bozmak çok önemli benim için.
Dilaver Demirağ
delidumrul
05-08-2008, 12:16
Küresel ısınmanın gerçekliği, atmosferdeki sera gazlarının ısınmaya etkisi ve dünyanın gitgide daha çok ısındığı bilimsel olarak ispatlanmıştır. Tüm bunların insan eliyle yapıldığı da bilimsel olarak ispatlanmıştır. Atmosferdeki karbon parçacık sayısından tutun da ülkelerin ne kadar karbon salgıladıkları da apaçık ortadadır. Küresel ısınmayı reddeden kişiler hiçbir bilimsel referans , araştırma sonucu ya da rapor göstermeksizin sadece komplo teorilerine dayalı siyasi yorumlar yapmamalıdırlar.Eğer küresel ısınmanın insan eliyle yapılmadığı ya da olmadığını iddia ediyorsanız bilimsel araştırma sonuçlarına dayanan kanıtlar göstermek zorundasınız. Bunun dışındaki iddialar havada kalıyor ve insanları küresel ısınmaya karşı eylemsizliğe itip dünyamıza vakit kaybettiriyor
Mehmet Ali Aşık
06-08-2008, 01:52
sayin delidumrul
Selamlar foruma hos geldiniz. Yazinizda kuresel isinmanin insan faliyetleri sonucu oldugunun isbatlandigini ve aksini idda edenlerin bilimsel kanit sunmak zorunda oldugunu belirtmissimiz.Bu durumda önce sizin "bilimsel kanit" göstermeniz gerekli degilmi? Bekliyoruz...
delidumrul
06-08-2008, 08:31
Merhaba Mehmet Ali Bey,
Hoşbulduk
ben zaten küresel ısınma olduğunu iddia eden bilimadamlarının bilimsel araştırma sonuçlarına dayalı açıklamalar yaptıklarını belirttim.
Küresel ısınmayı yalanlayanların ise hiçbir bilimsel veriye dayanmayan yalanlama şeklini eleştiriyorum o kadar. Biri çıkıyor küresel ısınma yoktur blablabla diyor ama hiçbir bilimsel veri yok. Küresel ısınma vardır diyenler ise atmosferdeki karbon parçacık sayısının net bir şekilde 384 olduğunu,(eşik noktasının 500 olduğunu) bunun sera etkisi yaratarak gezegeni ısıttığını bu ısınmaya dayalı insan ve hayvanların göç halinde olduğunu, buzulların günden güne eridiğini bilimsel araştırma ve gözleme dayalı olarak yapıp kamuoyunu bilgilendiriyorlar.
Şimdi daha net mi?
Rainbow Warrior Ziyarete Açılıyor
Dünyadaki çevre hareketini simgesi olan Greenpeace gemisi Rainbow Warrior “Kömürden Kurtul, İklimi Kurtar” turu kapsamında İstanbul’da.
Herkesi gemiyi ziyaret etmeye bekliyorlar.
Yer: Bahçeşehir Üniversitesi Önü
(Beşiktaş İDO İskelesi)
Tarih: 24 Eylül 2008, Çarşamba 12:00 - 19:00
İstanbul'da olan arkadaşlar ziyaret edebilirler.
Arkadaşlar küresel ısınmaya karşı size birkaç öneri sunacağım: 1-)Geri dönüştürelecek her atık maddeyi geri dönüşüm kutularına atalım. 2-)Ağaçlandırma çalışmaları yapalım.Bu çözümü hafife almayın,eğer ağaç olmassa deniz ağaç görevi görüyor.Yani karbon dioksidi deniz hapsediyor bundan dolayı deniz canlıları ölebilir. 3-)Su tassarrufu yapalım.Unutmayın gelecekte su tükenebilir.
4-)Enerjiyide dikkatli kullanalım.
5-)Arabamızı gerektiğinde kullanalım.Ama ABD'li bilim adamaları bir virüsü bir ortamda tutup ondan petrol elde etmişler.Nasıl oluyorsa:)
Arkadaşlar çözümlerin size bir kaçını sundum.Ama unutmayalım ki NE YAPIYORSAK KENDİMİZE YAPIYORUZ!
Doğamızı kirleterek, yaşam alanlarımıza ve çocuklarımıza ne kadar zarar verdiğimizin ve önümüzdeki birkaç yıl içinde hepimizi bekleyen tehlikelerin büyüklüğünün farkında mıyız?
Küresel Isınma grubuna merhaba.
Gruptaki mesajları başından sonuna okudum. Son mesajın üzerinden 1 yıl geçmiş. Konu hala aktif mi? bilemiyorum ama Gümüşlük Çevre Koruma Derneği aktif üyesi olarak çok önemsediğim bu konuda bir iki cümle de ben yazmak istedim.
Sayın Malina ve Mine Pakkaner konu ile ilgili bilgileri çok güzel derlemişler, emeklerine sağlık. Syngnathidae ve Volkan değerli katkılarda bulunmuşlar. deHera’nın gündeme getirdiği ‘eti azaltın küresel ısınma yavaşlasın’ görüşü de doğru. Oğuz Sağlam değişik bir bakış açısı ile yazdığı mesajının sonunda ‘panikten uzak duralım’ demiş ama bence insanoğlu’nun tehlikenin farkına vararak işi ciddiye alması ve acilen yapması gerekenler var. Küresel ısınmayı geri döndürmek veya durdurmak mümkün değil ama acilen alınacak önlemlerle hızını kesmek mümkün.
Küresel ısınmanın bir hayal ürünü olmadığı, hayatımızı tehlikeli bir şekilde etkilemeye başlamasıyla anlaşıldı. İklimdeki değişimleri şu anda dünyada gözlemleyebiliyoruz. Mevsimler kayıyor, ciddi boyuttaki fırtınaların ve kuraklıkların sayısı artıyor.
52995
(Endonezya 2004- Tsunami'den önce ve sonra - satelite görüntüsü)
Buzullar eriyor, deniz yaşamı ölüyor, türler yok oluyor, birçok hayvan ve bitki yaşam alanlarının dışına çıkmak zorunda kalıyor. Susuzluk, toprakta verim kaybı, açlık, salgın hastalıklar, orman yangınları, altından kalkılamıyacak ekonomik kayıplar kapıda. Yerkürenin ve insanoğlunun bu olumsuz gidişata ne kadar dayanabileceğini hiçbirimiz bilemiyoruz.
Isınma belirtilerinin bazıları iklimin doğal ritmiyle açıklanabilir.
Ancak gezegen genelinde ateşi yükselten önemli bir etken daha var, İnsan eli
Biliminsanlarına göre, bu tehlikeli küresel ısınma ile gündeme gelen,
insanlar ve ekosistemler üzerinde büyük etkiler yaratması beklenen iklim değişikliği; doğal süreçler kapsamında bir iklim değişikliğinden ziyade, çağımızın açgözlü tüketim ve üretim döngüsüne şartlanmış bilinçsiz insan davranışlarından oluşmakta.
52997
Sanayi devrimi, seri üretim, çılgınca tüketim derken, mega kentlere, arabalara, uçaklara, roketlere, çukulatalara, parfümlere, modaya dönüşerek herşeyi hızla silip süpüren – gelişim - olarak adlandırdığımız bu yolda;
52996
kömür, gaz, petrol gibi fosil yakıtları aşırı tüketerek ve ağaçları kesip ormanları yakarak dünyanın atmosferindeki karbon dioksit oranını yükseltmiş durumdayız ki, bu da sıcaklıkların sürekli yükselmesine neden oluyor.
52998 52999
İzlenen yolun nihayetinde; insanlığın “ilerlerken” kendisiyle birlikte Dünya’daki yaşamın büyük bölümünü de yok ediyor olabileceği ve kendi sonunu fütursuzca izlemekte olduğu gerçeği hepimizi ürkütüyor.
Paniğe gerek yok ama kaybedecek vakit kalmadığı da çok açık. Çevrenize bir bakın.., kontrolsüz ve gereksiz tüketim çılgınlığı dünyayı felâkete sürüklerken, insanlık geleceği ile mi oynuyor?
İnsanlık olarak içinde yaşadığımız üretim/satış ve kârı temel derdi olarak gören düzenimize rağmen, açgözlü ve çıkarcı anlayışdan vazgeçmemiz, hükümetlerin üretimi azaltması için gereken baskıyı yaratmamız, küresel felakete karşı tüm dünyayı kapsayacak radikal ve akıllı çözümler üretmemiz gerekiyor. Politikaların hemen değişmeye başlamasını sağlamakta tereddüt edersek, yaşanan doğa felaketlerinin daha sert hissedilecek bir sürecin başlangıcı olduğunu çok acı bir şekilde anlayacağız.
Çağımızın felaketi, küresel ısınmaya karşı; insanoğlu'nun tek çözüm yolu olduğuna inanıyoruz:
"Yaşam anlayışımızı ve tarzımızı değiştirip, bireyler, kurumlar, devletler bazında gereken önlemleri almaya -ısının yükselmesine sebep olan sera gazlarını arttıran; kömür, petrol gibi fosil yakıta dayalı üretim, tüketim ve yatırımlara HAYIR diyerek güneş, rüzgar ve jeotermal gibi yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarının kullanımına- ve bilinçli tüketim'e yönelmeliyiz."
Bunu yapmak için insan olarak ahlaki bir zorunluluğumuz da var.
Yaşantımızda alacağımız küçük önlemler bile küresel ısınmayı durdurmak için büyük farklar yaratabilir. Kendine, ailesine ve yaşam ortamına saygılı herkesin, sorumlu bir dünya vatandaşı olarak; küresel kirliliğin büyüklüğünün farkına vaması, ‘çevre dostu’ anlayışını benimsemesi ve yönetimler tarafından gerekli önlemlerin acilen alınması ile, tehlike altında olan yaşam alanımızı koruyabilir, sürdürülebilir kalkınma ile çocuklarımıza yaşanabilir bir dünya bırakabiliriz.
Mesaj, 2007 yılı Çevre Haftasında, Gümüş Çevre Derneği adına çıkardığım broşürden derlenmiştir. Broşür kaynakça: cevreorman.gov.tr, iklimlerdegisiyor.info, iklimkrizi.net, ekolojistler.org, kuresel-isinma.org, Greenpeace, Yeşiller Küresel Isınma eylem grupları, Ömer Madra.
murathanoglu
09-12-2008, 22:44
İklim Değişikliği ve Küresel Isınma
100 yıl gibi kısa bir sürede fosil yakıtların doğaya ve canlıların sağlığına verdiği zararlar etkisini gösterdi. Fosil yakıtlar olarak adlandırılan kömür, petrol ve doğalgazın yarattığı olumsuzluklar sadece yakın çevreyle sınırlı kalmadı; atmosfere de yayıldı. Sonunda bu kirlilik, iklim değişikliğine yol açmaya ve dünya yaşamını tehdit etmeye başladı.
Küresel Isınma Nedir?
Sanayi devriminden beri, özellikle fosil yakıtların yakılması, ormansızlaşma ve sanayi süreçleri gibi çeşitli insan etkinlikleri ile atmosfere salınan sera gazlarının(CO2, CH4, H2O, …) atmosferdeki birikimlerindeki hızlı artışa ve çeşitli doğal nedenlere bağlı olarak yeryüzündeki ve atmosferin alt bölümlerindeki sıcaklık artışına “küresel ısınma” adı verilmektedir.
Küresel ısınmaya yol açan sera gazları; temel olarak, fosil yakıtların yakılması, sanayi, ulaştırma, arazi kullanımı değişikliği, katı atık yönetimi ve tarımsal etkinliklerden kaynaklanmaktadır.
Bugün fosil yakıtların çevre ve insan sağlığı açısından yarattığı olumsuzluklar her geçen gün katlanarak artıyor. Fosil yakıtlar yakıldığında altı sera gazının açığa çıkmasına neden oluyor. Bunlardan en belirleyici olanları karbondioksit(CO2) ve metan(CH4). Diğerleri ise kükürt, partikül madde, azotoksit, kurum ve kül...
Yanma sırasında ortaya çıkan karbonmonoksit (CO), oksijenden çok daha hızlı bir şekilde kandaki hemoglobine tutunarak vücuttaki oksijeni bloke ediyor ve baş ağrısı vb. hastalıklara yol açıyor. Kömür ve petrolün yanmasıyla ortaya çıkan, kükürtdioksit (SO2) ise kokusuyla fark ediliyor. Sülfürik aside dönüşerek insan sağlığına ve doğal çevreye onarılmaz zararlar veriyor; kanser ve diğer hastalıklara yol açıyor.
Doğalgazın yanmasıyla ortaya çıkan kokusuz ve gözle görülemeyen azotoksit ise güneş altında reaksiyona girerek nitrata dönüşüyor. Akciğerlerin koruma mekanizmasından geçen nitrat vücutta nitrik asite dönüşüyor. Bu da bağışıklık sistemini çökerten maddelerin başında geliyor.
Kömür, petrol ve doğal gaz gibi fosil yakıtların iklim değişikliğine yol açmasının nedeniyse, yanma sırasında ortaya çıkan CO2 ve metan gibi sera gazlarının bünyelerinde ısı tutma özelliğine sahip olmaları. Güneş, gün doğumundan batımına kadar atmosferin içine ısı ve ışığını veriyor. Doğal döngünün devamı için, bu ısının tekrar uzaya transferi gerekiyor. Oysa fosil yakıtların neden olduğu sera gazları, ısının bir kısmının atmosferde tutulmasına yol açıyor. Böylece dünya, ısınmaya ve iklim değişmeye başlıyor.
Isı Artışının Sonuçları
1961-1990 dönemi ortalamalarından farklara göre hesaplanan küresel yıllık ortalama yüzey sıcaklığı anomalilerinin 1860-2004 dönemindeki değişimleri.
1900’lerden 2000’lere kadar atmosferin ortalama sıcaklığı 0.5 derece arttı ve iklim değişikliğinin zincirleme sonuçları yavaş yavaş yaşamımızı etkiliyor. Su kaynakları kuruyor, çiçekler erken açıyor, erken yağan karlar ürünleri telef ediyor, bitkiler zamansız meyve veriyor ya da hiç vermiyor. Uzmanlar, fosil yakıtların etkilerini kısa ve uzun vadeli olarak değerlendiriyorlar. Kısa vadede oluşan sonuçlar artık yaşamımızın bir parçası. Sıcaklık arttıkça buzlar ana kütleden koparak eriyor, çığ olayları artıyor, fazla miktarda su dolaşıma giriyor, sel felaketleri, fırtınalar, kasırgalar oluşuyor. Deniz kıyısında yaşayan binlerce kişi sel suları altında ölüyor.
Küresel ısınmanın, uzun vadede öngörülen sonuçları daha vahim; ortalama sıcaklık artışı bu hızla devam ederse, 2020 yılında deniz seviyesi bir metreye kadar yükselecek. Bu, dünyanın en büyük kentlerinin sular altında kalması anlamına geliyor.
Isı artışının kısa vadede meydana getirdiği değişimlerin yaşanmaya başlaması ve buna bağlı olarak yapılan tahminler, sivil kuruluşlarla birlikte hükümetleri de harekete geçiriyor. Suların altında kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalan 77 ada devleti ve Malta’nın inisiyatifiyle ülkeler, 1992 yılında Rio Çevre Zirvesi’ne giden süreci başlattılar. 1992’de yapılan Rio Zirvesi’nin ardından, gelişmiş ülkeler 1992’de Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ni imzaya açtılar. Zirveye katılan ülkeler, diğer ülkelerle çözüm bulmak ve sera gazı emisyonlarını 1990 yıllarındaki seviyenin altına çekmek için, ülkelerin uyması gereken kuralları belirlemek üzere bir dizi Taraflar Konferansı (COP-Conference of Parties) düzenlediler. Ancak pek çok ülke yine ekolojik dengeleri ya da insan ve çevre sağlığını değil, kendi ekonomik çıkarlarını gözetince anlaşmada zorlandılar. Afganistan, Irak, Somali ve Türkiye gibi bazı ülkeler Rio anlaşmasını görmezlikten gelerek, bugüne kadar onaylamadılar. 1997 yılında yapılan Kyoto İklim Zirvesi’nde ise ABD, Kanada, Japonya, Avustralya gibi bazı ülkeler kendi ülkelerinde sera gazı emisyonlarında indirim yapma sorumluluğunu üstlenmek istemediler. Bu arada kendi ülkelerinde güneş, rüzgâr gibi temiz enerji kaynaklarını kullanan enerji sistemlerini geliştirerek Kyoto hedeflerini tutturmaya çalışan endüstrileşmiş Avrupa Birliği ülkeleri ise, Yunanistan, Portekiz, İspanya gibi birliğe yeni katılan ülkelerin emisyonlarını 1990 yılına göre yüzde 30 civarında artırmasına göz yumulmasını istediler.
Küresel Isınmaya Dur Demek İçin!
Küresel ısınmanın önlenmesi için bazı çareler olarak şunlar sıralanabilir:
• Her yere ağaçlar dikilmelidir.
• Enerji kullanımına dikkat etmeli, enerji tasarrufuna önem verilmelidir.
• Teknolojik aletler dünyaya zarar vermeyecek şekilde yenilenmelidir.
• Yeni teknolojik aletler dünyaya zarar vermeyecek şekilde yapılmalıdır.
• Doğal ortamı bozmayacak şekilde, köy benzeri şehirler kurulmalıdır.
• Sanayi, dünyaya zarar vermeyecek şekilde yapılmalıdır.
• Düşük enerji tüketen aletler kullanılmalıdır.
• İsraf yapılmamalıdır (su, elektrik vb.).
• Çevre temizliğine dikkat edilmelidir.
Bu konuya uzun zamandır rağbet olmamış. Oysa dünya ısınmaya devam etmekte. Atmosferin ısı artışı 1C leri buldu ve 2C'ları bulduğu zaman artık Dünya kendini soğutamayacak. Bir buhar tabakası aynen bir sera gibi iyice dünyayı saracak ve kaçınılmaz son...
Bu kaçınılmaz son uzakta görünmüyor... Artık filmlerde bile dünyanın sonu konu edilmeye başladı. Kendi elimizle felaketleri çağırıyoruz.
Kyoto'dan bahsedilmiş. Kyoto'da hiç kimse sizi birşeylere zorunlu tutmuyor. Gönüllülük ilkesine bağlı bir proje aslında. Saptırıldığı doğru. Türkiye katıldığı toplantıda "Ben gelişmiş ülkeyim, Kyoto'yu kabul ediyorum" demiştir. Ha bu doğru mudur tartışılır. Bunun nedenleri içinde katılımcıların yeterince bilinçli olup olmadığı, konu hakkında bilgi sahibi olup olmadıkları, gelişmiş-gelişmekte olan ülke kavramlarının yarattığı gururdu, altında yatan başka nedenlerdi öyleydi böyledi... Öte yandan Amerika ve Çin, ki karbon pastasında en büyük pay bunlara ait, bunu kabul etmemişlerdir. Henüz parlementolarından geçmemiştir ve 2012 yılına dek hiçbir şey yapmak zorunda değiller.
Kyoto bir para sızdırma aracı olarak düşünülmemeli. Eğer bir firma milyon dolarlık yatırımlar yaparak karbondioksit miktarını azaltırsa ve kendisine düşen kotanın altına indirgeyebilirse karbondioksit miktarını, o halde fazladan kotası kadarını satabilmeli. Bu da uygulama için teşvik edicidir. Biz çevrecilerin meşhur lafı vardır: "Kirleten öder". Mantık buna dayalı.
Her faaliyetimizde karbondioksit üretiyoruz. Google'a yaptığımız her tıklamada bile. Ama google ne yapıyor? Yıllık kullanılma miktarı ve faaliyetlerinin karbon miktarlarını hesaplayarak, o karbonu absorbe edebilecek faaliyetlerde bulunuyor. Örneğin şu kadar karbonu şu kadar ağaç dengeler denilerek ağaç dikimleri yapıyor. Enerji tasarrufu sağlayan ampüller, su tasarrufu sağlayan çamaşır bulaşık makineleri belki aynı işi yapan diğerlerine göre daha pahalı satılıyor olabilir, kendi tasarruf ettikleri karbonu satarak para da kazanıyor olabilir. Ama zamanında bunun için yatırım yapmışlardır, çevreleri için bir adım atmışlardır. Buna değmez mi?
Şu ülke bu ülke kirletti bedelini biz ödüyoruz mantığı olamaz. Dünya bir gemi, içinde kocaman bir deliği var. Eğer bana ne deliği açan kapatsın dersek hep beraber batarız.
Yapılabilecek pek çok şey var. Günlük yaşamımızdan tutun da alternatif projelere kadar. (Örneğin arıtma tesislerimizi bile değiştirebiliriz.. BAKINIZ (http://www.agaclar.net/forum/showthread.php?t=1818&highlight=at%FDksu)
Bunu, bugüne kadar bize katlanan Dünya'ya borçluyuz. Bugün uluslarararası kabul edilmiş Yeryüzü günü. Hepinizin Yeryüzü günü kutlu olsun.
TÜBİTAK Bilim ve Teknik, Temmuz 2000 (Sayı 392):
Yaşayan ormanlar yeryüzündeki; geçmiş dönemlerde yaşamış ormanlar da yer altındaki (kömür, petrol ve doğalgaz biçiminde) karbon depolarıdır. Dünyadaki doğal süreçlerin on milyonlarca yıldır depoladığı bu karbon stokları, yirminci yüzyıl boyunca insanlar tarafından çok hızlı bir biçimde atmosfere (karbondioksit olarak) geri verilmiştir; hala da veriliyor. Öte yandan atmosferdeki karbondioksit oranını düşürecek ormanlar da hızla yok ediliyor. Fosil yakıtların tüketimi ve ormansızlaştırma yüzünden her yıl atmosfere yaklaşık 7 milyar ton karbondioksit salınıyor.
Yukarıdaki aynı sayılı derginin ekinde verilen bir grafik:
132699
Karbondioksitin atmosferdeki artışını gösteren bir başka grafik:
132698
Arkadaşlar benim merak ettiğim bişey var.Dünyamız daha öncede defalarca kuraklık ve buzul çağları yaşadı.Örneğin erken ve geç proterozoyik te (2500 milyonyıl-570 milyon yıl önce) buzul çökellerine rastlanıyo.Fakat orta proterozoyikte buzul çökellerinden bahsedilmiyo.yani bu ara bölümde ani bi erime ( küresel ısınma) olmuş olabilir.Fakat bu dönemde sera gazları vs yok.Söylemek istediğim bu ısınmanın bi diğer sebebi de dünyanın 4.6 milyar yıldır sürdürdüğü düzeni de olabilir mi? Sonuçta bazı türler gider bazı türler gelir.Bu kadercilik gibi görünmesini istemem ama dünyanın oluşumundan bu zamana kadar olmuş.Bi süredir aklıma takılıyo lütfen biri yardım etsin :(
Bir küresel ısınma eğilimi olabileceği söyleniyor bilim adamlarınca, ama olmayabileceğini de düşünüyorlar. Sera gazlarının olumsuz etkisi olabileceğini düşünüyorlar ama, belki de yoktur diyorlar. Ozon deliğinden sözediliyor ama, önceden ozon deliği yoktu da şimdi olmuş diyemiyorlar. Çünkü ilk ölçüldüğünde delik varmış. Önceden yokmuş gibi bir bilgmiz yokmuş. Belki de delik büyüyüp küçülüyor olabilirmiş.
Karbondioksit salınımının fazlalaşmasını olumsuz etkisi olabilir deniyor ama, bu konular fazlasıyla spekülatif.
Daha önceki ısınma ve buzul dönemelerini açıklamıyor hiç birisi.
Vikinkler Grönland adını vermişler adaya yeşil ada. Buzla kaplı bir ada için ironik bir tanım değilse, yakın geçmişte yeşil bir ada olmalı. Adanın buzları erirse suların iki metre kadar yükselebileceği düşünülüyor oysa.
Denizlerin seksen metre daha sığ olduğu dönemler yaşanmış.
Dünyanın ısınma ve soğuma dönemleri geçirdiği zaten biliniyor. Endüsriyel sanayinin gereğinden fazla bir zarar vermesinin söz konusu olduğu tartışılıyor.
Şehir efsaneleri dışında evet tam da bu nedenle oldu diyecek kesin bilimsel veriler yeterli değil.
Endüstriyel sanayi doğaya zara mı vermiyor yani. Hayır açıkça tahrip ediyor. Kar için milyonlarca yıl gezegenin başına bela olacak nükleer santraller kurulmaya çalışılıyor. üstelik elli yıl kadar işe yarıyorlar.
Bu küresel ısınma olmadığı anlamına mı gelir? Sadece elimizde yeterli veri olmadığı anlamına gelir.
Dinzorlar vardı şimdi yok. O zaman dünyada oksijen oranı şimdikinin iki katıydı. yani dinozorlar yaşasa nefes alacak hava bile yok diyecekler.
Bilimsel süreçler ezberle kanılarla yanılgılarla ilerlemez. Bilimsel bilginin üretilmesinin çok ciddiye alınan kuralları vardır. Birisi bir teori ürettiğinde bu birikime danayanılarak gözden geçirilir.
Şehir efsaneleri biçiminde küresel ısınma var demek yerine bilimsel bilgiye değer vermeye başlamamız gerekir.
Yaşanan sıcaklıklar ölüçülen değerlerle kıyaslandığında şimdilik anormallik göstermiyor.
olmadığı anlamına da geliyor mu . Hayır.
gunduz_yuruyen
22-10-2011, 14:20
kuresel ısınmayı ancak kuresel devletler bititir
En son 2011'de mi yazılmış :)
Kim takar küresel ısınmayı :)
Turunçgil
30-11-2015, 16:50
Bilakis ısınma soğumayı tetikleyecek deniyo, bazı bilim adamlarınca. Teorileri şu ;Eriyen kutup suları Gulf stream sıcak su akıntısına karışacak ve soğumasına sebeb olacak bu da dünya'da şiddetli fırtına ve kar yağışlarına sebep olacak. Ne kadar doğru bilemem.
her ev kendi enerjisi kendisi üretecek sistem hazır ve tüm ARGİ çalışmaları yapıldı ama ülkeler anlaşma yapmaya çekiniyor neden acaba?
defender77
22-11-2016, 11:48
1978 - 2016 yılları dünya buzul alanları grafiği. Biz birbirimizi öldürmeye çalışırken doğa bunu bizden önce yapacak sanırım. Hayırlısı diyelim...
su teresi
08-02-2019, 14:59
haber daha önce forumda paylaşıldı mı bilmiyorum.
15 yaşındaki Greta Thunberg'den tarihi iklim değişikliği konuşması Birleşmiş Milletler.
(Türkçe alt yazılı)
https://www.youtube.com/watch?v=c86zk1X9_o8
İklim değişikliği konusunda hareketsizliği protesto etmek için okulu kırıyorum
http://acikradyo.com.tr/acik-gazete/iklim-degisikligi-konusunda-hareketsizligi-protesto-etmek-icin-okulu-kiriyorum
röportajından kısa bir alıntı
Bazıları benim okulda olmam gerektiğini söylüyor. Ama, geleceği kurtarmak için kimse yeterli gayret göstermiyorsa, genç bir insan neden gelecek konusunda ders çalışsın ki? En parlak bilimcilerin ortaya koyduğu en önemli olguları politikacılarımız hiçe sayıyorsa olguları öğrenmenin ne anlamı var?
Zamanımız kalmadı. Başarısızlık, felaket demek. Yapılması gereken değişiklikler muazzam boyutta ve çözümler için hepimiz elimizi taşın altına sokmalıyız – özellikle Avustralya gibi zengin ülkelerdeki bizler.
Erişkinler bizi yaya bıraktı. Üstelik, basın ve politikacılar da dahil olmak üzere erişkinlerin çoğu durumu görmezden gelmeye devam ediyor; o halde biz harekete geçmek zorundayız – hem de şu andan itibaren.
Greta Thunberg, 15 yaşında ve İsveç’in başkenti Stockholm’de yaşıyor)
https://twitter.com/GretaThunberg
değişik bölgelerden eyleme destek veren gösteriler kendi sayfasından izlenebilir.
Küresel ısınmayı dert etmeyin. Dünya her şeyi kökünden çözecek. İnsan ırkı yok olursa dünya kendini yeniler.
Dünyanın manyetik alanı neden değişiyor ve bunun etkileri neler olabilir? - Teknoloji Haberleri (http://www.hurriyet.com.tr/teknoloji/dunyanin-manyetik-alani-neden-degisiyor-ve-bunun-etkileri-neler-olabilir-41086715)
ELBiSDANLI
11-04-2022, 17:30
İklimlerin bozulduğu bir gerçek, inkar edilemez bir durum, tarım ve bitki florası tüm endemik türler ve popülasyon tehlike altında; bitkiler gece gündüz sıcaklık farkı ile stres altında. Uzun süren don hadiseleri, ıslak yaz mevsimleri, kasırgalar, dolu, kuraklık ve buna benzer bir çok olumsuzluk ölçü dışına taştı.
İklimi düzeltmek ayrı bir unsur, ancak bu süreçte tarım için ne gibi önlemler alınabilir; damlama sulama çalışmaları yaygınlaştı bunu pek dile getirmeye lüzum yok.
Ancak pek bilinmeyen tanınmayan toprak düzenleyiciler ile fermente yahut maya bazlı bitki ekstraktları içeren probiyotik yaprak ve toprak aktivatörleri yaygınlaştırmalıdır.
Bazalt, zeolit, kömür, karbon, leonardit, hümik fulvik asit, k humat gibi toprağı onaran düzelten nadasa bırakmadan ıslah eden nimetlerden doğru şekilde yararlamak gerekli.
Sadece N P K tarzı gübreler ile tarım yürümez, iklimlerdeki inişli çıkışlı bozulma ülke tarımını kısır döngüye sürükler:
https://www.youtube.com/watch?v=Uu47sKct7kY&ab_channel=EhlineSoral%C4%B1m
Küresel lsınma
26-09-2023, 10:58
Ayva çiçek açmış yaz mı gelecek :p
Türkülerde artık küresel ısınmaya ayak uyduracak gibi, şimdi bu kiraz ağacı kışa girerken meyve verecek mi :confused:
[2023 Eylül 26 Salı] Ankara sonbaharda çiçek açan kiraz ağacı: https://www.google.com/maps/place/Y%C4%B1ld%C4%B1r%C4%B1m+Beyaz%C4%B1t+Ara%C5%9Ft%C4 %B1rma+Ve+E%C4%9Fitim+Ankara+%C3%87ocuk+Hastanesi/@39.9563806,32.8647489,3a,15y,107.22h,90.79t/data=!3m6!1e1!3m4!1sptwT0rLM8vCJ2EtbMwFJSg!2e0!7i1 3312!8i6656!4m16!1m8!3m7!1s0x14d34dd78b6be0a3:0x4b 0dceadf5a7f65f!2zWmlyYWF0LCBTYcSfIFNrLiwgMDYxMTAgQ Wx0xLFuZGHEny9BbmthcmE!3b1!8m2!3d39.956385!4d32.86 479!16s%2Fg%2F1v9d4sw1!3m6!1s0x14d34dd8018df1c3:0x 5ed41bc655ca8da!8m2!3d39.955632!4d32.86519!10e5!16 s%2Fg%2F11b7hqwcyk?entry=ttu
vBulletin® v3.8.5, Copyright ©2000-2025, Jelsoft Enterprises Ltd.